14 Şubat 2011 Pazartesi

Fenerbahçe - Arkas 0-3 (Salondan İzlenimler)



Takımda sezon başından beri süren kötü gidişata koç değişikliğiyle müdahale edildikten sonra, iç sahada Castellani ile oynayacağımız ilk maç, her sene sıkı bir rekabet yaşadığımız arkas maçı oldu. Bu sezon onlara karşı ligdeki rövanşı da set alamadan vererek maça gelen az sayıda kişi de hüsranla ayrılıverdi.

Ligde her sezon karşımıza çıkıp, karşılıklı gerilimden beslenen tartışmaları bol düzeyde geçen arkas maçlarına bir yenisi daha eklenecekti, ama bu büyük salona geçildikten sonra zaten az olan ilgiyle iyice sönük bir ortam olacak diye düşünüyordum. Salonda 250 kişi falan vardı.

Taraftar grupları güya dönüş yapmıştı ama herhalde bu maça bütün gruplar birer temsilci yollamıştı ya da o kadar bile değildi. Gene bütün ilgileri tekrar potaya giren futbol takımı üzerine odaklanmıştı, kendilerini tribünün lokomotifi diye nitelendirenlerde piyasada yoktu.

Yeni hocasıyla, yeniden bir çıkış ortamı arayan erkek voleybol takımının bu önemli maçına pazar günü o saatlerde başka maçımız olmadığı halde gene ilgi yok denecek kadar azdı. Hatta basket maçını televizyondan beraber izleyip bu salona geçenlere -erkek voleybol maçı diye umursamayıp- katılmayan, lokallerinde pineklemeyi tercih eden Fenerbahçe Acıbadem taraftarları da varmış diye duydum.

Maça 15 dakika kadar varken içeri girince, tribüne renk katan sadece bir pankart duruyordu, Group İzmir yazan pankartı asan ağabeylerde her zamankinden az bir katılımla üç dört kişi protokolün solunda bench arkasında oturmuşlardı.

Aylin abla ile Kıvanç her zamankine göre ters bir şekilde file arkası tribün önünde, reklam panoları arkasındaki masada konuşlanmıştı, hakem masası yanındaki yayın masasını sports tv kullanıyordu.

Hakem arkasına yakın bir yere toplanmış 8-10 tanıdık arasına doğru geçip oturduktan sonra basket maçında Mirsad'ın sakatlığından sonra oluşan üzüntü ve kadro ile ilgili endişeleri konuşaraktan zaman geçiverdi.

Maçın başlamasına doğru gelen birkaç kişi daha olunca etraftaki seyircileri saymazsak 15 kişi oluverdik. Bu şartlarda rakibe deplasmanda olduklarını hissettirmek zordu, sonradan gelenlere bir taraftar takıma maç kazandırır diye seslenip kendi durumumuzla dalga geçiyorduk.

Bazen oyuncuları gazlama çabaları, servise geldiklerinde tezahürat etmek, rakip oyunculara sataşmalarla dalga geçmek, servislerini ıslıklamak falan şeklinde ortam dönüyordu.

Onların sevinçlerinde burutay,hüseyin,emin gibi bazı cinslerin sesleri çok fazla uzataraktan çıkmaya başlayınca bizde tepki veriyorduk, hakeme yeter artık falan derken en sonunda pasörleri hüseyini çağırıp uyarıverdi.

Pasör çaprazı kolombiyalı liberman agamez panathinaikos'ta oynarken finalde kaybettiği İvan'a karşı burada üstünlük kurmak için rakibine göre daha konsantre gözüküyordu, İvan gene aynı hallerdeydi, tedavi için gittiği Roma'dan bedeni dönmüş ama ruhu yok gibiydi.

Arada bir keyifli makara oluyordu, libero nuri'ye ilgimizi yoğunlaştırdığımız sırada servisten gelen top kafasında patlayınca vur vur kafasına kafasına... diye tezahürat etmemek olmazdı.

Maricon diye bağırarak etraftakilerle beraber sataşa sataşa uğraştığımız agamez setin sonunda servise gelip üstüste smaç servislerle bizi çökertip bir anda skoru kendi lehlerine çeviriverdi, son kısımda oyuna alınan yeni transfer Soner'de gelen sert servisi karşılayamadı, önde olduğumuz seti verdik.

Kaybettiğimiz set sonrası bize yakın taraftan saha değiştiren oyuncularımızı alkışlayarak moral verelim istedik, ama ikinci sete de agamez kaldığı yerden devam etti. Adamla ne kadar uğraşsakta hata yaptırmak mümkün olmuyordu. En sonunda uğultu yapmayalım iyice gaza geliyor, herkes sessiz olsun bakalım öyle atsın dedik. Ben neslihan'a karşı da gelecek sefer böyle bir şey deneyelim dedim.

Koç zaman zaman oyuncu değişikliği yapıyordu ama bizim oyuncular servis kaçırmaya her set artan başarıyla devam ediyordu. Her oyuncuya tezahürat yapsan da, alkışla moral versen de değişen birşey yoktu, karşı tarafın servislerini karşılamakta zorlanırken, bizim attıklarımızın fileye takılması yada dışarı gittiğini görmek çok canımızı sıktı.

Maç kötü gidiyordu ama gene de gülecek birşeyler oluyordu, bravo adlı oyuncu hata yaptıkça bravo bravo diye alkış tutuyorduk. Bacakları ince tüysüz duran eski oyuncumuz burak hascan'a ağda mı yaptın tüysüz burak diye sataşıyorduk, uyuz emin'le uğraşıyorduk, eşek hüseyin vs..

İkinci set açık olan farkı biraz azalttıysakta set sonunda adamların coşkun sevincine iyice kıl olup hakeme terbiyesizlik bu falan diye kızmaya başladık. Doğal olarak rakip oyuncular bizim tribünden onlara attığımız lafları duyup bu şekilde cevap koyuyordu. Hocam ayıp ama sende de hiç otorite yok diye arkadan laf atıyorduk.

Son set yenilsen bile maçın sonunda sırılsıklam olsun o forma.. diye az kişiyle tezahürat ederek giriverdik. Maricon agamez ile uğraşmaya devam ediyorduk ki, ilk teknik mola öncesinde hakeme sinirle küfür edince, serdar nişancıoğlu yanına çağırdı, hocam at dışarı şunu falan demeye kalmadan sarı kırmızı kartını birarada gösterip diskalifiye etti.

Bir süre daha itiraz eden agameze bye bye maricon diye tezahürat ederek uğurladık, hala itiraz eden hüseyini görünce ona da tepkiler sürüyordu, hocam otoriteni eziyorlar,çiziyorlar seni falan diye işlerken agamez çıkış koridorunun orada ayakta dikilerek duruyordu. Hocam orada duruyor gitmiyor, mızıkçılık yapıyor, sana böyle hareket yapıyor gibisinden dönen laflar tam komediydi.

Adamla uğraşa uğraşa dışarı attırdık ama onun yokluğuna rağmen maçta sayı olarak üstünlüğümüzü gene kaptırıverdik. Haydi Fener haydi, tam zamanı şimdi...bizim için saldır kanarya... gibi tezahüratlarla alınan sayılar ardından bir ittirelim diyorsakta, üstüne servis hatasıyla kendi kendimizi vuruyorduk.

Zaten maçın sonunda dahi servis hatası yapan İvan ve ardından Marshall'ın dışarı giden vuruşu ile müessese uşakları seviniverdi. Adetten şaşmayarak her zaman her yerde en büyük Fener diye bağırıverdik, oyuncular tebrikleşme seremonisi ardından bize doğru alkış tutarak ayrıldılar.

Biz montlarımızı giyerek toparlanırken diğer tarafta arkas oyuncuları ortaya toplanıp eller ortada kenetlenip arkas çekiverdiler, resmen abartıyla anıra anıra heeeaaayy diye bağırıp bize doğru alkış tutmaları üzerine neeayyy lan noluyor diye onların alkışlarına el kol hareketleriyle tepkiler oldu.

Karşılıklı söz atışmalarında, içlerinden bazısı bize işaret yaparken, burak hascan ise diğerleri uzak dururken hala alkışla bizim tribüne doğru yaklaşıverdi, yapmayın lütfen sakin olun boşverin diyordu ama sen önce arkadaşlarına bak neler yapıyorlar diye cevap alıyordu.

Kıçı kalkmış melez macar yabancıları mezsaroz bile dönmüş bize eliyle üç sıfır diye işaret yapıp, sonra ilk maçtaki üçü de ekleyip altı oldu anlamında parmaklarını gösteriyordu, hüseyin ise -ben farketmedim ama oradaki arkadaşlardan biri söyledi- ortada toplanıp anırdıkları zaman bizden gelen tepkiyle bu size girsin diye bağırmış.

Bunlara sinirlenip şampiyon mu oldunuz lan, gene playoff ta görüşürüz, o zaman hesaplaşırız, ellerinizi biryerlerinize sokarız diyorduk ama işin acı tarafı bizim oyuncuların kötü performansı yüzünden sinirlenen gene biz olduk.

10 kişi 15 kişi bunlarla uğraşmak bir yana, kendi takımımızın bizi bunlar karşısında böyle can sıkıntısına sokması da ayrı bir durumdu, bu kötü performans yeni hocayla da rayına oturmazsa playoff ta falan cevap verebilecek halimiz olur mu o da şüpheli.

Hiç yorum yok: