27 Aralık 2010 Pazartesi

VGSTT - Fenerbahçe Acıbadem 1-3 (Salondan İzlenimler)





Dünya kulüplerarası turnuvasını şampiyon olarak tamamlayıp yurda dönen bayan voleybol takımımız; federasyon-sports tv-müessese üçgeninin belirlediği gün ve saatte hepsini kaldığı yerden tokatlamaya devam etti.

Gelecek hafta gene aynı rakiple, haftaiçi oynayacağımız kupa maçında, bizim evsahibi gözükmemizden dolayı saat sekizde olmasından anlaşılıyor ki, bazı maç saatleri rakiplerin tercihleriyle iyiniyetten uzak olabiliyor.

Herneyse yani dünya şampiyonu sıfatıyla dönen takımın ilk maçında beklenenden daha sönük bir ortam vardı, zaman ilerledikçe hatta maç başladıktan sonra da birsürü gelen olmaktaydı, tahminim en azından salonun yarısı dolmuştur. Taraftar tribününde kalabalığın kıvamı zayıf kaldı, öyle ki özellikle bayan maçlarına geldiğini bildiğim salon müdavimlerinden bile birçok kişi iş ve trafik yüzünden gelemediler. Zaten ben de maçı salona gelen iki okul arkadaşımla beraber maraton tribününden izledim.

Maçtan önce ısınmaya çıkan bizim oyuncular dağınık halde farklı zamanlarda tek tek yada ikili üçlü sahaya çıkıyorlardı. Salonda olan seyirciler oyunculardan ilk çıkanı gördükleri gibi alkış tutuverdiler, aynı şeyler sahaya her çıkan için tekrar ediliyordu. Sonlara doğru Eda geliverdi, bu sefer o herkesten erken davranıp gülerek alkışı kendi başlattı. Ze Roberto ise oyuncuların çıktığı koridordan değil de, uzun bir süre sonra tam karşı taraftan çıkınca farkedilmedi. Kadroda olmayan Chris ile Fofao sahaya en son girenlerdi, alışkanlıkla bizim taraftar tribünü altındaki reklam panosu arkasına yöneldiler ama bu maç istatistikçiler diğer taraftaydı,onları bulmak için saha etrafında bir tur yapıp yanlarına oturdular, Fofao'nun eşi Joao Marcio bizim takımın maça başladığı bench arkasında oturuyordu.

Vgstt kiralık taraftar grubu vegaslılar sanırım bu seneki harcırahlarından payla yeni bir dijital pankart daha yaptırmışlardı. Önceki seneki pankartları "taraftarın her zamanki yerinde" idi. Yeni pankartta "önlenemez sevgimiz,ölümüne seninleyiz" yazıyordu, bu ikisi arasına vgstt kulübünün bizim takımımızı tebrik ettiği pankart yerleştirildi. Maç başlarken orada toplananlar 50-60 kişi kadardı, maçın ortalarında falan ayrılanlar sonrası 20-25 kişi kaldılar.

Bizim taraftar tribününde havalimanı karşılamasına duyuru yapıpta sayısal olarak iki eli geçmeyen Genç Fenerbahçeliler bu sefer biraz daha kalabalık bir şekilde organize olup bir blok kısmı dolduracak kadar geldiler. Ancak ilginç şekilde gene maçın ortalarında bir gariplikler yaşandı, bir tartışmaları mı oldu anlamadım, yarısı koridora döküldü, bir süre sonra bir kısmı geri dönerken diğerleri salondan ayrılıverdi. Onların sağında kalan blokta ise fazla kişi olmayınca maç başladıktan sonra biraraya yaklaşıverdiler.

Salonun çoğunluğu Fenerbahçelilerle dolu olsa da, aralarda vgstt sempatizanı voleybolseverlerde yok değildi, mesela birkaç tanesi tam bizim oturduğumuz yerin sağına denk gelmişti, aralarındaki konuşmalardan anlaşılıyordu.

Isınmalar sonrası ödül plaket töreni anonsları yapılıyordu, tribünden ise şarkılar yükseliyordu, sahadaki idareciler yukarı doğru bir dakika işaretleri ile susmalarını rica ediyordu. Mehmet Ali Aydınlar ve Hakan Dinçay gözükürken nedense Aziz Yıldırım gözükmüyordu. Oyuncular seremoniye kupayla çıkarken herkes ayaklanıp alkışlamaya başladı, sonra Çiğdem kaptan etrafında toplanıp bir kupa kaldırma gösterisi yaptılar. Ardından kadrolar anons ediliverdi, anons eden masadaki görevli sanki şehirlerarasındaki otobüs mola yerlerinde yapılan duraksamaksızın bayıcı sesler gibi vurgusuz okuyup geçti. Dj kabinindeki görevli ise bugün kafası iyi olsa gerek, maçın ortalarında bir ara maç oynanırken yanlışlıkla müzik açıverdi, mola aralarındaki müzikleri de uzun uzun sahaya yerleşirlerken dahi çaldı.

İlk set tribün içinde önlerde duran amigo Yücel yeterli kalabalık olmayınca tezahürat idaresine fazla karışmıyordu, bir ara ortalıktan yok oldu ne zamanki vakıfbank set aldı, tekrar tribün önüne gelip hem tezahürat hem de ıslık için işaretler vermeye başladı, onun olmadığı anlarda oradaki gençler iyice kafalarına göre tezahürat koyveriyorlardı.

Herkes takımın yorgun olduğunun farkında olsa da, etraftaki seyirciler fazla da enerji yansıtmıyordu, mesela ben alışkın olduğum şekilde mola bitimi haydi kızlar diye alkış yapsamda etraftan böyle bir reaksiyon yoktu, oyuncu hata yapmıştır moral alkışı tutarsın ya da ne bileyim senin oyuncun defansta bir top çıkarıyorsa bravo x diye alkışlayacaksın, ama ne yazık ki maçı izliyorlar, sayı alınınca sevinip alkışlıyorlardı. Ne zamanki geriye düşüp seri yaparak rakibi yakalıyorsak o zamanlarda biraz daha coşkuyla reaksiyonlar gösteriyorlar ve hatta tribünden yükselen tezahürat bildikleri birşeyse kısa süreliğine katılıyorlar. Vgstt oyuncularının olduğu yarı saha tarafındakiler servis bozma,rakip oyunu bozma yönünde bir gayret göstermiyordu, ilk set ıslık uğultu duyulduğu anlar çok nadirdi.


İlk set hepinize çok teşekkürler bestesiyle giren taraftar tribünü değiştire değiştire gidiyordu, açıkçası pek etkili sayılmazdı, karşı taraf ise zaten az kişi bizden ordan burdan kelime değiştirerek söyledikleri şeylerle ses duyurmaya çabalıyordu. Seyirciler maçı izliyordu, seyirci kısmının ilk ciddi reaksiyonu, rakibin bir servisten ace sayılarına oldu. Ze Roberto ve bizim oyunculardan itirazlar yükseliyordu, aslında topun bizim arka çizgide içeri düştüğü şeklinde gördüm(hatta yanımdaki arkadaşlarda öyle düşündü), o çizgi tarafında oturuyorduk ama baskı kurmak niyetiyle bizde Ze Roberto'ya katıldık. Arkadaşa ufak salondayken önümüzdeki çizgi hakemlerine nasıl baskı kurduğumuzu anlattım, burada henüz bu tarzı oturtamadık.

İlk seti almamız ardından taraftar tribününden geleneği bilenler her zaman her yerde en büyük Fener girdiler, takım bu sesler eşliğinde alkışlarla saha değiştirdi. İkinci set daha keyifli geçti zira setin sonu tam benim istediğim şekilde salonda uygulamamız gereken tarz diye hep dile getirdiğim reaksiyonlarla çevrildi. Yani bu konuda iddialı konuşabilirim ki, bu tarz baskıyı koyabilecek 50 kişi o sahaya yakın yere konuşlandırılabilse, değil Türkiye'deki takımlarda Avrupa'da dahi bu kadar efektif bir taraftar topluluğu çıkmaz. Ancak ne yazık ki buradaki yönetici-taraftar zihniyetleri ile bu işler böyle olmuyor.

İkinci set servisler sırasındaki uğultular daha fazla artıverdi, çünkü vgstt oyuncuları bizim taraftar tribünü tarafındaki yarı sahaya geçmişti ve yukarıda GFB dışındaki kısımda duranlar özellikle ıslıklamak için uğraş gösteriyordu. Maç içinde çok dalgalı bir oyun ortaya koyuyorduk, kimi zaman pas organizasyonlarındaki sıkıntıdan dolayı istediğimiz hücum tarzını ortaya koyamadık, vuruşlardaki sertlik sanki her zamankinden daha zayıf gibiydi, yorgunluktan kaynaklı mı acaba diye konuşadururken setin sonuna vgstt önde girip set sayısı için servis atacak duruma geldi. Ergül oyundan çıkıp Çiğdem kaptan girivermişti.

Yanımdaki şehir dışından gelen okul arkadaşım ilk defa bu salona gelmişti, haftasonu döneceğinden maçın 3-0 değilde 3-1 gibi bir galibiyetle bitmesini, en azından gelebilmişken biraz daha izleme fırsatı olmasını istiyordu. 24-22 olunca bana dönüp bu set bitti artık dedi, mola sırasındaydık, yok yahu buradan bile çevirebiliriz aslında, bakalım servise Çiğdem geliyor, geçen sene böyle anlarda çevirdiğimiz çok maç oldu, biz de tecrübe kazandık artık dedim. Neyse biraz sonra baktım yanımda coşmuş vaziyette tezahürat ediyordu, ikimiz beraber aynı anda uğultu yapmaya koyulduk, etraftakilerde nihayet bu kısımda artık gürültü kirliliğine bir katkı yapmaya başladılar.

Zaten file arkası üsttekiler bu uğraşı veriyordu da, diğer tribünlerde oturanlar bu tarzı anca işe yaradığını farkettiklerinde setin sonunda uygulamaya katıldılar. Baktım oturanlar arasında tek tük biz heey bıraak yuuuh gibi uğultular koyarken etraftakilerdende benzer seslerle uğultular artıverince setin o kısmını sahada yedi kişi oynamaya başladık. Çiğdem kaptanın servisinin libero Gizem'e düşüp hatanın hissedilmesiyle herkes yüklenmeye başlıyordu, sonra kötü pas organizasyonu, uğultuların artışı ile bizim blok iyice yükselerek oranın karartılması alınan sayı ile coşkuyla ayağa fırlamalar, yukardan girilen tezahürata iştirak edilmesi, hatayı yapan rakip oyuncuya moral bozucu laf atmalar, bizim servisin tekrar düşüşü ile aynı döngü devam ede ede gidiverdi. Üstüste gelen sayılarla yapılan seri, büyük bir keyif eşliğinde set sonucunun bizim lehimize bitmesiyle tamamlandı. Bu beş dakikalık süreç bir takımın taraftar tarafından nasıl gazlanabileceği, rakibin nasıl baskıyla zorlanabileceğine örnek olması yanısıra, o maraton tribünü ön kısımları hakkında neden bu kadar eleştiri yaptığımında sebebiydi. Orada oturan seyircilerin biraz daha maçın içinde olarak aktif olduklarında nasıl fark yaratılabildiğini gördük, elbette bu etkiye-tepkide yüksek potansiyelde verim alınabilecek, böylesine kaliteli bir takımımız olması da büyük etkendir.

Üçüncü set hakkında ne yazılabilir bilmiyorum, ilk set mi yoksa bu set mi hatırlamıyorum, en iyi servisçi ödülünü alan Eda'nın arka tribüne kadar giden felaket bir servisi oldu ki ilginç bir andı. Önceki set sonunda gösterilen çaba ve sarfedilen enerji sonrası her şekilde çevirip set alabilmelerinin rehaveti üstlerine çöküverdi, yorgunlukta ilerleyen sürede artıyordu. Rakipte hızlı giriş yaptıktan sonra setin sonuna kadar büyük bir farkla tamamladı. Benim isteğim en azından 16-17 sayı falan almamızdı, taraftar tribününden yenilsen bile maçın sonunda sırılsıklam olsun o forma tezahüratı geliyordu ama maçı kaybetmek değilde sadece seti kaybedeceklerinden kulağa garip kaçtı.
Belki koç oyuncular seti iyice bıraktıklarında yedekleri sokup diğerlerini sonraki set için dinlendirir diye düşündük ama hiçte böyle bir düşüncesi yoktu, biraz rakip tribündeki yarısı gidip yarısı kalan topluluğun tezahüratları duyuluverdi. Zaten bu aralarda bizim taraftar tribünündeki GFB'lilerin yarısı koridora dökülüverdi, neden nereye gidiyorlardı anlayamadık.

Herneyse set bitip yer değişimi ardından kızlar diğer sahaya geçti, böyle anda beklerdim ki maraton tribünü önündekiler bir ayaklansınlar önlerinden geçen oyunculara alkış tutup haydi kızlar falan diye moral versinler ama nerde.. Son set hızlı bir giriş yaparak daha fazla uzatıp yorulmadan işi bitirelim düşüncesiyle skorda üstünlüğü ele aldık, Nihan defansta çıkardığı toplarla dikkat çekiyordu. Zaman zaman maç boyu gevezelikten çeneleri düşen ikizlere oturduğumuz yerden laf atıp duruyorduk, bir ara top taşıma itirazlarına hakem dayanamayıp sonunda sarı kart verdi, aslında top taşıma var gibi gözüktü ama sonuca bir etkisi olacak değildi, birkaç defa da blok out, top içerde dışarda itirazları olmuştu.

Bu sete biraz sahaya baskıyla başlayan taraftar tribünü, setin sonlarına doğru zaman zaman armanın gururu Sarı Melekler, sarı melekler oooo o gibi tezahüratlar giriyordu. Maçın bitiminde maç maç diye tempo tutmalarını bekliyordum ama biraz karışık sesler eşliğinde oyun bitiverdi. Maraton tribünü sağ taraflarında oturan bir grup ağabeyden yükselen armanın gururu Sarı Melekler tezahüratına katılarak maçı tamamladık. Taraftar tribünündekiler gene sabırsızlıkla Fenerbahçe buraya diye bağırmaya başladı, ilginç olan maraton tribünündekilerinde bağırması.

Rakip ile ve kendi içindeki tebrikleşme faslını geçiren oyunculardan kaptan hemen arkadaşlarının yanından masaya yönelip imzasını attı, sonra oyuncuları tribüne götürmek istedi. Yalnız bir kaç tanesi röportaja başlamıştı bile, diğerleri file altından geçip tribüne yöneldi alkışlayarak geri dönüyorlardı, henüz giriş yapmayan tribün biraz gecikmeli sarı diye bağırınca, oyunculardan bazısı lacivert derken, arkasını dönüp giden dört beş tanesi Kasia'da dahil sesi duyup tekrar geri dönüp arkadan bağırarak katıldılar, biraz bozuk bir Sarı-Lacivert oldu.

Maça gelemeyenler çok olunca, maç sonrası belki fırsat olursa oyuncuların çıkışını bekleriz ufak bir organizasyonla kutlarız düşüncemiz de havada kaldı. Yanımdaki arkadaşlarımla yavaş yavaş salon içinden dışarı yöneliverdik, oyuncular kupa ile beraber dergi poster pozunu veriyorlardı, fotoğrafçılar gibi tribünden onları tam karşıdan çeken taraftarlarda çoktu. Salondakilerden tekrar alkışlar yükseldi, bizde dışarıya çıkıp salona yakın bir yerdeki Hatay Künefecisinden Taurasi'nin çok sevdiği tatlısını bir yiyelim diyerek akşamı noktaladık. Keşke Taurasi'nin b numunesi negatif çıksa, bizim formamızla oynamaya devam edebilsede ona buradan tepsilerle götürebilsek...

1 yorum:

demivole dedi ki...

Portatif tribünde maçı arkadaşlarımla izleyen biri olarak baskı kurduğumuz dakikalarda hem rakibin dağıldığını hem de bizim takımın artı motivasyonla oynadığını söyleyebilirim. Keşke her maç böyle baskı kurabilsek! Ancak biz rakibi bozucu tezahüratlar yaptığımız sırada çevremizdeki bazı 'elit'istlerin rahatsız edici bakışlarına maruz kalıyoruz. Bu da gözardı edilmesin...