19 Ocak 2011 Çarşamba

İBB - Fenerbahçe 1-3 (Salondan İzlenimler)





Mücadele göstermediklerinden yakınılan, yalnızlığa itilen oyuncularımız; bu hafta formasını sonuna kadar terleterek, lider durumdaki rakibinden deplasmanda rövanşı almasını bildi, hem kendilerini hem de bizleri mutlu edip moral yüklendiler.

"Açıkçası bu maç daha uygun bir günümüze denk gelseydi hem takım hem de taraftar olarak onlara böyle rahat bir ortam sunmazdık, bu heeyy-hooyy gazcısı ibb oyuncularını da aklımın bir köşesine yazdım, bakalım rövanşta görüşürüz, bizim takımın ise belli ki adaptasyon ve form tutmak için daha çok zamana ihtiyacı var"

Üstteki paragrafı ilk maçtan sonra yazmıştım, o gün futbol maçı ile çakışmadan dolayı taraftarın olmadığı bir ortamdan galibiyet almışlardı, muhammet-todor gibi sevinç tarzıyla bizi salonda sinirlendiren oyunculara rövanşta görüşürüz diye randevuyu vermiştim, zamanı gelince gitmemek olmazdı.

Yağmurlu havada üç kişi arkadaşın arabasıyla yoldaydık, Altunizade'de tıkanan trafikten kurtulmak biraz zaman aldıysa da, tam maç başlama saatinde Haldun Alagaş otoparkına girmiştik. (İspark'ın işlettiği otopark 0-2 saat 1 lira, 2-4 saat 3 lira..)

Biz salona çıkılan merdivenleri takip ederken Arslan'ın babası Mustafa Ekşi ve birkaç kişi daha merdivenden yukarı çıkıyordu, onlar protokole doğru yöneldiler, biz ise tribüne. Kapılara yaklaşınca içerden heep bu dünya hep yalan dolan... seslerini duyunca tamam dedim, salonda bu bölgenin Genç Fenerbahçelileri var, en azından bomboş değil. Zira zaten salona giriş ücretsiz olduğundan, en azından bu salonda maça gelmek isteyen kimsenin amigo abileri peşinde sürü halinde içeri beleş girmek için gezmesine gerek olmuyordu.

Kapıdan içeri girince ana tribün sol tarafına doğru ayakta toplanmış genç kitle hemen göze çarptı, skor ise bizim lehimize 5-2 durumdaydı. Ben koridordan devam edip, salondan tanıdıklardan birileri var mı diye sağ bloktaki tarafa da bakıverdim. Orada önlere doğru bir yerde oturan Turgay ağabey ve "Group İzmir" Tolga ağabeyleri 5-6 kişilik grup halinde görünce, onlara yakın bir yere oturalım dedim. Onlarla selamlaşıp, en ön sırada üç kişilik bir boşlukta yerleşiverdik.

Etrafta bakınınca salonlardan karşılaştığımız birkaç sima daha vardı ama dünkü bayanlar maçına yoğun ilgi gösteren tribüncüler ve bayan voleybol takımının özel taraftarlarından kimseler yoktu. Eğer beleş giriş olmasa bu tezahüratçı gençlerde gelmezdi herhalde ama neyse ki gelmişler de bari tezahüratsız kuru bir ortamda oynanmadı maç. Bir olmayan kitle de fotoğrafçılardı, Burhan Felek'te özellikle bayan voleybol maçlarında ellerinde makinelerle her noktada görülen fotoğrafçılar da ortada gözükmüyordu, sadece file arkasında oturan bir fotoğrafçı farkedebildim.

Salona girişte hiçbir üst araması yapılmadı, salonun en ön sıralarının da güvenlik gereği boş bırakılması gibi bir durum yoktu. Turuncu yelekli özel güvenlikçiler vardı fakat onlar ayakta duruyorlardı, çoğunluğu da tezahürat eden grubun önlerinde duruyordu, bizim oraya zaman zaman fazla gaza gelip ayaklanarak parmaklıklara doğru yüklendiysek uğrayan biri oluyordu, görüntü olsun diye uyardığı belliydi. Bir de kendi salonumuzda evsahibi olduğumuzda nasıl güvenlik şartları olduğunu düşünürsek, buradaki şartlarda böyle bir salonda, biz çok kalabalık olmasakta her takıma çok rahat baskı kurarız dedim. Ama bu konularda az seyirci ile büyük salonda oynamak veya daha ufak salonda dolu görünümde oynamak arasında bayağı fark oluyor.

Haldun Alagaş salonu saha zemin seviyesine göre çok alçak tribünler ve sahaya yakın mesafeli olduğundan, tam voleybol maçlarında sevdiğim tarzda bir yerdi. Hem güvenlik boğmacası yaşamayıp, hem de en önde oturarak sahaya da yakın olunca bizim açımızdan çok keyifli bir maç oldu. Koskoca Burhan Felek'te binlerce izleyicinin olduğu bir önceki günkü eczacıbaşı maçındaki ortama göre, burada fazla kimse olmasa da maçı yaşamaya daha müsait bir salondu.

İlk set oyuncularımız bizim önümüzdeki yarı sahadaydı, İvan'ın oynadığını gördüm, servise geldiğinde içine giydiği kırmızı tshirt de hemen dikkatimi çekti, maçtan sonra saha içine girdiğimizde orada olsaydı bir daha giymemesini rica edecektim ama içeri gitmişti.

Maça biz içeri girmeden önce hızlı giriş yapan takım, yavaş yavaş rakibin servislere yüklenme dozajını artırmasıyla yalpalamaya başladı. Kötü gelen manşetlerle pas sıkıntısı doğuyordu, dört numaraya Coskovic'e verilen toplarda boşluğu kapatıp blokluyorlardı, oraya yakın olduğumuzdan topun geçmeyeceğini anlıyorduk ama Coskovic ısrarla delecekmişcesine vurmaktaydı. Hata yapsalarda haydi beyler, biraz daha canlı oynayın, haydi Cosko biraz dikkat vb. gazlamaları yapıveriyorduk.

Solumuzda kalan genç taraftarlar ise hiç susmadan tezahürat ediyorlardı ama maçla alakasızdılar. Mola sıralarında arkamızdaki teyzelerle konuşuyorduk, neden onların servislerini ıslıklamıyorlar diye şaşırıyorlardı, onlarda sık sık voleybol maçlarına geldiklerini ama böyle tezahürat etmenin bir faydası olmadığını anlatıyorlardı. Oraya bakınca yaş olarak 20 yaş altında bir topluluktu, hatta 15 yaş altında bir sürü çocuk vardı, bu çevrelerde olanlar Fenerbahçe maçı olunca bağırmaya tezahürat etmeye gelmişlerdi.

Arkadaş oradaki çocuklardan birini Caferağa'da da görüyorum bir söyleyeyim falan dedi ama boşver bunlar laftan anlamaz, dün en baş amigoları maçın kritik anlarında tribünü nasıl idare ediyordu gördük, buradakiler ne farkeder dedim. Gene de maçın ilerleyen zamanlarında bir iki kere gidip geldi, söylediyse de fazla fayda etmedi, anca maçın son setinde biraz ıslık uğultu falan da yaptılar. Zaten içlerinden bir grup maçın ortasında pankartlarını toplayıp gidiverdi, ekrana görüntü olsun diye mi geliyorlar anlamadım.

Herneyse maçta fark açılarak ilk setin sonuna doğru geliverdik, her ne kadar biraz daha skorda yaklaşalım şunları sonraki set için tedirgin edelim desem de 16 sayı yapabildik. Orada toplanmış 10-15 kişi sürekli oyuncuları maçta tutmak için seslenip duruyorduk. Karşı tribünde ibb oyuncularının az sayıda destekleyeni vardı, çoğunluğu da oyuncu ailesiydi. Protokol tribününe bakınca yöneticilerden Hakan Dinçay hariç kimseyi göremedim,Abdullah Paşaoğlu da orada oturuyordu.

Salonun tek file arkası tribünü ise boş sayılırdı, orada genç takım hocası Tunç hocayı şimdi eczacıda çalışan bizim eski stajyer istatistikçi Ayhan ile beraber otururken gördüm. Bizim takımın istatistikçileri saha içinde reklam panosu arkasındaydılar ama ibb istatistikçileri bu arka tribünün ortasında bir yere kurdukları kamera sistemiyle beraber oturmuşlardı.

Önümüzde asılı pankartta ne yazıyor acaba diye merak ettik, arkadaş kalkıp bakıverdi, "bir tek sana tutuldu bu kalpler" yazıyordu, tutuldu yazısının oralarda oturuyorduk, maçtan sonra pankartın Group İzmir Tolga ağabeyin olduğunu anladım.

İkinci set ibb oyuncuları bizim tarafta olduğundan fırsat oldukça onların moralini bozmakla uğraştık, bir hata falan yaptılar mı onlarla dalga geçmek büyük zevk oldu, sinirlerinin bozulduğunu görebiliyorduk. Maç başabaş giderken, ilk sete göre daha iyi bir oyun oluyordu ama şanssız bir sakatlık pozisyonu yaşandı. Rakibin sert smacına arka alandan karşılama refleksi gösteren Arslan'ın bileğine gelen topla, bileği burkuldu, maçtan sonra duyduğum kadarıyla ilk aşamada yumuşak doku zedelenmesi olabilir deniyordu, kontrole gidecekti.

Arslan yerde kalıp acıyla iki büklüm olmuştu, gelen sağlık ekibinin soğutucu müdahalesi ardından ayağa kalkınca alkışlamaya başladık. Bu sakatlık esnasında koç Demeter yedek pasör Burak Yavuz'u çağırıp konuşuyordu, oyuncu değişikliği yapıldı. Haydi Burak göster kendini diye alkışlayıp bağırıyorduk, oyundan çıkan Arslan ise elinde buz torbasıyla gitti yedeklerin durduğu köşenin dışında dünyaya küsmüş vaziyette yerde oturmaya başladı, bazen bu adamın ruh halini anlamak gerçekten güç oluyor, sonraki sette bu tavırları devam etti, arkamdaki Turgay ağabey neden orada öyle oturuyor ki madem sakat hastaneye gitsin yoksa takımla beraber dursun diyordu, haklıydı. Neyse Arslan son iki set biraz canlanıp, molalarda takım arkadaşlarının yanına gelmeye onlarla konuşup moral vermeye başladı.

Bu sakatlık sonrası oyuna giren Burak gerçekten harika bir oyun sergiledi, dağınık gelen manşetleri dahi yere kıvrılarak altına girip kaldırmaya çabaladı. 2009 finalinde onun kaçan şampiyonluktan sonra burada ağladığını da gördüğümden, bu galibiyette böyle bir rolü olmasından büyük mutluluk duydum. Takım bu sakatlığa rağmen oyundan düşmeyip, maçı daha da isteyen bir motivasyonla mücadeleye devam etti.

Sayılar alındıkça coşup alkışlıyorduk, arada bir karşı taraftan itiraz falan olunca ne oldu Nedim Hoca, fazla gevezelik yapma, istersen çık sen oyna diye laf atıyorduk. Bir bloktan yukarı seken topun arka alana düşüşü oldu ki, ön alana biriken ibb oyuncuları aval aval bakarak dışarı çıkacak diye zannedip hamle yapmadılar, biz o topun içeri düşeceğini hissedip ayaklanarak kutlamaya başlamıştık bile, rakip oyunculara kahkahalarla salaklar diye gülerek sinir bozuyorduk. Bir defa da arka alana kaçırdıkları topa koşarlarken öne doğru ayaklanıp şaşırtmaya uğraştık, muhammet topu ayakla çeviremeyip tribüne yolladı, muhammet sen git belediyenin futbol takımında oyna diye sataşıyordum.

Setin sonuna avantajlı girmiştik ama üstüste iki sayı verince hocam mola al mola diye uzak tarafa işaret yapıyorduk, koçta mola almıştı. Taraftarın haydi Fener haydi tam zamanı şimdi seslenmeleri sonunda İvan bizi rahatlatan sayıyı buldu, maça eşitlik geldi, saha değiştiren oyuncuları alkışlayıp, bravo beyler böyle devam gazları veriliyordu.

Önceki günden dolayı boğazım kötüydü, tezahürat etmeye çalışsam edemiyordum ama kısa zorlamalarla sahaya seslenebiliyordum. Gidip büfeden su alalım dedik, burada bir liraya kapaklı şişe su vermeleri de ne güzellikti, (Burhan Felek'te bir liraya bardak su alınabiliyordu, açıp muhafaza etmek zor oluyordu) tekrar tribüne döndük.

Salon içindeki gençlerde koridorlara dökülmüşlerdi, sonra bir kısmı gene yerlerine toplanıp tezahüratlara başladılar, ama galiba azalmışlardı, pankartlarını toplayanlar gitmişti herhalde, bazısı da maç sırasında boş boş etrafta volta atıyordu. Bizim sağ tarafımıza oturan birkaç genç ile de hadi artık sizde biraz ıslık uğultu yapın diyorduk, arkadaki teyzeler bile katılıyordu.

Servise gelen Marshall'a vamos Leo diye sesleniyordum, arkadaşta Marshall artık kendini buldu, toparladı diyordu, teyze de e herhalde toparlasın bir zahmet artık kaç ay oldu geleli diyordu. İvan'da bugün genel ortalama halinden daha iyi gözüktü, hele ki son sette ki servisleri ortalığı yıktı. Burak'ın blok düşürerek ortadan bomboş vurdurduğu toplar oldu. Kemal ve Emre bütün hırslarını yansıtıyorlardı, Serkan ve Coşko ellerinden gelen mücadeleyi gösteriyordu. En önemlisi koç Demeter kenarda sürekli hareketli uyarılar yapıyor, bugün bambaşka bir kimlik sergiliyordu.

Manşette bir iki hata ile sallanan Coşkoviç'i kenara alıp Cengizhan'ı soktu. Alkışlarla haydi Cengo iyi manşet diye onu karşıladık, sonra Coşko tekrar alkışlarla oyuna döndü. Rakip Burak üzerinden sayılar bulunca, koç genç Erden'i yanına çağırdı, haydi Erden haydi koçum diye yüreklendirmeler duyuluyordu, daha ilk seferde onun blok sayısı alması tribünde herkesi ayaklandırdı. Bravo Erden diye seslenirken tribünden Fener-bahçe Fener Bahçe oley sesleri yükseliyordu, herkes katılıyordu.

Erden moladan sonraki pozisyonda topu basite kaçmayıp arkasına iki numaraya İvan'a doğru pasladı,belki rakipte bunu beklemediğinden tam blok kuramadı ama İvan iyi vuramadı. Gene de avantaj bizdeydi, hoca tekrar değişiklikleri yaptı, giren çıkan alkışlanıyordu. Hücum yüzdemiz çok yükselmişti, Marshall sayı aldıkça bizi coşturuyordu, bravo Leo seslerine muy bien Leo, venga vai, un otra vez (çok iyi Leo,haydi, bir daha) diye katılıyordum.

Tribündeki gençler sayılardan aldıkları coşkuyla salonu ayağa davet ediyorlardı, oturduğumuz yerden onların karşılıklı Fenerbahçem benim biricik sevgilim tezahüratlarına katıldık. İyice coşanların bazısı daha sonra setin sonlarına doğru tekrar yapmak istedi, bu sefer içlerinden bazıları oradan ayrılıp bizim olduğumuz blokta ortalara girerek diğer taraftarki arkadaşlarıyla karşılıklı yapmak istediler. Gençlerin heyecanı güzeldi de, aralara girdikleri yerde oturan aileler,kadınlar da ezilmemek için biraz sakınmak zorunda kaldılar, hem bunlara gülüyorlardı hem de üstlerine basmasınlar diye dikkat ediyorlardı, neyse gençler karşılıklı biraz tezahürat edip tekrar diğerlerinin yanına döndüler.

Molada önümüzde koşarak ısınma yapan Erden'e helal olsun Erden diye seslenip alkış tuttuk, arkamdaki ağabeylere yahu formasında Erden yazıyor ama bunun adı neydi diye anımsamaya çalıştık. Sonra Aydın ağabey gençlerde isimler yazıyordu, soyadlar değil galiba diyerek noktayı koydu.

Haydi beyler bu maç bizim gazlamaları devam ederken seti Marshall'ın ace yapması ile alıverdik, önceki seferde beceremediğimiz her zaman her yerde en büyük Fener sesleri bu sefer yükseldi. Takım bu mücadeleyi gösterince onları izlemesi de inanılmaz keyifli oluyordu, hem de bu salonun fiziki yapısından ve şartlarından hoşnut kalmıştık, arkadaşlar daha önce hiç bu kadar yırtınmadıklarını söylüyorlardı.

Bana göre bu salonun tek defosu tuvaletlerin tribün katında değilde aşağı katta olmasıydı, tribünden çıkıp merdivenlerden aşağıya inip dönene kadar son set başlamıştı.
Rakibin yüklendiği servislerde bir tek Olli'nin ilginç jump floatları çok zorluyordu. Onlardan seken bir top tavana kadar giderken sayı diye ayaklandıysak ta, değmeden aşağıya döndü komik bir andı. Böyle sık sık ayaklanıp tekrar oturuyorduk, neyse ki arkamızdakiler yabancı değildi halden anlıyorlardı. Uğultular ile onları bozmaya uğraşıyor, manşetlerine baskı yapıyorduk, bu arada müthiş bir ralli oluverdi, nereden vurdularsa bizim blok kesiyordu, bunu gören bizlerde alkışlarla haydi iyi blok diye sesleniyorduk, bir daha bir daha derken dört beş çabadan sonuç alamayıp pes ettiler, topu karşı sahaya yolladılar, o kadar iyi savunmadan sonra yorulan Kemal ne yazık ki iyi sıçrayamayıp topu dışarı yolladı ama hepimiz ayaklanmıştık bu mücadeleyi alkışlıyorduk, bravo beyler adamlar geçemiyor artık, bu maç bize gelecek diye sesler yükseliyordu.

Mola dönüşleri haydi beyler haydi Fenerbahçe gazlarını verirken sahaya döndüğü her seferde tribüne bakış atan Emre Batur ile göz göze gelmekte ayrı keyifti, saha zeminiyle aynı kot hizasında olmak bu açıdan çok güzel oluyor. İvan servise gelip güdümlü füzeleri dizmeye başladı, ilk atışı ardından rakip hata yapınca, büyük bir keyifle tribünden vur vur kafasına kafasına çivi gibi çivi gibi çak çak çak sesleri yükselmekteydi. Bir yandan manşet için tedirginlikle bekleyen ibb oyuncularına laf atıyorduk, İvan sanki çivi gibi çak isteklerini anlıyormuş gibi muhteşem bir füze daha yolladı, yılların deneyimli voleybolcusu barış kafasına gelen topa çekilince omuzundan dışarı gitti, ne yapacağını şaşırmış haldeydiler, herkes ayaklanmış hem gülüyor hem de vur vur kafasına kafasına diye bağırıyordu. Altına yaptın barış, bırak artık voleybolu kaç yaşına geldin diye sataşmalarımız sürüyordu, İvan bir daha ace vurdu, ortam çılgındı, biz onun bu halini isterken o da böyle bir coşku bekliyordu belki de.

Sonunda araya giren teknik mola ardında bu seri bozuldu ama artık maç kırılmıştı, İvan yetmezmiş gibi bu sefer Marshall inanılmaz bir sıçramayla üç metre içine çapraza vurduğu topu tam bizim oraya yolladı, gelen top öyle bir sekmişti ki sayıya sevinerek ayağa fırlarken topa zıplayıp gene de yetişemedim arkaya kaçtı. Bravo Leo diye alkışlar arttı,sonra laylalayla...Feeenerbahçe diye alkışlarla tezahürat ortalığı sardı.

Maçın son sürecine girerken hakem nişancıoğlu biraz ilginç kararlar vermeye başladı, itirazlarımız oldu neyse sonra tekrar oyuna döndük. Servise gelen muhammet'e ayakla kullan ayakla diyordum, yanımızda oturan gençler de bizim tarzımıza uyum sağlayıp ıslık uğultu yapmaya başladılar, hata yaptığında akışık yak bir ışık hahaha diye laf atıp gülüyorlardı, nedim hocaya da bayağı laf atıyorlardı.

Rakip bir çok oyuncu değişikliğiyle son çabalarını da sergiledi, oyuna bizim takımın eski kaptanı hakan fertelli'de girdi, arkamızdaki teyzeler önceki setlerde fertelli ısınırken ona seslenip hakan görüyorsun yakışmıyor başka formalar sana diyorlardı.

Neyse setin son kısmında hata yapmayıp maç maç tempoları eşliğinde komedi gibi bir ace ile oyunu tamamladık. Kenardaki oyuncuların ve koçun alınan sayılarla beraber coşkusu sanki tribünde bizlerin yanındaymışcasına benzerdi, onlar saha ortasındaki arkadaşlarıyla kenetlenirken, tribündekiler de görülmeye değer bir sevinç yaşıyordu. Herkes birbirine çak yapıyor, sarılıyor galibiyeti kutluyordu. Bir gün önceki eczacıbaşı maçında onca taraftar kalabalığına rağmen böyle bir ortamı kuramamamıza daha çok hayıflandım.

Tezahürat eden gençler takımı tribüne çağırmaktaydı, oyuncular rakiple tebrikleşme faslı ardından tribünlere yöneldiler, alkış tutarak teşekkür ediyorlardı, tribünden ise şaaampiyon şakşakşak şaaampiyon sesleri yükseliyordu. İbb oyuncuları ise moral bozukluğuyla çöktüler, bir kısmı soğuma hareketleri yaparken bir kısmı içeri gitti. Bu arada anlamadığım şekilde tezahürat eden gençler toplu halde galatasaray aleyhine tezahürat ediverdi, sanırım karşıda protokol tribününden birileri gs forması giyiyorlardı, belki atılan laflara karşılık bir ufak gerilim oldu.

Salon büyük oranda boşalmıştı,bizim oyuncularda aynı şekilde bazıları içeri gitmişti, Turgay ağabey Demeter'e tezahürat edelim mi diye sorunca ona da tezahürat ediverdik, bize el salladı. Sonra tribünde Tolga ağabeyin pankartını bantlarından çıkartıp toplamaya yardıma giriştik. Bantlardan kurtulan pankart aşağıya düşüverdi, cam bariyeri atlayıp sahaya indik, düz bir şekilde yere serip bir uçtan iki kişi rulo olarak kıvırmaya başladık, duvar dibinden başlayıp sahanın ortasına kadar uzayan uzun bir pankarttı.

Bu arada Emre'nin gittiğini görünce bravo Emre çok iyiydin diye seslendim, sağol diye selamlayıp gitti, çıkış koridorunun orada bekleyen bazı taraftarlar geçen oyunculara imza-resim ilgisi gösteriyordu, ortam bayan voleybol maçının sonrası gibiydi, maçı güzel bir mücadeleyle kazanan oyuncular çıkarken alkışlanıyor, ilgi gösteriliyordu.

Biz pankartı sıkı bir şekilde yuvarlıyorduk ama yarısına gelince benim bileğim yorulup daha fazla işlemez oldu, Tolga ağabey benim yerimi aldı. Ben de bu arada gittim sahada kalan koç ve diğer oyuncuları tebrik ettim.

Darius ile tebrikleştik, buraya da geldiğiniz için teşekkürler diyordu,
orada olan diğer arkadaşlarla konuşmakta olan Demeter'e hocam tebrikler,güzel oyun için teşekkürler deyince sağolun biz de size teşekkür ederiz, bugün çok memnun olduk, iyi oyunla kazanmak güzel oldu deyince hocam artık sizden ve takımdan böyle istekli mücadele istiyoruz dedik, bundan sonra böyle olacak inşallah diyen yanındaki Sinan hoca ile de tebrikleştik. Bugün her iki koç ta hırslı ve her zamankinden daha oyuna etki eden bir maç geçirmişti, bunun için diğer ağabeyler de tebrik ediyordu.

Marshall,Coskovic ve Kemal yerde soğuma hareketleri yapıyordu, Hakan Dinçay ve Abdullah Paşaoğlu da biraz ilerimizdeydi, herkes keyifle birbirini tebrik ediyor sohbet ediyordu. sonra Leonel ayaklanınca, Leo tebrikler dedim, bravo diye adamın sırtına bir dokundum ki sırılsıklam. Aynı şekilde Coşkovic ile Kemal'in de yerde otururlarken yanlarına gidip tebrik ediverdim, helal olsun Kemal çok iyiydin diye el uzattım ki adamın eli benim bileğimi kaplıyordu. İkisinin de forması Leo gibi sırılsıklamdı, bu belki normal bir durumdu ama dokunduğumda elimi su içinde bırakacak kadar terleyebilecekleri hiç aklımdan geçirmezdim.

Arkadaşın makinesi yanında olunca resim çektirelim dedi, çıkışın orada imza veren Leo ile resim çektirdik, ispanyolca bu iyi performansın anısına bir fotoğraf dememle oo por que no (neden olmasın) diye gülüp poz verdi. Teşekkürler gelecek maç görüşürüz diye uğurladık. Aynı şekilde çıkışa yönelen Kemal ve Coşko ile de resim çekildik.

En son koç Demeter ile de resim çektirdikten sonra, hocam kusura bakmayın artık utanıyoruz ama ne yazık ki taraftarlar bu takımı bu sezon yeterince destekleyemedi dedim. Koç evet maalesef dercesine kafayı salladı, sonra baş parmak ile işaret parmağını birleştirip işaretlerle kelimeleri o Türkçesiyle vurgularcasına "Burhan Felek hariç gittiğimiz heeeryerde taraftarımız oluyor, burada bile daha çok taraftar geldi. Ama ben biliyorum ki biz iyi oynarsak taraftar gelecek, biz kötü oynadıkça azaldı, inşallah bundan sonra böyle iyi oynadıkça tekrar artacak"
Evet hocam haklısınız yenilseniz bile mücadele edildiğini iyi oynadığınızı gördükçe ilgi artacak, gelecek maçlarda görüşmek üzere diyerek uğurladık.

Diğer tarafa bakınca oradaki ağabeyler pankartı toplama işini bitirmiş,uzak kapıdan çıkıyorlardı. Biz de oyuncuların çıktığı kapıdan otoparka inip arabayla salondan ayrıldık, otoparktan çıkarken arkamızda oturan teyzelerinde arabayla çıktığını görüp korna ile selamlaştık, kadının arabasının arkasında da Fenerbahçe logo stickeri görmek güzeldi, otopark ücreti ise 2 saati geçtik zannederken sadece 1 lira aldılar, Burhan Felek'te salonun altına arabayı sokup çıkarsan 8 lira.

Galibiyetin keyfiyle eve dönüyorduk, daha önce de daha fazla tezahürat edebildiğimiz maçlar falan olmuştur ama bu seferki maçı bu kadar oyuncularla yakın yaşamak, galibiyet için onlarla beraber yırtınmak çok eğlenceli olmuştu.

Bu taraftar hep demez mi o formanın hakkını verenler yalnız kalmaz, formayı terletenleri destekleriz diye, hatta "yenilsen bile maçın sonunda sırılsıklam olsun o forma" diye tezahüratımız bile var. Takım ruhu yok, yabancılar formsuz, oyuncular formanın hakkını vermiyorlar diye uzaklaştıkları erkek voleybol takımının, bu maçta hem mücadele olarak gösterdikleri performans hem de formalarını gerçekten ıslattıklarına ben şahit oldum, bundan sonra gelebilen herkesi de desteklemeye davet ederiz.

4 yorum:

Sisley Volley TV dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
Sisley Volley TV dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
Sisley Volley TV dedi ki...

İnşallah hem erkek hemde bayan voleybol takımlarımız için mutlu sonla biten bir sezon olur. Bu sezon voleyboldan oldukça uzak kaldım ve kalacağım umarım bayan voleybol takımımızın CL şampiyonluğu haberini alırım. Başta Gürol Hocam olmak üzere herkese selam. 2011-2012 sezonunda görüşmek üzere...

Hava Kuvvetleri Komutanlığı
7. Ana Jet Üssü MALATYA / Erhaç

Güray Gürsoy dedi ki...

Oooooooooooooooo Serkan'cım Gazan Mübarek Olsun yahu :))
Nerelerde bu çocuk diyordum.
Jet Üssünden çıktın :))
Çok şaşırdım valla.
Aleyküm Selam abicim.
Allah yardımcın olsun.Vatan borcunu ödeyip gelirsin ve şampiyonlukları doya doya yaşarız inşaallah.
Güzel haberi vereceğiz inşaallah abicim.
Sağlıcakla.
Başarılı vazifeler.
Hayırlı Tezkereler.