22 Kasım 2010 Pazartesi

Galatasaray Medical Park - Fenerbahçe Acıbadem 0-3 (Salondan İzlenimler)













Sezonu süper kupayla açan bayan voleybol takımımız, ligin ilk hafta maçında ezeli rakibimiz, sponsor katkılı adıyla galatasaray medical park ile karşılaştı. Birkaç senedir galibiyet şansı vermediği rakibine karşı gene net bir skorla sahadan galip ayrılıp salonda olan bizleri de keyiflendirdiler.

Maç yeni Burhan Felek salonunda oynanan ilk derbi olacağı için nasıl bir giriş ve tribün düzeni olacağı biraz merak uyandırıyordu, bunun dışında kağıt üstünde deplasman tarafı biz gözüksekte taraftarımızın daha fazla ilgi göstereceği geçen seneki vaziyetlerden belliydi. Maça yakın vakitlerde oynanmakta olan beşiktaş-Fenerbahçe erkek basketbol derbisinin yarısını izleyip yola düşmek biraz zor oldu. Deplasmanda galibiyete yakın olan takımı hissetmek, Iverson'un Ömer Onan'ın savunmasıyla kelepçelendiğini görmek rahatlatmıştı.

Salona giderken ana caddeyle kesişen yerdeki ufak parkta toplanmış Fenerbahçeli 25-30 kişi gördüm, hafiften demleniyorlardı. Askerlik şubesi yanından inen yokuşun orada bekleşen Fenerlilerde vardı, yokuştan salon ana kapısına giden yolu Fenerbahçe taraftarı kullanacaktı, rakip taraftarın yolu ise biraz daha dolambaçlıydı. Herhangi bir vukuata karşın askerlik şubesi önünde hazır bekleyen 20 kadar çevik kuvvet polisi duruyordu.

Salon önüne geldiğimde saat dört buçuktu, etrafta bekleşen taraftarlar olduğu gibi, gişe kapısında da kısa bir kuyruk vardı. Kapı girişi dar olduğundan,tek kişi halinde metal dedektör panelinden geçip, aynı diğer salondaki gibi bir masa kurup bilet veren bir görevliden, 5 liralık bilet ile giriş yapılıyordu. Bileti aldıktan sonra, önümüzde çevreleyecek şekilde dizilmiş olan polis görevlilerinin üst arama aşamasını da geçiverdik. Biz salon içine bakmak için direk girişteki file arkasına yönelirken, arada sıra halinde duran güvenlik görevlileri o noktaya Fenerlileri geçirmiyordu, rakip taraftarla arada tampon bölge oluşturmuşlardı, onlar diğer taraftaki gişeden gelip oradan kendi file arkası tribünlerine yöneliyorlardı, biz ise girdiğim yerden sağdan koridoru takiben tribüne yönlendiriliyorduk.

Protokol tribünü solundaki ve sağındaki kısımlarda Fenerbahçe taraftarlarınca işgal edilmeye başlanmıştı. Taraftar grupları süper kupa finalinde olduğu gibi aynı file arkası tribün üst katına pankartlarını asmaya başlamış, oralarda yerleşmekteydiler. Zaman ilerledikçe protokol karşısındaki maraton tribünde Fenerbahçe taraftarlarınca doldurulmaya başlandı, evsahibi olan galatasaray tek bir file arkasında sıkışmıştı. Birkaç taraftar grubundan kişiler eşliğinde Abdullah Paşaoğlu'nun kapıya doğru yöneldiğini gördüm, sanırım girişte veya dışarda olan bir sorunu çözmek için yardım istemişlerdi.

Taraftarların olduğu üst kata çıkarak tribünün orta sağ kısımlarında ön sırada ayakta dikilmeye başladık, maça kırk dakika kadar zaman vardı,bizden sonra gelenlerde sağa doğru biraz daha yer dolduruverdi. Tribünün genel ağırlığı sol baştaki Genç Fenerbahçelilerden itibaren, sol ve orta üste doğru yoğunlaşmıştı, onların sağına doğru yerleşen Fenerbahçeliler Derneğiydi. Onlar yeni yaptırdıkları atkılarını dağıtıyorlardı, her ne kadar birkaç senedir voleybol maçlarını çoğunluğunu onların oluşturduğu simalar arasında takip ediyorsam da, Ünifeb mezunlarından olarak nötr kalmak hoşuma gittiğinden atkıyı takmak istemedim.

Önümüzdeki sete ve alt kata asılan pankartlar yanısıra, üst katın önüne de pankartlar asılmaktaydı, bu salonun en güzel yanı da bu oluverdi, herkes getirdiği pankartı asabilecek bir yer bulabilirken, diğer salondaki gibi tartışmalara sebep çıkmıyordu. Dünyanın en büyük spor kulübü pankartınında üst katta sol tarafta kalan son boşluğu tamamlamak üzere asılışını gördüm, daha sonra pankartı asan ağabeyler de tribünün ortasında yerlerini aldılar.

Oyuncular aşağıda yedek sıralarında oturmaktaydı, o an için kimlerin kadroda olup olmadığını çözümleme uğraşına başladık, Kasia gözükmüyordu, Fofao da eşofmanlı oturanlar arasındaydı,o zaman Fofao oynuyor galiba diye söyledim, onu izleyebilecek olmak heyecan vericiydi. Ama biraz sonra Kasia'da eşofmanlı halde gelince kafa karıştırdı, ısınmalar başlayana kadar kadroyu çözümleyemedik. Bir süre sonra Fürst ile Kasia alt tribünde yer işaret edip şuraya geçelim falan gibi şeyler konuştuklarını tahmin ettim, bu durumda biraz netleşen durum, Naz'ın ve Songül'ün de ısınmalara başlamasıyla bu defa Zülfiye'nin kadroda olmadığını anladık. İlk başta bizim altımızdaki tribüne yöneldilerse de, daha sonra bench arkasındaki teleskobik tribünde üçü beraber oturuverdiler. Maçın ilk setinden sonra ise aşağımızdaki istatistik ekibinin yanına geçtiler.

Bir yandan böyle ısınmalar başlarken, tribünler arası atışmalar da başlamıştı. Diğer tarafın üst kat ortasında sadece bir blok dolduracak kadar haline karşılık bizim üst tribünün neredeyse %70'i dolmuştu ama özellikle sola doğru içiçe sıkışık vaziyetlerdeydi. Biz tribüne girerken, Fatmagül cimbom...senin suçun ne Fatmagül cimbom diye bağırıyorlardı, sonra karşıdan gelen tezahüratı duymadığımdan bizimkilerin ilk ağızlarını açışlarında a.....a.. galatasaray diye bağırılaraktan neye karşılık verdiklerini anlamadım. Karşı tarafta birisi 1905 pankartını ters asınca, ooo gerizekalı diye bağırışmalar oldu. Onların tribününde açılan ikizler vedat&sedat pankartı senelerdir bir sürü yerde gözüme çarptığından kimdir bu ikizler diye daha dikkatli bakmaya başladım, zaten bu pankartın makarası maç sonuna doğru yapıldı. Bir de sonradan gelen 4-5 kişi büyük bir Yıldız Teknik pankartı asınca, bizim tribündeki gençler içinde Yıldız Teknikten olanlara okulda onları harcayamadınız mı diye takılmaya başladık.

Takım ısınma öncesi Fener çekmişti alkışlamıştık, onlarda sahaya yayılıp açma-germelere başlamıştı. Ama başka işlerle meşgul olan bizim tribünün sol tarafının afyonu geç patladı herhalde ki takım ısınmaya başladıktan sonra onları tribüne çağırıverdiler, halbuki bir dakika önce boş boş oturuyorlardı. Kaptanın bütün oyunculara işaret etmesiyle tribün önüne toplandılar, file önünde pas atıp orta oyuncuya vurdurmak için hazırlanan Fofao ne olduğunu anlamamıştı, herkes birdenbire ısınmayı bırakınca şaşırmıştı ama sonra meseleyi anlayıp o da arkadan diğerlerine katılıverdi.

Bizim tribünün takımı çağırmasına karşılık, rakip tribünde oyuncularını çağırmaya başladı ama bizim taraftan onları bastıracak kadar güçlü Fenerbahçem sen çok yaşa... sesleri yükseliyordu. Onların oyuncuları ısınmaya devam ettiler, maç öncesi bir kere daha denediler ama gene ipleyen olmadı. Biraz futbol meseleleri üzerinden bel altı çalışmalar başlayıverdi, bizim tribünden ne bursa,ne antep ne de kayseri, bu sene sensin yedinci...kümede kal kümede kal...galatasaray tezahüratları yükseliyordu. Karşı taraftan kupa nerede tezahüratı geliverdi, bizim taraftan bankasya birinci lige düşecekleri kinayesiyle jingle müziği geldi. Tam karşıdan ne mutlu seni ... yavşak Fenerbahçe sesleri yükselir gibi oldu ki, bizim taraftar onları altı tane atılır mı be, ohaa Fenerbahçe sesleriyle boğuverdi. Çoğunluk olan taraf olmak böyle makaralarda ezici bir üstünlük sağlıyordu. Deplasmana hoşgeldin kayserispor, trt Ankara çocuk korosu gibi bildiğimiz taşlamalarda yapıldı. Bir ara bunlar suskun bir şekilde çömelip, hep birlikte goool diye haykırarak ayağa fırlayıp dikkat çekince bizim taraftar gülerek alkış tutuverdi, bunu daha sonra bir daha tekrar ettiler. İ... cimbom üçlü çeksene diye onlara ooo şeklinde tempo tutulurken, ortalarında duran beyaz gömlekli orta parmak işaretiyle cevap veriyordu. O beyaz gömlekliyle hem maç öncesi hem maçın son seti bayağı uğraşıldı.

Bu hafta bu kadar az olmalarına rağmen büyük ihtimal haftaya galibiyet olasılıklarını daha yüksek gördükleri erkek voleybol derbisinde bulundukları kısmı dolduracak kadar geleceklerdir, geçen sene de erkek voleybol derbilerine daha kalabalık geliyorlardı ve bizim tribün içinde çok daha yorucu oluyordu, ancak bugün kendimiz çaldık kendimiz oynadık.

Rakipte yeni transferler oynayacaktı ama İvana'nın sakatlığı olduğunu biliyordum, o da olsaydı belki bizim konsantrasyonumuz daha da artardı. Amigo Yücel'de gelip sol taraftakilerin ortasında yerini almıştı, tribünü setin oradan idare etmiyordu ama nerenin üstüne çıktıysa bilmiyorum, çevresindekilere göre az birşey yukarda duruyordu, bizim olduğumuz noktadan görmek bazen zor oluyordu, böyle tek katta toplanan tribünün tezahürat senkronizasyonu maalesef soldan sağa doğru sık sık kayıyordu.

Maç öncesi 30-40 dakika öncesinden başlayan tezahüratlar devam ediyordu, zaman zaman müzik, zaman zamanda gs marşları çalındığını duyuyorduk. Onların bir marşıyla aynı melodide giden GFB'lilerin Sefa Reis besteleri müzik duyulduğu anda tribündekilerce söyleniyordu. Ayrıyetten atkılarla yapılan i... galatasaray kontra melodiside müzikle beraber tüm tribünü sarıyordu.
Gene daha tamamını ezberleyemeden yenileri üretilip duran besteler söylenmekteydi, ben seni kalbimde derinlere sakladım, ben seni tertemiz duygularla pakladım... diye devam eden beste söyleniyordu.

Demir parmaklıkların önü tamamıyla dolmuştu, orada aralara girip uyarılar vermeye başlayan Tufan komiser gözüktü. Koltukların üstüne çıkmak yasak diye bağırıyordu, koltukların üstünde duranlar o gidene kadar iniverdiler, diğer polislerde koridor kısmı boşaltmaya, orada duranları amigo haricindekileri tribüne çıkmaları için uyarmaya başladılar. Koltukların üstüne çıkmak yasak uyarısı ardından tribünde şşşt yere basıyorsun, ayakla basmak yasak amuda kalkacaksın gibi şeyler dönüyordu. Salona geldiği görülen Mehmet Ali Aydınlar'a tezahüratlar yaptık, eliyle selam verdi, başkan olsana başkan olsana Fenerbahçe'ye başkan olsana sesleri yükseliyordu. Ardından tribünün solundan protesto amaçlı o.....çocuğu barış kuyucu diye toplu tezahürat yükselince, sansürlemek için şşştledik, bunun ardından kuyunu kazacaz barış kuyucu diye bağırmaya başladılar.

Bir süre sonra önümüzden geçen galatasaray güvenlik amiri tribün içine bakarak amigonun kim olduğunu bulmaya çalışıyordu, birkaç yerden toplananlarla birşeyler konuştular, deplasman tarafı olduğumuz için maçta uzun süre küfürler olduğu takdirde salondan çıkartılacağımız söylenmiş. Etraftakilere bu uyarılar iletildiyse de, maç içinde zaman zaman tezahürat içi küfürler geçiverdi, hakem tarafından bir defa da uyarıldık. Maç vaktine yaklaşırken tribün içinde sürekli akatlardaki basket maçından haber var mı diye herkes birbirine soruyordu, bir süre önce geri düştüğümüz haberi gelmişti, sonra son periyot sonlarında önde olduğumuzu öğrendik, galibiyet haberinin gelmesi bütün tribünün toplu halde söylediği inleyen nağmeler tezahüratından belliydi. Nihayet üç sene sonra o iğrenç ortamdan galibiyet çıkartabilecek karaktere ulaşılmasının verdiği moralle coşulmuştu.

Takımlar ısınmaları bitirmekteydi, bir tarafta 41 diğer tarafta 40 yaşında iki tane yıllanmış şarap gibi pasörler pas smaç organizasyonlarını yönetiyordu, daha orada göz atarken Fofao'nun verdiği paslar etraftakilerin dikkatini çekip şuna baksana diye birbirlerini dürtüyorlardı. Bizim bench arkasına gelip oturan, siyahi adam dikkat çekiyordu, acaba bu kim diyorduk, bu sütlü kahve tonundaki adam büyük ihtimal Fofao'nun eşiydi, biz milyonlarca tezahüratını yaparken o da izliyordu.

Takım kadro anonsları deplasman takımından başlayınca oley tempoları eşliğinde alkışlar yükseldi, rakip takım isimleri okunurken ise bizim taraf Kanaryasın sen bizim canımız... diyerekten girişini yaptı. Sahaya dizilen çubuklu formalı oyuncular arasında Seda'da vardı, karşı tarafın böyle bir derbiye dandik bir somon pembesi formayla çıkması geleneksellikten uzaklaşmaları hoşuma gitmemişti. Tribün coşkuluydu, kalabalıktı ama sağ taraftan en sol taraftakilerin ne dediklerini anlamak ve ses senkronizasyonunu sağlamak için biraz dinlemek gerekiyordu. Maç karşılıklı sayılarla başlamışken, servislere karşı hatalara erken başlayınca geri düşüverdik. Teknik mola sonrası takımı kalbimizde derinlere saklamayı bir kenara bırakıp, biraz daha eforla bizim için saldır Kanarya... diye bağırılmaya başlandı. Bir süre sonra scoreboard kafayı yedi, önce göstergeler kayboldu, ekrandaki yayın da gitti, karanlığa büründü. Hakem oyunculara masadaki sayı levhalarını takip edin diyerek işaret etti. Birazdan düzelme olduysa da sayıları yanlış yazdılar, bizim aldığımızı onlara yazınca 13-11 öne geçmiş gözükmeleri üzerine uğultular oluverdi, sayı onlara yazıldı ama servisi biz atıyorduk. Düzeltme yapılması ardından kaldığımız yerden devam ettik.

Tribünlerde hep dillerde bu sevda bitmez gönüllerde... diyerekten sürdürüp, üç alkış tempolu Fenerbahçem sen çok yaşa önde olduğumuz teknik mola ardından coşkuyla girildi, bütün üst kattakilerin aynı anda alkış tuttuğu vakit irkiliverdim, zira müthiş bir yankı yapıyordu, önümüzde olan takımımızı ittirmeye uğraşıverdik. Farklı taktik hamleleri ile maç sırasında birkaç defa daha yapılan değişiklikler görmeye başladık, Naz'da oyuna girmişti, bir ara Çiğdem kaptan servis atılacakken oyuna dahil oldu, yani süper kupa maçına göre daha fazla değişiklik yapılıyor, farklı oyuncuları farklı pozisyonlarda izliyorduk. Tribündeki coşkulu kalabalık az bir farkla önde olmamıza rağmen maçın seyrine göre değil de ezbere gazlamaya başladı. Fenerbahçe çok pis koyar.. diyerekten devam edilince her ne kadar seve seve diye söyletmeye uğraştıysakta çoğunluk küfürlü versiyonunu icra edince, hakem eline büyük fırsat geçmiş gibi maçı durduruverdi. Sahadakilerden kaptan olarak Nati'yi yanına çağırıp uyarı yapınca, kimbilir keyifli melodiyle akan tezahüratta ne olduğunu bile anlamayan Nati tribüne doğru gelip, yukarıya gülerek bakarak işaretlerle birşeyler ifade etmeye uğraştı, sonra yerine döndü. Bizde etraftakilere yapmayın, sansürleyin şunları, bakın dışarı çıkartmak için fırsat kolluyorlar diye bağırıyorduk.

Bu tip uyarıların üstüne genel de olduğu gibi, klasik bir gaz anı yaşanarak, Fener alkışları Fenerbahçe oley sesleri yükseldi. Setin sonuna yaklaşmak, kuvvetli bir set-set-set temposu tutulmasına yol açtı, salondakilerin de alkışlarıyla katılımı ve ooo sesleri sonrası sayıyı kaybedip, bir kez daha set sayısı için fırsatı kolladık ve set sonu klasiği olan alışkanlığımızı ne yazık ki yapamadık. Seti aldığımız gibi tribünün solundan sex on the beach sesleri yükseldi. Ama ikinci set bitimi biraz daha hızlı davranıp başlattığımız her zaman her yerde en büyük Fener ile o tarafında katılımını sağladık.

Karşı tribünün solundakilerden protokol sol tarafındaki Fenerbahçelilere doğru salça olanlar oluverdi, o tarafta bir gerginlik olunca, bundan gereksiz yere tahrik olan bizim file arkasından bazı gençler salonun protokol tarafı en üst katlarına çıkıp oradan karşıya doğru koşanlar oldu. Üst katlarda güvenlik falan yoktu, bunu gören gs tarafıda oraya doğru hareketlenme isteği gösterince güvenlik görevlileri iki tarafı da sakinleştirme çabasına girişti. Üst kattan geriye tribüne dönen gençlerin peşinden başka kimse gidemesin diye polisler bizim tribünün sol çıkışına yığılıverdi, orada bir süre itiş kakış uğultu koptu. Maçın ikinci seti başlamıştı, bir süre sonra herkes tekrar işine dönüverdi. Tabii bu gerginlik esnasında da iki taraf karşılıklı küfürler ediyordu, hakem iki tarafın kaptanlarıyla konuşmaktaydı.

İkinci sete çok iyi giriş yapan takımımız yavaştan farkı açmıştı, önümüzde servis atan rakip oyunculara yukardan bağırıyorduk ama bu mesafe pek hoşuma gitmemişti, üst kat tribünde olmak ufak salondaki kadar baskıya müsait değildi. Teknik mola sırasında alt katımızda sağ çaprazda erkek voleybol takım kaptanı Arslan'ın yanında arkadaşlarıyla oturduğunu gördük. Biz ona selam verirken o da oturduğu yerden gülerek size kolay gelsin diyordu.

İlk set tribün içinde karşılıklı yapılan sen sahada ben tribünde ölümüne Fenerbahçe.. tezahüratı iyi başlıyordu ama sonundaki koyacağız ite piçe kısmının tezahüratın verdiği bütünlükten uzaklaşması kötüydü. Bunun aksine ikinci set ardarda gelen sayıların coşkusuyla karşılıklı yapılan hep inandık, ve sensiz hayat bir işkence besteleri herkesin keyifle sağa sola hoplamasına zıplamasına yol açıyordu, alkış melodilerine salonda katılırken fark gittikçe açılmıştı. Tribündekiler bu gevşeklikle makara yapmaya başlarken de farkta biraz azalma oldu. İkinci teknik molaya yeterli bir farkla biz Fenerbahçeliyiz ulan sesleriyle girildi, yüksek volume müzik girilerek taraftarı susturmaya çalıştılarsa da girilen gs marşı üzerinden işlenmeye devam edildi. Bu set biraz fazla coşmuştuk ama gene de sahada dağıtılan paslar ile düşürülen bloklar üzerinden güzel hücumlar gözden kaçmıyordu.

Savunmada gayet iyi performansla rakibe kolay top öldürtmeden sayı almaya devam ettik, sayılar geldikçe herkes iyice gaza gelip katılır olmuştu. Sola-sağa yukarı aşağı senkronizasyonlar ooley oooley şeklinde bitirilip Feener şakşakşak Feeener şakşakşak denilerekten de tamamlanıyordu. Tabii bu kalabalıkla performansı illa gözlerine sokmak gerekiyormuş gibi durup karşı tarafa laf sokmaya başladılar. Ayıptır sorması bakmaya mı geldiniz diye başlayan makaralar devam edip set sonu tutulan set tempoları ve üstüne oooo beklentileri üzerinden bir türlü gelmeyen sayı ile her yapılan hücuma oooo sesleri ardından birkaç defa bloklanıp bir süre komik duruma düştük. Haydi Fener haydi, tam zamanı şimdi denilerek beklenirken bugün set bitirici finisher Terminator rolündeki Seda noktayı koydu. Her Zaman Her Yerde En Büyük Fener diye bağırdık.

Takım gene saha değiştirip maçı bizim önümüzde bitireceği son sete hazırlanmaya başladı, aşağıda istatistik ekibinin yanında oturan Fürst elma yemekle meşguldü. Karşı tarafa ilgisini yöneltenler önlerinde sete çıkan beyaz gömlekliye "beyazlı sen niye Kayseri'ye gitmedin" diye toplu halde bağırıyordu, o da gülerek bakıyordu. Son set başlamıştı, zaman zaman servise gelen Fofao'ya iyi servis atınca bağırıyordum, vamos vai Fofao,boa bola. Eda'da servisten ace yapınca bravo diyerek etraftakilerle aynı yere atmasını istiyorduk.

Mola sırasında Adnan Polat istifa diye bağıranlara, yahu niye istifa etsin, kalsın işte daha beter etsin derken kümede kal tezahüratları gene döndü, sanki biz futbolda çok iyi durumdaymışız gibi onlarla dalga geçiliyordu. Tribünde sol-sağ taraf içimdeki cimbom aşkı bambaşka... yapıyorduk ki, işin keyifli nah çekme kısmı bize düşüyordu. Karşı taraftakilerde sinirle orta parmak selamlarını gönderiyordu, üçlü çekmelerini bekliyorduk. Atkılar açılıp samanyolu yapılmaya başlandı, bunun üstüne avaz avaz yapılacakken Büyük Alper ağabeyde keyiflenip uzakta durduğu yerden önümde bir yere geldi,sete çıkıverdi.

Henüz setin sonuna çok vardı ve saldır cimbom ok lets go, sabri sahaya üçlü çektir cimboma, vedat sedat(ikizler pankartında yazıyordu) elele hepberaber tribüne, kaldırsın kaldırsın parmak kaldırsın 10 senedir gelenler parmak kaldırsın, çorbacı bunlar,taraftar değil.. gibi makaralar vallahi rezalet billahi rezalet nerede kaldı o ezeli rekabet diyerek işlenmeye başlandı. Ama bir yandan sahada Porto Rikolu oyuncularının etkili servisleriyle sıkıştırılmıştık ve fark azalıyordu, bir pozisyonda ise tam çizgi hizasında olduğumuzdan onların vuruşunun dışarı çıktığını net gördüm ama çizgi hakemi içeri gösterdi,itiraz ediverdik, tribündekiler ise bundan alakasız takılıyorlardı, Fenerbahçem cimbomla başak geçiyormuş. Yahu Alper ağabey fark azaldı, yakalıyorlar, bunlar hala caney caney diye makaraya devam ediyor, uyandırmak lazım o tarafı dedim. O tarafa dönüp Yücel diye bağırmaya başladı, saldır saldır Kanarya diye kısa bir süre bağırıp diğer taraftakilerin dikkati scoreboard gösteren işaretlerimizle çekildi.

Sahada Kamil hoca mola almıştı, oley oley haydi haydi koy bastır Fener bastır Fener cimboma da koy sesleri o kadar güçlü çıkmaya başladı ki ben de şaşırdım, herkes öne doğru yaklaşıp olabildiğince gazlıyordu. Bir sürelik konsantrasyon kaybından ve gevşeklikten uzaklaşıp 19-18 geri düşen takım ve tribün tekrar canlanmış ve öne fırlamıştık. Vur vur kafasına kafasına çivi gibi çivi gibi çak çak çak denerekten sert bir smacın keyfi çıkarıldı. Ardarda alınan sayılarla gene Fenerbahçe oley nidaları ortalığı kapladı, yapılan pınarbaşı ile maç sonuna gelmiştik. İnandık size bu sene diye haykırıldıktan sonra maç maç maç tempoları tutulmaya başlandı, bu esnada gene bir iki oooo beklentileri rakibin aldığı sayılarla fıs diye söndü. En sonunda terminatör Seda gene set bitiminde ortaya çıktı, ancak maç genelinde biraz daha fazla top öldürmesini isterdim.

İşte böyle her sene böyle cimboma böyle koyarlar aman bağırışları tüm salonu kaplamıştı, iki taraftakilerde karşılıklı el kol hareketleriyle dışarı işareten klasik derbi sonu tavırlarını sergiliyordu, salondan çıkmayın biraz başak geçelim, dışarda birazdan sağlık koşusu,beyazlı sen bizim herşeyimizsin falan gibi kısa kesitlerle takıldılar. Karşı tarafa karşılık olarak a.....a.. galatasaray diye küfür ediyorlarken, bizim oyuncularımız ise rakiple tebrikleşmeyi bitirip tribüne doğru alkış tutuyordu, bu zamanla bana çok manidar geldi, oyunculara ilgi yöneltileceğine millet karşıda az sayıda kalanların tahrikleriyle toplu küfür ediyordu,gerçi kısa bir iki sürelik birşeydi.

Bunun ardından sarı melekler ooo oo diye tempolar yükselmeye başlandı, tribünün sol tarafı ise takımı aceleyle çağırıveriyordu, sanki peşlerinden atlı koşturuyormuş gibi daha oyuncuların bir kısmı Nati'nin işaretiyle yaklaşırken diğerleri hala dağınıkken, biz ooo diye senkron için beklerken, o taraftakiler sarıı diye bağırıverdiler, aşağıdan birkaç saniye duraklamayla lacivert geldi, birkaç kere karşılıklı giden tezahürat birşeye benzemedi yarım kaldı. Aşağıdaki oyuncular da şaşkınlıkla gülüyordu, Nati yukarı bakıp ne yapıyorsunuz der gibi bir soldan bir sağdan farklı yerden farklı zamanda gelen sarı seslerini ima ediyordu. Bir kez daha yapılması için bu sefer bütün tribün aynı anda giriverdi, güzel bir karşılıklı Sarı-Lacivert-Şampiyon-Fener oldu. Oley oley şampiyon Kanarya diye bağırılırken, aşağıyı izlemekte olan Alper ağabeye, bu tezahüratın orjinal versiyonu Kanarya değil mi diye sordum, evet dedi biz yıllarca böyle söyledik dedi. Ama şimdiki genç nesil yanlış öğrenip Feeener diye bağırıyor, hatta amigo Yücel bile öyle söyleyip yönlendiriyor, onlara doğrusunu hatırlatman lazım ağabey dedim.

Sahanın içine giren çocuklar etrafta koştururken,röportaj falan için oyuncularda dağılmıştı. Tribündekiler gene ilgiyi Mehmet Ali Aydınlara yönlendirip Fenerbahçeye başkan olsana diyordu. Güvenlik nedeniyle bir süre içerde tutulacağımızdan bir süre daha tezahüratlar ediliyordu. Yücel hindi baba tempoları üzerine, amigo Yücel herkesin çökmesini istedi, file arkası üst katta bulunan kim varsa çöküverdi, sesimiz buradan salonu terkeden cimbomluların kulağına kadar gitsin diye gazlayarak hindiyi önce arabaya bindirdik,sonra indirdik,cimboma bindirdik. Heey Allah kısmı öyle bir yankı yapıyordu ki, biz ayaklanınca aşağıdan yüzlerini gördüğüm oyuncuların hepsi ne oluyor yukarda diye izlemeye başlamıştı.
Bunun ardından herkes dağılmaya başladı, koridorlara çıkanların oradaki akustikten dolayı söyledikleri bize ulaşıyordu. Tribündekiler sayıca azalmış kapıya doğru yığılmıştı, pankartları toplayanlar katlamakla uğraşıyordu.

Üst kattan aşağıya bakıp orada Fofao'nun eşi olduğunu tahmin ettiğim adamı gördüm, etrafa yukarılara bakınıp maç bitmiş bunlar hala ne yapıyor diye tezahürat edenleri izliyordu, hey joe,jhonny,michael diye seslenerek adam amerikan mıdır diye takılıyorduk. Sonrasında jeton düştü, bu Brezilyalı Fofao'nun eşi olmasın yahu dedik. Kamil hoca önümüzdeki istatistikçilerin oraya gelip onlarla konuşurken, vallahi kamil kamil diye tezahürat etmek isteyenleri susturuverdik, zira hoca rahatsız oluyordu. Ama gene de takılanlar olunca gülerek yukarı baktı, hocam bravo tebrikler diye seslenenmelerimize sağolun diye el sallayıp içeri gitti, yukardan Ze Roberto ne zaman geliyor diye sorduysam da duymadı, burası biraz fazla mesafeli aşağı inip gidelim artık dedim. O sırada Seda'da birileri ile resim çektirip o köşedeki çıkışa yöneldi, ona da bravo terminatör Seda vb. seslenmelere o klasik sevgi işaretiyle yumruğunu kalbine vurup selam verdi. Biz de alt kata inerken Kasia ile Fürst'ün de o çıkışa yöneldiğini gördüm, teknik ekiple konuşuyorlardı. Yanımdakiler kızın adı neydi deyince Kaşa diye telaffüz ediliyor galiba dedim, onlar ona Kaşaa Kaşaa diye tezahürat ederken uzak tarafa doğru yürümeye devam ettik.

Özel güvenlik görevlileri de yeleklerini çıkarıp toplu halde çıkarken onların ortasında kalıverdik, bu kadar görevlinin olduğunu koca salon içindeyken farkedemiyorsunuz. Ana caddede trafik tıkanmıştı, bu maçtan çıkanlar yüzünden mi yoksa emniyetin güvenlik önlemlerinden dolayı mı oldu anlamadım. Gelecek maçların fikstürünü herkes birbirine hatırlatarak dağılıverdik.

Hiç yorum yok: