1 Şubat 2010 Pazartesi

Fenerbahçe - İstanbul B.B. 3-1 Kerem'in Gözüyle Salondan İzlenimler.

 

Sivas deplasmanındaki maçımızı izledikten sonra farklı galibiyetin moraliyle salonun yoluna düştük. Haftaiçi oynanan son maçlardaki skorlardan sonra gelen liderlik fırsatı iyi bir motivasyon olmuştu. Gene yağmurun yavaş yavaş çiselediği sıralarda salonun önüne gelince dışarda bekleşen az sayıdaki gençlere ve onları bir şekilde içeri sokmak için taktikler üreten ağabeylere rastladım. Salon içine girince ne yazıkki biraz hayal kırıklığı oluverdi. Maçın başlamasına az bir süre kalmıştı ancak yeterli destek üretebileceğimiz kalabalık yoktu. Öyleki neredeyse bizim sürekli maçları takip ettiğimiz köşe kısımda bile tanıdık kimseler yoktu. Üzerlerinde arkas ve ibb yazılı eşofmanları olan genç takım oyuncuları oralara oturmuş, etraflarında da maçı izlemeye gelmiş seyirciler vardı. File arkasında ise kızların çoğunlukta olduğu az sayıda genç taraftar topluluğu göze çarpıyordu. Çevrelere yayılmış maçı izlemeye gelmiş olan seyircilerimizde olduğu halde, en büyük kalabalık ana tribün geneline yayılan oturan voleybol seyircileriydi.

Belki futbol maçını izledikten sonra gelenler gecikmiş olabilir, yada deplasmana gidenlerde olmuştur diye düşünerek beklerken, güvenlik görevlileri kızlı erkekli arkas ve ibb genç takım oyuncularını uyararak "bu kısım Fenerbahçe taraftarlarının toplandığı yer, siz diğer file arkasına geçin lütfen" diye onları uzaklaştırdı. Bu sıralarda gözüken voleybol tribünü müdavimi birkaç ağabey ve her zaman gördüğümüz simalar normale göre çok daha azda olsa bu bölgede toplanmaya başladık. Bu ağabeylerin bir o kapıdan bir diğer kapıdan içeri sokmakla uğraştığı 15-20 genç delikanlı da salona girdikleri gibi file arkasının en üstündeki set kısmına doğru gidiverdiler. File arkasının duvardibi köşedede her maçı oradan takip eden ağabeylerin bir kısmı yerlerini almıştı. Normal zamanlara göre gerçekten zayıf denebilecek bir taraftar sayısıyla liderlik için mücadele ediyor olmak bizlerinde maç içinde daha fazla yorulmasına sebep oldu.

Takımlar anons edilirken kendi oyuncularımız alkışlamamız ardından ibb oyuncuları yuhlanmaya başlandı. Karşı file arkasında onları alkışlayan 8-10 genç vardı ama bunlar maç sırasında tezahürat yapmadılar. İlk sete takımımız bizim olduğumuz tarafta başlayacaktı. Maçın başlamasıyla ve tezahürat ederek izleyecek kitlede az sayıda, yaklaşık 20-25 kişi kadar olmamız dolayısıyla benim daha çok sevdiğim tarzda bir tribün oluverdi. Yani sürekli oyunu takip ederek, servis bizim oyunculardayken onlara tezahürat ederek, rakip oyunculara servisçilere sataşarak, hakeme itirazlarında tepkiler koyarak, bizim servislerde alkış tempolarıyla, aldığımız sayılar sonrasında da tezahüratlar ederek az sayıda olsakta etkili olmaya çalışıverdik. Oyuncularımız iyi defansla toplar çıkardıkça alkışlar daha fazla yükseldi, rakip hücum edecekken yuhlamalar gürültüler, basit hata yaptığımız zaman "haydi beyler boşverin" gibi sesler, molalardan sahaya girerlerken geride olsak bile alkışlarla falan gazlayıp, belki de daha kalabalık bir kitle ile maç boyu sürekli tezahürat ederek yapılamayacak kadar bilinçli bir ortam oluverdi. Tabii az sayıda kişi olunca iki saate yakın süren maçta işin yüküde boğaz yorgunluğu da fazla oluverdi. Oturan kitlemizi ise alkışlı tempolarla eşlik ettirmeye uğraştık.

İlk set gerçekten güzel bir şekilde beklemediğimiz kadar rahat bir tempoda gidiyordu. İlk set devam ederken genç takım oyuncularımız başlarında altyapı sorumlusu Tunç hoca ile beraber önümüzden geçip bu maç zamanlarında hep yaptıkları gibi file arkası üst köşeye doğru gidip maçı izlemeye oturdular. Sanırım onların arasına kaynayıp diğer taraftan gelen 7-8 genç taraftarımız daha oldu. Bir kısmı file arkasındaki arkadaşları arasına giderken birkaçını bize takviye aldık. Zaman zaman onların sürüklediği tezahüratlara oturduğumuz yerden maçı takip ederek katılan bizleri "yan taraf" "ayağa kalkmayan cimbomlu olsun" gazlarıyla ayaklandırıp karşılıklı olarak "bitmez tükenmez aşkımız..." tezahüratını yaptık. Bir tarafta 20-25 kişi bir tarafta sadece 15-20 kişi bağırınca biraz ses dozajı güdük oluverdi. Daha sonra bu gençler 3 alkış tempolu "Fenerbahçe sen çok yaşa" yapmaya başladılar, bizde bir yandan maçla ilgilenirken sayıları aldıkça onların ritmine katıldık.
Sonrasında bizler "Fenerbahçe koy oley ooo....istanbula koy oleyy" diye tezahüratlar ederken kullandığımız hücumları iyi değerlendirdikçe moralleri artan oyuncularımız setin sonunu iyi getirdi. "set-set-set" alkışları arasında seti alıp öne geçiverdik.

İbb koçu -geçen sezonki finalde Haldun Alagaş'ta uzaktan koşa koşa bize doğru saldıran- nedim özbey çaresizlik içinde sık sık oyuncu değiştirip geniş kadrosunu kullanmaya çalışıyordu. Biz ise neredeyse maç boyu aynı kadro ile oynadık, yalnızca son set nasıl olduysa şaşırtıcı bir şekilde Coskovic yerine Cem Kurtar oyuna kısa süreliğine giriverdi. Molalarını erkenden alınca "nedim hoca ne oldu sana" diye bağırıp sataşmaya başlamıştık. Takımlar yer değiştirince bu sefer önümüzde ısınmaya başlayan volkana yönelik tacizler başladı. Genç taraftarlarımız özellikle onunla temas kurmaktan hoşlanıyorlar. Ona özel olan geçen senelerde de söylenen tezahüratı ediyorlardı. Daha sonra kollar yuvarlak şekilde havada "Oğlan oğlan volkan" diye bağırmaya başlayınca bize bakıp gülmeye başladı. Takımdan kesilip yedek olması bizim eğlencemizi biraz pasifleştirdi. Bu esnada eski kaptanımız olan hakan fertelliyi nedim hocası çağırıp hazırlan oyuna alcam dediğini gördüm. Birde bu yer değişimi esnasında protokol tribünde Hakan Dinçay'ın olduğu bölümde önlerinden geçen ibb yedek oyuncu ve teknik ekibiyle bir gerginlik oluverdi ama ne olduğunu anlamadım. Bu meselenin ardından hakan fertelliye yönelik protestolarda olmaya başladı.

Rakip ikinci sette önümüzde servisler kullandığından servis atıcıları yerli yabancı farketmeden uğraşmaya başladık. Özellikle aldıkları sayıları abartılı kutlayan, sürekli itirazlar eden pasörleri ulaş ve ciddi sayı serileri yapan hakan fertelli üzerine daha fazla yoğunlaştık. Salonun berbat fiziki yapısı nedeniyle çok yukarlarında kaldığımız için bu işler biraz zor oluyor ama genede servis atmaya gelirlerken attığımız laflar üzerine suratlarında mimiklerinin "görürsünüz şimdi nereye atacam" gibisinden değiştiğini görebiliyoruz. Rakip atışa doğru yönelirken bir kısmımız "fileye" bir kısmımız "Dışarı" yabancılar gelince de "out" "net" diye uğultular falan yaparken kimi zaman kötü atsalarda bizim kötü manşetlerimizle rahat sayılar almaya başladılar. İkinci teknik molaya çok farklı geride girmiştik. Oyuna dönen oyuncular uzağımızda kalsalarda alkışlarla "haydi bırakmayın maçı" diye bağıranlarımız oldu. Kötü giden süreçte pek iyi tezahürat edemiyorduk, file arkasında üstlerde izleyen gençlerde bir süre maçla alakasız takılıyordu. En sonunda "bizim - için - saldır - Fenerbahçe" demeye başladığımız sıralarda birkaç sayımız geldi. Biraz daha takımı gazlamaya çalıştık, servisleri atarken alkışla "hey-hey-hey" diye tempolarımız salon geneline yayılmaya başladı. Bloklardaki başarımızla en sonunda 20li sayılara doğru rakibi yakalamayı başardık. Ama mola süreçlerinin ardından buraya kadar getirdiğimiz oyunu moral bozucu bir şekilde kaptırdık. Belediye oyuncuları beraberliğe getirdikler skorla olağanüstü şekillerde sevinmeye başlayınca onlara yönelik tepkiler artıverdi. Açıkçası ilk setteki oyunumuz sonrası rakipte önümüze gelmişken onları bozup seti alırız diye düşünüyordum ama işler farklı gelişiverdi, pekte servislerini etkileyemedik.

Üçüncü set takımımız ilk teknik molaya kadar iyi gitmediyse de "Haydi Fener....tam zamanı tam zamanı şimdi" tezahüratı sonrasında gayet iyi bir konsantrasyonla farklı öne fırlayıverdi. Önümüzde servis atmaya geldiğinde "Coş coş Coskovic coştur bizi Coskovic" "Çıldırt bizi Ekşi çıldırt bizi" "Haydi Özkan" "Come on Gardner-Divis" vb bağırışlar sonrası hakem işaretini görünce başlayan alkış tempoları ile gayet iyi seriler yaptık. "Bir tek sana tutuldu bu kalpler...." diye salon toplu olarak coşmuşken Arslanda elleriyle "Haydi Haydi" diye bizi gazlıyordu, setin son sayılarına yaklaşmıştık ama bir türlü son iki sayıyı alamıyorduk. Rakip yavaş yavaş farkı eritmeye başlayınca salonda biraz stres birikmesi oluverdi. "Haydi beyler iyi manşet" "Dikkaat" "Serkan Konsantre ol" vs. bireysel nidalar yükseltmeye başladık. Sonunda istediğimiz gibi aldığımız manşetleri bitirip seti alıverdik. "Her zaman her yerde en büyük Fener" diye yer değiştirip önümüze gelen ibb oyuncularına doğru bağırıverdik.

Son set çok sert bir mücadele olmaya başladı. Her iki taraftan da sürekli hakeme itirazlar üzerine "ayıptır Ümit hoca" "yeter be ne zaman kurtulcaz senden" vb laf atmalarımız oldu. Defansların olağandışı toplar çıkarması çok abartılı sevinçleri falan bizim taraftarları germeye başladı. Bu set öncesi file arkasındaki gençlerin büyük kısmı bizim olduğumuz köşeye gelmişti. Bu set volkanda oyuna girmek için çağrılıp anons edilirken yuhlamalar oldu, "gel gel gel bakalım" diye taraftar ellerle sinyal vermeye başladı. "İlk hücum denemesinde blok out ile sayı alıp sevinince "volkan ne oluyor" "sanki smaç becerebildinde seviniyorsun" diye kızdırmaya başladık, bize doğru "hadi len" gibisinden bir bakış attı. Maç bu set başabaş gitmekteydi, oyuncularımız bize göre uzakta kaldığı için aramızdaki gençler artık alkışla "hey-hey" diye tempo tutmayalım, fazla duyulmaz dediler. Bunu onaylayan ön taraflarda duran ağabeylerin yönlendirmeleriyle sayı aldığımız gibi sürekli bir tezahürat giriveriyorduk. Bir tanesi de koridor boyu gidip gelip maçı izleyen seyircilerimizi alkışlarla tezahüratlara katmaya çalışıyordu. "Haydi Fener...tam zamanı şimdi" tezahüratı en fazla katılımın olduğu anlar olduğu için sık sık onu giriyorduk. "Bizim için saldır Fenerbahçe" "Fener-bahçe Fenerbahçe oley" gibi kısa girişler yaparken maçta heyecan iyice artmıştı. Belediyeli volkan servis atarken gene normalden çok daha fazla bir yuhlama uğultu salon genelinden de katılımla oluverdi. Kötü bir servis sonrası gene oyundan alındı. İkinci teknik molaya önde girmiştik ama devamında nedense çok kötü oynamaya başladık, bir anda 18-19 geriye düşüverince koç Demeterin uzun bir süre ilginç bir şekilde donakaldığını gördük. "Hocam mola alsana artık" diye elle mola işareti yapmaya başlamıştık ki sonunda uyanıp mola alıverdi. Özellikle liberoları Barışa attığımız servislerde büyük uğultu yapmaya başladık, kritik sayılara doğru hem oyuncular hem de taraftar iyice gerilmeye başladı. Bir ara belediyenin pasörü ulaşın sevinci fazla tahrik edince 5-6 genç "hepiniz .... çocuğusunuz" diye bağıracak oldu ki hemen müdahale edip susturuverdik.

Divis'e top taşıma itirazları üzerine belediye oyuncularına "....kudur kudur kudur" melodisi birkaç kere tekrar ediliverdi. Çekişmeli oyunlar ardından onlar maç sayısı atma durumuna geldiklerinde tekrar mola oluverdi. Moralleri bozulmuştu ama mola sonrası takıma gene büyük bir alkışla "haydi beyler" diye destek verildi. Servis atmaya gelen oyuncularına yüklenmeye başladık, neyse ki dönen topu bloklayabildik, bunun üzerine gelen hücumda verilen blok out kararına büyük tepki veriyorduk ama hem oyunculardan hemde Demeter'den doğru karar gibisinden işaretler gelince sakinleştik. Gene yuhlamalarla servisçiyi karşıladık. Bu sefer Emre'nin aldığı sayıyla rahatlayıverdik, "Bizim için saldır Fenerbahçe" diye bağırdıktan sonra servisi kullanan oyuncumuzu heyecanla takip etmeye başladık. Servisi kullanmasıyla rakip oyun kurarken yüksek perdeden bağırışmalar başladı. Vurdukları topun fileye çarpıp döndüğünü görmemizle hep birlikte hakeme "file, hoca fileye çarptı" diye tepkiler verilmekteydi ki zaten hakemde sayımızı verdi, salonda büyük bir coşku oluverdi. Bir sayı öne geçmemizle beraber mola sırasında "Ayağa ayağa bütün salon ayağa" diye bağırıldı. Bütün salonun sanki gidecekmiş gibi montlarını giyerek ayaklanmasıyla "....tam zamanı tam zamanı şimdi" diye tempo tutulmaya başlanmıştı ama maç sayısını ilk fırsatta anten teması yüzünden kullanamadık. Verdiğimiz sayı üzerine salonun uzak yarısındaki seyirciler gene çöküvermişti. Sıkıntılı anda Arslanın ikinci topta yaptığı hamleyle aldığı sayı gene bir coşku anı yarattı, gene ayağa davet edildiler. Servisi atmaya Emre gidince biraz geriliverdik, çok sık olduğu gibi fileye takabilirdi belki ama bu sefer o kritik anda, öncesinde Gardner ve Divis'in bile daha garanti servisler yollamalarının ardından gelip büyük bir özgüvenle muhteşem bir smaç servis attı, bizden kopan uğultular esnasında rakip topu anca karşılayıp bize dönen topa da maçı getiren Özkan'ın sayısı üzerine önlere doğru yığılarak büyük bir sevinç yaşayıverdik.

" Her zaman her yerde en büyük Fener" diye bağırmamız üzerine bizim oyuncularla tebrikleşip dönen belediye oyuncularına ve teknik ekibine doğru dönüp (seni sevmek deli gibi yürek ister melodisiyle) "...ohh koyduk mu" diye sağlam bir şekilde bir kaç defa kol marifetiyle geçiriverdik. Bu esnada bizim takımı çağırmadığımız halde filenin altından yanlarından geçip bizim olduğumuz köşeye doğru alkışlar yaparak geldiler. Rakibe sataşmayı bırakıp, oyuncularımızı alkışlayıp, biz Sarı diyerek başlattık onlar devam etti karşılıklı Sarı-Lacivert çektik, tekrar alkışlar yükseldi. Arslan "Teşekkürler hepinize" diyerek uzaklaştı röportaj vermeye gitti. Galibiyetin verdiği coşkuyla önümüze gelen oyuncularla kurulan kontak, parlayan göz temasları çok içten anlar oluyor. Onların arkasından "Şampiyon Fenerbahçem ne istersen iste benden...." diye bağırmaya başladık.

Bu faslın üzerine gene "lalalay lalay....kudur kudur kudur" diye birkaç defa daha belediye oyuncularına ve özellikle volkana sataşmalar başladı. Soğuma hareketlerini önümüzde yapan belediyenin yabancıları garip bakışlarla bizi izlemeye başladı, biz ise aralarından ulaş,volkan gibi birkaçını seçip özel ilgi gösteriyorduk. Gene volkanınpara için bizi satışıyla ilgili ona özel beste söyleniveriyordu. Sonra "volkan oldu mu Fenerbahçe koydu mu" falan derken o da güya yere uzanmış bacağını bize doğru kaldırıp gülerek soğuma hareketi yapıyordu. Gene ona skoru işaret edip kolla geçirme işaretleri sonrası kudur kudur kudur diye takılıverdik.
Bu esnada oyuncularımızı tebrik ede ede soyunma odası kapısına doğru yönelen yöneticimize "Hakan Dinçay Hakan Dinçay oley" diye tezahürat ettik, o da bizi selamlayıp gitti.

İki haftasonu üstüste aldığımız zor galibiyetlerle gelen liderliğin keyfiyle eve dönmüştüm ki, Fenerbahçe tv de maçı gösteriyordu. Maçın tekrarını veriyorlar şimdi derken, meğersem geriden takip edip banttan veriyorlarmış. Sivas deplasmanındaki çok büyük zafer üzerine yayın akışını programlamaları çok büyük bir saçmalık olmuş.

Birşey daha söylemek lazım ki ben eve gelip izlemeye başladığımda maçın son kısımlarıydı. O salon duvarlarının yarattığı soğuk ortam, o televizyonun salondan yansıttığı düşük ses seviyesi gerçekten çok büyük tezat oluşturuyor. Ne yazık ki orada salonda canlı yaşadığımız sıcak maç ortamıyla, televizyon başından izlerken gözüken soğuk ortamın pek bir alakası olmuyor. Bu salonda oynamaya devam ettikçe ve bu yetersiz tv olanakları,yayın anlayışları sürdüğü sürece; yaşanan coşkuların taraftara yansıtılması, o hissiyatla daha fazla insanları cezbedip salonlara çekmesi pek mümkün gözükmüyor.

Kerem GÜRSEL (Sensibleturk)

1 yorum:

Özgür dedi ki...

Çok çok güzel bir değerlendirme. Böyle bir yazı gerekliydi. Teşekkürler.