7 Mart 2010 Pazar

Fenerbahçe - Beşiktaş Kerem'in Gözüyle Salondan İzlenimler.

[bayan+voleybol+biala(polonya)+maçı6.jpg]

Puan tablosunda yerimiz ne olursa olsun playofflara iyi konsantre olabilen bir takım olmamıza rağmen, ligde normal sezonu lider bitirmenin getireceği olası eşleşme avantajları yanısıra Avrupa kupaları katılım hakkı da son zamanlarda takımımızı iyice motive etmiş gösteriyordu, seri galibiyetlerle zirvedeki yerimizi korumaktaydık.

Açıkçası bjk maçına giderken de galibiyet dışında bir sonuç aklımızdan geçmiyordu ve puan kaybı yapabileceğimiz tek maç olarak zorlu ziraat bankası maçı endişe ediyordu. Ancak bu kadar istikrarsız, ligde play off katılımı ile küme düşme çizgisi arasındaki bir rakibe karşı, puan kaybı yapmamamız gereken kritik bir dönemde böylesine kötü bir oyun sergilememiz sürpriz oluverdi. Rakip taraftarın başka amaçlarla salona organize geliverdiği günde oyuncularımızın kötü performansı ile maçı kaybetmesi bizleri daha da üzüverirken, bjk oyuncularının da sırf taraftarları geldi diye nasıl ekstra performans sergileyebildiğini görmüş olduk.

Maçın saati ve günü gerçekten çok garip bir şekilde, İstanbul için en yoğun iş dönüşü trafik sıkıntılarının yaşandığı zaman olarak seçilmişti. Bunda büyük ihtimalle emniyet ve federasyonun, mümkün olan en az kalabalık taraftar topluluğunu salon içi ve dışı kontrol altında tutabilme ve olası gerilimleri en aza indirgeme planlarına kulüplerin idarecilerininde en baştan razı olması sebep olmuştur. Buna rağmen gene de müsait olanlar,işten erken ayrılmayı becerebilenler ve okuldan fırlayıp gelenlerle; iki taraf kendilerine ayrılan yerleri dolduramasalar da büyük bir tribün mücadelesi yapıverdi.

Akatlarda oynanan bayan voleybol derbisine de gitmiş biri olarak, orada içerde ve dışarda yaşananların o zamandan başlayarak yapılan "evinizde deplasmanı yaşattık" tarzı tribüncü gazlamalarıyla hırslanan bjk tribünü bu sefer erkek voleybol maçına sağlam bir şekilde gelmeyi kafasına koymuştu. Belki de hiçbir zaman voleybol maçına gitmişlikleri bile olmayan, takımlarının durumundan bihaber, hatta Fenerbahçenin ligde lider olduğunu duyup kafadan mağlubiyet yazarak gelen bir kitle vardı. Maksatlarının başka işler olduğunu ilk dakikadan itibaren sergilemeye başladılar, bunun üzerine bizim takımın kötü oyunuda eklenince bir anda rakip oyuncularda maçı taraftarları ile alabilmek için mücadele hırsını artırıverdi.

Maç öncesi eve geldiğim gibi bir duş alıvermiştim ki, maç sonu bunun ne kadar hatalı bir karar olduğu belliydi, salondaki 28 derecelik sıcak ortamda yetersiz kalabalıkla tribün mücadelesi yapmak herkesi ter içinde bırakıverdi. Maç dönüşü tekrar duş almak zorunda kalacak kadar ter içinde, yorgun vaziyette ve moral bozukluğuyla eve dönünce gitmek için planladığım randevuyu da bozuverdim. Aslında rakip taraftarın geleceği ve bizi terletebileceği belliydi ama bizim taraftar sayımız beklendiği kadar olmayınca tahminlerin dışında 5 sete kadar uzayan maçta daha çok efor sarfetmemiz gerekti.

Saat 17.40 gibi evden salona giderken her zaman olduğu gibi aynı yoldan yokuşu çıkarak parkın oradan geçerim, havada fena değil aydınlık günlerde maça gitme zamanları yaklaşıyor diye aklımdan geçirerek tam köşeyi döndüm ki salona yakın olan Zeynepkamil çocuk polikliniği karşısındaki parkın tıklım tıklım oluverdiğini gördüm. Ne oluyor yahu burada diye birkaç adım atıvermiştim ki hangi maça gittiğim aklıma geliverdi, etraftaki siyah beyazlı atkılar gözüme çarptı, Akatlardaki maç gününün rövanşını yapacaz yani hadi hayırlısı diyerek aralarından yürümeye devam ettim. Bir yandan bunların tiplerine bakarken, arabalarıyla gelenlerinde olduğunu gördüm ki, bu arabalardan camları kırılanlar da olmuş. Etraftaki çevre halkı şaşkınlıkla onların parkı işgalini izliyordu. Koca koca adamlar olsa da, ilk bakışta çoluk çocuk kitle gözüme çarpıverdi. Salıncaklarda sallananlar dahi vardı, birisi ellerindeki biletleri miydi yoksa paramıydı tam göremedim dağıtmak için parkın ortasına girince bütün 15-20 yaş arası çocuklar üstüne çullanıp kapışmaya başladı. Anladığım kadarıyla daha kalabalık olabilmek için yolculuk esnasında katılanlar ve etraftaki mahalle gençlerinide takviye yapmaya çalışıyorlardı. Yaklaşık 150-200 kişi kadar olduklarını tahmin ediyorum. Öğrendiğime görede büyük kısmı Üsküdar iskelesine motorlarla geçip yürüyerek 20 dakika kadar süren yokuşu çıkıp gelmişler, etraftaki dükkanlara falan zarar verilmemiş. Olabildiğince kalabalığı topladıktan sonra da polis kontrolünde salona alındılar. İçeri girildiğinde ise yaş ortalamalarının parkta gözüme çarpandan daha fazla olduğunu anladım.

Ben parkın oradan geçip yukarı doğru devam ederken polis amirlerinden Tufan Amir (her Fenerbahçe voleybol derbi maçlarında, hatta geçen hafta basketbol derbisinde de olan göbekli kel emniyet amiri ki onun Fenerbahçeli olduğunu söylüyorlar) elinde koca copuyla ve yanında 6 polis daha olmak üzere yukardan aşağı parka doğru gidiyordu. Kolay gelsin amirim deyince "hadi hadi siz sokağa taşmayın, girin salona" dedi. Elinde copunu patlata patlata yürürken diğer poliste Selamsız'daki çevik kuvvet merkezinden "takviye kuvvet yolda" anonsuna "anlaşıldı" diye cevap verdi. Biraz daha ilerleyince bir kısım polisin daha onlara katılmak için diğer kaldırım tarafından gittiğini gördüm. Ana caddeye çıkınca ise trafik ışıklarının oralarda beklemekte olan çoğu renksiz ama tanıdık yüzler olan Fenerbahçeliler vardı. Tesislerin cadde üzerindeki ana giriş kapısının orada polisler yığılmıştı ve Taraftarların bir kısmı kapı önlerinde beklemekteydi. Ben hemen yakındaki bankanın bankamatiğinde bir fatura yatırma işim olduğundan öncelikle o tarafa yöneldim. Bu esnalarda bir çevik kuvvet otobüsü askerlik şubesi tarafından yokuştan iniş yaptı. Anlaşılan emniyet rakip taraftarı kontrol altına alıp ondan sonra salonun diğer giriş tarafına yönlendirmek için önlemleri almaktaydı. Her iki takım taraftarının mümkün olduğunca dışarda temasını kesmek için uğraşıyorlardı. Işıkların orada bekleyen taraftarları da uzaklaştırdılar.

Bankamatikte işimi hallettikten sonra yolun karşısına geçip bekleyenlerin yanına gittim. Park ile ana cadde üzerinde çok fazla bir mesafe olmamasına rağmen görüş açısı içinde olan biryer de değil. Anca rakip taraftar 100 metre yürüdükten sonra görülebilirdi ama güvenlik kuvvetleri bizim oralarda beklememize izin vermeyip herkesi kapıdan aşağıya doğru yollamaya başladı. Zaten yeni salon inşaatı nedeniyle oluşan moloz yığını çuvallarla bu merdiven ve havuz girişine yığıldığından, merdivenlerde yürüyecek alan bile çok daralmıştı. Merdivenlerin orada bekleşen taraftarlar salon dışındaki alana birikiverdi. Orada tartışanları duydum, ara sokaktan gidelim üstlerine diyen de vardı, bizim üstümüzdeki sarı lacivertlerle polis dışarı adım attırmıyor ki diyenler de vardı.

Maç saati yaklaşmıştı ve biz hala dışarda bekleyip etraftakilerle muhabbet ediyorduk, yolun oradan sesler gelmeye başlamıştı, polis eşliğinde askerlik şubesi yanındaki yokuştan inmeye başladıkları belliydi. içerdeki büfenin televizyonundan takımların sahaya yerleştikleri görülüyordu, bunun üzerine artık salona girelim dedik. Bileti aldıktan sonra biletleri kontrol edip yırtan görevli meşgul olunca beklemeden geçiverdim, farkeden güvenlik görevlisi kadın durdurup üstünüz arandı mı deyince, buyrun arayın dedim, yok illa ki erkek görevli arayacak diye ona yönlendirdi. İçeride organize dışı gelen 15-20 bjk taraftarı bağırma çabasındaydı. Onlara karşılık tribüne yeni yerleşmekte olanlarla Fenerlilerde tezahürata başlamıştı. Ana tribünün köşe tarafına her zamanki yerimize geçtiysem de çok fazla bir kalabalık yoktu. Bağıran taraftar file arkasında toplanmaya çalışıyordu, zaten birkaç dakika sonra bu köşedekilerle file arkasına geçiverdik. File arkası tribün duvar dibindeki blok boş olmak üzere dolmaktaydı. Protokol tribünü karşısındaki ana tribün ise asılmış olan pankartların üstünde kalan büyük boşlukla dikkat çekiyordu. Bu tribünün skorbord altındaki kısımlarda 100 kadar seyirci vardı, bjk file arkası tribüne yakın taraflarda olanların bir kısmı da kendi taraftarlarının girişini beklemekte olsa gerek sonra aralarına katıldılar.

Rakip taraftarın kontrollerden geçirilip salona girişleri biraz zaman aldı. Bu süreçte maçtan haber alıp zamanla salona gelmekte olan Fenerlilerde olmaktaydı. Maça pek iyi başlamış gözükmüyorduk ama gözler sık sık karşı tribündeki giriş-çıkış koridoruna gidiyordu. Parça parça tribüne girenlerde vardı, en sonunda hepsi giriş yaptı ve mücadele tam gaz başladı. Aslında daha organize ve sağlam bir tezahüratla koridordan giriş yapmalarını bekliyordum ama pek beceremediler. Tribünün bir blokluk kısmı hariç hıncahınç doldurdular. O tribün bizim tarafa göre daha az kapasiteli olduğundan 300 kişilik bile denemez, bunlarda bir blok boş kalarak diğer yarısını set üst tarafına taşaraktan sıkı sıkı doldurunca aşağı yukarı 200-250 kişi arası falan olduklarını tahmin ediyorum. Bu ufacık salonda sık sık gs derbileri olunca yüz ve simalarına tavırlarına kadar ezberler olduğumuz için, sonunda bjklilerde gelince onlarla da tanışmış olduk, ilginç tiplemeler mevcuttu. Bunlar girer girmez iki taraf karşılıklı birbirlerine olan sevgilerini hatırlattılar. Biraz uzaktan inceleyince ve kendi etrafımıza da bakınca yaş ortalaması olarak bizden bir 5 yaş büyüktüler diyebilirim. Anlaşılan ciddi ciddi futbol tribüncüleri ile organize olmuştular. Bizim tarafta ise lise çağındaki gençlerin çokluğu göze çarpıyordu, bunları dengeleyen büyük ağabeylerin bazıları ve heryerde tribün kovalayan tanıdık yüzlerde yok değildi. Ama kaba bir hesapla gerçekten yaş ortalaması farkı dikkate değerdi.

Ortamda karşılıklı küfürleşmelerle gerilince daha ilk setten hakemin kaptanları uyarısı geliverdi. Rakip taraftar hangi maksatla buraya geldiğini apaçık ortaya koyunca ve sayısal olarakta üstünlüğümüz olmayınca yan taraftakiler de file arkasına geçiverdi. Bağıran yaklaşık 200 kadar taraftar oluverdik. Setten tribünü yönlendirenler arasında büyük ağabeylerin hiçbiri yoktu. Maçın ilerleyen sürecinde salon taraftarlığı alışkanlığının bizim tarafta daha fazla olmasının faydasını gördüğümüz dönemler de oldu ama ne yazık ki takımın hatalarını biz önleyemiyorduk. Hiç ummadıkları şekilde farklı öne geçen bjk oyuncuları belli ki bu ortamdan pozitif etkilenmişti. Rakip taraftar ilk başlarda ortam alışkanlığı olmadığından normal bir tezahürat girmeyip küfürlülere başvuruyordu ki anca set ortalarından itibaren biraz oyuna da adapte oluverdiler. Bizim oyuncularımız ise küfürler uyarılar falan derken gerilen ortamda konsantrasyon bozukluğu yaşadılar, 5 sayı farklı geriye düşmüştük. Hakemin kim olduğu dikkatimizi çekince etraftakilere neyse bari yarın ki bayanlar maçına vermediler bu uyuz herifi orada daha fazla sinirlerimizi gerecekti yoksa dedim. Tribünde bizim için saldır kanarya lalayla... derken rakip taraftar pislik kontralar yapıp duruyordu , bizim s... kaldır kanarya vb. ne söylediysek içine küfürler yerleştirip ortamı germeye devam ediyorlardı. Bizim tarafta hiç küfür etmedi değil. Hatta buna kontra olarak ananızı s.... kanarya diye de bağırıldı ama genellikle rakibin tahriklerine kapılmamaya gayret edilmekteydi. Kuvvetli bir şekilde yapılan üç alkışlı Fenerbahçe sen çok yaşa sesleri eşleğinde farkı kapatıp seti de alacağımızı zannettik ki, sonunda üçlü blok üzerinden bile sayı alacak gününde olan barutovu durduramadık.

Herhalde oyuncular biraz rakibi hafife aldı, bunlara puan kaptırmamalıyız diye konuşurken, rakip taraftar belki de tek set alsınlar yeter diye geldiği salonda set sonu coşup gene küfürler etmeye başladı. Hakem kaptanları yanına çağırdı ancak bizim taraf her ne kadar küfür etmeme gayretinde olsa dahi uyarılar ortak yapılıyordu. Kaptan Arslan hakeme elleriyle öbür tarafı gösteriyor birşeyler söylüyordu ama hakemin umrunda değildi. Taraftarın önüne gelip sakin olmaları için hareketler yaptı, en önde arkası sahaya dönük sette duranlara seslendiyse de duyan yoktu, taraftarların uyarısıyla sette duran amigo gençlerden biri sahaya bakınca böylece hakem uyarısının tribün amigolarına bildirilmesi usulü uygulanabilmiş oldu. Tribünde bizim önümüzde setin oralarda bir kalabalık birikmişti. Meğersem Abdullah Paşaoğlu protokolden ayrılıp tribüne çıkmış, kendi taraftarlarına söylenmekteydi. Yapmayın, sakin olun, küfürlü tezahürat yapıp zarar vermeyin,hükmen mağlup oluruz, liderlik için puan kaybı yapmamalıyız falan birşeyler diyorsa da bizim taraftarlarda karşı tarafı şikayet ediyordu, onların tahriklerine neden kimse birşey söylemiyor diye biraz kızgın bir ortamdı. Karşı tarafa bakınca çevik kuvvetin iyice o taraflara yığıldığını, Tufan Amirin copuyla ön sıradakilere ikram yaptığını görüyordum. O tarafın giriş koridor tarafı ile Fenerbahçe tarafına gidilebilecek yol polislerle kapatıldı. İki tribün karşılıklı zaman zaman madem erkektin maçtan önce neredeydin, gizli gizli gelinmez ......gelinir , yan sokakta kaçanlar parmak kaldırsın gibi tezahüratlarla birbirlerini tartıp duruyordu.

Bunların dışında birde bizim taraftarın kendi içindeki sıkıntısı vardı. Kimi tribüncüler küfüre küfürle karşılık verilir diye küfürlü tezahürat etme çabasında olduğundan, diğer taraftan ise kulüp idarecilerinin sürekli uyarılarıyla küfürlü tezahüratları sansürlemeye çalışan amigolar olunca bazı gerilimler oluyordu. Maçı voleybol mücadelesi ve ligdeki takımın konumundan soyutlayıp umursamayanlar meselenin sadece tribün mücadelesi gazında olanlar yok değildi. Böyle cins bir hakem önünde karşılıklı küfürleşmeler sonunda maçın tatil edilme olasılığı hakemler soyunma odasına gittikten sonra iyice artmıştı. Doğrusunu söylemek gerekirse o gidişatta tamamlanabileceğini düşünmüyordum. İlerleyen setlerde karşı tarafın küfürlerinin kaale alınmamasına sinirlenip böyle tribün idaresi olmaz diye yan tarafa giden hatta maçtan ayrılanlar dahi olmuştu.

İkinci set bizim takımın kendi seviyesinde bir oyun sergilemesiyle çok rahat kopuverdi, rakip uzun süre tek hanede kalınca, yahu gs bile 6 sayı vermiş geçen bunlara, bizim artık buradan sonra maçı götürmemiz gerek diye düşünüyorduk. Set boyu rahat önde olmamızın verdiği keyifle farklı farklı tezahüratlar yapılıyordu. Rakip tribünün ise maçla alakasız görünümü içinde sık sık küfürlü sataşmalar yapıyorlardı. Hakem ilhami Şenyurt'a sinirlenmeye başlamıştık, hakem noluyor kulağın mı duymuyor diye tezahüratlar başladı. Bir ara o kadar sayı farkıyla gerideyken şampiyon ol beşiktaşım bu sene falan diye bağırmaya başladılar ki, bizim tribün gülüverdi bunlar voleybol maçında ne diyor yahu diye. Beşiktaş kümeye tezahüratları ile ligdeki yerleri hatırlatıldı. Yan tarafta olan 15-20 kişi ile karşılıklı bitmez tükenmez aşkını- kalbimizde yaşıyoruz.... yapacağımız vakit oradakiler yeterli olmaz diye benim bulunduğum sol blok tarafıda bölünerek bağırmaya başladı. Bu esnalarda karşı tribün ise s.... Fenerbahçe diye bağırmakla, çeşitli atraksiyonlarla küfürler üretmekle meşguldü. Setlerde skoru rahat rahat eşitleyiverdik.

Tribün mücadelesinde zaman zaman karşı taraf baskın oluyordu, kimi zaman üstünlük bizde oluyordu. Bu süreç maçtaki oyun gibi üçüncü sette devam etti. Gene beklemediğimiz kadar kötü bir oyunla ikinci teknik mola sonrası farklı geriye düşüverdik. Daha doğrusu nasıl olduysa bir anda hakem Divis'e top taşıma ardından Arslan'a itirazdan sarı kart verme gibi saçmalıklara başlayınca fark dört oldu. Bizler hakeme yuhluyorken molada rakip tribün gene küfürler etmeye başlayınca yeter be ilhami sesleri arasında adam yerinden iniverdi ve diğer hakemlerle salondan ayrıldı. 4 sayı farkla öndeyken oyunu soğutmayı anca böyle taraftar topluluğu yapabilirdi. Hadi gslilerin tavırlarına da alışkındık ama onlar maç artık bize gitmek üzereyken böyle saçmalıklar yapıyordu. Bu 15 dakika falan süren süreçte ter içinde kalan bizler lavabolara git gel yapıyorduk. Salonun skorbordlarından protokol tarafındaki biri 27 derece gösterirken tribün tarafındaki diğeri 28 derece gösteriyordu. Biraz dinlenme fırsatı bulabildik ama diğer yandan karşı tarafla atışmalar devam ediyordu. Bir görevli anons yaparak bu olayların devamı halinde salonun boşaltılacağını duyurdu. Hakemler yerlerini alıp tekrar maçı başlattılar. Bir iki tezahürat denemesi ardından en sonunda sürükleyici bir şekilde ne cimbomu ne kartalı......oley oley... söylenmeye başladı. Geride olmamıza rağmen ve rakibin küfürlü tezahüratlarına rağmen karşılık verilmeden sürekli bunu söylemeye devam ettik. Aldığımız sayılarla iyice tempo kazanarak devam eden tezahürata yan tribündekilerde ayaklanıp katılmaya tempo tutmaya başladı. Rakip tribün ise ne yapacağını bilemeden onu söyledi olmadı bunu söyledi olmadı tıkandı, çünkü bizim takımla beraber iyice coşan salon taraftarını kesmek çok zordu. Setin sonlarındaki molalarda az biraz dinlenip takım sahaya ayak basmak için ayaklandığı gibi tekrar başlıyorduk. En sonunda bu efor oyun sonunda Coskovic ace yaptığında 2-1 üstünlüğe dönüştü. Arslan rakip sahaya doğru gitmeden önce bir defa taraftara doğru dönüp yumruklarıyla bağırdı, iki adım attı tekrar döndü gene olanca hırsıyla heyy işte böyle diye bağırdı. Her zaman her yerde en büyük Fener diye bağırıldıktan sonra biraz dinlenmeye koyulduk. Bu set zaman zaman Burak servis atmak için oyuna girmişti. Sanırım maçta yedektan oyuna soktuğumuz başka da oyuncu olmadı.

2-1 öne geçmemiz ardından tekrar lavaboya gidip ayaküstü serinledikten sonra bu sefer orta tribüne klasik köşedekilerin yanına gidiverdim ama file arkasındakilerin gene az kalmasından dolayı bu taraftakilerin hepsini oraya çağırmasıyla tekrar yer değiştirdik.
Saçma bir yeter demirören üstüne karşı taraftan guizaya laf atılınca, nasıl koydu ama daniel guiza dan başlayıp, girişimiz olay çıkışımız kolay serilerine girişildi, bir taraf nasıl koydu ama 90da koray derken diğer taraf Tuncay diye giriyordu, 90lardaki sergen,madida,uche falan diye böyle gidecek sandım ki maç başladı. Onların sıkıştıkça üçlü çekme serilerine karşılık bizim taraf farklı farklı bestelerle devam ediyordu. Bazen laylalay...diye tempo başlatıp ....sen bizim canımız... tezahüratı edeceklerinde bizim taraf yumruklar havada hazırolup zamanında girerek onları bozmaya çabalıyordu. Bu sete de diğerlerinde olduğu gibi kötü giriverdik. Ne olduğunu anlamadan farkı ilk teknik molaya 5 sayı önde giriverdiler. Servislere çok asılıyorlardı, bizde kötü karşılıyorduk. Rakip taraftar kısa sağlam girişlerle besteler söylemeye başladı. Zaman zaman onların sesi baskın çıkınca zorlanıp dinlediğimiz dönemlerde oldu. Buna rağmen set sonuna doğru Fenerbahçe koy oley ooo beşiktaşa koy oley oo diye kesmeden sürdürdüğümüz süreçte gene üçlülerle karşılık vermek zorunda kaldılar. Onlar üçlü çektikçe bravo diye alkışlamalar oluyordu. Önceki sette olduğu gibi 15-19 geriye düşmüştük ama yetişebiliriz diye herkes birbirini etrafını gazlamaya çalışıyordu. Sayıları birer birer almaya başladık 19-20-21 derken 22-22 de yakaladık hatta 23-22 öne geçiverdik. Karşı taraf kötü giden süreçte ağırlaştıkça, bütün kalan gücümüzle yüklenmekteydik inandık size bu sene... diye ama servise gelen Arslan çok kötü bir şekilde auta yollayıverdi. Bunun üstüne gidip gelen rallide bir kez daha sayı yapamayıp maç sayısı atmaya bu kadar yaklaşmışken rakip coşuverdi. Son sayıyı vermemizle büyük bir üzüntüye gömüldük, diğer taraf ise maçı uzatmanın sevincindeydi. Zaten oyuncuları belki de sezon boyu kendi sahalarında bile böyle bir atmosferde oynamadığından olağandışı sevinçler sergiliyordu. Sürekli abartılı bağırmalar,hareketler, taraftara doğru yumruklar, set bitimi siyah beyaz yapmalar vs.

Son set öncesi yakınımızdaki benche gelen bizim oyuncular tribüne çağrılmaya başlandıysa da moral bozukluğu ile yerlerine oturuverdiler. Koç Demeter'de büyük üzüntü vardı çöktüğü koltuktan kalkıp taktik vermeye başladı. Diğer tarafta takımlarını tribüne çağırdı ve onlar taraftara doğru gidip gazı aldılar. Bu sefer hakem oyuncuları sahaya davet etmesiyle takımlar yerleşti ama bizim taraftarın buraya davetleri devam edince Arslan hakemleri iplemeden oyunculara seslenip taraftara doğru birkaç adımla alkışlarla karşılık verdiler, tekrar sahaya dizildiler. Bizim için saldır Fenerbahçe sesleri eşliğinde başladığımız sete iyi başlayıp 4-0 gibi öne geçmişken molalar gelmeye başladı. Maç sonrası öğrendiğime göre cezalı olup takımı tribünden idare eden koçları yaptığı hamlelerle bizim hızımızı kesiverdi. Biz en sonunda bir sete iyi başladık artık alırız havasına girmişken felaket bir oyunla geriye düştük, bir daha da toparlayamadık. Bunun coşkunluğuyla karşı taraf takımını biraz daha ittiriveriyordu. Bizim haydi fener...tam zamanı şimdi seslerimiz arasında farkı ikiye indirdiysekte devamında takımın kötü oyunu ile boğulurken rakip tribün gittikçe dozajı artan küfürlerle sinirlerimizi bozuyor, hakem ise üç maymunu oynamaya devam ediyordu. Ne yazık ki maçı kaybedip moral olarak düşerken, rakibin bizlere sataşmalarını dinlemek zorunda kaldık.

Karşı taraftan salonu terkedin o...ç.. maçtan sonra kaçmayın o..ç.. diye davetlere madem erkektin maçtan önce nerdeydin, hepiniz o..ç... gibi karşılıklı tezahüratlarla ortam iyice gerilince, polisler gene o tarafa yükleniverdi, arada ortalara taşan bizim taraftarlara barikat oldular ve bizim taraftarı da çabucak boşaltmaya başladılar. Bu bir iki dakikalık alevlenme sonrası, karşı tarafın devam eden küfürleriyle daha fazla uğraşmadan sıkıntıyla ve salonu terkettik. Ana cadde üzerinde de polislerin taraftarların bekleme yapmadan dağılması için çabalarıyla herkes yoluna gidiverdi.

Kerem GÜRSEL (Sensibleturk)

Hiç yorum yok: