16 Nisan 2010 Cuma

Fenerbahçe Acıbadem - VGSTT 4 - 2 Salondan İzlenimler


Aslında başlıktaki skorun denklemini şöyle yapmak lazım. Fenerbahçe Acıbadem + (Taraftar eksi seyirci) - VGSTT = Kupa

Maç sonrası çıkışta kutladığımız oyuncularımızın bize de söylediği gibi taraftarımızla beraber bu kupayı kazandık, beraber hakettik. Her ne kadar yıllarca salonlarda takımlarımızın peşinde koştuktan sonra artık bu durumlara alışmama rağmen, ortada bir kupa töreni olunca koşa koşa gelen ama sezon boyu aynı arzularını göremediğimiz bir seyirci kitlesiyle dolup taşan final maçları salon atmosferinden pek hazzedemiyorum. Öyle ki bu saatlerde oynanan erkek voleybol maçlarına çok daha az olan ilgiyi de düşününce, sadece saf Fenerbahçe olarak mücadele eden filenin efendilerine karşı olan ayıplarını da umursamıyorlardır.

Her ne kadar ayrımcılık yapıp Fenerbahçeli olanları farklı sıfatlandırmalara sokmak doğru olmasa da, seyirci kitlesinden kastımı da sık sık yazarım. Salona erkenden gelir,iyi yerleri kapar otururlar, kerhen keyiflerine göre beğenirlerse sayılara alkış yaparlar, belki smaç güzeldir ayaklanıp bravo çekerler, maç boyu maçı izleyip etraflarındakilerle biliyorlarsa taktik teknik konuşurlar oradan buradan ona buna lafı vururlar, yok fazla bilmiyorlarsa da hatalar oldu mu oyunculara koça sallarlar olur biter vs..

Taraftar dediğim ise bütün bu pasif-olumsuz havayı yaratanlara inat, salonda böyle geniş yayılan bu kitleden geriye kalan daracık yerlere sıkışarak eğer iyi yönlendirilirse, etki edebildiği kadar maça ortak olmaya çalışır. Kimi zaman futbol taraftarlığı alışkanlıkları yüzünden salonda gereksiz tezahüratlarla maçtan oyundan koptuğu için haklı olarak eleştirilebilir ama bu maçtan maça gelen topluluğa, kalabalığa, maçın ortamındaki gereklere göre de değişir. Dünkü maçı konuşuyorsak, oyuncularımız da bizzat söyledi ki bu taraftar çok büyüktür, maç kazandırır.

Ama dünün yorgunluğunu attıktan sonra, atmosfer içinde hiçbir katkıları olmayanlara olan tepkilerimi bir kenara koyarsak; aslında taraftarın da kusursuz olmadığını biliyorum. Nedense daha üç gün önceki maçtan ders almamışcasına, gene 2-0 öne geçmenin rehavetiyle şampiyonluk bizim kupa bizim gazına gelindi, dördüncü set 20-15 önde olunduğunda Fener koy koy koy şampiyonluk geliyor moduna bağlanıldı. Maç sonrası rakip oyunculara sataşmalarla birbirinden tutarsız mesajlar verilen tezahürat edenler de oldu.

Gene de bu gibi bazı hataları gözardı ettiğimizde, dün Fenerbahçe için terler içinde kalan, boğazlarını parçalarcasına tezahüratlar eden, alkışlarla avuçlarını patlatanlara çok büyük teşekkür ediyorum. Tarihi bir şekilde altın setle altı sete uzayan maçta öncesiyle sonrasıyla üç saatten fazla bir süre susmadan desteklemek, takımı bütün maç boyu yüreklendirmek, oyunun kritik noktalarına gelindiğinde bütün salon suspus kalırken pes etmeden inanç aşılamak, hata yapan oyuncuları morallendirmek gibi görevleri büyük bir özveriyle, bünyeye zarar verircesine yerine getirmişlerdir.

Bir tarafta bizler üstümüz başımız ter içinde kalmış, bir yandan tezahürat ediyor, hemen ardından rakip servisleri oyununu yuhalıyor ıslıklıyorken; diğer tarafta salona gelip boşlukta kapladıkları hacimlerini hata yapan oyuncularımıza saydırmakla değerlendiren lüzumsuz yüzlerce kişi de yok değildi. Tahmin ediyorum ki, salonda ne iyi defans yapıldığında alkış,ne de rakibe bozucu ıslık gibi aksiyonlara üşenip hiç bir olumlu katkı göstermeyen; ama her hatada, kötü olduğumuz anlarda negatif tutumlarını oyuncularına küfür edecek, bela okuyacak şekilde yansıtan tipler salonda olduğu gibi sanal ortamlarda da türemiştir.

Ne yazık ki böyle kötü virüs karakterlileri salonlardan tamamıyla temizlemek mümkün değil. O yüzden bu dünkü ruh halimi yansıtan girişleri bırakıp salon izlenimlerimi yazmaya bakayım. Salona çok erken gelemedim, yaklaşık 15 dakika kadar vardı, bu nedenle sıkıntı olursa diye cebimde bir tane yedek bilet duruyordu. Tecrübelerimize göre bazı yoğun derbi maç durumlarında işe yaramıştı, bu sefer de salonun girişini kalabalık gördüm. Dışarda biriken Genç Fenerbahçeliler içeri giriş yapmak için kapıda yoğunlaşmıştı. Görevliler salon doldu, sizden sonra gelenleri almayacağız diyordu, o kalabalığa girip zaman kaybetmektense hemen sol taraftaki yüzme havuzu içinden ters yöndeki kapıya geçiş yaptım. Orası boştu, 15-20 tane çakma vgstt taraftarı genç çocuk, tribün reislerinin kendilerini içeri sokmasıyla salona giriyordu. Bu başlarındaki reislerini salondan tanıyordum, beni görünce oo nasılsın diye yanaştı, sana da bilet vereyim gir diye gülünce , yok sağol ben kendim alırım, sonra bilet verdin diye kupayı istersin diye sataştım, karşılıklı hadi başarılar deyip içeri girdim. O da hala topladığı çocukları girişteki görevliye şunlar da geçsin diye yolluyordu, en sonunda sayıya göre bilet parasını gişeye verecekti anlaşılan.

Tribüne çıkılan merdivende önümde giden 18 yaşlarında dört çocuk vardı ki bunlar kiralık taraftarlardandı, ama kendi tribünleri ne tarafta bilmiyorlardı, bir tanesi bizim yer bu tarafta, daha önce geldim biliyorum dedi. Zaten tribüne çıktıklarında anlayacaklardı ancak böyle maça nasıl rastgele çocuk topladıklarını farketmiş oldum. Tribünleri karşımda görmemle kalabalık çarpması oluverdim. Görülebilecek her yer tıklım tıklım dolmuştu, arkamda kalan rakip tribüne doğru da bakıverdim, buralar biraz daha boşlukluydu. Ana tribünde bağıran taraftarların ayakta biriktiği köşeye gitmek için kendime yol açmam gerekti. Yer bulamayıp merdivenlerde oturan minili kızlar, takım elbiselilerle falan o taraflar oldukça ilginçti. Onları yarıp üst koridora çıkmak biraz zor oldu, arka alanlarda da ayakta birikenlerle doluydu. Genelde maçları takip ettiğim diğer köşeye vardığımda o tribün blokunun da içiçe birikenlerle çok kalabalık olduğunu gördüm, birkaç tanıdıkla selamlaştıktan sonra üst çapraz taraflarda bir boşluğa geçiverdim. GFB'li gençlerde hala kapıdan girip merdivenlerden geçerek file arkası ortalarına yerleşme çabaları içindeydiler. Onlar file arkası ortalarında oturarak maç izleyeceklerini zanneden seyircileri biraz sağa sola yayarak kendilerine yer açtılar, kimisini de ayaklandırıverdiler.

Maçın başlamasına az bir süre kalmıştı, ben sıcak ortamda bir yere ilişene kadar ısınmalar da bitmişti. Taraftarlar dilimde şarkıların gündüz gece...şampiyonluk gelince diye bağırmaktaydı. Takımların anonsu ile rakip oyuncular ıslıklandı, kendi oyuncularımız oley sesleri arasında alkışlarla yerlerini aldılar. Maçın başlaması ardından iyice yerleşen taraftar grupları, file arkası sete çıkan amigo Yücel'in yönlendirmeleriyle işe koyuldu. Gene dilimde şarkıların gündüz gece diye tezahürat yükselmeye başladı. Rakip file arkası tribünde görünüm ise 60 kişi kadar bağıran bir topluluk duvar dibine yakın kümelenmişti. Diğer bloklarda oturarak maç izleyenler arasında voleybol liglerinden çeşitli takım oyuncuları da vardı. Bu blokların üst kısmında vgs altyapısından genç kızlar ayakta maç izliyordu. Bu 15-20 tane kız maç beraberliğe geldiği süreçte o Üsküdar Anadolu tribüncüsü reislerinin getirdiği topluluktan bile daha baskın şekilde gönülden bağırıyorlardı, çok dikkat çekiciydi.

İlk set karşılıklı sayılarla önde girdiğimiz teknik molaya kadar geliverdik. Bu aralarda sürekli birileri kapıya doğru gitgel yapıyor, telefon edip içeri alınmadıklarını söyleyenleri içeri sokturmaya çalışıyorlardı. Anlaşılan dışarda kalanlar olmuştu ve görevliler daha fazla kişiyi almak istemiyordu. Bu salonda ilk defa gördüğümüz hareketli mobil kamera sistemi de file arkasına yakın konuşlandırılmış şekilde yukarı aşağı gidip geliyordu, o tarafa doğru top sekse ne olur acaba diye merak ediyordum ama öyle bir durum olmadı. Protokol tribünü önünde duran kupa dikkatimizi çekti, etraftaki kadın taraftarlarımız ne çirkin kupa diye konuşuyorlardı. Protokol tribününde Mehmet Ali Aydınlar ve Aziz Yıldırım yanyana oturduklarını ve federasyon başkanının da orada olduğunu o zaman farkedebildim. Diğer yandan tribüne baktığımda da daha önce hiç voleybol maçlarında görmediğim GFB lideri Sefa Kalya bile gelmiş en ön sıralarda amigo Yücel'in önünde yerini almıştı, ilerleyen süreçte sanırım yerini değiştirdi. Gene tribünlerin bir başka bilinen isimlerinden olan ve voleybol tribünlerine de zaman zaman renk katan Amigo Nuri'de tüm maç boyu önlerde tezahürat için gazlayanlar arasındaydı. Çoğu zaman tezahüratlar o blokta üst balkonun oradakilerden girilerek değiştirilmekteydi, zaman zaman da bizim olduğumuz blokta önlerde olan Grup Lacivertlilerin girdiğine uyulmaktaydı.

Bir iki sayı geriye düşmemiz ardından bizim için saldır kanarya sesleri ile farklı bir yoğunlaşma yaratılmışken gene rakibi yakalayıp öne geçiverdik. Eda maça iyi başlamıştı, onun hırsı tribüne de yansıyordu. Darağacında olsak bile son sözümüz Fenerbahçe diye herkes şunlara derslerini verelim gazıyla çok sıkı yüklenmekteydi, ikinci teknik mola zamanı yanımdakilere dedim, işi uzatmadan bitiririz inşallah yoksa böyle hızlı girmişken bizde çok yorulcaz, sonra bu kupa kaldırma günü olunca gelen kuru kalabalık içinde bağıracak kimse kalmaz dedim. Hatta maçtan önce arayıp işten sonra buluşalım diyen bir arkadaşıma da akşam maç var kaçta biter belli olmaz, uzayabilir,tören falan olur diye konuşmuştum. Aslından maçın uzayacağına hiç ihtimal vermiyor, kızların rakibi süpüreceğine inanıyordum, ama gene de Fenerbahçe adının geçtiği heryerde temkinli konuşmakta gerekiyor.

İkinci teknik mola sonrası üç alkış tempolu Fenerbahçe sen çok yaşa karşılıklı bir süre yapıldı. Sonlara doğru Fenerbahçe bayrağının gölgesi bize yeter sesleri yükseldi, aldığımız sayılarla iyice alkışlarla yüklenerek bazen sevinçli bazen kederli hayat seninle güzel diye ortam coşkulu şekilde setin sonlarına geldik. Fark oldukça açılmıştı. Özellikle Neslihan bloklandığı vakit herkes büyük bir keyifle haykırıyordu. Neslihan ne oldu sakızını mı yuttun diye sataşmak istesem de o kalabalık gürültü içinde lafı adrese ulaştırmak zordu. File arkasındakiler tezahüratlarla coşmuşken setin sonuna gelindiğini bizim yaptığımız set set set tempolarıyla farkettiler. Onlarında tempo tutmasıyla büyük bir alkış temposu oluştu, ancak çoğunlukla böyle zamanlarda olduğu gibi karşı taraf sayıyı alıverdi. Üstüne bir sayı daha almaları üzerine Sarı Melekler ooo tezahürat giriliverdi. Bizim aldığımız set sayısı ile de her zaman her yerde en büyük Fener diye bağırıldı ve saha değişimiyle yer değiştiren oyuncularımıza yönelip helal kızlar, bravo gibi seslerle alkış tutuldu.

Salonda skorbordda sıcaklık 27 derece gösteriyor ama kendimi nemli ağustos sıcaklarında gibi hissetmeye başlamıştım, hissedilen tribün sıcaklığı çok daha fazlaydı. Merdivenlere ve koridor ötesindeki lavaboya gitmeye en müsait yerlerden birinde olmama rağmen, merdivenler o kadar doluydu ki, gidip gelene kadar ikinci set başlar diye hareket edemedim. Bulunduğum yerden önlerde koltuk üstüne çıkanlar yüzünden görüş açısı daralmıştı. Sahanın bize yakın dip çizgi kısımlarını hiç göremiyorduk zaten de, pozisyonları takip edebilmek için kafalar arasından birşeyler yakalamaya uğraşmak gerekti.

İkinci set ilk teknik molaya onların önde girmesiyle mola da hafiften tempoyu düşürüp dinlenişe geçerekten sensiz hayat bir işkence... tezahüratı mola sonrasında daha yoğun duygularla file arkasıyla karşılıklı işlenmeye başlanan bitmez tükenmez aşkımıza çevirildi.. Üstüste gelen sayılar bloklar coşkuyu katlayarak devam ettiriyordu, amigo Yücel'in tempo ayarlarıyla hafif tempoların sonrasında sert bağırışlarla şampiyonluk isteğimiz salonu inletmekteydi. Rakip kiralık tribüncüler suspus olmuşken, bizim karşımızda olan rakip yedek oyuncular irkilmiş vaziyette tribünlere bakıyordu. İkinci teknik molaya farkı açarak giriverdik, eczacı maçında da yapılan western melodiye giriliverdi bu esnalarda hakemin verdiği kararlara tepki vermek için bir duraklama yaşandı. Böyle ufak tefek hata diye bakılan şeyler bir anda oyunun momentumunu değiştirebiliyor. Servise önümüze gelen neslihan'a diğerlerine nazaran daha fazla uğultuyla baskı yapılmaktaydı. İlk servisinde sayı kazanması üstüne gene sayı kazanınca yahu gaza getirmeyin şu kızı diye arkalardan seslenenler oluyordu. Daha yoğun baskılar arasında üçüncüsünde başarısız oldu ve oradan sonra biraz daha rahatlayıverdik. Gene farkın açıldığı setin son kısımlarında seviyorum seni ekmeği tuza banıp banıp yer gibi... diye beste akmaktaydı, uzak köşedeki yedek oyuncularımızın da, protokolün de melodi kısmında alkışla katıldığı görülüyordu. Bütün salonun tempolarıyla gene setin sonu ve alınan set sayısını Fener-bahçe oley tempoları arasında kutlayıverdik. Bu maçı iki sette rahat skorlarla götürmenin verdiği coşku, şampiyonluk bizim kupa bizim seslerine dönüşüverdi.

Tribünün bir kısmı set arasında tuvalet ve sigara içmeye dışarı dökülür gibi olduktan sonra, henüz set başlamadan önce file arkasından yükselen istekle Avaz avaz nostaljisi yapılıverdi. ...yalvardık ka naryaya duysun diye bizleri...
Böyle oynamaya devam edersek güzel olcak diyorduk, sete de iyi başladık, Drickx bir ikinci pası smaçla sayı yaptı tribünleri havaya soktu, Seda'da güzel bir sayı kazandırıp onun da Terminatör gününde olduğunu hissettirdi. Ancak ilk teknik molaya geride giren biz olduk. Rakip koç ilk maçta kazanan kadrosunun döküldüğünü anlayıp bu sefer arzu kaptanları yerine pasörde özgeye dönüverdi. Bizim servislerde maden olarak kullanmaya başladığımız nikolic'i de oyundan almıştı. İlk teknik molada fırsattan istifade lavaboya gidip yüzümü serinletebildim ama yer açmak kolay olmuyordu. Teknik mola sonrasında tam salonlara uygun olacak şekilde kısa süren bir eski tezahürat olan, haydi bastır Fenerbahçe koy oooo... oooo... Fenerbahçe koy Fenerbahçe koy haydi bastır vakıfbanka koy diye bağırılmaktaydı. Bunun daha fazla kullanılması gerektiğini düşündüğüm sırada Gamova arka alandan hücum yapan neslihan'a blok koyuverdi, burada tam göremediğim birşey oldu herhalde ki hakem uyarı vermek için yanına çağırmasıyla salondan hakeme protesto olmaya başladı. Burada eşitlik durumu varken, üstüste aldıkları sayılar sonrası koç mola alıverdi. Onlarda ikizlerden gözde midir özge midir uzaktan anlayamadığım bir tanesi servise geldiğinde çok tehlikeli oluverdi, o dizilişten bir hata üstüne bir kötü manşet daha falan derken Nihan üzerine yüklenmeye başladılar. Böyle olunca salonda tepki sesleri de duyulur oldu, arka taraflarımda duranlar bela okuyup duruyordu, sinirlerimi germeye başlamışlardı. Haydi Nihan, haydi kızlar toparlanın diye seslenmelerimizi sıklaştırmıştık, iyi manşet oyun düzelir haydi falan gazlamalarına rağmen sette kırılma olduğu hissediliyordu. Rakipte de çok kaliteli kariyerli oyuncular olduğundan, hiç boş bırakmaya gelmiyordu, önceki maçta olduğu gibi tüm güçleriyle maça asılmaya başladılar. Bu gazla onların taraftarlarıda saldır vakıfbankım oley diye seslerini yükseltti, oyuncular her aldıkları sayıdan sonra çığlıklarla bizi germekteydi. Tam ikinci teknik mola öncesi bizim olması gereken sayı onlara hakem tarafından onlara verilince üçe inecek olan fark beşe çıkıp iyice demoralize şekilde molaya oturduk. İlhami şaşırma sabrımızı taşırma sesleri yükselmişti. Etraftan takımın oyununa hata yapan oyunculara kızanlara sinirle yanımdakilerle konuşuyordum. Böyle günde gelen taraftar da böyle olur, maç boyu oyuncuları teşvik etmeye morallendirmeye bir katkıları olmaz ama ne zaman hata yaptılar mı başlarlar küfürleri sallamaya diye ortaya konuşmamla arka taraflardakilere topu atıverdim. Mola sonrası duvardibindeki taraftarlarımız takımı kendine getirebilme çabasıyla alkışa gazlamaya başlamıştı, haydi kızlar bırakmayın buradan diye tekrar gazlayıp kalabalık bir şekilde alkış tutuyorduk. Haydi fener haydi.. tam zamanı şimdi sesleri arasında bir geri dönüş beklentisine giriverdik. Ama ortadan hücumlarda kinga ile tek ayaktan hızlı oynamaları bizi güç durumlara sokmaktaydı. Fark altı falan olmuştu sanırım koç Naz-Alice ikilisini sahaya sürüp Frauke-Nati ikilisini çıkarttı. Ben bunu setin gidişatına etkiden ziyade Nati'yi sonraki set için dinlendirmek olarak gördüm. Çok olumlu bir etki yansıtılamadan, onlar da iyice havaya girmişken bu set fark gittikçe arttı, en azından yirmiyi falan bulsakta sonraki sete bu düzelmenin verdiği moralle girsek diyordum. Seti kötü noktaladık, salondakilerin olumsuz havasını hissetmemek imkansızdı, sinirlerine hakim olamayıp "geçen maçta da aynısı oldu yahu, manşet alamıyorlar,libero berbat göndersinler bunu" vb. üstün görüşlerini dillendirmekte olanlara tamam öyle de yahu sezon başından beri bu oyuncular oynuyordu ama siz salonda olmadan diye hafiften tartışmaya başladık.

Dördüncü setin başlangıcı da bir manşet hatasıyla olunca negatif ortamı dağıtmak için daha çok çaba sarfetmemiz gerekti. Set arası dağılanların tekrar toparlanmasıyla tezahüratlar artarken Seda'nın da oyuna katkısını artırmasıyla üstünlüğü ele geçiriverdik, teknik molaya da önde giriverdik. Önümüzde olan rakip oyunculara baskı artmaktaydı, servislerinde kurulan bozucu çaba için file arkasındakilere de zaman zaman sahayı işaret ediyorduk ki amigo Yücel'de bu durumlarda önündeki kalabalığı ıslığa yönlendiriyordu. Üstlerden bir kısım ise tezahürat sürekliliğini sağlamak için lokomotiflik yapıyordu, oyun bizim istediğimiz şekilde gittikçe onlara kulak verip tezahürata katılıyorduk. Bizim için saldır Fenerbahçe yüklenmeleri arasında öne geçip sonra yakalanır gibi olduysakta ikinci teknik molaya avantajlı girebildik. Taraftar Fener koy koy koy şampiyonluk geliyor tezahüratına başlamıştı, amigo Yücel'in tezahüratı bölüp karşılıklı yaptırmasıyla iyice sağlam girişlerle bağırılıyordu, oyunda fark beşe çıkmıştı. Bizim girdiğimiz bu hava rakibin birdenbire farkı eritmeye başlamasıyla bozuluverdi, ne oluyoruz yahu şaşkınlığına dönüverdi. Dejavu hissine kapılmıştım, aynı önceki maç gibi olmaktaydı, gene basit hatalar sonrası oyuna ortak oluverdiler, koç mola alıp serilerini bozmak için hamlede geç kaldı, fark bire inmişti. Rakip servislerini bozma çabalarına yoğunlaştık, kendi sayılarımızla saldır saldır Kanarya diye bağırılmaktaydı. Beş sayı farklık avantajı kaybetmemize rağmen maç sayısına iki sayı kala iki farkı bulmuştuk. Fakat bloklarda duvarı ören rakip ortaları geçmekteki sıkıntı setin sonlarında tekrar baş gösterdi, orta blokta yer tutan Çiğdem kaptan da bir sağa bir sola yetişmekte güçlük çekiyordu, blok arasından geçirdikleri toplar zayıf arka alan savunmamızda yara veriyordu.
Bütün avantajımızın buharlaşması yapmayın kızlar, hadi bırakmayın maçı seslenişlerine döndü. Rakip tribündeki kiralık kitle set set set temposuna girişmişti bile, ölümüne Fenerbahçe diye son bir zorlama ile takımı diriltme çabalarımız boşa gitti, aldıkları seti çığlık çığlığa kutlamalarını izlemek zorunda kaldık. Allahım bu işkencedir bize diye konuşanlar vardı etrafta. Şimdiden ter içinde kaldık, altı sete nasıl dayanacaz bakalım diye beklemeye başladık. Gene lavaboya gidip yüzümü yıkadım, morali bozulmuş şekilde sigara içmeye kuytu karanlık yerlere saklananlar çoğalmıştı.

Geriden gelenin moralli olması bu oyunda büyük avantaj yaratıyordu, bunu son oynadığımız maçta da yaşamıştık ama taraftar önce yedek benchine giden takımı alkışlamaya başladı, haydi kızlar pes etmeyin seslenişleri sonrası benche çökmüş olan oyuncular arasından Nihan'a tezahürat yapılmaktaydı. Benim olduğum blokta sete yakın önlerde olanların başlattığı Nihan Güneyligil tezahüratına katıldık, o da el salladı. Ardından takım sahaya dönecekken file arkasından tribüne çağıranlar oldu. Oyuncular taktikleri alıp hakemin sahaya giriş işaretini beklerken, tribünlere doğru hareketlenmeselerde kaptan gibi alkış tutanlar oldu. Bizler inandık sizde inanın bizim için bu maçı alın diye bağırmaya başladık. Aynı tezahürat altın set öncesi daha yoğun katılımla gür bir şekilde tekrar etti. Oyunun 2-0 dan 2-2 ye gelmesiyle giden kötü süreçte herkesin sinirleri yıpranmıştı, oyuncuların rakibin geri dönüşüne nasıl reaksiyon vereceğini merakla bekliyorduk.

Haydi kızlar iyi başlarsak iyi gider bağırışmalarımız beşinci sete kötü girişimizle can sıkıntısına döndü. Etrafta çöküp oturan benden daha genç çocuklar vardı, yahu siz kaç yaşındasınız ki yoruldunuz diye oturuyorsunuz kalkın ayağa diye sinirlendim. File arkası set öncesi Fenerbahçe aşkına herkes ayağa diye bir kıpırdatmaya çalıştıysa da, salondaki seyirci kitlesi kupa alındığını göremeyeceğine bozulmuş vaziyetlere gelmişti herhalde. Bir taraftar takıma maç kazandırır diye set öncesi file arkasından gelen sesler vardı. Oyunda ki stres had safhaya varmıştı, gidip gelen sayılar salondaki atmosferi gergin hale getirmişti, bu noktalarda ağırlığını koyan Gamova saha değişiminde önde geçmemizi sağladı. Haydi bee ne biçim topluluksunuz, burada perişan halde altı set sadece biz mi bağıracaz biraz katkı yapın alkışlayın, ıslıklayın birşey yapın yahu diye arkalardakilere, yan taraftaki pasif duranlara bağırılmaktaydı. Tribünlerde böyle maçlarda hassas patlama noktaları oluveriyordu. Yanımdaki genç arkadaş ter içinde kaldığından üstünde ne varsa çıkarıp yarı çıplak kalmıştı, bütün hırsıyla haydi kızlar haydi 12 numara diye bağırıyordu. Ben de oyun başlayana kadar bir süre oturup dinleniverdim.

Saha değişimi sonrası girişilen mücadele tam bir psikolojik savaşa dönüşmüştü, onları bozmak için elimizden gelen her çabayı gösteriyorduk. Tam top karşılayacakları sırada gürültü yapıyor, seken topları kovaladıklarında uğultuyla dikkatlerini bozmaya çalışıyorduk ancak maçın çok kritik anlarına iki sayı geride giriverdik. Elimizden gitmekte olan kupa için taraftar son bir gayret daha koyuverdi, sahadaki meleklerimiz de tecrübelerini sergilemeye başladılar. Gelen beraberlik sayısıyla iyice çıldırmış şekilde Fener-bahçe oley diye bağırılmaktaydı ; ardından haydi kızlar, servise gelen kaptana haydi kaptan sen bitirirsin işi diye bağırmaktaydık. Rakibi çok kritik noktada yakalayıp servislerle bozuverdik, öne geçtik, bizim için saldır Kanarya diyerekten salondaki coşku inanılmazdı. Aldıkları mola falan bile bu coşkuyu kesemedi Sarı Melekler ooo sesleri devam ediyordu. Saldır Saldır Kanarya seslenişleri ardından Gamova ile setin son sayısını almamızla her zaman her yerde en büyük Fener diye bağırıyorduk. Önümüzdeki kızlarımıza helal olsun kızlar, haydi alıcaz bu maçı diye seslenip alkışlıyorduk.

Tekrar lavaboya git gel yapıp yüzümü yıkadıktan sonra merdivenlere yığılmış olanların arasından geçerken, altın sette susmayın bari diye seslenip, sonra maç boyu arka taraflarımda elleri cebinde maçı izleyip duran, tek yaptığı iş Nihan hata yaptığında ona saydırmak olan çam yarması gibi bir adamla konuşmaya başladım. Tamam tezahürat falan ettiğin yok şu oyunculara saygın yok, etrafındakilere bir bakta sus o zaman, ağzınızı hiç açmayın daha iyi dedim. Tamam haklısın dedi, gene sahaya doğru yöneldiğimde haydi kızlar kupa gelecek diye gazlayanlar vardı, onlara alkışlarla katıldım, üstümdeki tshirt su gibi olmuştu evden her set başına bir tshirt getirsem anca yeterdi diyordum.

Oyuncular beşinci setin alınmasıyla iyice morallenmiş gözüküyorlardı, taraftarlar gene bizler inandık sizde inanın bizim için bu maçı alın diye sesleniyordu. Kaptan yumruğunu havada sıkıp diğerlerine döndü birbirlerine el çakarak sahaya yerleştiler. Armanın gururu Sarı Melekler diye bağırırken tarihi bir set başlıyordu, ne oyuncular ne de bunca maça giden biz altın set diye birşey görmemiştik, sahadakiler gibi biz de yorulmuştuk ama kazanılacak olan kupanın verdiği enerji ile takımla inanılmaz bir bütünlük içine girilmişti. Fenerbahçe sen çok yaşa canım feda olsun sana... diye haykırılıyorken onlar tribünden aldıkları adrenalinle son sete çok iyi giriş yaptılar. Rakip tribündekilerde aldığımız beşinci set sonrası suskun kalınca, ne oldu yahu bunlara altıncı set için ek mesai parası vermiyorlar mı diye dalga geçiyorduk.

Maç boyu 60 dan fazla top alan neslihan pili bitmiş şekilde sete dışarı vurduğu topla başlayıverdi, bir yandan onların bize uzak taraftan kullandıkları servisini ıslıklıyor, sonra file arkasındakilerin saldır Fener tezahüratına katılmaya çabalıyorduk. Biz rakip hücumlarını da yuhalarken, muhteşem bir savunma ile direnç koymaya başlamıştık, Eda ve Gamova öyle bir duvar ördüler ki, Gamova'nın ne kadar bilinçli şekilde sayı alacağını hissettirerek blok yaptığını bu sette daha iyi gördüm. Nadiren blok sayısını gördüğümüz Frauke bile blok yapabildiğinden, onlar bizim blok duvarını aşamadıkları süreçte iyice hırslanan oyuncularla beraber tribündekiler de her blokta onlar gibi birbirlerine sarılaraktan kutluyordu, fark dörde beşe çıktı artık buradan maçı bu şekilde bir daha çeviremeyecekleri dağıldıkları belli oluyordu. Saha değişimi öncesinde file arkasından western melodi girilmişti bile, coşku katlandıkça artıyordu. Sahadaki yedeklerimiz falan hepsi alkışlarla yerlerinde duramıyorlardı, biz de iyice melodiye kaptırmıştık. Sonunda bir sayı alıp serimizi kırabildiler ama üstüne bastığımız smaçla oyuncularımız saha değiştirirken biz de alkışlarla karşı sahaya yolladık. Western melodiye kaldığımız yerden daha coşkuyla devam etmekteydik, zıplayaraktan sağa sola, alkışlar falan, karşı sahaya yerleşen oyuncular tribündeki coşkunun farkında olup güzel oyunlarının devamını getirdiler. Aldığımız sayılarla suratları düşen rakip oyunculara gülüyorduk, neslihan ne oldu neslihan , ikizler hadi cıyaklasanıza vs.

Biz tribünde melodi değiştirmiştik, rakip aldığı iki sayıyla kalakalmışken maçın sonuna erken varmıştık. Salonun çoğunluğu da ayaklanmıştı artık, öyle ya kaç saattir sabır bahşederek oturarak bekledikleri kupa zamanı gelmişti. Ufak bir seri yememizle beş sayıya ulaşabildiler, bizim koç mola alıverdi, seyircilerin bir kısmı gene oturuverdi. Ama buradan sonra hiçbirşey olmaz, bizden bu kupayı alamazlardı artık. File arkası mola sırasında istersen donatalım dört bir yanı bayraklarla... derken biz de servisteki nikolici yuhluyorduk ve alınan sayıyla bütün salon ayakta oley oley oley oley şampiyon Kanarya ( bunun doğrusunu bilmeden hala Fener diye bağıranlar da var tabii) sesleri arasında kupayı kazandığımız sayıyı da alıverdik. Büyük bir sevinçle herkes birbirine çak yapıyor sarılıyor kutluyordu. Ter içinde kalmış, seslerimiz kısılmış, avuçlarımız şişmişti, ölmüş bitmiştik ama sonunda kazanmayı beceren taraf olmanın keyfi herşeyi unutturuyordu.

Maç bitimiyle de saha içinde sarmaş dolaş olan oyuncularımız zıplaya zıplaya kutlarlarken tribünlerden şampiyonluk bizim kupa bizim diye aşağıdaki vgstt oyuncularına mesaj veriliyordu. Şampiyon Fener en büyük Fener alkışlayın ulan... diye bağırıldıktan sonra, şampiyon Fenerbahçem ne istersen iste benden... denilirken iki takım oyuncuları birbirlerini tebrik seremonisindeydi. Biz bir kez daha ellerimizi sahaya doğru açıp avaz avaz sesimizi şampiyonluk hırsıyla söylemeye başladık. Hızlı bir şekilde salon görevlileri fileyi indirip kupa seremonisine ortamı hazırlıyorlardı. Bütün oyuncuların tek sıra halinde dizilmeleri sonrası vgstt oyuncuları gene bize yakın kalan yarı sahadaydılar. Arkalarından onlara laf atmalar sataşmalar yapılıyordu. Zaman zaman bizim oyuncular da neler oluyor gibisinden arkalarını dönüp tribüne bakıyorlardı. Uzun süre neslihan'a seslenmeler sonrası bizim tarafa arkasını dönüp (eskiden mahalleye gelen kalaycı kadınlar gibi ağzını yayvan açaraktan) nee vaaar diye cevap verdi, sakız ister misin diye sakız paketi sallayanlar vardı. Benim de cebimde bir paket sakız duruyordu, maç çıkışında ona sataşmak için getirmiştim. Arada bir neslihan nati nasıl blok koydu ama ,sakızını mı yutturdu falan gibisinden seslenmeler yapıyorduk. Ama ön taraftakiler neslihan pabucu yarım çık dışarıya oynayalım falan derken, biraz sonra bir grup tezat şekilde kırmızı yakışmıyor sana gibisinden birşeyler söylemeye başladı, neslihan Fenere diye bağıranlar dahi oldu, onlara madalyaları verilmekteydi, madalyasını aldığı gibi içeri yönelmekte olan neslihana file arkasındaki GFB'li birileri yukarıdan atkı uzattı,üstüne doğru bıraktılar, atkıyı tamam sağolun diye alıp içeri bırakıp tekrar geri döndü. Tamam artık bırakın neslihan'ı falan filanı diye bizim meleklerin kupayı almalarını beklemeye başladık. Madalyaları takılıyorken, file arkasıyla karşılıklı seni sevmek deli gibi yürek ister melodisiyle sapsarı - melekler tezahüratı bir süre boyunca yapıldı. Sarı Melekler oooo diyerekten kupanın takdimini beklemeye başlamıştık. Uzak taraftaki file arkası tribün büyük oranda boşalmıştı, az sayıda kalan kiralık taraftar da pankartlarını topluyorlardı, en son kalan bir kısım bu tören öncesi kendi takımını tribüne çağırıp alkışlamıştı.

Federasyon başkanı en sonunda kupayı takım kaptanına verirken tribünden yükselen oley.. şampiyon kanarya sesleri oooo diye kupanın havaya kaldırılışına odaklandı. Kaptan en güzelini yapıp tüm takım olarak kupayı birlikte kaldırmayı tercih etti ve gene ellerde uzayan kupayla şampiyon Kanarya diye bağırmaya devam ettik. Kupanın teslim alınmasıyla bizim kaptan protokole yöneldi, orada Aziz Yıldırım ile Mehmet Ali Aydınlar arasında komik ve samimi bir sen al yok siz alın görüntüleri oldu. Mehmet Ali Beyin kupayı tuttuğu sırada biz Meeehmeet Aalii Aydınlar Mehmet Ali Aydınlar diye tezahürata başlamıştık, daha da yoğun ve içten bağırılırken o da tribünlere doğru dönüp kupayı kaldırdı, sonra başkanda ona katıldı, pozlar verildi. Evde tekrarları izleyince başkanın sen al bunu, ben futboldaki kupayı alacam gibi bir diyalog kurduğunu gördüm.

Oyuncular tribüne çağırılmaktaydı, kaptan tren yaparak geçelim o tarafa deyince bütün oyuncular ardarda dizilip önce file arkası duvardibi tarafından yolculuğa başladı, oradan atılan konfetiler oldu, file arkası orta taraf önünden geçerken şampiyonluk bizim kupa bizim sesleri yükseliyordu. Bizim olduğumuz tarafa doğru gelip durakladılar, ön taraftakiler gene teker teker çiçekler sunuyordu oyuncularımıza, bu sefer kafalarına çiçek yağdırıp onları korkutmadan daha bir usulce bırakıldı. Oyuncularımız güleryüzleriyle alkışlar yapa yapa geçiş yapıp tam önümüzdeki kısımda medyaya poz vermeye başladılar, tam bu esnada Ekaterina Gamova diye tezahüratlar yükselince Gamova güldü,el salladı, öpücük yolladı, fotoğraf çekimi sonrası röportajlar için ortalıkta bir dağılma oldu. Sonra Gamova'yı diğer yarı sahada elinde çiçek zıplayarak dönerek dans eder gibi hareketlerde görünce şaşırdım, ilk defa bu kadar mutlu keyifli görüyordum.

Salon boşalmaya başlamıştı, pankartlar toplanmaktaydı, herkes birbirine bakıp yahu ne biçim terlemişsin maçı sen mi oynadın diye takılıyordu, gerçekten kenardaki yedeklerden çok terlediğimiz belliydi. Bazı arkadaşlarla zor oldu ama aldık sonunda diye tebrikleşirken, maça anca son anlarda, tören zamanı girebildiklerini söyleyenler vardı, geldiklerinde kapılar kapalı olduğu için, yan taraftaki tesislerin içinde televizyondan izleyerek bekleyenler olmuş. Salonda kendi oyuncularına hata yaptığında söylenip durmaktan başka bir olumlu niyeti olmayanlara göre, takımına kat kat daha fazla katkı yapabilecek böyle bir sürü taraftarımız dışarda kalıverdi, bu da günün üzücü yanlarındandı.

Saha içinde röportaj vermekte olan Jan de Brandt'a bize arkası dönükken tezahürat yapıyorduk, o da röportaj sonrası dönüp alkışlarla teşekkür etti. Alice Blom karşımızdaki benchte vatandaşı Debby Stam yanına oturmuş onunla konuşurken yapılan tezahüratlara el salladı, Debby'de gülüp ona takıldı. Sonra böyle etrafta dağılmış olan bizim oyunculardan görülenlere tezahürat edilerek vakit geçiyordu. Ben tekrar lavaboya gidiverdim, dönerken heeyyy diye kalabalık bir ses ve alkışlar duyunca ne oluyor acaba diye bakıverdim ki meğersem takım bu seferde protokol karşısında yöneticilerle beraber zafer pozu veriyordu. Tribünde çoğunluk gitmişti, kalan az sayıda taraftar parmaklıkların oraya yığılmış, gördüğümüz oyunculara sesleniyorduk. Bazı taraftarlar formalarını sahaya atıp imza alıyorlardı, Eda'nın etrafını sahada top toplayıcı,yer silme vb. görevleri olan altyapı oyuncuları sarmıştı, hepsi girydikleri Fenerbahçe tshirtleri üzerine imzalar alıyorlardı, bizim ona tezahüratlar boşa gidiyordu, kızcağız imzaları bitirip kafasını kaldıramıyordu, en sonunda bize döndü alkışlayıp içeri doğru gidebildi. ...Naz Naz Naz seslenmeleri duyuluyordu ama Naz neredeydi göremedim, Çiğdem Kaptan da büyük kaptan helal olsun sana kupa çok yakıştı eline seslenmelerimize bakıp teşekkürler hepinize diye içeri girdi, Nihan çok sağolun, harikaydınız dedi. Violet Duca'da yapılan tezahüratlara iki eliyle selam verdi. Nati oğlu Marcus ile birlikte sahadan ayrılıyordu. Bizlere el salladı, sonra Marcus Marcus diye seslendiğimizi de duyunca gene gülerek bize baktı, bize ilgi göstermeyen oğlu ise boynuna takılı madalya da ne yazıyor onu okumaya çalışıyordu, sonra annesinin peşinden koşarak gitti. Sahada oyuncu kalmamıştı, biz de terli halimize rağmen oyuncuların çıkış yapacağı kapıya doğru gidip bekleyelim dedik. Umarım üşütmeyiz diye kapının iç tarafında beklesek olmaz mı dememe rağmen aşağısı çok kalabalıktı, onun için bizim de orada beklememiz pek uygun olmazdı.

Aşağıya iner inmez birileriyle konuşan Kike'yi görünce, Kike que haces estan aqi (burada ne yapıyorsun) dememle şaşırıp arkadaşları bekliyorum gibisinden birşey dedi. Etrafta oyuncu yakınları, bazı taraftarlar, voleybol yazarları vs. bir sürü kişi birikmişti. Biz de dışarıya dökülüp beklemeye başladık. Yaklaşık 25-30 taraftar çıkış kapısı dışındaydık. Ben çok susamış halde, kaç litre su kaybettik yahu, su almak lazım ama büfede ters tarafta kaldı diye düşünerek tekrar içeriye yöneldim. Maç sonrası tribündeyken gözüm takım malzemecisini bize su atsın diye aradıysa da ortalıktan yok olmuştu. Kapının oradaki görevlilere su var mı diye soracaktım ki, orada kontrollerde içeri sokulmayıp dizilen bir sürü şişe duruyordu. Sormamla al istediğin kadar dediler, büyük bir şişeyi aldım, bir iki ufak şişeyi de dışardaki diğerlerine vermek üzere aldım.

Bazı çıkan rakip oyuncular olmaya başlamıştı, kaptan arzu çıkıp benim durduğum oturma bankı yanındaki ailesine yaklaşınca, geçmiş olsun kaptan, gene iyi zorladınız dedim. O her zamanki mütevazı ifadesiyle teşekkürler, size de tebrikler dedi, sürekli ortalıkta dolanan kıvırcık saçlı ufak şirin kızını kucakladı, eşiyle beraber karanlıkta kayboldular. Biz orada bir yandan neşeyle muhabbet ediyorken, ikizlerden biri çıkıverdi, özge mi gözde mi, özgeye 1.50 gözdeye 1.70 veriyorum diye takılmaya başladım, o da gülüp cevap vermedi,tanıdığı birileri ailesi miydi bilmem artık, sarılıp gitti, diğer kardeşi ni ise görmedim.

Bizim taraftarlar bir organizasyon içindeydi, Grup Lacivertten olanlar ellerinde meşaleler ve ufak ışık fişeklerini dağıtmaya başladılar. Bana verdiklerini istemedim, ben salonları yakarız falan derken kendimi yakmak istemem deyip elimdeki su şişesini gösterdim, yangın söndürücü bende diye. Onlar takım çıkarken yakalım, şöyle koridor yapalım falan diye konuşurlarken biz de bir iki kişi oturma bankı üstüne çıkmış kapıya doğru bakıyorduk. Çıkış kapısı üstündeki odanın ışığının yandığını ve içerde federasyon başkanını görünce Sayın Karabıyık kupayı bize verdiğine sevinemedin değil mi diye laf atıyorduk ki , meğersem Mehmet Ali Beyde odadaymış, çıkıyorlardı. Birazdan kapıda Aziz Yıldırım gözüktü, büyük başkan diye alkışlara, sağolun diyerek gitti.

Biz böyle ortamda içmeden sarhoş kıvamında bir keyifle gırgır şamata gelene geçene laf atıyorduk. Nikolic çıkınca bye bye niko gold mine (altın madeni) diye seslendim. Kike gene gözüktü, yanında Kinga ve Debby ile çıkıyordu, Adios Kike, seneye berbat arkasınla gene görüşürüz diye ispanyolca laf atmamla güldü, yanımızda kızlar varken rezil etmeyin bari gibisinden bakışla vale vale nos vemos (tamam tamam görüşürüz) diye el salladı gittiler.
İçerde Mehmet Ali Aydınlar'ı görmemle tezahürat etmeye başladım. Diğerleri de katılınca Mehmet Ali Aydınlar sesleri yükselmeye başladı, o da bu sefer kalabalık bir kafile olmadan yalnız başına çıkış yaptı, taraftarlara el sallayıp, ellerini sıkarak, hepinize çok teşekkürler diyerek gitti. İtiraf etmeliyim ki Aziz Yıldırım'a gösterilen ilgiden daha fazlasını gösterdik kendisine.

Cebimde duran sakız paketini maç çıkışında neslihan'a verme planımla hazır tutuyordum ama nesli içerde gözüktüyse de dışarı çıkmayı tercih etmeyip biraz Seda ile konuştuktan sonra yanda ki odalara doğru kayboldu, biz oradayken dışarı çıktığını görmedim. Kamil Hoca dışarı çıkmıştı ona sataşmaya başladık, baklava nerde baklava nerde söz verdiğin baklava nerde ardından fıstıklı olsun güllüoğlundan diye takılıyorduk, bize gülüyordu.

Bizim takım oyuncularının içerde biriktiğini görüyordum, belki de onlara toplu halde çıkış yapmalarını söylemişlerdi. Bir yandan dilimde şarkıların gündüz gece... diye tezahürata başlamıştık, ben bankın üstünde elimdeki pet şişeye vura vura tempo tutuyordum, ellerinde meşale olanlar da iki yana dizilmişlerdi, koni şeklindeki ışık çubukları da iki yana yerlere bırakılmıştı. Plana göre oyuncuların iki tarafta meşaleler aynı anda yanarken tezahüratlar arasında ortamızdan geçmesi düşünülüyordu.

Merve olaydan bihaber vaziyette çıkışa doğru yönelince bir ağabey onu içeri kışkışladı ama kemik tribüncülerden Tuzlalı Mustafa ağabey erken davranıp meşaleyi yakmıştı bile, ona niye yaktın falan derlerken gülüyordu, kafilenin hareketlenir gibi olduklarını görünce, ağabey geliyorlar diye öndekileri uyardım, içeriye doğru bir dakika diye işaret yaptılar, meşaleleri ışık çubuklarını yakmaya başladılar. Tezahürata başlamıştık, dilimde şarkıların gündüz gece, deli gibi aşıgız Fenerbahçe, salonları yakarız senin için, helal olsun sizlere....

Oyuncular, teknik heyet hepbirlikte keyifli bir halde gözleri meşale ışıklarından parlayarak çıkıyorlardı. Tezahürata eşlik edenler de vardı, el sallayanlar da, Gamova da bir kaç tanesiyle beraber zıplıyordu. Meşaleler bir süredir yandığı için doğal olarak duman ve sis ortamı da oldu, ben de bankın üstündeki yerimden iniverdim, duman ve kıvılcımlar oraya sekip duruyordu, oyuncularda dumandan rahatsız olur gibi olunca ortayı açıp havalandırmaya çalıştık, aramızdan tezahüratlar eşliğinde geçiyorlardı. Meşale tutmayanlarda onlara yaklaşıp el çakıyorlardı. Ben de arkada kalan birkaç tanesiyle el çakıp konuşuverdim. Katyaa diye bağırınca yehuu diye bağırıp yumruğunu uzattı, Natii you are the best dememizle iki işaret parmağıyla bizi gösterip you are the best diye seslenerek çak yaparaktan ilerledi. Koç Jan de Brandt bu çok güzel, harika diyerekten geçiyordu, Seda'yı görünce bravo Seda dememle elini uzattı, çaktım, harikaydın bugün kupa için teşekkürler deyince, siz harikaydınız, moralimiz düşerken maç boyu destek olmasanız çok zor olurdu,teşekkürler görüşmek üzere dedi, arkasından kupa elinde gelen Violet Duca'da hep birlikte hakettik bu kupayı deyip havaya kaldırdı.

Biraz ilerlemiş olan takıma doğru armanın gururu Sarı Melekler diye bağırıyorduk, bu taraftar sizinle gurur duyuyor sesine karşılık karanlıktan kızlardan gelen bu takım sizinle gurur duyuyor ve bu taraftar takıma maç kazandırır seslerine bizden bravo helal olsun size diye alkışlar yükseldi, Sarı Melekler oooo diye onları uğurladık. Violet Hanım ise onlardan geride kaldı, kupayı sizde hakettiniz diyerek bize verdi. Kupa çirkince birşeydi ama hafifte sayılmazdı, bunu ortaya koyup toplu halde fotoğraf çektirdik, ve tekrar Violet hanıma teslim ettik, bir kupa daha kaldı alınacak demesiyle, pazar günü kızları getiriyor musunuz stada diye sormamla evet,programı ona göre ayarladık hadi iyi akşamlar diyerek gitti. Neyseki salonları yakacaz diye kızları yakmadan bu sevgi gösterisini atlatmayı becerdik.

Hepbirlikte salon içinden geçerek caddeye çıkıp evlerimize dağılmaya koyulduk. Salon içinde gene dilimde şarkıların gündüz gece... diye tezahürat devam ediyordu, görevlerini bırakmakta olan özel güvenlikçilerde ne oluyor diye şaşkınlıkla bakınıyorlardı. Salon dışına çıkıp merdivenlerden ana caddeye giderken de sisli karanlıkta bunu söylüyorduk.

sisli bir geceyarısında,ıssız bir sokak ortasında, kırık bir lambanın altında, dalmışım sevdalara, neler geçti kalbimden bilsen, yaşlar damladı gözlerimden, anladım ki ölene kadar, Fenerbahçe düşmeyecek dilimden...

2 yorum:

Güray Gürsoy dedi ki...

Kerem'cim ellerine,yüreklerine sağlık.An be an yaşattın bize
gene salonu.
Finaller böyledir işte.
Sezon boyunca ortalarda gözükmeyenler
kupa alma zamanı çıkarlar ortaya
taraftarcılık oynarlar.
Hakikaten onlar yüzünden salona
her daim gelen ama dışarıda kalanlara
üzüldüm.Yazık...
O Çam yarması herif iyi bir
kıllık yapmamış abicim aman ha.
Bir de başın derde girer.
Pişkin olur böyleleri.
Sakız taşıma düşüncen süpermiş :))
Kike Vgstt'deki Kinga Maculewicz'in eşi.
Ondan gelmiştir.
Ne yazık ki giderler herhalde
seneye.Çünkü Arkas Mezsaros
haricindeki yabancılarını gönderiyor.
Senin İspanyolca işi nereden ?
Çok iyi bir şey valla :))
İngilizcen de var.
Helal olsun abicim.
Tekrar teşekkürler.
Ufaktan bu yazıları kitap
haline getirmeyi düşünsen iyi
edersin.
Mükemmel bir dizi oluyor bence :))

sensiblex dedi ki...

Sağol Gürol ağabey

Aslında maçlara gelen yada gelmeyi akıllarından geçirenlerin bu yazı içindeki mesajları okuyup anlaması lazım, ben sezon boyu voleybolcuları maçlarda takip edip, konuşup onların oyun içindeki ruh hallerini tahmin edebiliyorum. Antu forumundaki maç başlığının tamamını da gözden geçirdim, böyle branşın popularitesi arttıkça ve olumsuz insanlar maçlara geldikçe sıkıntı artacak, seviye değişikliği farkediliyor.

Herkes gelip tezahürat etsin falan da demiyorum, mümkün değil ,zaten sürekli tezahürat etmekte marifet değil, zamanla bir voleybol taraftarlığı tarzımız oturuyor, Aylin abla da bu açıdan bizleri çok övüyordu geçen gün. Tribünde hala hatalar olur, olacaktır, (yakında bir derbi oynanacak gene hoşuma gitmeyen şeyler olur) ama biz etrafımızdakileri uyarırken, bu yazdıklarımızı okuyanlar da birşeyler anlarsa daha güzel olacak.

Daha önce dediğim gibi antuya yazmayı istemiyorum,bu yazıları antuya falan koysam biliyorum, çok uzun olmasına rağmen, salonlara gelemeyip, ortama ilgi duyan daha çok okuyan da olur, olumlu eleştiriler de gelir,olumsuz da. Ama şimdi iş güç içinde süreklilikle yazı yazmaya forumda bunları takibe vakit ayırmak ne kadar daha fırsat olur bilmem, bir fayda yapacaksam düzgün olsun diye bayağı saat geçiyor yazmakla. Gene de maçlara gitmekten geri kalmadıkça, salondaki taraftarın profilini gösterip bana göre doğru yanlışlarını ilettikçe, buradan da okuyan kaç kişi olursa belki kendilerine çeki düzen verirler.

Bazen görüyorum sen de forumda az yazıyorsun ama yazılarda kimi mesajları iletiyorsun, yerinde oluyor. Fenerblog üzerinden bu blogtaki yazıları takip edenler de olmakta, bakalım zaman neler gösterecek, inşallah daha sık sık kupa aldığımız günleri yazarız.

:)) çam yarması dediğim gerçekten sinirimi bozdu, ona ve yanındaki mum gibi maç izleyen arkadaşlarına laf anlata anlata en sonunda haklısın dedi. Bir iki kere set sonu gaza gelip, saldır saldır kanarya diye bağırdı, bir de bana yahu bu rakip oyuncular ne kadar abartılı çirkefçe seviniyorlar diye şikayet ediyordu, dedim biz senelerdir alıştık onlara.

Ben şimdiye kadar hiç kavga etmiş biri değilim, sakin bir karakterdeyim ama tribünde olunca ortam içinde herkes bir ilginç karaktere bürünebiliyor, tribünle gerçekteki halim çok tezattır, herkeste şaşırır buna. O tartışmalar kavga edecek duruma gelmezdi yani, iyi bilirim ufak bir kavga dahi hem tribünü bozabiliyor, sahaya olumsuz etkisi de oluyor, dayak yiyip uzun bir süre bir taraftardan mahrum bırakmamak lazım :)) gerçi etraf hep tanıdık tribüncü ağabeylerle,arkadaşlarla dolu olduğundan sahip çıkarlar dayak yememe fırsatta olmaz, neyse.


:) Kinga-Kike? bu ilişkiyi valla bilmiyordum, yoksa ona göre biraz daha makara yapardım.
Ben de gördüm netteki haberde arkasın yabancıları dağıttığını, hatta belediyede aynı şekilde galiba, bizim çubuklumuza karşı o kadar paralar boşa gidince silbaştan yaparlar tabii.

Sinirlendirmeye alıştığımız duerden gibi oyunculardan artık mahrum kalmak üzücü olacak. Bakalım belki kinga kalırsa kike de istanbuldan uzaklaşmaz, bir takım ayarlar gene sataşmaya devam ederim.

İspanyolcayı tam olmasa da az biraz eski (ispanyol) kız arkadaşımdan öğrenmiştim, Madrid ve Kanarya Adalarında da kaldım bir süre. Neden neslihan'ın sürekli voleybolu bıraktıktan sonra çocuğunu doğurduğu oralara yerleşmek isterim falan demesini anlıyorum yani, cennet gibi yer :))