14 Aralık 2010 Salı

Jan de Brandt ile Sohbet (Dinamo Moskova maçı öncesi)


Dinamo Moskova maçı öncesi salona girdikten sonra Jan de Brandt'ın da orada olduğunu farkettim. Gelecek olan arkadaşları beklerken daha maçın başlamasına uzun bir süre vardı, henüz oyuncular ısınmalara çıkmaktaydı. Ana giriş tarafındaki file arkası alt tribünde voleybol camiasından birkaç isimle beraber oturuyordu, sol tarafında ise üçlü bir sohbete ortak olan başka bir taraftarımız vardı. Jan de Brandt sahaya gelen oyuncularla selamlaşıyor,tribün önündeki parmaklıkların oraya çıkan bayan takımı teknik ekibinden Turgay ve Mert ile hasretle sarılıp sohbet ediyordu. Onların yanından ayrılıp koltuğuna giderken kendisini farkeden diğer kişilerle de el sıkışıp yerine geçiverdi, ben de koç nasılsınız diyerek selamlaştım. İlginç bir tesadüfle üzerimde onun bana final sonrası hediye ettiği tshirtü de giyiyordum.

Bir süre sonra arkasındaki koltuğa geçip, maç başlayana kadar onunla sohbet ettik. Merhaba,nasılsınız faslından sonra sizi görmeyi özlemiştik deyince,
"haydi haydi kim beni özleyecek, şimdi maçlar başladı,böyle güzel yıldız oyuncular transfer oldu, yakında şampiyonluklar gelecek artık özlemezsiniz" diye biraz işi şakaya vurdu.

-Yapmayın koç, bizi bilirsiniz, kupa kazanmak kaybetmek mesele değil, sizin bizim kalbimizde yeriniz var, sizi tekrar burada görmek güzel oldu.
"evet biliyorum zaten yaz aylarından beri taraftarlardan gelen güzel mailler,mesajlar ile burayla temasım kopmamıştı, ben de ayrılsam da gönülden bir Fenerbahçeliyim"

-Ne kadar zaman daha buradasınız,neler yapıyorsunuz
"Buraya tatil amaçlı geldim, biliyorsun noel tatili yaklaşıyor, o zamanda aileler hep beraber olur, o zamana kadar olan boşlukta hem önemli voleybol maçlarını izlerim diye düşündümç. Tam noel öncesi zamanda böyle bir program yapıp takımı izlemeyi,dostlarımı görmeyi istedim. Hem de tam Fenerbahçe-Dinamo gibi bir maç zamanına ayarlayıp, turnuvanın en büyük favorisi iki takımı da bu ortamda canlı gözlerle izlemek istedim. Biliyorsun sadece Fenerbahçe'de değil Dinamo'da da eski dostlarım var,Oksana Onat gibi. Hepsini bir arada görmek için en uygun zaman oldu.

-Demek öyle çünkü sizin gelişiniz sebebiyle ortalıkta çok fazla söylenti dönüyordu, milli takım koçluğu pozisyonu boşalınca herhangi bir görüşmeniz oldu mu, bir teklif aldınız mı..
"yo yo bu çok şaşırtıcı oldu, tam benim seyahat amaçlı geldiğim zamanda Mehmet görevinden ayrıldı, ama bana herhangi bir teklif olmadı,görüşme falan yapmadık, tamamıyla tesadüfen böyle bir döneme denk geldim"
(Böyle söyledi ama belki de federasyon teklif götürdüğü isimler kabul etmezse farklı düşüncelere yönelip hazır o buradayken görüşme yapmaya yönelebilir, bu meseleler hiç belli olmaz)

-Peki koç yeni kurulan takımı nasıl değerlendiriyorsunuz, geçen seneye göre çok farklı,daha dengeli değil mi,ama çok yabancı ile rotasyon yapılıyor, Dinamoya kaybedilen maçtan sonra neler olabilir,eleştiriler oldu ama zamana mı ihtiyaçları var sizce?
"Dediğin gibi takımda değişim var, daha komple hücum-defans dengesini kuran oyuncular katıldı. Çok yabancı oyuncu ile kupada oynayıp,ligte oynatamıyorsun,bu da handikap oluyor. Takımın uyumu için zaman lazım,hem yeni katılan oyuncular için hem de Ze Roberto için. O da Dünya Şampiyonası yüzünden geç gelmek zorunda kaldı, tam olarak sistemini kurmaya biraz zaman gerek, sabırlı olmak lazım. Dinamo maçını izledim, çok fazla hata yapınca onlar bu fırsatları değerlendirdi, onların çok iyi oldukları bir gündü,hem de kadrolarını geçen seneye göre geliştirdiler, Costagrande muhteşem bir oyuncudur, sayılı lider özellikli winner isimlerden biri. Biz de Nati var,bugün oynayacağından işler çok farklı gelişebilir.
(Bu arada sahada ısınan Nati'yi işaret ediyor, Nati bizi farkedip, yerde ısınırken el sallayıp,öpücük yolluyor)
O maçta o kadar uzun ralliler oldu, bunların çoğunu karşı taraf alınca onların morali yükseldi,bugün evsahibi olarak rallilerin çoğunu bitiren taraf olursak kazanmaya yaklaşırız, zira bu atmosferde burada seyirci bu sayılarla iyice takımı ateşliyor."

-Yeni salonu nasıl buldunuz,beğendiniz mi,tam uluslararası standartlarda...
"elbette burada eksik olan böyle bir ortamdı,diğer salon büyük bir kulüp için biraz (nasıl niteleyeceğini tam kestiremedi) kötüydü, duvarlarda taraftar resimleri görmek yerine burada canlı canlı insanları görmek her zaman güzeldir. Elbette içini doldurmak lazım,önemli maçlarda finallerde dolacaktır ama basit maçlarda da en az iki üç bin kişi falan olunca burada atmosfer biraz daha sıcak olur. Bu şehirdeki insanlar İstanbul'da olmanın kıymetini bilmeleri lazım. Dünyada böyle güzel şehirde hem bayan hem erkeklerde üst düzey takımların toplandığı başka bir şehir daha bulamazsınız. Sadece Fenerbahçeliler açısından değil,bir voleybolsever için bu salon rüya gibi bir yerdir, dünyanın yıldızları burada oynuyor, eczacıbaşında vakıfbankta hatta galatasarayı da katarsak bir ligte zirveye oynayabilecek bu kadar çok takımın aynı şehirde aynı salonlarda oynaması ilginç, voleybolu sevenler için büyük bir fırsattır. Bir de bunun erkek takımlarını da düşünürsek, siz çok şanslısınız dostlarım..

-Evet koç haklısınız, bu kadar büyük oyuncuları burada izliyoruz.Diğer salonda oynarken oyuncularda hiç ufak salondan büyük salona geçtiklerinden dolayı bir adaptasyon sıkıntısı yaşanabiliyor muydu
"yok öyle olacağını düşünmüyorum, zira buradaki oyuncuların hepsi üst düzey liglerde turnuvalarda dünyanın çeşitli yerlerinde maçlar oynarlar, onlar için bu tip konular ufak detaylardır

-Anlıyorum oyuncular açısından değil ama bizim açımızdan bu salona uyum daha fazla problem oldu gibi. Çünkü biliyorsunuz diğer salonda az kişi olduğumuzda bile sahaya nasıl etki edebiliyorduk, şimdi bizim gibi taraftarları şu karşıda gördüğünüz üst kata sıkıştırıyorlar,sahaya da uzak kalıyoruz..
"(etrafı işaret ediyor)evet görüyorum şimdiden sahaya yakın en iyi yerler dolmuş durumda, seyirciler eğer her maç böyle buraları dolduracak kadar kalabalık olursa,sizin yaptıklarınızın da az bir parçasını yapsalar burada kaybetmek çok güç olur"

(Yanıma gelen arkadaşlara da bazı konuşmalarımızı tercüme ediyorum,sahada ısınan oyuncuları takip ediyoruz,Kasia'yı işaret ediyorum)
-Kasia Gamova'nın ardından transfer edildi,herkesin beklentileri farklı olunca son maçta bitiriciliğini göremeyince endişeler oldu,siz ne dersiniz, savunma yönünden güçlendiren bir transfer ama hücum...
"(burada parmağıyla bir yaparak) eeeh Gamova bu dünyada 1 tane, onun yerini doldurmak mümkün değil, çünkü onun gibi bir oyuncu daha yok, Rusya'ya dünya şampiyonluğunu en kritik yerlerde ağırlığını koyup kazandıracak kadar büyük bir oyuncu. Onun hücumdaki performansını başka bir oyuncudan beklememek gerekiyor, Kasia takımın dengeli profiline en uygun isimlerden biri, bir antrenörün isteyeceği herşeyden bir parça yapabilen komple oyunculardan. Zira arkada Nati-Sokolova-Nihan gibi defansı iyi oyuncularla geçen seneden farklı bir takım yapısı oluyor. Hücumda takım panik yapar,sıkışır atarsın Gamova'ya bitirirdi ama onun da defansında zaafları vardı.
Geçen sene çok büyük katkı aldık ama ev özlemi çok büyüktü, ülkesi dışına ilk defa çıkıp ailesinden sevdiklerinden uzak kalmaya daha fazla dayanamadı,bütün çabalara rağmen ayrıldı,büyük kayıptır ama bu bir takım oyunu, şu anki takım da o olmadan gayet güçlü.

-(Sokolova'yı işaret edip) Koç geçen sezon Sokolova'yı transfer etmek gibi bir planınız olmuş muydu,Nati veya Gamova'dan önce.. çünkü o da bahsettiğiniz komple oyunculardan ?
"(biraz düşündü) Geçen sezon başlamadan önceyi mi kastediyorsun, evet bir transfer planlaması yapıp Mehmet Ali Bey'le konuşmuştum, Sokolova'da bu listede vardı ama o dönem kendisi takımından ayrılmak istemedi,buraya gelmeye niyeti yoktu, demek bu sene ikna edilebildi ki geldi. Ama bir yandan da Nati ile de çalışmak istiyordum, o dönem bir tercih ikilemindeyken Nati ile görüşmelerimizi yoğunlaştırdık. Sonuçta o da kendi mevkisinde en değerli oyunculardan biriydi ve tam düşündüğüm role en çok uygun kişiydi. Çok özel bir oyuncu,açıkça söyleyim ki geçen sezon bana çok büyük yardımı oldu, sadece saha içinde değil,takım bütünleşmesinin uyumunun sağlanmasında, yıllarca takım kaptanlığı yapmış liderlik rolü ile takımı en zor anlarda ayakta tutuyordu, karakter olarak güçlü, zihinsel olarak çok güçlü, kritik anlarda sorumluluk alan, arkadaşlık ortamını geliştiren takımın annesi gibi biriydi, Gamova'nın bizimle taraftarla bu kadar sıcak ilişkisinde de rolü büyüktü. Bazen zor anlarımız oldu, kendisiyle dertleştik konuştuk, üzerimizdeki yükü azaltırdı,o bu sporda gelmiş en özel insanlardandır.

(Tabii o böyle Nati'yi anlatırken gözlerimiz gene sahada ısınan Nati'ye gidiyor, Nati gene farkedip bizi selamlıyor, sanki bizi telepatik dinliyor, koça dönüp taraftarla ilişkisininde çok iyi olduğunu onu çok sevdiğimizi söylüyorum)
Evet, onun gibisi yok, takımı kurarken belli bir kimyanın yakalanabilmesine dikkat etmiştik,hem takımla hem taraftarla ilişkisi olumlu transferlerimiz oldu. Sonuçta yabancı sınırlaması olduğundan istediğimiz gibi her oyuncuyu transfer edemezdik,yedek rolleri kabul etmeyebilirlerdi. Bu nedenle Alice gibi yardımcı rolü,zaman zaman kenarda bulunmayı kabullenecek bir oyuncuyla çalışabilmekte önemliydi, her zaman takıma pozitif enerji veriyordu, aynı şekilde Frauke güvendiğim kendisini çok iyi tanıdığım bir oyuncuydu, onların da kendilerine verilen rolü başaracaklarına inanıp bir takım kurduk, sonuçta herkes Gamova gibi bir silaha sahip olamazdı ama onu ortama adapte edip verimli kullanabilecek bir takım olmalıydık.

-Eski oyuncularınızla görüşebiliyor musunuz, Frauke ile Alice nasıllar acaba
"Yok sürekli görüşme fırsatımız olmuyor, herkes farklı ülkelere dağılınca takip etmek güç oluyor, zaman zaman mesajlaşmalarla iletişim oluyor"

-Fofao hakkında ne dersiniz, sizce bizim genç pasörümüz Naz'ın kendisini geliştirip o seviyelere gelmesine yardımcı olabilir mi böyle pasör transferleri?
"(eliyle parmak sayar gibi yapıyor) Bak oyun kurucu-setter (duraklıyor) bana göre dünyada 3 tane falan vardır, biri Kirilova artık yok, Lo Bianco ve Fofao. Bana şu anda oyun kurucu kimdir diye sorarsan Lo Bianco ile Fofao derim,aklıma başka birşey gelmez. Fofao'da artık 40 yaşına geldi,eskisine göre biraz daha düşüşe girecek doğal olarak. Buna rağmen Lo Bianco ve Fofao kelimenin tam anlamıyla oyun kurucudur, diğerleri ise (eliyle pasör taklidi yaparak) topu bir yerden bir yere diğerlerine aktaranlardır. Anladın mı, yani herkes Lo Bianco veya Fofao gibi bir beyine,oyun görüşüne,vizyona,en riskli anlarda paniklemeden doğru noktayı bulacak mantaliteye sahip olamaz. Fofao kondisyon olarak zayıflamıştır,blokta zaaafı vardır ama asla bu yeteneğinde kayıp olmaz, bu yüzden Ze Roberto ona güvenerek yanına çağırmış.
"Biliyorum biliyorum geçen sene nasıl benim Frauke'yi kullandığıma dair eleştiriler yapılıyordu, Türkçe anlamıyordum ama bu ortamlardaki eleştiriler kulağıma geliyordu." Şimdi Naz çok genç ama potansiyeli hayli yüksek bir oyuncu ama bu aşamada kulüp bu hedeflerin altına girmişken sadece bir kişinin omuzlarına yükleyemezsin. Özellikle pasör mevkisi çok kritikken, bu takım ligi,kupayı,şampiyonlar ligini,bu sezon kıtalararası kupayı da almayı hedefliyorken bu olmaz. Naz erken yaşta tecrübe kazanmaya başladı ama bana göre hala potansiyelinin altında, yeterli mental gelişmeyi gösteremedi. Sonuçta maça gelen seyirciler maçtan maça onu izliyorlar ama ben neredeyse 24 saat onlarla birlikte geçiriyordum. Fofao gibi bir oyuncudan birşeyler öğrenmek isteyecek dünyada binlerce oyuncu çıkar. Bu yüzden Naz'ın sabırlı olup sürekli gözlerini açık tutması lazım, Fofao'dan ne alabileceği biraz da ona bağlı, kendisi öğrenmeye çabalarsa olur. Bence belki de sekiz sene on sene sonra Naz'da onlar gibi Lo Bianco gibi bir oyuncu olabilir, ama önünde daha çok zaman var, zihinsel olarak olgunlaşacak, pas yeteneklerini geliştirecek, en stresli anlarda ne yapacağını takımı nasıl idare edeceğini tam tahmin edebilmek güç oluyor, bir an için harika performans daha sonra hatalar olabiliyor.
Dürüstçe söylemeliyim ki o zamanlarda Naz ilk tercihimdi kafamda ama Frauke'yi de iyi tanıyordum,ihtiyaç olduğu anda bütün kapasitesini sergileyebileceğini biliyordum. Gamova ile sezon başlarında Naz'ın paslarında bir uyumsuzluk olduğunu gördüm, ilerleyen zamanda antrenmanlarda ve maçlarda Frauke ile yüksek pas alışverişinde daha uyumlu olup sonuç almaya başlayınca fikrim değişti. Sonuçta bu Gamova yani, elinde onun gibi bir silah varsa ve başarıya gitmek için onu oyuna katmak gerekiyorsa nasıl bir karar verebilirdim ki.

-Yani Gamova size gelip böyle birşey söyledi mi, ben pas konusunda sıkıntılıyım, Frauke ile oynamak istiyorum gibi birşey dedi mi
"Yok kendisi böyle söylemedi ama takımla sürekli beraber olunca hal ve tavırlarından bunu böyle anladım. Bence açık konuşmak gerekirse Frauke o dönem daha iyiydi,gerektiği zamanlar da daha çok katkı aldık, hem düzgün karakteriyle takım içinde sevildi, hem geri plandayken de hep olumlu bir moddaydı, Gamova ile daha uyumlu olmasının yanında; sol el ikinci toplara hücumda çok etkiliydi, taktik servislerde başarılıydı, belli bir defans-blok çabasıda gösteriyordu. İlk başta dediğim gibi bazı oyun kurucular vardır,sayılıdır, bir de topu diğerlerine aktaranlar vardır. Bunlar farklı özellikleriyle ön plana çıkabilirler, Naz'ın da blokta büyük bir becerisi var, zaman ne gösterir bilmiyorum, söylediğin gibi büyük bir potansiyeli var ama kendisi sürekli Fofao'yu takip etmeli. .

-Tabii burada birazda milli takım hayranları onun sürekli oynamasını,ön planda olmasını istiyor ama Fenerbahçe'nin de hedefleri ...
"Evet biliyorum, zaten şu anda ülkenin en iyi genç yeteneklerinden biri olduğundan ilgi büyük ama daha sabırlı olunması gerekiyor,bütün sorumlulukları ona bırakıp, altından kalkamazsa onun için daha zor olur ama burada insanlar voleybola çok farklı bakıyor, çok büyük baskı yaratıyorlar . Ben de oyunculuğum döneminde ilk başlarda neredeyse dört yıl önümdeki as oyuncunun yedeğiydim, o dönemde Belçika'nın en büyük oyuncularından biriydi. Sürekli maçta antrenmanda heryerde onu izlerdim (gözlerini elleriyle faltaşı gibi açıyor) ondan birşeyler öğrenmek için gözlerim hep açık olurdu, hep onunla özel çalışırdım, sabırla arkasında dört yıl bekleyip en sonunda fırsat gelince kendimi gösterebilmiştim"

-Aynı sıkıntılar şimdi erkek takımında Arslan'ın üzerinde de var..
"aynen, hem Demeter'in hem de Arslan'ın işi çok zor. O takımı idare etmek için bir sürü top lazım. Takımda Marshall'a mı İvan'a mı yoksa Coskovic'e yada ortaya mı oynatacaksın, birkaç maçlarını izledim, ona atsan diğeri de top istiyor, istediği gibi pas gelmeyince moraller bozuluyor. Arslan iyi çocuk ama o da saha içinde mental olarak dengesiz, şimdi bu bayan takımındaki Nati gibi Çiğdem yada Sokolova gibi bir lider,birleştirici karakter olmazsa takım uyumu çok zor. Çok ta güçlü bir kadro ama öyle zor oyunculardan kurulu ki Demeter'in nasıl sıkıntı çektiğini biliyorum"

(Bu arada tam benim dilime gelmişken Jan'ın solunda oturan renktaş,taraftar forumlarında erkek takımına koçluk yapabilir mi acaba gibi yazanlar oluyor diye soruyor bende ekliyorum)
-Siz kariyerinizde erkek takımlarında koçluk yapmış mıydınız
"Oo bu çok zor bir görev yani bu seviyedeki Şampiyonlar liginde oynayan erkek takımını alıp idare etmek gerçekten kolay değildir. (sonra uzun uzun kariyerindeki aşamaları anlatıyor)
Evet erkek takımlarında çalışarak başladım zaten,Belçika'da oyunculuk dönemim bittikten sonra takımımda yardımcı antrenör olarak görev aldım,ama uzun yıllar ikinci-üçüncü yardımcı rollerden öteye geçme fırsatı olmadı, orada erkek voleybolu o yıllarda çok popülerdi ve çok güçlü isimler görev alıyordu. Onlardan bir çok şey öğrendim ama erkeklerle çalışmanın zorlukları daha farklı. En sonunda Belçika'da bayan voleybolu üzerine kariyer yapmanın daha müsait olduğunu düşünerek oraya geçiş yaptım. Gerçektende o dönem için genç parlak bir jenerasyon yakalayıp, onlarla başarılı oluverdik. Hatta Bursa'da bir final four organizasyonuna katıldık ama bu şampiyonlar ligi değildi, ikinci kupaydı. O dönemlerde kadınların düşünce yapısını kavramak ilk başta çok zor geldi, erkeklerden çok daha farklı karmaşık bir yapıları var. İlk zamanlarda onların psikolojik problemlerini çözmek için uğraşmakta güçlük çekiyordum, gerçekten ne istediklerini anlamak çok zaman aldı. Zamanla onları mental olarak nelerin bütünleştirdiğini güçlendirdiğini kavramaya başlayınca başarılı olmaya başladık. Sonra bu çalışmalarım Tenerife'nin meşhur başkanının dikkatini çekti,
(rahmetli olan efsane başkanlarının ardından takım finansal krize girmişti)
bir sürü tesadüfler birbirini takip edip en sonunda kendimi burada İstanbul'da buldum. (gülerek) sonrasını biliyorsunuz

-Yani herhangi bir erkek takımını çalıştırma teklifi alsanız nasıl olur
"Anlattığım gibi erkek takımlarıyla çalışmak çok daha farklı psikoloji, hele ki üst düzey takımlarda ego çatışmaları oluyorsa, sorumluluklar paylaşılmıyorsa bunları idare etmek çok daha güçtür. Kadınlarda böyle değil,onların ruhsal yapıları ile takım uyumunu sağlayabilince hepsi duygusal bir şekilde coşkuyla oynayabiliyor, erkeklerin moral motivasyon dengelerini korumak başka bir çaba gerektirir.

(Biz böyle sohbete dalmışken takımlar ısınmaları bitirip, takım anonsları için toplanmıştı, alkışlar yükselince, biz koça sonra görüşmek üzere diyerek tribüne geçiverdik)

Dip Not ; 
 Bu kayıt cihazıyla falan yapılmış bir röportaj değildir. Jan de Brandt ile spontane gelişen sohbet içinden aklımda kalanları derleyerek hazırladığım bir yazıdır. Aklıma gelen başka birşeyler olursa daha sonra düzeltme ile eklerim.

11 yorum:

box dedi ki...

Gürol Abi umarım yayınlarsın.


Jan de Brandt gibi bir antrenör Türkiye’ye zor gelir. Hem hiçbir kariyer başarın olmayacak, hem tek oyuncuya bağımlı bir takım yaratacak ve antrenörlük namına takıma tek taş koymayacaksın, hem de taraftar tarafından bu kadar sevileceksin. Büyük başarı doğrusu. Şu söyleşinin tek cümlelik bir özeti var aslında; "geçen sene Gamova’yı aldım, sonra yan gelip yattım". Zaten bütün sezon karşılaştığımız tek komple takım olan Bergamo’dan da boyumuzun ölçüsünü almış olduk sayesinde.

De Brandt'ın bu seneki takımı sanki geçen sene kendisine transferde hiç söz söyleme şansı tanınmamış gibi, daha komple hücum defans dengesini kuran oyuncular olarak nitelendirmesi gerçekten ilginç. Acaba kendisi neden böyle bir takım kuramamış? Sırtını Gamova’ya dayamak kolayına gelmiş herhalde. Dediğine göre, Naz’la Gamova arasında sezon başında paslarda bir uyumsuzluk varmış. Buna belki hafızası yeteri kadar iyi olmayan voleybol izleyicilerini inandırabilir ama maçları net bir şekilde hatırlayanları inandırması pek mümkün değil. Gamova’nın maç sırasında Frauke’ye yaptığı daha yukarı işaretleri forumların en çok konuşulan konularından biri olmuştu. Öte yandan Naz kaç gerçek maç oynadı ki, (aslında ihtiyacı bile tartışılan) yeterli gelişme gösteremediğini söyleyebiliyor. Naz gayet iyi oynarken ve ortada hiçbir sebep yokken Frauke’yle oynamaya başladığı bir gerçek. Takımın başında olduğu sürece başta Naz ve Seda olmak üzere yerli oyunculara verdiği zarar da bir gerçek. Şimdi neredeyse tamamı yabancı oyunculardan oluşan bir takımdan medet umar hale gelmemizde onun da payı var.

Jan de Brandt’ın çok iyi yaptığı birşey var, hakkını vermek lazım. Kendini acındırmak ve sosyal ilişkilerle taraftarın gözüne girmeye çalışmak. Yoksa gerçekten iyi ve başarılı bir antrenörün sezon ortasında maç izlemek için Türkiye’de ne işi var? Kendi takımının başında en azından bir Avrupa Kupası'nda mücadele ediyor olması gerekmez miydi? Ama o buralarda birilerinden boşalan yerler için ortalıkta görünüp belki bana da birşey düşer diye unutulmamaya çalışıyor.

Yazının başında Jan de Brandt gibi bir antrenör Türkiye’ye zor gelir demiştim. Yazdıklarımdan sonra da tek dileğim şu: Umarım bir daha da gelmez.

box dedi ki...

İkinci defa yolluyor olabilirim hata verdi kusura bakma.

Gürol Abi umarım yayınlarsın.

Jan de Brandt gibi bir antrenör Türkiye’ye zor gelir. Hem hiçbir kariyer başarın olmayacak, hem tek oyuncuya bağımlı bir takım yaratacak ve antrenörlük namına takıma tek taş koymayacaksın, hem de taraftar tarafından bu kadar sevileceksin. Büyük başarı doğrusu. Şu söyleşinin tek cümlelik bir özeti var aslında; "geçen sene Gamova’yı aldım, sonra yan gelip yattım". Zaten bütün sezon karşılaştığımız tek komple takım olan Bergamo’dan da boyumuzun ölçüsünü almış olduk sayesinde.

De Brandt'ın bu seneki takımı sanki geçen sene kendisine transferde hiç söz söyleme şansı tanınmamış gibi, daha komple hücum defans dengesini kuran oyuncular olarak nitelendirmesi gerçekten ilginç. Acaba kendisi neden böyle bir takım kuramamış? Sırtını Gamova’ya dayamak kolayına gelmiş herhalde. Dediğine göre, Naz’la Gamova arasında sezon başında paslarda bir uyumsuzluk varmış. Buna belki hafızası yeteri kadar iyi olmayan voleybol izleyicilerini inandırabilir ama maçları net bir şekilde hatırlayanları inandırması pek mümkün değil. Gamova’nın maç sırasında Frauke’ye yaptığı daha yukarı işaretleri forumların en çok konuşulan konularından biri olmuştu. Öte yandan Naz kaç gerçek maç oynadı ki, (aslında ihtiyacı bile tartışılan) yeterli gelişme gösteremediğini söyleyebiliyor. Naz gayet iyi oynarken ve ortada hiçbir sebep yokken Frauke’yle oynamaya başladığı bir gerçek. Takımın başında olduğu sürece başta Naz ve Seda olmak üzere yerli oyunculara verdiği zarar da bir gerçek. Şimdi neredeyse tamamı yabancı oyunculardan oluşan bir takımdan medet umar hale gelmemizde onun da payı var.

Jan de Brandt’ın çok iyi yaptığı birşey var, hakkını vermek lazım. Kendini acındırmak ve sosyal ilişkilerle taraftarın gözüne girmeye çalışmak. Yoksa gerçekten iyi ve başarılı bir antrenörün sezon ortasında maç izlemek için Türkiye’de ne işi var? Kendi takımının başında en azından bir Avrupa Kupası'nda mücadele ediyor olması gerekmez miydi? Ama o buralarda birilerinden boşalan yerler için ortalıkta görünüp belki bana da birşey düşer diye unutulmamaya çalışıyor.

Yazının başında Jan de Brandt gibi bir antrenör Türkiye’ye zor gelir demiştim. Yazdıklarımdan sonra da tek dileğim şu: Umarım bir daha da gelmez.

Güray Gürsoy dedi ki...

Kerem'cim harika bir röportaj olmuş.
Teşekkürler.
Jan'a da teşekkürler.
Hem kendisi hakkında düşündüklerim hem de takımla ilgili düşündüklerimde yanılmadığımı görmek sevindirici.
Nati hakkında söyledikleri süper ve ibretlik.Herkes ders almalı.
Umarım bu röportajı tüm oyuncularımız da okur.Özellikle de bahsi geçenlerden bir oyuncu.

Güray Gürsoy dedi ki...

Burçin şimdi gördüm yorumunu ve yayınladım hem de 2 kez :))
Neden yayınlamayayım ki.
Ama olmamış Burçin son derece subjektif ve anlaşılmaz bir kin ve nefret ile yapılmış bir yorum.
Jan gibi en azından beyefendi bir insana ve yaşattıklarının hatırına - tabii senin için sadece Naz'ı yedek bırakması akla geliyor - bu kadar acımasız ve kindar olmamak gerekiyordu.

box dedi ki...

Benim Jan de Brandt ile ilgili çizgim ve fikirlerim çok uzun zamandır belli Gürol Abi, yeni değil. Ne ilk defa dile getirilmiş ne de son olacak gerek duyulduğu taktirde. Bu söyleşinin yapılması sadece bunu bir kez daha ifade etme imkanı verdi o kadar.

Bir de eklemeden geçemeyeceğim. Yazılan ve çoğu zaman benimkinden çok daha ağır eleştiriler içeren yazılar için "biz yorum yapıyoruz" dendiği zaman bu kabul görüyorken benim yazdığım niye sadece bir yorum olarak kabul edilmiyor merak ediyorum.

Güray Gürsoy dedi ki...

Son yazdığın kısmı anlamadım.
Neyi kabul etmedik ?
Her yazdığın yorumu yayınladım ve saygı duydum.Aksi halde hiç yayınlamaz ve kaale almazdım.
Ki geçen gün daha sık yorumlarını bekliyorum diye de yazdım.

box dedi ki...

Yok yok yayınlanma anlamında değil Gürol Abi. O konuda hiç lafım olmaz. Ben eleştiri yazınca kin, nefret başkası yazınca yorum oluyor anlamınca yazılmış bir cümleydi o. Anlatamamışım kendimi.

Hayatımın Anlamı dedi ki...

Öncelikle Kerem'e teşekkür etmek gerekiyor. Ve aklıma hemen bir soru geliyor. Bu ülkede Kerm'in yaptığını yapabilecek bir spor gazetecisi yok mu? Gerçi karşısında gazeteci olunca bu kadar samimi konuşmayabilitrdi De Brandt ama olsun yine de gazete sayfalarında uyduruk hebrler yerrine yer alması gereken bir röportaj olurdu.
Burçin'in yorumlarında katıldığım ve katılmadıklarım oldu. Ama Gürol sen de hiç fırsat kaçırmamış ve tüm oyuncularımız okur özellikle de bahsi geçen oyunculardan biri diyerek taşı gediğine koymuşsun. Neden NAZ okusun diye yazmadın merak ettim.
Ben ısrarla Naz'ın kalitesinin yeterli olduğunu düşünenlerdenim. Ama ısrarla kalitesini ispat etmesinin istendiğini de bir türlü kendini kabullediremediğini de görüyorum. Kaybedince değerini anlayacağımız oyuncularımızdan birisi de NAZ olmaz umarım. Oyuncuların fiziksel gelişimini, oyun anlayışlarında gelişimini arttırmak kadar mentalitesini de arttırmak için ekstra çalışmalar yapılması gerekiyor. Moral vermek ve cesaretlendirmek önemlidir bunun için. Seda'nın Fenerbahçenin ilk şampiyon olduğu yıl oynadığı oyunu bugün oynayamamasının nedenlerinden biri de budur bence.
Sonuç olark şunu söylemek istiyorum. Naz VEYA BAŞKA BİR OYUNCU ANCAK ANTRENÖRÜNÜN ona güvendiği ve desteklediği ölçüde başarılı olabilir.
Selamlar...

Tarjeta Amarilla dedi ki...

cok basarili bir roportaj olmus..paylastiginiz icin tesekkurler...

Güray Gürsoy dedi ki...

Sevgili Murat polemiğe yolaçmamak için o şekilde yazdım ama kurtulamadık gene :))
Adam gayet samimi bir şekilde açıklamış ;

." Şimdi Naz çok genç ama potansiyeli hayli yüksek bir oyuncu ama bu aşamada kulüp bu hedeflerin altına girmişken sadece bir kişinin omuzlarına yükleyemezsin. Özellikle pasör mevkisi çok kritikken, bu takım ligi,kupayı,şampiyonlar ligini,bu sezon kıtalararası kupayı da almayı hedefliyorken bu olmaz. Naz erken yaşta tecrübe kazanmaya başladı ama bana göre hala potansiyelinin altında, yeterli mental gelişmeyi gösteremedi. Sonuçta maça gelen seyirciler maçtan maça onu izliyorlar ama ben neredeyse 24 saat onlarla birlikte geçiriyordum. Fofao gibi bir oyuncudan birşeyler öğrenmek isteyecek dünyada binlerce oyuncu çıkar. Bu yüzden Naz'ın sabırlı olup sürekli gözlerini açık tutması lazım, Fofao'dan ne alabileceği biraz da ona bağlı, kendisi öğrenmeye çabalarsa olur. Bence belki de sekiz sene on sene sonra Naz'da onlar gibi Lo Bianco gibi bir oyuncu olabilir, ama önünde daha çok zaman var, zihinsel olarak olgunlaşacak, pas yeteneklerini geliştirecek, en stresli anlarda ne yapacağını takımı nasıl idare edeceğini tam tahmin edebilmek güç oluyor, bir an için harika performans daha sonra hatalar olabiliyor.
Dürüstçe söylemeliyim ki o zamanlarda Naz ilk tercihimdi kafamda ama Frauke'yi de iyi tanıyordum,ihtiyaç olduğu anda bütün kapasitesini sergileyebileceğini biliyordum. Gamova ile sezon başlarında Naz'ın paslarında bir uyumsuzluk olduğunu gördüm, ilerleyen zamanda antrenmanlarda ve maçlarda Frauke ile yüksek pas alışverişinde daha uyumlu olup sonuç almaya başlayınca fikrim değişti. Sonuçta bu Gamova yani, elinde onun gibi bir silah varsa ve başarıya gitmek için onu oyuna katmak gerekiyorsa nasıl bir karar verebilirdim ki.

***
Bunda anormal bir durum yok,alınganlık yapmaya da gerek yok.
Yeni hoca da aynı şeyleri söyledi geçenlerdeki röportajında zaten.
Naz profesyonel bir sporcu olarak düşünmeli ama anlaşılan bunu yapamıyor.Mesele de orada zaten.
Bakın Ortaga blogta Jan de Brandt konusunun altına yazılan bir yorum çok ilginç ;

varol döken dedi ki...
naz'a formspring'ten jan de brandt sizin için futbolun zico'suydu değil mi diye soru atmıştım, cevaplamadı, ben de çıkardım takip listemden:)

Bildiğim kadarıyla Naz kendi fanlarından gelen her türlü soruya cevap veriyor ama bu soruya cevap vermemiş.Manidar değil mi ?
Neden cevaplamadığı çok açık bence.

Güray Gürsoy dedi ki...

@ Tarjeta Amarilla
Nezaketiniz için teşekkürler.