11 Nisan 2011 Pazartesi

Fenerbahçe - Ziraat Bankası 3-1 (Salondan İzlenimler)



"Geldi playoff zamanı, coştu Fenerbahçe takımı" şeklinde bir klasiğe dönüşen manzarayı; her sene aynı ilgisizlikle takip eden taraftarlarını sevindirecek bir performansa ulaşan erkek voleybol takımımız, yarı final serisinde ilk maçı kazanan taraf oldu.

Kapalı bir havaya bürünen pazar öğle sonrasında, salona girince kapıda üst araması yapan güvenlikçilerin ziraat tarafı mı diye yönlendirme sorusu komik geldi ama üstümde herhangi bir sarı lacivert kıyafet olmayınca bu soruyu doğal karşıladım. Komşumuzun nikah törenine yetişmek için bir saat kadar durabilecektim, evdekileri zorla ikna ederek çıktım, o yüzden salona maç giyim tarzıyla gelmemiştim.


Kapıdakilerin ziraat tarafı mı diye sormasıyla bunlara yer ayırılacak kadar seyircilerinin geldiğini anlayıp tribüne yönelirken yukarıya bakınca formalarıyla gelen taraftarlarının da bayağı organize olduklarını gördüm. Çevrelerinde oturan banka çalışanlarıyla beraber bayağı geniş bir yeri kaplamışlardı ki salonun farklı yerlerinde de ziraat sayılarını alkışlayan ufak gruplar göze çarpıyordu, bir kısmı çevreden gelen tepkilerle yerlerini değiştirmek zorunda kaldılar.


FBD bu maç öncesi yaptırdığı bir pankartı daha tribüne asmıştı. "Asla Yalnız Yürümeyeceksiniz Filenin Prensleri" yazıyordu ama koca salondaki görüntü bunu yalanlıyordu.
(Gerçi takımın daha önceden Filenin Efendileri diye isimlendirildiği olmuştu, prensler tanımı garip gözüktüyse de..neyse önemli olan bu değildi)

Maç sırasında bu tribünün alt katında Chris ve Fofao ile eşi Joao Marcio birlikte oturup izliyorlardı.


Maçın başlama vakti bayan basket final serisi ile de çakıştığından kulaklıklarla radyodan maçı takip edenler vardı, voleybol maçındaki her molada maç kaç kaç diye sorularımızla skoru takip ediyorduk. Ben salondan ayrıldıktan sonra oradan gelen galibiyet haberiyle ufak çaplı bir kutlama oluvermiş.
Bu maç saati ayarlamalarını organize edemeyen, yayıncı kuruluşa sözünü geçiremeyen idareciler, bari taraftar gruplarından futbol deplasmanına gitmeyenlerin bu maça ilgi göstermesi için bir diyalog kursalardı.



Ziraat taraftarları toplu halde bir tribünde olduklarından maça tezahüratlarla giriş yaparken az sayıda ki Fenerbahçe taraftarı ilk set takımlarının da iyi bir oyunla üstünlüğü kurması neticesinde fazla sıkıntı yaşamadı.


Takım içindeki uyum ve hırs düzeyi zaman geçtikçe artarken bu alınan sayılarla yaşanan sevinçlere de yansıyordu, onlar coştukça bunun gazının tribüne yansıması da iyi oluyordu, fazla terlemeden oturarak tezahürat ederim diyen ben de zaman zaman dayanamayıp ayaklanıyordum.


İvaaaan İvan İvan tezahüratlarıyla takımın yıldız oyuncusuna tezahüratlar yapılırken maç içinde defalarca böyle sahneler oldu, sezon başından beri bu ikisinin arasındaki bozuk elektrik nasıl pozitife döndüyse, onların gazıyla salondakiler de tam bir coşku patlaması yaşıyordu.

Arslan'da ilk set değişiminde her zaman her yerde en büyük Fener haykırışları ardından alkışlarla önümüzden geçerken tribüne bakarak işte böyle diye yumruğunu sıkıyordu.


Alman pasörleri tischer servise geldiğinde bizimkiler dizisinden aklımda kalan dummkoph diye laf atmalarım önümde oturan müessese yalakası burcu hakyemez'i pek rahatsız ediyordu, alman oyuncu zaman zaman neeet diye haykıran bizi kırmayıp servislerini fileye takıverdi.


Kemal sezon boyu takımın en az beklentiye karşın en çok verim aldığımız işini düzgün şekilde yapmaya çalışan isimlerinden oldu, bu sayede sevilerek "Muhteşem Kemal" tezahüratlarıyla motive edilmeye çalışıldı.


Celitans rakibin korkulan silahlarından biri olsa da, ona rağmen maçı kazanmanın mümkün olduğunu geçen sene görmüştük. Bu sene de ligde iki kere ve süper kupada kaybettiğimiz maçlara rağmen bizim takımın yıldızlarının ondan daha iyi performans sergileyeceklerine inancımızı yitirmedik.

Marshall spektaküler oyun tarzıyla tribündekilerin seveceği tarzda bir hücum oyuncusu olduğundan, iyi gününde olduğunda en çok tezahürat edilenlerin başında geliyor. Bugün de bol bol ispanyolca övgüler dizdirecek bir performans yaptı, tribünle işaret kontağı kurduğu da oldu.


Bu maçta organize tezahürat etmeye çabalayan hakem arkasında toplanmış 20-25 kişi vardı, bir kısım salon takipçileri karşı tribünde başka yerde, bir kısım ihtiyarlar başka yerde olunca büyük bir salonda oynamanın dezavantajları da yaşandı. Zaten az kişi varken neden herkesin bu kadar dağınık kaldığını anlamak güç oluyor.

Salonda olanların bir kısmı Eskişehir futbol deplasmanına da gitmişlerdi, herhalde 15 kişi kadar FBD üyesi varsa bunların yarısı da bir gün önce deplasmandaydı. Onlar haricinde herhangi bir taraftar grubundan maça ilgi yoktu. Hadi deplasmana gidenler yorgun dönmüştür, kimilerinin pazar günü için aileleriyle başka planları falan vardır ama bütün bu envai çeşit taraftar grubu üyeleri de deplasmana gitmemiştir herhalde.

Futbol takımı haricindekileri umursamayanları konu dışı bırakırsak; salona gelmeye müsait zamanı da varken, oturup televizyon karşısında hem basket hem voleybol maçları arasında zappingle heyecan yapan sanaldan dünyanın en büyük spor kulübü taraftarları için söylenecek söz kalmadı.


Başkentten organize şekilde banka tarafından taşındıklarını düşündüğüm formalı taraftarlar arasında siyahiler dahi vardı. Büyük ihtimal aynı üniversiteden arkadaş grubuyla voleybol maçlarına giden birileri olsa gerek, daha önce Ankara'da ki bir maç yayınında da farketmiştim.


Oyuncular tribündeki az kişi tarafından kaybettikleri set sonrasında da alkışlanarak geçiş yaptılar, maç boyunca da hatalar sonrasında da motive edilmeye çalışıldı. Kısa kısa tezahürat girişleri ve oyunculara tezahüratlar yapılırken, çevredeki bazı amcalar oyunculara serviste tezahürat yapıldığında kaçırıyorlar diye geriliyordu.


Korkunç İvan karşısında blok yapmaya çalışan can ayvazoğlu en çok sataştığımız oyunculardandı. Kendisinin yumuşak vuruş ve servislerinden yola çıkarak yumuşak diye laf atıyorduk, İvan ya da Marshall sert bir vuruş yapınca gördün mü topa böyle erkek gibi vurulur diye kızdırıyorduk.

Libero özer ve ibrahim akşeker'de yakın ilgiden kaçamıyordu. Tozşeker, küpşeker, şekerim baksana diye laflar atılıyordu. Liberoya ise özer bomba geliyor kaç falan diye baskı yapıyorduk, zaten bol bol manşet hatası yapıp bizi gaza getirdi.


Maçın üçüncü seti üç sette bitirin nikaha gidecem diye seslendiysem de, karşı taraf seti aldı, ben daha fazla gecikmemek için ayrılmak zorunda kaldım, orada kalan bir avuç taraftar ise mücadelesine devam ediverdi, sonuçta takım son set biraz dengesiz oynasa da kazanmayı başardı ve onları mutlu etti.

Fotoğraf Kaynak; hürriyet.com.tr , fenerbahçe.org

Hiç yorum yok: