25 Şubat 2011 Cuma

Galatasaray - Fenerbahçe 3-2 (Salondan İzlenimler)


Ülkedeki beceriksiz idareciler ve emniyet birimleri yüzünden konulan yasaklarla, sadece rakip taraftarın önünde oynanan derbi maçını uzatma setinde kaybederek, yıllar sonra kendi branşında lig maçlarının ikisini birden ezeli rakibine kaptıran ilk takımımız, erkek voleybolcularımız oluverdi.

Bu maç öncesi oynanan bayanlar şampiyonlar ligi maçında ortalığı dolduran taşıma seyircilerin, şirket çalışanlarının büyük çoğunluğu salondan ayrılınca etraf biraz daha sakinleşiverdi.

Chris ve Fofao ile tribünde sohbet ederken, bizim oyunculardan kimisi sahaya ısınmak için çıkmaktaydı. Bayan voleybol takımımız ve teknik ekip eczacıbaşı-vgstt maçını izlemek için salondaydı ama çoğunluğu yorgun olduğu için ayrılırken, sadece Chris ile Fofao derbiyi izlemek için salonda kaldılar, cafeye gidip dönüşte protokolün üstünde ayrılmaz ikili beraber maçı takip etti.

Ben de maraton tribün ortasında hakeme yakın bir yerde oturmuş tanıdıkları farkederek onların yanına gidiverdim. Hem bizim takım hem de evsahibi sessiz sessiz sahaya gelip ısınmalara başladı.

Oyuncular ısınırken Coskoviç reklam panosu arkasında istatistikçi ile beraber oturuyordu, Geriç kadrodaydı ama maçta hiçbir faydasını göremedik.

Giriş kapısı tarafındaki file arkasına pankart asan galatasaray taraftarları üst katta 10 kişi bile değildi, bizim takım buraya diye takımı çağırmaya çalışıyordu, tabii kimse onları iplemedi. Maç öncesi daha kalabalık olduklarında, takımlar seremoniye dizilmişken de çağırdılar gene giden olmadı, zaten saçma bir zamanlamaydı.

Oyuncuların sınmalarında seken toplardan biri arkası dönük halde duran benim saçımı sıyırdı, böyle sık sık tribüne kaçan top oluyordu.

Maç başlayana kadar uzun bir süre en ön sırada ayakta durduğum halde hiçbir güvenlik gelip birşey demedi, bizim güvenlik sorumluları daha işgüzar oluyor. Neyse bu maç öncesindeki eczacıbaşının evsahibi olduğu organizasyonda koca maraton tribünü önünde sadece iki tane güvenlikçi oturuyordu.

Başka bir şirketin elemanları olduklarından onlar gitmişti yerlerine farklı bir firmadan güvenlikçiler belli aralıklarla daha fazla sayıda oturtulmaya başlandı, bizim önümüzde oturtulan cep telefonuyla konuşuyor diye önünden geçen amirinden uyarı alıverdi.

Sonradan gelen bir tanıdık daha olunca o kısımda beş Fenerli olmuştuk, karşı tribüne protokolün soluna bakınca Fenerli ihtiyarların gene orada toplandığını farkettik,arkamızda oturan kızların da Fenerli olduğunu aldığımız sayıları alkışladıklarında anladık.

Çalan müzikler rakip takımın marşları olduğundan dinlemeye katlanmak gerekiyordu, dışarda birikmiş olan taraftarlarda büyük ihtimal önümüzden geçip giden orkun darnel vasıtasıyla içeriye sokulduktan sonra file arkasında yaklaşık 100 kişi kadar tezahüratçı bir topluluk oldu.

Protokol tribününde galatasaray başkanı adnan polat gözükürken, bizi temsilen Ali Koç ve Hakan Dinçay vardı. Violet Duca'da maç başlarken oraya gelip, Ali Koç'un arkasına oturdu, maç sırasında sık sık öne eğilerek Ali Koç ile birşeyler konuşuyorlardı, üçüncü setten sonra yanındaki yer boşalınca oraya geçiverdi.

Abdullah Paşaoğlu ise protokolde daha fazla durmaya dayanamayıp, her set takım ne tarafa geçtiyse oraya yakın bir tribüne geçiyordu.

Bizim teknik ekip eşofmanlı haldeyken, rakip koç ve ekibinin vişne çürüğü gömlek ile tek tip kombinasyonlu halleri dikkat çekiciydi.

Maç başlamadan önce file arkasından maraton tribüne ayağa çağrısı geldi, ayağa kalkmayan Fenerli olsun seslerine rağmen arkaya doğru bakınca pek kimsenin ayaklanmadığı görülüyordu.

Maç öncesi ısınmalarda ve maç sırasında çoğunlukla Arslan'a ve Marshall'a bireysel laf atanlar oluyordu ama hiç tribünle bir ters kontak kuran olmadı.

Maç başladıktan sonra evsahibi taraftar pek bizim servislerimizi oyunumuzu falan bozmakla ilgilenmiyordu. Servisimize ilk uğultular setin sonlarına doğru oluverdi, biraz da maç kritik bir hale gelince baskıya yöneldiler.

Maç tribünden yükselen, uzun süre değişmeyen tezahüratlarla sürünce bir süre sonra artık sıkılıverdik, tezahürat edenlerin dışında bir yerde izleyince salonda büyük bir boşluk olunca zamanla kulağa gürültü gibi geliyor. Zaten çoğu tezahürat iki tribünde de olan birbirinin aynı melodisiyle kimin kimden aldığı belli olmayan besteler şeklinde sürüyordu. İlk setin başlarında kısa bir an .ikilmiş Fenerbahçe diye küfür eden taraftarlar sonra bizim için Fener'e de koy... diye devam ettiler. Fenerbahçe köpeğine diyerekten mehtere dönüverdiler.

Sahada ki oyuncularımız birbirinden kopuk oynarken, arada bir İvan'ı doğru şekilde pasladıysak iyi vuruşlar görüyorduk, onlar ise bizim manşet hatalarımızla içeri bıraktığımız toplarla rahat sayılar buldular. Blok düşererek yaptıkları birçok hücumu ise sezmeyi beceremeyip bomboş bloksuz vuruşlar yaptırmamız koç Castellani'yi kızdırıyordu, oyunculara bağırıp durdu.

Karşı tribündeki ihtiyarlar bazen sayıları alkışlıyordu, arkamızdaki kızlar da çok aleni şekilde bizim sayılarımızı alkışlıyordu, set aldığımızda sevindiler falan, sizde biraz fanatik olun diye bize söyleniyorlardı ama kendi sahamızda olsa tribünün ortasında sinirimizi bozacak şeyleri rakip sahada yapmayı istemezdim, ortamı daha fazla germememek için biz o kadar rahat davranmadık.

Onlara verilen kart ile gerilen ortamda, üçüncü set sonuna doğru hakemin kendi gözü önünde çok bariz hatalarla sayıları rakibe vermesine kızarak ona laf atmamıza sinirlenen biri oldu. Hem çizgi hakemine hem de baş hakeme nasıl görmezsiniz, kör müsünüz diye bağırmamak imkansızdı, rakip taraftarlar itiraz eden oyuncularımızı yuhluyorken biz de hakeme sallıyorduk.

Arkamızda oturan takım elbiseli bir genç sol tarafta oturan tanıdıklara madem geldiniz sessiz izleyin gibisinden taşıverdi, onu uzaklaştırdık, etrafında bu kadar Fenerli olmasına sinir olduğundan ceketini kravatını çıkartaraktan file arkası tribüne geçiverdi.

Bizim maçlarda rakibe hakeme toplu halde kurduğumuz baskı tarzlarına pek yapmıyorlardı, aralardan bireysel olarak hakeme oyunculara laf atan küfür eden oluyordu. Setin sonlarında uzayan rallileri alan oyuncularının verdiği gazla kritik anlarda biraz daha coşkuyla sağlam giriş yaptıkları tezahüratlara farklı tribünlerden katılım artıyordu.

Rallileri almayı beceremeyip morali bozulan bizim oyuncuları, koç zaman zaman değişikliklerle toparlamaya baktı, ama servis kaçırmada herkes birbiriyle yarışıyordu.

Bizim takımda Soner Mezgitçi'nin sevinç tarzı, uzataraktan bağıra bağıra coşkulu halleri bize rakip olsaydı bizim kesin tepkimizi çekerdi ama burada pek umursayan olmadı. Aynı şekilde Arslan'da kimi zaman kendi sayısında veya iyi pastan sonra damarlarını ortaya çıkarırcasına bağırıyordu.

Hakan Dinçay protokoldeki yerinden bizim benche doğru birşeyler işaret edip sesleniyordu, tie break seti öncesi sayıları biraz daha azalsa da galatasaray taraftarı desteğine devam etti, hepberaber üçlü diyerek salonu ayaklandırmak isteselerde gene kendi kendilerine üçlü yapıverdiler.

Setin gidişatı kötü olsaydı tribündeki halleri terse dönebilirdi ama takımları ikinci teknik molaya önde girip sonunu iyi getirerek kazanmayı bildi, biz kovaladıysakta yakalayamadık, en sonunda da şans dolu bir servisin filede takılıp içeri düşmesiyle iyice trajikomik bir mağlubiyet oluverdi.

Biz sıkıntılı ifadelerle montlarımızı giyip toparlanırken, gs tribünü takımlarını çağırmaya başladılar, kaldırsın kaldırsın parmak kaldırsın... tezahüratına tribüne yaklaşan oyunculardan bir kaçı parmak kaldırarak yanıt verdi.

Bizim oyuncular soğuma hareketleri için rakip tribüne yakın sahada yerlere yayılıverdiler, Emre gibi birkaç tanesi ise fazla durmayarak direkt içeri gidiverdi, oradaki Fenerli ağabeylerden biri çıkışa yönelen Emre'ye doğru birşeyler söyledi.

Başkanları sahaya inerek oyuncularını kutlarken, biz ise dışarıya çıkmıştık. Son yıllarda pek alışık olmadığımız ezeli rakip mağlubiyetlerini en fazlasıyla yaşatan erkek voleybol takımımız, iyice canımızı sıkmaya devam ediyor.

Hiç yorum yok: