12 Nisan 2010 Pazartesi

Fenerbahçe - Ziraat Bankası 3-2 Salondan İzlenimler



Bütün dengesiz, istikrarsız, bir an kötüyken daha sonra harika oynayan vaziyetleriyle; tamamıyla Fenerbahçenin genel profilini yansıtan erkek voleybol takımımız, geriye düştüğü maçı çevirebilecek karakterini sergileyip, final serisine 1-0 önde girmeyi başardı. Serinin devamındaki iki maç Ankara'da oynanacağından oradaki taraftarımıza güvenle kupayı orada kaldırmamız olasılığı gözükse de, açıkçası oyunumuza ve sakatlıklara bakınca bunun pek kolay olmayacağı ve serinin tekrar İstanbul'a taşınabileceği ihtimali de hiç az sayılmaz.

Gene haftaiçi erken denebilecek bu saatte eve varıp, üstümü değiştirip salona gelebildiğimde maç başlamış ve içerden taraftarımızın sesleri gelmekteydi. Ben bileti alıp kontrol noktasından içeriye adım atarken orada dikilen polisin biri durduruverdi. Üst araması yapacak zannederek duruyorken, kimlik sorunca, ne kimliği yahu diye tepki gösterdim. Uzatma da kimliğini göster yoksa içeri almam seni deyince tartışmamız oldu. Şimdiye kadar kimlik falan sorulduğunu görmedim, nereden çıktı bu uygulama, kimliğim yanımda değil, maç başlamış, bırakta geçeyim diye adım atmamla, montumdan tutuverdi, giremezsin, almıyorum seni içeri demesiyle sinirlenip, büfe tarafına yöneldim. Orada oturmakta olan güvenlik şefi ve polislere bu nasıl bir uygulamadır, buraya o kadar maça geliyorum böyle bir şey olmamıştı dememle oradaki güvenlik şefi ellerinde valilikçe maçlara girmeye yasaklı olanların listesi olduğu, bunu kontrol etmek için bu uygulamanın yapıldığını, hatta yanlarında oturan genç bir taraftarı gösterip bak bu arkadaş o listedekilerden biri diye durumu anlattı. Peki ne olacak şimdi ben kimliğimi almak için eve mi gideyim dememle, yok seni biliyorum tamam ama bir daha kimliksiz gelme deyip, o tartıştığım polise seslendi, bırak bu arkadaş girsin deyince içeri giriverdim.

Sayılarda 11-7 geride gözüküyorduk ve hayret edilecek şekilde ziraat sesleri geliyordu, baktım ki karşı file arkası ellerinde çubuk balonlarla komple banka çalışanları ile doluydu. Ana tribünün sağ köşesinde setin önünde amigo Yücel'i görüp, üstlerde biriken tayfasını da görüvermemle, burası kendi kafasına göre idare eder düşüncesiyle diğer tarafa bakıverdim. File arkası duvar dibindeki ekibin sayısını az görüp bu sefer oraya takviye olayım bari diye o tarafa geçiverdim. Bu file arkası tribünde de yer yer geniş boşluklarla dağınık vaziyette maçı izleyenler vardı. Ana tribün dolu gibi gözüküyorsa da bir final müsabakasına göre çokta sıkı bir doluluk denemez. Karşı file arkası tribün ise takım elbiseli, kıyafetli kadınlı erkekli banka çalışanlarıyla doluydu. Aralarda birkaç tane formalı şahıs gözüküyordu, bunlar ellerindeki balonları birbirine vurarak oturan kalabalığı zaman zaman ziraat diye bağırmaya koordine etme çabasındaydılar. İlk iki set bizim kötü oyunumuz yüzünden bol bol bunların balonları şaklatmasını ve ziraat çığırtkanlıklarını dinleyiverdik. Oradaki 150-200 kişi kadar olan bankalılar ve ilerleyen zamanda maça yetişebilen Fenerbahçelilerle beraber salonda aşağı yukarı 800 kişi kadar olmuştur. Ama Fenerbahçeli olup maçı izlemeye gelen seyirciler harici tezahürat eden Fenerliler kaç kişi diye bakarsak 100'ü bile geçmezdi yani, buna rağmen maç boyu oyundan kopmamaları doğal olarak balonlu bankacılara göre bir fark yarattı.

Protokol tribünü başkan ve yönetim kurulu üyeleri ile doluydu. Bayan voleybol takımına daha çok ilgi gösteren taraftarlarımıza kıyasla, yöneticilerimiz erkek takımını yalnız bırakmama konusunda daha arzulu gözüküyorlardı. Jan de Brandt bu maça da gelmiş ve yanında yardımcılardan biri olmak üzere file arkası tribündeydi, bende file arkası tribünün diğer noktasına geçtiğimden açıkçası onu göremedim ama orada olduğunu söylediler.

Sahada dönersek, öyle bir oyun sergiliyorduk ki, maç boyu yaptığımız servis hatalarını düşünürsek, Fenerbahçe'ye rakip taraftar olsaydık açıkçası çok etkili olabilcek bir potansiyelimiz olduğunu düşünüyorum. Sürekli servise asılıp hatalarla moralleri düşen oyuncuları kızdırıp daha fazla hatayla her maç 20-25 sayı bu şekilde gelebilirdi. Neyse ki rakip değilde kendi takımımız olduğundan gene maç boyu onları yüreklendirmekle morallendirmek için uğraşıp durduk. Ana tribünün köşesindekiler setlerin başını tezahürat ederek geçiriyordu, oyun sıkışınca rakibi bozma çabalarına başlıyorlardı. Biz ise duvardibinde öyle tezahürata katılacak kadar bir kalabalık olmadığımızdan oradaki 8-10 kişi ile "Moral Yap-Boz Timi" görevine büründük. Bilhassa ziraat liberosu özer üzerine oynamamızla çocuk herhalde küçükken daha çok süt içip boyu neden uzamadı da libero oldu diye isyan etmiştir.

İlk set bizim takım önümüzdeki yarı sahadaydı, ben salona girene kadar oluşmuş olan farkı bir türlü eritmeyi başaramıyordu. Servise gelene haydi falan diye gazlıyorduk ama vuruyor fileye, vuruyor dışarı falan böyle böyle bir yandan hata yapanları alkışla boşver diye gazlamalarla setin sonu geldi. Doğru düzgün izleyemediğimden ilk set ne oldu ne bitti çözemeden bitivermişti.

İkinci set öncesi bankacılar balonları şaklatırken, bizde önümüze yerleşen rakip takıma yüklenmek için hazırlanıyorduk. Onlar servis atarken haydi boz boz diyerekten uğultu yapıp bir beklentiye girdik ama hataları az oluyordu, bizimkiler serviste kötü oldukları gibi manşette de iyi değillerdi ve gene fark açılıyordu. Rakibin yabancıları sapasağlam adamlar, sakatlık falan kalmamış ama fransız granvorka yok herhalde diye sorarken, servis atmaya geldiğinde traşlı kafasıyla yeni imaj yaptığını yeni farkedebildim. Basit hatalarımızın çokluğu bizim rakibe yaklaşmamıza fırsat bırakmıyordu, diğer yandan Gardner'ın dağlara taşlara vurduğu toplardan sonra celitans'ın içeri zımbaladıklarını görünce canımız daha çok sıkılıyordu. Molalar ardından bizim taraftarın haydi fener haydi, tam zamanı şimdi sesleri eşliğinde ufak bir seri yakalayıp yaklaşır gibi olduk. Onlar top karşılayacakken gürültüye devam ediyorduk, giren çıkan oyuncularına laf atıyorduk, manşetçileri gözümüze kestirdik. Yalnız biri yerliydi o da libero olan özer. Diğer iki manşetçi granvorka ile platenik'ti, celitans arkada olduğunda onu manşetten kaçırıyorlardı. Biraz daha çok dilli olup fransızca,çekçe,lehçe falan bilsek hepsine sataşırdık ama ortada gerginlik yokken ingilizce küfür saydırıp ortamı kirletmek yerine, yerlilerle küfürsüz dalga geçerek uğraşmak daha kolay olduğu gibi hem de spontane yaratıcılığa açık oluyor.

Biz ikinci sette sataşma dozajımızı yükseltirken, rakibe yaklaştığımız süreçte bağıran taraftarların tezahüratlarına da katılmaya çalışıyorduk. Fark azalır gibi olduysa da setin sonuna doğru yaptıkları savunmalar ile çıkardıkları topları sayıya çevirmeleri üstüne bizim gene servis hatalarımızla 2-0 geriye düşüverdik. Bankacılar galibiyete yaklaşmanın keyfiyle koca koca kadınlar erkekler ayaklanıp ikiye bölünüp, kırmızı beyaz şampiyon ziraat tezahüratı yapıyorlardı. Bir gün önce vakıfbank, bir gün sonra ziraat nedir bu bankalardan çektiğimiz, yatırmıyoruz ulan sizlere para, yastık altında tutcaz diye konuşurken, karşı yarı sahadan gelen takımımızı haydi beyler bırakmayın maçı diye alkışla karşıladık. Hemen yakınımızda ki benche oturduklarından oraya doğru "Haydi canlanın yahu, siz bu kadar kötü değilsiniz " bağırmamız sonrası bir ağabeyimiz yardımcı hoca Sinan Dülger'e seslenmeye çalışıyordu, Sinan hoca bu ne ruhsuzluk biraz hırslandırın takımı, canlansınlar demekteydi. Gerçi biz sahaya böyle bağırıyorduk ama kendi aramızda da bu nasıl takım, bir gün coşuyorlar, başka gün dökülüyorlar, rakibin gücünü kabullenip oyun kontrolünü de kaybettiler diyorduk. Ana tribündeki taraftarlar ise koçtan taktik almakta olan takımı tribüne çağırıyorlardı, doğal olarak o sırada yüzleri asık halde koçu dinleyen takımdan kimse tribünü iplemezdi, ısrarla devam edip Ekşi takımı buraya getir seslenmeleri de karşılık bulmadı. Abdullah Paşaoğlu'da protokolde takım saha değiştirince yer değiştiriyor, benchin arkasına geçiyordu. Bir yandan o, biraz uzaktan Hakan Dinçay falan oyunculara sesleniyordu. Takım sahaya yerleşmek için ayaklanırken biz de haydi Fenerbahçe, haydi beyler diye ayaklanıp gazlama çabasına girdik. Taraftarlarımız da bizler inandık sizde inanın bizim için bu maçı alın diye bağırmaktaydı.

Ziraat oyuncuları büyük moral ve keyifle sahaya dizilmişlerdi bile, Arslan tekrar arkasına dönüp oyunculara bir şeyler söyleyip bağırarak gaz verdi. Bir Fenerbahçe taraftarı olmanın zorluğu her branşta böyle inişli çıkışlı takımları desteklemek zorunda kalmak olduğundan, tecrübelerimizle biliriz ki bir kıvılcım görülürse herkes maçları çevirme inancını sahaya daha yoğun yansıtır, Fenerbahçe sallanır ama yıkılmaz, asla pes etmez. İşte böyle iyi başlanan üçüncü set ilk teknik molaya 8-1 önde girmemizle havamızı bulmuştuk. Hem tribündekiler hem de sahadakilerin motivasyonu artmıştı. Kenara gelen oyunculara alkışlarla böyle devam edin alırız maçı diye sesleniyorduk. Başkanda protokoldeki yerinden benche aferin çocuklar böyle oynayın işte diye sesleniyordu. Ali Koç maç boyu heyecanla etrafına konuşup,bakınıp duruyordu.

Arada bir kaçan sayı, gene servis hatamız falan oluyordu, özellikle rakip pasör Selçuk çok iyi servis atıp seri yapıyordu. Onun serisini kesmekte zorlanmamızla fark azalmıştı, hocaya mola alsana koç diye seslenmeler yükselmekteydi, sonunda mola aldı. Fark azalmasına rağmen bizim oyunculara boşverin beyler,öndeyiz,farkı koruyun yetecek diye sesleniyorduk. Arslan'da çok iyi sayılmazdı, pas anlaşmazlıklarından dolayı ortadan hücumda maç içinde iki üç kere pas düşürmesi oldu. Gene de moralini bozmaması için haydi Ekşi diye gazlıyorduk. Taraftarların ziraat diye şakşaklayan bankacıların sesini bastırma çabası içinde birkaç tezahürat değiştirdikleri oldu. Bari teknik molaya avantajlı girelim endişelerimiz arasında bire inen farkı gene üçe çıkartabildik ve alkışlara devam ettik. Molada kenara oturan Emre'nin dizinde problem olduğunu gördüm. Maç boyu sık sık aralarda dizliği indirip, bandajını kesiyorlardı. Aradaki boşluktan dizine tedavi yapıp tekrar bandaj sarıyorlardı ki tam mumyalama gibi birşey olmuştu diz bölgesi. İlerleyen süreçte yüz ifadesinden acı çektiği de belliydi. Haydi Emre hadi koçum dayan biraz diye sesleniyorduk.

Saldırsana Kanarya, bizim için ziraata koysana sesleri arasında setin sonlarına gelinmekteydi. Karşılıklı gidip gelen sayılar sırasında bir pozisyonda vurdukları top dışarı gitti. Topa vuran platenik başta olmak üzere blok out itirazları yükseldi, onlar hakeme yüklenirken tribünlerden de onlara tepki geliyordu. Sanırım platenik o an hakemin kararına sinirle küfürlü birşey söylemiş olsa gerek ki, ilhami şenyurt sarı kartını gösterdi. Biz kararı alkışlarken, platenik hakemin yanından uzaklaşırken gene birşeyler söyledi. Gene düdüğünü çalan hakem bu sefer kırmızı kartını da gösterdi, bu vukuat çok kısa bir sürede 15-20 saniyede oluverdi. Önce sarı sonra kırmızı kartla oyun dışına giden platenik sayesinde bir sayı daha almıştık. Bu şekilde rahatlayıp setin sonunu getirdik. Ben kırmızı kart gördü ama yanlış bilmiyorsam galiba sonraki set oyuna dönebiliyor diye söyleyince bu nasıl kural o zaman , ne anlamı var ,öyleyse tam saçmalıkmış falan diye yanımızdakilerle konuşuyorduk.
Bir sonraki set platenik top ziraattayken oyuna servisle başlayan oyuncu olduğunu görmemizle hay böyle kuralı koyanlara diye onların kulaklarını çınlattık. Sonradan öğrendiğime göre hakem aynı anda hem sarı hem kırmızıyı gösterseydi diskalifiye oluyormuş, ama bu olayda önce sarıyı gösterdi, buna sinirlenip birşeyler daha söyleyen platenike bu sefer kırmızı kart gösterildi.

Herneyse seti almış olmanın keyfiyle, takımı alkışlarla karşı sahaya yollarken, özer bu tarafa geliyor diye sevinmekteydik.
Bu set boyu moral bozucu rolümüze odaklanıp onunla uğraştık, rakibin servisçilerine laflar attık, yuhaladık. Onlar iyi başlayıp sevinirlerken boşuna sevinme özer diye startı vermiştik. Libero olduğundan farklı forma giymesine, ikide bir oyuna girip çıkmasına gönderme yapıp, özer sen niye farklı forma giyiyorsun, seni niye oyundan çıkarıyorlar, yoksa seni sevmiyorlar mı özer...özer topu tut,tut özer tut...özer korkma,altına yapma özer...özer bomba geliyor... özer maviye gidenleri tut, turuncuya düşenleri bırak, anladın mı özer.. özer topu kaleci volkan gibi karşıla, poponla poponla... (kafasına çarpan top sonrası) özer gol gol gol şampiyonluk gidiyor... özer çorabın kaçmış vb. bir sürü sataşma vecizeleri sergileniyordu. Etrafımızdakiler ve protokolde aşağımızda olanlarda gülmekteydi.

Biz özere bu kadar yüklenip bu sette basit hatalara zorlarken şşt şşt platonik diye seslendiğimiz elemanda ikide bir diğerine giden manşetlere el sokuyordu, birbirlerine çarpıp düştüler falan bu şekilde iyice keyiflenmiş halde dalgamıza devam ediyorduk. Ana tribündeki taraftarlarımızda tezahüratlarına devam ediyor, rakip servis atarken bizim gibi onlarda ıslık çalmakta,yuhlamaktaydı. Bu set ilk teknik molaya geride girdiysekte o noktadan sonra bizim için saldır Fenerbahçe sesleri arasında set kopuverdi, fark açıldı.

Aferin Özer böyle devam et, istikrarlı kötü oyna diye dalga geçtiğimiz bir anda artık dayanamayıp arkasına döndü, bize doğru bir bakış attı, setin sonunda da bize bakıp kafasında fotoğrafımızı çekiverdi. Eğer maçı kazansalar kime cevabını vereceğini kafasına kazımaktaydı herhalde.

Fenerbahçe koy oley ooo sesleri ile salon ayaklanmış durumdayken, balonlu bankacılar doğal olarak oturdukları yerden izliyordu. Bir pozisyon Arslan karşı alana ayağını koyan oyuncu yüzünden hakeme itiraz ediyordu, geçen sezon finalinde de aynı bu şekilde bir pozisyonla sakatlanıp şampiyonluğumuz gitmişti. Set set set tempoları ve alınan sayı sonrası her zaman her yerde en büyük Fener sesleri ile skorda eşitlik yakalanmıştı. Bu set celitansa daha iyi önlemler alıp onu durdurabilmiştik, servislerimiz de artık onların oyununu bozar olmuştu. Rakip koçun heyecanlı tavırlarla oyunculara bağırıp taktik vermesine gülen başkan yanındakilere onu işaret ediyordu.
Biz ise son set öncesi önümüzdeki benchte muz yemekte olan özere takılmaktan geri kalmadık. Muzu her ısırışında bir daha özer ooooley diye ses yapıyorduk. Çocuk son set öncesi bir bakış daha attı bize, biz de zaten bu kadar sataştıktan sonra maçı kaybedersek çok feci .öt oluruz demekteydik, neyse ki kazanan biz olduk.

Geriden gelmenin verdiği moralle tie break setine giriverdik. Rakip oyuncular saha değişimine kadar hala önümüzde olduklarından bizde mesaimize devam edip özere ve diğerlerine işlemeye devam ediyorduk. Ancak özer biraz toparlanır gibi oldu üstüste üç dört manşeti iyi karşıladı, gene kaçan servislerimiz olmaktaydı, kritik hamleler oluyordu, top gidiyor geliyor öldürecek birini arıyordu. Maç boyu garip işler yapan Gardner bir yerde tecrübesini konuşturup çok zor bir topu blok out yaptırmayı başardı. İlk teknik molaya onlar iki farkla önde girerken, saha değişimi yapılmaktaydı.

Herkes ayaklanmış vaziyette, takımı alkışlarla karşılıyor, haydi beyler, bırakmayın maçı, kopmayın oyundan seslenişleri yükseliyordu, bir yandan da oyunculara sesleniyorduk. Arslan servise gitmeden önce haydi Ekşi, getir şu maçı seslerine yumruğuyla bize doğru tamam dedi, haydi Serkan dikkatli oyna koçum falan böyle gazlarla takımlar tekrar diziliverdi. Olağandışı bir ralli oluverdi, top defalarca gitti geldi, nefesler tutulmuştu ki en sonunda sayıyı biz aldık. Tribündekiler bizim için saldır Fenerbahçe ardından da Fenerbahçe oley diye coşmuştu, oyuncular hırsla birbirlerine sarılıyorlardı. Ama bu coşku anı sahada farklı seyir aldı, gene geriye düşüverdik, kritik anlarda yapılmaması gereken bir kötü pas hatasıyla top düşüverdi. Böyle de hata yapılmaz ama diye kendi içimizde dertlenirken, sahaya dönüp gene haydi Ekşi haydi Arslanım boşver, pes etmeyin diye sesleniyorduk. Serviste olan Coşkoviç olunca uzaktaki özere sesleniyorduk, özeeer geliyor özeer korkma diye, haydi coşkovic koy şunlara sesleri arasında kullandığı serviste sayı geldi, saldır saldır kanarya sesleri yükselirken mola aldılar. Gene yakınımızdaki oyuncularımıza haydi beyler diye seslenmekteydik, bu esnalarda Emre'nin dizine gene bir müdahale yapılıyordu, suratı maç uzadıkça daha da acı ifadesi almaktaydı.

Sahaya dönmeleri ardından artık oyunun kritik sonuna yaklaşılmıştı. Onların kazandığı bir sayıya yoğun itirazlar yükseldiyse de değişen birşey yoktu, fark iki olmuştu. Onların hücumlarında taraftarın uğultuları artıyordu, bloklarımız ahtapot kolları gibi her yere uzamaya başladı. Arka arkaya sayılar aldık, gene mola aldılar, biz de helal olsun haydi iki sayı daha diye sesleniyorduk. Come on Gardner two more points dememle yukarıya doğru bakıp kafasını salladı. Bu set servis atan oyuncularımıza içeri yolla yeter diye,savunmamız sağlam diye sesleniyorduk. Bizim için saldır Fenerbahçe sesleri ortalığı çınlatırken maç sayısı atacak duruma da geliverdik. Ama top dışarı gitti, oyun uzadı. Emre maç boyu blok için sıçramak yanısıra smaç servis de attığından her sıçramada yere inişte dizine olan baskıyla daha fazla dayanamadı. Setin son sayısını alsaydık uzamasaydı, o en son blok için sıçradığı pozisyonada gerek kalmayacaktı. Ne yazık ki o esnada sakatlığı daha kötü hale gelince kenara işaret edip, benche oturuverdi. Hemen dizliğini çıkartıp, bandajı kesmeye başladılar. Bravo Emre helal olsun sana diye bağırıyorduk, İsmail Cem Kurtar girmişti oyuna, ona da haydi Cem diye alkışlarla sesleniverdik.

Belki de dünyada başka bir pasörün yapmayacağı şekilde beş set boyu oynamamış bir oyuncuya oyunun en kritik noktasında pas verebilecek yürekte olan Arslan'ın pasına Cem'den çok iyi bir vuruş gelmese de sayıyı alıverdik. Rakip oyuncularda ona pas verileceğini tahmin etmiyor olsa gerek ki, hazırlıksız yakalandılar. Tekrar maç sayısı için Cem servis atarken haydi koçum seslenmeleriyle giden top, karşıdan zor zar çevrilip bizim tarafa öylesine yollanıverdi, fakat bu topa hamle yapan olmayınca ortaya düştü, kaçan fırsata hepimiz üzülüverdik, heyecan ve stres had safhadaydı, yorgunluktan gebermek üzereydik.

Karşı tarafın hücumuna Özkan'ın bloğu geldi, ardından bu gazla haydi Ekşi,çıldırt bizi sesleri sonrası gelen sayı ile maçı kazanıvermenin coşkusu salon genelinde yükseldi. Zaten heyecandan artık yerinde oturamayan herkes çok önceden ayaklanmıştı, çılgınca alkışlar sonrası her zaman her yerde en büyük Fener sesleri yükseldi. Oyuncular rakiple tebrikleşme seremonisi ardından toplanıp Fener çekti ve ana tribün sağ köşesinden kendilerini çağıranlara doğru alkışlarla yöneldi. Karşılıklı Sarı-Lacivert-Şampiyon-Fener çektikten sonra yükselen alkışlarla yerlerine dönerken file arkasına ve bizim olduğumuz duvardibine doğru da alkışla karşılık verdiler. Biz de kendi aramızda çak çak yapıp galibiyeti kutlayıverdik, bu kulüp her branşıyla böyle oynayıp bizi stresten hasta ediyor ama ne yapalım seviyoruz işte diyorduk.

Karşı tribündeki bankacılar yerlerinden ayrılıp, kendilerini buraya taşıyan servislerine gitmekteyken, yorgunluktan dağılan oyuncuları karşı alanda yere yığılmıştı, maç boyu uğraştığımız liberoları özer'de boylu boyuna uzanmış yatıyordu. Bizim takımda aynı şekildeydi ama önce yöneticilerle tebrikleştiler daha sonra bir kısmı hemen benche yığılıverdi. Dar bir kadroyla oynamanın sıkıntıları yanında yaşanan sakatlıklar da çok zor şartlar doğurmaya devam etse de ilk maçı kazanıp avantaj elde etmelerinden mutluluk duyarak parmaklıklara yığılmış vaziyette onlara seslenmekteydik. Helal olsun beyler helal sizlere maçı çevirdiniz derken, aşağıda olan Abdullah Paşaoğlu'da bize dönüp alkışladı, size de teşekkürler dedi.

Emre dizindeki sargılar çözüldükten sonra benchten kalkıp seke seke soyunma odası yolunu tuttu, bravo Emre, geçmiş olsun, kendine iyi bak bize lazımsın sesleri arasında gitti. Özkan aşağıdaki parmaklıklara dayanarak esneme hareketi yapmaktaydı. Bravo Özkan son hücumdaki blok harikaydı dememle bakıp baş parmağıyla işaret yaptı. Bravo Gardner diye seslerimize alkış tuttu, kaptan Arslan tebriklerimize yumruğunu sıkıp selam verdi, Aferin Serkan diye seslenişlerle o da tribünü sağolun diye selamladı. Aşağıdaki takım malzemecisi bize içmemiz için ufak pet şişe su fırlatmaya başladı, biri aşağıya düştü.
Diğer iki yabancı oyuncumuz Lukas ve Tommy yere uzanmış soğuma hareketlerine başlamışlardı, bir yandan sohbet ediyorken Coskovic ufak kızını da topla oyalıyordu. Onlara da alkış tutup artık boşalmış gibi olan salondan ayrılmaya koyulduk. Yanımdaki ağabeyler eğer seri 2-0 olursa cumartesi günkü maç için Ankara'ya gitme planları üzerine konuşuyorlardı. İkinci maç daha zor olacak ama umarım bu sezon ki ilk lig şampiyonluğumuz erkek voleyboldan gelecektir, oyun içindeki dalgalanmalarına rağmen bütün özverileriyle bu başarıyı hakediyorlar.

Edit : Geçen haftalarda, tam Sarı Meleklerin final four öncesi gün, koç Demeter ile konuştuktan sonra yazmaya fırsat bulamadım ama şimdi güncelliğini kaybetmeden onun söylediklerinden not ettiğim birşeyler ekleyeyim.

- (Maç saatleri yüzünden takıma istediğimiz desteği yeterli veremiyoruz, hem de ülkede bayan voleybol biraz daha popüler ama erkek takımı da taraftarla coşan tarzda olduğundan şu maç gün ve saatleri daha uygun ayarlanamaz mı, federasyon ile ters düşüldüğünden mi sıkıntı oluyor diye sormuştum)

"Eee Federasyon tabi, Federasyon dinlemiyor ki bizi. Maç saatleri ile ilgili olarak, sezon boyu bize ters kararlar aldılar, yayın programlamaları yüzünden çoğu zaman istediğimiz saatlerde oynayamadık, ama dediğin gibi takımda taraftarla motive olan, onlarla oynamayı seven oyuncu çok, onun için bazen az sayıda olsa gelebilenler sağolsun"

- (Hocam bu federasyon ile sıkıntı milli takım için playoff programını değiştirmelerine itiraz ettiğimizden mi oldu acaba, daha eski meselelerden de mi bize karşı ters tavırlardalar)

Olur mu yani sen son anda çıkıp tarafsız sahada dörtlü playoff oynatıcam dersen, sezon başından demezsen kabul edilecek şey mi yani, lider bitirmişim sezonu.

- ( Verilen cezalar, hakem tavırları da çok garip oluyor, mesela ilhami şenyurt'un yüzünden aldığımız ceza, kimisi otoritesini koymak için gereksiz uyarılar veriyor dememle)
"ahh o var ya o, ne cinstir bilirim, ama sadece buradaki maçlarda değil, izmir'de ki maçlarda da hakemlerden çok çekiyoruz, çok lobi yapıyorlar, hakemler orada biraz ortada davransa maçı kazanmak ta sıkıntı olmuyor, böyle biraz Fenerbahçe'ye karşı işler var ne yazık ki"

- (Final serisinden önce takımın durumu, sakatlık vs. sorduğumda) Finalde kim gelirse gelsin önemli değil, önce biz bir finale çıkalım sonra gerisine bakarız.

- Belediyenin geniş kadrosu var, ziraatin yabancıları sakat, sezonu kapadı falan dense de bunların hepsi palavra, kendilerini türkiye kupası finaline saklıyorlar, 25 sene falan önce kuruldu takım ama hala bir kupa alamadığı için çok yatırım yaptılar bu sezon, çok önem veriyorlar bu kupaya ( derken playoff finaline de rahat bir şekilde çıkıverdiler ) o yüzden bütün yabancıları tam hazırlayıp sahaya sürerler, finaller gelince hepsi takır takır oynar

- Bizim kadro ne yazık ki sakatlıklarla iyice daraldı, Yasin çok ciddi sakatlanıp ameliyat oldu sezonu kapadı, çok acı çekiyordu çocuk, bir süre idare etti ama olmadı, bağları koptu

- Geniş kadro ile oynamak kadar dar kadro ile oynamanın da duruma göre bazı avantajları olur. Herkes birbirini çok iyi biliyor, pasör kimin nerede ne yapacağını hissediyor

- Geçen sene Arslan sakatlanmasa şampiyon olurduk tabii, çok büyük şanssızlık oldu orada, rakip karşı alana ayağını sokup zarar verdi, yedek pasör Burak her ne kadar sezon boyu takımla beraber olsa da maçlarda o oyuncularla oynayıp alışkın olmak daha farklıydı

- Sponsorluk ile ilgili işleri yöneticiler konuşur halleder, hele daha bu sezon bitmedi, zamanı gelsin bizde planlarımıza bakarız

- (Taraftarlar altyapıdan gelen oyuncuyu seviyor, çok sayı alması hoşuna gidiyor, bu sezon birkaç defa pasör çaprazı da oynatmıştınız, milli takımda da öyle oynadı, acaba gene öyle değerlendircek misiniz demiştim) "Bende ondan çok şey bekliyorum ama şu an hala gelişme gösteriyor, daha tam anlamıyla kapasitesini yansıtmadı, bu sezon çapraz oynattığım olduysa da öyle birkaç maç ile olmaz bu işler, uzun süre öyle oynamazsan uyum sağlamak zaman alıyor, düzenli olarak aynı pozisyonda oynaman verimini artırır, onun için bu sezon kadroda fazla derinlikte olmayınca taşlarla fazla oynayamıyorum. Ama Emre çok yetenekli, çalışırsa çok daha iyi oyuncu olacak, onun daha çok çalışıp sürekli kendini geliştirmesini çok yönlü olmasını istediğini söyledi.

- (Gardner ile ilgili konuşunca) "Gardner bizim kadrodaki daha önceki pasör çaprazlarına göre çok farklı bir oyuncu, tecrübeli ama uzun boylu fiziğiyle yaşına göre bir Billings gibi çok top alıp skor üretmeye müsait değil artık. Erdemir zamanlarında onunla beraber çalışıp şampiyonluk yaşamıştım, burada belediyeye gelip oynadığı zamanlardan da biliyorum, bazen kafası oyundan kopar ama çok kritik anlarda soğukkanlıdır bunu takıma da yansıtır. Taraftar ile motivasyonu artan oyunculardan biri, şimdi sezon boyu ne kadar uğraşırsak uğraşalım onun istikrarsızlığını dengelemek zor, yaşı ilerlediğinden form grafiğini belli seviyelerde tutup sezon sonuna doğru biraz daha zorlayıp verim almaya çalışıyoruz"

- (Eğer sponsor anlaşması olurda bütçe artışıyla şu ankinden daha kaliteli oyuncularla takviyeler yapabilir miyiz, mesela Gomez vardı şampiyonlukta rolü olan, taraftarın da japonyaya gitmesiyle üzüldüğü, onu geri getirebilir miyiz ya da daha kariyerlilerini dedim)

"Eh tabii bütçe artarsa neden daha iyilerini getirmeyelim, bu işler paraya da bakıyor, tabii ki Gomez bile geri alınabilecek oyuncudur, o sene final serisi sonrası japonlar çok yüksek ücret verip transfer ettiler. Billings te aslında iyi bir oyuncuydu, onlar gibisi getirilebilir ama şimdi Gomez mesela o sene final serisinden önce sezon içinde avrupa maçlarımızda hiç iyi katkı veremedi, zamanla adapte oldu final maçlarında en iyi oyunlarını sergiledi. Japonyada ki oyununu da az biraz biliyorum, bence kariyerinin en iyi en parlak yılını bizde geçirdi. Bizden sonra olimpiyatlarda milli takımında da iyi oynayamayıp yedeğe düştü. Taraftar tabii ki en iyi halini hatırlıyor, ama o sezon genelinde ki kötü zamanları ya da sonrası unutuluyor. Bakalım bütçeye göre Fenerbahçe Gomez'i yada Gomez'den bile daha iyisini getirebilir"

- (arkas, belediye falan o kadar yatırıma transfere rağmen şampiyonlar ligi gruplarından çıkamazken, biz daha kısıtlı koşullarımızla ilk defa gruptan çıkan takım olmuştuk. arkas reklam olsun diye gidip üçüncü kupada şampiyon olunca avrupa şampiyonuyuz havası atıyor dememle)

"e yani takip edenler kimin nerede ne yaptığının farkında olur, onlar şirket olduğundan böyle karşılık bekliyor herhalde"

- (Peki sponsorla kadro kalitemizin artmasıyla şampiyon olup şampiyonlar ligine katılırsak, her ne kadar daha zor olsa da bayanlarda olduğu gibi başarı kovalayabilir miyiz gibisinden birşey sormuştum)

"O zamanki şartlara bağlı ama bu iş bizim erkeklerde böyle bayanlarda ki gibi bir hamlede olmaz, çünkü hem milli takım seviyesinde bayanlar kadar başarılı ve kaliteli bir kadromuz yok, hem de avrupa voleybolunda erkekler arasındaki rekabet bayanlara göre çok daha geniş, zor yani. Çok büyük yatırımlar yapan bir çok ülke var erkek voleybolda, turnuvalara katılacak takım bulmakta sıkıntı da çekilmiyor, İtalyanlar,Ruslar,Yunanlar,Polonyalılar falan çok büyük paralar harcıyorlar, onlarda voleybolun sponsorları, reytingi çok fazla. Erkek takımına da Nati Gamova gibi iki büyük yıldız getirmekle onlara karşı mücadele etmeye yeterli olmaz yani"

(Bu konuştuğum zaman final four öncesi gündü, konu oraya gelince; kendilerinin de aklının sürekli oraya gittiğini, tüm takımın ne zamandır kızların başarısını beklediğini, inşallah kızlar alacak kupayı da sevindirecek bizleri demişti )

3 yorum:

Güray Gürsoy dedi ki...

Teşekkürler Kerem'cim desteğin ve
izlenimlerin için.
Süpersin(iz).
Tarih sizi de yazacak inşaallah
ileride.

Şurası işte budur ;

Come on Gardner two more points dememle yukarıya doğru bakıp kafasını salladı.

Gerçek FB taraftarı maçı böyle
yaşar ve etki eder.

Giriş resmini değiştirdim abicim.
Sen o resimde var mısın ?

Bu arada takım Ankara'ya gitti.
Emre konuştu.
Ufak tefek sakatlıklar var
ama önemli değil dedi.
Buna sevindim.

sensiblex dedi ki...

:) Yok Gürol ağabey.
Bu maç yazdığım gibi o resimdeki (ana tribün sağ köşesi- televizyon yayınına göre sol-) tarafta izlemedim maçı. Genelde o tarafta olurum ama bu defa file arkası duvar dibindekilerin yanındaydım, onun için resimde yokum.
Resimde gördüğün takım elbiseli Kubilay Ece bile nasıl tezahürat ediyordu görmeliydin, hepsi çok değerli taraftarlar.

Ben blogtaki mail adresine bir fotoğrafımı yollayayım da tanımış olursun ama blogta afişe etmezsen sevinirim.

Güray Gürsoy dedi ki...

Anladım abicim.
Kubilay dostumu görüyorum tabii :))
Orada olmak isterdim.

Tabii ki afişe etmem abicim ama
doğrusu bu kadar değerli bir taraftarı herkesin tanımasını, görmesini isterdim ama tercih senin tabii.