27 Kasım 2010 Cumartesi
Fenerbahçe Acıbadem - Volley Bergamo 3-0 (Salondan İzlenimler)
Geçen sezon, finalinde gözyaşlarıyla kaybettiğimiz şampiyonlar ligine, bu defa daha derin bir kadro ile, daha fazla kazanma azmi ile tekrar bir başlangıç yaptık. Son karşılaştığımız rakip ile bu sezonun ilk adımı tesadüfen aynı isimde kesişiverdi, Volley Bergamo.
Maç öncesi takım menajeri taraftarın salona ilgisini artırmak amacıyla rövanşı kazanacağımızı duyuruyordu, ancak diğer taraftan gelen duyumlar ise rakip takımın milli takımdan dönen yıldız oyuncularını İstanbul'a getirmeyip dinlendireceği yönündeydi, bu da doğal olarak maçın kalitesine büyük bir sekte vurdu.
İki gündür fırsat bulamayıp, biraz gecikmeli olarak yazıyı yazabildiğimden bu sefer uzun uzun yazmaktansa daha kısa paragraflarla izlenimlerimi aktarayım.
Maçtan bir saat önce salona inilen yokuş ve salon girişi kalabalıklaşmıştı. Girişte bizim geliş yönümüze yakın olan kapı da kuyruk varken, az ilerisindeki diğer kapıda fazla yoğunluk olmuyor, biletler Avrupa maçlarında da sabit 5 lira fiyat.
Koridora geçip acaba rakip as oyuncularını getirmiş mi diye içeri bakış atayım derken salonda bir alkış kopuverdi, i love you Alex sesleri eşliğinde futbol takımımızın efsanesi eşi ve ufak kızları ile birlikte salondakileri selamlayıp protokol tribüne geçiş yaptı, elbette yanlarında tercüman Samet eksik değildi.
Sahaya çıkan Bergamo oyuncuları salona alkış tutunca, jestlerine karşılık olarak alkışlandılar. Uzaktan bakınca hiçbir tanıdık yüz göremedim, bu durum biraz canımı sıktı. Bizim oyuncular da toplu halde ısınma için çıkarlarken herkes ayaklanıp alkışlayıverdi, bu sıralarda salonda yaklaşık 2000 kişi vardı.
Salona girişin üstündeki file arkası üst tribüne, görevliler orası rakip taraftara ayrıldığı için kimseyi geçirmiyorlardı, ama yukarıda rakip taraftar var mı ki diye sorduğumuzda da birşeyden haberleri yoktu, zaten maç sırasında da gelen giden olmayıp orası bomboş kaldı.
Koridorda gelecek olan arkadaşımı beklerken, yanımıza gelen kulubün eli telsizli güvenlik amirlerinden biri tezahüratçı taraftarların duracağı file arkası tribünü alt katı önünde asılı olan pankartın kime ait olduğunu sordu. Pankartta yazılı olanlar kimi idarecileri hoşnutsuz ettiğinden gözle görülür yerde olmasını istememişler. Pankartın sahipleri bir süre sonra bulunup diğer file arkasına asıverdiler. Yazan yazı ise "Kırılsada kanadımız,asiye çıksa adımız,duyan duysun,bilen bilsin,böyledir bizim sevdamız.." !?
Diğer yandan emniyet amirleri ve tribüncü ağabeyler arasında ufak tefek tartışmalar vardı. Pankartlar,balonlar,havalı kornalar,sopalı bayraklar vs. içeri sokulmadan önce bir süre polisler tarafından toplatılmıştı. Amigo Yücel, Alper ağabey ve diğer bazı ağabeyler telefonla arayıp yardıma çağırdıkları Abdullah Paşaoğlu ile emniyet amirlerine konuşmaktaydılar. Ben de yurtdışındaki maçlarda bu tip malzemelerin serbest olduğunu söyledim, Abdullah beyde emniyet amirine davul,havalı korna,bayraklar falan Avrupa maçlarında serbest diye mevzuyu açıklama uğraşındaydı.
Oradan ayrılmadan önce Abdullah Beye bu maçlarımızın televizyondan yayınındaki sıkıntı yüzünden taraftarların şikayetçi olduğunu söyledim, o da kendilerinin de bu konuda çok dertli olduğunu, bakalım bazı girişimlerinin sürdüğünü söyledi. Diğer yandan acaba kombine kart çıkartılmasıyla ilgili bir gelişme var mı diye sordum, ilk başta düşündüklerini ama sonra bu salonda gişe turnikeleri falan kurulmayınca vazgeçtiklerini söyledi, artık seneye yeni salonumuza geçince kartlar planlanacak dedi.
Bizim takımın ısınan oyuncularına göz atınca bütün yabancıların kadroda olduğu göze çarpıyordu. Sahaya giriş koridorunun orada bulduğu boş bir yere yardımcısı ile oturan Gökhan Edman ile selamlaşıverdim, hocam gene yenemediniz bizi deyince napalım olmuyor der gibi ellerini açıverdi.
Fofao'nun eşi olduğunu tahmin ettiğim kişide De Souza ailesinin arkasına yerleşmişti, orada sıkı bir muhabbet dönüyordu. Tribünde bırakılan boşluğa Genç Fenerbahçeliler pankartı yerleştirildi, Fenerbahçeliler Derneğinin uzun pankartıda yana kaydırılıp ortalandı. Bu maç haftasonu oynanan derbideki kadar fazla pankart gözükmüyordu, bu da bana daha az tezahüratçı taraftar olacağı tahminini verdi.
Henüz üst file arkasında gruplar yerlerini almamışken, orada tezahürat eden 15-20 kişi vardı, alakalı alakasız şeyler bağırıyorlardı.
Gelecek olan arkadaşımın yanında başka bir misafiri daha olunca onlarla oturacak bir yer bakmamı istedi, maça az bir zaman kala ortalarda ve altlardaki teleskobik tribünlerde doluluk fazlaydı, maraton tribünü ortasından en üstlerde bir yerde beklemeye başladım. File arkalarındaki teleskobik tribünler bu maç açılmamıştı.
Protokol tribününde Mehmet Ali Aydınlar, Aziz Yıldırım ile birlikte yerlerini almıştı. Üst file arkası tribüne yerleşen taraftarlar balonları şişiriyordu, ama maç başlamadan önce biraz görsellik yaptıktan sonra patlatmaya başladılar, halbuki rakip servis atarken yada karşılarken patlatsalar daha ilginç olabilirdi. Birkaç bayrakla renk katılan tribün, çok fazla kalabalık olmadı, belki arkadaşın yanından ayrılıp bir iki set tribüne katılırım düşüncem vardı ama açıkçası bugünkü maç ortamından pek keyif alamayınca yerimden ayrılmadım.
Yeryüzünde gökyüzünde bir fırtana kopar hergün....adı Fenerbahçe diyerek tezahüratlara girişen taraftar fırtına gibi esecek bir takım mesajı veriyordu ancak bu maç pekte öyle oyun sergileyemedik.
Masa hakeminin anonslarıyla alkışlarla sahaya dizilen oyuncular arasında Nati'yi görememek şaşırtıcı oldu, ısınmalarda aktif gördüğüm oyuncu da herhalde bir sakatlık yoktur, büyük ihtimal hoca diğer oyuncuların durumlarını görmek istemiştir diye kafamızda bahane üretiyorduk, ama maç sonrası Nati'nin omuzunda sakatlığı olduğu haberlerini okuduk.
İnandık size bu sene... sesleri eşliğinde başlayan maç ortamında salonda 4000'den fazla izleyici vardı, maç başladıktan sonra da hala gelenler vardı. Maça iyi giriş yapan takımımız bütün salonun keyif dolu alkışlarını alıyordu, ama rakip koç hemen molayla müdahale ediverdi.
Maçın ilerleyen sürecinde ikinci teknik molaya kadar önde girdiysekte, fark açılmamıştı ve üstüste gelen hatalarla bizi yakaladılar. Olduğumuz üst kısımdan taraftar tribününe bakıyordum, onlar orada bir uğraş içinde çaba sarfediyordu ama salonun geneli katılımda pek istekli değildi. İkinci teknik mola öncelerinde bir ara salon ayağa davet edildiğinde de millet kalksak mı kalkmasak mı gibi ikilemde kalıverdi. Karşılıklı Fenerbahçem benim biricik sevgilim yapılıverdi, zaten diğer setlerde ki karşılıklı tezahüratlara bu kadar katılım olmadı.
Bu arada rakip bizi yakalamışken koç manşet için Songül'ü Seda ile değiştiriverdi, Nati'yi sokmaması gene ilginç gözüktü. Rakip farkı azaltınca servislerini ıslıklamalar yoğunlaşmıştı, file arkasındaki taraftarlardan bir kısmının elinde havalı kornalar vardı onlar da devreye girdi.
Karşılıklı sayılarla geçen süreçte setin sonuna doğru top öldüremeyip Seda ile biraz fazla blokta takılmaya başladık, salondaki seyircilerin uğultusundan stadta futbolcuları ıslıkladıkları gibi burada da saçmalayacaklar diye korkuverdim. Sahaya yakın kısımdakilerde, oyuncuya moral vermek için çabalayacaklarına veryansın edip saydıranlar daha çok göze çarpıyordu. Bu ve daha başka nedenlerle açıkçası bu yeni salona kendi açımdan henüz ısınamadım.
Ortam ne kadar güzel, modern bir salon görünümündeyse de tezahüratçı taraftarın sahaya uzak kalması, böyle Avrupa maçlarında rakibe baskıdan uzak olunmasına neden olabilir. Zira oturan seyircilerin tezahürat için ayaklanmak bir yana, ıslık veya gürültü için sarfedilecek emeğide üstlenmemeleri halinde büyük salonun avantajları fazla olmaz. Bizim taraftarların neden salonun ortasına değilde hep arka tribünlerine yerleştiklerini de anlayamıyorum, halbuki maraton tribün üstünden aşağıya doğru güzel bir yerleşimle en azından böyle avrupa kupası maçlarında daha etkili olunabilir, hem de sol ve sağ taraftakilerden de daha fazla katkı alınır.
Herneyse setin sonunda set sayısı şansı dahi verdiğimiz yedeklerle kurulu Bergamo ekibi bu fırsatları Sokolova'nın becerisiyle değerlendiremedi. Saldır saldır Kanarya sesleri eşliğinde bir blok daha gelince alınan set ile salondakiler coşuverdi.
Bu kadar sıkıntıya girmemizi yorumlamak zordu, bir ara file arkasından o.....çocuğu Barış Kuyucu sesleri yükseldi. Avrupa maçlarında hakemler küfürleri anlamadığından ceza gelmeyecek olmasından istifade edip kısa bir protesto yaptılar.
Bu sevda bitmez gönüllerde... diye girilen ikinci sette, rakip uzakta kalsa da file arkasındakiler havalı kornaları öttürmekten kaçınmıyordu. Olduğumuz yerden tezahürata katılmak garip kaçıyordu, kimsenin bağırdığı yoktu, etrafı kahve kokuları sarmıştı, set arası büfeden kahvelerini alıp keyif yapanlar çoktu.
Taraftar zaman zaman maçın içine giremeden tezahüratlarını akışa bırakmıştı, bu ufak salondayken biraz daha kolay ayar çekilen bir vaziyetken buraya henüz alışma devresinde olduğumuz belli oluyordu, zira derbi maçtakinin yarısından da az bağıran kitle vardı. Salondaki seyircilerde eğer tezahürat bildikleri hoşlarına giden birşeyse melodi kısmına alkışla katılıyorlardı.
Nihan defansta iyi toplar çıkardıkça bravo diye alkışlayasım geliyordu, en azından salonda defansta gösterilen çabalar bu reaksiyonlarla ödüllendirilmelidir.
File arkasındakiler kendi aralarında sensiz hayat bir işkence... tezahüratını yaparken maçta belli bir fark seviyesinde süregidiyordu, tabii bu gibi tezahüratlarda oyundan kopuk vaziyette daha ciddi başabaş maçlarda uygun kaçmazdı ama bugünkü rakibin kadrosundan dolayı salon konsantrasyonu en üst seviyede olan maçlardan biri olmuyordu.
Setin ilerleyen sürecinde ikili değişikliklerle Naz'ı oyunda gördük, Çiğdem Kaptan'ın smaçör oynadığını görmeyeli çok uzun zaman olmuştu, yeni koçumuz farklı değişiklikleri deniyordu. Kaptan'ın manşetler alması iki numaradan hücumla sayı alması falan hoş bir durumdu.
Salondakiler set set set diye tempo tutup üstüne ooo diye beklentiye girerken Eda servisi fileye takıp toplu halde bir aahh seslerine sebep oldu. Üstüne yapılan hücumda Naz'ın hatalı pası ardından koç mola alıverdi, mola sonrası kaptanın hızlı bir hücumu bitiren smacıyla durumu 2-0 yapıverdik.
Set arasında i love you Alex sesleri ile tekrar kaptan selamlanıverdi, tam o sırada yanımdaki arkadaşa yahu Alex'e özel ne güzel tezahürat melodisi varken neden böyle bağırılıyor ki diyordum, file arkasındaki taraftarlardan Aaaleeex de Souza Aaleex de Souza Aalex de Souza Alex De Souzaa tezahüratı yükseliverdi, kaptan file arkasına doğru el salladı, kızlarıyla gülerek ilgileniyordu. Bir süre sonra eşi Daiane kızlar ile birlikte ortadan kayboldu, herhalde onları tuvalete götürdü.
Üçüncü set başlarında bizim taraftarlar gene sensiz hayat bir işkence melodisini yapmaya başladı, açıkçası bazen bir sürü tezahürat döndürülüp bazılarına sıra gelmezken bunun tekrar yapılması bana ilginç geldi.
Bir ara gene karşılıklı bir tezahürat yaptırma isteğiyle bizim tarafı ayağa davet ettiler, ama o sırada azalan fark ile rakibin servis attığını farkeden amigo Yücel vazgeçip ıslık işareti yapmaya başladı. Sonra düştük yine yollarına diyerek... tezahürata devam ettiler.
Sahaya yakın olanların biraz daha oyun içine girmelerini, rakibi bozmalarını beklesem de genelde bizim aldığımız sayıları alkışlamaktan öte bir misyon üstlenmiyorlardı, taraftar tribünündekilerde bu dünya hep yalan dolan diyerek kendi kendilerine takılıyordu. Maçtan da, salondaki ortamdan da, tribünden de pek keyif alamadan maçı izlemeye devam ettik.
İkinci teknik mola sonrası Fenerbahçe çok pis koyar seslerini duyunca, derbide iki kelimeyi duyup hemen maçı durduran hakem geldi aklıma ama buradaki Bulgar komşu hakem ilgilenmiyordu bu işlerle.
Fark beşken Avaz avaz sesimiz yükseliyordu tribünden ama bizim taraflarda tezahürata katılan koca tribünde 20 kişi yoktu herhalde. En azından fark azalınca yapılan haydi Fener haydi, tam zamanı şimdi tezahüratına biraz katılım oluyordu.
Maç sonuna doğru file arkasındakiler bütün salonu ayağa davet etti, ayağa kalkmayan cimbomlu olsun, Fenerbahçe aşkına herkes ayağa seslerine de yeterli cevam gelmeyince artık yalvarırcasına bir kere olsun ayağa kalkın diye bağırmaya başladılar. Bu sırada rakip servisi kaçırdı, Pınarbaşı sesleri eşliğinde ayaklanan salon alkışla katılmaya başladı. Maç sayısına varınca salondan oley oley oley şampiyon... sesleri üstüne henüz maç sayısını almadan her zaman her yerde en büyük Fener sesleri yükseldi, bu esnada alınan sayıyla maçı bitiriverdik, Sarı Melekler oooo sesleri eşliğinde takımın tribüne gelmesi bekleniyordu.
Rakip takım da salondakilere alkışla yerlerine gidip soğuma hareketlerine başladılar. Bizim oyuncular file arkası tribüne yaklaşıp karşılıklı Sarı-Lacivert yaptı, Brezilyalı Pasör Fofao yanındaki Seda'ya soruyordu, Seda'da formasındaki Sarı ile Laciverti işaret edip kimin neyi bağırdığını izah ediyordu. Sarı Melekler ooo o sesleri eşliğinde takım dağılıverdi. Bu arada o taraftan 25-30 kişinin s...miş beşiktaş diye bağırmasına anlam veremedik, herhalde akatlardaki basket maçında yapılan iğrenç tezahüratlara sinirle protesto için küfür ettiler ama çok gereksizdi. Bir baba hindi yaparlarken aşağıda yerde oturan Bergamo oyuncuları şaşkınlıkla yukarı bakıyordu.
Yanımdaki arkadaştan ayrılıp file arkasındaki tanıdıkların yanına gidiverdim, oradakiler de dağılmak üzereydi, pankartlar toplanıyordu. Uzak tarafta olan Nihan'a tezahürat yapıverdik, Nihan röportaj ardından geliverdi, Niço sen bizim herşeyimizsin tezahüratlarına gülerek eğildi, hepinize teşekkürler diyerek gitti. Gözlerimiz Seda'yı aradı, bugün salonda neredeyse ıslıklanma aşamasına gelen oyuncumuzu göremeyince tezahürat edemedik.
Saha içine inen Alex ile Eda'nın sarılıp resim çektirdiklerini gördüm, biz alt kata inip koridora çıkıvermiştik. Ayrılmakta olan İtalyan takımı oyuncularına ciao diyerekten yolverdik.
Salon boşalmış gibiydi ama uzak taraftaki köşede birikme vardı, orada yayın röportajları yapılıyordu hem de taraftarlar resim çektirmek için oyuncuları çağırıyordu, o tarafa gidip bakıverdik. Kulüp güvenlik amiri de peşinde 4-5 güvenlikçi ile o tarafa koşturuyordu, yaşlıca bir tanesi kaytarıp yokolmaya çalışırken onu farkedip kızgınlıkla senin yövmiyeni keserim diye bağırmaya başladı. Bu güvenlikçileri taraftarların saha içine dalmaması için yerleştiriverdiler.
Ailesiyle saha içinde olan Alex oyuncuları tebrik ediyordu, Fofao ve Ze Roberto ile konuşuyordu. I love you Alex seslerine selam verdi, 15-20 tane genç taraftar Alex buraya diye bağırıyordu. Samet Alex'i buraya getir derlerken Samet'te birileri arasında tercümanlık yapıyordu. Alex ben duydum geliyorum gibi bir işaretle o tarafa yöneldi alkışlarla selamlayıp geri dönüyordu. Ancak onunla resim çektirme arzusunda olan gençler tekrar çağırıverdiler, Alex kocaman gülerek onların önüne gidiverip poz verdi.
Saha içine inebilmiş bazı taraftarlar oyunculardan fotoğraf rica ediyordu, Kasia'nın kimseyi reddetmeden samimiyetle sarılarak poz verdiğini gördüm, arkadaş gel bizde çekilelim deyince boşver nasılsa biz hep buradayız daha sakin bir maç günü çekiliriz dedim. Hem de erkek takımının maçı başlamıştı ona yetişmek istiyordum, yan taraftakilerden biride saha içindeki arkadaşlarına hadisene diyordu ama onların derdi benim hiç izlemediğim kurtlar vadisinin başlamasıydı.
Alex ve eşi röportaja giden Ze Roberto ile vedalaşmaya yanına giderlerken ufak kızları ortalıkta zıp zıp zıplıyordu. Onlar ayrılırken biz de salonun çıkışına doğru gidiverdik.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder