8 Kasım 2010 Pazartesi

Fenerbahçe - Halkbank 3-2 (Salondan İzlenimler)

Ligde dördüncü hafta maçına çıkan erkek voleybol takımımız az bir taraftar desteği önünde, hala hazır olmadıklarını gösteren bir oyunla rakibini 3-2 yenebildi.

Maç saati hava karardığından, salona inilen merdivenlerin oraya inşaat için yığılmış malzemeler içinden kayıp takılmadan geçmek için bayağı dikkat etmek gerekiyordu. Salon kapısında bileti alırken tanıyan görevli, yeni salon açılışını duyurmak için yaptırılmış olan küçük bildiri afişini elime verdi, hadi az kaldı buradan kurtuluyorsunuz dedi.

İçeri girip bizim bench karşısındaki alışkın olduğum yere yönelince az sayıda tanıdık göze çarptı. Anlaşılan bayan voleybol takımı özelinde ön plana çıkmayı seven kimi taraftarlarımız erkekler maçına ilgi göstermemişti. Bunun aksine ilginç olarak arkamda ve etrafta oturmakta olan bir sürü sivil giyimli genç kız göze çarpıyordu, anlaşılan erkekler maçlarına da onlar ilgi gösteriyor.

Maça az bir süre kalmışken giriş yapmıştım, etraftaki voleybol maçları müdavimlerinden 6-7 tane genç arkadaş vardı, onlarla konuşaraktan maçı beklemeye başladık. Takımlar son ısınmalarını yaparak, karşılıklı servis ve pas smaç organizasyonları yapıyorlardı. Salona girdiğimden beri takımı çağırmakla meşgul olan file arkasındaki kısımda ayakta birikmiş GFB'liler gözüme çarptı. Fenerbahçe buraya diye seslenip duruyorlardı ama takım ısınmakla meşguldü ve onları takmıyordu. Bunlar da aksine daha fazla yırtınıyordu, "Arslan takımı buraya getir" vb.. üşenmeyip hızlı şekilde sayıverdim, 60 kişi kadar vardılar. Onların sol ve sağ taraflarında ki bloklarda da oturur vaziyette 15-20 kişi vardı, bunların bir kısmı ailece gelmiş olan "sonsuza kadar"cılardı.

Takım ısınmasını bitirince nihayet bağıranları dikkate aldı da en sonunda rahatladılar, oyuncular file arkasına doğru alkış tutarken, oradakiler de her zaman her yerde en büyük Fener diye bağırdı. Ana tribünde bizim olduğumuz köşe boşlukluydu ama ortalara doğru doluluk seviyesi artıyordu. Uzak taraftaki file arkasında da dağınık vaziyette 50 kişi kadar vardı, toplamda ise 600-700 civarı kalabalık vardı fakat maç uzadıkça salondan ayrılıp gidenler de oluyordu.

En son oynanan ibb maçında tezahüratçı tribün yoktu, bu sefer vardı ama daha maç öncesi vaziyetlerinden anlaşılacağı gibi maçla pek alakaları olmayacak gibiydi. Zaten başlarındaki amigoları bir aşağı bir yukarı gidiyor, maç ortasında da arada bir tuvalete toplanıyorlar, ellerindeki parayı birbirlerine aktarıyor birşeyler konuşuyorlardı.

Yan tarafımdaki arkadaşın dikkatimi çekmesiyle sahada ilk defa gördüğüm genç takımdan bir oyuncumuz olduğunu farkettim, 8 numaralı İsmet. Diğer bir genç takım oyuncu ise İzzet'ti ama onu zaten geçen sezondan kadroya girdiğinden biliyorduk. Rakip kadroyu incelemeye başladık, eski arkaslı Polonyalı Gruszka vardı, milli takımda parlayan genç Serhat'ın ilk altıda olmayıp onun olmasına üzüldük, milli takım açısından kötüydü, aslında bizim takım için daha avantajlı durumdu ama onu izlemeyi de istiyordum ki zaten daha sonra oyuna girip maçın gidişatında değişikliğe sebep oldu.

Çubuklu formayı giyen oyuncularımız içinde kontenjan dışı olan Geriç yoktu, ilk başta istatistik ekibinin yanında Dariusz ile beraber gördüysem de sonra ortalıktan kayboldu. Şeref tribününde Hakan Dinçay ve Abdullah Paşaoğlu vardı, protokol müdavimimiz tiyatrocu Tekin Akmansoy'u ise iki maçtır göremiyorum herhalde bu sezon tiyatro ve dizi meşguliyeti daha fazla olsa gerek. Rakip kadro ve teknik ekipte geçen seneye göre çok fazla değişiklik vardı, iki takım orta oyuncularını karşılıklı değiştirmişti ve Kemal'in ilk altıda başlamasıyla ilginç bir kapışma bizleri bekliyordu. Açıkçası Özkan'ın aşırı motivasyon yapıp, bizim yöneticilerin önünde hırsla maça asılmasından çekiniyordum. İstediğim ücreti kontratı yapmadınız, ben de size gösteririm havasında olabilir di ki, daha önce bizden ayrılan oyuncuların bize karşı davranış ve performanslarından sıkıntılarımız olmuştu.

Korkunç İvan geçen maça nazaran biraz daha tezahüratlı bir ortam bulduysa da, ne yazık ki henüz ona gerçek bir salon atmosferi sunamadık, anlaşılan taraftarın maç seçiciliğiyle bu gidişle derbi ya da şampiyonlar ligi maçlarında biraz daha iyi atmosfer görebilir. Buna paralel olarak kendisinin de henüz bize gerçek performansını sunabildiğini söylemek güç olur. Maçın hakemleri anons edilirken etraftakilerden Serdar Nişancıoğlu ismine nahoş tepkiler geliyordu. Bizim oyuncuların anonsunda file arkasındakiler oley çekiyordu, biz de oturduğumuz yerden alkış tutuyorduk.

Fenerbahçe sen çok yaşa... sesleri arasında maç başladı. File arkasındaki üstte balkon gibi olan kısma çıkmış olan birkaç kişinin idaresinde 60 kişilik grup tezahüratlar ediyorken, bizim olduğumuz taraftan da zaman zaman zayıf seslerle yancılık yapıyorduk, tezahüratlara pek katılmıyorduk, zaman zaman aldığımız sayılarla tezahüratın coşkulu tempo anları denk geldiyse salon genelinde alkışlarla kısa bir katılım oluyordu.

Geride girdiğimiz ilk teknik mola sonrası daha iyi oyunlar kurup öne geçiverdik. İvan'ın iyi pas aldığı zaman uçarak bastığı sert smaçları takip etmek çok zordu ki, televizyondan izlesek nasıl olurdu kimbilir. İlk maç manşetlerde iyi bir izlenim vermeyen Marshall bu sefer maça daha konsantre bir giriş yapıverdi, onun da katkılarıyla skorda üstünlüğü ele geçirdik. Kemal ve Emre'nin de zaman zaman bloklarıyla setin sonuna güzel bir şekilde vardık. File arkasındaki kitle sanki set 24'te bitiyormuş gibi o sırada her zaman her yerde en büyük Fener diye bağırıverdi, ilginç geldi.

Kendi aramızda bakalım ilk seti güzel aldık ama devamı nasıl olacak diye merak içinde konuşuyorduk, bu sezon ilk seti alıp döküldüğümüz maçlar olduğundan temkinliydik. Set arasında file arkası ekibin içinden bazılarının gücüne güç katmaya geldik bestesine kontra yapılan tezahüratı söylediğini duyuverdim, içinde küfürde olmasından dolayı salon içinde biraz tepki aldılar. Ne gerekle bu maç sırasında bunu söylediklerini anlamak zordu ama içlerinde kendilerini eğlendirmeye gelenler olduğu belliydi. Bunların başlarındakiler de bir kapıya bir tuvalete gidip para alışverişinde oldukları için birsüre biraz başıboş kalmışlardı.

İkinci set rakip takım bizim olduğumuz tarafa geçmişti. Biraz daha karşılıklı servis yüklenmeleri ile geçen bir set oluverdi. Çekişmeli bir oyun olmaktaydı ve tezahürat edenler kimi zaman oyunla alakasız alanlara düşüyorlardı. Rakip koçun oyuncu değişikliği ile Serhat'ı oyuna alması ardından biraz daha zorlanmaya başladık. Gerçi Serhat oyuna girip ilk başlarda hatalar yaptıysa da sonra iyice ısınıverdi. Arada bir sessizlik anlarında servis atarlarken fileyeee dışarııı falan diye bağırmaya başladık, birkaç defa tesadüfen bu isteklerimizde isabet olunca arkamızdaki kız topluluğu bunlar işi biliyor diye gülmeye başladı. İlerleyen setlerde onlar da ortama uyup rakip libero hasan'a , özkan'a falan sataşmalara başladılar.
Setin sonunda yakalanıp avantajımızı yitirsekte uğultular arasında yaptıkları hücumu auta yollamalarıyla 2-0 öne geçiverdik. File arkasındakiler gene kopmuştu, setin sonuna doğru uzak tribünde gördükleri volkan güç'le uğraşıyorlardı. 24. sayıdayken de aralarında pınarbaşı yapmak isteyenler vardı, yani ne kadar arıza varsa toplanmışlardı. Biz set set diye tempo tutmaya başlayınca onlar da uyanıverip, hemen kendileri tempo kurdular.

Önümüzden geçerek bizim sahaya geçiş yapan takımımızı alkışlayıverdik, nihayet üstüste iki set alabildik diyorduk. File arkasındaki gençlerden bir kısmı dışarıya dökülüverdiler, aralarından salona dönmeyenler olunca orada yaklaşık 40 kişi falan kalmıştı. Üçüncü sete gene istediğimiz gibi giremedik, diğer setlerde olduğu gibi ilk teknik molada gerideydik, bir kere de iyi başlayıp bitirin yahu diyorduk. Fark biraz açılınca herkes hocaya mola işaretleri yapmaya başladı. Ortam biraz daha sessizleşince bizim olduğumuz kısımdan gazcılığa da başladık. Servis atacak oyuncumuzu motive etmek için laflar yolluyorduk. İyi servisler attığımız zamanlarda karşı tarafın kurduğu oyunlara blok yerleştirmek daha kolay oldu. İvan'ın birkaç kere hiç zıplamadan blokta yer tuttuğunu farkettim, açılan pasın olduğu yere doğru yan yan ufak adımlar yapıp, rakip topu nereye vuracaksa elini oraya doğru tutuyordu. Bu set birkaç defa ciddi şekilde bloklanıverdi ki rakip oyuncular buna fazla sevinince, anlaşıldı Gamova'yı bloklayanlar da böyle coşardı dedik. Her fırsatta itiraz edip duran pasörleri selçuk'ta tepkileri üstüne çekti.

Setin sonlarına doğru iyi servislerle öne fırlamıştık ama onların koçu mola alıp bizi soğuttuktan sonra dengeyi kurdular. Kritik anlara maç sayısı atacak şekilde varmıştık, maç maç diye tempo tutulduysa da defansta topları karşılayamadık ve oyun uzayıverdi. File arkasındakilerin haydi Fener haydi...tam zamanı şimdi tezahüratlarına salondakiler katılırken rakip olağandışı direnci yanısıra şansı da yanında bulmuştu. Bir hücumda maç sayımız olabilecek top rakipten sekip, havalandı havalandı, bütün herkes gözler topta takip ediyorduk, top hız kaybederek tavana kadar gidiverdi, 3-0 lık bir galibiyet için santimler kala inişe geçiverdi. Her ne kadar biz hakeme etki edebilmek maksadıyla hoca tavana değdi diye bağırışlar kopardıysakta, file arkasından gelen kışkış cinler kışkış, yallah cinler yallah diye ruhani bağırışlara karşın, o topu çeviren rakip oyuncular bizi moralmen bozdular ve oradan seti alıverdiler.

2-1 olan skor salondaki bazı seyircilerimizin kalmasına yetmedi, geç oluyor diyerek mi gidiyorlardı yoksa başka takımların futbol maçını falan mı izleyeceklerdi bilmiyorum. Rakip takım önümüze geldiğinden biraz daha baskıcı olalım bari deyiverdik. Bizim servisler öncesinde onların oyuncularına laf atmaya başladık. Liberoları hasan ile olan yakın ilgi salon geneline yayılmaya başladı, çeşitli taraflardan laflar gidiyordu, hasan korkma, altına yapma vb... Daha sonra arkası dönük olduğu halde kendi uzağına içeriye düşen topa itiraz eden selçuk bizi sinir etti, hakemde onu uyarıverdi. Aldıkları bir sayı ardından kuvvetle bağırıp özkan ortadaki hasan'ı kucaklayıp havaya kaldırınca ne oluyor yahu dedik, aralarındaki bu sıcak muhabbette yönelik laflar dönüverdi. Bizden ayrılan özkan'ın her sayıdan sonra iyice hırsla bağırması ardından bir pozisyonda hatası file arkasından ooo gerizekalı diye seslenmelere yol açtı.

File arkasındakilerin başındaki amigoları falan bizim olduğumuz tarafta bir yerlere oturmuştu, zaten maç başında 60 kişi kadar varken 20-25 kişi kalmıştı, onlarda biraz daha önlere yaklaşıp oturarak maçı izlemeye başlamıştı. Aptal aptal özkan sesleri arasında servis atmaya gelen özkan'ın yüzü gülüyordu, hoşuna mı gitti falan derken maçta bizim durum iyi değildi. Coskovic üzerinden bir hata bulduklarında iyice üstüne oynamaya başladılar. Üstüste kötü manşetler hatalar gelince düzgün oyun kuramaz olduk. Servis serilerini kırmak için daha fazla uğultu yapmaya uğraşıyorduk ama fayda etmiyordu. İkinci teknik molaya giderken özkan dans eder gibi garip hareketler yapınca salonda ki kız erkek bütün kalabalık lafla sataşmalarını yoğunlaştırdı. Bunun yanısıra file arkasındakiler de ay ayol i... özkan diye tezahürat etmeye başladılar. Tribündekiler gitmekte olan setten ziyade rakip oyuncularla uğraşıp onlara alaycı besteler yapmaya başladı.

Bir seri yakalamamız mümkün olmayınca arada bir yapılan saldır temalı tezahüratlar da boşa gidiyordu. Adamlara puan mı verecez yahu diyorken, skor 2-2 olunca acaba maçı alabilecek miyiz diye soru işaretleri çıkıverdi. Takımlar tie break seti öncesi yer değiştirmeden kaldıkları kısımdan başladılar. Bizler inandık sizde inanın bizim için bu maçı alın diye cılız bir seslenme oluverdi. Takım uzatma setine oldukça iyi bir giriş yapıverdi. Dördüncü set oyunda olan Ersin yoktu, maça başladığımız ekiple sahadaydık. Daha iyi hücumlarla ve karşılıklı giden rallileri almanın moraliyle saha değişimine avantajlı gittik. Bravo beyler diyerekten oyuncuları alkışlayıverdik. Zaten maç boyu bizim tarafta fazla bağıranlar toplanmadığından, genelde gazcılık görevi yapıyorduk, mola dönüşleri takım ayaklanınca alkışlarla haydi beyler, iyi servis atana defansta top çıkarana bravolar vb.

Arada bir gene maçtan kopup kendilerinden ayrı oturan amigolarına sarı doğan oley falan diye tempo tutan file arkasındakileri, takıma da bağıralım diye uyarmak gerekti. Bir iki kere sarı doğan dedikten sonra Fener bahçe oley diye bağırmaya başladılar. Kapanan fark file arkasından gelen coşkulu bizim için saldır Fenerbahçe seslerine herkesin katılımıyla açılmaya başladı, maçın sonunda 15-11 lik tie break setiyle galip gelen taraf biz olduk.

File arkasından rakip tarafa doğru özkan oldu mu Fenerbahçe koydu mu seslenmeleri yükselirken bizim oyuncularımız rakip ile tebrikleşiyordu. Taraftarın bu tepkilerini duyan kaptan Arslan file arkasına doğru bakarak elleriyle sakin olun sakin şeklinde boşverin dedi. Bunu görenler bu sefer Fenerbahçe oley diye bağırmaya başlayınca Arslan'da işte böyle diye alkış tuttu. Oyuncular ortaya toplanıp Fener çektikten sonra kendilerini çağıran file arkasındakilere doğru yaklaştı. Sarı-Lacivert-Şampiyon-Fener yaptılar ve alkışlarla bizim tarafa doğrulup soğuma hareketleri için dağılıverdiler.

Soğuma hareketlerini fazla uzun tutmayan bazı rakip oyuncular çıkışa yöneliyordu, libero hasan kendisine doğru seslenenlere gülerek çıkıverdi. selçuk ne oldu falan diye bağırırken uzaktan duyup elle selam verdi, özkan ise Coskovic ile birşeyler konuşuyordu, gene ona laf atanlar oluyordu. Oyuncular da bu sataşmaları gerginliğe çevirmeden gülerek karşılayıp gidiverdiler. Tam çıkışa yönelirken file arkasındakiler salonda olmayan Sefa reisleri için tezahürat ede ede merdivenlere doluşunca biraz bekleyiverdim. Şaşırtıcı sayıda fazla olduklarını farkettiğim polis görevlilerinin arasından geçip yolumuza gidiverdik.

Hiç yorum yok: