29 Nisan 2010 Perşembe

Galatasaray - Fenerbahçe Acıbadem 0-3 (Playoff Yarı Final 3.Maç) Salondan İzlenimler


Üstüste maçlar yaptıkça, bölüne bölüne amip gibi tek hücreli canlı boyutunda tribünde yer tutabilen ezeli rakip taraftarlarına, bu sene voleybolda verdiğimiz sıkıntılar son oynanan maçla nihayet son buldu.

Maç için salona gidince dışarda karşılaştıklarımızla ayaküstü konuşmaya başladık. Diğer seride eczacının hiçbir direnç koyamayıp elendiğini öğrenince, acaba final serisi ne zaman başlar diye soruyorlardı. Herhalde hemen bu haftasonu cumartesiden olabilir ama 1 mayısa denk geliyor hem akşam futbol maçıda var, pazar olsa daha iyi olur diyordum. Cumartesi olursa da doğru düzgün bir saat ayarlanır herhalde gidipte futbol maçıyla çakıştırmasınlar, çok büyük ayıp olur. Evsahibi biziz, bir görüş önceliğimiz olmalı, federasyona yayıncı kuruluşa falan biraz ağırlık koymak lazım, maç saat üç yada en geç dörtte falan başlarsa uzasa dahi sıkıntı olmaz diye aramızda konuşuyorduk.

Biz güya aklımızdan geçenlerin mantıklı olduğunu düşünerek konuşaraktan salona giriverdik. Ama bugün cumartesi günkü maç saatinin 18.30 olduğunu öğrenmek tam bir şok vaziyetiydi. Nasıl böyle planlamalar yapılabildiğine, bunlara onay verildiğine anlam vermek imkansız oluyor. Neyse ki bazı itiraz ve girişimlerle 16.30 olarak değiştirilmiş.

Yarı final serisinin üçüncü maçı öncesi salon içinde erkenden yerleşmiş geniş bir çoluklu çocuklu seyirci kitlesi vardı. Isınmalar yeni başladığından takip ederek zaman geçiriyorlardı, zaman ilerledikçe yavaştan tribünlerdeki boş koltuklarda dolmaya başladı. Karşı tarafta, rakip file arkası tribünde pankartlar falan asılmıştı ama ortalıkta üç beş kişi dışında kimse yoktu, maç zamanı gelince sadece 15-20 kişi olduklarından, hala dışarda mı bekliyorlar, nerede bunlar diye bakıyorduk.

Merdivenlerin orada bir arkadaşla konuşuyorken, amigo Yücel ile karşılaşıp selamlaştıktan sonra, Yücel ağabey ...şampiyonluk geliyor tezahüratını voleybol maçlarında Fener vur vur vur diye yapsak daha uygun olmaz mı, hem voleybolda smaç ile falan daha bağlantılı gibi diye fikrimi söyledim. Evet dostum ama zaten futbol maçındaki gibi gol gol demiyoruz ki salonda koy koy diyoruz, vurmak koymak sonuçta aynı kapıya çıkıyor işte dedi. Biliyorum ağabey ama televizyondan izleyip ne söylendiğini anlayamayan, salonlarda bile böyle tezahürat yapıyorlar gibi yanlış yorumlayanlar oluyor dedim. Haklısın, öyle anlaşılıyor ama sonuçta onları takmayacaksın kafaya, burada biz hep beraberiz, birbirimizi biliriz, hem kafiye de tam uymuyor, ağız alışkanlığına göre vur vur vur değilde koy koy koy şampiyonluk geliyor daha kolay oluyor dedi. Tamam ağabey, bir de vakifbank maçı gibi sıkıntılı,zor geçen maçlarda; oyun sıkışınca daha kısa ateşleyici şeylere yönelsek, sonra da rakibi bozmaya baksak daha faydalı oluruz dedim, tamam o maçlarda oyun gidişatına göre yaparız dedi.

Onunla böyle ayaküstü konuştuktan sonra yanımdakilerle biryere yerleşip maçın başlamasını bekliyordum. Önümde ufak bir çocuk,ablası,anne-babası falan vardı, etrafta da böyle yerleşmiş çok kişi olunca bugün herhalde ayaklanıp bağırılacak bir ortam olmaz bu kısımda dedim. Zaten üstümdeki gömlekle falan maçta ayaklanıp terleme gibi niyetimde yoktu. Rakip tribünde adam sayısı %100 artış gösterip 5 iken 10 olmuştu. Maç saatine doğru ana tribün iyice dolmuş, file arkası da dolu sayılırdı. Protokol tribününde ise çok az kişi vardı ve şaşırtıcı şekilde Mehmet Ali Aydınlar'da yoktu, dünya başımıza yıkılacak falan derken, maçta birinci sayı olduktan sonra giriş yaptığını gördüm.

File arkasında ortalarda ayakta toplanan taraftarlar tezahürat etmeye başladıysa da , bizim olduğumuz blokta ayaklanmalar olmadı, zira bana biraz uzak sol taraf önlerde gene belli müdavim yüzler vardıysa da arkalarında falan hep seyirciler olduğundan, ayaklanıp rahatsız etmek istemediler. Maç öncesi ısınmalarda Çiğdem kaptanda katılmıştı, herhalde diğer taraftaki seri erken bittiği için onu da yavaştan hazırlayalım diyorlardı. Genç Fenerli Ayça diye file arkasından cılız sesler geliyordu, acaba Arslan bugünde salonda mı diye bakınınca göremedim, dün onun maçı izlediği protokol köşesinde Cemre oturuyordu. Maçta sarı beyaz formayı giyeceğimizi farkedince libero kim acaba diye baktım ki Nihan sarı-laci çubuklu giyiyordu. Bari Naz ile Alice ilk altı oynasalar diye sesli düşüncem ilk altıdaki sabitliği görünce bozuluyordu. Yahu hocam ne diye komple maç boyu fırsat vermiyorsun ki diye canım sıkılmıştı. Çok büyük Naz hayranı falan değilimdir, taraftarlık içgüdümle milli takım oyuncu hazırlama meseleleri falanda öncelik olarak umrumda olmaz ama böylesine bir maçta da, hele ki son set bulunduğu köşede hoplaya zıplaya ısındığı halde hiç şans verilmemesine üzüldüm.

Maç başladığı halde rakip tribünde parmakla sayılacak 20 kadar kişi, orta blok üstündeki balkon kısım etrafında dağınık halde hiçbirşey yapmadan maçı izliyorlardı. Bizim taraftar ise sadece file arkası orta kısımında 60-70 kişi kadar ayakta, salonun geri kalanı oturaraktan maçı takip ediyordu. Oradan yükselen tezahüratlara oturduğum yerden eşlik ediyorsam da, etraftakiler çok katılımcı değildi. Önümdeki ufaklıkta biz bağırınca dönüp bakıyor,gülüyordu. İlk set böyle file arkasındakileri katılsanıza diye işaretleriyle geçiyordu. Karşılıklı üç alkış tempolu Fenerbahçem sen çok yaşa yapılmasıyla ortalık biraz hareketleniverdi. Sahadaki maç ise zoraki izlediğimiz bir şeye dönüşüverdi, rakip atılan servisleri manşetlerle protokole falan bile yolluyordu. File arkasındaki taraftarlarımızdan bir ara ilginç bir şekilde melodi yükseliyordu, bildiğimiz besteleri bu yeni melodiyle çevire çevire söylüyorlardı, hafif maç ortamında rakip taraftar denecek kimse de yokken güzel olmuştu. Ama hangi şarkının melodisiydi bu diye hatırlamaya çalışıyorduk, ah geceler sensiz geceler diye bir şarkı vardı ona benziyor dedi birisi. Onun nakarat kısmına sensiz hayat bir işkence.... bitmez tükenmez aşkımız.... düştük yine yollarına... bu besteleri yerleştirip farklı şekilde söylüyorlardı. Setin sonlarına doğru karşı tarafa doğru üç tane pankart var 20 tane adam yok (yada yüz tane pankart var...tam ne dediler anlayamadık) diye bağırmaları üzerine o kısımdakilerin gururları incinmiş olsa gerekki bir gömlekli büyüklerinin ortaya topladığını gördüm. Gerçekten salonda kocaman kocaman pankartlar asmışlardı, Alparslan Dikmen resminide sayarsak yedi pankart vardı ama evsahibi oldukları maçtaki sayıları şimdiye kadar gördüğüm en komik görüntülerden biriydi. ( Geçen senede böyle bir maç olmuştu) Onlar işte yirmi kişi varız gibisinden ortaya toplanıp bir ses çıkartmalarıyla bizim taraftardan alkış aldılar, yukardan aşağı, sağdan sola sayınca gerçekten yirmi kişi olmuşlardı.

İlk set rahat bir şekilde tamamlanıverdi, işten falan çıkıp salona sonrada gelen bağırma heveslisi bazı taraftarlarımızda sağ tarafımda merdiven ile oradaki koltuklara birikmişti. Onlarda o blokta olan diğerlerine hadi ayaklanın falan diye gazlamalar yapıyorlardı, önlerdekiler ayaklanıp benim olduğum tarafa gelince, ben de oradan onların boşalttığı alana kaçıverdim, gelsene yahu nereye gidiyorsun diyorlardı, şimdi ayakta falan kalıp terlemeyeyim dedim en önde bir yere oturdum. Zaten maç bitimi Kadıköy'e arkadaşlarla buluşmaya gidecektim. Ayaklanmak isteyenlerden boşalan kısımlara oralardaki oturan seyircilerimiz kayıverdi. İkinci set gs takımı da bizim önümüzdeydi, bol bol laf atma fırsatım olacaktı.

Yanımda oturan arkadaş yabancı kararı üç olarak açıklanmış diyordu, tribünde ise spanish western matador melodisi yükseliyordu. Solumdaki amca saçmalık bu deyince, pardon anlayamadım bu melodi mi saçmalık dediniz dedim, yok federasyonun kararları saçmalık diyormuş,biz bu konuda konuşurken, rakip önde girdiği sette, saldır Fenerbahçe oley sesleri arasında gene geriye düştü. File arkasından yükselen her zaman hep seninleyiz Fenerbahçe, samiyende inönüde kral biziz bu alemde şeklinde yükselen tezahürata katılırken teknik molaya geliverdik. Bizim oyuncular servis atarken eğlenceye başlamıştık, düşen topa dikkat dağıtıcı efekt döşemekteydik, arada bir bıraak diye bağırırken gene aldığımız sayılar oldu. Rakip koç dağınık gelen manşetleri toparlayıp paslayamayan elif'i değiştirmişti, boyu liberosundan kısa pasör ile oynamaya başladılar, zaman zamanda servis için kaptanları neslihan giriyordu. Ayağa kalkmayan cimbomlu olsun denirken ayağa kalkmadan milyonlarcaya iştirak ettim. Gene rahat tempoda giden oyunda üstüste manşet hatalarımız başlayınca bir mola alıverdik. Ama buna rağmen genç dilara'nın servislerinde yaptıkları seri devam ediverdi, öne dahi geçtiler. Az sayıda gsli boş buldukları sessizlikte rerere rarara diye bağırıyordu, alkış aldılar. Haydi Fener haydi Fener haydi, tam zamanı şimdi diye kızları uyandırmaya çalışıyorduk. Oyun başabaş hale gelince tribünden onların servislerine daha fazla bozma çabaları olmaya başladı. Alınan sayılarla bizim için saldır Fenerbahçe yüklenmeleri sonrası setin sonuna avantajlı halde girip bitiriverdik. Gene file arkası üstlerinden 24. sayıda Her zaman her yerde en büyük Fener sesi gelince, yahu bunlar niye geleneği böyle bozuyorlar diyordum.

Garip bir zamanlamayla avaz avaz yapılmaktaydı, biraz güme gitti. Son sette kadroda bir değişiklik olmadan başladı, zaman zaman Songül arka alan savunması için Seda yerine giriveriyordu. Gene onların önde girdiği sette, ilk defa bir teknik molaya önde girmeyi becerdiler. Haydi kızlar başlayın artık diye seslenmeler geliyordu, gene yoğun bir şekilde bizim için saldır Fenerbahçe diye bağırılıyorken farkı biraz kapamamızla panikleyip molayı aldılar. Bir pozisyonda dilara'nın bileği burkuluverdi, sakatlanıp yerde kalmasıyla, tribünlerden böyle derbilerde falan alışkın olduğumuz ohh oh sesleri gelmemesi güzeldi, oyuncu ayaklanıp bench önüne giderken alkışlanıyordu, hakem ise bench önünde yerde uzanarak tedavi görmesine izin vermedi, onun arkaya alınmasının ardından maçı devam ettirdi.
Serviste önümdeki Seda'ya haydi Seda sen yakalarsın bunları diye bağırıyordum, deniz hakyemezin oyunda olmasıyla yolla denize diye seslenirken gerçekten de denize yolluyordu. Karşılıklı yapılan bitmez tükenmez aşkımız... ve Fener koy koy koy şampiyonluk geliyor sesleriyle varılan oyunun son kısımlarına gene önde giriverince matador melodi dönmekteydi. Sapsarı-Melekler yapılmıştı,herkes ayaklanmışken servisten gelen ace ile yarı final serisi tamamlanmış oldu.

Oyuncular tebrikleşirken zaten yarısı erkenden pankartları toplamaya girişip gitmiş olan rakip tribünün diğer yarısı olan on kişi falanda çıkartılıyordu. Güvenlik görevlileri bu sefer bizim taraftarın çıkışını kapatıyordu, ama güvenlik amirlerine yahu boşverin 20 kişiden mi kavga olay çıkarabilecekler diyorduk. Parmaklıkların oraya yığılıp Fener çeken takımımızı alkışlamaktaydık, öncesinde oradaki bir ağabeye uzun zamandır kızlarla sarı-lacivert yapmadık dememle etrafta birikenleri organize etmeye başladık. Sarı Melekler ooo, Sarı Melekler buraya diye onları çağırmaya başladık, dağılmakta olanları kaptan toplayıp önümüze geldiler. Karşılıklı Sarı-Lacivert-Şampiyon-Fener yaptık yapmasına ama sağ taraflarda duran taraftarlar daha iki-üç tur sarı-lacivert demeden alışkanlığı bozarak ilk seferde şampiyon diye giriyorlardı, bizim oyuncularda şaşırıp ne tarafa ne diyeceklerine bölündüler, sonra gene toparlayıp alkışlarla bitirdik. Arkalarından dilimde şarkıların gündüz gece nakaratıyla gidiverdiler ama dağılmadılar. Koç hepsini etrafında toplayıp uzun bir süre birşeyler anlattı, daha önce taraftarın önünde oyunculara maç bitimi böyle uyarılar yaptığını görmemiştim.

Onlar koçu dinleyip dağıldıktan sonra, gene ilk önce Nihan'ı çağıralım diyorlardı, onun nerede olduğunu gözleriyle tararlarken tam çağırmaya başladığımızda dspor muhabiride röportaja almak istiyordu. Taraftar daha yüksek sesle bağırıp gel gel işaretleri yapınca, önce taraftara gideyim dedi, hareketlendi ama Abdullah Paşaoğlu'nun gsli oğlu Adnan kolundan bırakmadı, canlı yayındayız şimdi diye bize doğru yollamadı. Onlar konuşurken bekleyip, yeter artık Adnan diye tempo tuttuk, Nihan bize doğru gelip teşekkür etti, hepiniz sağolun varolun diyerek gitti. Etrafa bakınca oyuncuların birkaçı içeri gitmişti, kalanlardan tezahürat yapılanlar oldu. Songül ardından Gamova ve Drickx taraftara alkışlarla karşılık verdi. Naz çağırıldığı gibi, hemen yerinden ayaklanıp geldi, Naz sana güveniyoruz diye sesleniverdik. Eda çağırıldı, mahçupmuş utanıyormuş gibi başını bükerek yaklaşırken, Eda o forma sana çok yakışıyor, tam Fenerbahçelisin sesleriyle fanatik bir yüz ifadesi yaptı formayı öptü, yumruğunu kalbine vurdu. Yandaki ağabeylerden biri o uzaklaşırken, ömürboyu bu takımda oyna, 50 yaşına bile gelsen farketmez, efsanelerden ol diye bağırınca, gülerek arkasını dönüp inşallah Allahım inşallah diye ellerini açarak yukarıya bakıp Tanrıya yalvarma hareketlerinde bulundu.
Yerde soğuma hareketleri yapan Nati'ye yönelen sevgimizle Natii Nati Nati diye başlattığım tempoya yerinden alkış tuttu ama sesler yükselerek devam edip etraftakiler gelmesi için ısrar edince, aaa yapmayın yahu gibisinden yere yığılıverdi, gene de ayaklanıp i love you Nati sesleri arasında tribüne yaklaştı. İngilizce sizin için daha ne yapabilirim diye ellerini açıp gülüyordu, söktüğü parmak bandajlarını şakayla bize doğru fırlattı, yerine döndü. Artık bizim taraftarların çıkışı yapılıyordu, içerdekiler azalmıştı, gs güvenlik amirleride hadi artık arkadaşlar, boşaltalım diyorlardı, ama bizim taraftarların bu hallerine alışkın değillerdi. Etraftakilerle uzaklaşmakta olan Jan De Brandt'a tezahürat yaptık, koç uzak köşeden dönüp el salladı. Ardından ben gitmek üzereyken, Violet Duca'ya tezahürat ediyorlardı, gelmeyen cimbomlu olsun seslerine topuklu ayakkabılarını gösterip,bu halde zemini mi parçalayayım diye uzaktan el salladı. Ben merdivenden çıkışa yönelirken genç taraftarlardan biri oradakilere aşağıda kapıda gözüken Merve'ye tezahürat yapalım diyordu ama Merve telefonla konuşuyordu.

Çıkıştakilerle artık sezonun son maçlarıyla, şampiyonluk kupasını kazanmak için mücadele edeceğimiz zor bir final serisi başlayacağını konuşuyorduk, her zamankinden daha yapıcı ve destekçi bir kitlenin salonda olmasını, gerekli olan taraftarın dışarda kalmamasını umut ederek salondan ayrıldım.

4 yorum:

Unknown dedi ki...

son 1 senedir blogunuzu zevkle takip ediyorum. Voleybola yapmış olduğunuz katkılarınızdan dolayı çok teşekkür ederim.
Ben vgstt final serisi ile ilgili olarak bu sezon oynadığımız 4 maçın teknik analizi ile ilgili bir sayfa bekliyorum sizden, kolay gelsin...

Güray Gürsoy dedi ki...

Teşekkürler Sevgili Fahrettin.
Yapmak istiyordum zaten Finall serisi öncesi bir değerlendirme
çalışması.Bugün yaparız.

Hayatımın Anlamı dedi ki...

Sevgili Kerem,
Maçlara gelmiş kadar oluyorum sayende. Final maçları için plan yaptım ama ben VGSTT-Ecz serisinin 3-0 biteceğini tahmin etmemiştim. Ayın 4 ünde duruşmam var ve yola çıkacağım direkt salona gelirim. İlk maçı kaçıracağım ama inşallah şampiyonluk maçında salonda olacağım. 11 Mayıstaki duruşma için 1 hafta önce İstanbulda olmak lazım. Malum trafik var yoksa duruşmaya yetişemem değil mi :))))

Güray Gürsoy dedi ki...

Her seferinde yazmayayım diyorum
düşüncelerim belli çünkü
Sağolsun Kerem bizi salondaymış
gibi yaşatıyor.
Ellerine,yüreklerine sağlık abicim.
Hemen tribüne bakınca seçiyorum :))