12 Nisan 2010 Pazartesi

VGSTT - Fenerbahçe Acıbadem 3-2 Salondan İzlenimler


Çok değişken bir seyir izleyen kupa finali ilk maçı; bu sezon ülke sınırları içinde oynayıp kaybettiğimiz ilk maç oluverdi. Bu sayede yenilmezlik serimizin sona ermesini dört gözle bekleyen ve istediklerine kavuşan tüm anti Fener takıntılı voleybol camiasına bilenmiş şekilde çarşamba günü 18.30'da ki rövanş maçını beklemeye başladık.

Salona giderken yolda 20-25 tane genç vgstt'yi desteklemek üzere önümde yürümekteydi, bunlar diğer giriş kapısına doğru yol alıp reislerinin kendilerini içeri sokmasını bekleyeceklerdi. Ben de bizim giriş yaptığımız yere yöneldiğimde voleybol şube direktörümüz Abdullah Paşaoğlu ile kapıda karşılaştım. El sıkışıp merhabalaştıktan sonra erkekler final serisi maç saatleri ile ilgili yakınmama, evet haklısın ama yayıncı kuruluş bu saatlerde olmasını istiyor, federasyon bütün maçları sabit 18.30 a koydu, hatta bayanlar playofflarda böyle olacakmış dedi.

Onunla konuştuktan sonra içeri girdiğimde maça 45-50 dakika var diye düşünüyordum ama anlam veremediğim şekilde maç 20.00 de başlamadı. 20.15'te başladı, bunda ntvsporda futbol maçı olup bunun uzamış olması o zaman aklıma gelmemişti. Ülkede uyduda digital platformlarda bu kadar kanal açılıyorken, voleybol maç saati programlarımız öyle bir halde ki hala yerli yabancı futbol maçlarından fırsat bulunabilen saatlere serpiştiriliyor. Koca pazar günü akşam saatine kupa finali ilk maçı konulup, rövanşının haftaiçi 18.30 da olması da saçmasapan icraatlardan biri oldu.

Salonda maça daha çok vakit olmasına rağmen kalabalık yoğunluğu iyi vaziyetteydi, zaten maç zamanı salon dolmuştu. Bizim oyuncular sahadaydılar, bir kısmı benchte oturuyor, etrafa bakıp sohbet ediyordu. Takımdan altı tanesi ise üçerlikten olmak üzere file önünde karşılıklı üç metre içi maç yapıp keyifle zaman geçiriyordu. Rakip oyuncular kollarında sivil çantalarıyla üstlerindeki spor eşofmanlar tezat oluşturur vaziyette birer birer salona girmeye başladılar. Bize uzak olan benche yerleşip beklemeye başladılar.

Tezahürat edecekler yavaştan biraraya toplanmaya başlamışlardı. Duvardibinde bu maç sezon geneline göre daha fazla bir kalabalık birikmişti. O tarafa bakınca tanıdık olan gerçekten çok sağlam tribüncü ağabeyler göze çarpıyordu, oturaraktan bestelerle zaman geçiriyorlardı. Benim de her zamanki alışkanlığımla yerleştiğim ana tribün sağ köşesindeki bloktakiler de ayaklanmaya başladılar. O kısımda tezahürat edecek olanların toplandığını maçın oturarak izlenmeye müsait olmadığını göstermek istediler. Bu mesajı alan bazı seyirciler yerlerini değiştirip başka boş yerlere geçtiler. File arkası ortasında bu maçta da bağıran bir topluluk olmadı. O tarafta durmak yerine bizim olduğumuz yerin üstlerine doğru konuşlanan gençler ile maçtan, ortamdan alakasız tezahüratları yüzünden sık sık tartışmak zorunda kalıp,zaman zaman onları sansürlemekle uğraştık.

Uzak file arkasına sultans of the sun, taraftarın he zamanki yerinde gibi kulübün parasıyla yaptırdıkları pankartları asan kiralık taraftarlar toplanmaya başlamıştı. Maç öncesi zaman zaman o en dip bloktaki yerlerinden ayrılıp balkona çıktıkları oluyordu. Dışardan biraz daha gelen takviyeyle Üsküdar Anadolu tribüncüsü ağabeyleri önderliğinde 75 kişi kadar 15-20 yaş arası genç birikiverdi. Bunların sayısı 2-0 olduğunda biraz daha azaldı. Reisleri ise maç öncesi bizim tarafa gelip başarılar diledi ve kulüpten adambaşı kaç para aldığını bilmediğim tayfasının yanına gitti.
O file arkasında diğer bloklarda oturarak maç izleyen vgstt gönüllüsü voleybol seyircileri de vardı. Bu maç deplasmanda olan bizmiş gibi isimlendirilse de ana tribün doğal olarak Fenerbahçelilerle dolu gözüküyordu.

O taraftan yükselen vakıfbankım sen çok yaşa canım feda olsun sana... tezahüratlarına gülen bizim taraftarlar alkışlamaya başladılar. Yahu bunlar vakıfbank için kılını bile feda etmez, acaba gelecekte iş garantileri mi var diye geyik yapıyorduk. Bizim taraftarlar salonları yakarız senin için, şampiyonluk gelince.. diye hafiften tempo kazanmaktaydı. Ama üst kısımlarda biriken gençlerin maç öncesinden başlayarak derdi başkaydı. O taraftakilere yönelip aranızdaki ne kadar cimbomlu varsa diyerek sataştıktan sonra küfürlü bir tezahürat girmeleri üzerine onlara dönüp heyy ne yapıyorsunuz diye susturmak gerekti. Açıkça yazayım ki böyle işler yapacaklarsa hiç maça gelmesinler daha iyi, bu tarz davranışlarla ortamın içine edildiği gibi bayanlar voleybol maçına salona gelmiş o kadar voleybol izleyicisi, aileler falan varken iyice antipatik olunuyor.
Maç öncesi koltukların üstüne çıkıp, vakıfbanka ters olsun diye işbankası oley diye zıplayaraktan başladıkları eğlenceleri, bir süre sonra gelecek haftaki beşiktaş maçına da kayıverdi, ....çarşısı...taraftarı.... falan diye bağırırlarken, maç sırasında da Kadıköy kartala mezar olacak diye bağırmaları, Genç Fenerbahçeliler, Sefa reis falan diye zikir yapmaları, ısrarla seni sevmek deli gibi yürek ister melodisiyle top çarşı diye bağıralım istekleri üzerine dayanamayıp kızgınlıkla siz yanlış maça gelmişsiniz, sizin maç gelecek hafta, böyle devam etcekseniz çıkın dışarda eğlenin diye söyleniverdim. Bir ara ikinci set oynanırken kendi içlerinde de anlamsız bir kavga olur gibi olunca, yerlerini boşaltıp koridora dökülüverdiler, sonra tatlıya bağlayıp tezahürat ederek geri döndüler. Ama maç öncesi ve maç sırasındaki bu tarzlarına gelen tepkilerden sonra bir kısmı kendine çeki düzen verip sahadaki oyuna etki etmeye çalışanlara katılırken, bir kısmı 2-0 dan maç gitmekteyken dışarı dökülüp gittiğinden bizim olduğumuz bloktaki üst koltuklar bir anda boşalmış gibi gözüküverdi.

Maç öncesi lavaboya doğru giden ağabeylerden birinin ,orada karşılaştığı yılların tribüncülerinden bir başka ağabeye, eczacı maçındaki jestle alakalı ironiyle laf atıp sen gitte alkışlatsana orada demesi üzerine aralarında bir konuşma geçtiğini gördüm. Benim de hak verdiğim bu hassasiyetlerini meseleyi sorgulamalarını anlarım da, böyle sanki o salonlarda olan herkes Fenerbahçe için bir emek sarfetmiyormuş ta düşmanmış gibisine kutuplaşılmasına tavırlı olunmasına anlam veremiyorum. Neyse o iki ağabey de güzellikle yaklaşıp kendi aralarında sarılaraktan muhabbet ettiler. Salonlarda yıllarca takımlarımızı özveriyle destekleyen hepsini sever sayarım, o yüzden hiçbirine mesafeli durmam ama benim gibi düşünmeyip ufacık salonlarda dahi tam birlik olunamadığını görüyorum.

Maç ısınmaları devam ederken biz hala yahu maç başlaması gerek miyor mu diye konuşurken, takımın yardımcı antrenörlerinden olan -arkas maçında da Jan de Brandt'ın yanındaki- genç arkadaşlardan biri aşağıdan bizim olduğumuz tribüne seslenip birşeyler söyledi. Bunun ardından bizim takım tribüne çağırıldı, onlar da ısınmayı bırakıp alkışla karşılık verdikten sonra arkalarından, dilimde şarkıların gündüz gece... diye bağırılmaktaydı.

Maç başlangıcı öncesi vgstt takımı da bir pankart açıp takımımızın Avrupa kupası başarısını kutladı, zaten bizim oyuncular da seremoniye dizildiğinden salonda alkışlar başlamıştı. Sonra anonslar zamanı rakip oyuncular ıslıklanırken, bizim oyuncular oley sesleri arasında yerlerini alıp maça coşkulu tezahüratlarla başladılar. Ama ilk servis bize uzak taraftan onlardaydı, daha ilk servisten ıslıklamalarda başladı.

İlk set zaman zaman tezahürat gazlamalarıyla takımın da rahat bir farkta sürdürmesi ortamı keyiflendiriyordu. Onların aldıkları sayılardaki sevinçleri yahu neye seviniyorsunuz öyle diye dikkatimizi çekiyordu. Set set set tempoları sonrası, set sayısı gelince duvardibinden yükselen her zaman her yerde en büyük Fener haykırışlarına katılaraktan bitirdik.

İkinci sette rakip oyuncular önümüzde olduklarından biraz daha yakın tepkilere başlamıştık. Etkili servislerimizle onları sıkıntıya sokup kafalarına yedikleri bloklarla coşup Neslihan ne oldu sakızını mı yuttun falan diyorduk, zaten ilerleyen süreçte attığı servislerde de kızdırılıp hatalar yapınca smaç servis atmaktan vazgeçip daha kontrollü olmaya çalıştı. İkinci seti de alıp, yer değiştiren takımımıza alkışlar yağdırıyorduk. Diğer tarafa geçen vgstt lilere ise bizler inandık sizde inanın diye görevlerini yapan çakma taraftarın bağırışlarına heehe diye gülüp işaretler yapılıyordu.

İkinci seti önceki sete göre daha rahat bitirmemizle iyice rehavete kapılıverdik, bunlar ne biçim oynuyor, toparlanamazlarsa gene rövanşta ilk seti alıp kupayı kutlarız, bari biraz dirensinlerde maç zevkli olsun diye fikirlerimizi dillendiriyorduk. Sanırım oyuncular da bizim gibi olduğundan maçı zamanında kopartmayınca, rakipte ikinci maça bir ümit taşıyabilmek için son gayretle asılıverdiğinde, hakem hatalarıda olmasıyla maç gidişatı beklemediğimiz bir düzene giriverdi, bu durum hem tribünde bize, hem de sanal alemde havalanmış olan taraftarlarımıza iyi bir ders oluverdi.

Üçüncü sete onlar iyi başladı, çizgi hakemine bir pozisyonda yoğun itirazlarımız oldu, atılan lafları sindirme çabasındaki çocuğun surat ifadesinden bayrağı içerde gösterdiğine lanet ettirdiğimiz anlaşılıyordu. Geride olduğumuz süreçte tribünlerinde daha etkili girişmesiyle fark eriyordu, aşağıda servis atan meleklerimize haydi Kaptan aynı yere yolla falan diye sesleniyorduk. Çok uzun bir ralli sonrası gelen sayı coşkuyu tavan yaptırdı. Bu coşku ile rakip tribün iyice pısmıştı, biz arka arkaya sayılarla önde olmamıza rağmen gene bir takılma yaşadık ve farkı kapadılar. Gamova bazı pasların neden kendisine yönelmeyip diğer tarafta bloklanmamıza bozulup kendi kendine söylenerek arka alandaki yerine dönüyordu. Hakemin bir blok out kararıyla tepkimiz hakeme yönelmişti, öne geçmelerine rağmen, tüm taraftarların tezahürat yüklenmesi esnasında bizim kızlar gene sayıları bulmuştu, yahu biraz asılınca öne fırlıyoruz diyorduk. Son bir çabayla servis için güldenizi oyuna aldılar, yaptığımız manşet hataları üstüne bir anda beklenmedik şekilde seti kaybediverdik.

Sigara içmeye falan dışarı dökülen laylaylomcuların yarattığı daha boş bir ortamda dördüncü sete başlandı. Geriye düşmemiz üzerine biraz daha baskıcı bir ortam yaratmaya başladık. Rakip oyuncular önümüzde olduğundan servislerini bozma çabası ile yükleniyorken, bizim attığımız servislerde de öncesinden bunların manşetçilerine sataşmalarımız başlıyordu. Alamazsın manşeti gizem, bırak topu güldeniz falan sonrasında, attığımız servis tam düşerken uğultular başlıyordu. Böyle birkaç hataya zorlayıp yakaladık. Ama kaptanları arzu abla oyuna girip iyi işler yapmaktaydı, bunun üstüne bir hücumlarında fileden seken topa devam etmeleri üzerine çıldırmış vaziyette hakeme hoca dört pas oldu, önündeki şeyi görmüyormusun sen diye bağırmaktaydık. Sol tarafımda sinirlerine hakim olamayıp Serdar noluyor, .ötün başın oynuyor diye hakeme iki kere böyle bağıran 15 kişi falan olunca, oyunu durdurup kaptanları yanına çağırmaktan kaçınmadı. Çiğdem kaptan oradan beyler lütfen sakin olun deyip yerine döndü, 2500 lira para cezasını yemiş olduk. Kanaryasın sen bizim canımız... diye tekrar tezahürat girilip bu fasıl sonlandırıldı, ardından bizim için saldır Fenerbahçe sesleri ile bütün salon inlerken farkı kapatıp onları yakaladık.
Bizim takımda da setin başlarında koç değişikliklere gitmişti, Naz ve Alice oyundaydı. Hoca Naz'ın blok gücünden yararlanmayı düşünmüş olsa gerek, Alice te bir yandan sayı ve blokla katkı verirken öne geçiverdik, ama sayılar bir o tarafa bir bu tarafa avantajla gidiyordu, biz de hem onlara baskı kurmaya hem de aldığımız sayılarla tezahürat yapmaya çalışıyorduk. Antenin uzağına fazla uzatılan pasla sıkışıp bloklanmamız üzerine avantajımızı kaptırıverdik. Mola dönüşü haydi kızlar bırakmayın maçı diye alkışlıyorduk, ama aldığımız sayı yeterli olmadı, devamında durduramadık ve 2-2 eşitliğe deliler gibi sevinmekteydiler ki bu maç sonunun yanında hiçbirşeymiş. Set boyu aldıkları sayılarda ikizler özge-gözde köşeden fırlayıp saha içine girercesine coşuyorlardı, tribünlerin tepkilerine inatla eller havada kendi servisçilerine alkış tempoları yapıyorlardı. Sahadaki oyuncuları da cins tavırlarla aldıkları sayıları bizim oyuncularımızı provoke edercesine bakışlarla kutluyordu. Sahadaki ortam da sinirler de iyice gerilmekteydi.

Bu arada ilginç olan durum, bu sezon ilk defa en ön sıra koltukları maç heyecanı içinde iyice işgal etmiş, parmaklıklara,set duvarına yüklenerekten sahaya bağırabilmekteydik. Önümüzde ki özel güvenlikçileri de yan tarafa yollayıverdik. Son setin başında da göstermelik olarak parmaklıklara yüklenmeyelim,koridoru boşaltalım falan diye ön alanı boşaltmaya kalktılarsa da yahu boşverin,birşey olmaz gidin kenara diye tersledik. Maçın geç saate uzamasıyla salondan ayrılanlar olduğu halde biraz daha az taraftarla kalan son güçle iyice aşağıya doğru yüklenmekteydik. Ben de bir ayağım koltukta bir ayağım setin duvarında aşağıya doğru bağırıp duranlardandım. Son set rakip önümüzde başladığından gene aynı mesaimize devam ediyorduk, oyuncuların dikkatini dağıtma çabalarımız, manşet sırasındaki uğultu, onlardan seken toplarda gürültü falan derken alınan sayılarla iyi bir gazla maçın son setine giriverdik. Zaman zaman duvardibi ekip tezahürat giriyor onlara katılıyorduk, sonra gene rakip oyuncuları bozma çabasına başlıyorduk. Oley oley haydi haydi koy, bastır Fener bastır Fener vakıfbanka koy diye bağırılarak sevinilen yaptığımız bloklar,alınan sayılar falan coşkuyu katlıyordu, doğal olarak uzayan oyunun gazıyla bizim oyuncuların da sayı sevinçleri daha hırslıydı. Saha değişimine 3 sayı avantajla girmenin bir rahatlığı vardı, oyuncularımızı bravo kızlar böyle devam edin diye alkışlıyorduk. Fakat böyle devam etmek mümkün olmadı, Blom'un sayı alıp farkı ikiye çıkarttığı sırada tribünlerden yükselen şampiyon Fenerbahçem ne istersen iste benden sesleri de taraftarın hatalarından biri oldu, maç çok sıkıntılı geçerken son sayıyı almadan maçı kazandık moduna girilmemeliydi. Bu süreçte bir sayı almalarıyla kesilen tezahüratlar ardından Gamova'yı bloklamaları sonrası yakalandığımızda moraller biraz çöküverdi. Hocanın da maç içindeki geç müdahale ettiği birkaç an oluverdi, bu serilerini daha önce bozabilirdik. Gene bir çare üretme çabasıyla Drickx ve Seda'yı oyuna aldı, skorda geriye düşmüştük, geriden gelmenin moralini yüklenen rakip oyuncular iyi defans yapmaktaydılar. Nati'de çok fazla yorgunlukla hatalar yapmaktaydı ama kaptanın tam önümüzden serviste olduğu sırada haydi kaptan sen alırsın maçı seslenmelerimiz ardından gelen bir ace ile beraberlik oldu. Fakat arkasından aldıkları sayı ile o an en güvendiğim şey olan kaptanın servis serisini kırmış oldular. Nati'nin de dışarı vurduğu topla son molamızı kullandık. Mola sırasında salonda sanki stadta maç sonuna doğru çıkış yapanlar gibi boşaltan seyirciler vardı. O anki sinirli halle daha maçı kaybetmedik, gidin gidin sizin gelmeniz de boşa zaten diye onlara söylenmekteydim. Moladan dönülmüştü haydi kızlar, bırakmayın maçı, haydi Nihan iyi manşet, come on Nati falan böyle sesler yükselirken diğer tribünde maç maç diye tempo tutuyordu. Toplu halde armanın gururu Sarı Melekler diye bağırmamız sonrası Nati'yle aldığımız sayı yetmedi, maç sayısı için hücum etme avantajını değerlendirip, geriden geldikleri maçı kazandılar.

Böylesine yenilmez bir seriye sahip, Avrupa finali oynamış rakiplerini inanılmaz bir geri dönüşle yenmelerinin sevincini yaşamaları doğaldı, biz de o anlarda ne oldu şampiyon mu oldunuz falan diye biraz tepki gösterdiysekte nasılsa rövanşı var düşüncesiyle öncelikle kendi takımımıza moral çabasına dönüverdik. Rakipleri ile tebrik seremonisinin ardından Fener çekip tribünlerin alkışlarına alkışlarla karşılık verdiler. Armanın gururu Sarı Melekler seslenmeleri tekrar etti. Duvardibinden yükselen şampiyonluk bizim kupa bizim seslerine katılıp hem takıma hem rakibe mesajımızı iletiyorduk. Oyuncuların kimisi yere serilip soğuma hareketlerine başlarken, birkaçı yedek benchine çöküverdi, bir ikisi ise direkt soyunma odasına gitti. Nati kendisine yönelen moral alkışları ile seslenmelere oturduğu yerden alkışla cevapladı.

Öbür tarafta kiralık tribüncüler vazifelerini yapıp maç kazandırdıkları zannıyla oyuncularla karşılıklı tezahürat yapıyorlardı. Tribünler dağılıyor, biz ise terli terli kendimizi biraz dinlenmeye bırakmıştık. Sahadaki oyunculara çarşamba günü rövanşı için seslenmeye devam ediliyor, ama daha çok soyunma odası kapısına yönelen rakip oyunculara çarşambaya görüşürüz , kimmiş şampiyon görürsünüz falan gibisinden bağırılmaktaydı. Neslihan kapıdan geçecekken dayanamayıp tribüne doğru bakıp, görüşürüz,parmağıyla sahayı işaret edip gördünüz nasıl yendik demesiyle tribünden tepkiler geldi.

Zaman ilerledikçe olduğumuz yerde maçın muhasebesini yapıyor, çok kötü oynayıp, hatalarla maça onları ortak ettiğimizi konuşuyorduk. Onların hala sahada sarmaş dolaş sevinmeleri sinirimiz bozuyordu. Bu sırada vgstt tribünü yapan Üsküdar Anadolu tribün reisleri yanımıza gelip bize güzel maç oldu, boşverin yahu bizim kızlara sataşmayı, kupayı bize bırakın işte ne olcak, zaten şampiyonluğu siz alırsınız, kupaları böyle paylaşalım diye şakayla konuşuyorlardı. Ben de daha önceden salonda tanışıklığımız olduğundan yook dedim, size kupa falan vermeyiz, hiç boşuna heveslenmeyin. Şimdi bizi yenen ilk takım oldunuz, size de galibiyet primi verecekler mi diye takılınca, inşallah deyip güldüler, sonra diğerleri yahu yarın maçımız var erkeklerde ona gel de destekle, o zaman kupayı size bırakmayı düşünürüz diye şaka yollu öneri yapınca, tamam gelirim saat kaçta diye sordu.

Biz az kişi kalmışken, oyunculara moral vermeye yanlarına inelim diye salon çıkışına gittik. Aşağısı oldukça kalabalıktı, elit voleybol camiası sonunda yenilmezliğimizin gitmesiyke keyiflenmişe benziyordu. Terli terli dışarda hastalanmayalım diye kapının yakınında duruyorduk. Bu çıkış kapısı önünde ki parmaklıklara yaslanmış vaziyette başına kapşonunu geçirmiş Gamova'yı gördük. (Bu parmaklıklar kalabalık kuyruklar için düzenlenen kıvrımlı düzenle dışarıya çıkış yolu oluşturuyor)
İşte buraya yaslanmış halde büyük ihtimal eski oyuncu arkadaşı İnessa'yı beklemekteydi. Beş dakika kadar sonra İnessa, Mehmet Ali Aydınlar ve etrafındaki kalabalık kafile ile birlikte dışarı çıkınca Gamova'yı bulup beraber ayrıldılar. Gamova onu beklerken yüzü moralsiz gözüküyordu, fotoğraf çektirmek isteyen iki renksiz genci no diyerek reddetti, belki Fenerbahçe taraftarı olduğunu görseydi kabul ederdi, yada başka zamanlarda olduğu gibi moralli bir modda olsaydı. Yanına gidip Katya çarşamba günü onlara dünyanın en iyi oyuncusu kim gösterebilirsin, demoralize olma dememin ardından yüzüme baktı, ben diğerlerinin yanına dönerken,thank you deyip oturma bankına gidip oturdu. Açıkçası hala diğerleri kadar diyalog kuramadığımdan ingilizce seviyesini çözemedim.

Kimi vgstt oyuncuları da çıkış yapmaya başlayınca, birden dışarda sağ taraflarda duran 25-30 tane çakma taraftarları genç çocuklar gözüküverdi, biz kapı içine doğru bir kısımda durduğumuzdan onların orada olduğunu farketmemiştim. Bunlar çıkan oyunculara tezahürat yapıyordu, kaptanları arzu çıkmaktaydı, bizde arzu kaptan olmasa maçı çeviremezlerdi, neydi o ikizlerden pasör olan özge mi gözde mi herneyse o devam etse maç çoktan biterdi falan deyince bize gülüp teşekkür etti, orada birileriyle daha konuşup ilerliyordu ki yolun ilerisinde duran taraftarları büyük kaptan diye ona tezahürat yapmaya başladılar. Hakem üstünde takım elbisesiyle gözüküverdi, serdar hoca sende tarihe geçtin, yenilmeyen takımın kaybettiği ilk maçındaki hakem oldun diye sataşmama diğerleride istediğiniz oldu değilmi falan diye katılınca, adam hay Allahım der gibi başını diğer tarafa çevirdi, gitti. Arada bir bizim oyuncular da çıkıyordu, ama çıkan vgstt oyuncuları bütün güleryüzleriyle keyifli halleriyle dikkatimizi çekiyordu. Liberoları gizem ile muhabbeti olan bir arkadaş onu tebrik ediverdi ama çarşambaya sevindirmeyiz dedik, iyiakşamlar deyip gitti. Oyuna sonradan girip iyi katkı yapan güldeniz çıkınca güldeniz o kadar uğraştık az sallandın ama yıkılmadın dememizle güldü, uğultuyla bunalttınız beni dedi, hadi tebrikler deyip onu yollamıştık ki, neslihan çıkıyordu. Biz ona kötü kötü bakarken o da güler vaziyette dışarı çıktı, bu sefer sataşmadım ama çarşamba günü sonrası ondan sakız istemeyi planlıyorum. O da ilerde bekleyenlerce i love you neslihan diye tezahüratlara boğuluyordu. İkizler ise onlarla karşılıklı tezahüratta yaptılar.

Bu sıralarda Eda gözüktü, bizi görünce ne oldu yahu karalar bağlamış gibisiniz, korkmayın çarşambaya bitiririz işi diye takıldı, yok canım korktuğumuzdan değil, size güveniyoruz zaten alırsınız kupayı, ama bunları seviniyor görmek can sıkıyor deyince, aman olur böyle şeyler çarşamba görüşürüz deyip gitti.
Bizim koç yanındaki oğlu ve onun arkadaşları ile gözüktü. Kapının orada bizi görmesiyle güleryüzle kafayı sallayıp yaa ya (türkçe) çarşamba çarşamba dedi. Sonra ingilizce son gülen kim olacak göstercez dedi, koç çarşamba süpürelim onları dememle, evet biz Fenerbahçeyiz dedi, tamam çarşamba görüşürüz öyleyse dedik.
Rakibin yabancıları da dökülmeye başladılar, onlara da çarşambaya görüşürüz diyorduk, bizim Frauke ile Alice gözükünce bize el çaktılar, Alice bugün olmadı üzgünüm beyler, ama gelecek maç iyi oynayacağız söz dedi. Çarşamba en iyi kim gösterin onlara deyip uğurladık. Songül ve Naz çoğundan önce gitmişti, Songül bugün iyi değildik deyince boşverin siz onlardan daha iyisiniz dedik. Naz'da daha bu iş bitmedi,iyiakşamlar deyip gitmişti.

Nati gözüktü içerde, ama gene montunu beresini falan takıp birileriyle konuşuyordu, çıkması bayağı zaman aldı, o da gelince Nati üzülmeye gerek yok, çarşamba kim en büyük gösterirsin, Marcus nerede, o olmayınca yenildik deyince, gülümsedi, maç geç saatte, yarın okulu vardı dedi. Ok çarşamba görüşürüz dememle tamam kazanacağız deyip omzumu sıktı gitti.

Nihan gelmişti, eşi de orada beklemekteydi, bizle konuştuktan sonra gidip ona sarıldı. Bu arada kaptan telefonla konuşarak dışarı çıkıyordu, bize selam verdi. Onlar biraz sonra otoparka doğru yürümeye başlarken, biz de daha fazla gelen giden olmaz diye hadi gidelim dedik. Onların arkasından gidiyorduk, bir ağabey neslihana gıcık oluyorum, o sevinmesi, yaptığı hareketleri falan deyince Nihan bize döndü yaa yapmayın milli takımdada oynayan bir oyuncu, kötü şeyler söylemeyin demesiyle, milli takımda tabii ki başarılı olsun,ona lafımız yok, ama bize karşı oynarkenki tavırları bize antipatik geliyor ondan sataşıyoruz, yoksa kötü birşey söylemeyiz dedi.

Arkalarından çarşamba kupayı alında şu salonu yakalım deyince Nihan güldü, şarkıdaki gibi yakarız diyorsunuz yani, yaparsınız valla korkulur sizden dedi. Zaten sezon da bitiyor yeni salon yapılana kadar dinlenirsiniz işte güzel olur dedik kaptanda güldü. Kaptan yorulmuştur, kocamanda çanta taşıyor, yardım edelim dedim, bana döndü canım çok düşüncelisin ama araba uzakta değil zaten dedi. Ama Nihan'ın eşi arkadaş haklı deyip onun omzundaki spor malzeme çantasını alıverdi, diğer omzunda bir ufak çanta daha vardı. Kaptan beyler sizi de yorduk bugun kusura bakmayın,çarşambaya kadar dinlenin dedi, yok kaptan dert değil biz alışkınız, ama dinlenemeyiz ki yarında erkekler finali başlıyor, klonlanmamız lazım, yoksa vgstt gibi paralı taraftar mı tutsak falan diye şakalaşıyorduk.

Onlar arabaya varınca bize iyi akşamlar dediler, çarşamba bir kaptan kupa kaldıracaksa o da sen olacaksın Çiğdem kaptan deyip iyi akşamlar dedik, tamam çarşamba görüşürüz öyleyse diye seslendiler. Biz de tesislerden ayrılıp yola çıktığımızda artık yenilmezlik serisi gibi bir stres unsuru kalmadığından bundan sonra daha rahat oynayıp kalan kupaları kazanacağımızdan emin şekilde evlerimizin yoluna düşüverdik.

3 yorum:

Laff a Lympics dedi ki...

Pazar günü maçtaydım. Çarşamba günkü maçın 18:30'da olması bence tam bir saçmalık. İşten çıkış saatim nedeniyle maça yetişmem imkansız. Eminim benim durumumda olan birçok insan vardır. Pazar akşamı oynanan maçı 20:15'e hafta içi olan maçı 18:30'a koyarak bizi sarı melekleri izlemekten mahrum bırakan bu zihniyeti anlamak mümkün değil.

Hayatımın Anlamı dedi ki...

Sevgili Kerem,
Maçı izlerken kızmadım ama sinirlendim kızlarımıza. Yarın sabah duruşmam var , Perşembe sabahki duruşma için de mazeret dilekçesi hazırladım ve internetten uçak biletimi aldım. Sadece kupa şampiyonluğunu yaşamak için İstanbula salona geliyorum. İnanıyorum şampiyon olacağımıza. Umarım tanışabiliriz.
Sevgiler

sensiblex dedi ki...

Kusura bakmayın yorumlarınızı geç farkettim.

@ Laff a Lympics
Bu maç saat sıkıntılarını sürekli idarecilerimizle de konuşuyoruz ama yayıncı kuruluş ve federasyonun bu şekilde karar aldıklarını söylüyorlar.

@ Hayatımın Anlamı
Murat ağabey, şimdi gördüm maça geleceğinizi yazdığınızı, gene takdir ediyorum o kadar yol gelmeyi göze aldığınızdan. Akşam etrafa bakınıp sizi teşhis etmeye çalışacağım :)