23 Nisan 2011 Cumartesi

Fenerbahçe - Arkas 3-1 (Salondan İzlenimler)

Final serisinde rakibinin saha avantajını elinden kapan takımımız, İstanbul'da da galibiyete uzanarak şampiyonluğa bir adım daha yaklaştı. Ancak bu aşamada dahi futbol tribüncülerinin sezon boyu yalnız bıraktığı voleybolcularımız, gene hakettikleri düzeyde bir kalabalık salon atmosferi göremedi, pazar günü bugün salonda olup tribün yapanların bir kısmınında İzmir'e gideceği düşünülürse nasıl bir ortam olacağını kestirmek zor olacak.

Salona gidince dışarıda bekleyenler biletler 10 lira olmuş diye söyleyince şaşırıp kapıya doğru gittim ki gerçekten de A4 kağıdına yazılıp cama asılmış yazıyı görüverdim. Hem voleybolu kitlelere yaymak isterler hem de playoff zamanları geldi diye fırsattan istifade edip %100 zam yaparlar. Tek tük maça gelen çalışan kişiler için neyse de, öğrenciler ve bir haftaiçinde üstüste oynanan kadın-erkek takımı demeden bir sürü maça giden, salondaki kendileriyle alakasız aynı gün oynana diğer maçları izlemeyen taraftarlar için çok aşırı bir fiyat olmaya başladı.

Kendi aramızda durumu tartışıyorduk, kimin maaşına %100 zam yapılıyor ki iki sene önce diğer salonda 2.5 lira olan biletler 10 liraya kadar geldi diye söyleniyorduk. Böyle habersiz şekilde salona gelince dayatma yapılması can sıkıcıydı, ailece yada arkadaşlarını falan davet ederek üç beş kişi gelenlerin kapıda cebinden iki kat paranın çıkması kimin hoşuna giderdi ki.

Dışarıda biriken GFB'li gençler zaten beleş girmeye alıştırılmış, beş lira vermezken on lirayı hiç vermezlerdi. Neyse hotel lobisinin önünde Abdullah Paşaoğlu'nu görünce yanına gidip bu bilet fiyatlarını kimin belirlediğini sordum, dışarda bekleyen bir grup genç var, bunlar normalde beş lira verip maça girmiyor on lira hiç veremezler dedim.
Kendisi de bilet fiyatına şaşırdı, haberim yok daha yeni geldim trafikten zor yetiştim dedi. Bu salondaki herhangi bir şeyde bizim yetkimizde yok ki zaten dedi, biletlerden falan bir gelirimiz olmadığı gibi salon kirasıydı vergisiydi falan üstüne para harcıyoruz diye federasyona bela okudu.

Federasyona bir tepki verin bari dedim, beş lira diye ailesiyle çoluk çocuk gelen seyirciler de kapıda bu fiyatla karşılaşacak, büyük masraftır deyince zaten maça az kaldı artık gelen gelmiştir daha fazla seyirci de olmaz dedi. Bana bekleyen grubun başında kim vardı diye sordu, Yücel yok Ercan var herhalde dedim, iyi ben bir onu bulayım dedi.
Neyse onun yanından ayrılıp biz içeri girdikten sonra maçın başlamasına yakın vakitte bu dışarda bekleyen Genç Fenerbahçelilerde içeri sokuldular.


İçeriye bizden önce girmiş olanlar seyirciler arasında hakem arkası sol tarafa doğru karışık yerleşmişlerdi. Oralarda oturanlara rica edip daha rahat yerlere geçmelerini söyledik, kimisi uzun zamandır maça gelmiyor olsa gerek ki ayakta duran taraftarların hala file arkası üst kata çıktığını zannediyordu. Maçın başlamasına doğru içeri giren diğer kalabalıkta bizim arkamıza doğru üstlere yayılıverdi.

FBD'liler yaptırdıkları pankartları tribünlere asmıştı, içlerinde yeni yapılmış "Filenin Lacivert Şövalyeleri" afişi dikkat çekiciydi. Kocaman torbalar getirilip içlerinden çıkan vuvuzela ve küçük kornaları etraftakilere dağıtmaya başladılar. Bunlarla yaratılan gürültü kirliliği ilk set boyunca pek işe yaramadı. GFB'nin amigoları ise onlara korna dağıtılmasını istemiyorlardı, buradan tezahürat gireriz sizde aşağıdan kornayla baskı yaparsınız diyorlardı. Nedense gruplarının büyükleri ortalıkta yoktu, herhalde Buca deplasmanı öncesi herkes futbola konsantre olmuş belkide eskişehir maçını izliyorlardı.

Tezahüratçı kitle içinde olan Group CK'dan üç kişi haricinde başka gruplardan olanları fark edemedim. Pazar günü İstanbul'daki tribün kitlesi İzmir'e akacaktır diye sezon boyu yalnız bırakılan erkek voleybolcuların en azından cuma günkü maçında pankartlarıyla falan burada olurlar düşüncesindeydim ama manzara pekte öyle değildi.

Fenerbahçe Acıbadem taraftarlarından nihayet teşrif edip gelenler oldu ama gene de bayan voleybol takımının bütün alakasız zamandaki kolay maçlarına bile ilgi gösteren seyirciler bu düzeydeki erkekler finalinde salonda gözükmüyordu. İş çıkışı trafik yüzünden gelemeyen tanıdıklarımız da oldu. Yaklaşık 2000 kişi, 150 kadarı aktif tezahüratçı kitle, 30 kişi kadar arkas çalışanı deplasman tribünü olarak salondaki atmosfer tamamlandı.

Gerçi fiziki olarak salona gelipte, aklı eskişehir'deki maçta olan çok kişi de vardı, radyodan maçı takip edenlere sürekli dakika ve skor soruluyor, hele zaman ilerledikçe önlerindeki maçı bırakıp kaçan pozisyonlara ah vah ederek başka yere kümeleşip radyoya kulak veriyorlardı, yani iki maçın aynı anda başlaması bayağı sıkıntı yarattı, ortamdaki konsantrasyonu dağıttı.



Maçın ilk seti filelerdeki problemin giderilmesi için görevlilerin çalışmasıyla biraz gecikmeli başladı. Bu arada "saldırın forma için sizde savaşın,şampiyonluk inanın şimdi çok yakın..." tezahüratı edilmekteydi.

İlk set hem oyun kötüydü hem de yukarıdaki gençlerin maçla alakaları zayıftı. Sonraki setlerde biraz daha maçın içine girip oyuncuları gazlayaraktan kısa tezahüratlarla iyi iş çıkartıldı. Ne zamanki uzun bir tezahürat takımla belli bir ritim tutturduysa ona devam edildi.
"Oley oley haydi haydi koy, bastır Fener bastır Fener arkasa da koy" kısmında rakibi geriden yakalayıp çok güzel bir seri yapmıştık.
Ayrıca maçın sonlarına doğru söylenen "Yeryüzünde gökyüzünde bir fırtına kopar hergün..adı Fenerbahçe" bestesi de o sıralarda oyunun lehimize kopmasıyla melodi kısımlarında ki coşkuyla çok güzel oldu.


Arkas bu maça kiralık altay taraftarlarını getirmemişti, istanbuldaki çalışanlarından ufak bir kesim iş çıkışı salondaydı, anlaşılan gemileri yüzdürüp para kazanmak daha önemliydi ki, mesai bitimi ofislerinden zorla taşınacak gönüllü kimseleri yoktu, aralarında birkaç tane de formalı takipçileri vardı. İlk set bitiminde set tempoları yaptıkları duyuldu, bir de önde oldukları bazı anlarda arkas diye bağırdıkları, buna karşılık her zaman her yerde en büyük Fener diye susturuldular.

Maça hiç iyi giremeyen takımın skorda kopmasıyla kendimizi tribünde fazla yormadan adamlara en azından bir seri yaparak mola aldıralım istiyordum, nasılsa sonraki setlere kaldığımız yerden asılırdık. Bu arada skor açılınca arkas tribününde oturan takım elbiseli bir lavuk ayaklanıp dikkat çekici şekilde el işaretleriyle skorbordu göstermeye başladı. Skor ne alemde siz hala tezahürat ediyorsunuz susun koyuyoruz işte manalarına gelen el hareketleriyle tahrik etmesi üzerine ne oluyor lan sana otur yerine diye bağırarak tepkiler vermeye başladık. Bu durum spor büro polislerinin dikkatini çekti, hemen bir tanesi o tribüne gidip adamla konuşup bir süre sonra oradan koridora alıverdiler. Tabii bu işaretleri yaparken keyifli olan lavuk polislerce alınınca tırsıp telefonuna sarıldı, herhalde takım idarecilerinden birini aradı, yanlarına gelip meseleyi çözmeye uğraştılarsa da, maçın devamında ortalıkta gözükmedi. Keşke atılmasaydı da, devamında Fenerbahçe'nin adamın elini nasıl lavabosuna soktuğunu görebilseydi.


Daha önce görmediğim tiplerin GFB önünde sete çıktığı ortamda maçın belli kısımlarında gereksiz tezahüratlar yaptırdıkları oluyordu. Takım güzel bir sayı almış coşkuyla birşey girilmesi gerekirken suskun kaldıkları zamanlarda aşağıdan bizim uğraşmamız gerekti. Set sonlarında her zaman her yerde en büyük Fener diye bağırma klasiğimiz varken, bunlar sex on the beach diye kendi kendilerini eğlendiriyordu. Neyse maçın üçüncü setinden sonra daha uyumlu bir ortamla, özellikle son set güzel bir coşkuyla geçiverdi.


İlk maç oynamayan bravo yok diye yenildiklerini bahane edenlere bravolu da koyuverdik. Onlara uzayan rallilerde güzel baskı kurduğumuzu düşünüyorum ama ilk set biraz kornalarla gürültü yoğunluğu olunca rakip oyunculara fazla laf atma fırsatı olmuyordu. İlerleyen zamanda iyice sinirlerini bozacak fırsatlar elimize geçti.


Hele bir pozisyonda hüseyin koç bize doğru kaçan topu kovalayıp reklam panolarına çarpınca önlere doğru yığılaraktan ona geçirmelerimizi yapıyorduk, ne oldu .öt oldun, bu da sana girsin diyenlere birşey söyleyemeyip bakarak tamam tamam iyisiniz gibisinden kafa sallayıp baş parmağıyla işaret yaptı, reklam panolarını düzeltip yerine döndü.

Bir pozisyonda da diğer tarafa kaçan topta agamez çizgi hakemiyle çarpıştı, bu çizgi hakemi geçen haftasonu yıldız erkekler derbisinde baş hakemlik yaptığından o maçta da bayağı lafımızı yemişti.

Maçtan sonra saha içinde uzun süre duran agamez çıkarken bol bol laf atma fırsatım oldu, gerçi izbandut gibi adam sinirlenip tribüne dalsa traktör gibi ezerdi ama acı yenilginin üstüne bütün lafları yutarak soyunma odasına gidiyordu. "naber maricon agamez ne oldu gördün mü, ivan the terrible senden daha iyi,sen hep kaybedensin "

Maç içinde bir servislerinde bize yakın arka çizgide gözlerimizle net şekilde gördük ki dışarı çıkan bir topa çizgi hakeminin içerde demesiyle sinirler boşalıverdi, bir süre boyunca o çizgi hakemine ve ego manyağı ilhami şenyurt'a sarıverdik.


Bizim oyuncuların ilk set dağılıp sonra toparlanarak maça konsantre olmaları bizleri keyiflendirdi. İlk seti kaybetmeleriyle önümüzden geçerlerken herkese alkışlamaları için seslenip haydi beyler şampiyonluk için bırakmayın maçı diye moral vermeye çabaladık. İkinci sete iyi girmeleriyle aldıkları her sayıyla salondaki coşku artıyordu, bu maç boyunca Marshall'ın performansıyla daha da tavan yaptı. Bazen oyunculara tezahürat yaptığımızda belki fazla gaz verdiğimizden servisi fileye yada dışarı atmaları gibi kötü tesadüfler olsa da takımın geneli koçun yerinde müdahaleleriyle istediğimiz mücadeleyi sahaya yansıttılar.

Maç boyunca sürekli kulaklıkla eskişehir maçına kulak verdiklerinden önlerindeki maça konsantre olamayan bir sürü kişi vardı, iki maçın aynı vakitte olması sıkıntı yarattı. Hele ki orada dakikaların birer birer azalması, burada da sayıların teker teker galibiyete doğru yaklaşmasıyla keyifler iyice artıp, tezahüratların coşkusu büyüdü.

Maçların aynı zamanda bitişi ile yaşanan coşku ve takım önümüze gelirken hangisine sevinildiği anlaşılamayan karmaşa anı çok renkliydi. Maçın sonuna doğru salonda şampiyon Fenarya sesleri dolanıyordu, ilk başta üsttekilerden eskişehir maçı bitti diye bir sevinç geldi ama bizim yanımızdakiler yok bir dakika daha uzatma var diyordu.

Tebrikleşme seremonisi ardından takım önümüze gelirken maç bitti diye bir haber gelince büyük bir sevinçla ooley diye gürültü patlaması yaşandı, o esnada oyuncularda bu gazla kim neye seviniyor çözemedi zira, bir kesim takımı alkışlıyor bir kesim .bne trabzon olamazsın şampiyon diye bağırıyordu. Arslan'da bir yandan alkışlıyor bir yandan maç kaç kaç 0-0 mı bitti diye işaretle soruyordu.


Bu karmaşık sevinç dalgasında oyuncular tekrar benche dönüyorlardı ki, taraftarlar kendilerine gelip tekrar Fenerbahçe buraya diye çağırıverince tekrar toplu halde bizim önümüze geldiler. Sarı-Lacivert yaptırması için işaretini beklediğimiz Büyük Alper sahaya atlayıp Arslan'ın formasını alıverdi, yahu önce bir tezahürat yapılsın ne biçim iştir dedim. Neyse o aldığı formasını giyedursun, tribünden girilen Sarı sesine Lacivert karşılığıyla Şampiyon Fener diye haykırıldı.


Helal olsun size diyerek oyunculara pazar günü şampiyonluk kupasını kaldırmalarını söyledik. Maç sonu uzun süre oyunculara büyük ilgi gösterildi, birçoğu formalarını vererek resimler çektirerekten zorlukla ayrıldılar, Marshall soyunma odasına en son giden oldu, bütün minik hayranlarının resim imza isteklerini kırmadı. Bu sezon boyu erkekler maçlarında görmediğimiz tiplerin oyunculardan forma falan alabilmek için yırtınmaları gerçekten garip geliyor.

Fenerbahçe takımı kondisyoneri eşi olan özge kırdar'ın salonda olduğunu maç sırasında farketmiştim, maç sonunda da uzak tarafta voleybol camiasından müessese yalakası muhabirlerle sohbet ediyordu. O sırada aklıma gelmedi, giovanni'nin yazdırdıklarını haber yapacağınıza, biletler 10 lira olmuş bunları da yazın diyebilirdim.

Salon boşaldıktan sonra dışarı çıkınca koç Castellani ile tebrikleştim, adamın sesi benden daha fazla kısılmıştı. Pazar günü işi bitirmenizi istiyoruz, ayrıca seneye bizimle kalırsanız çok iyi olur, koçluk tarzınız,hırsınız bizi çok memnun ediyor dedim. Yanındaki eşide gülümseyerek dinliyordu, beraber teşekkür ettiler, umarım kazancaz az kaldı,bakalım önce şampiyon olalım sonra konuşacağız, bende kalmaktan memnun olurum dedi.

Abdullah Paşaoğlu'nun oğlu Adnan'da babasını bekliyordu, son zamanlarda Metin Görgün ile maç anlatımlarının taraftar forumlarında takdir topladığını söyledim. Öyle ama bu sefer de diğer taraflar bizi düşman görmeye başladı, bu işin bir ortası olmuyor dedi. Alınan sayılara iki tarafa da dengeli vurgularla ses tonuyla anlatmanız lazım herhalde dedim.
Abdullah Paşaoğlu ve Hakan Dinçay bize teşekkür ettikten sonra Abdullah Paşaoğlu koç ile eşini alıp evlerine bırakmak için arabayla ayrıldı.

Bizde aşağıda duran arabaya binip yokuşu çıkıyorken, Arslan kapıda gözüktü, camı açıp çıldırt bizi Ekşi çıldırt bizi diye ona tezahürat edince ses nereden geliyor diye şaşırıp gülüverdi, yanımıza geldi. Pazar günü inşallah bitircez çok teşekkürler deyip, Filenin Şövalyeleri diye yaptırılan pankarta bayıldığını söyledi (FBD oyuncuların resimlerinin olduğu film afişi gibi bir pankart yaptırmıştı). Pazar Buca maçı olduğundan taraftarın bir kısmının gideceğini ama biz gene yalnız bırakmayız sizi diyerek ayrıldık.


Fotoğraf kaynak; voleybolunsesi.com

Hiç yorum yok: