28 Nisan 2010 Çarşamba
Galatasaray - Fenerbahçe Acıbadem 0-3 (Playoff Yarı Final 2.Maç) Salondan İzlenimler
Ezeli rekabetin de artık zamanla "sözde" önekiyle anılmaya başlandığı haliyle, güya kendi sahaları sayılsa da ufacık file arkasında koca bir blok boş kalacak kadar ilgi gösterebilmeleri son zamanlardaki durumlarını yansıtıyordu.
Fenerbahçeliler ise maçın uygun saatte olmasıyla, çoğunluğu maç saatine doğru gelen taraftarlarla, hem ana tribünü hem de kendi file arkasını yeterince doldurmuştu, haftasonu kadar tıkabasa vaziyetler olmasa da salon çoğunluğunun bizde olması artık alışıldık hale geldi. Zaten iki senedir bu salonda yapılan derbilerde ki taraftar yerleşim düzenleri, giriş çıkış kapıları da sabit bir düzendeydi. Sahada güç farkıyla, çok büyük bir çekişme ve zevkli oyun olmamasına rağmen, son set karşılıklı iki tarafın birbirlerine atışmalarıyla biraz daha eğlenceli geçiverdi.
Salona maçtan 40 dakika kadar önce geldiğimde dışarda az sayıda kişi vardı. Ben içeri girmekteyken amigo Yücel ile Grup Lacivertten olanların pankart yerleştirme sıkıntısıyla ilgili konuştuklarını duydum. İçeride ise bu sefer file arkası orta blokta daha erkenden yerleşen genç taraftarlarımızın olduğunu gördüm, girişe yakın olan ana tribün sağ köşe blokta ise sonradan gelecek olanlara yer tutmak için serilmiş bir bez pankart vardı. O pankart yavaştan kalabalık arttıkça yukarı doğru katlanarak kaldırıldı.
Karşı tribünde de bir avuç taraftar erken giriş yapmıştı, bizim file arkasındakilerle atışmalar, tezahürat bastırma uğraşları falan yapıyorlardı. Anlaşılan bizim taraftarın file arkası tayfa, geçen haftasonu içeri giriş ve yerleşimde yaşanan sıkıntılardan dolayı bu sefer dışarda bekleşmek yerine erkenden girmeyi tercih etmişlerdi. Hoparlörden yükselen bir gs marşının benzerliğiyle ...göğüs gerdik zorluklara...Sefa reis şeklinde nakaratları söylüyorlardı. Karşı tarafta sebo reis diye karşılık veriyordu. Ben de o sırada yerleştiğim yerden etraftakilerle selamlaşıyor, bu komedileri izliyordum. Önümdeki gençlerden biri, ağabey sen her maç geliyorsun galiba, burası geçen cumartesi ayakta bağırıyordu ama şimdi herkes oturuyor, geçen maç gibi olmayacaksa ben file arkasındaki bu bağıranların yanına mı geçsem diye soruverdi. Merak etme dedim, maça daha çok vakit var, buradakiler oturarak beklerler, maç başlama vakti ayaklanırlar. Evsahibi onlar gözüktüğünden özel güvenlikte onlara aitti, güvenlik amirleri Fenerbahçe amigoları ile ayaküstü bir konuşuverdi.
Oturarak bekleyen takımın alkışlar arasında ayaklanması ile ısınmalar başladı. Evsahibi olmamanın ilk dezevantajı kulak alışkanlığımızın olmadığı absürd gs marşlarını dinlemekti. O sırada telefonum çalınca konuşmayı duyabilmek için yan taraftaki lavabolara giden koridorun sağındaki kuytu odaya kaçıverdim, o odanın dibinde zaman zaman oyuncu ve idarecilerin üst kata çıkmak için kullandıkları merdivenin farkına vardım. Telefonla konuştuktan sonra, polisin biri laptopu önünde online bahis oynamakla meşgulken, alt kata nasıl iniliyor diye bir bakayım dedim. Açıkçası merdiven çok dar bir şekilde dönüyordu ve voleybolculara göre alçak sayılırdı, Katya'nın bu merdivenleri emekleyerek kullanabilecekmiş gibi komik bir görüntü geldi aklıma. Aşağı katta takımların kullandığı odalara giden yol ve diğer çıkış kapısına giden dar koridor yol olmak üzere ikiye ayrılıyordu, daha fazla kalmayıp tekrar yukarı tribüne çıkıverdim.
Bu sefer konuşlandığımız tribün blokunun diğer tarafındaki tanıdıkların çağırmasıyla daha sol tarafa, onların yanına gidip konuşarak zaman geçirmeye başladım. Ben sonradan geldiğim için dışarda çok kalabalık var mı diye soruyorlardı, rahat giriş yapıldığını, haftasonu gibi olmadığını söyledim. Salon yavaştan dolmaktaydı, daha doğrusu ana tribün ve bizim file arkası doluyordu ama onların file arkası yarım yamalaktı, fazla bir gelen gidenleri yoktu. Bizim taraftarlardan boğaz holigans amigosu olan bir tanesi formalı haliyle rakip file arkası tarafında bir gsli arkadaşının yanına geçiverdi, bunu gören bizim file arkası alkış tutuyordu, oradan selam veren bu Fenerlinin yan bloğundaki gs taraftarları ise uyuz bakışlarla ona bakıyordu, gsli tribüncü arkadaşıyla konuştuktan sonra tekrar rahat tavırlarla yerine döndü.
Taraftarlar arada bir takip ettikleri ısınmada güzel vurulan smaçlara alkış reaksiyonu veriyordu falan derken maç vakti geldi. Protokolde dahi boşluklar vardı, Mehmet Ali Bey her zamanki gibi arkasında kızı olmak üzere yerleşmişti, federasyon başkanı ise ilk setin başlarında piyasa da yoktu, daha sonra ben geldim havasında tavırlarıyla etrafındakilerle giriş yaptı. Birde maç başlarken önümüzden geçip file arkasına doğru rahat oturmaları için yönlendirilen birkaç tane görme engelli taraftarımız vardı, onlar bile bu takımı izlemeye gelmiş yahu diyorduk, helal olsun, bir arkadaş acaba yanlarında biri mi maçı anlatacak derken yahu salondaki coşkudan maçın nasıl gittiği anlaşılır zaten diyordum.
Bizim takım çubuklu formasıyla önümüzdeki yarı sahadan başlayacaktı. Sakatlığı olan kaptan eşofmanlarıyla takım kadrosundaydı ama ısınmalara hiç katılmadı, arkadaşlarıyla moral konuşmasından sonra da benche oturup onlara destek verdi. Önceki maçtaki kadromuzun aynısı olunca, yahu hocam bari diğerlerini de oynat, ya da yarın ki maç komple onlar oynasın diye konuşuyorduk. Bizim olduğumuz kısımdakilerde ayaklanmıştı, haftasonu olduğu kadar bir yoğunlaşma yoktu, üç dört sıra kadar taraftar sıkışıktı ama arkalar daha rahattı. Aralarda yanlarda kalanlar göremiyoruz şikayetlerine de başladı. Arkamda oturan kızlar da fotoğraf makineleriyle sahadakilerin resimlerini çekmeye çalışıyordu, rica etmeleri üzerine ilk bir iki sayıdan sonra oturuverdim. Boşaltılmış olan en ön sıranın arkasında, ayaklanan grubun da en sol taraflarında yanaşmacı kaldığımdan, yanımdaki bir iki kişiyle oturarak hem tezahüratlara iştirak etmeye hem de maçı izlemeye başladım. Yalnız önümüzde asılı pankart en üst kısımdan asıldığı için en dip saha çizgisini görmemize engeldi, onun neden sıfır hizasından asılmadığına anlam veremeyip ne yazdığına bakıverdim, böyle upuzun taraftar grubu adı yazan pankartlara ne gerek var bilmiyorum, bunları daha dar boyutlarda hazırlasalar pankart asma tartışmaları da azalır.
Rakip tribün haftasonuna göre çok daha az kişiydi, file arkasının duvardibi kısmı bomboştu. Maça iyi servislerle girmemizle erkenden mola aldılar, hem tezahürata katılıyor, diğer yandan da servisteki Seda'ya bravo diye bağırıyordum. Futboldan sonra koyduk basketbolda, haydi bastır Fener sıra voleybolda gibi birşer söylenmesi ardından dilimde şarkıların gündüz gece... şeklinde başlayan bizim tribün erken molayla durakladı, zira federasyon görevlisi çocuk gs marş cd'sini bangır bangır çalmaya başladı, yahu bunlara kulüp idarecileri böyle yapmalarını söylüyor herhalde diyorduk. Oyun dönüşü biraz sayı almayı başardılarsa da daha onuncu sayıda ikinci molalarını da tükettiler. Bizim tribün ne cimbomu ne kartalı sen olmasan yok bu hayatın anlamı.... şeklinde devam ediyorken, karşı tarafta bu set başlarında bir kaç değişik şey söyledikten sonra gene otomatiğe bağlayıp saldır arman için, saldır forman için... diye setin sonuna kadar uzun süre aynı şeyi söylediler. File arkası ile karşılıklı üç alkış tempolu Fenerbahçe sen çok yaşa... yapılmaya başlandı, oyunda belli bir sayı farkında gidiyordu. Bağırma sırası bizde değilken sahada topu bırakıp içeri düşmesiyle sayıya sebep olan oyunculara boşver Seda diye seslenmekteydik. Bir pozisyonda karşı alana giden topu Drickx çevirmek için koştuysa da olaydan alakasız ivana hiçte iyi niyetli olmaksızın oraya gidip önünü kapatıvermiş gibi oldu. Bu yüzden topu çeviremedik, hakeme bağırmaya başladık, hoca faul var görmüyor musun topu çeviremesin diye önünü kesti diyorduk. Drickx ve bizim oyuncular yanlış yaptınız diye hakemlere ve ivanaya kızarken, ivana ben birşey yapmadım masumum pozlarını takınıyordu.
İkinci teknik mola onların marşları çalarken bizim taraftarın da çıldırın çıldırın diye eşlik etmesiyle geçti. Oturduğum yerden sahaya dönüş için dizilen oyuncularımıza bakıyordum, tam karşımdaki Katya'da dümdüz tribüne doğru yukarılara bir yere odaklanmış bakıyordu, uzun süre öyle bakıyor bende ona gözgöze bakıyormuş gibi hisseder vaziyette kalıverdik. Sonra gülerek sahaya girdi, gene rakibi tokatlamaya kaldıkları yerden devam ettiler. İpek maç boyu servise gelince en az üç servisi iyi kullanıyor sonrakini batırıyordu. İlk attığı iyi servislerle bravo İpek çok güzel diye sesleniyorduk, tribünlerde hep dillerde bu sevda bitmez gönüllerde... diyerekten taraftarlar tezahürata devam ediyordu.
İyi gelen manşetleri direkt orta oyuna yönlendiriyorduk, hatta bir pozisyonda Eda vurdu top karşı taraftan döndü, tekrar oyun kurup gene Eda ile sayıyı bulduk. Maçtan aklımda kalan bir başka ilginç pozisyonda dört numaradan önümüzden smaç vuran Nati'nin bloktan düşen topun dublajını da hemen yere çömelerek kendisinin yapmasıydı, o topu da o şekilde oyuna çevirebildik, olağanüstü bir oyuncu olduğunun göstergesiydi.
Rakibin bizim iyi servislerimizdeki basit karşılama hatalarıyla fark iyice açılmış, spanish matador melodisiyle da tribün az biraz kıvamına gelmişti. Set set set tempoları sonrası Frauke'nin plasesiyle seti alıverdik, her zaman her yerde en büyük Fener sesleri yükseldi. Yanımdakilerle etrafa bakınırken Arslan'ın protokol tribününde gs tribününe yakın olan dip koltuklarda bir yerde oturduğunu farkettim, herhalde üç sette bitecek maçta, o tarafta maça başlayan Ayça'ya iki setliğine daha yakın olmak için orada oturuyor diye geyik yapıyorduk.
Sol tarafımızda oturan müzik öğretmeni olduğunu söyleyen orta yaşlı hanımefendi ile sohbet ediyorduk, uzun bir süredir İstanbul'da olmadığından maçları takip edememiş, şimdi geldiğinde duyduğu tezahüratların çeşitliliğine şaşırmıştı, eskiden voleybol maçlarında birkaç bilindik tezahürat duyardık, şimdi farklı yaratıcı melodiler çıkmış, oldukça eğlenceli diyordu. Onunla konuşurken ikinci set başlamıştı, rakip bir iki sayı önden gidiyordu. Yavaştan önümüzde servis atan rakip oyunculara bozma çabalarına da girişiverdik. Bir yandan da ayaktaki taraftarlarımızdan bizim için saldır Kanarya sesleri yükseliyordu, onlara katılıyorduk, az bir gazla öne geçmemizle hemen molayı alıverdiler. Mola sonrası gene bizim takım servis atarken, tam top düşecekken önümüzdekilere bıraak diye bağırıyorduk, böyle bir sayı geldi ama sonrasında İpek topu dışarı yolladı, bağırışı uzatıp bıraakmaaa ya çevirdiysekte olmadı. Üstüste Eda ile oynayarak sayılar alıyorduk, aldığı sayı ile sevinci de hırslı oluyordu, taraftar da tezahüratları yükseltiyordu. Özlem abla , teyzeee fileye fileye diye bağırırken o da bizi kırmadı, sağol Özlem abla diye alkışladık. Bu sette gelen giden bol bol servis hatası yaptı, bize de eğlence oluyordu.
Blokta kala kala çıldırmakta olan ivana bir pozisyona blok out isteğiyle yoğun itirazda bulundu, diğerleri de ona katılınca bizim tepkilerimiz gecikmedi. Shut up ivana diye ona bağırıyordum, etraftaki herkes ayıp yahu kimseye değmeyen topa itiraz ediyorsunuz diye kızmaktaydı. Maçın son kısımlarında gene birkaç servisimizde çizgi üstüne nokta atışlarıyla sayılar aldık, önümdeki pankarttan çizgi görünmüyordu ama içerde diye bağırmaktan geri kalmıyorduk, ayakta olanlara gördünüz mü diye sorunca doğruluyorlardı. Taraftar bu set sensiz hayat bir işkence.. tezahüratıyla uzun bir karşılıklı süreç geçirdi. Ama file arkası daha set bitmeden geleneği bozarcasına 24. sayıda her zaman her yerde en büyük Fener diye bağırınca ilginç oldu. Sonra Fenerbahçem sen çok yaşa canım feda olsun sana sesleri arasında setin bitimiyle ayaklandık. Saha değişimiyle önümüzden geçen kızlara bravo diyerekten alkış tutuyorduk, Nati yukarı doğru gülen gözleriyle bakıp baş parmağıyla işaret yaptı.
Herkes artık hoca kenardaki Naz,Alice gibi oyuncuları oyuna sokar mı diye bakarken, ben ise yarın tüm maçı onlarla oynasın diyordum. Diğer seride yarın 3-0 bitecek herhalde onun için final serisi bu haftasonu başlayabilir diye tahmini söylüyordum. Bizim taraftarlar rakip tribünle dalga geçmekle meşguldü, saldır cimbom ok lets go diye bağırıyorlardı. Takım bu son set başlangıcı da biraz gevşekti, yanımdakiler biraz çekişme olsun yahu diyorlardı ama fazla direnemiyorlardı, bizim oyuncular az bir çabayla yakaladı, teknik molaya önde giriverdik. Serviste olan Eda'nın aldığı sayılara bravo Eda, aynı yerden vur onları diye sesleniyorduk ki, mola aldılar, yahu Gökhan hoca daha yeni teknik mola olmuştu niye mola alıyorsun keyfimizi bozuyorsun diye konuşuyorduk. Ama bu şekilde Eda'nın servis konsantrasyonunu bozmayı başardılar, top geçmeyince Eda yerleri yumrukluyordu.
Molada çalan şarkıyla taraftarın ali sami yende yaptığı uyarlamayla kollar havada yuvarlak halde soft melodiye eşlik ediyorduk .bne galatasaray....
İki tarafta sayılar birbirine yakın gitmekteyken önce onların taraftarı haydi cimbom haydi diye bağırıyordu, sonra bizim taraf daha yüksek sesle aynısını giriverdi. Bizim file arkası biraz kararsızlıkla Laylaylalay... kanaryasın sen bizim canımız... şeklinde bağırmak için girip sonra yarıda bırakınca, hazır bekleyen karşı taraftan kontra yedi, .öt oldunuz sesleri gelince sinirlenip file arkası üstlerdekiler a.....a.. galatasaray diye bağırmaya başladı, ana tribündekilerden heyy yapmayın diye sansür tepkiler gecikmedi, karşı tribün a....s.... galatasaray diye toplu halde küfür le karşılık verince hakem kaptanları çağırıp uyarı yapıverdi. Protokol tribünündekiler de yapmayın lütfen diye yukarı sesleniyorlardı, amigo Yücel'de üst kısımlardaki taraftarların yanına onları sakinleştirmeye çıkıverdi. Oradaki bazı tribüncülerden sessizlik anında karşı taraftaki kır saçlı amigo ömer'e doğru ömer ağabey ayıp ettin,ayıp,yazıklar olsun diye bağırdıkları duyuluyordu. Karşı tribünden arkasını dönüp bunlara gülerek bakan ömer bozuntusuna tepkiler artıverdi,el kol işaretleri görülüyordu, adam tribünde tuzak taktiğiyle ortalığı geriverdi. Güvenlik amirleri önümüzden geçiyordu, görmüyor musunuz tahriklerini, dememle tamam biliyoruz o taraftan başladı uyaracağız diyerekten gittiler. Birkaç kişi de o tarafta neden dört kişi sette duruyor da burada bir kişiye izin veriliyor diye tepki vermekteydi. Tribünlerden sansürlü versiyonuyla Fenerbahçe senin laylaylalay....anlayan anlar şeklinde sesler yükselmekteydi. Karşı tribünden cumartesi kaçanlar parmak kaldırsın sesleriyle, daha sonra öğrendiğim itfaiyenin orada saklanıp birkaç kişiye kurdukları pusu ile övündükleri anlaşılıyordu. Madem erkeksin maçtan sonra beklersin sesleriyle karşılık geliyordu.
Karşılıklı iki tribün birbirine atışmalara başlamaktayken bunlar gene mola alıverdiler. File arkasının ayağa davetleri ile ayaklanıp hemen dibimdeki taraftarlara katılıverdim. Karşılıklı bitmez tükenmez aşkımız..şampiyonluk istiyoruz yapıldı, hemen ardından Fener koy koy koy şampiyonluk geliyor tezahüratı için tekrar bütün salon ayağa, ayağa kalkmayan cimbomlu olsun sesleri yükseldi. Seri şekilde karşılıklı tezahürat yapılırken, rakip tribünde bir kontra yapma çabasıyla birşeyle bağırıyordu, uzun bir süre ne dediklerini anlamadım. Bizim tezahürat bitimi herkes ne diyorlar bunlar diye birbirlerine soruyordu, zaten az sayıda bir blokta duranlar üst alt ikiye bölünüp bağırmaya devam edince , hakem maçı satıyor dediklerini sonunda kavrayıverdik, o tarafa doğru dalga geçme maksatlı alkış tutuluyordu. Rakip tribün dönüp Türkiye kupası ile ilgili kupa nerede kupa nerede, taşdevrinde falan diye sataşmaya başladı, kupayı gören son Fenerli Fred Çakmaktaş sesleri yükselince, bizim taraftan yahu siz hala orada mısınız diye alkış tuttuktan sonra, futbolda koyarız baskette koyarız unutma ki cimbom her zaman kocanız demeye başladı. Ardından Selçuk Şahin temposu tutuluyordu ki yanımdakilere aha dedim şimdi bu iş uzayacak onlar nonda falan der gider böyle dememe kalmadan shabani nonda shabani nonda... sesleri geliverdi. Vallahi rezalet billahi rezalet nerede kaldı o ezeli rekabet diye bağırıyorduk, taraftar maçtan kopmuştu, onların taraftarının ise zaten maçla hiçbir alakası olduğu yoktu, iki taraf birbirine laf yetiştirmeye çalışaraktan son seti geçiriyordu. Bizim taraftarlar bir mahsun mor menekşeyi söylüyordu, sonrasında karşılıklı içimdeki cimbom aşkı bambaşka yapıldı. Bir güvenlik amirinin önümdeki görevlilere sırayla geçerek, maç bitimi hemen o file arkasına -gs tarafına- doğru geliyorsunuz dediğini duydum.
Onlarla uğraşmayı bırakıp bir ara avaz avaz yapmak için ayaklandık, moladaki müziğin kesilmesini bekleyen amigo Yücel'in başlatmasıyla yapılırken tezahürat sonlarına gelince, yukarılardaki taraftarlara doğru işaret parmağını dudağına götürüp küfürlü kısmının söylenmemesi için işaret veriyordu. Ardından karşılıklı sapsarı-melekler tempoları tutmaya başladık, rakip tribünden tam sapsarı denilirken gene bir kontra çabası geliyorsa da ne dediklerini anlamadım.
Sahada ise sayılar set sonuna varıldığını gösterince maç maç maç temposu tutulacak gibi oldu ama file arkasından Yücel hindi baba temposu yükseliyordu,aslında tam maç biter bitmez gene orada üstlerden a.....a.. galatasaray sesleri çıkmadı değil. Gamova'nın gömdüğü sayı sonrası salonda alkışlar yükselirken biz çökerek hindiyi kartaldan indirip cimboma bindirmeye girişmiştik bile. Hatta rakip oyuncular ile tebrik merasimi biten bizim oyuncularda Fener çektikten sonra tribünü izliyordu, Katya ve Nati'de ayağa kalkıp hey Allah diye bağıran bizlere uyumlu halde kollarıyla bir aşağı bir yukarı hareket yapıyordu. Bir iki oyuncumuz daha onlara katıldı, bizlerde hindiyi cimboma bindirip alkış tutmaya başlamıştık, belli ki oyunculara da eğlenceli gelmişti. Sarı Melekler oooo diye onları alkışlamaya başladık, alkışlarla karşılık verdiler, röportajlar için dağılıyorlardı. Nati konuşurken Katya'nın gülerek kameraman arkasından beş kulak yaptığını gördüm.
Ne olur çıkmayın biraz .aşak geçelim sesleri ile o tarafa doğru sesleniliyordu, işte böyle her sene böyle cimboma böyle koyarlar aman seslerine yahu her sene değil her gün demek lazım diyorduk. Biz her zamanki alışkanlığımızla bekletileceğiz zannedip birazdan oyunculara tezahürat yapmaya başlarız düşüncesindeyken, güvenlik görevlileri haydi arkadaşlar diye bize çıkışı gösteriyordu. Nasıl yani, her zaman onlar önce çıkartılıyordu, daha önce evsahibi olduklarında bile onlar çıkartıldı, ne oldu şimdi diyordum, güvenlik amiri bugün böyle karar alındı lütfen itiraz etmeyin diyordu. Kazanan taraf biziz, oyuncularla sevinecek olan biziz, az sayıda olan taraf onlar; nasıl bir karardır bu böyle, o kadar maça geldik hiç böyle şey olmadı dememize karşın yavaştan güvenlik çemberini daraltarak kapıya doğru yönlendiriyorlardı. Karşı file arkasında ise oranın koridora açılan boşluğunu güvenlik görevlileriyle kesiverip rakip taraftarı içerde tutuyorlardı.
Bizim taraftarların çoğunluğu salondan ayrılmış, az sayıda kalanlar pankartları olan gruplardandı. Onlar da pankartlarını topladıktan sonra ayrılmaktayken, gs taraftarı sahadaki birisine üçlü çektirmek için tezahürat edip duruyordu ama teknik ekipten biri miydi kimdi bilmiyorum, onlara itibar eden olmayınca öyle boşa bağırıp durdular. Dışarı döküldüğümüzde emniyet görevlilerinin polislerin yolda birikenlerin gidişini kontrol ettiğini gördüm, tam da erkek takımı idarecilerine Yasin Sancak ile ilgili durumu sormayı düşündüğüm gün de, böyle farklı çıkış düzeni olunca, oyuncu çıkış tarafından uzak kalıp erkenden eve dönüverdim.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder