22 Nisan 2010 Perşembe

Fenerbahçe Acıbadem - Ankaragücü 3-0 Salondan İzlenimler



Playoff ilk turu, iki maç kazananın bitireceği bir statüde olduğundan, bizim de maçımızı rahatça kazanıp, daha sezon başında kafamızda şekillenmiş haliyle uyuşan yarı final eşleşmelerine başlayacağımızı düşünüyorduk.

Salona maçın başlamasına dakikalar kala girmiştim. Dışarda bekleşen az sayıda gençler vardı, herhalde içerdeki ağabeylerin destek çıkıp, ortaya bozuk para toplamasıyla onların girişine yardımcı olmalarını bekliyorlardı. Çok nadiren de olsa böylesine uygun saate denk gelen maçta, daha önce turun garanti görüldüğü ve futbol maçıyla çakıştığı saatlerde oynanan, para cezası aldığımız Metal Galati maçından bile daha fazla kalabalık vardı.

Önde oturan tanıdıkların nerede kaldın yahu sesleri arasında gördüğüm boş bir yere yerleşiverdim. Ana tribüne bakınca zayıf bir maça göre oldukça dolu gözüküyordu, file arkalarında ise 40-50 kişi kadar dağınık oturanlar vardı. Bize uzak olan rakip file arkası tribünde; gene tek başına gelip çantasından çıkardığı ankaragücü bayrağı,atkısı,gecekondu atkısıyla duvarları dekore eden genç taraftarı gördüm. Onun etrafında üç beş renksiz kişi daha vardı, takımlar anons edilirken oyuncularını alkışlıyorlardı, maç sırasında tezahürat falan ettikleri olmadı, bizim taraftarın da ben geldikten sonraki süreçte bir sataşması olmadı. Büyük ihtimal salonun o taraflarında bizim maçtan önce oynanan vgstt maçını da izlemeye gelen Fenerbahçeli olmayan seyircilerde vardı.

Maça başlayacak olan oyuncular anonsunda alkış tutuyorken bugünkü pasörümüzün Naz olduğunu gördük. Dün boş bir fırsatım olup takımımızın antrenmanını koç ve Violet hanımdan izin alıp salonda izleyebilmiştim. Antrenman bitimi ile bütün oyuncular otururken, koçun Seda'ya servise karşı manşet ve Naz'a file önü pas dağıtımı şeklinde ekstra çalışma yaptırdığını gördüm. Koçun Türkiye kupası ve ligde final four öncesi dönemde Naz'a daha az toleranslı olması, oyuna alıp çıkarması falan gözümden kaçmıyordu, biraz can sıkıyordu ama hala onunla yakından ilgilendiğini gördüm. Antrenmandaki maçta kötü giden pası ısrarla aynı şekilde aynı kişiye yollamasını istiyordu, en iyisi olana kadar bir kaç deneme oluyordu.

Maça dönersek, bizim takım önümüzdeki yarı sahada oynayacaktı, diğer tarafa dizilen rakip takım içinde Pelin,Nilay gibi oyuncuları göremeyip kenarda oturduklarını görünce maçın fazla uzun olmayacağı belliydi, zaten bir diğer oyuncularıda Ankara'daki maçta sakatlanmıştı. Bizim takımda da kaptan Çiğdem sakatlığı nedeniyle kadroda yoktu, protokol tribününde Mehmet Ali Aydınlar'ın arkasındaki sırada Violet Duca ile beraber oturuyordu. Çiğdem kaptanla ilgili maçtan önceki gün Kamil hocaya sorduğumda sakatlık, son zamanlardaki yoğun uzatmalı maç trafiği ve yüklenmelerden dolayı oluşan genel bir zorlanmadan olduğunu söylemişti, şimdi rakip kolay olduğundan dinlendiriyoruz, finale rahat yetişir demişti. Maç sonrasında kaptanla da konuştuğumda benzer şeyleri ondan da dinledik.

Maça Naz'ın servis serisinde 3-0 girişimiz ile bravo Naz diye onu desteklerken rakip koçun mola alması ilginç oldu. File arkasında 6-7 tane sarı polarlı genç taraftar vardı, bunlar ayaklanmış bütün salon ayağa diye birşeyler saçmalıyordu. Yahu oturun, böyle light kategori maçlarda ne ayaklanması diye seslendik. Oturduğumuz yerden arka taraflara bakınca 40 kişi kadar bağırma potansiyelli gençler göze çarpıyordu ama böyle maç ortamında da çok gazlamaya gerek yoktu. Bir ara bu file arkasındakiler ile yan taraflarımdakilerin pankart tartışması oldu. Sizde bizim gruptan değilmisiniz ne olmuş o pankart öbürünün üstüne geldiyse falan diye konuşuyorlardı. Bugün üçer beşer kişi gelen taraftar gruplarından pankart getirenler bol olunca duvarlarda bayağı yer kaplanmıştı.

Yavaş yavaş arkalarda oturanlardan tezahüratlar gelmeye başlamıştı, dilimde şarkıların gündüz gece... bir yandan katılıyor, bir yandan muhabbet ederek maçı izliyorduk. Teknik molaya vardığımızda yaptığımız tezahürat yükselen müzikle duruluverdi. Bazen servislerde tempo tutulup, bazen alınan sayılara göre alkış tezahürat giriliyordu. Yapılan defansa, topun çıkartılması için koşuyla çaba sarfedilmesine falanda büyük bir alkış kopartıyorduk. Salonun ortalarına kurulan her zamanki ihtiyarlar bir ara aldığı sayı sonrası Eda diye bağırıyordu. Kimi zaman arkadakiler tezahürat yapılırken susup en önde oturanları komik duruma düşürmeye çabalıyordu, sonra ayaklanıp birbirlerine laf atıp şakalaşıyorlardı. Saha kenarındaki yedek oyuncularda bunları izleyip gülüyordu.

Setin sonlarına doğru önümde oturan ağabeylerin hani vakıfbank maçında yapılan güzel bir melodi vardı demesiyle; "españa cani - matador" melodisini mi diyorsun ağabey deyip bunu söylemeye başladık. Setin ortalarında Gamova'da kenara alınıp Alice ile değiştirildi, herkes dinlenme modunda bir maç geçiriyordu. File arkasındakilerin farklı tezahürat girme çabalarına karşın spanish western matador melodisi baskınlığıyla seti bitiriverdik. Fener-bahçe oley sesleri arasında da oyuncular saha değişimine gidiyordu. Taraftarlardan da bir kısmı dışarıya sigara içmeye gidiverdi. İçerde oturmaya devam eden biz de kendi aramızda konuşuyorduk, yanımdaki genç arkadaşa servis atma sırasının nasıl olduğunu anlatıyordum ama bir iki sene önceye kadar ben de bilmiyordum, böyle maçlara gide gele ve forumlardaki bilenlerden okuyarak falan birşeyler öğrendik.

İkinci set başlangıcı ile arkaya kaçan bir topu çıkartmaya koşan liberoları ayak vurduysa da başaramadı. Bunun üzerine bizde fırsatı kaçırmayıp gol gol gol,şampiyonluk geliyor tezahüratını giriverdik. Liberonun sırtındaki ismini göremesekte, adının Funda olduğu netteki bir transfer dedikodusu haberinden aklımda kaldığından, tezahürattaki boşluğu hemen Funda gol gol gol diye tamamlayıverdim. Hep birlikte bir süre ona takılarak bağırıverdik, ortam böyle biraz şamatayla geçiyordu.
Bizim takım servis attıktan sonra birdenbire önümüzdeki rakibe bırak diye bağıralım diyorlardı. Tamam dedik, serviste Eda vardı, o topu yolladı bizde yüksek sesle bıraak diye bağırırken, gerçekten de topu bıraktılar ve dışarı gitti, servisi dışarı atmamızla bizim adımıza komik bir durum olmuştu, gülmeye başladık, rakip oyuncularda gülüyordu, bir daha da denemedik bunu.

Uzak taraftaki köşede Gamova bu salonun hanımağası benim pozuyla iki kolunu köşedeki demirlere dayamış halde ayakta maçı izliyordu. Alice bir ralli sonrası topu banta vurup sayıyı alamayınca, ona moral olsun diye Alice Blom oley diye bağırıverdik. Bir tek sana tutuldu bu kalpler... diyerekten tempo verirken maçta karşılıklı sayılarla gidiyordu. İkinci teknik molaya sayılarda başabaş girilmesine rağmen bizim tribündeki vaziyet çokta değişmedi. Köşede durmaktan sıkılmış gibi duran Gamova bir süreliğine oyuna giriverdi gene sayı olarak öne fırlayıverdik. Kanaryasın sen bizim canımız... diye bağıraraktan seti bitirdik.

Üçüncü sette yahu maç çok zevksiz diyenlere o zaman çekişme olsun diye ankaragücünü mü destekleyelim diye takıldık. Birdenbire öndekilerin ayaklanıp birşey bağırıverdiği sırada bizim oyuncular ortada kalan topu birbirlerini duyamayıp bırakınca sayı karşı tarafın oldu. Yahu karşı takımın ajanı mısınız iki sayıya maloldunuz bugün diye takılmaya başladık. Sonrasında Alice bir tekli blok yapıp bize coşkuyu verdi, ne sevmek ne sevilmek...bu sevdamız ölene dek sürecek.. diye son zamanlarda pek söylemediğimiz bir besteyi söylüyorduk. Mola olunca gene müzikle beraber susalım dedik. Bu salonun alçak koltuklarında oturmakta ne garip iş, kambur olduk sırtımız ağrıyor diyorduk, fazla oturmaya alışkın olmayıp ikide bir popom ağrıdı diye ayağa kalkanlarda vardı.

Müzik kesildikten sonra Çiğdem Kaptana bağıralım dedik, Çiğdem Can Rasna temposunu tutmaya başladık, sonra büyük kaptan ve geçmiş olsun kaptan diye bağırmalarımız takip etti, o da bizlere el salladı, kafasıyla sağolun diye işaret etti. Yan koltuklarda oturan gençler "Genç Fenerliler Genç Fenerliler haldun boysan'ı anlayan anlar" diye tezahüratla bir süre anıverdiler.
Maçtaki çekişmenin noksanlığıyla eğlenmek için gene spanish matador melodiye dönüş yapıp oturduğumuz yerden tempoyla sağa sola sallanmaya başladık. Bu melodi beşiktaş futbol maçı sonlarında da stadta yapılmaya başlamıştı, gs voleybol derbilerindede kalabalıkla beraber güzel bir atraksiyon olacaktır.

Herneyse setin ortalarından itibaren oyunculara tezahürat yapmaya da başlamıştık ama o sırada sahada oynayanlardan Gamova'ya tezahürat edip sonra Natasa Osmokrovic diye devam ettirdik, ardından Naz'a geçiverdik ama onun ardından en iyisi kenara gelenlere dönelim dedik. Terminatör Seda'ya uzun süre tezahürat yapılınca iki üç kere selam vermesi gerekti, en sonunda gene o hepinizi diye parmağıyla işaret edip yumruğunu kalbine vurduğu işaretini yapıverdi. Arkadaki gençler alkış temposuyla Drickx diye bağırıyorlardı, onlara katılıverdik, Frauke oturduğu yerden ne oldu gibisinden şakayla ciddi bakıp sonra gülerek el salladı. Songül'ün ardından Eda'ya bağırdık, İpek Soroğlu tempoları tuttuk falan derken bir anda koç kenardaki bütün oyuncuları oturmaya çağırdı. Arkamızdaki gençler gene bize şakşakçı bunlar diye takılmaya başladı. Merve'nin elinde değişiklik tabelası görmemle Merve girecek oyuna haydi Merve diye bağırıverdim. Ama önümdekiler farkında değildi, kimin kenara geleceğini takip ediyorlardı, Nihan kenara geldi ona bağıralım derlerken, Nihan'da elleriyle haydi diye bizim tarafa işaret yapıyordu, Nihan Güneyligil tezahüratları yapılırken Nihan ise Merve'yi işaret ediyordu, haydi ona tezahürat yapın diye.

Merve servis için oyuna girmişti, Nihan tezahüratı bitince hemen Merve Tanıl oley diye ona bağırmaya başladık. Oooo sesleri sonrası ace ile aldığı sayı ardından daha yoğun bağırıyorduk, kenardaki oyuncular dahi keyifle Merve için bağırıyordu. Sonrasında bağırılmadık kim kaldı diyerekten, bizim genç taraftarlar paspasçı altyapı oyuncularına tezahürata başladı, paspasçılar oley diye gülerekten sesleniyorken maçın sonuna vardığımızı unutmuştuk. Merve servise geçtikten sonra ankaragücü bir daha sayı alamayıp İpek'in blokuyla da maçı bitiriverdik. Son sayı öncesi bizde ayaklanıvermiştik, alkışlar arasında takımların tebrikleşmesi beklendi, sabırsız olup arkalardan Fenerbahçe buraya diye bağıranlarda yok değildi.

İki tarafta alkışlandıktan sonra, oyuncularımız Fener çekti ve bizlere doğru da alkışlamaya başladılar. Bizde onlara doğru şampiyon diye tempo tuttuk. Sonra gene ...salonları yakarız senin için,şampiyonluk gelince diye bağırıp nakaratla yüklenince tekrar dönüp alkışlayanlar oldu. Zaten Gamova öyle bir halde ki, daha biz bağırmaya başlar başlamaz hemen bize dönüp alkış tutuyor, ne söylendiğini anlamasa dahi tezahürat edilmesinden hoşlanan biri, taraftara saygıyla reaksiyon refleksi yüksek bir oyuncu, onun antrenmandaki eğlenceli hallerini de gördükten sonra çok daha büyük sempati duyuyorum, sezon sonu gider ya da kalır bilemem ama onu böylesine yakından takip edebilmek bizim için büyük şanstır.

Maç sonu salondakilerin bir kısmı dağılmışken biz televizyonla röportaj yapmakta olan Kamil Hocaya takılıyorduk, vallahi Kamil Kamil billahi Kamil Kamil seslerinin televizyona da gitmesini isteyenler vardı. Aramızdaki gençler televizyon yayın masasını toparlamakta olan Kıvanç'a Maç Kaç Kaç Kıvanç diye tezahürat ediverince, o da gülüp el salladı 3-0 işaret etti, Aylin abla ise notlarını toparlamış diğer taraftan tribüne geçmekteydi bile. Aşağıda takımdan ayrılıp protokolün diğer köşesindeki akrabalarının yanına gitmekte olan Alice için tezahürat yaptık. Sahaya inen Çiğdem Kaptana Geçmiş olsun kaptan diye tekrar tezahürat yapıldı. Benche oturup birşeyler yazan Kamil hocaya "baklava nerde,kupayı aldık baklava nerde" diye tezahürat ediyorduk ki dışarıda görüşürüz diye işaret yaptı.

Bir süre daha tribünde takılıp kendi aramızda konuşuyorduk, Gamova ile Nati file arkasından aşağıya forma atıp imza isteyen taraftarları kıramıyordu, soğuma hareketlerinin ardından onlara imza dağıttılar. Biz de yahu Nati gibi oyuncuyu bir daha nereden bulacaz, klonlamak gençleştirmek falan lazım diyorduk. Artık çıkış kapısına gidelim deyip alt kata iniverdik, koridorlarda gene bekleyen oyuncu yakınları vs. birikmişti. Duvarlardaki eski takım fotoğraflarında olan Violet Duca'yı yanımdakilere gösteriyordum, acaba Aylin abla hangisi diye bakınıyorduk. Salon güvenlik görevlisi kibarca burası biraz kalabalık oldu dışarıda bekler misiniz dedi. Mehmet Ali Aydınlar yanındaki diğer idareciler ve arkasında kızı olmak üzere çıkış yapmaktaydı, saygıyla onlara yolu açıverdik, bizlere iyi akşamlar arkadaşlar deyip gittikten sonra bizde arkalarından dışarı dökülüverdik.

Takımın istatistikçisi Mert çıkıyordu, ona takılmaya başladık, erkek takımında dar kadro varken seni oynatsaydık yahu diye. Antrenmanda ki oyununu görünce sormuştum daha önce alt liglerde voleybol oynamışlığı varmış, Gamova'ya 3 kere blok yaptığını, smaçlarını falan gördüm ki antrenmanlara bayağı sertlik katıyordu. Bizim antrenman sonrası gördüğüm vgstt idmanlarında teknik ekipten oynayan böyle bir erkek yoktu.
Bizim antrenmanlar böyle 3-0 lık ankaragücü maçı gibi bir sürü maçtan çok daha sıkı ve eğlenceli geçiyor, bunu görünce daha iyi farkettim.

Violet Duca kapıdaydı, yanına gidip Violet hanım playoff devamında da haftaiçine maçlar olunca, maç saatleri aynı bugünkü gibi ayarlanabilse çok güzel olur, işten falan çıkanların yedi buçuk sekizde salonda olması daha kolay oluyor dedim. Biliyorum yavrum ama sende biliyorsun ki bu sadece bizim isteğimize bağlı olmuyor, yayıncı kuruluş ve federasyon ile konuşuyoruz, bakalım gelecek hafta iki maç hafta içi olacak, hangi saatlere koyacaklar hiç bilmiyorum dedi.


Kamil Hoca'nın dışarı çıkmasıyla gene baklava nerde diye tempo tutmaya başladılar, o da onları susturup diğer tarafa topladı. Ben de Violet hanımın yanından ayrılıp o tarafa yöneldim, ne konuşuyorsunuz fıstıklı mı, cevizli mi yoksa adam başı kaç dilim diye mi tartışıyorsunuz dememle aman dediler karıştırma hoca ayarlamış. Sonra gitmeden önce bana hatırlatın dedi. Biz dalıverdik konuşmalara, Çiğdem kaptan gözüktü, birkez daha geçmiş olsun kaptan diye bizzat sakatlığını sorma fırsatımız oldu. Tekrar teşekkür etti, kaptan derbi maçlarına yetişiyor musun yoksa finallere mi diye soruverdim. Tam bilmiyorum canım, şimdi tedavi sürecindeyim, finale kesin yetişirim ama belki derbi için zorlamayız dedi. Tamam kaptan sen kendini zorlama biz onları terbiye ederiz dememizle güldü.
Sakatlığı zorlanmalara bağlı tendon iltihaplanmasıymış, Violet hanımda yakında iyileşeceğini söyledi.

Diğer yanda Katya dışarı çıkmış, telefonla birini arıyor, etrafa bakınıyordu, bizi mi arıyorsun burdayız diye işaret etmemize güldü,hayır dedi, resim çektirmek isteyenlerle resim çektiriyordu. Salondan da hep ilk çıkanlardan biri oluyor, antrenmanlara da ilk gelen kişi. Eda ise onun tam zıttı. Maçta oynamayan ankaragücülü Pelin ve Nilay çıktı biraz onlarla konuşanlar oldu, Pelin minyon yapısı ve elindeki dosya ile dersaneden çıkmış öğrenci gibi bir hali vardı, onlara da iyi akşamlar deyip yolladık.

Seda dışarıya çıkmıştı, bizim yan tarafımızdaki birileriyle konuşuyordu. Seda, bazen voleybolmagazin sitesinde yorumlarda görüyorum, hiç o siteye yazıyor musun, tokatlıoğlu diye isimle dememle ; "yoo aa hiç yazar mıyım , ben, yok yok başka tokatlıoğlu dur " gibisinden ironik jestlerle bir tepki verdi, hani hem yaparsınız ama yapmıyormuşsunuz gibi. Neyse diye düşündüm,başka bir zaman etraf bu kadar kalabalık değilken bir daha sorarım. Ama o sitelerde yorumlarda falan saçma sapan şeyler yazılıyor diye birkaç şey anlatıverdi, sonra telefonu çalınca içeri yöneldi.

Koç Jan de Brandt çıkıyordu, herkese iyi akşamlar derken koç cumartesi görüşürüz, eğlenceli gün olacak dedim. Gevrek gevrek güldü, haklısın görüşürüz deyip gitmekteydi ki yolda duran bir minibüs yavaş yavaş geri geri geliyordu, koça dikkat deyip ezilmeden oradan çekmek gerekti. Aman koç seni zor bulduk, kolay kaybetmek istemeyiz diye uğurladık, bu sefer içimizden takıldıkları birini arabanın altına atıp kurtulalım diyenler oldu. Aklımıza baklava geliverdi, dalıp unutmuştuk, birisi otoparka doğru gitmeye başladı. Otoparkta Kamil Hocayı bulmaya giderken biz de salon önünde takılmaya devam ettik. Alice ve akrabası olan iki yaşlı kadın bavullarıyla havalimanından yeni mi geldiler yoksa gidiyorlar mı tam çözemedim önümüzden geçiyorlardı. Bizim Alice'e gösterdiğimiz ilgiye tezahüratlara şaşırmışlardı, takım servisine kuruluverdiler, sanırım bunun için Alice maç sonrası Jan de Brandt'ın yanına gidip konuşarak izin alıyordu.

Voleybol yorumcuları da çıkıp gitmekteydi, Alev Alakök ardından son maçlarda bize olan ters taraflı yorumları için söyleniyorduk, pas vermeden gidiverdi, hakem serdar nişancıoğluda onların arkasından gitmekteydi. Bizim çıkış yapan İpek gibi birkaç oyuncumuza bugün güzel oynadın, blok tuttun, iyi akşamlar diye yolladık. Aynı şekilde Nihan ve Songül'de gittiler. Naz'da yorgun bir halde gidiyordu, bravo Naz iyi oynattın takımı diye seslenmelerimize teşekkürler, iyi akşamlar deyip yürümeye devam etti. Dün antrenman sonrasında da bir malzeme kutusunu kendi başına taşıyıp, dışardaki servis aracına bırakmıştı. Nati gibi büyük bir yıldızın bile bu yaşta hiç gocunmadan maç sonraları malzeme sepetlerini taşıdığı bir takımda gençlerin de onlardan bu mütevazı tavırları kapması güzel oluyor.

Karanlıktan elinde paketle gelen Tolga ağabeyi görünce Tolga koş koş koş baklavalar geliyor diye tezahürata başladık. Şaka falan zannederken, Kamil hoca gerçekten de kupayı alırsak size tatlı ısmarlayacam sözünde durmuştu, büyük bir kutuda iki kiloluk kadar şöbiyet tatlısı vardı. Tatlının lezzetiyle daha da keyifli bir şekilde, oradaki 10 kişi ayak üstü birer birer yemeye başladık. Nati gözüküverdi, fizyoterapist Damir ile beraber dışarı çıkıyordu. Nati tatlı yemek ister misin, Turkish doping takılmalarımıza no no no ben spor diyetindeyim demesiyle, arkadakiler diyet mi biz de diyet yapıyoruz diye seslendi, Nati güldü göbeklileri işaret edip yaa görüyorum dedi. Nati gerçekten çok hafif tatlı dememle, yoo olmaz şaka yapıyorsun, kandıramazsın deyip hepinize teşekkürler, iyi akşamlar dedi yürümeye devam ettiler.

Violet hanımda henüz ayrılmamıştı, Eda'nın çıkışını bekliyordu, otoparktan bizim tarafa doğru gelince ona da ikram edelim dedik ama şeker hastalığım var yiyemem dedi. Biraz onunla şakalaşanlar oldu, sonra gene maç programını sorduk. İlk maç biz evsahibiyiz ama ikinci üçüncü maç salı-çarşamba onlar, saatler konusunda neler olacak bakalım demesiyle, yaa ikinci üçüncü maç deplasman biz miyiz, bu salonda her maç biz evsahibi gibi oluyoruz diye gülüşmeler oldu. Violet hanımda biliyorum, bize hiç farketmiyor ama maç saatleri konusunda bir bakarsınız yönetimleri federasyona telefon açar son anda değiştirir falan, olmaz değil böyle işler dedi.

Tembel Eda sonunda çıkmıştı, erkek arkadaşı da beklediği yerden ortaya çıkıp onunla yürümeye başladı. Eda'ya da tatlı kutusunu uzatmamızla, gene komikliğini gösterdi. Kutuyu alır giderdim ama Violet abla burada şimdi olmaz yiyemem dedi. Arkasından, ondan kurtulman için paketleyip evine yollarız dememizle gülüp gittiler.

Salonun ışıkları kapatılmış, kapıları da kilitlenmişti, biz nereden çıkalım derken en iyisi havuz içinden geçip caddeye çıkalım dedik, gs kapalı havuzu gerçekten sıcaktı, dışarıya çıktığımızda farkediliyordu. Cumartesi derbi maçı çok kalabalık olur, erkenden yer tutmalı falan diye konuşaraktan dağıldık. Onlarla oynayacağımız seride kazanılmış üç maç üzerinden tur atlandığı için, en az üç maç var ve diğer ikisi hafta içine denk geleceğinden, cumartesinin ilk maç olmasından rakip taraftarında ilgisiyle nasıl kalabalık olacağını tahmin etmek güç değil.

1 yorum:

alengir dedi ki...

Seda'nın hareketi gerçekten güzeldi.File arkasında tezahürat yapan genç arkadaşlar ki giydikleri giysilerin üzerinde "Sudiyeli Fenerbahçeliler" yazıyordu,tam ben ve arkadaşlarımın olduğu kısımda olup bir kaç kez futbol maçı zihniyetiyle ayağa kalkmalarını heyecanlarına veriyorum :)