29 Kasım 2010 Pazartesi

Fenerbahçe - Galatasaray 0-3 (Salondan İzlenimler)




Yoğun bir tribün mesai gününün ilk adımı erkek voleybol takımının galatasaray ile derbi mücadelesi idi. Maçtan önce kulüpler-federasyon ve il güvenlik kurulunun ortaklaşa aldıkları karar ile deplasman taraftarının alınmayacak olması işin tüm rengini bozmuşken, salondaki Fenerbahçeli kalabalığın desteğine yeterli mücadeleyle karşılık veremeyen takımımız maçı 0-3 kaybediverdi.

Havanın güneşli olduğu bu pazar öğle sonrası; içine yedek tshirtler, havlu, içecek-yiyecek vs. hazırladığım sırt çantamla biraz erken çıkıp 50.yıl salonundaki gençler maçına da bakayım dedim. Oraya giriş serbestti ve etrafta dağınık oturmuş halde Fenerbahçe-beşiktaş genç bayanlar maçını izlemeye gelen 100 kişi kadar vardı, büyük ihtimal çoğunluğu da oyuncu aileleriydi. Ben girdiğimde oyuncuları ısınır vaziyette görünce maç başlamadı herhalde zannettim, o sırada telefonla arayan arkadaşların çağırması üzerine salondan ayrılıp demlendikleri noktaya gidiverdim.

Akşam ki basket maçına nasıl yetişeceğimizi, girişte sıkıntı olabileceğini konuşuyorlardı, en zor maç o diye kesin orada olmamız lazım diyen arkadaşa asıl en zor maç bu erkek voleybol maçı dedim. Zira erkek voleybolda güç dengesinde gününde olmadığımız takdirde büyük fark yansıtamıyorduk ve erkek voleybol derbileri çok başabaş geçiyordu ama Caferağa'da ki maçlarda oranın takım taraftar bütünlüğü büyüsüyle birşekilde maçı alıveriyorduk.

Maça yarım saat kala, deplasman yasağının aslında maçlara daha fazla ilgi gösteren bizim taraftarlara zararlı olacağını, protesto olması gerektiğini konuşaraktan salonun önüne doğru gidiverdik, yokuşun salon alanıyla kesiştiği noktaya da polis bariyerlerini kurmuştu, ilk üst aramasını dışardan başlatıyorlardı. Rakip taraftarın alınmayacağı bir gün için etrafta oldukça fazla polis göze çarpıyordu.

Diğerleri bir süre daha dışarda beklerken, ben çanta aramam uzun sürer diye onlardan önce giriverdim, ama dışarda kontrol eden polis sadece içinde ne var diye soruverdi, içerdeki güvenlikçiler ise hiç bakmadı bile. Girişte bilet veren görevliye bu bilete iki maç izleniyor mu diye soranlar vardı.

Oyuncular ısınmalarını yaparken koridorlarda turlayıverdim, içerde protokolün sol tarafındaki tribünde ufak çocuklarıyla maça gelmiş aileler vardı. Ufaklıkların üstünde gs forması vardı, hemen dikkat çekiyorlardı. Ama bizim taraftarımız onları üzmeyecek kadar sağduyuluydu. Geçen sene galatasaray'ın evsahibi taraf olduğu Abdi İpekçi'de izlediğim, iki uzatmada biten gs-Fb erkek basket maçında, üstünde Fenerbahçe formasıyla gördükleri ufak çocuk ile babasına yaptıkları tacizleri sergilemeyecek kadar karakterliydi. O gün o çocuk ile babasını dışarı çıkarttırmak için uzun süre tezahüratlar yapıp, renklerden tahrik edildikleri bahanesiyle o tarafa saldıranlar olmuştu.

Taraftar grupları pankartlarını asmışlardı ama orada geçen hafta bayanlardaki derbi kadar yoğunluk yoktu, büyük ihtimal bunda deplasman yasağının getirilmesi rol oynamıştı. Salona giriş tarafındaki file arkası üst kata çıkışı engellemek için merdiven başlarına güvenlikçiler koymuşlardı, adama sordum neden burada duruyorsunuz ki diye, öyle talimat aldıklarını, rakip taraftara ayrılan kısımmış diyordu, tamam ama rakip taraftar alınmayacak diye yasak getirilmedi mi deyince bilmediklerini, talimatı uyguladıklarını söylediler.

Koridorda resmi site fotoğrafçısının bilgisayarıyla uğraştığını, bağlantı kurmaya çalıştığını gördüm, tribünde de rastlayınca yahu maçlarda biraz karşı taraflardan her tribünün fotoğraflarını da çeksene, ne kadar doluluk var anlaşılsın dedim.

Dışardan gelen diğerlerinden duyduğum kadarıyla bazı gruplar küfürler ederek protesto edelim, ceza olsun gibi birtakım fikirler sunmuş, koridorlarda kimi büyük ağabeyler bunlarla ilgili kendi aralarında tartışıyorlardı, alt kata geçip oturarak sakin sakin izleyelim diyenlerde vardı.

Isınmalar biterken biz de üst kata çıkıp yerimizi aldık, karşı tribünün bomboş olması kötü bir görüntüydü, ben yasak olmasaydı futbol maçları öncesi oraya iyi bir kalabalıkla geleceklerini düşünüyordum.

Üst katta sola yerleşmiş olan Genç Fenerbahçelilerin bir kısmı oturuyordu, açıkçası başlarındaki amigoların onları nasıl bir protestoya yönlendireceğini kestirmek zordu. Salon genelinde 3000-3500 kişi civarı bir rakam olabilir diye düşündüm, ilerleyen süre de bayan voleybol maçını da izlemeye gelenlerle daha da artış gösterdi.

Protokol tribününde başkan ve yöneticiler en ön sırada yerlerini almıştı. Takım anonsları rakibin ıslıklanması, bizimkilerin alkışlanması ile yapılıverdi. Ardından yükselen "deplasman yasağı istemiyoruz", "deplasman hakkımız engellenemez" seslerine bütün taraftarlar katıldı, maç başında bir süre bu şekilde bağırdık.

Maç başlamış, karşılıklı sayılarla gidiyorken, tribündekiler de yeryüzünde gökyüzünde bir fırtına kopar hergün... diyerekten giriş yapmıştı. Daha ilk teknik molaya varmadan önce sol taraftakiler, sonra bizim olduğumuz sağ tarafa doğru yansıyan bir durulma oldu, zira kulübün iki güvenlik amiri gelip koridorların boşaltılmasını talep ediyordu, bu da yetmedi ön sıralarda boşaltılsın istediler. Ön sıralara güvenlik amacıyla onları yerleştirmek için telsizle bir grup özel güvenlikçiyi çağırdılar. Tabii bu esnada bizim tezahürat edemeyip onlarla tartışmalarla soğumamıza neden oldu. Güvenlik amirleri tribünün ağabeylerinden önleri boşaltmalarını rica ederek diyalog kurmaya çalışıyorlardı, ama ne gerek var ne yapılmak isteniyor anlayamıyorduk. Protokoldeki yöneticilere doğru el kol işaretlerle bu hal nedir diye sıkıntı yansıtılıyordu, bir baktık ki başkan ve yöneticiler oradan ayrılıp daha üstlerde bir koltuklara geçiverdiler, onlar neden böyle yaptı onu da bilmiyorum.

Tribünde bu sıkıntılar olunca, bırakın gidelim diyenlerde oldu, başka yere geçelim oturalım, bu nasıl iş diye tepki koyup hareketlenenler oldu, ben de yerimden ayrılıp gittim merdivenlerden maça bakmaya başladım. Skora bakınca rakip takımın üstünlüğü ele geçirmiş olduğu görülüyordu, fark gitgide açılıyordu, kendi taraftarını ve takımını baltalayabilecek tek idari düşünce bizim kulüptedir herhalde.

Setin gidişatının kötü olduğunu gören taraftarlar sahaya biraz daha baskı yapmaya başladı, kaçan servisleri ardından bizim için saldır kanarya sesleriyle takımdan bir çaba beklentisine girildi. Rakip koç takımını bu maça uzun süre hazırlamış, bizimkiler avrupa kupası maçı yorgunluğuyla gelmişti ama sonuçta bu derbiydi, yalnız sahadaki takımın derbide çubuklu yerine giydiği beyaz forma hoşuma gitmemişti.

Rakipte daha önceki sezonlarda bizde oynayan oyuncular vardı; yasin,volkan,ali peçen. Özellikle yasin hırslı oyunuyla çok sinir bozucuydu.

Farkın azaldığını görünce taraftarlar biraz daha gaza geliverdi, oley oley haydi haydi koy bastır Fener bastır Fener cimbomada koy.. diye uzun süredir tezahürat ediyorduk, skorda geriden gelirken uğurlu tezahüratmış gibi benimsenmişti, ancak üstüste maçlara gidecek olduğumuz düşünülürse daha kafadan böyle efor sarfetmek zorunda kalmak ne yazıkki zorlayacaktı. Takımı ittire ittire skorda eşitliğe geliverdik, daha dirençli savunma blok dengesi kurmuştuk, erkek maçlarında nadir görülen gayet uzun ralliler maç boyu oluverdi.

Setin sonunda rakibin böyle kolay organizasyonlarla sayı bulması kötüydü, ama bizim hücumumuzda İvan'ın vuruşu banttan aut diyen hakem sete son noktayı koydu. Bir süre hayalkırıklığıyla karışık itiraz ettiysekte değişmeyecekti. Hakemin arkasında kalan seyircilerin baskıdan uzak tavırları ise sinir bozucuydu, hem tezahüratı hem de baskıyı sahaya böylesine uzak kalan üst kattan yapmak olacak gibi değildi.

İkinci set rakip takım bizden uzak karşı sahaya geçtiğinden iyice baskımızdan da uzaklaşmış oldu, zaten o taraftaki file arkası altta oturanlar arasında onların sayılarını alkışlayan 20-30 kişi göze çarpıyordu, bir kısmı oyuncu aileleriydi. Uzakta maraton tribün sağ alt köşesinde toplu halde oturup maçı izleyen bayan voleybol takımımız göze çarptı, Kamil hoca ile koç Ze Roberto'da salon içinde gezinip birşeyler konuşuyorlardı.

Gene kötü girdiğimiz sette, sahadaki vurdumduymaz tavırlar bizi delirtmekteydi, seyirciler arasından da dayanamayıp ayaklanan beyler ne oluyor, haydi canlanın, bu ne hal diye bağıranlar oluyordu ama büyük bir kısmı koça ve oyunculara sallamakla meşguldü.

Doğru düzgün blok kuramadan rakibin vurduğu topların parkeye kolaylıkla çarpmasını görmek tribündekilerin de ritmini bozuyordu. Bunca yıldız oyuncu transferlerine rağmen ne kadar dengesiz bir kadro olduğumuzu görüyorduk, blok için katkı verebilecek yabancı oyuncumuz şartlardan dolayı kadroya alınamıyordu bile.

Geriden takip ettiğimiz sette alınan mola sonrası bizler inandık sizde inanın bizim için bu maçı alın sesleriyle oyuncular sahaya dönüverdi. Yalnız fark açılmaktayken tribünün durmadan tezahürat etmek yerine daha oyun akışına yönelik olması gerekirdi. Neyseki bir süre sonra ufak bir seri yapılınca bu ritim tuttu, kanarya kanarya saldır saldır kanarya diyerek bizim hücumlarda tezahürat ediliyordu, rakip koç farkın sekizden aşağıya inmesine hemen molayla müdahale etti.

Kötü bir gününde olan kaptan Arslan oyundan alındı, elindeki değişiklik tabelasını Sinan hocaya vermeden yere bırakıp köşeye gidivermesi dikkatten kaçmadı. Yerine giren Burak servislerle iyi bir seri yapıverdi.

Mola sırasında salonun geneline doğru işaretlerle katılım isteniyordu, bütün salon haydi Fener haydi, tam zamanı şimdi.... diyerek beklentiye girdi ama rakip gene hücumlarında isabet tutturmaya başlayınca set sayısı noktasına kadar geliverdi.

Buna rağmen tribündekilerin pes etmeyip saldır saldır Kanarya haykırışlarına devam etmesi güzeldi, rakip bir türlü set sayısını alamıyordu, üstüste sayılar almaya başladık gene mola ile kesmek istediler. Mola dönüşü farkı tek sayıya indirmemiz müthiş bir geri dönüş yapacağız hissini herkese yayıp coşkuyu artırmışken, olmadı, 2-0 geriye düşüverdik.

Takım mücadeleden dolayı alkışlanarak karşı sahaya uğurlandı. Haydi bastır şanlı kanarya, ölümüne saldır kanarya, yenilsen bile maçın sonunda sırılsıklam olsun o forma... diye uzun bir süre tezahürat ederek üçüncü sete giriş yaptık. Sahada nihayet onların varyasyonlarını sezerek blok tutmaya başlamıştık, altı sayı öne geçiverdik, herkes oh be nihayet bizimkiler uyandılar diyordu.

Ancak bu keyif fazla uzun sürmedi, molaların ardından fark birer birer eriyiverdi, gene bize huzur kalmadı, rakip servislerine yüklenmeye başladık. Ancak nemer çok dikkatli kullanıyordu. Bu arada merdivenlerin orada birkaç kişi durduğumuzu gören Alper ağabey bizi çağırıverdi, neden orada duruyorsunuz deyince bu sol taraf laylaylom gidiyor, sizde uyuyorsunuz, en azından oradan rakibi yuhalıyoruz dedim.

Bu set çekişme ile sayılar birbirini takip ediyordu, servise gelen rakip oyunculara yukardan aşağıya baskı kurma uğraşlarını yoğunlaştırdık. Ama rakip takımın hırslı oyununa bizimkilerin taraftar desteğine rağmen yetişememesi herkesi sıkıntıya sürüklüyordu. Arslan tekrar oyuna dahil olmuştu.

Molada tribünden haydi,haydi,haydi Allah aşkına.... sesleri yükseldi, son çabalar sergileniyordu, alınan sayıyla tekrar ilk set ritim bulduğumuz tezahürata dönüverdik. Oley oley haydi haydi koy...

Karşılıklı sayılarla setin sonu geldi, salondakiler Fenerbahçe aşkına ayağa davet edildi, saldır saldır Kanarya sesleri ardından rakip yoğun uğultular arasında servis kullanıyordu, maç sayısına varmışlardı, herkes istim üzerinde bekliyorken, gidip gelen top dışarı gidecek diye bırakılırken en sonunda bizim çizgiye düşüverdi. Şaşkınlıkla galatasaray oyuncularının sahanın ortasına dalıp coşkuyla sevinçlerini bağırışlarını izliyorduk, bu aşırı sevinçlerine yuhlamalarla tepki gösterildi, bir kesimden küfürler yükseldi.

Tebrikleşme faslının ardından uzak yarı sahadan tribünlere dönüp alkış tutan oyuncularımızı alkışladığımız sırada, önümüzdeki yarı sahada bulunan galatasaray oyuncuları da etrafa alkış tutmaktaydı. Onlara kızgınlıkla s...... gidin lan ne alkışlıyorsunuz diye kızıvermiştik. Her zaman her yerde en büyük Fener sesleri yükseldi.

Daha günün ilk maçında alınan acı mağlubiyet ve sarfedilen efor üzerine dinlenmek için koridorlara dökülüverdik. Lavabolara ve büfelere gidenler olurken, üst kattan hala sahada soğuma hareketleri yapanlara tepkiler vardı. Bir an uğultular artınca, sahaya bakıverdim, volkan güç yerde duran çakmağı gülerek kenara salladı, daha fazla durmayıp oradan ayrıldılar.

Karşı sahada ise bizim takımdan birkaç kişi kalmıştı, coşkovic ile rakibin yabancılarından biri yerde oturaraktan konuşuyorlardı. Rakip oyunculardan bir ikisi file arkası altta oturan eşleri ve aileleri ile tebrikleşiveriyordu.

Koridorlara dağılan Fenerbahçeliler ise yenilgiyle ilgili kendilerince sebepleri tartışıyordu. Salon dışına çıkmayıp ikinci maçı bekleyenler sigara içmeye başlayınca nefes almakta sıkıntım olacağından tuvaletlere giremedim, göz gözü görmüyordu, zaten ilerleyen sürede hem sigara hem de büfelerin dumanı saha ortasına doğru hafif bir sis yapıverdi. Salonun yan tarafa, 50.yıl salonu arka avlusuna açılan kapıları açılmayınca, sigara içmek isteyenler kapalı alandan ayrılmıyordu. Tribünde her bir meseleye salça olan güvenlik görevlileri ve polislerin ise bu konularla ilgilendiği bile yoktu.

Lige hiçte hazır girmeyen, performansını istikrara oturtamayan erkek voleybol takımının salonda sadece kendi taraftarının olduğu bir derbide böyle bir mağlubiyet alması herkesin canını sıkmıştı. Böyle bir ortamda rakip taraftarda olsaydı maçın gidişatı nasıl bir seyir izlerdi tahmin etmek zor.

Koridorlara yığılan gençler masalara kurulup şarkılar söylüyorlardı, ama söyledikleri gücüne güç katmaya geldik... bestesine yapılan küfürlü kontraydı. Orada böyle bir tezahürat üretmeden, küfürlüsünü söyleyerek kendi kendilerine tatmin olmakla meşguldüler.

Bunlardan uzaklaşırken Ömer Koçsan ağabeyi görüverdim. Kanala dönme gibi bir durumu olsaydı da keşke Taurasi'li dönemde bu güzel maçları anlatabilseydi diye konuştuk, Kıvanç bir sürü program yanısıra maç anlatımlarıyla yoruluyordu hem de voleybol-basketbol maçlarını anlatmakta sıkıntı çekiyordu. Ancak Ömer ağabey daha önce de söylediği gibi yönetimden bazı kişilerin böyle olmasını istediğini, yapacak birşey olmadığını söyledi.

Alt katta bir yere oturup, sandwich yemeye koyuldum. Yanımdaki arkadaşın taraftarla ilgili olumsuz yorumlarına kısmen hak veriyordum, ancak bu salondaki yerleşim düzenini ve maçı izlemek için sahaya yakın yerleri doldurup, oyuncu resimleri çekmekle meşgul olan seyircilerin etkisinin zayıf kalmasının da sıkıntısını yaşıyorduk. Diğer arkadaşlarda erkek takımının maçlarını izlemenin stresinden bahsediyordu, haklıydılar bu takımı destekleyebilmek için kendi sinir sistemimizi de kontrol altında tutmak gerekiyor ki, bayan voleybol takımını neden herkesin daha rahat izleyebildiğinden anlaşılıyor.

Koridorda duran Alper ve Şadan ağabeylerin yanına gittim, Alper ağabey sen bu yeni salondan, taraftarın yerleşiminden memnun musun, sence yandaki ufak salon kadar yeterli baskı kurabiliyor muyuz dedim. Oradakilerle bunu konuşmaya başladık, yönetimin ve federasyonun aldığı güvenlik önlemleriyle burada yarattığı profil zaman ilerledikçe aynı stadtakine benzeşmeye başlayacak. Diğer salondayken ufaktı ama en azından az kişi olunduğunda dahi hakeme ve rakiplere bir baskı çabası sergilenebiliyordu çünkü tribünde herkes aynı uzaklıktaydı. Bu büyük salonda üst katlara yerleşen taraftarlar dışında orta kısımlarda oturan seyircilerde bir rol üstlenmediği sürece bu oynadığımız erkekler derbisindeki gibi sıkıntılar çekecektik.

Bana göre eğer ilerleyen maçlarda alt tribünlere, hakemin arkasında sağında kalan tarafta kalabalık durumuna göre ortalardan, aşağıdan yukarıya doğru bir yerleşim olmazsa her iki yarı sahaya da baskı kurmak, takımı ateşlemek zor olurdu. Nasıl ki ufak salonda zamanla bu kitlenin belli bir yerde toplanması kanıksanmıştı, bu yerlere şimdiden geçilmediği takdirde bu seyirciler iyice yerlerine alışıp oralardan ayrılmazlar, üst katta olmakta çoğunlukla boşa yorulmak oluyor diye konuştuk, hata yapan oyuncuya moral vermek için bağırmaya bile uzak kalınıyordu. Elbette kendi açımızdan bakarken, seyircilerin belli bir görüş açılarını da kapamamak lazım. Alper ağabeyde haklılık verip, zaten bu maç sondu, bundan sonra derbiler olmayınca bu grupların çoğu gelmez, ona göre gelecek maçlarda aşağıya geçip yönetimin istediği gibi çekirdek yiyerek oturduğumuz yerden maç izleriz dedi.

Bu meselelerin nasıl bir şekil alacağı zamana bağlı olur ama belli olan tek gerçek deplasman yasağı istemediğimizdir.

Hiç yorum yok: