9 Nisan 2010 Cuma

Fenerbahçe Acıbadem - Eczacıbaşı Zentiva 3-0 Salondan İzlenimler


Voleybol tarihine altın harflerle yazılmakta olan Sarı Meleklerine teşekkür etmeye akan yüzlerce taraftarın katkısıyla, dün Burhan Felek salonunda gene görülmemiş sahneler yaşayıverdik. Final four öncesi kupa yarı final ilk maçındaki 3-0 lık galibiyetin avantajıyla rahat bir ortamda geçen karşılaşmada ilk seti alıp finale çıkmamızı kutladık. Ardından yıllardır rakipsizken bizlerin sinirlerini bozan eczacıbaşını 9 sayı alabildiği, madara ettiğimiz bir ikinci seti de görmemizle çok daha hoş şekilleniverdi.

Maç öncesi salona giderken tesisler girişinin kapısı yıkıldığı ve oraya yığılmış tuğlalarla dikkat çekiyordu. Neyseki merdivenlerdeki moloz çuvallarının bir kısmı temizlenip yol biraz genişletilebilmiş. Girişin orada bazı ağabeyleri görünce, yarın arkas maçı var, gene geçenki gibi etkili tribün yapıyormuyuz diye hatırlatıverdim. Arkas maçının bir saat daha ileriye 18.30'a alınmasıyla ilgili olarak maç saatini duyurmak için salonun her iki tarafındaki girişede yazı asmışlardı. Zaten maç sonrası Abdullah Paşaoğlu ile de bu konu hakkında konuştum. Bizim maç öncesi erkek takımı antrenmanı varmış ama bunu kaçırdım.

Herneyse maça daha yarım saatten fazla zaman vardı ve içeride büyük bir kalabalık vardı. İlerleyen sürede nasıl bir yoğunluk olacağını tahmin etmek zor değildi. Taraftar gruplarının da organize ilgisi oluverince ortalıkta pankart enflasyonu yaşanmaktaydı. Buna mukabil olarak tartışmalar olduğunu da duymaktaydım. Sene boyu hiçbir maça gelmeyenlerin, habersiz şekilde şuranın ölçüsünü aldırıp pankart yaptırdık,astık falan demelerine kızanlar vardı ki, ben giriş yapmadan önce sanırım bu yüzden tartışmışlar.

Armanın Gururu Sarı Melekler pankartınında uzak taraftaki file arkası tribüne tam kaplayacak şekilde sığdığını görmek hoşumuza gitti. Büyük ihtimal maça herhangi bir deplasman taraftarı gelmeyeceğinden,tigers gibi bir pankartı onun üstüne asma ihtimalleri yoktu. Oyuncuların isimleri kalp üzerine yazılarak boyama emeğiyle hazırlanmış bir pankart önümüzde boylu boyuna aşağı sarkıtılmış duruyordu. Yan taraftaki file arkasındada set boyu bir sürü pankart vardı ki en dip taraftaki "Mazinde Bir Tarih Yatar" altında Fenerbahçe tarihinde yer etmiş eski bayan voleybol takımı kadrolarından birinin resmi ile dikkat çekiyordu. "Canım Feda Olsun Sana" altında "Türkiye Sizinle Gurur Duyuyor" dijital pankartıyla salonda görsellik adına güzel sahneler oluşturuyordu. İlerleyen zamanda salona gelen bir grup taraftarda pankart asacak yer bulamayınca tribünlerin arka duvarına "Sana Söz Yine Baharlar Gelecek" pankartını asmaya çalışıyorlardı. Bize yakın olan file arkasına asmaya çalıştılar ama sonra gidip uzak taraftaki file arkası tribünün arka duvarına asıverdiler. Bir de maç öncesi eczacıbaşının açtığı tebrikler pankartı da ana tribünün sol köşesine asılıverince o taraftaki "Bir Damla Gözyaşınız Bin Kupa Eder, Gururumuzsunuz Sarı Melekler" pankartı bizim olduğumuz tarafa kaydırılıverdi.

Bir yandan salon iyice dolmaktayken file arkasındakilerin ağzından bir Teşekkürler Sarı Melekler diye beste duyulmaktaydı. Ortam sanki futbol maçlarında stada saatler önce girilip o kalabalık içinde yeni bir bestenin yayılması için söylenmeye çalışılması gibiydi. Bizim her zaman konuşlandığımız ana tribünün sağ köşesi bu maç her zamankinden daha çabuk doluvermişti. Ama maç zamanına doğru file arkasındaki taraftarlarında oradan ayrılıp bu kısıma gelmesiyle, şimdiye kadar hiç olmamış sıkışıklıkta bir kalabalıkla içiçe olunuverdi. O taraftan gençleri çağıran amigo Yücel'in önümüzde sete çıkmasıyla, ortam biraz derbilerde Caferağa'daki sol tribüne benzeyiverdi. Gençlerin kalabalık içinde aralara girmesi, görebilmek için koltukların üstüne çıkanlar falan derken açıkçası sahayı görebilmek çok zordu.

File arkası tribünü ortasındaki blokta bağıran bir kitle toplanmayınca o tarafa doğru salona maç izlemeye gelen seyirciler yöneliverdi. Uzaktaki file arkasında ise renksiz oturan kalabalık göze çarpıyordu. Bunların arasında farklı takım oyuncuları, vakıfgüneş, arkas oyuncuları, hatta bizim maçtan sonra maçı olan yeşilyurt genç takım oyuncuları falan da olduğu göze çarpıyordu. Diğer tribünlere nazaran daha az sayıda Fenerbahçeli oralarda da yer bulmaya çalışıyordu. Salonda bugün kapasitesinin üstünde izleyici olduğu kesindir, arka kısımlarda, merdivenlerde maç izleyenler de çoktu, rakip taraftar falan olmadığı için güvenlik boşlukları sözkonusu olmayınca 1500 üzerinde bir rakam olabileceğini tahmin ediyorum. Yalnız bizim olduğumuz blokta tezahürat edecek kitlenin toplanmasıyla ne kadar sayıda bir kalabalık olduğunu tahmin etmekte güçlük çektim. Erken girdiğimden maç saatine doğru dışarda kuyruklar var mıydı bilmiyorum.

Maç öncesi yanımda olan Feder başkanı ağabeyimizle konuşuyordum. Taraftarlar birliği toplantısında sadece futbol takımı ve tribünleri ile ilgili mi konuşuluyor kararlar alınıyor deyince. Yok dedi bak son toplantıda diğer branşlar ile ilgili de konuşuldu, Mehmet Ali Beye taraftarlar birliği adına teşekkür plaketi verilmesi kararı alındı dedi.
Peki,çok güzel düşünmüşsünüz, teşekkür ederim dedim. Futbol tribünü ile ilgili ortak hareket etme, tezahürat bütünlüğü falan böyle kararlarınız oluyor ama salonlardaki taraftar desteği ile ilgili birşeyler konuşuluyor mu, şimdi hadi böyle maç ortamlarında pek önemli sayılmaz ama bazen baskette voleybolda kritik maçlar oluyor, maç içinde kritik anlar olabiliyor, o esnalarda bir kısım taraftar laylaylom yapmaya devam ederken bir kısım sahaya etki etmeye çalışmakla uğraşıyor, sonra bakıyorsunuz diğer taraf umursamayıp daha baskın şekilde bağırmaya çalışıyor ama halbuki kimi zaman oyuna etki bu şekilde olmadığını onlara bu toplantılar vasıtasıyla ağabeyleri aracılığıyla anlatılamaz mı diye bahsediverdim. Haklısın ama ne yazıkki bu biraz spor kültürü bilinciyle alakalı, yıllar içinde oturtabileceğimiz davranışlar, ne kadar konuşsakta hemen çözüm getirmemiz çok zor, futbol tribünü gibi olmuyor, zamanla yerleşecek bu bilinçteki anlayış diye cevapladı. Sonra Yücel ağabey yanına gelip takdim edilecek plaket maçtan önce mi sonra mı verilecek diye konuşuverdiler.

Bu esnalarda ısınmalar bitmiş takımlar son hazırlıklarını yapıyorlardı. Yan taraftakilerinde bizim bölüme gelmesiyle herkes ayaklanıvermişti, etrafta sezon boyu hiç görmediğim çok kişi vardı, zaten kimi büyüklere arkadaşları da takılıyordu, senin yolun buraya düşermiydi gibisinden. Tribünden dilimde şarkıların gündüz gece, deli gibi aşığız Fenerbahçe, salonları yakarız senin için, Helal olsun sizlere... bestesi büyük bir coşkuyla yükseliyordu. Neon forma içindeki Meleklerimizin yüzleri gülmekteydi, protokol tribününde de Mehmet Ali Aydınlar maçtan 20 dakika kadar önce gelmişti, bir sağa bir sola gidiyor gelen yöneticileri karşılıyordu, artık hepsi yerini almıştı. Sahaya dizilen oyuncular tribünleri selamlayacakken eczacı takımı kaptanı Esra'nın elinde bir çiçek buketi ve oyuncularda da rulo halinde bir pankart göze çarpıverdi. Artık böylesine bir ortamda ne olduğunu tahmin etmek zor değildi, bu pankartı açmaya başladılar, taraftarların yazıyı görmesiyle alkışlamaya başlaması sonrası Esra gidip kaptan Çiğdem'e çiçeği verdi. Protokole dönüp selam verirlerken dahi "Avrupa Şampiyonlar Ligi İkincisi Fenerbahçe Acıbadem Takımı'nı Kutlarız" yazan pankartı oyuncular elleri arkalarında tutuyorlardı.

Alkışlamalar duruldu ve takımlar anons edilmeye başlanırken dilimde şarkıların gündüz gece.... tezahürat kesilmeden devam etmekteydi, ardından bir süre sonra armanın gururu Sarı Melekler, bu taraftar sizinle gurur duyuyor seslenişleri geliverdi. Maç başlarken tekrar toplu halde salonları yakarız senin için, helal olsun sizlere... diye bağırılmaya devam edildi.

Amigo Yücel'in önündekilere hitaben bayan takımımıza olan teşekkürlerimizi en güzel tezahüratlarımızla yapalım, gereksiz ortamla alakasız küfürlü herhangi birşey girilmesin, biz Fenerbahçeyiz büyük taraftarız tarzında coşkun bir konuşması ve salondaki coşkulu atmosferde başlayan maçta dört sayı geriye düşmemizle koç mola alıverdi. Taraftarlar mola ardından daha yüksek ses dozajıyla yüklenerekten aynı tezahürata devam ediyordu, orta oyuncuların kullanılmasıyla sayılar gelmeye başladı. Geride girdiğimiz ilk teknik mola sonrası servislerle rakibin oyun düzeni bozulmaya başlayınca koyduğumuz bloklarla öne geçiverdik. Onların aldığı mola ardından tribünlerde hep dillerde bu sevda bitmez gönüllerde... diyerekten tezahürat değişikliği oluverdi. Merve ve Naz dahi ritme göre alkışla katılıyordu.
Artık bizim kısımda öyle bir kalabalık birikmişti ki birşey göremeyeceğimi anlayınca bende bir koltuk üzerine çıkmak zorunda kaldım. Neyseki koltuk kırılmadı kulübe 65 liraya mal olmadım. Ama arkamdaki koltuklardan birine çıkan göbekli biri çaat diye bir sesle koltuğun fayanstan sökülmesiyle düşüverdi.

Böyle sahayı pek izleyemeden tezahüratlar eşliğinde oyun akmaktaydı, takımın Mirka'nın varlığına rağmen çokta zorlanmadığı gözüküyordu. Aradığım büyük aşkı ben doğarken sende buldum... diye devam edilmekteydi setin sonlarına varıyorduk artık. Son sayı set set set tempoları eşliğinde bütün salon inlemekteydi, resmi olarak turu atlamamızı garantileyecek olan sayıyı bekliyorduk. Yaptığımız defansta Nati'den seken top salonun tavanına çarpıp oradaki tabakayı yerinden oynattı. Haydi Fener haydi Fener haydi, tam zamanı şimdi sesleri ardından gelişen oyunda aldığımız sayıyla finale çıkışımız resmiyet kazandı. Gene büyük bir coşkuyla salonları yakarız senin için, helal olsun sizlere... diye bağırılıyordu.

Oyuncu değişiklikleri yapılması beklenen bir gelişmeydi, iki taraftada bazı değişiklikler olurken, maç sonu takdim edilecek plaketin önümdeki gençlerin elindeki pakette olduğunu gördüm. Merakla içini açıp ne yazıyor diye bakıyorlardı. İkinci set eczacıbaşı oyuncuları bizim önümüze geçmişti. Sensiz hayat bir işkence... bestesini bulunduğumuz blokta sol taraf sağ taraf bölünerek icra etmeye başladık. Bir süre böyle geçiverdi, oyun alanını görebildiğimiz kısımlardan takip etmeye çalışıyordum. Naz'ın oyundaki varlığı bloklardaki düzenden belli oluyordu. Aldıkları bir mola üstüne sayıyı biz alıp teknik mola girmesiyle tezahürat kesiliverdi. Nati'nin de kenarda olduğunu uzak köşedeki oyuncularla şakalaşmalarında farkettim. Alice onun mevkisinde devam ediyordu ve oyunda fark gittikçe açılmaktaydı.

Bu aralarda tribünde nereden esinlendiklerini bilmediğim bir western melodide coşmaya başlamıştık. Bugünkü gibi kalabalık olunca çok daha keyifle yapılan bu tip melodiler az taraftar olunca tat vermiyor. Ama biz artık oyundan kopmuş halde zıplayaraktan western melodi yapıyorduk, ardından alkışlarla ooo , tekrar öne arkaya zıplayaraktan uzun süre böyle devam edildi. Aşağıdaki eczacıbaşı yedekleride tribünü izliyorlardı. Zaten sahadaki takım arkadaşları dökülmekteydiler, çok uzun seriler yapmaya başlamıştık. Biz bu tempoyu bıraktıktan sonra bütün salon ayağa davet edildi, yan taraftaki file arkası ile karşılıklı Fenerbahçem benim biricik sevgilim yapılması ardından bu sefer uzak file arkasına ayağa kalkmayan cimbomlu olsun diye seslenildiğinde oradan pek ses gelmemesi ardından aranızda ne kadar cimbomlu varsa diye bağırdılar. Sonunda oralarla uğraşmaktan vazgeçilip gene dilimde şarkıların gündüz gece... diye tezahürat girildi.

Skorborda bakınca rakibin yediden öteye gidemediğini görmek büyük keyifti. Çiğdem kaptan serviste olduğundan Natalia ile Gülden çöküş yaşamaktaydı, servisleri karşılamakta çektikleri sıkıntılar, düştükleri rezil durumlar tribünlerden her sayıda hatalarından yükselen sesler onları iyice germişti, üstüste hatalar devam ediyordu. Tek hanede tutmanın hazzını yaşayacakmıyız diye beklerken bu set iyi oynayan Naz bir iki garip pas çıkardı, ters yolladığı top Mirka'ya boş sayı fırsatı ile dokuza anca varabildiler. Neyseki oradan sonra tek sayı daha alamadan seti alkışlarla bitiriverdik. Yılların bize kök söktüren eczacısı darmadağın olmuştu.

Oyuncularımız karşı alandan bizim sahaya alkışlarla Sarı Melekler oooo sesleri arasında geçiverdiler. Üçüncü set öncesi yan file arkasındaki tribündeki ağabeylerine buraya gelmeyen cimbomlu olsun diye seslenmeler oluyordu. Orada orta üst kısımlarda oturup kendileri tezahürat eden 25-30 kişi vardı, bunların böyle birbirlerine bir tavırları mı vardı yoksa şaka olsun diye inat yapıp mı orada tezahürat yaptıklarını anlamadığım bir üçüncü set oluverdi. O taraf sürekli maç önceside söyledikleri bestelerini söylemekte, bizim olduğumuz taraftakiler ise farklı farklı şeyler söylemekte olup, benim açımdan ortamın içine limon sıktılar, bende zaten ertesi günkü arkas maçınıda düşünerek daha fazla bağırmadım.

Oradakiler zaman zaman ayaklanıyor inatla ...teşekkürler sarı melekler diye biten besteyi söylerken, diğer taraf amigo Yücel'in onlara katılmaması ile bir tek sana tutuldu bu kalpler... diye bağırıyordu. Maç karşılıklı sayılarla ilerliyordu, İpek Çiğdem Kaptan'ın yerine oyuna girmiş ve uzun bir sakatlıktan sonra ilk defa izleyebilmiştik. Çiğdem Kaptanda kenardakilerin yanına geçtiği için orada iyice gırgır yapmaktaydılar. Set boyu da tribüne bakıyorlar, Frauke ile gülüyorlardı, Frauke'ye söylenen şarkıları tercüme ediyor gibiydi.

Tek haneli sayıları geride bırakırken bir ara ilaçcılar öne geçer gibi olduysa da cevapta gecikmedik. Naz'ın rakip bloktaki üçlüyü şaşırtıp dağıtırcasına 3 metreden sıçrayan Gamova'ya bıraktığı harikulade pasa onun smacını Gülden'de çıkartamadı. Oyuncular keyiflenmişti, rakibin çıkartamadığı dört pas olan pozisyon az sayıda taraftarın olduğu bir günde olsaydı dalga geçmesini bilirdik ama neyse bugünkü ambians böyle geçiyordu. Yan taraftakiler yüzleri gülerekten ses bastırma yarışması yapmaya devam ediyordu, bende iki tarafın ne yapmaya çalıştığına anlam veremeden etrafı izliyordum. Bir ara Sarı Melekler oooo tezahüratı yapıverdiler, bu sefer Yücel'in de gazlamasıyla bizim olduğumuz blokta sağlam birşekilde giriverince karşılıklı bir iki tur kimin sesi daha çok çıkıyormuş gibisinden sataşma oldu.

İkinci teknik molaya önde girmemiz sonrasında Avaz avaz tezahüratını yapmamız ardından duraksamadan laylalay...Fe-ner-bah-çe diye girilmesiyle setin son kısımlarına geliyorduk. Yakın giden oyun gene açılıvermekteydi. Yücel ağabeyde setten inip önüme gelmişti, oradaki gençlere emanet ettiği plaketi alıp, bir tanesine de sende üstüne montunu giy gel diyerek, alt kata iniverdiler. Onun gitmesi sonrası,bu son sayılarda Sarı-Lacivert-Şampiyon-Fener yapılmak istendiyse de, yan taraftan girilen sarı, ardından ana tribünden devamı geliyorsa da uzaktaki file arkasından ses çıkmıyordu, ufaktan yuhh çekenler oldu. Bir deneme daha yapılıp vazgeçilmişken zaten setin sonuna da gelmiştik. Maçın başından beri önümdeki koltukta duran ve maçboyu gençler basıp ezmesin diye dikkat ettiğimiz çiçekler elden ele dağıtılmaya başlandı. Bütün salon ayaklandığı vakitte İpek'ten gelen blok sayısıyla maç tamamlanmış oldu.

Ellerinde çiçek demetleriyle, set kısmına yığılan taraftarlar oyuncuların tebrikleşme faslını bitirmesini beklediler. Ardından tebrik turu bizim takım kendi arasında başlamışken tribünlerden Fenerbahçe buraya sesleri yükselmeye başladı. Oyuncular kaptan Çiğdem'in yönlendirmesiyle Fener çektikten sonra, araya ntv muhabiri röportaj için girsede , kaptan biraz sonra diyerek takımı taraftara doğru yaklaştırıp diziverince, üstlerine çiçekler yağdırılmasıyla hepsinin yüzleri parlayıverdi. Ama bazı çiçek buketlerinin hızla üstlerine gelmesinden korkup refleks olarak sakınanlarda oldu. Hepsi yerden birer birer ellerine topladıkları çiçeklerle güleryüzlerle tribüne teşekkürlerini sundular. Nati'nin oğlu Marcus'ta sahaya dalmış çiçekleri toplayan annesinin üstüne atlayıverdi, birbirlerine ne kadar düşkün olduklarını her maç çıkışında daha iyi görüyorum. Gazetecilere pozlar verirken, kaptan ise protokol önünde yöneticileri sıradan geçirmekteydi. Takım pozunda kaptanın olmaması garip kaçacaktı.

Onlar resimler çektirirken, Armanın gururu Sarı Melekler, bu taraftar sizinle gurur duyuyor sesleri yükselmekteydi, ardından salonları yakarız senin için, helal olsun sizlere... diye bağırıldı. Onlarda alkışlarla karşılık verip, röportaj ve soğuma hareketleri için dağılıverdiler.

Biz takıma çiçekler atarken, yapılan anons ile Fenerbahçe Taraftarlar Birliğinin Mehmet Ali Aydınlar'a teşekkür plaketi sunacağı söylenmekteydi. Bu sefer tribünlerden Mehmet Ali Aydınlar'ı çağırdığımız zamanlardaki tempo ile ismi haykırılmaya başlandı. Bütün salon onu ayakta alkışlıyor, bizde adını onore ediyorken, o da bizlere doğru el sallayarak elini kalbine götürdü. Verilen plaket ardından alkışlar bir süre daha devam etti.

Bu tarafta bu sahneler yaşanıyorken diğer yarı sahada eczacıbaşı oyuncuları yerlere serilmiş, soğuma hareketleri yapar vaziyette Sarı Melekler ile taraftarın bütünlüğünü gıpta eden gözlerle mahsun mahsun takip etmekteydiler.

Birdenbire setin oradakilerden eczacıbaşı laylaralaylaylay sesleri yükseldi. Ben de önce dalga geçmek için sesleniyorlar herhalde diye o tarafa doğru el sallayarak katıldım. Ama Esra'nın ayaklanıp aman Allahım bizi çağırıyorlar galiba bakışlarını görünce, yakınındaki diğer birkaç arkadaşını daha kaldırmasıyla filenin oraya doğru hareketlenip alkışlarla karşılık verdiler. Ben ne olduğuna şaşırdım, yanımdakilere yahu bunca zamandır voleybol maçlarına geliyorum, eczacıbaşını çağıracağımız aklımdan geçmezdi dememe kalmadı, Esra takımı buraya getir diye daha ısrarcı olundu ve Esra dönerek sahadaki olan arkadaşlarıyla, o tarafta aşağıya sarkan pankartın arkasında olanlarıda çağırıp bizim önümüze kadar alkışlarla geldiler. Maç öncesi yapılan jeste karşılık bir jest olarak başka sporlarda pek görülmeyecek sahneler yaşandı. Onlar alkışlanırken, soğuma hareketleri için yerlere yayılmış bizim takım oyuncuları da alkışlıyordu. Açıkçası Esra'yı tanıdığımdan ve nasıl Fenerli olduğunu bildiğimden onun alkışlanmayı hakeden biri olduğunu düşünürüm.

Herneyse onlar uzaklaşıp daha fileyi geçmeden bütün herkes Sarı Melekler oooo diye bütün gazla bağırmaya başladı. Bu sefer oyuncularımız ellerini bize doğru salladılar. Tribünler yavaştan dağılmaya, pankartlar toplanmaya başlanmıştı. Birileri pek bizim maçlarda kullanmadığımız tarzda Gamova Gamova i love you Gamova diye bağırmaktaydı ama Gamova fizyoterapist ile yerde esneme hareketleri yapıyordu. Yüzü ters yöne bakıyorken adamın eli kızın boynunda, bir bacağı başka yönde falan olunca yanımdan geçen gençler, lan adam boğuyor Gamova'yı, öldürecek kızı diye bakıyorlardı. Gamova i love you Gamova seslerini duyunca suratı ters yöne baktığı halde tek elini sallayıverdi, tezahürat devam edince bir dakika der gibi işaret parmağını gösterdi.

Öbür yandan Natasa Osmokrovic sesleri yükseliyordu, Nati oturduğu yerden gülerek el salladı, oğluda ortalıkta bir başka ufaklıkla (Nihan'ın yeğeni olabilir) güreşiyor, top oynuyordu. Taraftarlar ortalıkta kimi gördüyse sıradan geçirmeye devam etti. Alice Blom oley, Drickx, Songül falan derken. Tekrar hareketleri bitirip içeri girmekte olan Gamova'ya yöneldi ilgi, Ekaterina Gamova seslerine gülen yüzüyle el sallayıp karşılık verdi, arkadaşı olan ve zaman zaman röportajlarda tercümanlığını yapan İnessa Korkmazda aşağıda belirince FB tv muhabiri fırsattan istifade edip ayaküstü röportaj yapıverdi.
Jan de Brandt Oley diye bağırmaktaydık, orada birileriyle konuşuyordu, yanındaki Kamil Hoca tezahüratı duyup koçu uyarmasıyla hareketlendi, tribünden tezahürata katılımda artmıştı, önümüze kadar gelip eğilerek selam verdi,iki yumruğuyla thank you diyerek gitti. Eda Erdem oley seslerine el salladı, sahada fazla kimse kalmamıştı, Violet hanıma da tezahürat ettiler vs.. derken artık çoğunluk dağılmıştı, sahada maçı olan vgs-yeşilyurt gençleri ısınıyordu.

Terli terli dışarı çıkmayalım diye az sayıda kişi bekleşirken voleybol federasyonu salon görevlileri bizim olduğumuz yerde gezinip, kaç tane kırık koltuk olduğunu tespit etmeye bakıyordu. Onlara sorduğuma göre o blokta on tane koltuk kırılmış, bir koltuk 65 liraymış, sezon başında 60 lira değilmiydi yahu dedim, maliyetlerde artış olmuş. Aslında kırılan koltuk denemez, koltuk sağlam gibi duruyor ama monte edildiği tabaka yerden üstüne çıkanlar tepinince çıkıveriyor. Bunlar file arkasına da bakınacaklardı ama bu maç orada ayakta izleyen gençler yoktu,bu taraftaydılar, boşuna bakmayın dememizle, evet deyip vazgeçtiler. Böylece kulübe 650 liralık bir masraf bedeli ile günü kapatmış olduk, yerlerdeki çiçek parçalarının temizlenmesi de cabası olsun.

Bu esnalarda nedenini anlamadığım bir tartışma oluverdi aynı gruptan iki kişi arasında, onları birbirinden uzaklaştırmamız ardından, ben de 3-4 kişiyle beraber salonun pist tarafındaki çıkış kapısına gittim. Aşağıda çok kalabalık bir ufaklık ordusu vardı, gelen geçen bütün hayranı oldukları oyunculardan imza alma çabasındaydılar. Dışarda da karanlık altında bazı taraftarlar ve oyuncu yakınları, idareciler, malzemeciler vs. bekliyordu. Yanımdakilere yahu eczacıbaşının alkışlanacağı bunca yıldan sonra hiç aklıma gelmezdi deyip, tam çıkış kapısı orada voleybol sitelerinden biriyle ilgilenen arkadaşlardan birini görünce ,eskiden olsa öyle mi yapardık, hapçı ilaçcı işte eczacı diye şakayla ama alçak sesle bağırıverdim. Oradaki ağabeylerde bende inanmazdım böyle olacağına ama pankart jestlerine karşılık jest oldu deyiverdi.
Dışarı adım atarken hareketlenip gitmekte olan koç Demeter'i görüverdim. Koç yarın başarılar dememle, teşekkürler gene bekliyoruz yarın taraftarı dedi, iyiakşamlar deyip ayrıldı.

Biz dışarda dururken, Abdullah Paşaoğlu da oradaydı. Oğlu Adnan ile beraber gitmektelerken, ben yanına gidip Abdullah Bey erkek takımımızın maç saatleri ile ilgili düzenlemelerde Federasyona yeterli baskıyı yapamıyor muyuz, geçen haftaki maçlar çok garip saatlere kondu demem üzerine; "Haklısın Federasyon sıkıntı yaratıyor bu konuda, ama baskı kuruyoruz, bizde o kadar dil döküyoruz, baskımız üzerine yarın ki maçı 18.30 aldılar sonunda, onun için yarın bekliyoruz taraftarı" dedi.
(Evet bu bir saat bile önemlidir bizler için ancak mesela geçen hafta biz saat beşte oynarken neden belediye yedide maçını oynuyor deyince araya girip) "Yayıncı kuruluşunda talepleri var, programı var,aynı gün arka arkaya olunca maçlar böyle oluverdi" (Elbette onların yayın akışı var doğrudur ama taraftarı izleyicisi olmayan bir belediye takımı nasıl bizden sonra maç yapıyor biz erken saatte oynuyoruz onu anlayamıyorum, sizin bu düzenlemeyi yapmanız gerekir, yoksa maçlara yetişmekte güçlük çekiyoruz dememle) "Evet biliyorum taraftarın bu şehirde işten falan çıkıp gelmesi sıkıntı oluyor, onun için yarın ki maçı bir saat ileri aldırmak için dil döktük, hem artık diğer seri de bittiği için maç saatleri daha az sıkıntı olacaktır, biz yarın taraftarımızı bekliyoruz, hem zaten benim istediğim, bana öyle salonu doldurmaları laylaylom yapmaları da değil, geçen burdaki Arkas maçındaki gibi bilinçli 40 kişi olsun, bize yeter, daha fazlası olursa da ne güzel deriz" (Haklısınız o maçta o kadar kişi bile oyuna etki eder olmuştuk) "Yaa öyle işte onun için teşekkürler size de, böyle destek olduğunuz için, iyi akşamlar, görüşmek üzere" deyip yanında sabırsızca dikilen oğlu ile beraber gidiverdiler.

Yavaş yavaş eczacılı ve bizim oyuncuların çıkışları başlamıştı. Cemre ikide bir kapıdan giriyor çıkıyorken, eczacının yedekte körelen Neşve,Seray gibi birkaç genç yeteneği tekerlekli çantalarını çeke çeke dökülmeye başladılar. Yanımdaki arkadaşta elindeki Happy Birthday Alice Blom yazan kartonu rulo halinde tutuyordu. Zaten Alice sahadayken gördü diyordu ama olsun dedim gelirken bir daha açarız. Nihan eşi ve yanındaki ufak çocuk ile beraber ayrıldı, Songül'de ellerinde çiçeklerle gülerek iyiakşamlar deyip gitti. Frauke gözüktü, biz pankartı açmıştık, o da yazanı görünce sizi gidi gibisinden bir hareketle gülüp geçti. Alice çıkarken bizi görünce ooow diyerek yanımıza geldi, biz onu kutlayıp elini sıktıktan sonra çok teşekkürler, salonda da görmüştüm zaten, çok memnun oldum falan diyerekten kısa bir süre daha sohbet ediverdik.

Esra'nın gözleri parlar vaziyette mahsun halde çıktığını görünce, Esra pankart ve çiçek jestiniz güzeldi dememle durup "yoo asıl sizin davranışınız çok daha güzeldi, böyle bir atmosferde oynamak her voleybolcuya da nasip olmaz, yani Fenerbahçeli olmanın gururunu gene yaşadım, arkadaşlarım da çok şaşırdılar dedi. Seneye çubukluya transfer edelim artık seni dememe gülerek daha bir sene kontratım var dedi sonra görüşürüz deyip gitti. Ben diğer yandayken bizim kaptan gözükmüştü, giderken bugünkü hem bize hem rakibe jestleriniz çok güzeldi diye teşekkür etmiş.

Biz dışarda üşümeye başlamıştık, çıkış yapan Seda ile Naz'a da iyiakşamlar deyip içeri girelim dedik. İçerde kalplerimizin MVP'si Nati oğluna montunu giydirmekle meşguldü ama ufaklık ilgilenmiyor elindeki telefonu kurcalıyordu. Sonra Nati'de kendi montunu beresini kapşonunu takıp, profesyonelce hastalanmaktan kaçınaraktan hazırlanıp babasına hadi deyip çıkışa gittiler. Geçerken bize dönüp iyiakşamlar diye el salladı. Marcus'a seslenip, Marcus nasılsın dememize tepki vermeyince, dedesi güldü, telefon elinde oynarken dünyadan kopar gibisinden hareket yaptı, sonra hep beraber gittiler.

Violet Hanım ile biraz şakalaşıp yolladık, takımın teknik ekibinden bazılarıyla da ayaküstü laflarken Eda gözüküverdi. Yanımıza gelip selam beyler demesiyle, "yaa niye gelmediniz, yoktunuz Final Four'da, legend midir nedir (o komik tarzıyla yazıldığı gibi söylüyordu) bütün sezon hiç maçlarımıza gelmeyen görmediğimiz birileri vardı, sahaya çıkınca etrafta bakınıyorduk, gözlerimiz tanıdık birileri var mı diye arıyordu, hatta neredeyse Çiğdem abla Merve'yi yollayacaktı tribüne baksın diye" demesiyle, oradakiler konsolosluğun son anda vize problemi çıkardığını anlattılar. Eda da yaa keşke buradaki alışkın olduğumuz ortam gibi olsaydı daha rahat başlardık dedi, bizde neyse artık seneye, seni de en iyi blokör yaparız dedik, gülüp hadi iyi akşamlar deyip gitti.

Bizde daha fazla durmayıp üst kata çıkıp tribün içinden dışarıya gittik ve salondan ayrıldık.

1 yorum:

Güray Gürsoy dedi ki...

Çok teşekkürler Kerem'cim gene yaşattın bizlere an be an.
Abdullah Paşaoğlu ile diyaloglarınızı daha dikkatli okudum.
Dediği doğru.40 tane bağıran,efektif
taraftara razıyız artık ama dün bu kadar da yoktu galiba.

Bu arada sayende Marcus'un telefonu da efsane oldu.:)))))))))