13 Mayıs 2011 Cuma
Fenerbahçe Acıbadem - VGSTT 3-2 (Şampiyonluk Maçı Salondan İzlenimler)
Sezona başlarken bambaşka hedefler uğruna yapılan transferlerin ve koçun rüzgarıyla uçuveren takım ve taraftarlar; sezon ortasında aşırı özgüven ve gevşekliğin verdiği acı bir dersle yere çakıldıktan sonra, işin ciddiyetini geçte olsa kavrayıp tekrar kanatlanarak sezonu lig şampiyonluğuyla tamamladılar.
Şampiyonluk kutlama aşamasına gelinen final serisinde ilginin yüksek olacağı göz ardı edilemezdi, bu da önceki maçlardaki gibi salona geç gelinirse seyirciler arasında dağılıp kaybolacak taraftarlar için sıkıntılar doğurabilirdi.
İçeride yerleşim düzenleriyle ilgili tartışmalar sıkıntılar olmaması, taraftarların ayakta olduğu kısımda seyircilerle karışık bir ortamda tezahürat bütünlüğünde senkronunda problemler yaşanmaması için yer ayrılması faydalı olabilirdi. Ama baktım ne taraftar gruplarının amigoları ne de kulüp falan birşey yapacağı yok, ben kimseye sormadan kendi insiyatifimle yer ayırma işine koyuluverdim.
Salona gelince kapılar henüz açılmamıştı, iki giriş kapısı önünde de 20-30 kişilik kısa kuyruklar olmuştu. Arkadan sporcu girişinden girip salon içinde son düzenlemelerle uğraşan salon güvenlik amiri Ramiz abi ile konuşup, eğer bu maçta da bu tribün Fenerbahçe'ye aitse sonra gelen taraftarlarla oturan seyirciler arasında tartışma falan olmasın diye yer ayırmak ile ilgili düşüncemi söyledim. O da geçen maçtaki düzen geçerli, ama portatif tribünü kullanmayıp, onun haricinde nereyi istersen hepsi senin olsun diyordu. Portatif tribünde aileler otursun istiyordu çünkü taraftarlar hoplayıp zıpladığından alttaki bağlantıların ayarları iyice bozulmuş,eğrilmiş koltukları düzeltmekte zor oluyormuş.
Neyse onun yanından ayrılıp, protokol tribününde görevlilerle beraber gelecek olan misafirlerin bilgilerine göre yer ayırma işlemleriyle uğraşan Çağrı beyin yanına gidiverdim. Selamlaşma faslı ardından fikrimi söyleyince, ama biz evsahibi değiliz ki, izin verilmeyebilir yanıtı geliverdi. (Bu mevkilerdeki kişilerin bir sorumluluk alamamaları bana garip geliyor)
Evsahibi olmasak bile o tribünün bize ait olduğunu benim bu konuda Ramiz abi ile de konuştuğumu söyledim. O zaman onu çağıralım söyleyelim dedi, geldiğinde aynı şekilde portatife geçmeseler falan deyince, orası sahaya yakın olmak açısından önemli, hem zaten şimdiye kadar geçiliyordu yani kimse durduramaz sonra boş yere gerilim olur dedim. Karşıya bakarak nereyi ayıracağımı tarif ettim, tamam öyleyse cevabı ardından henüz kapılar açılmadan işe koyuldum.
Hakem arkası file hizasından başlayarak yukarıya kadar bandı çekip, üstüne de Fenerbahçe taraftar gruplarına ayrılmış bölüm yazıları asıverdim. Bu arada diğer tarafa da uğraşırken, kapılar açılmış, kuyrukta bekleyenler hemen kendi favori bölgelerini kapmaya gidiyordu. Doğal olarak sahayı ortadan gören maraton tribünü önlerinden başlayarak hızla dolmaya başladı.
Yer ayrıldığı uyarılarını görenler yan tarafta yerleşiverdi. Ama ilerleyen süreçte kalabalık arttıkça boşluğu gören oraya yöneliyordu, elbette taraftar kitlesi dediklerimizin bir kısmı da dışarda kümeleşmiş halde içeri beleş girme fırsatı kolladığından henüz ortalıkta yoktu. Bandı çekiştirerek geçerken kopartan, yazılı sözlü uyarılara aldırış etmeyip illa o tribünde üstlerde gördüğü geniş boşluğa yerleşmek isteyen umursamaz insanlar yüzünden bu işin faydası %100 olmadıysa da en azından yaklaşık 45 dakika kadar zaman kazandırdı, önceki maçlara göre yer tartışması, ayaktakiler yüzünden göremiyoruz şikayetleri olmayan bir gün olarak geçti.
İlk başlarda yaşlı bir amca gelip ayırdığım kısımda en öne oturunca, ona durumu izah edip yan tarafta daha rahat olursunuz dedim. O ise haa demek öyle derken bir an duraksayıp gözlerini açarak deprem oluyor yahu diye beni güldürdü. Yok amca burası portatif tribün altı boşluk, birileri yürüdüğü için sallanıyor deyince şaşırıp vaziyeti anladı.
Salon içinde turlayarak tanıdıklarla zaman geçiverdi, takımlar ısınmalar için yavaştan teker teker sahaya damlarken bizim oyunculara alkışlar yükseliyordu. Evsahibi olmadığımızdan bizim marşlarımız çalmıyordu. Zaman ilerledikçe gelen seyirciler bu sezon uzun zamandır dolduklarını görmediğimiz üst katlara kadar taşıverdi.
Büfenin orada masada oturan Nati'nin babası ve oğlu Marcus ile biraz Nati'nin durumu ile ilgili sohbet ettikten sonra alt tribünde Fofao'nun eşi Joao ve Liuba'nın oğlu Daniel'i gördüm, oturup onlarla da biraz konuşup tekrar tribüne doğru geçiverdim.
Maça yarım saatten fazla zaman vardı. Bantlar çekiştirildikçe gevşemiş,en sonunda da kopmuştu, tekrar tazeledik ama daha asıldığı gibi gene birileri geçerken kopartıverdi, aman lanet olsun deyip boşverdim.
Bize yakın olan file arkası üste konuşlanan rakip taraftarlar çok küçük bir grupken,iş yerinde mesai bitimi taşınan birkaç minibüs kitleyle daha artıverdiler, kırmızı ejderhalar tshirtlerini giyerek yerleştiler. Önceki maçlara göre hem sayıca azlardı hem de kiralık taraftarları da ortalıkta gözükmüyordu, onlarda 15 kişi falan maç başladıktan sonra gözüktüler.
Salondaki kalabalık iyice kıvama gelmiş, maç vaktine doğru dörtbinler aşarak herhalde maç sırasında 5000 civarı bir rakama ulaşmıştı.
Isınmalara başlamak için ayaklanan takım alkışlanarak Fenerbahçe buraya sesleri yükseldi. Ama takım daire halinde yayılarak ısınma sürecine hızlı bir giriş yaptı, tribüne yönelmediler, kaptan takımı buraya getir sesleri yükseliyordu.
Çiğdem kaptan bu esnada bizim önümüzden sandalye almaya gelince ona seslenerek takımı getirmesi rica edildi. O da biraz bu zoraki ısrarları sahadakilere iletiverdi, bir süre sonra oyuncular tribüne yönelerek alkışlarla selam verdiler, şaaampiyon sesleri yükseldi.
Yavaştan yükselmeye başlayan takıma yönelik tezahüratlar yanısıra rakiplere sataşmalar da olmuyor değildi. Gene sabri erdoğan'a yönelik kısa bir ilgi dalgası oluverdi.
Tribünde alt kısımdaki yoğunluk bayağı fazlalaştı, salonun en üst kısmına gene belli tribüncüler kümeleşti, bu maç başladıktan bir süre sonra içeri girdiklerini gördüğüm GFB amigoları Yücel ve Mami'de ön kısımda sete çıkıverdi, orası gene bir baraj kurulur gibi kalabalıklaştı.
Daha önce hiç denemediğim portatif tribün ile ayrım olan demirin üstünde oturarak takımı desteklemek hem görüş açısı rahatlığıyla da ilk başta çok keyifli gözükse de, maçın ilerleyen sürecinde önümdeki koltuğa çıkanlardan dolayı bayağı bir yorgunluk sebebi oldu.
Takımlar selamlaşma faslı için sahaya dizilirken alkışlarla karşılık buldular. Üst taraftan yükselen "şampiyon Fenerbahçem ne istersen iste benden, istersen donatalım dört bir yanı bayraklarla, istersen çınlatalım dört bir yanı şarkılarla, istersen eğlenelim davullarla zurnalarla lalaylalayla.."
ezgisi eşliğinde bütün salon bugünün kutlama günü olacağı mesajını veriyordu.
Takım anonsları yapılırken rakibin ıslıklanması ardından bizim oyuncuların isimleri o kadar kötü vurguyla okunuyordu ki, zaten ses sistemi de kötüydü her isim için oley yapma işi biraz dağınık halde geçiştiriliverdi.
Anonsların bitimiyle sahaya yerleşen takımımızda ikinci maçı 3-0 kazanan kadro sahadaydı. Taraftar ise o maçtanda daha kalabalıktı ve şampiyon Fenerbahçem ne istersen iste benden... tezahüratı kesintisiz devam ediyordu. Bu tezahürat biraz hızlı gittiğinden yorucuydu ama melodi kısmına bütün salon katılıyordu. Genelde salonda bu kadar uzun sürdüğü rastlanmasa da şaşırtıcı bir şekilde onikinci sayıya kadar falan kesintiye uğramadı, bunda oyun başlangıcında üstünlüğü alıp farkın açılması da rol oynadı, takımla ritim bulan tezahürat genelde değiştirilmez.
Uzun soluklu tezahürattan bunalan aşağıdakiler mola sonrası değiştirerek, bizim için saldır Kanarya giriverdiler. Gerçi takım gayet iyi saldırıyordu vgstt maça kötü giriş yaptı, fark sekiz dokuz sayı falandı. Bu arada maçın başında herhalde önümüzdeki koltuktakiler yıkılacak bir set dayanırlar diye düşünürken, bu coşkulu zıplama anında üç dört kişi kendini yerde buldu, gittikçe açılan koltuklar birinci setin sonuna kadar bile dayanmadı.
Yukarısı dilimde şarkıların gündüz gece... ile devam etti, takım da iyi hücumlarına aynen devam ediyordu. Yalnız arada bir aşağısıyla yukarısının senkronu kayıyordu, aşağıdakiler daha hızlı söylüyordu, üst ile alt arasında kalan yaşlılar ve aileler tarzı ufak bir seyirci kitlesi maçı ayakta takip ediyordu ama her tezahürata katılmadıklarından bu probleme yol açıyordu, neyse maç güzel gidiyordu, daha fazla can sıkmaya gerek yoktu.
Giderek açılan farka eşlik edercesine saldırın forma için sizde savaşın...vurun kırın parçalayın söylenerek setin sonuna varıldı. Set tempoları ve alınan sayıyla aşağıdan her zaman her yerde en büyüğün Fenerbahçe olduğu haykırışları peşisıra geldi. Yukarıdakiler ise hiçbirşeye değişilmez senin sevgin bu dünyada... girmişti.
İkinci set maçın gidişatı gene başlangıçtan bizim kontrolümüze geçiverdi. Alt üst karşılıklı üç alkış tempolu Fenerbahçe sen çok yaşa... yaparken gene kimin sesi daha baskın çıkacak gazlamalarıyla daha sıra diğer tarafa gelmeden uzun süre önce eller kollar havada bekleniyordu. Bu keyifli anlar yan taraftaki file arkasına da yansıtılarak onlarla karşılıklı yapıldı. Bu sezon ilk defa o tarafta hem alt hem de üstte bu kadar çok Fenerbahçeli vardı ve gayet güzel katılım gösterdiler.
İlk teknik mola sonrası alt-üst bitmez tükenmez aşkımız tezahüratını yapıyorsa da devamında molaya girdiğimiz fark biraz azalır gibi oldu, ve de itirazlı bir pozisyon uğultusunda bu tezahüratın gazı kaçtı.
Çapraza doğru kesmeyle bırakılarak kazanılan güzel sayıları izlemek mest ediciydi. Saldır Fenerbahçeee saldır Fenerbahçeee bizim için oyna koy vakıfbanka sesleri gittikçe dozajını artırarak sahaya dönüldü, Nati'nin zeka dolu arkaya paralel plasesiyle fark gene açılarak giovanni'ye mola aldırıldı.
Moladan dönüşte Fenerle kimse başa çıkamaz haykırışları geliyordu. Bir süreliğine çok sevdik çok tezahüratı idareten söylenilerek ikinci teknik molaya giriverdik.
Saldır Fener saldır Feneeer, ölümüne Fenerbahçeee melodisi ile aradığım büyük aşkı ben doğarken sende buldum... tezahüratına evrilerek ortam gayet romantik bir halde giderken; birden bire giovanni ile file arkası önündeki antrenörler ve taraftarlar arasında yaşanan elektriklenmelerle oradan yükselen uğultu ve tepkilere dikkatler çekilince, bu kıvılcım alev alarak ortamı yangın yerine çeviriverdi.
Sinirli tavırlarıyla yerini ihlal ederek o tarafa reklam panosuna kadar yürüyüp el kol yapan bağıran çağıran küfürler eden giovanni'ye aynı şekilde cevaplarla yoğun bir tepki verilmekteydi. Hakeme kart vermesi için baskı kurulurken, o ise sakinleşmeksizin ters tavırlarla molayı alıp elindeki tahtasını yere fırlattı.
Molada f.ck you f.ck you f.ck you giovanni, giovanni giovanni f.ck you giovanni yanısıra gio gio i f.ck you ve benzeri aynı temaya yönelik tezahüratlar dönüverdi,salondakilerin sakinleşmesi uzun zaman aldı, mola ardından hakem sarı kartını gösterdi.
Ortam onun tahrikleriyle alevlenmişken biraz durulmaktaydı ama oyun tekrar başladığı halde servis taktiği veriyormuş gibi o tarafa gizli parmak işareti yapınca file arkası alttakiler iyice zıvanadan çıktı. Bizim taraftan parmak gözükmese bile onların tepkisinden ne olduğu çok net anlaşılıyordu, bunun üzerine gene toplu halde tepkiler yağıverdi.
(birkaç hafta önce takımın teknik ekibine bu tip tartışmaların neden yaşandığını, ekipler farklı yerlerde dursa olmaz mı deyince federasyonun belirlediği yerin her iki takım için aynı taraf olduğunu; peki böyle taktik bildirmelerin cezası olup olmadığını sorduğumda, aslında mevzuatta yaptırım olmadığını ama etik olarak doğru olmadığını, daha önceki giovanni ile ilgili meseleyi hatırlatınca onun kendi kafasından böyle şeyler uydurup ortamı germek istemesinden tartışma yaşandığını söylemişlerdi...aynı tartışmalar bu maçta da yaşanıverince bu konuşmalar aklıma geldi)
Bu provokasyonlardan rahatsız olan protokoldekilerde şikayet ediyorlardı. Aziz Yıldırım'ın yanına çağırdığı Fenerbahçe Tv kameramanını giovanni'nin hareketlerini görüntüleyip belgelemesi için yönlendirdiler.
Ortalığı gerip dağılmakta olan takımını motive edecek uyandırıcı bir unsur yaratmak isteyen giovanni'ye karşın orada brezilya bayrağı açılarak Ze Roberto ile olan kapışmalarına gönderme yapıldı.
Konsantrasyonu dağılan takımın üstüste iki sayı vermesiyle mola alındığı esnada dişe diş kana kan intikam sesleri ve fırsat oldukça giovanniye atışmalar sürünce molada ilhami şenyurt arkasına dönerek yapmayın tamam falan diye taraftarlara bakış attı.
Setin sonuna doğru tribün tekrar bir konsantrasyon sağlayarak, kanaryasın sen bizim canımız... girdi. Nedense bir yerden başlatılmasını bekleyemeyen sabırsızlar yüzünden tüm salon tam senkronize halde aynı anda yapılamayan set set set alkış tempolarının ardından; Kasia'nın sayısı ile her zaman her yerde en büyük Fener geleneği icra edilerek, önümüzden geçerek karşı sahaya yönelen kızlarımıza büyük bir alkış yağıverdi. Yalnız Kasia'nın da final serisinde kendini göstermeye yönelik hırslı sevinçleri ve karşı tarafta glinka ile olan çığlık rekabetleri dikkat çekiciydi.
Set arası önümüzdeki sahaya geçen giovanniye sarmalar devam etti, bunun üzerine hakem yakınındaki Naz aracılığıyla tribüne uyarı verdi, o da usulen önlerdeki amigolara doğru sakin olalım işaretleri yapıp sahaya döndü, bu tip durumlardaki klasik şekilde üstüne Fener alkışları ve tezahürat kopuverdi.
Oyun başladıktan sonra avaz avaz girmek istemeleri üzerine skorda üç sayı gerideyken biraz sönük bir şekilde oluverdi ama sonra skorda dengeyi kurduk.
Tribünde biraz rehavetle besteler sürdürülmekteydi, bu arada harika bir defansif çabayla çıkartılan top sonrası büyük bir alkış kopuverdi, karşı sahadakilerce dışarı vurulunca bu ralli lehimize sonuçlandı, tam bu esnada iyice gaz verici bir tezahürat yada Fenerbahçe oley girerler herhalde diye bekliyordum ama umduğum gibi olmadı.
Yan tribünle Fener vurvurvur şampiyonluk geliyor yapıldıktan sonra inandık size bu sene görmek isteriz şampiyonluklar içinde.... tezahüratı ile teknik molaya girildi. Yüksek sesle dinletilen vakıfbank şarkısı eziyetini çekerken, biz de mola verip su takviyelerine sarıldık.
Mola sonrası yukarıdan girilen "kurulan ittifakları,bozalım oyunlarını,yıkalım tüm stadları Kanaryam, kaldıralım kupaları" tezahüratı herkesçe tam bilinmediğinden katılım seviyesi sadece tribünde belli bir bölgede kalıyordu. Bu şekilde uzun tezahüratın, hem de maç başabaş giderken maçın içinde olmamıza yardımcı olacak bir ritmi olmadı.
Onlu sayıların başlangıcında berabere durumdayken, bu sayılarda maçın kontrolünü ele alıp rahatlayacak bir konsantrasyon kurabilmeliydik. Değiştirin artık diye yukarıya işaret yapıyorduk ama aksine üst taraftakiler inatla söylemeye devam ettiler, aşağıdan bizim için saldır Fenerbahçe diye girilmek istense de, yukarısı daha yüksek sesle bastırıp yutuverdi, iki sayı geriye düşüp mola almak zorunda kaldık.
Yani stadtaki tribün becerilerine saygım var ama salondaki hele de voleyboldaki bazı momentumları bizim kadar maçlara gelmediklerinden pek kavradıklarını zannetmiyorum. zaten buradan verilen üstünlükten sonra seti çeviremeyip maçta ne noktalara geldi.
Yalnız böyle durumları hadi biz salondayız eleştiriyoruz da, sanal alemde forumlardan eleştirip ahkam kesenlere ise sinir olmamak elde değil. Orada nasıl ki beş setlik oyunda oyuncuların performansları inişli çıkışlı oluyorsa, iki buçuk saat ter içinde kalıp destekleyenlerinde bazen böyle yorgunlukları, yanlış beste seçimleri falan olabiliyor.
Haydi Fener haydi diye aşağıdan itme çabasına girerken yukarısı gene tınlamıyordu, teknik mola sonrası bir de kart ile fark açıldı. Sonra ikinci molayıda tükettik, dönüşte yukarıdakiler de haydi Fener haydi tam zamanı şimdi diye maça asılmaya başladı ama biraz geç kaldık.
Fenerbahçe oley ve bizim için saldır Fenerbahçe gazları verilirken, rakibin servislerine baskı yüklenmeleri onları hataya sevkediveriyordu ama kritik sayılarda glinkayı durdurmak pek mümkün olmadı.
Bu aşamada set sayısı için ayaklanan müessese familyasının sesini duymamak için hiçbirşeye değişilmez senin sevgin bu dünyada ve her zaman her yerde en büyük Fener girildi.
Önceki sette yapılan hatalar ile ilgili tribünde özeleştiriler yapılıyordu, takımı doğru zamanda itemeyip, biraz rehavetle besteler döndürülmüştü. İkinci set sonuna doğru ortamı provoke eden giovanni de istediğini almış, kendi ekibini tekrar motive ederek canlandırmıştı.
Bizler inandık sizde inanın, bizim için bu maçı alın sesleri ve ardından ...kupalar yükselecek ellerimizde vurun kırın parçalayın haykırışları içinde dördüncü sete girildi.
File arkasında izleyenlerinde rakibin servislerinde baskıya katıldıkları görülmekteydi. Kötü girdiğimiz sette saldır Fenerbahçe oooley diye takım ittirmeye çalışılıyordu ama işler terse dönmüştü, ivme onlardan yana çıkışa geçmişti, bir türlü blokta defansta top kesemiyorduk, koç Ergül'ü oyuna aldı, güzel bir servis serisi yakaladık.
Bu aşamadaki tribün ortamı tüyleri diken diken edecek gibiydi. Saldır Fenerbahçe ooley temposu kat kat artarken, verdiğimiz sayıdan sonra bile kesilmeyip çevredekileri gazlayarak coşku arttı. Takım bu coşkuya yanıt vermek istercesine arkaya kaçan topa üç kişi koşunca alkışlar kopuverdi. Mola da yüksek sesli müzikle kesilmek istenen bu gaza rağmen duraksanmadı.
Ama mola dönüşü rakibin servis serisini kıramayınca yapılan hatalar,hücumdaki tıkanıklık sinirleri bozuyordu, etraftakileri sakinleştirip tepkileri yumuşatarak haydi Fener haydi diye ritim bulma çabaları başladı. Naz-Eda pas anlaşmazlığında dahi herkes pozitif olmak için haydi boşverin takmayın kafaya diye alkışlıyordu.
Taraftar pes etmiyordu, kenardaki oyuncular dahil bütün salon katılıyordu, fark ikiye inince mola aldırdık. Bizler inandık sizde inanın ... diyerek takım mola dönüşü yerleşti.
Darağacında olsak bile son sözümüz Fenerbahçe tezahüratı üstüne coştursana bizi bu tribünlerde girilerek bütün herkes koltuklarda zıplıyordu, daha ilk setin ortasında çöken portatif koltukların yanısıra ,arkalardaki tribünün koltukları da beton bağlantılarından kopmuştu, yere düşenler vardı, tekrar ayaklanıp kendilerine bir yer bulup hemen tezahürata kaldıkları yerden katılıyorlardı.
Arada bir absürd bir şekilde sessizlik anlarında işte taraftar işte şampiyon diye bağıran vakıfbanklılar, ilk defa ayaklanıp dikkat çekicek bir aksiyon yapabildiler. Hepsi toplu halde glinka servis atacakken kolları ile tapınma hareketi yapıyordu.
Koç Yağmur,Ergül gibi farklı değişikliklerle planlarını uygularken,tribünde saldırsanaaa saldırsana Kanarya bizim için vakıfbanka koysana tezahüratının şiddetini artırıverdi.
Rakibin aldığı güzel sayılar moral bozuyordu, yorulan tribündekilerin takımın performansı düşerken katılımları zayıfladı.
Gene set sayısına kavuşmalarından önce Fenerbahçe sen çok yaşa tezahüratı girildi. Oradaki bankacı müsvettelerindan bazıları sete doğru yığılarak bizim tribünle işaretleşmelerden kaçınmıyordu, kollarını kaldırıp yuvarlak şekillerle mesajlar gönderenlerle işaret dili edebiyatı sergilenmekteydi.
Maçın nereden nereye geldiği tartışılırken, herkes yorulmuş ter içinde kalmış vaziyette, elden ele geçen sular paylaşılıyordu, çantadan bir çikolata daha çıkartıp yemek gerekti, üçüncü gofret ardından enerjiyi sahaya yansıtmaya hazır şekilde, bir cepte havlu bir cepte su şişesi, iki ayakla basmanın mümkün olmadığı kırılmış koltuklarla dolu ortamda son sete hazırlanırken, tribündekiler Fenerbahçe buraya diye sesleniyordu.
Takım önümüzdeki yarı sahadaydı ama hakem işareti olmadan sahaya girmeleri mümkün olmazdı, zaten işaretin hemen ardından da servis karşılamak için pozisyon aldılar, tribünün çağrısına yanıt veremediler, gene de bizler inandık sizde inanın bizim için bu maçı alın sesleri yükseldi. Koç Seda'ya önceki setin sonlarına doğru hazırlanması için haber yollamıştı, bu set onu sahaya sürüverdi.
Rakibin servislerinde hücumlarında artan bir uğultu ile bozma çabaları yoğunlaştı, zaten daha ilk serviste hata yaptılar, bu sette baskı ve strese karşın servisleri içeri düşürmekte oyuncuları oldukça zorladı.
Bizim için saldır Fenerbahçe haykırışları karşılıklı gidip gelen sayıları izliyorduk. Stresi gerilimi tavan yapan ralliler ile kalpler yorulurken, saha değişimine iki sayı geride girdik. Skora rağmen haydi takıma alkış nidalarıyla herkes alkışlayıp moral vermeye çabalıyordu, aynı şekilde file arkasındakilerde ayaklanmış gaz veriyorlardı.
Vakıfbank oyuncuları bizim önümüzdeki yarısahaya geçtiğinden onları bozmak için bütün efor sarfedilerek ıslıklar uğultular dışarıya,fileye yolla diye laf atmalar artıverdi.
Buradan servisi çizgiye paralel dışarı yollamalarıyla bizim için saldır Kanarya coşkusu gene olağanüstü bir şekilde ortalığı yıkmaya başladı, artık kırılan koltuk falan kimse umursamıyordu.
İki sayı geriye düşünce doğal olarak molaya bir sıkıntıyla girildi, haydi bırakmayın devam diye etrafta herkes birbirini motive etmeye uğraşırken, vur kır parçala bu maçı kazan mesajı benchtekilere yöneltildi.
Haydi Fenerbahçee diye alkışlarla dönen takım haydi Fener haydi tam zamanı şimdi diye itilmeye çalışıldı
Beraberliği yakaladıysakta maja'nın abartılı damar şovu sevinçle bizimde tepkilerimizi çekerek kutladığı sayı onların bu sezonki son sayısı oldu, biz de ona kolunu iade ediverdik.
Rakibin servis hataları ardından,oyuna giren Yağmur'un servisi düşerken baskıyı kaldıramayan güldeniz'in hatası bize moral oldu,mola aldılar. Saldır Fenerbahçe ooley diye bütün salon coşmuştu,sahada mücadele had safhadaydı, tribünde ise coşku, herkes ayaklanmıştı.
Servisi karşılayacak olanlara yüklenerek, pas vermekte zorlanacakları hissedildiği gibi uğultular tavan yaparken, hücumda anten hatası ile kilitlendiler. Saldır Fenerbahçe ooley diye Burhan Felek adeta yıkılıyordu, zira demirler kirişler koltuklar ne varsa patır patır dökülüyordu.
Bu kadar inançla sürüklenen oyunun bitişini Eda gibi içimizden birinin blok sayısıyla bitirmenin güzelliği de apayrı oldu.
Açıkçası sanki bir sayı sonra hücumla bitirmeyi bekliyor gibiydik, herkes bloktan gelen sayıyla şaşırıp büyük bir coşkuyla birbirinin üstünde kutluyordu.
O aşamadan sonra sahada birbirine koşup kutlayanlar,tribünde sarılanlar çak yapanlar, karşı takıma, ekibine tribünlere geçirmeler vb. dönmeye başladı.
İşte taraftar işte şampiyon tezahüratı dile gelince, gerçekten anlamını bulduğunu farkettik, öyle bir avuç şirket çalışanlarınca söylenmesiyle absürdleşip tadı kaçıyordu.
Oley oley oley oley Şampiyon kanarya coşkusu ardından, file önünde bizimkilerle tebrikleşme faslına yönelen vgstt oyuncularına ilk yönelen kaptan Nati oldu, bir kaç oyuncu daha peşinden giderken büyük bir kısmı ise sarmaş dolaş dağılmışlardı.
Tribündekiler de sahayı terketmekte olan rakibe yönelip süpürdük sizi geçirmeleri Fenerle kimse başa çıkamaz, her zaman her yerde en büyük Fener mesajlarını bombardımanla kafalarına indirdi. Onların arkasından giovanni ve sonra da sabri'ye ilgi alaka gösterildi. Rakip tribündeki el kol yapan denyolara şampiyon Fener en büyük Fener alkışlayın ulan .bneler diye selam verildi.
Birçok kişi çoktan önlere doğru yığılmıştı bile, tekrar çağırılan oyuncuların bazıları taraftarlarla el çakarak turladı, Nati'nin gözleri yaşlı turu adeta bir veda gibiydi. Kasia sol köşede saha içinde olan eşine koşarak sevincini paylaştı, Naz annesi ile babasını kalabalık içinde buluverdi, Eda yakınlarına selam veriyordu. Nati'nin oğlu Marcus yeni formasıyla sahaya dalmış annesinin peşinde koşturuyordu.
Neyse bir an sonra kendi takımlarını hatırlayanlar Fenerbahçe buraya diye oyuncuları çağırarak, şaaampiyon şakşakşak şaaampiyon diye alkışlarla tebrik ettiler. Tam karşılıklı birşey yapılacak diye bekliyorken, file arkası da sabredemeyip takımı çağırıverdi. Oyuncular oraya da yönelip alkışlarla karşılanırken, bizim tarafta pınarbaşı sesleriyle hazırlıklar yapıldı, eller havaya kaldırılıp bir iki üç diyerekten pınarbaşı burma burma yar yar yar... diye bütün herkes coşkuyla zıplamaya başladı, sahadaki oyuncularda bu güzel sahnelere dahildi.
Bir yandan röportajlar için etrafları sarılan oyuncular bir yandan kutlama coşkusunu yaşıyorken, bir süre sonra hepsi toparlanıp içeriye şampiyonluk tshirtlerini giymeye gittiler.
Federasyon görevlileri maçın bittiği andan başlayan hızlı çalışmalarla daha önce prova ettikleri şekilde bütün seremoni hazırlıklarını yapıyorlardı. Bu sefer erkeklerin törenindeki eleştirilerden sonra daha düzgün bir kupa ve podyum hazırlanmıştı.
Bir boşlukta kalan tribünler ortalıkta gözüken sabriye sararak, şşşt şşt oldu mu Fenerbahçe koydu mu, Fener koyunca bak neler oldu sabri'nin .ötü yandı tutuştu gibi sataşmalar yaptı. Kupanın sapını sabriye verin vb..
Şampiyonluk coşkusuna yenik düşen koltuklar
Gençler ligi şampiyonları kupalarını alırken, atkılar açılarak samanyolu yapılmaya başlandı, sahada iki takım oyuncuları da yoktu. Sonra şarkının bitimine yakın Eda ile Naz'ın koştura koştura protokole doğru gittikleri görüldü. Masaya çıkan Eda belli ki birşey için başkanlara sorarak izin istiyorlardı, bunun daha önce duyduğum kanatlar için olduğunu tahmin ettim, başkanlardan da gülerek tamamdır diye işaret gelince, kızların sevinci tam bir komediydi, hoplaya zıplaya soyunma odasına koştular, sanki baba oyuncak bebeğimi de götürebilir miyim diye izin isteyen çocuklar gibiydiler.
Melek kanatlarını takarak gelen oyuncularını gören tribünler büyük bir alkış tufanı kopardı, yukarıdan başka birşey söylüyorlardı, tam şimdi aslında mantıken Sarı Melekler ooo o melodisi söylenmeli diye düşünerek biz değiştiriverdik.
Seremoni için çalan müzik seçimi rocky filmlerini anımsatınca komik kaçtı, tribünden Mehmet Ali Aydınlar'a tezahüratlar yükseldi. Sonra sağ taraflarda bir yerden büyük başkan sesleri de toplu halde gelince Aziz Yıldırım'da selam verdi. Biz de sen değil yahu öbürüne diyorlar diye geyik yapıyorduk. Gerçi ben iki tezahürata da katılmadım, Mehmet Ali Aydınlar'a da final four sonrası kızgınlığım geçmiş değil.
Bu dünya hep yalan dolan tezahüratını yaparken seremoni başlayıverdi, sahaya aynı anda çıkış yapan iki takımdan vgstt farkedilince tezahüratlarda kesintiyle elele tutuşmuş gelen onlara doğru ıslıklarla süpürülen takımla dalga geçmeler başladı.
Sarı Melekler ise alkışlar eşliğinde podyuma yönelerek yerini aldı.
Bence gayet güzel olmuşlardı, bir çok kişi aynı fikirde olsa gerek ki fotoğraflar videolar çekiliyordu.
Eda'nın rakip oyuncularla tebrikleşmeye yönelmesine tepkiler yükselip Eda geç yerine bırak onları diye sesler ıslıklar yükseldi, bunun üzerine hemen yerine dönüverdi, Çiğdem kaptan ise arkadaki taraftarlara uyarı yaptı.
Ses sisteminin bozukluğundan ne olduğunu anlamadan birdenbire bireysel ödül törenleri başlayıverdi, kimin ne ödül aldığını anlamıyorduk.
Geçmiş senelerde ödül alanlara tezahürat girilirdi ama bu sene tribündekiler çok alakasız şekilde izliyorlardı. Naz alkışlanırken, Eda ödül için anons edildiğinde coşkusu büyük bir sempati topladı, onun hırslı sevinçleri ve çocuksu hareketleri antipati toplamazken rakipteki mevkidaşı ise tam tersi algılanıyordu. Eda Erdem oley tezahüratlarıyla ödülünü alıverdi.
Daha sonra vgstt oyuncuları patır patır ortaya dökülmeye başlayınca, tribünlerden o anki ruh haliyle bunları 3-0 süpürdük bu kadar ödül almaları saçmalık düşüncesiyle federasyona ve oyuncuların bazılarına tepkiler yükseldi, doğal olarak bu seremoni faslı biraz tribün ayıpları oldu ancak gelipte tribünden kimsenin yüzüne söyleyemeyeceği hakaretleri sanaldan yazanların ne dediğini kimse umursamaz.
Ben de istatistiklere göre verildiğini bilsem de oha be yeter artık gibi tepkilere katıldım. File arkası altından rezalet haykırışları gelirken bir başka yerden utanmayın kupayı onlara verin gibi sesler de duyuldu.
gizem nispeten hakettiğinden alkış aldıysa da, özge ve maja pek hoş karşılanmadı. glinka ise ne ödülü aldığı anlaşılmadan sırf vakıfbanklı olmanın gazabına uğradı, bunun üstüne dönüp tribüne selamla sus işareti yapınca tekrar uğultu yükseldi.
Dayanamayan tribün hatırlatma yapmak istercesine vakıf oyuncularına yönelip şşt şşt oldu mu Fenerbahçe koydu mu tezahüratı yaptı. Bu esnada ise Liuba'nın ortaya gelip bir ödül aldığını gördük, meğersem mvp ödülüymüş.
Rakip takıma Fenerbahçe çok pis koyar,unutulmaz kolay kolay diye tezahürat ederek eğleniyorduk ama asıl unutulmayan onların bize final fourda yaşattığı yenilgiydi, bunun yüreğimize oturan acısını çıkarmak ne oyuncular ne bizim için pek böyle lig şampiyonluğuyla falan mümkün olacak gibi denemez.
Açıkçası ben dizilmiş olan oyuncuların hepsine sıradan tezahürat yapılmasını bekliyordum ama nedense millet boş boş izlemekteydi, hatta geçen sene olduğu gibi bu sene de ödül alamayan büyük ihtimalle bizimle son maçı olan Nati için tezahürat girmeye çalışırken yukarıdan gelen avaz avaz sesleri ile hep birlikte kollar havada "döndük sahaya doğru, açtık ellerimizi..." diye tezahürat etmeye başladık.
Bu esnada hepsi sırtı dönük olan oyunculardan Yağmur tribüne doğru dönerek elindeki çiçeği yere bırakıp bu tezahüratı çok seviyorum jestleriyle izlemeye başladı. Tabii Yağmur'un bu hali tribündekileri mest edince, Yağmur bu akşam rol çalmış oldu. Tezahürat bitimiyle alkışlarla Yağmur sesleri bir kaç yerden yükseldi, o da her defasından öpücüklerle karşılık veriyordu. Yetmedi üst tribündekiler iyice ona sararak, sen yağmur ol ben bulut,sen yağmur ol ben bulut, Maçka'da buluşalım,Maçka'da buluşalım diye şarkılar girmeye başlayınca gene arkasını dönüp selamladı.
Kimi oyunculara ilgi gösterilir anlarım ama bir iki defadan fazla bu kadar uzatılıp, diğer oyuncuların hepsine özellikle de artık ayrılacak durumdakilere herhangi bir hassasiyet gösterilmemesini garipsedim. Hadi Fofao,Fürst falan neyse de Nati'ye bütün salonun katılımıyla doğru düzgün bir tezahürat edilemediğine ise ayrıca üzüldüm.
Sarı Melekler ooo o sesleri üzerine, Yağmur arkadaşlarını arkaya dönmek için yönlendiriverdi, bütün takım tezahüratlara karşılık taraftarları alkışlarken armanın gururu Sarı Melekler, işte taraftar işte şampiyon sesleri gene yükseldi.
Yukarıdan Ewaaa Ewa Ewa sesleri bile geldi, daha sonra aşağıdakiler Skowronska oley oley oley olarak yapınca Kasia'da selam verdi. Liuba'ya da ödül aldığında tezahüratlar edilmişti. Rakip oyuncular uğultular eşliğinde uğurlandılar, bu arada jelena nikoliç madalyasını bizim taraftarların olduğu tarafa atıverdi, meğersem bizim tanıdık genç voleybolcu kızlara atıvermiş.
Tribünde kalan az sayıdaki vakıfbank taraftarıda onları alkışlayıp salondan ayrılmaktaydı, içlerinden birkaç genç bizim tarafa doğru birşey atacak gibi olunca orada oturan birileri farkedip engelledi, onun erkek voleybol takımımızdan Soner olduğunu gördük, koridorda da Fener tarafındakilere saldırmaya kalkan birkaç kişi daha oradakilerden yumruk yerken araya giren polislerce uzaklaştırıldılar.
Madalyaların yüksek sesli müzik eşliğinde takılması esnasında bir tezahürat etmek mümkün olmuyordu, herkes artık kupayı kaldırmayı sabırsızlıkla bekliyordu.
Nemrut suratlı federasyon başkanı kupayı takdim ederken ooooooo diye kupanın kaldırılış anı bekleniyordu. Tam tahmin ettiğimiz gibi Çiğdem kaptan ortaya gelip bütün takım olarak kaldırmayı tercih etti.
Oley oley oley oley şampiyon Kanarya sesleri eşliğinde bir kupa töreni daha tamamlanmış oldu.
Bundan sonraki fasıl ise artık işin ekstra kısmıydı.
Elden ele dolaşan kupayı Naz alıp tren yaparak ilk etapta ana tribünü baştan sona geçerekten protokole doğru yol aldılar. Önlere birikenlerin oyuncularla sıcak temasları vardı, ben ise yorgunluktan hiç yerimden kıpırdamamış ,yukarıdan Sarı Melekler ooo o tezahüratlarına eşlik ediyordum.
Kızlar protokol tribününe başkanlara kupayı verip poz verirlerken gene geçen seneki kupayı sen al jestleri oluverdi. Tribünde ise mihriban söyleniyordu, Fenerli olmayan kimsenin bilemeyeceği tarif edilemez sevda dillerdeydi.
Bu aşamada kupa protokoldeyken yukarıdan Mehmet Ali Aydınlar'a tezahürat gelince, aşağıda duran amigo Yücel'in yukarıdakilere dönerek yapmayın gibi işaretlerle susturduğunu farkettim, anlaşılan tribüncüler arasında da kim kimi daha çok yalıyor anlaşmazlığı var, maç sırasında da aşağıdan Yücel'in girdiği tezahüratlara pek uymuyorlardı. Onlar Yücel'in aşağıdan yaptığı bu sansüre sinirlenip salonu terketmeye başladılar, bir süre tezahürat falan olmadı. Ne zaman ki kızlar protokolde her zaman her yerde en büyük Fener diye bağırırken duyulunca buna katılımlar oldu.
Tören boyunca çalmayan 100.yıl marşı yüksek bir sesle giriliverince bu kadar geç mi yahu ne saçmalık şimdi ne diye çaldınız bunu diye sinirler bozuldu, bu gürültüde oyuncuları tekrar çağırmak mümkün değildi. Onlar da basına şampiyonluk pozu için podyumun orada diziliverdiler.
Röportaja dalmış olan Yağmur neredeyse pozda gözükmeyecekken, hızla kanatlanarak arkaya konuverdi.
Yağmur tribüne çağırılıp tshirtü hediye etmesi istenince, göbeğini göstererek altında birşey olmadığını onun için kusura bakmayın diyerek el sallayarak arkadaşlarının yanına dönüverdi.
Poz verme aşamasından sonra artık sahada röportajlar veren, farklı yerlere hayranlarına poz ve imza vermeye yönelen oyuncular ve sahada çoluk çocuk bir kalabalık kalıverdi, kimi ufaklıklar ablalarından kanatları bile almak için çekiştiriyordu. Kalabalığın tamamının sahaya dalmaması için uğraşan güvenlikçiler biraz zorlanıyordu, köşelere yığılan taraftarlar oradan soyunma odasına gidenlere ne kaparsak diye olta atıyordu.
Bizim genç voleybolcu kızlarda sahaya dalmıştı, onlar çağırınca Fofao ile vedalaşma şansım oldu. İmza isteyenlere imza dağıtarak yanıma gelince birbirimize sarılıp, tebrik ederek herşey için teşekkürler deyince bu şampiyonluk için fazla birşey yapamadım ama sağol diye yanıtladı. Belki fazla oynayamadın ama takımdaki oyunculara kendilerini geliştirmek için bir katkın olmuştur, senin gibi bir efsaneyi canlı izlediğimiz için şanslıyız, umarım güzel hatıralar kalır derken, Fofao'da sizin desteğinizi hiç unutmayacağım,hoşçakal diyerek ayrıldı. Çıkışta eşiyle tekrar karşılaşıp onunla da vedalaştım.
Ben lavaboya yönelirken saha içinde hala birkaç oyuncu vardı, Yağmur soyunma odasından elinde bir forma ile dönüp köşede birikenlerden kendisine uzanan onlarca el arasında kararsız kalarak birine fırlatıverdi, adamın biri kaptı.
Üstümdekileri değiştirip dışarıya yönelirken kapının orada radyodan futboldaki kupa finalini dinleyenler vardı, köşeyi dönüp otelin önüne yönelince de orada cam önünde birikmiş büyük bir kalabalık içerideki ekrandan maçın penaltılarını izliyorlardı, penaltı atışlarının bitimiyle kalabalık dağılıverdi.
Eda'nın nişanlısıyla karşılaşınca, onu da tebrik ettim, sonunda Eda'nın temmuz ayında ki düğüne konsantre olabileceği konusunda şakalaştık. Ben detaylarla uğraşmaktan bunaldım artık biraz da o düğün planlarıyla ilgilenmeye başlar dediyse de, gerçi gene milli takım kampı olacak, senelerdir iki hafta tatilden fazlasını yapamıyor kıyamam ona dedi. Gerçi Eda'nın bu durumdan çok gurur duyduğunu, büyük bir şikayeti olmadığını da onun karakterinden dolayı diye hemfikir olduk.
Sonra Eda ile beraber arabaya yönelirlerken karşımıza çıktılar. Eda ile tebrikleşip, sen coştukça biz de coştuk dedim. Ayaküstü muhabbet sırasında oradaki bazı büyük tribüncüler ile seremoni sırasında şampiyonluk sözüyle saçı bir tutam kesilen birinin birbirlerini bir poşet içindeki forma için kovalama sahnesine Eda ile Erdem şaşırıp, en iyisi bizde kaçalım diyerek iyi akşamlar deyip ayrıldılar, partiye hazırlanmaları gerekiyordu.
Seda'da onlara sonra görüşürüz deyip bizlerle de şampiyonluk tebrikleşmesi ardından arabasına atladı.
Ayrıca Ze Roberto ve teknik ekibin hepsiyle tebrikleşme fırsatımız oldu. Koç bizimle resim çektirip, bütün sezon desteğimizden dolayı teşekkür etti. Üstündeki Fenerbahçe Acıbadem Klasiği tshirtünü çıkartmadan otel içindeki cafeye gene cam kenarındaki masaya Mehmet Ali Bey ile konuşmaya gitti.
Liuba'nın mvp performansı ona kontrat olarak dönerken, Nati'ye ise hizmetleri için teşekkür edildi.
Nati'ye sezon bitmeden önce çeşitli takımlardan teklifler gelmiş, prensipte uzlaştığı olmuş evet ama hiçbiriyle de sözleşme yapmış değildi. Şampiyonluk maçının oynandığı günün sonrasına kadar Fenerbahçe'den bir teklif beklentisi içindeydi, burada mutlu olduklarından ne o ne de oğlu ayrılmak istemiyordu.
Sonuçta ilk etapta oyuncu olarak düşünsekte o diğer bir profiliyle annelik içgüdüsüne sahip ve oğlunun her sene okul arkadaş düzenlerinin değişmesini isteyemezdi.
Ze Roberto'nun da kendisinin kalmasına yönelik isteği olsa da, Mehmet Ali Bey hem federasyonun kontenjan sıkıntısından hem de ilerleyen yaşıyla düşmekte olan performansından dolayı bekleyip finallerden sonra konuşalım plan yapalım düşüncesi, oyuncunun kafasını iyice karıştırdı.
Nati'ye direkt konuyu sorunca ne olacak bilmiyorum derken son maç öncesi konuştuğum babası ise kalmak istediğinden bahsetti. Ben de kendisine çok değer verdiğimizi; profesyonel yapısı,karakteri,savaşçı ruhu,takım üzerindeki liderliği, bir anne gibi oyuncularla iletişimi gibi birçok güzel özelliğini takdir ettiğimizi söyledim.
Ze Roberto ile konuştuğumda da Nati'nin bizim için çok değerli bir oyuncu olduğunu planlarınızı yaparken bunu da göz önüne almalarını rica ettiğimde, bakalım Mehmet Ali beyle konuşuyoruz diye yanıt verdi.
Final serisi son maçı bitimi, Nati gelişmelerin kendisi için bir teklif değil de hizmetleri için teşekkür etmeye yönelik bir konuşma olacağına kaydığının farkında olduğu için, ağlamaklı bir şekilde salon içinde taraftarlara veda edercesine turladı.
Benim canımı sıkan salonda ona tezahüratlarla veda etmek yerine Yağmur'a bir iki defa tezahürat şarkıdan fazla gösterilen ilgi ile ortamın dağılması,oradan buradan forma kapmaya odaklanmış insanların böyle konulara hassasiyet göstermemesiydi.
İşin maddi yönü, oyuncunun yaşı fiziksel durumu, kendi düzenli oynama arzusu, rabitadan gelen teklifteki rakam, 2+1 kontenjanı dayatmasından doğan sıkıntılar, kurulan değişen planlar falan neyse bir yana; benim direkt o yönden bakacağım işler değil, arka planda her iki taraf adına da neler döndüğünü tamamıyla bilmem de mümkün değil.
Ama geçen sene Fofao beşinci yabancı olarak takıma katılacak lükse sahipken, Nati gibi bir oyuncunun sürekli forma giymeyecekse de dördüncü yabancı gibi kalması için bile üstüne ödenecek ücretlerin falan maddi manevi dengesi benim gönül terazimde hiçte önemli olmazdı.
Onun ayrılması, onun karakterinin ayrılması demektir. Yabancı sınırlamaları işte böyle durumlarda insanın canını acıtıyor. Yaşından dolayı oynayacakta bir oyuncunun önünü mü kapatacak dense, böyle oyuncular bir oyuncunun önünü kapatıyorsa, örnek sporcu karakteriyle on oyuncunun da önünü açabilecek kapasitedir. Oyuncular gelir geçer ama bu formaya karakterlerini verenler o renklere ve kalplere işlerler.
Son olarak sezon genelinde taraftar değerlendirmesi yaparsam;
Yeni ve büyük salonda olağanüstü bir ilgiyle başlayan sezonda zayıf maçlarda dahi gerçekten kayda değer bir izleyici kitlesi vardı. Final four sonrasında belli bir ilgi düşüşü gözlendi. Derbilerde yaşanan tatsızlıklar bahane edilerek getirilen rakip seyirci yasağı ise tam bir absürdlük oldu.
Final four ile ilgili ise zaten sürekli yazıyorum, belki amma da çok taraftara pay biçiyorsun düşüncesi çıkabilir ama o gün müziksiz anonssuz bir organizasyonda şu final serisindeki taraftar profili salonda olsaydı biz vakıfbanka o maçı vermezdik. Sonuçta ne kariyerli hocayı getirmenin, ne de bütün parayı yıldızlara döküp olağanüstü kadro kurmanın hiçbirşeyin garantisi olmadığını acı bir dersle tecrübe ettik.
Takımın lig şampiyonluğunu kazanmasında; dibi gördükleri anlarda yanlarına gidip moral ziyareti düzenlemek, en çok özgüven tazeleyecek olan eczacı maçında deplasmanda yalnız bırakmamak, liderlik yolunda önemli bir puan kazandıran 3-2lik vgstt lig maçında herkes terkedip futbol maçına giderken 15 kişiyle yırtınıp durmak, koç ile gidip birebir fikirlerimizi paylaşmak vb. bir sürü çabamızla kendi adıma da olumlu bir pay çıkarabilirim.
Ama diğer yandan özeleştirimizi de yaparsak, bu tribündekilerin cıvıklıkları, yamyamlıkları, karakter bozuklukları beni iyice rahatsız etmeye başladı. Bence oyuncuları da fazla pohpohlayarak, hem kulüp tarafından bütün imkanlar hizmetlerine sunularak, hem taraftarlarca aşırı bir ilgiyle el üstünde tutarak final foura taşıyıp orada beklentileri karşılayamayıp çakıldıklarında büyük bir hayal kırıklığı yaşandı.Final Four için belirlenen yüksek bilet fiyatları hususunda bazı tribüncülerde olmasa neredeyse hiç bir protesto gösterilmeyecekti. Sezon boyu salonlarda sadece bizim taraftarlara ciddi bir şekilde uygulandığını gördüğümüz güvenlik kararlarıyla; yerleşimlerde, aramalarda, pankart asmalarda yaşatılan sıkıntılarda ne idarecilere ne de emniyet görevlilerine tavır koyamayacak kadar pasif bir kitle haline gelindi.
Oyunculara moral motivasyon verirken bunda aşırıya kaçılırsa büyük bir camianın omuzlarına yükleyeceği hedeflerle strese boğulabilecekleri de unutulmamalı. Elbette bu stresi kaldıracak tecrübede oyuncular ve koça büyük paralar ödendiği de ortada ama bazı hatalar yüzünden bütün kupaları kazanma hedefine ulaşılamadı, ciddiyeti hiçbir zaman elden bırakmamak gerekiyordu.
Yabancı oyuncuların ne kadar mütevazı ve sıcakkanlı olduklarını şaşırarak görürken,kimi yerli oyuncularımızın zaman zaman fazla burnu kalkık tavırlarını görüverdik.
Ama işi salt yabancı hayranlığına da bağlamayalım, zira kimi yabancı yıldızlarımızın artık başarıya doymuş gibisinden rahat umursamaz tavırlarının da sıkıntısını çektik.
Doğumgünü kutlamaları,pankartlar,çiçekler, hediyeler bir sürü aksiyon ile onlara bunca ilgi ile moral takviye edilirken, erkek takımına ise final serisi zamanı yapılan resimli afiş hariç özel birşeyler yapılamadı.
Gerçi az da olsa bir kitle zaten erkek voleybol takımını da elinden geldiğince düzenli takip etti ama onların dışındakiler işin popüler olan kısmına sadece Fenerbahçe Acıbadem'in maçlarına gelip oyuncuları yalamakla meşgul olduklarında fazla ayak uyduruldu. Salonlardaki seyirci farkının iç acıtı bir seviyede olması üzücüydü, her ne kadar ben dengeli olsamda Fenerbahçelilerin çoğu kızlara olan ilgiyi erkeklerden esirgedi.
Elbette her branştan bütün takımlara aynı düzeyde ilgi gösterilmesi mümkün olmayabilir. Kızlara da her sene artan bir ilgi olsun isteriz ama umarım gelecek sene erkekler maçlarında da en azından diğerlerine gösterilen ilginin yarısı kadar bile olsa bir taraftar ilgisi olur, bu sayede her sezon sonu yalandan verilen destek sözleri havada kalmaz.
Saha içi kutlamalar ardından soyunma odasına kaçabilenler hızla toparlanıp otoparktan arabalarıyla evlerine kaçıverdiler, gece reina da kutlama partisi olacağından hazırlanmaya gittiler ve sezon sonunu tüm takım eğlenceyle kutlayarak tamamladılar.
Çeviri yapacak tercüman falan olmadan, ortada sırayla mikrofon döndürerek yapılan, Aylin ablanın her zamanki gibi oyunculardan daha çok laf ettiği klasik bir gündem şampiyonluk programı daha yapıldı ve stadtaki kulüp binasında kupayla pozlar verildi.
Aşağıda ise gazetelere yansıyan şampiyonluk haberlerinden bazı seçmeler var.
Not : Resimlerin üzerine tıklayarak gerçek boyutlarında görebilirsiniz
Fotoğraf & video kaynak ; Fenerbahçe.org, Hürriyet , TVF, Ntvmsnbc, Metin Timur, Voleybask, Fenerbahçe bayan voleybol facebook, Antu.com
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
5 yorum:
Kerem'cim olağanüstü güzel olmuş.
Harikasın.Emeklerine sağlık.
Sevgili Gürol
( Adının Gürol olduğunu biliyorum umarım yanlış bilmiyorumdur. )
Öncelikle Fenerbahçe'nin bloglarına yazdığın yazılardan, verdiğin emeklerden dolayı çok teşekkür ederim. Umarım blog yazmayı bırakmazsın. Emin ol Türkiye'nin değişik yerlerinden çok takipçin var. Bende hemen bişey duydumdu yada bir maç oldumu direk giriyorum sitelere. Bazı voleybol sitelerinde Koreli Kim'in Fenerbahçe Acıbademle anlaştığını okudum. Ayrıca Sözleşmeleri biten Seda ve Ergül'ün henüz sözleşme uzatmadığını duydum (Sebebini merak ediyorum). Tansferlerle ilgili ( En azından duyumlarla ve doğruluklarıyla ) bilgi verirseniz sevinirim..
Teşekkür ederim
Ayrıca sevgili Gürol belirtmek istediğim birşey daha var.. Her sene takımda bir çok değişiklik yapmak takımın dengesini bozuyor sanırım. böyle başarı elde etmemiz zor. Zira Fürst, Nati ve Kasia takımdan gönderildi. Bu konu hakkında da görüşlerini öğrenebilirmiyim.
Sevgili Cem Merhaba.
Öncelikle doğru biliyorsun :))
Sadık takipçilerimizden biri olduğun ve yazdığın güzel şeyler için çok teşekkürler.
Evet biliyoruz dünyanın bir çok yerinden ve ülkemizden de aynı şekilde çok takipçimiz var.
Yazmak,paylaşmak güzel şey hele de Fenerbahçe'yi.Ancak hem zaman hem şevk kırılması nedeniyle sıkıntı yaşıyorum kendi adıma.
Öncelikle güncel tutmamız lazım böyle bir şey yapıyorsak ama zaman nedeniyle bunu yapamadığımda rahatısız oluyorum.Yaşadığım hayal kırıklıkları ve keyfimi bozan şeylerden dolayı biraz soğudum.
Bayan voleybol yazmıyorum artık.
Erkeklerin Şampiyonluk Öyküsü ve Transfer Raporu ve Stratejisi,Bayan basketbol Şampiyonluk Öyküsü,Transfer Raporu,Stratejisi,Taurasi olayı hakkında mesela yazmak istiyorum ama içimden gelmiyor.
Bakalım belki gelecek haftadan sonra ve okulların kapanması ile belki yazabiliriz.Ben olmasam bile diğer arkadaşların yazmasını isteriz.
Bayan takımı transfer konusuna gelince ; 2 gündür epey şey yazıldı.
Toparlarsak ;
Gelen : Kim (G.Kore)
Kalanlar : Sokolova,Eda,Nihan,İpek
Gidenler :Nati,Kasia,Fürst,Fofao, Songül, Zülfiye.
Pasörün sözleşmesi sanırım devam ediyor.bbbb
Seda ve Ergül'ün gs mp ile anlaştığı yazıldı,rakip site bunu yalanladı,önce FB ile görüşeceklerini yazdı.Bugün Eda,İpek ve Nihan ile 1 yıl daha uzatıldı haberi çıktı.Seda ve Ergül ile ilgili bir şey çıkmadığına göre gözden çıkarıldıkları anlamına gelebilir.
Yarın da bir haber çıkmazsa gidicidirler.
Ben Nati,Kasia ve Songül'ün gidişine üzüldüm.Evet Nati bu sezon şaşılacak şekilde - sebepleri vardır sakatlık, hastalık hoca ilişkileri v.s - iyi değildi ancak kolay vazgeçilecek biri değildi.Kasia yabancı kuralının gadrine uğradı ve kıymeti de pek bilinmedi.Kaybettiğimiz CL Vgstt maçında ve son 2 final serisi maçında çok iyiydi.Seda var diye geri plana atıldı.Seda evet yerli oyuncu,severiz,sayarız ama ne kadar güven veriyor ?Sık sakatlanıyor,sıçrama özelliği ve bitiriciliği bana göre düşük.
Gözden çıkarılmışsa yanlış diyemem açıkcası.Ben olsam ben de çok kişinin aksine Naz ve Seda'ya güvenerek CL Şampiyonluğu hedefi ile yola çıkmam.Artı Nihan gibi manşeti kötü defansı iyi bir libero da bana güven vermiyor.Songül manşeti iyi olduğu için oynuyordu,defansının zayıf olmasına rağmen.
Sokolova kalıyor.Ne kadar doğru ?
CL Şampiyonluğunu kaybettiren isimdir bana göre.Manşeti kötü,hücumda yüzdesi yüksek değil.O kalıyor,Nati gidiyor.3 yaş fark nedeniyle mi ? İlginç.
Artı Hoca da bana güven vermiyor.
Jan'cı olmam subjektiflik katmıyor.Gerçekten ben verdiği bir şey göremiyorum.Bu sezon kendisi yapacak transferi diyorlar.Göreceğiz.
Kim'i izledik Dünya Şampiyonasında,iyi bir oyuncu ama
Avrupa,ülke,pasör uyumu ne olacak ? Ne oynayacak o da ? PÇ mi smaçör mü ? Manşeti nasıl pek dikkat etmedim açıkcası.
Pasör konusu ne olacak ?
Naz 1.pasör olacaksa yedeği kim ?
Vgstt'den Nilay Benli Özdemir'i kaçırdılar.
Açıkcası yeni sezonda eskiyi çok arayacağız gibi geliyor.
2+1'da çok zorlayacak tabii.
Hayırlısı olsun.
Teşekkürler Gürol ağabey.
Nihayet bu faslı bitiriverdik, keyfine yazıyoruz falan ama dediğin gibi bayağı zaman ayırmak ve istekli olmak gerekiyor, takip edenler olduğunu bilince insan üzerinde düzenli yazma sorumluluğu oluveriyor. Sezon içinde erkeklerde salona gidipte yazamadığım birkaç maç olmuştu mesela, düzen dışına çıkmak bile rahatsız edici oluyor.
Cem Emre'nin dediği gibi açıkçası blog yazmayı bırakmanı istemem fakat nasıl bir yoğunluk yarattığının bende farkındayım, polemik ortamları da cabası, artık sen bilirsin.
Twitter adresini de kilitlemişsin, herhalde orada da canını sıkanlar olmuştur. Şimdi salon mesaimizde pek yokken belki bende biraz o mecrada takılırım.
Yorum Gönder