31 Ocak 2011 Pazartesi

Halkbank - Fenerbahçe : 3-1 ( Ruhumu Kaybettim Hükümsüzdür )

Halk Hankası F.Bahçe'ye geçit vermedi..

HALKBANK: 3 - FENERBAHÇE: 1

Salon: TVF Başkent

Hakemler: Onur Hoşnut x, Çetin Ok xx

Halkbank: Selçuk xxx, Borrero xxx, Özkan xxx, Serhat xxx, Olivera xxx, Kral xxx                             (Hasan xxx, Ender ?)


Fenerbahçe: Arslan xxx, Marshall xxx, Kemal xx, Miljkovic xxx, Emre x, Geric xx
(Cengizhan xx, Soner ?, Serkan xx, Burak xx, Erden ?)

Setler: 25-18, 22-25, 25-23, 25-18

Süre: 96 dakika (22, 25, 26, 23)

 

* Ne söymeli ki daha ?
Kan değişikliği şart.Çok geç kalındı diyoruz bazı çok bilmişler ''Demeter bu takımı 3 yılda 2 kez Şampiyon yaptı bık bık bık '' diyorlar.Birincisi geçmişle yaşanmaz.Bugünkü durum ortada.
İkincisi O 2 Şampiyonlukta Demeter'in ne kadar payı var acaba ? Yazmayayım diyorum ama artık dayanamıyorum.O Şampiyonlukların asıl mimarları Grbiç ve Gardner dır.Bu 2 dev tecrübeli oyuncu saha içinde liderlik yaparak antrenör gibi takıma sahiplenmişlerdi.Saha dışında da aynı şekilde.
Demeter'in molalarda tek bir taktik konuşması yaptığını gördünüz mü ? Mola almamaktaki cimriliğini,oyuncu değiştirmelerde ve oyuna müdahalelerdeki durumlarını bilmiyormuyuz.
Molalarda ellerini açarak ''sakin sakin'' deyip ''bir tane side out yapıyoruz tamam''dan başka bir şey dediğini gördük mü ? Dünya Beyefendisi biri ama donukluğu,statükoculuğu sorunları çözmekteki ağırlığı ortada.30 maç oldu hala takım olamadık.Takım her telden çalıyor.
En önemlisi Demeter'in adaleti yok.İBB maçını sana aldıran Burak Yavuz'u hakettiği formayı bir sonraki maçta vermiyorsan bitmiştir benim için.
* İzleyemedik ama gene bildik ruhsuz ''Ruhumu Kaybettim Hükümsüzdür'' modunda oynamışız.
Akşam ''Yüreğini sahaya koyanlar''ı gördük uzun süre sonra.Koyarsan kazanırsın koymazsan kazanamazsın.
* Serkan sırtındaki sakatlığı nedeniyle ilk 2 set oynamamış.Cengizhan oynamış,Serkan 3.ve 4.sette girmiş.Cengizhan 22/1.% 73(50) manşetle fena oynamamış.
* Yeni transfer Soner ( resmi site hala açıklamadı) 2.sette kısa bir süre girmiş.3/1.% 33 manşeti.
 Soner'i daha önce yazmıştım alınmalı diye.Yedek 4 numaramız yoktu.Soner pekala faydalı olur.
Hatta güvenip direk oynatabilirsiniz de.
* Ancak bir şeyler yapmalı derken yapmamız gereken çok şey varken sadece Soner'in bir süre denenip lütfen alınması olmamalıydı.Hoca ve yabancı oyuncularda da bir takım tasarruflar yapmak lazımdı.
Ama yapmıyorlar ve göz göre göre,bile bile lades başarısızlıklar yaşatılıyoruz.Kurumsal yapının prensipleri bunlar ne de olsa.Hoca değiştirilmez başarısızlık olsa da.
 Bizim takımın hali benim diş durumuma benziyor.Uzun bir süredir dişim problem yaratıyordu,abse yaptı indirdik antibiyotikle falan ama dişin çürüdüğü belliydi ve çekilmesi lazımdı.Gitmedik dişçiye o tarafla bir şey yemedik diğer tarafla yemeye çalıştık ama ara ara diş ağrıları devam etti ve sonunda beni o dişçi koltuğuna oturtacak duruma kadar getirdi.Gittik,o diş belli çürümüş ,çektirdik ama 1 tanesini daha kurtarmak için kanal tedavisi,4 tane dolgu v.s. derken 5-6 seanslık ve tabii ki maddi külfetini de yüklenerek rahatladık şimdi.Yani ben bile bile lades yaptım :))
Aynısını bizim şube yapıyor.Taaa Avrupa iddiamız devam ederken daha içerideki Belgorod maçından sonra Demeter ile yolları ayrırmak kan değişikliğine gitmek lazımdı ama yapmadık,sorunları hep halının altına süpürdük.Avrupa'dan bir alt kupaya kalamayacak kadar kötü bir performansla elendik.
Ligteki durumumuz ortada.Bir şans eseri Arslan'ın sakatlığı ile Burak'ın girip büyük katkısı ile İBB'yi yenebildik ve tamam düzeliyoruz dedik ama kendimizi kandırmışız.Eski tas eski hamam devam ediyoruz.
Rakipler bir şeyler yapmaya çalışıyor.HB ile ZB orta oyuncu Rodrigo Santana için kapıştılar.
ZB kaptı ama HB'de Kral diye iyi birini alıp hemen bu maçta oynatmış.Hocayı gönderdiler Türkiye'yi tanıyan Ümit Hızal'ı getirdiler.Herkes bir şeyler yapıyor ama biz kafayı kuma gömmüşüz ''Kurumsal Yapı'nın Gereklerini'' (!) yapıyoruz.
 * Dün Arslan Marshall ile kavga etmiş.Kırmızı kart gördü diyenler var.Son sette Burak oynamış.
Kırmızı kart gören o setin kalanında oynayamıyor.Belki son sette artık almadı Burak'ı oynattı Demeter.Ama artık Arslan olayına bir el atmak lazım.Eskiden Volkan Güç ve Grbiç ile olan olaylarını da biliyoruz.Kadro dışı kalmasını da.Arslan'ı çok severiz,çok destekleriz,bu takımın yüreği,çığlığı deriz ama artık tak dedi.Bu kadar istismar fazla.
* Dışarıdan bilemiyoruz tabii ne olup bittiğini.Yabancılar da sütten çıkmış ak kaşık değil.
Arslan problem de Mijkoviç ,Marshall,Geriç çok mu iyi ve masum.
Mijkoviç zaten Tours maçına çıkmayarak benim için bitmişti.
Marshall diyoruz,çok kötü başladı,devam etti,Biraz toparlandı dedik.Dün 19 sayı yapmış,5 blok falan çok iyi de manşette 26/2.% 36(12) ile yakmış.E ne yapayım ben böyle 4 numarayı yani.
Facia bir manşet.
* Diğer oyuncularla ilgili diyecek bir şey yok.Emre bile % 28 hücum,30/3.% 50(23) kötü manşet,5 servis hatası ancak 6 sayı ve -15 ile çok kötü oynamış.
* Bu takıma şu kadar yazı yazmak bile zul ama içimiz acıyor gerçekten.
* Herkes görevini iyi yapacak Hakan Dinçay-Abdullah Paşaoğlu-Darek ve Demeter öyle değil mi ?

Fenerbahçe Acıbadem - İBA Kimya TED Kolejliler : 3-0


Bayanlar Voleybol 1. Liginin güçlü ekiplerinden Fenerbahçe Acıbadem, Ankara temsilcisi İBA Kimya TED Ankara Kolejliler’i set vermeden 3-0 yendi.

FENERBAHÇE ACIBADEM-İBA KİMYA TED ANKARA KOLEJLİLER: 3-0


Salon : Burhan Felek

Hakemler : Serdar Nişancıoğlu, H.Öztürk

Fenerbahçe Acıbadem : Yağmur, Eda, Naz, Sokolova, Skowronska, İpek, Songül (L), Ergül, Nihan, Zülfiye


İBA Kimya TED Ankara Kolejliler : Ezgi, Elena, Nilay, Özge, Mariana, Tracy, Sevinç (L), Ece,
Merve, Naz, Miniriye

Setler : 25-16, 25-14, 25-15

Süre : 63 dakika (23, 21, 19)


 * Fazla bir şey yazılacak maç değil bu tip maçlar.
* Ze Roberto güya rotasyon yapıyor ama hala anlamıyorum nasıl bir rotasyon yaptığını.
Final Four'da bu takımın pasörü Fofao olacak ama hala bir Naz'ı yetiştirme peşindeyiz.Maçtan sonra genç oyuncuları yetiştirmek istiyorum gibi bir şeyler söyledi.Kastettiği Naz konusu.
*Naz cephesinde yeni bir şey yok.50 senedir beraber oynuyorlar hala Eda'yı havada askıda bırakıyor.
Eda'nın attığı paslar Onunkinden iyi.Geçen Perşembe Filede Fener'de konuktu Naz.
Erkek takımının durumunu sordular.Valla pek izlemiyorum,antrenmanımızdan önce maçları denk gelirse bir kaç set bakıyorum o kadar.Hayatımız Voleybolla geçtiği için Voleybol'la ilgili bir şey görmek istemiyorum gibi bir şeyler söyledi.Neden gelişim göstermediği açık değil mi bu cevaptan.
Kendi maçları dışında Voleybol maçları izlemeyen bir genç oyuncu ne öğrenecekte gelişecek ?
*Nati'nin hafif sakatlığı varmış yabancı sorunu da Fofa'nun oynamasına engel değil yani ama dediğim gibi amacı başka.50 gün var F4'e diyor da o günler çabuk geçer hocam.
* Öte yandan Liuba ve Eda hiç dinlenmeden sürekli oynuyorlar.Bir yerde sigorta atacak diye korkuyorum.Şu maçlarda niye riske ediyorsun ki ?
* Songül'ü nihayet keşfetti galiba ki son 3 maçtır oynatıyor.Fena oynamıyor.Nihan'dan iyi.
* İpek ve Yağmur'un oynaması iyi.Yağmur bu kez 4 numara smaçörü oynadı.Demiştik zaten Liuba'yı dinlendirmek için Yağmur 4 numara oynayabilir diye.
* Kimin ne oynadığı hakkında bir şey söylemek istemiyorum.
* Gelelim diziliş skandalına.Kamil Söz ne iş yaparsın be birader ? Şu diziliş skandalı F4'te veya Vgstt, Eczacı maçında olsaydı ne olurdu bir düşünün bakalım ? İpek ile Kasia'nın yerlerini karıştırmışlar.
İpek çapraz Kasia ortada.2 tane orta oyuncusu birlikte önde mesela.
Herkes gidiyor sen kalıyorsan işini iyi yapacaksın hocam.

28 Ocak 2011 Cuma

Hazırlık Maçı : Fenerbahçe Acıbadem 3-1 Azerrail Bakü



Fenerbahçe Acıbadem Bayan Voleybol Takımımız hazırlık maçında Azerbaycan temsilcisi Azerrail Bakü’yü 3-1 yendi.

Burhan Felek Voleybol Salonunda oynanan karşılaşmaya Fenerbançe Acıbadem Bayan Voleybol Takımımız , Eda Erdem, Skowronska, Sokolova, Fofao,Fürst, Natasha Osmokrovic ilk altısı ve liberoda Songül Dikmen ile başladı.

İlk iki seti 25 - 23’lük sonuçlarla önde tamamlayan Takımımız üçüncü seti 25-19 geride tamamladı. Dördüncü seti 25- 18 önde tamamlayan Fenerbahce Acıbadem Bayan Voleybol Takımımız maçtan  3-1 galip ayrıldı.
fenerbahce.org

************************
Doğru düşünülmüş,güzel bir hazırlık çalışması olmuş.
Bu tip uygulamaların devam etmesi gerekir.
F4 için belli bir hazırlık programı yapmışlardır sanırım.
Maçla ilgili dikkatimi çeken en önemli nokta liberoda Songül'ün oynaması.
İdeal 6 ile çıkmışız.Libero da Songül oynamış.
Son 2 maçtır oynatıyor hoca Onu ve sanırım memnun performansından.
Bence de doğru seçim.

27 Ocak 2011 Perşembe

Slobodan Kovac Fenerbahçe'ye Doğru mu?

http://www.tvarenasport.com/files/NOVINARI/kovac_s_792912304.jpg
Erkekler Voleybol 1. Ligi´nin iddialı takımlarından Fenerbahçe´nin‚ Sırp antrenör Slobodan Kovac ile görüştüğü öğrenildi.

Bir süredir yeni antrenör arayışlarını sürdürdüğü öğrenilen Fenerbahçe'nin 2008-2009 ve 2009-2010 sezonlarında Sırbistan'ın OK Radnicki Kragujevac takımını çalıştıran 1967 doğumlu Sırp antrenör Slobodan Kovac ile görüştüğü öğrenildi.

Söylentilere göre; Fenerbahçe'nin teknik adamla anlaşma sağladığı takdirde Sırp teknik adam Kovac'ın göreve başlayacağı gelen bilgiler arasında...

Gelişmeleri takip ediyoruz...

voleybolmagazin.com

**************************

 Umarım bu haber doğru çıkar.Zira Demeter'in bu takımda misyonu çoktan bitmişti.
Geç kaldılar kan değişikliğinde.Daha önce Demeter'in kalsa da gitse de Grbiç'in bir pozisyonda (Demeter kalırsa Sportif Direktör,giderse hoca olarak) getirilmesi gerektiğini yazmıştım.
Mijkoviç'ten verim almak istiyorsak böyle bir hamle lazım demiştim.
 Hala bu görüşüm değişmedi.Şube yetkilileri de farklı düşünmüyor ki böyle haberler çıkıyor.
Kovac hele Demeter bu sezon bu kadar formsuzken doğru bir hamle olabilir.

Antrenörlük kariyeri hakkında pek bilgim yok ama  oyunculuk kariyeri başarılı Kovac'ın.1996 Atlanta Olimpiyatlarında Bronz,2000 Sidney Olimpiyatlarında Altın Madalya alan Yugoslavya Milli  takımında Smaçör olarak oynadı.
Sidney'de Grbiç,Geriç ve Miljkoviç  birlikte yer aldı.

XXVII igre Sidnej 2000.
OSVAJAČI ZLATNE MEDALJE
Vladimir BATEZ, univerzalac (1,92 m), rođen 7. septembra 1969. član IKOM Latine (Italija).
Slobodan KOVAČ
, smečer (1,92 m), rođen 13. septembra 1967. član Taranta (Italija).
Slobodan BOŠKAN
, primač (1,97 m), rođen 18. avgusta 1975. ćlan Olimpijakosa (Grčka).
Đula MEŠTER
, srednji bloker (2,03 m), rođen 3. aprila 1972. član AEK-a (Grčka)
Vasa MIJIĆ
, libero (1,86 m), rođen 11. aprila 1973. član Vojvodine (Novi Sad).
Nikola GRBIĆ
, tehničar (1,94 m), rođen 6. septembra 1973. član Sislija (Italija).
Vladimir GRBIĆ
, smečer (1,93 m), rođen 14. decembra 1970. Pjađo Roma (Italija).
Andrija GERIĆ
, srednji bloker (2,03 m), rođen 24. januara 1977. ćlan Breše Montekjari (Italija).
Goran VUJEVIĆ
, primač (1,92 m), rođen 27. februara 1973. član Breše Montekjari (Italija).
Ivan MILJKOVIĆ
, korektor (2,06 m), rođen 13. septembra 1979. član Partizana (Beograd).
Veljko PETKOVIĆ
, tehničar (1,99 m), rođen 23. januara 1977, član Vojvodine (Novi Sad).
Igor VUŠUROVIĆ
, srednji bloker (2,00 m), rođen 24. septembra 1974, član Patre (Grčka).
Zoran GAJIĆ
, savezni trener.

  Normalde haber çıkar çıkmaz - hele vm gibi hiç sevmediğim bir sitede - başlık yapmam ama bu haber beni çok heyecanlandırdı.Zira çok üzülüyorum erkek voleybol takımının durumuna ve Demeter ile bu sezon bir gelecek göremiyorum.İnat ettiler kan değişikliği yapmamakta ve Avrupa'dan hüsrana uğrayarak elendik.

ABVL 5.Hafta : Fenerbahçe Acıbadem - Nilüfer Belediyesi : 3-0


Aroma Bayanlar Voleybol Ligi 5. Hafta erteleme mücadelesinde Burhan Felek Spor Salonu’nda Nilüfer Belediyesi’ni konuk eden Fenerbahçe Acıbadem Bayan Voleybol Takımı mücadeleden 3-0 galip ayrıldı...

FENERBAHÇE ACIBADEM: 3 - NİLÜFER BELEDİYESİ: 0 
Salon: Burhan Felek
Hakemler: Erdal Akıncı xxx, Hasan Öztürk xxx
Fenerbahçe Acıbadem: Fofao xxx, Chachkova xxx, Ergül x, Yağmur x, Osmokrovic xxx, Eda xx, (Songül xx, İpek x, Zülfiye x)
Nilüfer Belediyesi: Yulia xx, Selime xx, Kübra xx, Polen xx, Elif xx, Avromavic x, (Gizem xx, Didem x, Meltem x)

Setler: 25-16, 25-18, 25-14

Süre: 61 Dakika (19, 22, 20)
Bu galibiyetle puanını 27’ye çıkaran Sarı Lacivertliler ligde ikinci sıraya yükseldi.



* Tebrikler Sarı Melekler ve teknik heyet.
* Diş tedavim nedeniyle ancak 2.setin ortalarına yetişebildim.1,5 set seyrettim yani.
* Çok şükür Fofao'yu görebildik.Sürekli yazdık burada,Sen F4'te Fofao ile oynayacaksan oynatmalısın diye.Nati ve Sokolova'yı oynatıyorsan madem manşetçi-pasör uyumu için bu elzemdi.
* Fofao başka biri yahu.Sanki başka bir dünyadan pasör seyrediyoruz.
Nilüfer Belediye gibi dişli bir rakip bile dün zorlayamadı sayesinde.Fofao oynamasaydı bu maç çok zor geçerdi bana göre.Ergül'ün 7 sayısından bile bunu görebiliyoruz.Fofao ne zaman oynasa Ergül iyi oynuyor.Tesadüf mü ?
* Pasör çaprazı Yağmur oynadı Dicle maçındaki gibi.16/5.% 31 ile hücum etmiş,2 blok 7 sayısı var.
Yeni yeni oynuyor,mevkisi değil ama olsun ,oynasın işte ne var yani.Nati ve Sokolova üzerinden daha fazla oynamışız bu durumda.Nati 30/12.% 40,Sokolova 25/11.% 44.İkisi de 14'er sayı.
Bu kadar işte.Yağmur'dan daha az oynatırsın,tecrübeli smaçörlere yüklersin,ortalara yüklersin olur biter.Eda 9/8 gibi yüksek bir yüzde ile 11 sayı,Ergül 8/4 ile 7 sayı.
Fofao farkı bu işte.
* Songül'ün gene libero oynaması gayet güzel.15/-.% 67(47) manşet ile oynamış.İyi bir yüzde.
* Geniş kadronu kullan işte hocam bunu diyoruz.Kamil Söz orada ne işe yarar bilmiyorum.
Hoca'ya anlatmıyor mu hiç bir şey bilemiyorum.
* Sokolova'yı biraz dinlendirin lütfen çatlayacak kız Allah muhafaza.
* Seda'nın da kadroya girmesi de iyi bir gelişme.
* Nilüfer Belediye 9 maçın 5'ini kazanmış,bu sene daha iyiler deniliyordu ama hiç beğenmedim.
Çok kötüydüler.Bu bizim iyi oyunumuzdan kaynaklandı tabii.Sadece Polen 12 sayı ile oynamış.

Teledünya Erkekler Türkiye Kupası II. Etap II. Tur : Fenerbahçe - Sivas 4 Eylül Belediyesi : 3-0


FENERBAHÇE: 3 - SİVAS DÖRT EYLÜL BELEDİYESİ: 0
 
Salon: Burhan Felek
 
Hakemler: Mehmet Ekik xx, Tayfun Şener xx
 
Fenerbahçe: Ersin xx, Arslan xx, Marshall xxx, Kayhan xxx, Miljkovic xx, Emre xx, (Serkan xxx, Burak xxx, İzzet x)
 
Sivas Dört Eylül Belediyesi: Sercan xx, Gürkan xx, Cansın xx, Brand xx, Caner xx, Mehmet xxx, (Selim xx,Ömer x, Alper x)

Setler: 25-22, 25-23, 25-12

Süre: 63 Dakika (22, 23, 18)
 
 
 
 * Maçı seyretme imkanımız yoktu tabii yayın olmadığı için.Bayanların basketbol maçını izlerken FB TV alt yazısından skoru takip ettik.İlk 2 sette zorlandık ne yazık ki.
* Sivas 4 Eylül tek yabancısı olan bir 2.lig takımı nihayetinde.Bu kadar niye zorlandık ilginç yani.
* İstatistiklerden bir fikir edinebiliyoruz ancak.Emre ,Coskoviç'in yerine gene 4 numara smaçörü oynamış ve 14 sayı ile en skorer oyuncumuz olmuş.Bu kez daha az manşet almış.4 manşeti var.
(%75) Aferin Emre.Universal bir oyuncu olarak her yerin hakkını veriyor.
* Emre'den sonra en başarılı ismimiz taraftarın üvey evladı Kemal olmuş gene.Gene diyorum çünkü son 6-7 haftadır çok yüksek bir yüzde ile başarılı oynuyor.Dün de 11 sayı.8/7.% 88 hücum,4 blok.
Helal Olsun Kemal.Kapaklara devam et.
* Dünya Yıldızı (!) Mijkoviç 19/6.% 32 ile 9 sayı.Marshall ise 14/6.% 42  ve 2 blok 8 sayı.
* Ersin orta oynamış.6/4.% 67 ile 4 sayı.Bloğu yok.
* Ve en önemlisi ; İlk 2 set Arslan oynamış ve setler 25-22,25-23,3.sette ise Burak Yavuz oynamış 25-12 bitmiş set.İlginç mi,tesadüf mü ? :)) 
Demeter nasıl oldu da Burak'ı hatırlamış acaba ? Burak 3.sette oynamış,2 sayısı var.Takımı iyi oynattığı da herhalde anlaşılabiliyor.Zaten Burak + 2,Arslan -1 ile oynamış.

24 Ocak 2011 Pazartesi

Fenerbahçe - Çankaya Belediyesi Ankaspor : 3-2 ( 1 Puan Hediye Lüksümüz Var mı ? )


Fenerbahçe Erkek Voleybol Takımımız Burhan Felek Spor Salonu’nda konuk ettiği Çankaya Belediye Anka’yı 3-2 mağlup etti. Bu galibiyetle son 5 maçında 5’te 5 yapan Fenerbahçemiz puanını 27’ye çıkardı. 
FENERBAHÇE: 3 - ÇANKAYA BELEDİYESİ ANKA SPOR: 2

Salon: Burhan Felek

Hakemler: Erdal Akıncı xxx, Temel Öneri xxx


Fenerbahçe: Arslan xx, Marshall xx, Kemal xxx, Miljkovic xxx, Emre xx, Geric x (Serkan xxx, Cengizhan x)


Çankaya Belediyesi ANKA Spor: Jason xxx, Vefa xx, Halil xx, Barış xx, Engin xx, Jari xxx (Tolgahan xx, Fırat x, Umut x, Çağlar xx, Fatih x)

Setler: 25-15, 25-23, 15-25, 17-25, 15-9

Süre: 100 Dakika (20, 24, 21, 23, 12)


* Maçı izleyemedim.Dışarıdaydım,eve geldiğimde alt yazından 3-2'yi öğrenince hiç şaşırmadım.
* Demeter olduğu sürece her sonuca hazırlıklı olmalıyız.
* Bir kere en baştan Demeter'i adaletsizlik yaptığı için kınıyorum.Bu maçta kesinlikle pasör Burak başlamalıydı.İBB maçını kazandıran Burak bu maçta ilk 6'da başlamayı haketmişti.Ama Demeter'in adaleti bu işte.Çok ayıp ve haksızlık.Üstelik adam belki de sana koltuğunda kalmanı sağladı ama gene bir kalemde sildin.Nankörlük ,adaletsizlik,haksızlık ne derseniz deyin.
Çok kızgın ve üzgünüm bu konuda.Arslan'ın sözleşmesinde sakatlık haricinde mutlaka oynayacak diye bir madde mi var ?
* İlk 2 seti aldıktan sonra sanki maçı kazanmış gibi her şeyi bitirmişler.
Bu mantalite'yi 25 maç geçtikten sonra hala gideremeyen Demeter'e ne diyelim ki ?
* Coskoviç sakatmış galiba,yokluğunda Emre'yi 4 numaraya çekmiş.Emre 26/-.% 69(54) gibi fena olmayan bir manşetle oynamış aslında.16 sayı.19/11.% 58.3 blok,2 servis sayısı.
Coskoviç'i aratmamış Emre.Bravo.
* Asıl sıkıntı Geriç'in kötü performansı olmuş.2 sayılık bir katkı yapmış.
Son 2 sette Ersin girmiş  ve 9 sayı katkı yapmış.Bravo Ersin.
* Kemal'e Bravo.Herkese kapak takmaya devam ediyor.Güvenimi boşa çıkarmamış gene.
13 sayı.14/10.% 71.3 blok.Gene yüksek yüzde ile oynamış.3 blok sayısı da güzel.
Üvey Evlat Kemal anlayanlara cevabını kapaklarla veriyor.
* Marshall % 37 ile 8 sayıda kalmış.Kötü.
* Çok açık görülüyor ki yıldız yabancılar Marshall ve Geriç'in düşük performansı belirleyici olmuş.
Yedeğimiz yok,kenardakiler kötü denilen oyuncular gayet iyi katkı veriyorlar.
Geçen hafta Burak.Kemal her zaman iyi.Bu maçta Ersin gayet iyi.
* İzlemediğim için Arslan'ın performansına bir şey diyemeyeceğim.Ağır eleştiriler var.
Burak bu maçta oynasaydı,eminim 3-0 alırdık maçı.
*En zayıf rakibine kendi sahanda 2-0'dan 1 sayı hediye ediyorsun.
Böyle bir lüksümüz var mı Sayın Demeter Hocam ?

ABVL 10.Hafta : Dicle Üniversitesi - Fenerbahçe Acıbadem : 0-3


Fenerbahçe Acıbadem Bayan Voleybol Takımımız, Aroma Bayanlar Ligi 10 hafta mücadelesinde deplasmanda Dicle Üniversitesi’ni 3-0 mağlup etti. Ziya Gökalp Spor Salonu’nda oynanan mücadelede, ilk seti 18-25, ikinci seti 19-25, üçüncü seti 23-25 önde tamamlayan Takımımız haftayı 3 puanla tamamladı.

DİCLE ÜNİVERSİTESİ: 0 - FENERBAHÇE ACIBADEM: 3

Salon: Ziya Gökalp

Hakemler: İsmail Yıldırım xxx, Erhan Çelik xxx

Dicle Üniversitesi: Silvana xxx, Victoria xxx, Kate xx, Tuğçe xx, Tuğba xx, S. Deniz xx (Şükran xx)


Fenerbahçe Acıbadem: Chris xxx, Naz xxx, Yağmur xxx, Liuba xxx, Songül xxx, Nihan xxx (Nati xxx İpek xxx, Zülfiye xxx, Ergül xxx)

Setler: 18-25, 19-25, 23-25

Süre: 62 dakika (18, 21, 23)


* İpek ve Songül'ün rotasyona girmesi iyi olmuş.Aynı şekilde Fürst'te paslanmaktan biraz kurtulmuş.
Ancak Dicle maçında bile Nati ve Sokolova'nın oynatılmasını anlayamıyorum.
 Bu takımın F4'te pasörü Naz oynayacaksa eyvallah manşetçilerle (Nati-Sokolova) pasörün (Naz) uyumu için sürekli oynatıyor diyeceğim ama F4'te Fofao oynamayacak mı hocam ?
 Fofao oynayacak diye biliyoruz.O zaman madem Nati ve Sokolova'yı oynatıyorsun sürekli,pasörleri uyumları için Fofao'yu neden oynatmıyorsun diye soruyorum.
*  Hocanın önceliği sanırım F4 falan değil pasör Naz'ı yetiştirmek.
* Sokolova yakında çatlamazsa iyi.Hiç dinlenmedi garibim.
 * Yağmur ,Kasia yerine Pasör çaprazı oynamış.% 53 ile 15/8.2 blok ve 1 servis sayısı ile 11 sayı.
Demek ki böyle bir obsiyon da denenebiliyormuş bu tip maçlarda.
* İpek ilk kez oynadı.Maalesef 8/1.% 12 gibi çok kötü bir hücum yüzdesi ile oynamış.
Neyseki 3 blok sayısı biraz teselli.

19 Ocak 2011 Çarşamba

İBB - Fenerbahçe 1-3 (Salondan İzlenimler)





Mücadele göstermediklerinden yakınılan, yalnızlığa itilen oyuncularımız; bu hafta formasını sonuna kadar terleterek, lider durumdaki rakibinden deplasmanda rövanşı almasını bildi, hem kendilerini hem de bizleri mutlu edip moral yüklendiler.

"Açıkçası bu maç daha uygun bir günümüze denk gelseydi hem takım hem de taraftar olarak onlara böyle rahat bir ortam sunmazdık, bu heeyy-hooyy gazcısı ibb oyuncularını da aklımın bir köşesine yazdım, bakalım rövanşta görüşürüz, bizim takımın ise belli ki adaptasyon ve form tutmak için daha çok zamana ihtiyacı var"

Üstteki paragrafı ilk maçtan sonra yazmıştım, o gün futbol maçı ile çakışmadan dolayı taraftarın olmadığı bir ortamdan galibiyet almışlardı, muhammet-todor gibi sevinç tarzıyla bizi salonda sinirlendiren oyunculara rövanşta görüşürüz diye randevuyu vermiştim, zamanı gelince gitmemek olmazdı.

Yağmurlu havada üç kişi arkadaşın arabasıyla yoldaydık, Altunizade'de tıkanan trafikten kurtulmak biraz zaman aldıysa da, tam maç başlama saatinde Haldun Alagaş otoparkına girmiştik. (İspark'ın işlettiği otopark 0-2 saat 1 lira, 2-4 saat 3 lira..)

Biz salona çıkılan merdivenleri takip ederken Arslan'ın babası Mustafa Ekşi ve birkaç kişi daha merdivenden yukarı çıkıyordu, onlar protokole doğru yöneldiler, biz ise tribüne. Kapılara yaklaşınca içerden heep bu dünya hep yalan dolan... seslerini duyunca tamam dedim, salonda bu bölgenin Genç Fenerbahçelileri var, en azından bomboş değil. Zira zaten salona giriş ücretsiz olduğundan, en azından bu salonda maça gelmek isteyen kimsenin amigo abileri peşinde sürü halinde içeri beleş girmek için gezmesine gerek olmuyordu.

Kapıdan içeri girince ana tribün sol tarafına doğru ayakta toplanmış genç kitle hemen göze çarptı, skor ise bizim lehimize 5-2 durumdaydı. Ben koridordan devam edip, salondan tanıdıklardan birileri var mı diye sağ bloktaki tarafa da bakıverdim. Orada önlere doğru bir yerde oturan Turgay ağabey ve "Group İzmir" Tolga ağabeyleri 5-6 kişilik grup halinde görünce, onlara yakın bir yere oturalım dedim. Onlarla selamlaşıp, en ön sırada üç kişilik bir boşlukta yerleşiverdik.

Etrafta bakınınca salonlardan karşılaştığımız birkaç sima daha vardı ama dünkü bayanlar maçına yoğun ilgi gösteren tribüncüler ve bayan voleybol takımının özel taraftarlarından kimseler yoktu. Eğer beleş giriş olmasa bu tezahüratçı gençlerde gelmezdi herhalde ama neyse ki gelmişler de bari tezahüratsız kuru bir ortamda oynanmadı maç. Bir olmayan kitle de fotoğrafçılardı, Burhan Felek'te özellikle bayan voleybol maçlarında ellerinde makinelerle her noktada görülen fotoğrafçılar da ortada gözükmüyordu, sadece file arkasında oturan bir fotoğrafçı farkedebildim.

Salona girişte hiçbir üst araması yapılmadı, salonun en ön sıralarının da güvenlik gereği boş bırakılması gibi bir durum yoktu. Turuncu yelekli özel güvenlikçiler vardı fakat onlar ayakta duruyorlardı, çoğunluğu da tezahürat eden grubun önlerinde duruyordu, bizim oraya zaman zaman fazla gaza gelip ayaklanarak parmaklıklara doğru yüklendiysek uğrayan biri oluyordu, görüntü olsun diye uyardığı belliydi. Bir de kendi salonumuzda evsahibi olduğumuzda nasıl güvenlik şartları olduğunu düşünürsek, buradaki şartlarda böyle bir salonda, biz çok kalabalık olmasakta her takıma çok rahat baskı kurarız dedim. Ama bu konularda az seyirci ile büyük salonda oynamak veya daha ufak salonda dolu görünümde oynamak arasında bayağı fark oluyor.

Haldun Alagaş salonu saha zemin seviyesine göre çok alçak tribünler ve sahaya yakın mesafeli olduğundan, tam voleybol maçlarında sevdiğim tarzda bir yerdi. Hem güvenlik boğmacası yaşamayıp, hem de en önde oturarak sahaya da yakın olunca bizim açımızdan çok keyifli bir maç oldu. Koskoca Burhan Felek'te binlerce izleyicinin olduğu bir önceki günkü eczacıbaşı maçındaki ortama göre, burada fazla kimse olmasa da maçı yaşamaya daha müsait bir salondu.

İlk set oyuncularımız bizim önümüzdeki yarı sahadaydı, İvan'ın oynadığını gördüm, servise geldiğinde içine giydiği kırmızı tshirt de hemen dikkatimi çekti, maçtan sonra saha içine girdiğimizde orada olsaydı bir daha giymemesini rica edecektim ama içeri gitmişti.

Maça biz içeri girmeden önce hızlı giriş yapan takım, yavaş yavaş rakibin servislere yüklenme dozajını artırmasıyla yalpalamaya başladı. Kötü gelen manşetlerle pas sıkıntısı doğuyordu, dört numaraya Coskovic'e verilen toplarda boşluğu kapatıp blokluyorlardı, oraya yakın olduğumuzdan topun geçmeyeceğini anlıyorduk ama Coskovic ısrarla delecekmişcesine vurmaktaydı. Hata yapsalarda haydi beyler, biraz daha canlı oynayın, haydi Cosko biraz dikkat vb. gazlamaları yapıveriyorduk.

Solumuzda kalan genç taraftarlar ise hiç susmadan tezahürat ediyorlardı ama maçla alakasızdılar. Mola sıralarında arkamızdaki teyzelerle konuşuyorduk, neden onların servislerini ıslıklamıyorlar diye şaşırıyorlardı, onlarda sık sık voleybol maçlarına geldiklerini ama böyle tezahürat etmenin bir faydası olmadığını anlatıyorlardı. Oraya bakınca yaş olarak 20 yaş altında bir topluluktu, hatta 15 yaş altında bir sürü çocuk vardı, bu çevrelerde olanlar Fenerbahçe maçı olunca bağırmaya tezahürat etmeye gelmişlerdi.

Arkadaş oradaki çocuklardan birini Caferağa'da da görüyorum bir söyleyeyim falan dedi ama boşver bunlar laftan anlamaz, dün en baş amigoları maçın kritik anlarında tribünü nasıl idare ediyordu gördük, buradakiler ne farkeder dedim. Gene de maçın ilerleyen zamanlarında bir iki kere gidip geldi, söylediyse de fazla fayda etmedi, anca maçın son setinde biraz ıslık uğultu falan da yaptılar. Zaten içlerinden bir grup maçın ortasında pankartlarını toplayıp gidiverdi, ekrana görüntü olsun diye mi geliyorlar anlamadım.

Herneyse maçta fark açılarak ilk setin sonuna doğru geliverdik, her ne kadar biraz daha skorda yaklaşalım şunları sonraki set için tedirgin edelim desem de 16 sayı yapabildik. Orada toplanmış 10-15 kişi sürekli oyuncuları maçta tutmak için seslenip duruyorduk. Karşı tribünde ibb oyuncularının az sayıda destekleyeni vardı, çoğunluğu da oyuncu ailesiydi. Protokol tribününe bakınca yöneticilerden Hakan Dinçay hariç kimseyi göremedim,Abdullah Paşaoğlu da orada oturuyordu.

Salonun tek file arkası tribünü ise boş sayılırdı, orada genç takım hocası Tunç hocayı şimdi eczacıda çalışan bizim eski stajyer istatistikçi Ayhan ile beraber otururken gördüm. Bizim takımın istatistikçileri saha içinde reklam panosu arkasındaydılar ama ibb istatistikçileri bu arka tribünün ortasında bir yere kurdukları kamera sistemiyle beraber oturmuşlardı.

Önümüzde asılı pankartta ne yazıyor acaba diye merak ettik, arkadaş kalkıp bakıverdi, "bir tek sana tutuldu bu kalpler" yazıyordu, tutuldu yazısının oralarda oturuyorduk, maçtan sonra pankartın Group İzmir Tolga ağabeyin olduğunu anladım.

İkinci set ibb oyuncuları bizim tarafta olduğundan fırsat oldukça onların moralini bozmakla uğraştık, bir hata falan yaptılar mı onlarla dalga geçmek büyük zevk oldu, sinirlerinin bozulduğunu görebiliyorduk. Maç başabaş giderken, ilk sete göre daha iyi bir oyun oluyordu ama şanssız bir sakatlık pozisyonu yaşandı. Rakibin sert smacına arka alandan karşılama refleksi gösteren Arslan'ın bileğine gelen topla, bileği burkuldu, maçtan sonra duyduğum kadarıyla ilk aşamada yumuşak doku zedelenmesi olabilir deniyordu, kontrole gidecekti.

Arslan yerde kalıp acıyla iki büklüm olmuştu, gelen sağlık ekibinin soğutucu müdahalesi ardından ayağa kalkınca alkışlamaya başladık. Bu sakatlık esnasında koç Demeter yedek pasör Burak Yavuz'u çağırıp konuşuyordu, oyuncu değişikliği yapıldı. Haydi Burak göster kendini diye alkışlayıp bağırıyorduk, oyundan çıkan Arslan ise elinde buz torbasıyla gitti yedeklerin durduğu köşenin dışında dünyaya küsmüş vaziyette yerde oturmaya başladı, bazen bu adamın ruh halini anlamak gerçekten güç oluyor, sonraki sette bu tavırları devam etti, arkamdaki Turgay ağabey neden orada öyle oturuyor ki madem sakat hastaneye gitsin yoksa takımla beraber dursun diyordu, haklıydı. Neyse Arslan son iki set biraz canlanıp, molalarda takım arkadaşlarının yanına gelmeye onlarla konuşup moral vermeye başladı.

Bu sakatlık sonrası oyuna giren Burak gerçekten harika bir oyun sergiledi, dağınık gelen manşetleri dahi yere kıvrılarak altına girip kaldırmaya çabaladı. 2009 finalinde onun kaçan şampiyonluktan sonra burada ağladığını da gördüğümden, bu galibiyette böyle bir rolü olmasından büyük mutluluk duydum. Takım bu sakatlığa rağmen oyundan düşmeyip, maçı daha da isteyen bir motivasyonla mücadeleye devam etti.

Sayılar alındıkça coşup alkışlıyorduk, arada bir karşı taraftan itiraz falan olunca ne oldu Nedim Hoca, fazla gevezelik yapma, istersen çık sen oyna diye laf atıyorduk. Bir bloktan yukarı seken topun arka alana düşüşü oldu ki, ön alana biriken ibb oyuncuları aval aval bakarak dışarı çıkacak diye zannedip hamle yapmadılar, biz o topun içeri düşeceğini hissedip ayaklanarak kutlamaya başlamıştık bile, rakip oyunculara kahkahalarla salaklar diye gülerek sinir bozuyorduk. Bir defa da arka alana kaçırdıkları topa koşarlarken öne doğru ayaklanıp şaşırtmaya uğraştık, muhammet topu ayakla çeviremeyip tribüne yolladı, muhammet sen git belediyenin futbol takımında oyna diye sataşıyordum.

Setin sonuna avantajlı girmiştik ama üstüste iki sayı verince hocam mola al mola diye uzak tarafa işaret yapıyorduk, koçta mola almıştı. Taraftarın haydi Fener haydi tam zamanı şimdi seslenmeleri sonunda İvan bizi rahatlatan sayıyı buldu, maça eşitlik geldi, saha değiştiren oyuncuları alkışlayıp, bravo beyler böyle devam gazları veriliyordu.

Önceki günden dolayı boğazım kötüydü, tezahürat etmeye çalışsam edemiyordum ama kısa zorlamalarla sahaya seslenebiliyordum. Gidip büfeden su alalım dedik, burada bir liraya kapaklı şişe su vermeleri de ne güzellikti, (Burhan Felek'te bir liraya bardak su alınabiliyordu, açıp muhafaza etmek zor oluyordu) tekrar tribüne döndük.

Salon içindeki gençlerde koridorlara dökülmüşlerdi, sonra bir kısmı gene yerlerine toplanıp tezahüratlara başladılar, ama galiba azalmışlardı, pankartlarını toplayanlar gitmişti herhalde, bazısı da maç sırasında boş boş etrafta volta atıyordu. Bizim sağ tarafımıza oturan birkaç genç ile de hadi artık sizde biraz ıslık uğultu yapın diyorduk, arkadaki teyzeler bile katılıyordu.

Servise gelen Marshall'a vamos Leo diye sesleniyordum, arkadaşta Marshall artık kendini buldu, toparladı diyordu, teyze de e herhalde toparlasın bir zahmet artık kaç ay oldu geleli diyordu. İvan'da bugün genel ortalama halinden daha iyi gözüktü, hele ki son sette ki servisleri ortalığı yıktı. Burak'ın blok düşürerek ortadan bomboş vurdurduğu toplar oldu. Kemal ve Emre bütün hırslarını yansıtıyorlardı, Serkan ve Coşko ellerinden gelen mücadeleyi gösteriyordu. En önemlisi koç Demeter kenarda sürekli hareketli uyarılar yapıyor, bugün bambaşka bir kimlik sergiliyordu.

Manşette bir iki hata ile sallanan Coşkoviç'i kenara alıp Cengizhan'ı soktu. Alkışlarla haydi Cengo iyi manşet diye onu karşıladık, sonra Coşko tekrar alkışlarla oyuna döndü. Rakip Burak üzerinden sayılar bulunca, koç genç Erden'i yanına çağırdı, haydi Erden haydi koçum diye yüreklendirmeler duyuluyordu, daha ilk seferde onun blok sayısı alması tribünde herkesi ayaklandırdı. Bravo Erden diye seslenirken tribünden Fener-bahçe Fener Bahçe oley sesleri yükseliyordu, herkes katılıyordu.

Erden moladan sonraki pozisyonda topu basite kaçmayıp arkasına iki numaraya İvan'a doğru pasladı,belki rakipte bunu beklemediğinden tam blok kuramadı ama İvan iyi vuramadı. Gene de avantaj bizdeydi, hoca tekrar değişiklikleri yaptı, giren çıkan alkışlanıyordu. Hücum yüzdemiz çok yükselmişti, Marshall sayı aldıkça bizi coşturuyordu, bravo Leo seslerine muy bien Leo, venga vai, un otra vez (çok iyi Leo,haydi, bir daha) diye katılıyordum.

Tribündeki gençler sayılardan aldıkları coşkuyla salonu ayağa davet ediyorlardı, oturduğumuz yerden onların karşılıklı Fenerbahçem benim biricik sevgilim tezahüratlarına katıldık. İyice coşanların bazısı daha sonra setin sonlarına doğru tekrar yapmak istedi, bu sefer içlerinden bazıları oradan ayrılıp bizim olduğumuz blokta ortalara girerek diğer taraftarki arkadaşlarıyla karşılıklı yapmak istediler. Gençlerin heyecanı güzeldi de, aralara girdikleri yerde oturan aileler,kadınlar da ezilmemek için biraz sakınmak zorunda kaldılar, hem bunlara gülüyorlardı hem de üstlerine basmasınlar diye dikkat ediyorlardı, neyse gençler karşılıklı biraz tezahürat edip tekrar diğerlerinin yanına döndüler.

Molada önümüzde koşarak ısınma yapan Erden'e helal olsun Erden diye seslenip alkış tuttuk, arkamdaki ağabeylere yahu formasında Erden yazıyor ama bunun adı neydi diye anımsamaya çalıştık. Sonra Aydın ağabey gençlerde isimler yazıyordu, soyadlar değil galiba diyerek noktayı koydu.

Haydi beyler bu maç bizim gazlamaları devam ederken seti Marshall'ın ace yapması ile alıverdik, önceki seferde beceremediğimiz her zaman her yerde en büyük Fener sesleri bu sefer yükseldi. Takım bu mücadeleyi gösterince onları izlemesi de inanılmaz keyifli oluyordu, hem de bu salonun fiziki yapısından ve şartlarından hoşnut kalmıştık, arkadaşlar daha önce hiç bu kadar yırtınmadıklarını söylüyorlardı.

Bana göre bu salonun tek defosu tuvaletlerin tribün katında değilde aşağı katta olmasıydı, tribünden çıkıp merdivenlerden aşağıya inip dönene kadar son set başlamıştı.
Rakibin yüklendiği servislerde bir tek Olli'nin ilginç jump floatları çok zorluyordu. Onlardan seken bir top tavana kadar giderken sayı diye ayaklandıysak ta, değmeden aşağıya döndü komik bir andı. Böyle sık sık ayaklanıp tekrar oturuyorduk, neyse ki arkamızdakiler yabancı değildi halden anlıyorlardı. Uğultular ile onları bozmaya uğraşıyor, manşetlerine baskı yapıyorduk, bu arada müthiş bir ralli oluverdi, nereden vurdularsa bizim blok kesiyordu, bunu gören bizlerde alkışlarla haydi iyi blok diye sesleniyorduk, bir daha bir daha derken dört beş çabadan sonuç alamayıp pes ettiler, topu karşı sahaya yolladılar, o kadar iyi savunmadan sonra yorulan Kemal ne yazık ki iyi sıçrayamayıp topu dışarı yolladı ama hepimiz ayaklanmıştık bu mücadeleyi alkışlıyorduk, bravo beyler adamlar geçemiyor artık, bu maç bize gelecek diye sesler yükseliyordu.

Mola dönüşleri haydi beyler haydi Fenerbahçe gazlarını verirken sahaya döndüğü her seferde tribüne bakış atan Emre Batur ile göz göze gelmekte ayrı keyifti, saha zeminiyle aynı kot hizasında olmak bu açıdan çok güzel oluyor. İvan servise gelip güdümlü füzeleri dizmeye başladı, ilk atışı ardından rakip hata yapınca, büyük bir keyifle tribünden vur vur kafasına kafasına çivi gibi çivi gibi çak çak çak sesleri yükselmekteydi. Bir yandan manşet için tedirginlikle bekleyen ibb oyuncularına laf atıyorduk, İvan sanki çivi gibi çak isteklerini anlıyormuş gibi muhteşem bir füze daha yolladı, yılların deneyimli voleybolcusu barış kafasına gelen topa çekilince omuzundan dışarı gitti, ne yapacağını şaşırmış haldeydiler, herkes ayaklanmış hem gülüyor hem de vur vur kafasına kafasına diye bağırıyordu. Altına yaptın barış, bırak artık voleybolu kaç yaşına geldin diye sataşmalarımız sürüyordu, İvan bir daha ace vurdu, ortam çılgındı, biz onun bu halini isterken o da böyle bir coşku bekliyordu belki de.

Sonunda araya giren teknik mola ardında bu seri bozuldu ama artık maç kırılmıştı, İvan yetmezmiş gibi bu sefer Marshall inanılmaz bir sıçramayla üç metre içine çapraza vurduğu topu tam bizim oraya yolladı, gelen top öyle bir sekmişti ki sayıya sevinerek ayağa fırlarken topa zıplayıp gene de yetişemedim arkaya kaçtı. Bravo Leo diye alkışlar arttı,sonra laylalayla...Feeenerbahçe diye alkışlarla tezahürat ortalığı sardı.

Maçın son sürecine girerken hakem nişancıoğlu biraz ilginç kararlar vermeye başladı, itirazlarımız oldu neyse sonra tekrar oyuna döndük. Servise gelen muhammet'e ayakla kullan ayakla diyordum, yanımızda oturan gençler de bizim tarzımıza uyum sağlayıp ıslık uğultu yapmaya başladılar, hata yaptığında akışık yak bir ışık hahaha diye laf atıp gülüyorlardı, nedim hocaya da bayağı laf atıyorlardı.

Rakip bir çok oyuncu değişikliğiyle son çabalarını da sergiledi, oyuna bizim takımın eski kaptanı hakan fertelli'de girdi, arkamızdaki teyzeler önceki setlerde fertelli ısınırken ona seslenip hakan görüyorsun yakışmıyor başka formalar sana diyorlardı.

Neyse setin son kısmında hata yapmayıp maç maç tempoları eşliğinde komedi gibi bir ace ile oyunu tamamladık. Kenardaki oyuncuların ve koçun alınan sayılarla beraber coşkusu sanki tribünde bizlerin yanındaymışcasına benzerdi, onlar saha ortasındaki arkadaşlarıyla kenetlenirken, tribündekiler de görülmeye değer bir sevinç yaşıyordu. Herkes birbirine çak yapıyor, sarılıyor galibiyeti kutluyordu. Bir gün önceki eczacıbaşı maçında onca taraftar kalabalığına rağmen böyle bir ortamı kuramamamıza daha çok hayıflandım.

Tezahürat eden gençler takımı tribüne çağırmaktaydı, oyuncular rakiple tebrikleşme faslı ardından tribünlere yöneldiler, alkış tutarak teşekkür ediyorlardı, tribünden ise şaaampiyon şakşakşak şaaampiyon sesleri yükseliyordu. İbb oyuncuları ise moral bozukluğuyla çöktüler, bir kısmı soğuma hareketleri yaparken bir kısmı içeri gitti. Bu arada anlamadığım şekilde tezahürat eden gençler toplu halde galatasaray aleyhine tezahürat ediverdi, sanırım karşıda protokol tribününden birileri gs forması giyiyorlardı, belki atılan laflara karşılık bir ufak gerilim oldu.

Salon büyük oranda boşalmıştı,bizim oyuncularda aynı şekilde bazıları içeri gitmişti, Turgay ağabey Demeter'e tezahürat edelim mi diye sorunca ona da tezahürat ediverdik, bize el salladı. Sonra tribünde Tolga ağabeyin pankartını bantlarından çıkartıp toplamaya yardıma giriştik. Bantlardan kurtulan pankart aşağıya düşüverdi, cam bariyeri atlayıp sahaya indik, düz bir şekilde yere serip bir uçtan iki kişi rulo olarak kıvırmaya başladık, duvar dibinden başlayıp sahanın ortasına kadar uzayan uzun bir pankarttı.

Bu arada Emre'nin gittiğini görünce bravo Emre çok iyiydin diye seslendim, sağol diye selamlayıp gitti, çıkış koridorunun orada bekleyen bazı taraftarlar geçen oyunculara imza-resim ilgisi gösteriyordu, ortam bayan voleybol maçının sonrası gibiydi, maçı güzel bir mücadeleyle kazanan oyuncular çıkarken alkışlanıyor, ilgi gösteriliyordu.

Biz pankartı sıkı bir şekilde yuvarlıyorduk ama yarısına gelince benim bileğim yorulup daha fazla işlemez oldu, Tolga ağabey benim yerimi aldı. Ben de bu arada gittim sahada kalan koç ve diğer oyuncuları tebrik ettim.

Darius ile tebrikleştik, buraya da geldiğiniz için teşekkürler diyordu,
orada olan diğer arkadaşlarla konuşmakta olan Demeter'e hocam tebrikler,güzel oyun için teşekkürler deyince sağolun biz de size teşekkür ederiz, bugün çok memnun olduk, iyi oyunla kazanmak güzel oldu deyince hocam artık sizden ve takımdan böyle istekli mücadele istiyoruz dedik, bundan sonra böyle olacak inşallah diyen yanındaki Sinan hoca ile de tebrikleştik. Bugün her iki koç ta hırslı ve her zamankinden daha oyuna etki eden bir maç geçirmişti, bunun için diğer ağabeyler de tebrik ediyordu.

Marshall,Coskovic ve Kemal yerde soğuma hareketleri yapıyordu, Hakan Dinçay ve Abdullah Paşaoğlu da biraz ilerimizdeydi, herkes keyifle birbirini tebrik ediyor sohbet ediyordu. sonra Leonel ayaklanınca, Leo tebrikler dedim, bravo diye adamın sırtına bir dokundum ki sırılsıklam. Aynı şekilde Coşkovic ile Kemal'in de yerde otururlarken yanlarına gidip tebrik ediverdim, helal olsun Kemal çok iyiydin diye el uzattım ki adamın eli benim bileğimi kaplıyordu. İkisinin de forması Leo gibi sırılsıklamdı, bu belki normal bir durumdu ama dokunduğumda elimi su içinde bırakacak kadar terleyebilecekleri hiç aklımdan geçirmezdim.

Arkadaşın makinesi yanında olunca resim çektirelim dedi, çıkışın orada imza veren Leo ile resim çektirdik, ispanyolca bu iyi performansın anısına bir fotoğraf dememle oo por que no (neden olmasın) diye gülüp poz verdi. Teşekkürler gelecek maç görüşürüz diye uğurladık. Aynı şekilde çıkışa yönelen Kemal ve Coşko ile de resim çekildik.

En son koç Demeter ile de resim çektirdikten sonra, hocam kusura bakmayın artık utanıyoruz ama ne yazık ki taraftarlar bu takımı bu sezon yeterince destekleyemedi dedim. Koç evet maalesef dercesine kafayı salladı, sonra baş parmak ile işaret parmağını birleştirip işaretlerle kelimeleri o Türkçesiyle vurgularcasına "Burhan Felek hariç gittiğimiz heeeryerde taraftarımız oluyor, burada bile daha çok taraftar geldi. Ama ben biliyorum ki biz iyi oynarsak taraftar gelecek, biz kötü oynadıkça azaldı, inşallah bundan sonra böyle iyi oynadıkça tekrar artacak"
Evet hocam haklısınız yenilseniz bile mücadele edildiğini iyi oynadığınızı gördükçe ilgi artacak, gelecek maçlarda görüşmek üzere diyerek uğurladık.

Diğer tarafa bakınca oradaki ağabeyler pankartı toplama işini bitirmiş,uzak kapıdan çıkıyorlardı. Biz de oyuncuların çıktığı kapıdan otoparka inip arabayla salondan ayrıldık, otoparktan çıkarken arkamızda oturan teyzelerinde arabayla çıktığını görüp korna ile selamlaştık, kadının arabasının arkasında da Fenerbahçe logo stickeri görmek güzeldi, otopark ücreti ise 2 saati geçtik zannederken sadece 1 lira aldılar, Burhan Felek'te salonun altına arabayı sokup çıkarsan 8 lira.

Galibiyetin keyfiyle eve dönüyorduk, daha önce de daha fazla tezahürat edebildiğimiz maçlar falan olmuştur ama bu seferki maçı bu kadar oyuncularla yakın yaşamak, galibiyet için onlarla beraber yırtınmak çok eğlenceli olmuştu.

Bu taraftar hep demez mi o formanın hakkını verenler yalnız kalmaz, formayı terletenleri destekleriz diye, hatta "yenilsen bile maçın sonunda sırılsıklam olsun o forma" diye tezahüratımız bile var. Takım ruhu yok, yabancılar formsuz, oyuncular formanın hakkını vermiyorlar diye uzaklaştıkları erkek voleybol takımının, bu maçta hem mücadele olarak gösterdikleri performans hem de formalarını gerçekten ıslattıklarına ben şahit oldum, bundan sonra gelebilen herkesi de desteklemeye davet ederiz.

18 Ocak 2011 Salı

Fenerbahçe Acıbadem - Eczacıbaşı Vitra 1-3 (Salondan İzlenimler)









Voleybol camiasının ve taraftarların uzun zamandır beklediği maçta; salona her zamankinden farklı bir yerleşim sonrası, büyük coşku ile tezahüratlar ortalığı çınlattıysa da, açılmakta olan farkı gözardı eden tribündekiler oyunu yaşamaktan uzaklaşırken, sahadakilerin de rakibin etkili servislerine kötü reaksiyon vermesiyle bozulan oyunumuz bizi mağlubiyete sürükledi.

Maç günü İstanbul'da hava 10 derece civarı ve güneşliydi, sadece yurtiçinde değil yurtdışındaki voleybol takipçilerinin dahi büyük ilgiyle ve merakla sonucunu bekledikleri maça doğal olarak taraftarların da ilgisi büyük olacağını tahmin ediyorduk. Salona erkenden gelip hem genç bayanlar kategorisindeki maçı da izleyerek hem de oradaki salon müdavimi ağabeylerle sohbet ederek zaman geçirdik.

Salona erken gelen seyirciler etrafa dağılmış halde maça bakıyordu, ben girdiğimde iki yüz kişi falan vardı, sakin bir ortamda zaman zaman sayıların alkışlandığı oluyordu. Genç kızlar ilk iki seti çoğunlukla önde götürdükleri halde son sayılara doğru bütün avantajları yitirip kaybettiler. Onlar son seti oynarken salona giren taraftar gruplarının tezahüratları yükselmeye başlamıştı, bu tezahüratlı ortama rağmen daha farklı bir şekilde kaybederek son seti de tamamladılar. Maçı kaybeden gençlerimiz tribündekilerce yoğun bir tezahüratla çağırılarak alkışlandılar.

Taraftar gruplarının bu maç günü özel bir birliktelik organizasyonu ile Karacaahmet mezarlığı oradan yürüyüş yaparak geleceğini salondayken öğrenince, herhalde bu kalabalık halde maç saatine doğru içeri girip file arkası üst tribüne yerleşirler diye düşünmüştüm. Ama saat dördü çeyrek geçe falan, ilk gelen öncü kuvvetler bir anda bizim oturarak zaman geçirdiğimiz teleskobik tribün kısma dalıverdiler, ellerindeki uzun pankartı nereye asacaklarını tartışıyorlardı. Üzerinde adımız çıksa da asiye.... falan yazan pankartı önce teleskobik tribün arkasına asacaklarken sonra fikir değiştirip gözükmesi için güvenlik için boş bırakılan en ön sıranın oraya asmaya koyuldular, böyle destursuz tavırları etraftakileri biraz rahatsız etti.

Onların arkasından diğer aktif-pasif görünümlü tüm tribün grupları da hızlı bir şekilde içeri giriş yapıverdi, anlaşılan dışarda önceden konuşmuşlardı ki, henüz seyirciler bütün maraton tribünü işgal etmemişken direkt maraton tribünü üstlerine doğru yayılıverdiler. Her giren grup kendi topluluğuyla birlikte yerleşince üst tarafta soldan sağa büyük bir alan kaplanmış oldu ama aralarda garip boşluklar kalıverdi.

İçeri girenlerin bazısı zok split maçındaki maratonun sağına doğru yerleştiğimiz yeri aşağıdan yukarı dolduralım diye işaret ediyorken, bazıları taraftarların hepsi maratonun ortasında olacak diye konuşuldu diyorlardı, ben de o aralarda kalacak seyirciler yüzünden sıkıntı olur dedim, onları rahatsız etmeyelim diye herkes yukarıya yerleşirse sahaya baskı için uzak kalınırdı. Kimilerinin agresif tavırlarla ne yapalım bugün kalksınlar yerlerinden, rahatsız olan yerini değiştirir, yer mi yok koca salonda demesi muhtemel tartışmaların sinyalini veriyordu.

Taraftarların maraton tribününe yerleşeceğini anlayan kimi seyirciler,aileler daha rahat etmek için yer değiştiriverdiler, kimisi ise yerinden kıpırdamıyordu. Hakemin arkasında kalan bölümde sahaya biraz daha yakın olarak konuşlananlar oraya sıkışarak doluşmaya başlayınca, kimileriyle nazikçe diyaloglar kurularak bugünlük rahatsız olabilirsiniz isterseniz yan bloklardaki boşluklara geçin diyorlardı. Ama herhalde tartıştıkları da olmuştur ki mesela kim demişse bilmiyorum ama antu forumunda bir diyalogtan aktarılanı okudum, "bizden önce bu takım dünya şampiyonu olabiliyor muydu" gibisinden başarıyı sahiplenen bir zihniyet de olmamalı.

Tribünün yerleşimi bence daha düzgün olmalıydı, yukarısı taraftar gruplarıyla kalın bir çizgiydi, aşağıda ortada sahaya daha yakın gene ayakta duran bir oval kalabalık olundu ama bu iki hat arası incelerek birleşiyordu.İlk yerleşenlerin ardından gelen taraftar gruplarının biraz daha ortalarıda dolduralım diye düşüncesi olmadı(direkt samimi olduklarının dibine yerleşiverdiler, elbette bir de üstlerde de set gibi kullanacakları merdiven giriş üstleri olunca tribüncülük keyiflerini gözardı edemezlerdi).
Gerçi ortalarda ki yerlerinden feragat etmek istemeyen seyirciler de buna fırsat vermedi, maç saatinden önce şöyle güzel yer tutayım diye giren seyirciler yüzünden aralarda bir sürü tek tük boşluklar vardı.

Diğer yandan salona girdiklerinde boş olan blok kısmı es geçip, ortadan tribüne hükmetme hevesiyle, bu seyircilere rağmen aşağıya ortaya toplananlar etrafta biraz daha boş yer tutarak sonradan gelenleri de buraya toplayalım diye düşünüyorlardı. İlerleyen sürede orada set gibi kısımdan tribünü de idare edeyim düşüncesindeki amigolar ve diğer amigo kılıklılar frikikte baraj kuruyormuşcasına bir sıkılıkta oraları dolduruverdiler.

Sahayı normal şekilde görebiliyorken, bu kalabalık arttıkça millet koltuk üstlerine çıkmaya başladı. Geç gelen herkes aralara girmek için birbirinin üstüne sıkışmaya başladı. Düşünün ki an geliyor herkes coşuyor zıplıyor, bizim için saldır Kanarya diye bağırıyor, arada tek tük kalmış birileri hiç istiflerini bozmamakta, sağımızda solumuzda böyle birileri olunca insanın şevki de konsantrasyonu da azalıyor. Üsttekiler ile aşağıdakilerin arasında kalan seyirciler nedeniyle orta blok kısımda tam bir yerleşim ve görüntü hakimiyeti oluşmaması da rahatsız ediciydi.

He gerçi bunca tezahüratçı kalabalığa rağmen istediğin kadar coşulsa da ne yazar tarzında bir destek verildiği için, ya da daha doğrusu destek vermeyi sadece bağırmak tezahürat etmek diye algıladıkları için herşey kusursuz olsa da ne farkederdi. Voleybolda oyunu biraz daha yaşayan, reaksiyon veren, rakibi bozan bir tarzı bu kalabalık tribün mantalitesinde yerleştirmemiz konusunda pek bir ümidim yok.

Özel güvenlikçiler gençler maçı oynanırken, toplanmış, yoklamaları yapılmış, yelekleri dağıtılarak görev yerlerine dizilmeye başlamışlardı, gene her zaman olduğu gibi en ön sırayı boş tutup belli aralıklarla birer eleman dikiverdiler. Bir gün sonra Haldun Alagaş'ta erkekler maçında gördük ki orada deplasmanda olduğumuz halde böyle bir uygulama yok!

Maçtan bir saat önce sahaya teker teker çıkmaya başlayan oyuncular görüldükçe tribünlerden alkışlanıyorlardı. Zaten bir saat öncesinden çok güzel tezahüratlarla ortam renklenmeye başlanmıştı, file arkası üstlere pankartlar da asılıyordu. İlaç fabrikasının maaşlı personeli eczacı taraftarları tigers pankartını asmışlardı ama henüz fazla kimse yoktu. Yerleşen tribün grupları kendi içlerinde ve aralarında karşılıklı amigolarına ağabeylerine tezahüratlar yapmaya başladılar. Hadi bir iki kişi ile sınırlı kalsa neyse, hızlarını alamayan gençler baş amigolarının haricindekilere de tezahüratlar diziyorlardı. Büyük Alper'i yukarı çağıranlar milyonlarca tezahüratı yaptırdılar. Bir kaç defa da sporda şiddet yasa tasarısına karşı protestolar duyuldu, deplasman yasağı istemiyoruz haykırışları da buna dahildi

Müzik yayını başlamamışken taraftar kendi halinde en güzel müziği icra ediyordu. Ben böyle yürek görmedim böyle sevgi... bestesi bitti, diğer taraftan haklıyız kazanacağız şarkısı yükseliyordu, siyah çoraplılardan doğan bu sevda büyüyor omuzlarımızda... diye katılıyorduk. Bir tek sana tutuldu bu kalpler... falan diye repartuarda ne kadar ince güzel çalışma varsa birer birer dökülüyordu, güzel dakikalardı. Takım tribüne çağırıldı, hiçbirşeye değişilmez senin sevgin bu dünyada... sesleri yükseldi. Bir ara oturmalı kalkmalı aşağısı yukarısı karşılıklı atraksiyonlu bir üç alkış tempolu Fenerbahçem sen çok yaşa yapıldı.

Bir süre sonra ne gerek varsa salon görevlisi dj kabinine girip müziği açtı, Fenerbahçe yüzüncü yıl marşı yükselmeye başladı. Uzun bir süre müziğin kesilmesi için ısrarlı tezahüratlar oldu, müzik kes işaretlerine yanıt bulamayanlar dj noluyor .ötün başın oynuyor diye bağırıyordu, bunca uzun süren tepkiye rağmen birşey yapılmıyordu, dj nerede diye bakıyordum ama göremedim, acaba cd yi koyup gitti mi yoksa orada saklanıyor muydu. Uzun bir zaman sonra görünüp müzik yayınını kesiverdi.

Fofao bize yakın olan kısımdan bir sandalye alırken farkedince ona seslenip alkış tutulmaya başlandı, dönüp el salladı, reklam panoları arkasında Chris ile beraber oturacağı yerine gitti.
Oyunculara ısınmaktayken bireysel tezahüratlar yapılmaya başlandı, futbol stadına göre tek eksik yumruk şovlardı. Natasa Osmokrovic diye başlayan tezahüratlarda, en yoğun ve ısrarcı tezahüratları Skowronska Skowronska oley oley oley diye yapıyorlardı, anlaşılan bütün gelenlerin ona özel bir ilgisi vardı ama bir türlü selam gelmiyordu. Ewaaa Ewa Ewa diye tempolarda boşaydı, Kasiaaa Kasiaaa diye bağırışlar sonrası bir ara uzaktan el salladı ama ısrarcı tavırları durduramadı. Çiğdem Kasia'yı buraya getir diye defalarca bağırarak ısınmalarda üçlü manşet çalışan kaptana haber yollamaya başladılar, kaptan arka tarafındaki Kasia'ya dönüp seslendi ama duyuramadı, en sonunda yanına gidip söyledikten sonra Kasia tribüne doğru yaklaşıverdi, el sallayarak teşekkür etti, alkışlar yükseldi.

Ben gelecek olan arkadaşları da beklerken, salondaki kalabalığın iyice arttığını görüyordum, yer tutmak gerekiyordu. Bu arada burcu hakyemez'in oturduğu yere gelen eczacıbaşı menajeri nalan ural ile aralarında sohbet dönüyordu, burcu'nun maraton tribünü işaret edip taraftarların kalabalığı ve oraya yerleşimi ile ilgili birşeyler söylediğini tahmin ettim, nalan ural'da bakarak elleriyle yorumlarda bulunuyordu, karşı file üstü işaret etti, sonra bu tarafı gösterdi, baskı manasına gelebilecek el jestleri yapıyordu ama büyük ihtimal böyle maç öncesindeki gibi şarkı türküler söylerlerse daha rahat oluruz falan demiştir. Sonra canlı yayın bağlantıları ve röportajları için Violet Duca ile beraber hakem masasının oraya geldiler.

Protokol tribün sağ solunda az boşluklar vardı, file arkasında ise geniş boşluklar kalmıştı, nedense voleybol bütün hücum setleriyle oradan daha güzel izlenmesine rağmen sadece maç izlemeye gelen seyirciler oraya hiç ilgi göstermiyor, bir gidip denemelerini tavsiye ederim, salonun stratejik yerlerine gelip işgal etmelerinden daha faydalı olurlar.

Taraftar grupları formanın hakkını verenleri desteklediklerini göstermek ve belki de maç öncesi yürüyüşle yönetim protestosu gibi farklı niyetleri de içererek, uzun zaman sonra organize bir şekilde toplanıverdiler. Öyle veya böyle daha önce hiç görülmemiş bir şekilde voleybol maçına bir saatten fazla süre önce girerek salonun iki tarafına da hakim olacak şekilde maraton tribüne yayılmışlardı. Bu günleri de gördük şaşkınlığıyla, bakalım sahaya yakın olanlar baskı, yukardakiler de tezahürat şeklinde destek yapabilecek miyiz diye konuşuyorduk, bu mantıklı görünen yoldu ancak yukarıdakilerin aşağıdakilerden kat kat fazla olması garip kaçıyordu. Rakip tarafla araya tampon olması için bir grup çevik kuvvet polisi de üst köşelere oturdular.

Hakem anonsları, rakip oyuncular falan derken, tezahürat ediliyordu, bizim oyuncuların anonsları alkış tempoları biraz güme gitti, yavan oldu. Zaten ısınmalara çıktıklarında hangi yabancıların kadroda olduğu ve aşağı yukarı beklenen oyuncularla iki koçun da taktiklerini düzenlediğini görmüştük. Bu sezon ilk defa karşılaşacağımızdan bu kadrolarla nasıl bir avantaj-dezavantaj dengesi kuracağımızı anca şimdi görebilecektik. Bizler inandık sizde inanın...tezahüratı ardından kasap havası yapıldı.

Bu salonda nadir duyulabilecek yoğun bir destek eşliğinde bizim için saldır Kanarya sesleri ortalığı inletirken, maça hızlı bir giriş yaptık. (Zaten taraftarla ilgili bu maçta sadece maçın başı bir de sonunda çok iyi olduğumuzu yazabilirim, aradaki süreç koca bir kayıp)

Neyse biraz maçtan bahsedersek; üç sayılık serimizi keserek, servise geldikleri gibi ıslıklar uğultular yükselmeye başladı. Ama daha ilk kullandıkları servis Nihan'ın hatasıyla sayı olunca,haydi Nihan diye alkışlar tutuldu. Ancak bu maçın genelinde yaşayacağımız servise karşı manşet problemimizin ilk adımı oluverdi, verim aldıkça servise yüklenip bu yönde özellikle çalıştıklarını gösterdiler.

Biz sayı alınca gene yükselen tempoda tezahürata dönülüyordu, ilk anlarda herkes bu işi kıvıracağız galiba diye düşünürken, oyunun gidişatında işler aleyhimize dönmeye başladı. En iyi komple smaçörler diye rahatlık duyduğumuz Nati ve Sokolova manşetlerde hata yapıyordu, Nihan zaten bu konuda sıkıntılıydı. Yıllarca birlikte oynayan Naz-Eda ikilisi bile ortadan tek ayak hücum yapamaz oldu. Bana göre hangi kadrolarla hangi zorluk derecesi içeren maçlarda oynarsa oynasın, Naz'ın en iyi besleyebildiği düşünülen Eda'ya yolladığı bazı pasları fileyi bile aşmayınca, topu zorla karşı alana dürtmek zorunda kalıyordu. Bu kimi kısa pasların kötü olduğunu görmek için yıllarca voleybol izlemeye de gerek olmuyor.

Salondan reaksiyonlar gelmeye başlamıştı, diğer yandan haydi Naz haydi diye yada diğer bir hata yapana falan alkış tutuyorsakta iyice cılız kaldık; bu manşet ve pas sıkıntıları artık maç boyu sık yaşanınca, son setlerde bu kadar yumuşak toleranslı tepkiler görmüyordu, manşeti alamayana da pası veremeyene de topu öldüremeyene de veryansınlar edilirken, milleti sakinleştirmek de gerekiyordu, bunları yenemiyoruz, en güçlü rakibi yenemezsek böyle şampiyon olamayız diyenler karaları bağlamıştı.

Geride girdiğimiz ilk teknik mola sonrası Fe-ner-bah-çe tempoları dönerken, oyun kontrolünü almakta zorlanıyorduk. Koç her zamankinden erken bir şekilde daha yirmili sayıları görmeden ikili değişiklikler yaptı, Zülfiye'yi ve Çiğdem Kaptanı oyuna aldı. Ufak bir sayı farkı vardı ama bunu kapatacak blok kurgusunu da oturtamadık. Naz'ın tekrar servis pozisyonundayken oyuna alınmasıyla, onları bir servis hatasına sürüklesek diye beklentiye girdik, herkes mola ardından birbirine aynı anda bağırıyoruz diye koordine ediverdi, top düşerken bıraaakk uğultusu falan fayda etmeden rakip libero gülden topu pasörüne yollayabildi. Bizim yapamadığımızı ise onlarda servise gelen neslihan yapıyordu, her ne kadar setin sonu ve kritik an diye bütün salon ıslık uğultu yapmaya uğraştıysa da yolladığı servisler manşet hatalarıyla seti bitirmemize yol açtı. Hele set sonunda rakip tribünün set set temposunu duymak, sarı meleklerin bizi alıştırmadığı bir durumdu. Bu set set diye tempo tutmanın rakip oyuncular üzerinde de bir moral bozucu etkisi olduğunu düşünüyorum.

Ben daha ilk setten büyük bir yorgunluk hissetmeye başlamıştım, enerjik bir yemek yemediğim için kendime kızdım, maçı da zor tamamladım. Tribündeki sıkışıklıktan çıkmak zordu, gidip gelebilen arkadaşların getirdiği suları stoklayıp maç boyu içiverdik ama bu bardakların şişe gibi kapaklı olmaması yüzünden ambalajını kapatıp koltuk altına dikkatli yerleştirmek gerekiyordu. (Haldun Alagaş'ta ne güzel kapaklı şişe su satıyorlar)

İkinci set saldır Fenerbahçe ooley sesleri eşliğinde ilk teknik molaya önde giriverdik, ilk set blok kurmakta başarısız olan Ergül'ün yerine kaptan oynuyordu, nihayet rakibinde hataları görülüyordu, bu set boyu uğultular eşliğinde sık sık servis hatası yaptılar. Saldır Kanarya sensin şampiyon... ne beşikta ne cimbom ne de trabzon, her zaman her yerde bütün bu alemde en büyüksün Fenerbahçe.. gibi futbolda söylenen bir beste dönmeye başladı.

Skorda öndeydik, işler biraz daha olumlu gidiyordu, üstümüzdeki stres azalmaktayken, kaptanın sakatlık pozisyonu yaşandı. Pasörlerinin kötü pası fileye yakın gelince, o zor pozisyona neslihan gene de zorlayarak vuruş yapmaya yeltenince dengesiz bir düşüş oluverdi, bacağı karşı sahaya geçti, orayı blokla kapatmak için hamle yapan ikiliden kaptan Çiğdem ile dizi çarpıştı, hem de kaptan yere inerken neslihan'ın karşı sahaya geçen ayağına bastığından dolayı dizi dönüverdi ve büyük bir acıyla yere yığılıverdi.

Yerde kalan Çiğdem kaptan ilk tedavi girişimlerinde dizini kıpırdatamadığı anlaşılınca, tekerlekli sandalyenin gelmesi beklendi, kaptan ise üzüntü ve acı karışımı bir tepkiyle elini yere vuruyordu. Bu esnada salonda neler oluyordu? Taraftar tribünü hala oley oley diye tezahürat ediyor, rakip oyuncular ve neslihan yardımcı hakeme fileye temas vardı itirazlarına girişiyordu. Tribündekiler sakatlığın ciddiyetini kavrayana kadar belli bir süre geçti, bizim oyuncular kaptanın etrafını sarmışken, rakip oyuncular ilk başta hakemlere olan itirazlarını sonlandırıp Çiğdem kaptana ne olduğunu anlamak için bakmaya başladılar. Kaptanın acı içinde göz yaşlarını silerek tekerlekli sandalyeye yerleştirilişi sırasında neslihan'a doğru aralardan tek tük ayı neslihan diye bağıranlar duyuluyordu. Yani kasıtlı birşey yaptığını iddia ediyor değiliz ama onun o anki tavırlarını gördük, önce hakemlere itiraza yöneldi, bir süre sonra kaptana yaklaşıp pardon diyerek döndü, arkadaşlarına ben birşey yapmadım diyerek pozisyonu anlatıyordu, ona tepki uğultuları başladı. Yukardan yükselen neslihan dışarı seslerine salondan yoğun bir katılım oldu, hakemin neslihan'ı çağırdığı sırada ellerini açarak hocam ben ne yaptım ki ya dediğini ellerini şaşkınlıkla yüzüne götürdüğünü gördük, tepkilerin şiddeti artıyordu, kısa süre allah belanı versin diye bağırışlar yükseldi, tekrar neslihan dışarı haykırışlarına dönüşüverdi. Bu tepkiler sırasında kendi hayranları ise onun lehine tezahürat yapıyordu, neslihan diye alkış tempoları, neslihan sen bizim herşeyimizsin tezahüratları, neslihan dışarı uğultusunun yinelenmesiyle boğulmuştu. Sen orada eller kollar havada ben bir şey yapmadım tavırları takınacağına, ellerinle özür dilerim jestleri yapsan anlarız.

Çiğdem kaptan giderken, en azından bütün taraftarlardan ona tezahürat ve alkış yapılmasını beklerdim ama neslihan'a olan tepkilerle kaptan giderken yapılan alkışlar birbirine karıştı. Böyle bir anda taraftarların oradan hepbirlikte Çiğdem Can Rasna, yada büyük kaptan tezahüratı yükseleceğine, ne cimbomu ne kartalı sen olmasan yok bu hayatın anlamı... tezahüratı yükselmeye başlamıştı bile.

Bu moral bozukluğunu aşıp tekrar maça dönmek gerekti, servislerde hatalar yaptıklarını hissederek haydi baskı kuralım diyorduk, ama üst taraf ile alt taraf sen sahada ben tribünde ölümüne Fenerbahçe diye karşılıklı yaparak oyundan bir süreliğine koptular. Böyle kritik anlara gelmişiz, ortada bir ralli dönerken, tribündeki herkesin onların tarafında dolaşan topa uğultu ile baskıyı kurması gerekir, ama tribünün çoğunluğu böyle tezahürat yapınca az sayıda kişi aşağıda bunu yapmaya uğraşsa ne fayda eder. Neyse bu tezahürat fazla uzamadan başabaş giden maça aldığımız sayı ile coşkulu bir Saldır Fener saldır Fener temposu ile dönüverdik.

İkinci setin sonları karşılıklı çekişme iyice tansiyonu yükseltti, neslihan'ın servisini kırıp rahatladık ama koç molayı almak zorunda kaldı. Bu arada tribündekiler mola sırasında herkesin ayağa kalkması için çağrıyı yaptı, ayaklananların da katılımıyla haydi Fener haydi tam zamanı şimdi sesleri ortalığı sararken üstüste sayıları aldık, bu sefer molayı alan onlar oldu. Darağacında olsak bile son sözümüz Fenerbahçe tezahüratı eşliğinde moladan dönen takımımızın alacağı set sayısının beklentisine girdik. Top gitti geldi, hele ki ellerden seke seke arkaya giden topu neslihan çevirerek bu maçı ne kadar hırsla istediğini gösterdi, bizim de ağzımız açık kaldı, o çevirilen topu nihayet Liuba bitirebildi ve salonda büyük bir sevinç dalgası yaşandı. Fenerbahçe sen çok yaşa canım feda olsun sana... diye ortalık yıkılıyordu, o anki gazla kendimi bir koltuğun üstünde de değil, tepesinde buluverdim, önümüzden geçip saha değiştiren oyuncularımıza alkışla tezahürat ediyorduk.

Set bitimi gelen beraberlik bizi keyiflendirmişti, yan tarafımızdaki ufak formalı bebek ilgimizi çekmişti, biraz onla oyalandık, ben çöktüğüm yerden su takviyesine devam ettim. Oooo Fenerbahçe koy hey Fenerbahçe koy hey haydi şimdi koy eczacıya koy diyerekten üçüncü sete girilmişti. Sıkışıklıktan dolayı daha fazla yoruluyorduk ama şu maç artık iyi gitse oldukça eğlenceli bir ortam olacaktı, olmadı bir türlü oyuncular manşetleri düzeltmeyip aynı hataları sıralamaya devam ettiler, oyunun temeli manşet-pas-smaç kombinasyonumuz rakibin servisleriyle sarsılıyordu. Haydi kızlar haydi artık seslenmelerimiz boğulup gidiyordu.

Onlar çevirdikleri topları neslihan üzerinden öldürmeye devam devam ederken, bir ara rakip tribünden ses duyuldu. Bizim tribün bir ritim tutturmak için sürekli tezahürat değiştirmeye koyuldu, ama sahadakiler bir seri yapamadıkça bu tezahüratlar boşa gidiyordu. Fenerbahçe koy haydi bastır bizim için ecazıya koy derken bir blok bir arkadan top çıkarma ile sayı falan kazansak ortamın coşkusu tavan yapacaktı, ama hiç iyi zamanlamalı blok yerleştiremiyorduk, ya bir top çıkarın nolur be diye serzenişler duyuluyordu.

Bu aşamadan sonra tribündekiler iyice kopuverdi, uzun bir süre aynı tezahürat sürdürüldü. Doğduğun günden beri gönül verdik biz sana, adınla tarihinle efsanesin sen kanarya, ne beşiktaş ne cimbom ne de hamsi trabzon, yemin ettik bu sene Fenerbahçem şampiyon şampiyon!

Bizim gibi bir azınlık ise sette duranlara ya abi set gidiyor, böyle nasıl çeviririz maçı diye dert yanıyorduk, zira tezahüratın keyfine katılıp aşağıda duranların çoğuda yukarıya katılıyordu. Bende bu tezahüratı ilk yaptığımız zamanı hatırladım, 2007de grup ck telsim tribünde unifebin yanına geldiğinde onlarla beraber bir devre boyu hatta devre arası koridorlarda bile hoplaya zıplaya keyifle söylemiştik ama burası o günkü ortamla aynı değildi. Kritik bir maçta ikinci teknik molaya geride giriyoruz, tribündekilerin artık maça girmesi lazım ama hepsi trans olmuş vaziyette tezahürat ediyorlar, fark yavaştan açılıverdi, o andaki vurdumduymazlığa üzülüverdim.

Sonra mola sırasında orada duran Alper ağabeye, amigo Yücel'e falan seslendik, baskı yapmalıyız diyoruz, evet diyor çevresini gösteriyor bu aşağıdakiler ıslık yapıyor, yukarısı tezahürat etsin diyor. Ya bakıyorum aşağısı kaç kişi yukarısı kaç kişi, etraftaki seyirciler hiçbirşey yapmıyor, sen bu kadar kalabalık maraton tribüne gelmişsin, insiyatifi almaları lazımdı. O kalabalık onların manşetini sarsmaya uğraşsa, top pasörlerine gelirken bir uğultu koparsa o pasör zaten zayıf, elleri titreyecek, uğultuyla şevke gelen oyuncun blok yapabilmek için bir adım atıyorsa iki adım atacak yetişmek için yırtınacak, zira bütün salonun ne istediğini hissedecek.

Ama nerede bu bahsettiğim ortam, şampiyonluk şarkılarıyla dalgalansın bayrağım burda, herkes kolkola,durmadan zıpla,aşkımızın adı kanarya bestesini olabilecek en kötü zamanlamayla girip, sayı alsakta versekte aynı tempoda söylemeye devam ettiler. Ben ki bu besteyi böyle bir ortamda söyleyebilmek için can atıyordum, bu anda hiç katılacak hevesim kalmamıştı, ne zamanki rakip tribünden set set set tempoları duyuldu, o zaman akıllar başa geldi herhalde. Saldır saldır Kanarya, bizim için saldır Kanarya sesleri ve onların servisine yoğun uğultular geldi ama artık geç kalınmıştı. Fazla yaklaşmamıza fırsat vermediler seti alıp öne geçtiler. Diğer taraftakiler ellerinde bayrakları ayağa fırlayıp eczacıbaşı laylalaylalay.. diye tezahürat edince sinirlenenler onlara tepkiyle eczacıbaşı aldı mı başı cevabını veriyordu.

Set arasında takımın kötü olduğunu ama taraftarında üçüncü set hiç maçın içine girmemesinden dolayı kaybettiğimizi konuşuyorduk. Sarı Melekler ooo o tezahüratlarıyla üçüncü setin başlayacağının uyanışı verildi. Bu set başından oyun kontrolünü kaybettik, tekli bloklarla yakalayıp bizim moralimizi düşürdüler, fark açıldı.

Teknik mola sonrası Zülfiye oyundaydı, koç farklı hamleler deniyordu, belki yapar diye düşündüğümüz ama tek başvurmadığı yol Songül'ü de manşet için oyuna sokmamak oldu. Fark açıldıkça açılıyor, tezahüratlar ise susmuyor, sanki önde olan bizmişiz gibi bir tempoda devam ediyordu. Gerçekten böyle morallerin düştüğü bir anda bu yoğunlukta tezahürat yapılabilmesi beceridir ama becerinin yanında umursamazlıktır da. Zira oraya gelenler sanki maçın skoru ne olursa olsun biz tezahüratlarımızı yapalım diye gelmişlerdi, voleybolda, özellikle duygusal dalgalanmanın yoğun yaşandığı kızların maçlarında bir oyunu çevirecek reaksiyon bütünlüğü sergilenmiyordu.

Molada bakıyoruz amigolara, ya nolur değiştirin bu besteyi, baskı yapın falan diyoruz. Amigo Yücel transa girmiş kafayı sallıyor, elleriyle sağa sola gidiyor, Alper ağabey etrafında birileriyle çember olmuş, bu dünya hep yalan dolan diye dönüyor. O zaman anladım ki onların olmadığı maçlarda gelen diğerlerinin mantalitesine kızmama gerek yokmuş, başlarındaki amigoları böyle yaparsa elbette onlardan böyle görenler de o şekilde salonda tribün idare eder. Biraz orada sete çıkan Şadan ağabey halden anlıyordu etraftakilere ıslık için işaret yapıyordu. Şimdi bu kadar eleştiriyi yapmamın bir nedeni, bir gün sonra Haldun Alagaş'ta hiçte bu kadar kalabalık olunmadığı halde maçı oyuncularla beraber yaşayarak nasıl bir galibiyet sevinci yaşadığımızdandır.

Fark çook açılınca yenilsen bile maçın sonunda sırılsıklam olsun o forma tezahüratları duyulmaya başlandı. Yahu setin ortasında pes edeceklerine, başından baskı-tezahüratlarla işi sıkıya alsaydılar. Ne oyuncular ne taraftarlar bugün maçı koparıp alacak havasında değildi. Yağmur'da oyuna girmişti, biz gene de pes etmeyip manşete düşen topa uğultuyu koparalım dedik, birkaç sayı üstüste alsak rakibe bir tedirginlik hissettirsek iyi olacak diye son çabaları koyuverdik.

Üst tribünden saldırsana Kanarya,bizim için eczacıya koysana tezahüratı yükselmeye başladı, nihayet düşündüğümüz gibi farkı biraz eritip onlara bir mola daha aldırdık. Haydi kızlar devam bırakmayın maçı diye seslenerek tezahüratlara dönüverdik, uzun bir ralliyi öldürsek çok iyi moral fırlaması yapabilirdik. Ama o ralliyi biz değil onlar aldı, ardından bir manşet hatası yaparak gene kırıldık. Onlar çok fazla top çıkarıyorlar, moralimizi bozuyorlardı, bizim silahlarımız sanki enerjileri yokmuş gibi topları bitiremiyordu. Rakip tribünden galibiyete yaklaştıkları için tezahüratlar duyulmaya başlandı.

Son ümidimiz Eda'nın servis serisi yapabilmesiydi, o da fileye takınca mağlubiyetin acısı iyice yaklaştı. Karşı tribün kutlamak için kasap havası yapmaya başlarken, bizim tribünlerin kötü oyuna rağmen yoğun tezahüratları kesmeden moralleri dik tuttuğu bu son anlar, taraftarın bugünkü en pozitif işiydi. Çünkü o salonun ortasına erken gelip yerleşen, sonrada yerlerinden kıpırdamayan seyirciler, montlarını giyinip daha setin ortasında salondan ayrılmaya başlamışlardı bile. Bu seyirciler maç kaybedildi diye son setin ortasında,sonlarında salondan ayrılırken, neden oraya girdiler ki, onların yeri file arkası değil mi diye düşündükleri insanlar; sanki maçı kazanan taraf kendi takımlarıymışcasına büyük bir coşkuyla Sarı Melekler ooo o diye bağırmaya başladı.

Karşı tarafın sevinçlerini seslerini bastırırcasına Sarı Melekler tezahüratları dönüyordu, ardından Armanın Gururu Sarı Melekler sesleri ile onlara yenilselerde hakettikleri değeri veriyorlardı. Maçın son toplarında kolayca pes etmeyen toplara atlayan oyuncuları gören taraftarlar, rakip tribünün maç maç temposu tutmasına da fırsat bırakmadı.

Maçı kaybeden takımımız tribüne çağırılmaya başlandı, taraftarlar maçın sonunda gerçekten olağanüstüydü, maç boyunca bana göre hiçte faydası olmayan tezahürat bütünlüğü, maçın sonundaki o moral bozucu ortamı dağıtmak adına bir ilaç gibi olmuştu. Oyuncular kaybeden değil de kazanan tarafmışcasına alkışlarla Armanın Gururu oldukları hatırlatılıyordu, onlarda taraftara mahçup bir şekilde alkış tutarak geri döndüler. Onlar arkalarına dönerken,eczacı tribünüde oyuncularını çağırıyordu ama salondan aşkınla olduk derbeder, bu sevgi bir ömre bedel, Fenerbahçeli olmanın gururu bizlere yeter... tezahüratı yükseliyordu, karşılıklı rahat rahat sevinmeleri için biraz daha uğraşmaları gerekti. Kendisine özel sevgi duygularını dile getiren Fenerbahçelilere el sallayan Neslihan röportaj vermek için muhabirin yanına gitti.

Karşı tarafın sevinmesine sinirlenip eczacıbaşı .ikimin başı diye tezahürat edenler olunca, yapmayın falan demeye kalmadan, sivil giyimli emniyet amirlerinden biri bizim olduğumuz yere doğru geliverdi. Haydi dışarı, boşaltın artık vb. kaba tavırlarla taraftarları biran önce dışarı boşaltmak için çabalamaya başladılar. Bu emniyet amiri ile zaten geçen seneden tartıştığım için sevmezdim, bu sefer üst taraftaki taraftarlarla da laf atışmaları yapmaya başladı, burada kötü tezahürat yapılmayacak, boşaltacaksınız derken, ona heryerde sizin dediğiniz mi olacak, ne sanıyorsunuz kendinizi diye tepkiler oluyordu, diğer güvenlik ve polisler de oraya yığılıvermeye başladı, gerginlik biraz artacakken araya girenler sakinleştirmeye uğraşıyordu.

Yanımdaki arkadaşla ana caddeye kadar yürüyüp onu yolcu etmişken, salonda olan birkaç arkadaş arayıp oyuncuların çıkış yeri neresiydi diye soruyordu, oraya gelmemi istediler. Ayakta duracak halim yoktu ama havuzun içinden geçip eski salon arkasındaki avluya çıkıverdim.

Orada Seda'yı görünce yanından geçerken Seda nasılsın, ne zaman dönebileceksin, görüyorsun sana ihtiyacımız var dedim. Kendisine sorunca herhalde herkeste bunu sorduğundan, yanındaki özel fizyoterapistine bakıp bunu o cevaplasın dedi, biraz daha ayaktaki anatomik yapının rahatlatılıp kemiklerdeki baskıyı azaltmakla uğraştıklarını anlattı, tam randımanlı olarak ne zaman dönebileceğine dair net bir şey söyleyemediler.
Takım yabancılar içinde rotasyon yapmakta sıkıntıya girdi, sana ihtiyaç var dedim, merak etmeyin biraz daha zaman geçsin ben iyileşeceğim, takım olarakta daha iyi oluruz dedi.

Az ilerde eczacı'dan Büşra birileriyle konuşuyordu, onun yanından geçip bekleyen diğerlerinin yanına gidiverdim, Eda'nın nişanlısı da dışarda bekliyordu, biraz onunla da sakatlık pozisyonu hakkında konuştuk, acaba ne durumda diye merak ediyorduk. Birkaç genç taraftar daha resim çektirmek ve imza almak için oradaydı.

İlk çıkan oyuncular yabancılardı, Fofao ve Chris çıktı, buenas tardes diyerek onunla selamlaştım, gerçi daha önce de biraz diyalog kurmuştum ama bu sefer direkt ingilizce olarak, Helia keşke oynayabilseydin ama şartlar uymuyor dediğimde verdiği yanıttan ingilizce anlayabiliyormuş diye farkettim, biraz sohbet ediverdik. Yaa bende çok isterdim bu atmosferde oynamayı, çok önemli bir maçtı dedi. Gençler ile fotoğraf çektirdikten sonra tekrar bana döndü, ingilizce ispanyolca karışık cümleler kurarak konuştuk, İstanbul'da nasıl gidiyor, güzel ama biraz ev özlemi oluyor dedi, condensed milk özlemişsin galiba diye takıldım (bu ispanya'da ve latin amerika'da bayağı tüketilen yoğun karışımlı tatlımsı bir süt, boza benzeri akışkanlıkta sahlep benzeri bir tatta ama daha değişik), gülüverdi oo bayağı takip ediliyoruz dedi. Eşin nerede göremedim soruma şimdi Brezilya'da diye yanıtladı, adı Joao Marcio değil mi senden önce tanıştık onunla dememe oww diye gülüverdi, görüyorsun herşey kontrol altında dedim, evet o da arkadaş canlısıdır dedi. Martta Brezilya'dan gelecek hayranlarından bahsedecektim ama sürpriz olsun diye söylemedim.

Kasia'nın eşi de oradaydı, Chris ile konuşuyordu, ben Fofao ile konuşurken Kasia çıkınca oradakilerin bütün ilgisi ona yöneldi, gerçi etrafta on taraftar falan vardı, büyük bir kalabalık değildi, fotoğraf ve imza aşamalarını geçtikten sonra maç için üzgünüm iyi oynayamadık dedi, tamam gelecek sefer diyerek onu eşinin yanına uğurladılar. Fofao ile görüşürüz diyerek vedalaştım, onlar pistin oradaki otoparka yürürken bir tek Chris geride kalmıştı, fotoğraf çektirmek için ısrar edenleri kıramıyordu, tam adım atacakken bir diğer genç fotoğraf çektirmek istiyordu. Maçta oynamadın ama gençler burada yordular seni dememle, hayır hayır hiç sorun değil,keşke oynayarak yorulsaydım, ama kızlarla beraber yemeğe gidecektim, otoparkta kaybolmayayım diye acele ediyorum deyip bize iyi akşamlar dedikten sonra karanlıkta onları yakalamaya koştu.

Onlarla olan bu sohbetlerin üstüne salondan çıkan yerli oyunculardan Çiğdem kaptan ile ilgili öğrendiğimiz haberler gölge düşürdü. Songül ön çapraz bağları kopmuş galiba, maç oynanırken hastaneye kaldırıldı dedi, hangi hastanede olduğunu bilmiyorlardı. O pozisyonla ilgili konuşunca neslihan'a kızdığımızdan, neslihan bilerek yapmadı ki diye onu savundu, tamam bilerek yapmadı ama orada bir özür dileme jesti gösterseydi bari diyorduk. Sonra çıkan Eda oldu, kafasında kapşonuyla çok moralim bozuk diyordu, bir dahakine daha iyi oynarız dert etme falan diyerek nişanlısıyla beraber uğurlandı.

Kapıdan çıkan Naz, hemen yandaki merdivende salon altındaki otoparka inmek istiyordu, bizi görünce desteğimize teşekkür etti, sorulunca Çiğdem abla altı ay oynamayabilir, ciddi bir sakatlık oldu dedi. Etraftaki gençler onunla fotoğraf çektirmek için sabırsızlanıyordu, bir iki fotoğraf çektirildikten sonra gitmek için merdivenlere yöneldi ama gençlerden biri o gitmekteyken kolundan çekiştirip lütfen bir resim daha deyince ehh tamam rahat bırakın artık dedik.

Sonra hastaneye gidip kaptanı ziyaret etsek mi diye düşünüp, hızlı bir kararla hareket ediverdik, her ne kadar takım menajeri Violet hanım bizi net bilgilendirmese de, biz kaptanın hangi Acıbadem hastanesinde olduğunu bir şekilde öğrenip orada geçmiş olsun dileklerimizi sunduk.


Bu maç günü tatsız bir sonuçla geçse de, bizi bir daha servislerle bu kadar rahat yıpratacaklarını zannetmiyorum, Ayazağa'daki rövanşa da inşallah kısmet olur da giderim diye iple çekiyorum.

Resim kaynakları ; Metin Timur & voleybolunsesi.com

17 Ocak 2011 Pazartesi

İstanbul B.B. - Fenerbahçe : 1-3 (Teşekkürler Burak Yavuz)


Avrupa Challenge Kupasından acı bir şekilde elenen İstanbul Büyükşehir Belediyesi, bir darbe de Fenerbahçe’den yedi ve 3-1 mağlup oldu. Fenerbahçe ise bu sonuçla büyük moral buldu.

Maça hızlı başlayan Fenerbahçe 2-5, Tomislav Coscovic’in manşet hataları sonucu ilk teknik molada rakibinin gerisine düştü 8-7. Bu andan itibaren servis şiddetini arttıran İBB, rakibinin iyi manşet alarak hücum kurmasına fırsat vermedi ve ikinci teknik molada farkı daha da yükseltti 16-10. Setin son bölümlerinde iyi defans yaparak tempoyu yükselten ev sahibi takım, seti 25-16 kazandı.

Daha dengeli başlayan ikinci sette ilk teknik molaya konuk Fenerbahçe (7-8) ulaştı. Skor 10-10 ike Bulgar smaçör Todor Aleksiev’in hücumunu karşılamaya çalışan Fenerbahçe pasörü Arslan Ekşi parmağından sakatlanarak yerini Burak Yavuz’a bıraktı. Buna rağmen mücadelesini sürdüren konuk ekip, ikinci teknik molayı da 15-16 önde geçti Aleksiev’in hücum hatası sonucu farkı 3 sayıya kadar yükseltti 19-22. İBB’nin hücum hataları sonrası 21-24’ü yakalayan konuk takım, 2 kez kaçırdığı fırsatı Ivan Miljkovic’in blok-aut pozisyonuyla kullanarak seti 23-25 kazandı.

İlk iki setin kopyası gibi başlayan üçüncü sette de ilk araya Fenerbahçe önde girdi 7-8. Her iki takımın da manşet hataları nedeniyle hücum kurmakta zorluk çektiği ikinci bölümde Fenerbahçe sayı farkını ikiye çıkarttı 14-16. Setin sonlarına doğru Kübalı oyuncusu Marshall’ın oyuna ağırlığını koymasıyla 20-23’lük skoru yakalayan sarı kanarya, bu oyuncunun servis sayısıyla noktayı koydu 20-25.

Dördüncü sete daha iyi başlayan, etkili servisleriyle İBB oldu 8-7. Ancak file önüne adeta duvar ören Kemal Kayhan’a Sırp oyuncu Ivan Miljkovic’in hücumları ve servisleriyle katkı vermesi sonucu Fenerbahçe ikinic teknik molaya 11-16 önde girdi. Ev sahibi İBB’nin tüm çabalarına karşın oyunu bırakmayan konuk takım, seti 19-25 kazanarak 3 puanın sahibi oldu 1-3.

İSTANBUL BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE-FENERBAHÇE: 1-3

Salon: Haldun Alagaş

Hakemler: Serdar Nisancioglu, Temel Oneri

İBB: Erhan, Ulas, Kunnari, Muhammet, Oivanen, Aleksiev, Baris(L)
(Hakan Akisik, Hakan Fertelli, Fatih)

Fenerbahçe: Marshall, Kemal, Miljkovic, Coscovic, Emre, Arslan, Serkan(L)
( Burak, Cengizhan, Erden)

Setler:
25-16, 23-25, 20-25, 19-25

Süre: 88 dakika (19-24-23-22)



TEŞEKKÜRLER BURAK YAVUZ !!!!
* Tebrikler takıma.
* Maçın adamı kesinlikle Burak Yavuz du.En başta beni yanıltmadığı için şahsi teşekkür ve tebriklerimi sunuyorum.Tam bir profesyonel oyuncu olarak küsmeden,kırılmadan görev verildiğinde her an hazır olarak çoookkkk dersler verdi çookkk.Genç oyuncular Onu örnek almalı.
FB taraftarı tarafından hor görüldü,kaale alınmadı.Sürekli Arslan'ın yedeği yok denildi.
Evet boy dezavantajı nedeniyle bloklarda sıkıntı yaşayabiliyoruz ama dün oynattığı organize oyunla o dezavantajını kat kat örttü.İstatistiklerden çok rahat görülüyor zaten hücumdaki çeşitlilik ve dağılım.
Pasör çaprazı Mijkoviç 19,4 numara smaçörler Marshall 14,Coskoviç 9,ortalar Kemal 12,Emre 10
(Blok sayılarıda var tabii de tıpkı Fofao'nun oynadığındaki gibi bir dağılım sözkonusu)
* Evet maçın kader anı 2.sette İBB'nin 11-10 öne geçtiği hücumda Arslan'ın bileğinden sakatlanıp çıkması ile Burak'ın oyuna girmesiydi.Arslan ve  takım her zamanki gibiydi 1.sette.2.sete Arslan iyi başlamıştı aslında ama devamında açıkcası ne olacağı meçhuldü.Büyük ihtimal gene kaybederdik.
Zira asıl sorunumuz olan manşette pek bir değişiklik olmamıştı.Burak'ın oyun organizasyonunu iyi kurması büyük etkendi başarılı olmamızda.
* 1.sette ''klasik gamsız görüntümüzdeydik'' Manşette aksıyorduk ve İBB zaten etkili olduğu servislerine yükleniyordu ve sonuç alarak farklı aldı seti.Lanet olsun gene mi dedik.
* Ancak hayatta bazen kader anları vardır veya yıldızının parladığı anlar vardır.
Başka spor dallarında da çok örneklerini gördük şimdiye kadar.Mesela rakibin en önemli oyuncusu veya kalecisi sakat veya cezalı diye seviniyoruz,yerine ilk kez oynayan oyuncu harikalar yaratıp bizi yakıyordu.İşte Arslan - Burak değişikliği kaderin bize nihayet ''tatlı bir oyunuydu''
* Burada Arslan'ı bir kalemde silip atmıyorum.Arslan'ın yeri bende ayrıdır.Pasörlüğüne de güvenirim.
En önemlisi her zaman ''bu takımın yüreğidir'',''İsyankar ruhunun temsilcisidir'' derim.
Ancak bu sezon ne yazık ki Arslan çok formsuz.Şu ana kadar İvan ve Marshall ile bir türlü uyum sağlayamadılar.Dün İvan'ın çoookkkkk uzun süre sonra biraz kıpırdanmasında Burak'ın rolü olduğunu düşünüyorum.(% 48'lere çıkmış) Marshall zaten iyiye gidiyordu hücumda.Dün de iyiydi.(% 58)
* Bu galibiyetle çok şey kazandık çok.
Bir kere stratejik olarak 9 puan farkla lider ve en önemli rakibimizi yenerek gücümüzü gösterdik ve Şampiyonlukta gene varız dedik.İkincisi Demeter yedek oyuncularında takıma katkı verebilecek durumda olduğunu gördü.Üçüncüsü geçen yıl olduğu gibi ikinci yarı hesap kapatma seanslarına başlamış olduk inşaallah.Kısacası böyle bir maç gerekiyordu.Ateşleme gerekiyordu ve O meşaleyi yakan da Burak oldu.Yeniden doğuş başladı artık.
* Demeter demişken 1.sette gene aynıydı.5-2 öndeyken gene mola almadı,uyudu ve 5-6 öne geçip gitti adamlar ama ''kader anından sonra Demeter'e de bir şey oldu.Sihirli bir el değdi sanki.
Manşette sallanan Cosko'yu Cengizhan ile değiştirdi bir ara.En önemlisi blok için genç pasörümüz Erden'i sahaya sürdü.İşte bu kardeşim ya.Dediğimiz bu.Statükoyu bırakın artık biraz yaratıcı olun.
* Tours maçında İvan yerine Emre pç,Kemal orta oynasa şimdi Avrupada devam ediyorduk ama ahhh statüko ahh işte.
* Erden'e de çok sevindim.Girer girmez bloğunu yaptı.Hayatı boyunca unutamayacağı bir andır O an.
Sonra 2 numaraya Demeter'in dediği gibi havaya dikti topu ama İvan öldüremedi.
Böylesine bir maçta görevini layıkıyla yaptı.
* Ve Kemal.Taraftarın hor gördüğü ve sürekli Özkan ile kıyaslayıp kaale almadığı Kemal gene ders verdi anlayanlara.Ona da bir büyük teşekkür beni utandırmadığı için.Hep güvendim,destekledim kendisini.(Halkbank maçında aslında Özkan'dan daha iyi oynadığını göstermişti)
Dün de bloklarla duvar ördü.4 blok ve 9/8.% 89 gibi harika bir hücum bitiriciliği ile oynadı.
Burak kendisini harika kullandı.Helal olsun ikisine de.
* Emre'de 11/8.% 73 ile çok iyiydi.Burak'ın ortaları nasıl bu kadar çabuk oynattığı ortada.
Ki manşetimizde çok yüksek değilken.72/6.% 61(51) Serkan 3 manşet hatası ile en çok hata yapan oyuncumuz gibi gözükse de savunmada iyiydi.
* Cosko ne yazık ki hala düşük viteste.Umarım play off'larda sahne alır.Dün % 40 ile en düşük hücum yüzdeli oyuncumuzdu - çok düşük değil aslında ama takımda en az % ) 5 kez blokta kalması kötüydü.
* Bloklarda 12-8 üstünüz.
* İBB'nin manşeti bizden çok daha iyi.76/7.% 74 (62).Buna rağmen galip gelmek çok önemli.
* İvan 4.sette serviste azdı.4 ace ile ateş etti adeta.
* Nedim Özbey geçen sezonun ikinci yarısındaki maç gibi her şeyi yaptı ama yenilgiyi önleyemedi.
O maçta da  bir ara Ryan Millar'ı çapraz oynatmıştı.Dün de kötü oynayan Oivanen'i çıkarıp Hakan Akışık'ı aldı.Genç Muhammed'i kazandırması alkışa değer.
Yalnız molalarda - sports tv'den izlemek güzel oluyor- ''beyler oynayın biraz adam genç takım pasörünü alıyor ya'' repliğine çok güldüm.
* Taraftarımızda iyi destekledi takımı.Kendilerine teşekkürler.
* Neticede Sarı Meleklerin İlaç fabrikası hezimetinden sonra böyle bir galibiyet bünyeye iyi geldi.
Dün keyfim bayağı iyiydi.Bu takımı çok sevdiğimi her zaman söylerim.
* Hesapları kapatma seanslarına başladık hayırlısı ile.İnşaallah devamı gelecek.