21 Mart 2010 Pazar

Beylikdüzü - Fenerbahçe Acıbadem 0 - 3 Kerem'in Gözüyle Salondan İzlenimler



Gene geçen haftaki gibi günün erken saatlerine konulan bir maç haftası ve rakibimiz şimdiye kadar oynadığı maçlarda galibiyeti olmaması bir kenara, alabildiği toplam set sayısı da 5 olan beylikdüzü takımıydı. Ligi zayıf imkanlarını zorlayarak tamamlama çabalarını büyük saygıyla karşılayaraktan bu güzel denilebilecek bir öğlen havasında salona erkenden gitme fırsatım oldu.

Salona geldiğimde maça daha bir saat kadar zaman vardı, oynanmakta olan beylikdüzü-Fenerbahçe genç bayan takımlarının maçını erkenden gelenlerle muhabbet ederek izleme niyetim de vardı. Ama daha kapıdan girer girmez karşılaştığım grup lacivertten ağabeylerin ricasıyla, her ne kadar üyeleri falan olmasam da, pankartlarını asma işine yardımcı oldum. Girişteki kafede muhafaza ettikleri torba içindeki pankartı bize verip kendileri bir yere gitmeleri gerekti. O sırada kafe önündeki masada bizim takımın teknik ekibi Jan de Brandt, Kamil Hoca ve diğer iki yardımcılar oturmuş kahvelerini içmekteydiler. Onları da selamlayıp hatırlarını sorduktan sonra tribün işimize koyuluverdik.

Salonda az sayıda da olsa erken gelmiş olanlar vardı, genç bayanlar maçının da ikinci seti sonları oynanıyordu. Öncelikle en sağ dipten yerleştirerek bantlayıp tutturduğumuz pankartın yerini o taraflara genç fenerbahçelilerin pankartları geliyor demeleri üzerine, yahu bu maçta ne genç Fenerlisi kimse gelmez dememe rağmen pankartın bantlarını söküp bu sefer salon tabelasının dibine doğru kaydırıp yapıştırıverdik. Bu işlerle daha maç başlamadan terleyiverdim, lavaboya git gel etraftakilerle sohbete falan dalıp gençlerin maçını doğru düzgün izlemeye de pek fırsat kalmadı. Son seti rahat bir şekilde farklı götürüp kazandılar.

Onların maçı bitince, as takım oyuncuları koridordan gözüküverdiler. Bütün oyuncular çantalarını, takımın malzeme kutularını kendileri yüklenmiş getiriyordu. Yerleştikten sonra antrenörlerinde gelmesiyle ısınma rutinlerine başladılar. Bu esnalarda biz de file arkasında ki tribüne takım fotoğraflı cennetten kadıköye indiler... pankartını asmakla meşguldük. Biraz fazla sağdan hiza alır gibi olunca, duvar dibindeki ekibin dünyanın en büyük spor kulübü pankartına yeterli yer kalmayabilir diye bu sefer sola doğru kaydırıverdik. Bu sefer de aşağıdan takım malzemecisi yukarı seslenip acıbadem reklam tabelasının kapanır gibi olduğunu hem de oradaki masanın arkada kaldığını söylemesiyle, biraz daha sola hizalamamız gerekti. Pankart aşağıya doğru uzunca sarktığından resimdeki en uzun boylu olan Gamova'nın kafasına göre ayarladıktan sonra parmaklıklara tutturuverdik. Aşağıda ısınma koşularına başlayan oyunculara pışşt şştt diye seslenmemiz üzerine bize doğru bakan Seda'ya, pankartı yapıştıran ağabey kız sen her şşt diyen erkeğe bakıyor musun diye takıldı, o da yok ya diyerek güldü koşmasına devam etti. Hemen arkamızda tribünlerin ön sıralarına oturmuş vaziyette bir baba ile kızı vardı ama sanki yabancı dilde konuşuyorlardı diye duydum, ufak kızın plastik evcilik oyuncakları, bebekleri falan önünde oyun oynuyorlardı. Maç sonrası çıkışta gördüm ki Frauke'nin eşi ile kızıymış.

Biz biraz daha öyle ayaküstü sohbet ederken, iki tane genç ellerinde geniş bir bez pankartla gelip salonun ortasına asmaya girişiverdiler. Henüz ortalıkta bizim kulübün cins güvenlikçileri yoktu, yanımda ki arkadaş gidip onları uyarıverdi. Salon ortasındaki isim tabelasının üstüne pankart gelmesine izin verilmiyor diye söyleyince, onlar da bir süre kararsız kalıp en sonunda diğer file arkası tarafa pankartı asıverdiler. Şehitlerimizi rahmetle anıyoruz yazmaktaydı. Isınmalar devam ederken tribüne oturup zaman öldürmeye başladık, yavaş yavaş maçı izlemeye gelenler de artmaktaydı. Önümüze küçük oğluyla oturan bir hanımefendiyi uyarıp burası tezahüratlar edilen gürültülü bir alan, rahatsız olmayın deyince, öyle mi ne tarafa geçelim deyiverdi, salon kalabalık günlerine göre bomboş sayılırdı, orta kısımlarda bile yer bulabilirsiniz dedik, o tarafa doğru gidiverdiler.

Aşağıda oyuncular servis,pas smaç ısınmalarını bitirmekteydiler, bazen vurdukları farkında olmayan oyuncuların kafasına falan çarpıyordu, bir defasında da Kamil Hoca üstüste iki topu kafaya yiyince yakarım sizi deyip filenin oradan kaçıverdi. Her zamanki voleybol müdavimleri de eksiklerle de olsa yerlerini almaktaydı. Hakemlerin de ısınmaları bitirmeleriyle sonunda neon formalı melekler oyun için hazırlanmaya başladılar. Bu zayıf rakiple maçta bütün yedek oyuncuları izlemeyi hatta genç takım maçı sonrası Merve ile Cemre'nin dahi biraz şans bulmasını bekliyorduk. Ama İpek ısınmalarda yoktu, oyunculara yakın köşede protokolün orada eşofmanlarıyla oturuyordu.

Maç başlangıç vaktinde iki file arkası tribünde toplasanız 40 kişi yoktu, ana tribünde de yoğunlaşma orta kısımlarda skorbord altında olmakla birlikte sanırım tribünde en fazla 400 kişi falan vardı. Bizim olduğumuz köşede oturarak light vaziyette tezahürat eden 15-20 kişi ile duvardibindeki ekipte 10 kişi falan ilerleyen zamanlarda biraz daha artış gösterdi. Başka pankartla falan gelen bir grupta olmadı. Mehmet Ali Aydınlar maç başlamadan 10 dakika kadar önce tek başına geldi, Hakan Artış'te maçı izlemeye gelmişti, bu sefer yanyana oturdular, Violet Duca ise arkalarında oturuverdi. Takımlar anons edilirken bizim oyuncular rakibe de alkış tutuyordu, ardından bizim oyuncuların anonsuyla biz de alkışlamaya başladık. Gamova uzun çoraplarıyla eşofmanlarını kaplamış halde köşedekilerin arasındaydı, bu durum şaşırtıcı değildi ama Nati'nin oynuyor olması ilginçti, bu sefer baldırında bandaj tozluk falan da yoktu. Seda çaprazda, Naz pasör, libero Songül, Alice Blom smaçör ve Eda-Çiğdem kaptan ortada olarak bizim önümüzdeki yarı alandan maça giriş yaptık. Ortamda bir sessizlik varken koç Jan de Brandt bir alkış yapınca biz de ona katılıverdik ve servisle maç başlayıverdi. Geçen haftaya göre biraz daha fazla genç etrafımızda olunca sessizliği çabuk kırmak istediler, daha ilk sayıyla Kanaryasın sen bizim canımız.... tezahüratı giriliverdi. Ne yazık ki babası yeni amigomuz Doğa reisi bu hafta maça getirmemişti, reis dediğin öyle her maça gitmez haklısın diyerek kabulleniverdik, ama Fenerbahçe dergisinden Doğa ile görüşmek istemişler.

Yavaş yavaş sayılar akıyorken biz zayıf katılımlarla tezahürat etmeye devam ediyorduk. Pankartı asan üç dört gençte yan tarafımızda oturuyordu, onlar da mola sonrası aradığım büyük aşkı.... giriverdiler. Bir süre de bunu söylemeye başladık. Yoruluverince biraz ses dozajı düşmekteydi,yandaki gençlerle beraber dilimde şarkıların gündüz gece... bestesini söylerken önümüzdeki ağabeyler ise kendi aralarında konuşup birşeyler uyarlama çabası içindeydi. Bir mola sonrası gene bir sessizlik oluvermişken, maç başlamasıyla servis sırasında duvardibi ekip alkış temposu yapmaya başlamıştı, hemen üstündeki alandan kuvvetli ses gelmesine şaşıran Gamova yukarıda birileri mi var gibisinden bir bakış atıverdi. Bizim tarafta ise sonunda uyarlama üzerinde mutabakatı sağlamaları ardından tezahüratı etraftakilere duyurmaya başladılar, hep beraber söylemeye başladık
.. İnandık size bu sene, görmek isteriz Fransa'daki finalde, kupayla dönünce tüm Türkiye,inleyecek en büyük Kanarya diye..
Bunu söylediğimiz sıralarda kenardaki Nihan'da alkış tutmaya başladı, zaten maç boyu sürekli tezahüratlar sırasında alkış tutup duruyordu. Bir süre daha bu tezahüratı yapıyorduk ki set sonuna doğru rakip kadın antrenör gene mola alıverdi. Herhalde maç çabuk bitmesin diye iki molayı da kullanıp süre dolduruyor diye geyik döndürüyorduk. Bu set arada bir oyuncuların güzel hareketine göre Alice, Seda, Naz gibi birkaç oyuncuya tezahüratta yaptık. Setin son sayısını da Naz servisten alıverdi.

Hepimizde rehavet olduğu gibi oyuncularda aynı vaziyette bir ikinci set izleyiverdik. Setin başlamasıyla beylikdüzü iyi girip teknik molayı bile önde geçiverdi. Artık bu size motivasyon olsun seneye ikinci ligden tekrar çıkarsınız diye dalga geçiyordum ama setin gidişatı öyle oldu ki, set sayısı alacak vaziyetlere kadar gelip bizi şaşırttılar. Geçen hafta duvardibi ekip üretimi olan ...bekle Fransa,...Fenerbahçe geliyor kupa almaya tezahüratını yapmıştık, bugün de tekrar ettik. Bunun ardından maça bakıyor gibi olsakta akla gelen bütün tezahüratları nasıl Fransaya final foura yamarız çabası içinde olanlar çoktu. Bitmez tükenmez aşkımız, kalbimizde yaşıyoruz, Fransa'ya gidiyoruz, kupa ile dönüyoruz gibi birşeyler söyledik. Hatta yandaki gençler Fenerbahçe derler benim adıma diye bağırmaya başladılar ki yahu onun küfürlü kısmı var diye düşünürken ...Fransa'dan kupayla döneceğiz, alnımızın akıyla... gibi bir attırmasyonla bitiriverdiler. Böyle değişik birkaç şey daha uydurmaktaydık, önümüzde ise oyun pek fark açılmadan ilerliyordu. Bazen önümüzde ki beylikdüzü oyuncularına laf atıp bozmaya çalışıyorduk, bazen gene uydurduğumuz şeyleri söylemekle meşgul oluyorduk. Bir ara önümde ki ağabeylere şu eski burhanfelek salonunda yaptığımız tezahürat vardı hatırlıyor musunuz diye anımsatıverdim. Top havada döndü durdu, Pelin'in pası Özlem'i buldu, Özlem topa güm diye vurdu, şen ola Fener şen ola...
Bunu şimdi ki oyunculara bakıp hangilerine uyarlasak diye bir sesli düşünce başlattık. ..Nazın pası Sedayı buldu.. şeklinde olması en uygunu diye bunu bir deneyelim diye söyleyiverdik, biz söylerken o sıralarda beylikdüzü sayı almıştı, hemen ardından biz söylemezken ise gerçekten cuk oturmuş gibi Naz bir pasla 3 metreden Seda'yı gördü ve onun güzel smacı sayı oldu.
Bu set nedense oyuncuların konsantrasyon sıkıntıları ile bizimde tribündeki konsantrasyon bozukluğumuz paralel gittiğinden ikinci teknik molaya da birbirine yakın giriliverdi. Ufak tefek hakem hataları oluyormuş sezgileriyle zaman zaman tepkiler veriyorsakta bu maç bu set sonuna doğru bir bant dönüşü kararına itiraz hariç hakemle fazla bir diyalogumuz olmadı. Rakipten geçn Sena tam servis atacakken hey huy yapıp konsantrasyonunu bozmamızla fileye atması üzerine içimizden biri Sena diye bağırıverdik. Bu set içinde sonlara doğru rakibe baskı olacak şekilde gürültücü reflekslerle biraz daha oyuna giriverdik. Bu arada skor 20li sayılara doğru başabaş olunca haydi bastır şanlı Fenerbahçex2...taraftarın her zaman seninlex2... haydi bastır Fener haydi bastır tezahüratını girmiştik ki gene üç farklı öne geçiverdik. Mola alınmıştı, demek biraz bizimde rehavetimiz olmasa bu kadar çekişme olmayacak gibi düşüncelerimiz olmadı değil. Ama mola sonrası gene yakalanıverdik. Onların servislerini bozma çabalarına girişiyorsakta bizim oyuncular da çok kötü manşet alıyorlardı. Saldır saldır Kanarya gibi bir kaç gazlama tezahüratı da yaptıysak gene de beylikdüzü öne geçip set için servis atacak duruma geliverdi. Mola sırasında yanımdaki arkadaş yahu set gitti, önümdeki de bu takıma bu kadar sayı mı verilir rezalet gibisinde şeyler söyleyince, bir durun yahu set sayısına vardılar ama daha vermedik deyiverdim. Son servislerinde gene uğultu ile baskı kurarken üstüste aldığımız sayılarla seti zayıf rakibin avucundan alıverdik. Her zaman her yerde en büyük Fener diye bağırıp, takım oyuncularımız karşı alandan bizim önümüze geçerken ayaklanıp alkışlayıverdik. Aslında bu set kötü oynamışlardı ama rakibin kopmadan bu noktaya getirebilmesini de saygıyla takdir etmek gerekir.

Son set bizim takım adeta önceki set aslında biraz fazla salmıştık, şimdi az ciddi olduk mu böyle oluyor havasında farklı skorla geçiverdi. Önümdekiler Songül'ün yüzünü bir güldürelim mi diye bağırmaya başladılar, en güzel gül Songül.. Ama Songül bu sefer oyunda olduğu için takımla sahaya girmeye hazırlanırken arkadaşlarıyla birşeyler konuşmaktaydı, oyuna dahil oyuncularımız pek tribüne karşılık vermezler. Bu set ilk teknik mola sırasında Gamova köşeden ayrılıp güleryüzle son sayıyı alan Nati'nin yanına gitti, ona sarıldıktan sonra Jan de Brandt'ın etrafındaki takım arkadaşlarına çak çak yaptı tekrar köşedeki yerine döndü. Merve yerde sırtı Gamova'ya dönük şekilde yan uzanmış ısınma hareketleri yapıyordu. Gamova gelip arkadan diziyle onu itiverdi, Merve iki koluyla destek yaptıysa da Gamova biraz daha sağlam itip onu kahkahalarla deviriverdi. Merve şakayla diklenip vururmuş gibi yapınca Gamova'da boksör gardını alıverdi, hadi gel vursana ufaklık diye işaretlerle birbirlerine şakalaşıyorlardı. Frauke'de yanlarında onunla sık sık birbirlerini dürtüp duruyorlardı.

Bu esnalarda biz sahadakilere mi tezahürat yapsak gibisinden düşünürken, Alice'in güzel sayısıyla ona tezahürat ettik, bir de Eda'nın komik bir şekilde kafasına çarpan topla aldığı sayı sonrası ona tezahürat yaptık. Seda Tokatlıoğlu diye ortalığı çınlatıyorken mola olmuştu, o bize dönüp selam veremesede benche doğru giderken alkış yapıyordu.
Bazen duvardibinden başlayan alkış temposuna katılıyorduk, bazen servis atan oyuncumuza laf atıyorduk, bitir oradan Seda, aynı yerden yolla Eda falan diye.
Ardından önce kenardakilerden soldan sağa başlayalım dedik. Ama koç oyuncu değişikliğine gidiverdi Frauke-Naz değişikliği olduğundan Naz da kenardakilere katılmış oldu. Herhalde koç eşi ile çocuğu da buradayken Frauke'yi kısa da olsa izlesinler diye düşünmüş olabilir, o oyuna girince babası kızını da kucağına alıp sahaya dikkat kesildiler. Bir ara kuvvetli bir şekilde giriverdik kanaryasın sen bizim canımız... Oyunda olan Nati irkiliverdi, bize doğru dönüp alkışladı. İkinci teknik mola sonralarıydı ki bu sefer de Cemre oyuna giriverdi. Cemre,Cemre-Cemre şeklinde ona tezahürat yaptık. Köşede ayakta dikilen oyuncularımızı sıradan geçirmeye başlamadan önce arkalarında oturan İpek Soroğlu'ndan başladık. Nati kenara geçtiğinden ona da Natasa Osmokrovic tezahüratlarımız başladı. Sonra yanında şakalaştıkları Gamova,selam verdiği halde tekrar Gamova tezahüratları devam edince Nati'ye gülüp ben daha ne yapayım gibi birşeyler anlatıyordu. Onun yanındaki Merve, Naz, Nihan olmak üzere sıradan gidip kenardakileri bitiriverdik.

Setin sonunun ve maç sonunun geldiğinin pek farkına varamamıştık, top havada döndü durdu Vio'nun pası Kamil'i buldu,Kamil topa güm diye vurdu,şen ola Kamil şen ola diye bağırıyorduk , o da bize gülerek bakıyordu ki meğersem maç bitmiş. Ayaklanıp takımları alkışlamaya başladık. Oyuncuların tebrik faslı, Fener çekmeleri ardından gene alkışlayıp takımı çağırmaya başladığımızda parmaklıkların oraya yığılıvermiştik. İnandık size bu sene,görmek isteriz Fransa'daki finalde,kupayla dönünce tüm Türkiye,inleyecek en büyük Kanarya diye bağırmaya başladık, oyuncularımızda alkışlarla eşlik ettiler. Seyirciler dağılırken biz de bir yandan pankartları katlamaya başlamıştık. Tribünde bazı ağabeyler ise Cannes organizasyonu ile ilgili olası bazı planlardan biraz gizli tutarak konuşmaktaydılar,henüz kesinliği olmasa da buradan kemik voleybol müdavimlerinden bir kısmını orada görmemiz şaşırtıcı olmayacak.

Geçen hafta resim çektiremediğim Gamova ile resim çektirme niyetim vardı, Gamova ise diğer oyuncular çoktan gitmiş olsa bile ve hiç oynamadığı halde hala sahada profesyonelce soğuma hareketlerini fizyoterapist eşliğinde yapmaktaydı. Böyle giderse onun çıkışını beklemek uzun sürecek diye düşünerekten kimi taraftarlarla beraber çıkışa doğru gidiverdik. Bu esnalarda Aylin abla'da elinde notları birisiyle konuşaraktan çıkmaktaydı. Ona birşeyler sorayım diye düşünürken koçla kapıda karşılaşıverdik. Selam koç deyince hemen elini uzatıverdi, nasılsınız faslı ardından çıkışın orada ayaküstü biraz konuşuverdik. Takımda herhangi bir sakatlık var mı, Nati geçen hafta buz torbası kullanıyordu dediğimde, yok yok, ciddi bir sıkıntımız yok. Nati'nin ufak bir problemi oluverdi ama şimdi sorun yok dedi. Yalnızca Gamova'nın biraz sırt ağrısı vardı, o da çok önemli birşey değil dedi. Bu aralar herkesin konsantrasyonu final foura gidiyor herhalde dedim ki, evet maçlarda görüyorsunuz mental olarak bu seviyedeki maçlara konsantre olmak kolay olmuyor dedi. Hem final four heyecanı,konsantrasyonu hem de ona yönelik çalışmalarımız artıyor, iki gündür çok ağır antremanlar yaptık,oyuncularla taktik çalışmalarımız da oluyor final foura yönelik,bunların da etkisiyle son günlerde yoğun fikstürde böyle maçlarda biraz konsantrasyon problemi,biraz da yorgunlukla beraber en iyi oyunumuzu sergileyemiyoruz, set verecek durumlara geliyoruz dedi. Haklısınız biz de bazı maçlarda konsantre olamıyoruz deyince, ahh biliyorum şarkılarınızın bazılarını Kamil'e soruyorum, bu aralar Fransa sözleri çok geçiyor diye gülüverdi. Merak etmeyin iyi hazırlanıyoruz,güzel olacak dedi,teşekkür edip vedalaşırken bizim arkadaşlardan biri karşısına geliverdi ki (bkz. canoğlan) Benim çocuğu niye oynatmıyorsunuz diye altyapı hocasına diklenen babalar gibi şakayla karşısına gelip "give more chance to Cemre" diye Cemre'ye daha fazla şans tanıyın isteğinde bulunmasıyla koç dahil herkes bir kahkaha atıverdi. Koç tamam anladım diye gülerken diğerleri arkadaş delidir deyince koçta biliyorum onu demesiyle, bak koç bile öğrenmiş diye gene kahkahalarla oradan ayrılıverdiler. Biraz sonra ise Cemre'de üstünü değiştirip çıkıvermişti, az daha erken gelseydi tam komedi olabilirdi.

Ben Gamova ne kadar sonra çıkar acaba diye beklerken aslında fazla beklememe gerek olmadı. Neredeyse ilk çıkanlardan biriydi, Katya resim çektirebilir miyiz deyip onunla resim çektirirken orada bulunan beylikdüzü genç oyuncularından yardım istedim, onlarda doğal olarak o boyu objektife paralel sığdıramayacaklarından gülüşerek makineyi dikey tutup çektiler. Gamova'ya teşekkür ettikten sonra, iyigünler dedi gitti. Ben daha resmi kontrol edeyim derken kafamı bir kaldırdım ki o çoktan atletizm pisti çevresiyle paralel giden otoparkın sonuna varmıştı bile, o kadar mesafeyi kocaman adımlarla ne çabuk gittiğini anlayamadım.
Bir de Eda ile resim çektiririm diye bir iki arkadaşlar muhabbet ederek bekliyorduk. Kamil Hoca Frauke'nin eşi ile konuşuyordu, bazı oyuncularımız da dışarı sivil kıyafetlerle dökülmeye başlamışlardı. Naz erkek arkadaşıyla beraber ayrılıverdi, sonra Nati gidiyordu bu sefer yanında geçen hafta elinde plastik yılan ile onun peşinde koşturan oğlu yoktu. Nati nasılsın, bir sorun yok değil mi diye laflaştık,kendine iyi bak sakatlanma lütfen diye onu da uğurladık. İpek te çıktı, iyi günler beyler deyip gitti. Alice ile Frauke her zaman olduğu gibi beraber çıkıverdiler. Frauke eşi ve kızını da yanına alıp giderlerken hoşkalın kızlar diye seslendiğimizde, sonra yandaki arkadaş Alice'e bir formamı yoksa imzalı resim mi birşey için söz verdiğini hatırlattı, tamam dedi kendinize iyi bakın deyip gitti.
Kaptan Çiğdem, Merve ile beraber çantalar sırtlarında gidiyorlardı,iyi günler kaptan dememize teşekkürler,size de deyip uzaklaştılar. Bizim tembel Eda hala çıkmamıştı. Malzemeciler, yardımcı antrenörler falan ellerinde çantaları servis aracına yüklemeye gidiyorlardı.

Oyuncuların kimisinin sivil halde tekil, kimisinin de eşleriyle,erkek arkadaşlarıyla direkt çıkış yapmalarından anladığım kadarıyla belki de böyle zayıf maçların erken saatlerde olmasını takım izin gününde daha fazla zaman kazanmak için istiyordur. Herneyse en sonunda Eda'da çıkıverdi, erkek arkadaşıyla beraber gitmekteyken resim çektirmek için izin isteyince, tabii hemen gözlüğümü de çıkarayım dedi. Ahh dedim Gamova gözlüklüyken çektik galiba deyince, yaa onun o gözleri için tekrar çektirmen lazım diye takıldı. Sonra teşekkürler dedikten sonra onlar elele giderken bizde oradan salon içine girip ters kapıya yöneldik. Salon içinde es voleybol-altınyurt maçı vardı, içerdekilere kaçıncı lig,durumlar nedir falan diye sormamızla,üçüncü lig istanbul grubunda es voleybolun liderliğe oynadığını bir iştahla anlatıverdiler. Daha fazla dinleyemeden ayrılıp final foura doğru bir haftasonumuzu daha tüketmiş olduk.

Hiç yorum yok: