7 Mart 2010 Pazar

Vakıfbank - Fenerbahçe 0-3 Kerem'in Gözüyle Salondan İzlenimler.

[bayan+voleybol+biala(polonya)+maçı6.jpg]

Daha ilk satırdan söylemek lazım ki İstanbul'da yaşayıp böylesine muhteşem bir takımı sürekli izleyebildiğim için kendimi çok şanslı hissediyorum. Sadece oynadıkları oyun veya bize yaşattıkları zafer sevinçleri için değil, maç öncesiyle sonrasıyla onlarla böylesine eğlenebildiğimiz bir sevgi ortamını tüm samimiyetleriyle paylaştıkları içindir. Umarım imkan bulan herkes onları canlı canlı izleyip bu duyguları yaşayacaktır.

Maç saatine doğru İstanbul'da hava çok kötüleşmiş ve yağmur yağmaktaydı. Maç başlangıcına 15 dakika kala salona varınca dışarısı boştu ama içerisinin dolduğunu girişteki görevli bilet koçanındaki son bileti bana verdiğinde anladım, çekmecesinden diğer bir bilet koçanı daha masaya koydu ama onu bitirecek kadar daha taraftar alamazdı salon. Gerçektende içerisi voleybol liginin zirvesindeki takımların maçını izlemeye gelmiş seyirciyle doluydu. Ana tribünde dip ve köşe üst noktalar hariç boş yer bulmak çok zordu. File arkalarındada Fener tarafı yavaş yavaş dolmaktaydı, gelen taraftarlar boş yer bulamayınca file arkasına yöneliyordu. Bağıran taraftar kitlesi olmadığı halde oturarak maçı izleyen bir kalabalık oluverdi. Sadece file arkası duvar dibinde toplanan salonlardan tanıdık yüzler,ağabeyler vardı o kısımlarda zaman zaman tezahüratlara katılan, zaman zaman da tezahürat girip yönlendiren.

Bizim her zamanki yerimizde etrafa bakınınca sadece merdivenlerin yanındaki koltuklarda boşluk kalmıştı, oraya geçiverdim. Solumda önümde arkamda hep tanıdık yüzler olunca onlarla biraz muhabbete koyuluverdik, bu esnalarda takımlar ısınmaların son kısmını bitiriyordu. Rakip tribün olan file arkası tarafında en dipteki duvar dibi blok kısma 15 kişi falan yerleşikti, diğer taraftaki bloktada dağınık oturan maçı izlemeye gelmiş seyirciler vardı. O tarafın üst kısmındaki balkon gibi olan yerde ise bando ekibi vardı. Daha önce Fenerbahçe'nin Dinamo Moskova Şampiyonlar Ligi maçına gelen bando ekibi değildi, bunlar büyük ihtimal federasyon yada vgstt davetiyle gelen bir ekipti. Maç öncesi aralarda falan birşeyler çalıyorlardı, ama ilerleyen süreçte toparlanıp yerlerinden ayrılıverdiler. Bu defa Üsküdar Anadolu taraftarı içindeki Fenerbahçelilerden yoksun olarak kiralanmış olan rakip taraftar topluluğu son Novara maçlarına göre daha az sayıdaydılar. Maçın başlaması sonrası dışarda olan ekip başları turuncu portakalın yerini almasıyla ve yanında getirdiği bir kısım gençleri de yerleştirmesiyle biraz daha sayıları artıverdi, yaklaşık 25-30 kişiydiler.

Takımların anons edilmesi sırasında iki tarafta birbirlerini ıslıklamakta olsa da ve fikstürde kağıt üzerinde deplasman olan biz olsakta doğal olarak salonda %75 oranında büyük bir Fenerbahçe taraftarı kitlesi vardı. Oyuncularımızın sahada yer alırkenki alkışlanmaları sırasında uzak taraflara kadar yayılan yoğun sesten bu durum belliydi. Bizim file arkası tribünde vgstt oyuncularını cılız bir şekilde alkışlayan 6-7 kız görünce, bunlar herhalde altyapıdan kızlar, neden oraya oturdular ki, güvenlik yokmu uyaracak, diğer tarafa gitsinler de rahat olsunlar diye konuşuyorduk. Ama etrafa bakınca ortalıkta hiç özel güvenlik yelekli görevlilerin olmadığını farkettik. Evsahibi biz olmadığımız için kulübün kendi güvenlik ekibi salonda değildi. Polislerden salon içinde ön koltuklara uzun aralıklarla tek tük dizilenler vardı. Herneyse zaten bu kızcağızlarımız sessiz sakin izledikleri ilk set sonu falandı sanırım oradan ayrılıp diğer tarafa doğru gittiler. Zaten böyle ortamda onlara kimsenin sataşacağı falan olmazdı ama gene de bizim etraflarımızda kimi zaman olduğu gibi oturup rakip sayılarında cıyaklayanların olması rahatsız edici oluveriyor, böyle durumlarda öncelikle kibar bir şekilde uyarıp uzak yere gitmelerini tavsiye ediyoruz.

Maç başlamasıyla sultans of the sun pankartı yanında ki grup vegas pankartının orada yer tutan rakip taraftar kılığındakiler ...taraftarın her zamanki yerinde diye tezahürat yapmaya başladılar. Bunlara gülüp geçip oyuna bakmaya başladık. İlk tezahürat etmeye başladığımızda açıkçası salonda pek bağıran olmayacağı belli olmuştu. Salon maçı izlemeye gelenler ile doluydu ama maç boyu oturup sayıları alkışlamakla meşgul oldular. Bizlerde bu kalabalıktan arta kalan en diplerdeki yerlerde 20 kişi falan tezahürat etmeye çalışıyorduk. Kimi zamanda file arkasında duvar dibindeki ekibin takviyesi oluyordu ama biraz uzak kalıyorlardı. Zaman ilerledikçe fazla bağırabilende olmayınca anlaşıldı ki oyuncularımız üç gün üstüste oynasa dahi yorulmayacaklar ama biz dünkü derbi üstüne bugünü de ekleyince zorlanıverdik. Özellikle benim sesim gerçekten normale göre çok az çıkıyordu, maç öncesi pastil, sıcak çorba falan içip uğraşsamda olmuyordu. Genelde arka taraftan ses dozajı düşmekte olan tezahüratları yükseltmek için bağırırdım ama bugün yapacak pekbir şey yoktu. Etrafımdakilerden dün derbi maça gelenlerde böyle olunca, dünkü erkek derbisinden fazla haberi olmayanlar takılmaya başladı yoksa millet sesini yarın ki bayan basket derbisine mi saklıyor, bu ne yahu diye.

Maç başlamadan önce hakemin masanın orada arkası dönük olsada o kazık gibi boyuyla Ümit Sokullu olduğunu görmüştüm. Çokta sevgi beslediğimiz biri değildir ama maçı heleki ortasından itibaren çok dikkatli takip etmediğimden nasıl idare etti bilemiyorum.
Herneyse bizde yerimizde oturaraktan ...Fener sevgisinin adı konamaz diye bağırmaya uğraşırken maç karşılıklı sayılarla akmaya başlamıştı. Protokol tribünü de tarihi günlerinden birini yaşıyordu. Hala gelen isimler vardı ve yerleşmekte yer bulmakta sıkıntı çekiyorlardı, sürekli yana kaymalar falan oluyordu, Mehmet Ali Aydınlar ise yanında Bayern Münih'in ünlü doktoru ile Wohlfahrt Müller ile maçı izlemiş, uzaktan bakınca bu kim diye merak ediyordum ki, meğersem neredeyse çocukluğumdan beri futbolcuların tedaviye kontrollere gittiği bu meşhur ismi canlı görmüş olduk ama kim olduğunu eve dönünce öğrendim. İlk teknik molaya önde girmemiz ardından oturarak tezahürat yapmaya çabalayan bizlerde bir coşkuyla ayaklanıverdik, ondan sonra da bir daha oturmadan takibe devam ettik. Zaten çok köşe bir yerde durduğumuzdan önlerde birileri ayaklandığı anda hiçbir şey görülemeyecek bir açı oluyor. Biz farkı açmaya devam ederken önümüzden Gordan Giricek'in geçtiğini gördük. Ona da tezahürat ediverdik, o da bizleri selamladı. Yanında yabancı olduğu belli olan sarışın bir kadın ve kel bir erkek ile, Türk olduğu bıyıklı halinden belli olan Giricek gibi Fenerbahçe Ülker polar montu giyen biri daha vardı. Bunlar file arkası tribüne doğru gittiler ama yer bulamayacaklarını düşünüp bir süre iki tribün arasındaki boşlukta ayakta dikilerek maçı izlemeye başladılar. Bir süre sonra Gordan daha henüz salon 24 dereceyken sıcak hissetmeye başladı herhaldeki üstündekini çekiştirip serinlemeye çalıştı,lavaboya gitti geldi falan derken en sonunda bu kafile orada dikilmek yerine, merdiven dibinde duran benim hemen sağımdaki koltuklara geçip bari orada dikilelim dediler. Aramızda sadece merdiven boşluğu olduğu halde duvar dibine yerleşiverdiler, oraya yaslanaraktan maça bakıp muhabbete başladılar.

Maçın ilk seti rakip takıma üstünlüğümüzü kabul ettirmemizle artık rakip taraftarın araklama tezahüratlarını kaale almamaya başladık. Fenerbahçem sen çok yaşa diye üç alkışlı tempoyu yapmaya devam ederken setin sonları biraz yaklaşıverdilerse de içimiz rahattı. Son sayı ardından file arkasındaki ekibin her zaman her yerde en büyük Fener diye bağırmasına katılıverdik. Set arasında aramıza Giricek dedikodusu döndürüyorduk, şu sarışın olan bir voleybolcu olsa gerek, yüzü yabancı gelmiyor, gsdeki ivana olmasın diyordum ki, diğer biri olabilir bu maçtan önce gs-karşıyaka maçı vardı salonda dedi. Giricek'e o kadar para veriyoruz iki senedir ona giricek buna giricek diyoruz ama kimseye girmeden adam gidecek bari yanımıza gelmişken biraz bağırtalım amigo yapalım diye geyik yapmaya başladık. Ön taraftakiler gene arkaya dönüp ona tezahürat etmeye başlayınca, gülümseyerek thank you diye el salladı. Yanında fotoğraf makineside olanlar ilk resim çektirme sürecini başlattılar. Sonra maç boyu sık sık tekrar etti bu sahneler.

İkinci set için takımlar sahaya yerleşince rakip oyuncular bizim tarafa geçmişti. Start verildi ve Neslihan'a sataşmalar başladı. Şışt şışt Neslihan diye birkaç kere seslenince o da şaşırdı yukarı doğru bir bakış attı. Güzel bir giriş yaptığımız sette Neslihan blokta takılıp 4-0 olunca mola aldılar. Kudur kudur diye tempo tutuldu. Rakip taraftarda Neslihan'a moral vermek için ona tezahürat ediverdi. Böyle rakip silahları kızıştırdığımız zamanlarda bazen ters tepip bize zarar verdiği de oluyor, bazen de moralmen çökertiyoruz. İlerleyen sayılarda Neslihan servise gelince bir zamanlar kral idi mısıra,şimdi kaldı çorap ile hasıra... diye şarkı söylemeye başladık. Suyumuzu kaynatalım Neslihan'ı oynatalım , sen oyna Nesli sen oyna kısmında keyifli oluyordu ama onun daha fazla motive olmasına varabilirdi mesele. Neyseki sonunda uğultular eşliğinde servis kaçırdı ve teknik molaya önde giriverdik. Daha sonrasında seti sürekli önde götürmekteysekte onlarda oyundan kopmadılar. Farkın açılmaması üzerine saldır Fenerbahçe oley, bizim için saldır Fenerbahçe gibi tezahüratlar yapıyorduk. Sevmişim seni herşeyden fazla....koymuşum vakıfına eczacısına diye kimi yerlerini değiştirdiğimiz tezahüratlarda yapıyorduk. Farkın azalmasıyla rakip tribünde hoplayıp zıplayıp tezahürat ediyordu.Rakip oyuncular ise abartılı sevinçleri, saygısız tavırlarıyla tepkimizi çekmeye başladılar. Set sonuna doğru ilginç şekilde Naz oyuna giriverdi. Duvar dibindeki ekipten yükselen haydi Fener haydi, tam zamanı şimdi tezahüratına katılıverdik. Naz'ın girmesi ardından gelen sayılarla da set set set tempoları eşliğinde seti bitiriverdik. Her zaman her yerde en büyük Fener ve rakip oyunculara yapılan kudur kudur sonrası bizim sahaya geçen oyunculara alkışlamalar oldu.

Bu arada Gordan ortalıktan yok olmuştu, meğersem büfeye gitmişler, geri döndüğünde elinde takım sponsorunun çubuk krakeri vardı. O kadar para ödüyoruz adam çubuk kraker yiyor yahu diye dalga geçiyorduk. Gordan ile resim çekme fasılları ise giderek artan yoğunlukta devam etmekteydi. Resim çektirmeye yanına gelen ufak çocuklara çubuk kraker uzatıyordu. Onlar büfeye gittiğinde orada kalan Fenerbahçe Ülker montlu kişiye bu sarışın kadın gsde oynayan voleybolcu ivana mı diye sordum, yoksa başkası mıydı, bana yok yahu der gibi baktı, ivana değil vesna. Vesna nerede oynuyor yoksa ben mi karıştırdım anlamadım. Herneyse maça dönüverdik son set başlamıştı ama daha başladığı gibi üç sayı sonra mola alıverdiler. Koçları neler olacağını hissetmiş olmalı ki erken davranayım dedi ama gene de fayda etmedi. Rakip taraftarlar da ise bir suskunluk dağınıklık olduğunu görünce, ne oldu yahu bunların kontörü mü bitti, bu kadar mı para yüklemişler diye makara yapıyorduk. Set devamında oyunculara bireysel tezahüratlara başlayıverdik. Gamova'ya ise her vurduğu sonrası büyük bir tezahürat seli oluyordu. Birkaç kere de maç içinde oyuncularımızın sert smaçları sonrası vur vur kafasına kafasına çivi gibi çivi gibi çak çak çak diye bağırmıştık. Ama set başları olsa dahi artık maçın kopacağı hissedilir durumdaydı, oyuncuları onore etmeye başlayıverdik. Nati bir smaç sonrası bizi coşturuverdi. Servise geldiğini görünce Natiii Nati Nati diye bağırmaktaydık. Üstüste gelen sayılar sonrası bir servisi fileye takılıverdi. Buna rağmen ona olan sevgimiz taşmaktaydı, hala Nati diye tezahürata devam ediverdik. Öncesinde Seda'ya da bir smaç sonrası Terminatör Seda diye haykırmaktaydık. Bu aralarda bir teknik mola sırasında merdivenlerden aşağıya inip setin önünde duran Tolga ağabeye "Frauke Drickx için sezon başından beri yeterli tezahürat yapmıyoruz, ayrımcılık yapmayalım, onu da unutmayalım" dedim. Tamam servise gelsin tezahürat edelim dedi. Sahadaki yerleşim düzenine baktım ama çözemedim ne zaman sıra ona geleceğini, meğersem sıra ondaymış, iki sayı falan sonra servise geliverdi. Alkışlar arasında Drickx diye bağırararak ona da uzun zaman sonra tezahürat yapmış olduk. İyi bir servis serisi tutturup üç sayı falan alıverdik. Rakip sonunda sayı alıp bozuverdi ama uzun süre tek hanelerde takılıverdiler.

Bu süreçte biz oyunda olan olmayan herkesi sıradan geçirmeye devam ediyorduk. Büyük Kaptan servise gelince file arkasından yükselen Çiğdem Can Rasna sesleri salon genelinde hakettiği gibi yükseliyordu. Gene defalarca Gamova'ya yapılan tezahüratlar, Eda'ya tezahüratlar yetmedi. Savunmasıyla gönlümüzü fetheden Nihan'a alkışlar eşliğinde maç iyice kopmuştu. Blok üstüne blok ile duvar örmekteydik ama bende maçtan bayağı kopmuştum, sonları çok ta iyi takip etmedim. Yan taraftaki Giricek ile muhabbet etme gayretindeydim ama sürekli birileri gelip resim çektirip gidiyordu. Önümdeki gençlerde Gordan'a atkıları ile poz verdirmek istediler. Sonra Tanjevic istifa diye bağırıyorlardı, bir iki kere bende bağırdım ama sonra bırakın onu da şimdi sahadaki oyunculara tezahürat edin dedim. Giricek'e dönüp gene No Tanjevic diye mimiklerle birşeyler anlatmaya çalışıyorlardı ki zaten bu kadar bariz bir şeyi anlamamasına imkan yok. O da gülümseyip baş parmağıyla good yapıyordu, hepimizi güldürüverdi. Çocuklar Bogdan Tanjevic istemiyoruz diye bağırınca onlara ingilizcesini söyledim, o zaman gene dönüp Giricek'e söylemeye başladılar, yanındakilerle kahkaha atıp ok ok dedi.

Biz onunla gırgır yaparken alttakiler ise sahadakileri bitirmiş, yedeklere başlamışlardı. Naz ardından Songül,İpek, Alice Blom oley falan derken en sona Merve Tanıl kaldı. Ona da yapılan tezahürat sonrası diğerlerinin yaptığı gibi bize köşelerinden el salladı. Jan De Brandt oley, Mehmet Ali Aydınlar falan diye teknik ekipten başkana kadar uzanmaktaydı tezahüratlar. Gençler Kamil Hoca diye de bağırmak istedilerse de bu sıralarda maçın sonuna da varmıştık. Dört kupayıda getirin bize tezahüratı arkasından son sayılar öncesi yahu 23e geldik salondakiler artık ayaklanmayacaksa ne zaman kalkacaklar koltuklarından diye onları ayağa davet ettik. Bütün salonun kalkmasıyla milyonlarca yapıldı. Son sayı öncesinde de duvar dibinden yükselen gururumuzsunuz kızlar ve inandık size bu sene... tezahüratı eşliğinde maç bitirildi. Maçı izleyen seyirciler çıkışa yönelince, oradan dikilen Giricekle resim çekmeye duranlar oluyordu. Ona dönüp takılıverdim, tam yerinde, çıkış yolu üzerinde duruyorsun aldın başına belayı dedim. o da gülüverdi, evet ama problem değil. bütün salon doluydu buraya geldik dedi. Ben onunla konuşurken taraftarlar takımı kolkola girin tribüne gelin... diye çağırmaktaydı. Giricek'e nasıl eğlendin mi ortamda dedim. Evet çok çok keyifli atmosfer, güçlü bir takımımız var. Burası hep böyle, tekrar bekleriz öyleyse deyince yarında geliyorum galatasaray maçına arkadaşlarla dedi, el sıkıştık sonra diğerleriyle beraber gidiverdi.

Bende tekrar sahaya bakınca takımın hala alkışlanmakta olduğunu gördüm, poster çekimi ardından kaptan takımı buraya getir sesleri arasında, tribüne doğru geldiler. Lacivert - Sarı - Şampiyon - Fener yaptık
Tekrar büyük bir alkış kopuverdi. Bu taraftar sizinle gurur duyuyor...
Resim çekimleri, röportajlar falan derken oyuncular dört bir yana dağılıverdi. Ama bizim tribün hala dağılmamıştı, salonun büyük çoğunluğu ise maçını izledikten sonra ayrılmaktaydı. Neredeyse bütün takımı tekrar sıradan geçirmeye başladık, bu sefer idarecilere kadar uzandık. Violet Duca'ya yaptığımız geçmiş olsun Vio,seviyoruz seni tezahürat sonrası sağlam koluyla bizlere duygulu bir şekilde el sallayıverdi. Hakan Dinçay neredeydi göremedim ama ona da bağırıyorduk. Sonra Jan de Brandt'da tezahüratlara selam verdi, ardından Kamiiill Kamiil diye tezahürat edince Kamil Söz'de şaşırıp bizlere gülerek selam verdi ve masaya doğru gittiler. Bizim ekipten uçan kaçan olmuyordu. Sahada ne kadar oyuncu varsa hepsi radara yakalanıyordu. Taa uzak taraftaki kapıdan çıkmak üzere giden Naz, tezahüratlara el salladı ama taraftar buraya gelmeyen cimbomlu olsun deyince, kıramayıp reklam panoları arasından sıyrılıp ters köşeden önümüze kadar geliverdi. Bu taraftar seninle gurur duyuyor sesleri sonrası selamıyla ayrıldı. Gamova masanın oralarda görülünce ona tezahürat edildiğinde bizlere gülerek selamını verdi. Nati her zamanki içtenliğiyle iki eliyle bizleri alkışlayıp salondan ayrıldı. Seda'ya tezahüratlarımız uzun süre devam ediyordu, gene yumruğunu kalbine vurup, seviyorum sizi dedi ve içeri gitti. Bunların hepsinden önce Eda'ya tezahüratla başlamıştık, o da bize doğru yaklaşıp başıyla eğilerek zarif bir selam verdi. Büyük Kaptan röportaj bitimi yapılan tezahürata öpücük yolladı. Yedek oyuncularında hepsinin isimleri gene haykırılmaktaydı ki ben lavaboya gidip dönüverdim. Hala sahadakilere tezahüratlar bitmemişti. Bende setin önüne yığılanların yanına katıldım. Sonlara kalan birkaç oyuncu vardı. Nihan'a yapılan tezahüratlar sonrası tam kapıdan çıkmaktayken geri dönüp önümüze kadar geldi, hepinize teşekkürler deyip eğiliverince, bizden ellerine kollarına sağlık, senin savunmana teşekkürler diye bağırdık, çıkışa el sallayarak gidiverdi. Genç takımların yapacağı maç için ısınmaları devam etmekteydi. Bağırmadığımız kimse kaldı mı Tolga ağabey genç oyuncuları tanıyorsan onlara da bağıralım diye takılıyorduk. Benim Cemre ile Merve haricinde tanıdığım yoktu, takım halinde hepsini genç melekler buraya diye çağırıverdik, Merve'nin yönlendirmesiyle bütün oyuncular ısınmayı bırakıp gelince onları da alkışladık.

Artık gitme vakti gelmiş sayılırdı ama bizimle beraber setin oralarda olan iki taraftarımız bana biraz da şaşkınlıkla sormaya başladılar. Bu nasıl bir ortam böyle, daha önce gelip görmemiştik ama buradaki taraftarların oyuncularla ilişkisi çok farklıydı dediler. Ben de onlara bu voleybol maçlarına gelen belli bir kemik kitle olduğunu, o yüzden yıllar içinde zamanla böyle sıcak iletişime döküldüğünü anlattım. Böyle deyince takımın taraftarla iletişim sorumlusuymuşum gibi beni bayağı bir soru yağmuruna tutuverdiler. Hem takımın final fourdaki şampiyonluk şansından, rakiplere kadar hem de bizim oyunculardan koçumuza, takımın karakterinden taraftarın yapısına kadar bir sürü konuda voleybolla ilgili birşeyler anlatabilip yarım saat durmadan konuşabildiğimize şaşırdım. O esnalarda genç takımların maçı da başlamıştı. Muhabbet ederken biraz göz ucuyla bakıyorduk ama çok ta iyi oynamıyorduk. Salonda da çok az kişi kalmıştı, oyuncu aileleri alkış falan yapıyordu. İlk seti kaybettik, Merve'yi oyun kurarken ilk defa seyrettiğimi itiraf etmeliyim dedim. İkinci set bir ara 15-14 öne geçme durumumuz oldu ama rakip oyuncuların itirazı üzerine bizler tribünde kart isteğiyle bağırdık ama hakem yardımcısının kararı ile sayıyı bize değil onlara verdi, oradan sonra gene oyundan koptuk. Vgs kızları bizimkilere göre çok daha uzun boylu gözüküyorlardı, bloklarda aşmakta güçlük çekiyorduk. Cemre'nin de pek iyi top öldüremediğini gördüm. ikinci seti de kaybetmemiz ardından duvar dibindeki ekipte ayaklanmışken ben de onlarla beraber çıkıverdim. Bizim minik ve yıldız takımlarda şampiyonluğa oynayan kadrolarımız varmış ama gençlerde pek iyi sayılmayız deyince, ohoo minikler büyüyüp a takıma çıkana kadar bizim ömrümüz çürür diye konuşa konuşa salondan ayrılıp dağıldık.

Kerem GÜRSEL (Sensibleturk)

3 yorum:

Güray Gürsoy dedi ki...

Teşekkürler Kerem'cim çok güzel
izlenimler bunlar.

Güray Gürsoy dedi ki...

Teşekkürler Kerem'cim çok güzel
izlenimler bunlar.

Özgür dedi ki...

Harikasın Kerem, aman yazmaya devam et. Salondaymış gibi oluyoruz.