3 Ocak 2011 Pazartesi
Fenerbahçe Acıbadem - İller Bankası 3-0 (Salondan İzlenimler)
Geçtiğimiz senede bize birçok keyifli mutlu anlar yaşatan Sarı Meleklerin, yeni yılda ki ilk maçı iller bankası ile Burhan Felek'te oynandı ve yedek libero Songül hariç kadrodaki tüm oyuncuları oynarken görme fırsatımız oldu.
İki üç tane takımı olan çekirdek bir kulüp olsak, taraftarlar için işler gerçekten çok kolay olurdu. Ama gene anlam veremediğimiz saat tercihleriyle üstüste gelmiş bayan voleybol ve bayan basketbol takımlarımızın maçlarında fikstür çakışması yaşandı. Bunun dışında taraftar grupları bir pazar günü sabahını, evlerinde aileleriyle kahvaltı keyfi yapmak yerine Dereağzı tesislerindeki U-17 takımının maçına, genç oyuncularımıza moral ve destek vermek için kullanmıştı. Oradaki tribün kalabalığının hepsinin, saat 15.30'daki beşiktaş bayan basket derbisi için Caferağa'ya yöneleceğini tahmin etmek güç değildi.
Bizden çok daha zayıf durumda olan beşiktaş maçını kazanma olasılığımız yüksekti, aynı şekilde iller bankası maçı da benzer durumdaydı. Bir yandan Caferağa'ya gidip eğer Taurasi salona gelecek olursa onu destekleyici tezahüratlara katılmak isteğim vardı ama Burhan Felek'teki maça da hiç ilgi olmayacaktı, vakıfbank kupa maçı sonrası bir moral tazelemek gerekiyordu. Bizde birkaç kişi maçtan önceki gün kararsızlıkla ne yapsak diye iletişim kuruyorduk, voleybola gidelim orası bitince ikinci devreyi izlemeye Caferağa'ya gidelim diye konuştuk. Ayrıca oyunculara moral vermek ve iyi seneler dilemek maksadıyla çiçek yaptıralım diye düşüncemi söyledim. Daha önce birkaç hafta önce başka bir tshirt planıyla ufak bir para toplamıştık, ama üzerinden zaman geçince o planı boşverelim bu paranın üzerine biraz daha ekleyelim dedik. Ancak maça gelen tanıdıklar fazla kişi olmayınca,sonradan gelen arkadaşı da dahil etsekte, beş kişiye bölüşünce maliyet biraz artıverdi.
Bir anda akşam vakti spontane gelişen fikirle arkadaşlardan biri, çiçekçiye 17 adet sarı beyaz çiçek buketleri hazırlatmış ama daha erken söyleseydik sarı-lacivert güller hazırlatabilirdik dedi. Bunların hepsini elde taşımak zor olacağından diğer bir arkadaşın arabasına koyarak maçtan yarım saat kadar önce salona gelmişlerdi.
Soğuk ama güneşli bir pazar öğle sonrasıydı, salona doğru giderken bizden önce nilüfer belediyesiyle oynayan vakıfbankın maçının bittiğini anladım. Zira yokuştan yukarı çıkan vakıfbankın kiralık taraftar grubu vegaslı gençlerle karşılaştım, şöyle bir sayıverince yirmi yirmibeş kişi vardı, yahu bizim bu maçta tezahürat edecek bu kadar taraftar olmaz diye düşündüm.
Salona girip etrafa bakıverince seyirci bazında en azından beş yüz kişi kadar vardı, maç zamanı da çoğunluğu maraton tribün ortalarında yoğunlaşarak tahmini bin civarı bir seyirci olmuştur. Ancak bunların arasında önceki maçtan kalanlar ve sonraki gsmp-ereğli belediye maçına kalacak olan gününü voleybol izlemeye ayırmış seyirciler de vardı.
Oyuncular ısınıyordu, ben etrafa bakınıp bizden kimseyi görmeyince, meğersem dışarda bekliyorlarmış, çağırdıklarında duymadan içeri dalmışım, gişedeki görevliye ben çıkıyorum birazdan dönerim diyerek tekrar bilet istemesin diye hatırlatmayı yaptım.
Dört kişi arabada duran hepsi ayrı ayrı hazırlanmış çiçek demetlerini paylaşıverdik, salon girişine tekrar yönelirken yahu taraftarlar olarak bir tane çiçekçi sponsor alsak fena olmazdı, giyeceğimiz formaya adını yazdırırdık ya da bir maçta reklam pankartı açardık diye geyik yapıyorduk.
İçeriye girişimizle herkes bu çiçekler ne iş diye bize bakmaya başladı, kısa bir görüş istişaresi sonrası, en iyisi oyuncuların giriş çıkış koridoruna yakın tarafa bizim bench karşısında sahaya yakın bir yere oturalım dedik. Her zamanki gibi ne gerek varsa, teleskobik tribünün en ön sırasında güvenlik görevlileri bir sıra boş kalacak şekilde yer tutuyordu, ikinci sıraya geçip çiçekleri koltuklara koyuverdik. Biz o tarafa yöneliyorken orada karşımıza çıkan kulüp güvenlik sorumluları da şaşırıp, çiçekleri bize mi getiriyorsunuz, en sonunda birileri bizi de düşündü diye şakalaşmaya başladılar.
Orada saha içinde duran telsizli salon güvenlik amirinden daha sonra duruma göre çiçekleri oyunculara vermek için kısa süreliğine sahaya girmek için izin aldık. Oturup kendi aramızda çiçekleri maç öncesi mi verelim ne söyleyelim yoksa maç sonrası mı diye konuştuktan sonra; maç sonrası Caferağa'ya geçme planımızdan dolayı, en iyisi maç öncesi verelim ama ısınmalarını tamamlasınlar da öyle veririz dedik. Bir yandan da Violet Duca oralarda mı diye bakınıyorduk, göremeyince yakınımızdan geçen takım istatistikçisi Mert Karatop ile konuştuk, ısınmakta olan oyuncular içinden Çiğdem kaptanın yanına gidip söyleyiverdi, kaptan bize doğru bakıp başıyla tamam diye işaret yaptı.
Belki salona gelen tanıdık başkaları da olur diye bakınıyorduk, uzak yoldan gelmekte olan bir arkadaşta maçın başlamasına doğru geliverdi, yanında tribün eskilerinden Şadan ağabeyde vardı. Toplamda adam başı bir çiçek verecek kadar kişi olamadık, altı kişi çiçekleri verecektik, zaten az kişi olunca fotoğraf video falan çekmek için ayrıca organize olamazdık.
Salon içinde gördüğümüz vakıfbank oyuncusu güldeniz ile biraz sohbet ettik, Fofao da bize yakın duran reklam panolarının orada boşta duran bir sandalyeyi kapıp giderken bizi görünce gülümseyerek el salladı, sandalyeyle beraber file arkası tribün önündeki istatistikçilerin yanına gidip oturdu, daha sonra Chris'te ona katıldı. Hadi bunlar gene kadroda yokta, en azından umarım diğer yedeklere oynama şansı olur diye konuşuyorduk, mesela Zülfiye'yi daha bizim formayla bu salonda canlı gözle izleme fırsatımız olmamıştı.
Hakem Cihat Fırıncıoğlu düdük çalarak ısınmalarda son on dakika işareti verdi, bu arada federasyon salon amiri de bizim yakından geçiyordu, çiçekleri görünce bakın ben de bugün sizin maç var diye beşiktaşlı olduğum halde sarı kravat taktım, bir çiçek alayım oradan diye takıldı.
Isınmaların bitimiyle Çiğdem kaptan arkadaşlarını bizim tarafa yönlendiriverdi, koltuklardaki çiçek demetlerinden benim yanımda duran iki tanesini Şadan ağabeye verdim, diğer iki tanesini de alıp en ön sırada oyuncuları bekliyorduk. Salondakilerden de alkış yükselmeye başlamıştı, biz sahaya girmeyecektik ama Çiğdem kaptan reklam panolarının arkasına geçmeyelim deyince, biz tribünden zemine atlayıp onların yanına gidiverdik.
Oyuncularda alkışlayarak dizilmişlerdi, ben de çiçekleri uzatıyordum ki, baktım diğer arkadaşlar zaten oradakilere yetecek kadar çiçekle hamle yapmışlardı, kadroda olmayanlar aklıma geldi, onların yanından ayrılıp, istatistik ekibinin oraya gidiverdim. Chris ile Fofao ayakta durmuş bu çiçek verme faslını uzaktan izliyorlardı.
Merhaba kızlar, bu senin için ,bu da senin için diyerek önce Fofao'ya sonra Chris'e çiçeklerini verdim. Fofao Türkçe "tesekkurler" dedi, ben ispanyolca de nada derken, sonra ingilizce ikisine de iyi seneler dilediğimizi, iyi ve kötü günlerinde her zaman hep birlikte yanlarında olduğumuzu söyledim. Kısa boylu olmadığım halde Chris'in yanında cüce gibi kalmıştım, desteğiniz için,çiçekler için çok teşekkürler,size de mutlu seneler dediler, görüşmek üzere diyerek yanlarından ayrılıp yerimize döndüm.
Orada Violet Duca elinde iki çiçek demetiyle hala bizimkilerle konuşuyor,teşekkür ediyordu, ona da iyi seneler dileyerek tribüne çıktık. Yahu ona niye iki tane verdiniz, vermediğimiz biri kaldı mı diye düşündük, teknik ekibi de hesaplayarak 17 tane hazırlanmıştı ama çok kalabalık bir takımdık. Rakip takımdaki eski oyuncumuz Marina'ya da çiçek verelim diye konuşmuştuk ancak bu heyecan içinde çiçek kalmadı. İstatistik ekibi yanında bir koltuğa yerleşen Seda'yı farkettim, Seda'ya verdiniz mi falan diye soruştururken kimse hatırlamıyordu (Ancak herhalde almış olsa gerek ki maç sonrası elinde bir demetle bize el sallayarak koridordan çıkıyordu, çabuk iyileş sana ihtiyacımız var diye seslenmiştik)
Oyuncular bu çiçekleri tekerlekli top havuzunun içine koyarak takım anonsları için beklemeye başladılar. İller bankası anonsları ardından, bizim kadro alkışlarla sahaya dizildi, maç sakin bir ortamda sessiz sessiz başladı. Bir yandan bir iki arkadaş hadi birşeyler tezahürat edelim diyordu ama zaten az kişiydik, seyircilerin de pek katılacağını zannetmediğimizden neredeyse üçüncü sete kadar hiç tezahürat ettiğimiz olmadı.
Bizim yakınımızda servise gelen oyuncumuz olunca alkış temposu tutuyorduk, bazen Şadan ağabey bıraak diye bağıralım diyordu, onlar bizim tarafa geçince yaparız dedik. Tek yaptığımız defansta top çıkarana alkışla motive etmek, iyi iş yapana bravo çekmek, oyun sıkışınca haydi kızlar haydi Fenerbahçe gazı vermek, sayı alınınca kuvvetle alkışlamaktan ibaretti. Son set ise biraz da servise gelen oyunculara tezahürat yapıverdik.
Protokole bakınca Mehmet Ali Aydınlar'ı göremedik, hayret ki maça gelmemişti, herhalde pazar gününü ailesine ayırmıştır. Tiyatrocu Tekin Akmansoy ise oradaydı, haşmetli göbeğiyle dikkat çekiyordu. Salonda geniş boşluklar vardı ama maraton tribününde oturan kitle diğer ufak salonda olsa salon nasıl dolu gözükürdü dedim.
İlk sete son maçtaki kadroyla başlamıştık, ilk anlarda ortaya oynanan pasların biraz file hizasında kısa kalmasıyla topu karşıya geçirmekte zorlanıverdik, zaman zamanda oyuncular arası anlaşmazlıkla topları plaselemek zorunda kaldığımız da oldu ama onların hatalarıyla sayıları alıyorduk. Biraz morali düşen Naz akıllıca bir hücum fake ile sayı kazandırdı,biz bravo Naz diye ona seslenirken arkadaşları da tebrik ediyordu. İlk teknik mola sonrası fark iyice açılmaya başladı, bu maç herhalde bir saate biter, Caferağa'ya ikinci devreye yetişiriz dedik. Bazen çok uzayan bir ralliyi kazanan taraf olunca daha bir coşkuyla ayaklanıp alkışlıyorduk, ama gene de tezahürat falan girmedik. Rakip koç mola alınca yahu boşversene adam mola falan almayı bizi geciktireceksin diyorduk.
İlk setin sonlarına doğru yirminci sayıda ikili değişiklik yaparak kaptan ve Zülfiye oyuna girdi. Zülfiye'nin servis atmaya yönelmesiyle Zülfiye şakşakşak Zülfiye diye tezahürat ettik, o servisleri ata ata setin son sayısına geldik, skorborda bakınca yirmidört rakamını farkettim, set temposu tutalım diyerek, set set set sesleri arasında bitiriverdik.
İkinci sette rakip bizim taraftaki yarı sahaya geçtiğinden biraz daha heey yuuh seslerine yoğunlaşıverdik. İkinci setin gidişatı çok ilginçti, sürekli geriden takip eden taraftık ve bir ara dört beş sayı farkla geriye de düşmemize rağmen koç herhangi bir oyuncu değişikliği yapmayı düşünmeden, sahadaki oyunculara güveniverdi ya da yedekten geleceklere tam güvenemedi, nedenini bilmiyorum ama koç kendisi daha iyi bilir.
Blok ve defansta pek istekli görüntü sergilemeyerek ikinci sete girmiştik, özellikle Marina'nın hücumları ve servisleriyle bizi hatalara zorlaması yüzünden kontrolü alamadık. Liuba üzerine gelen bir serviste kötü yer tutunca top suratına çarptı, böyle bir iki basit manşet hatası daha oluverdi, buralardan gelen kötü manşetlerle Naz'ın oyun kurması güçleşiyordu, pasların nereye gideceği belli olunca daha iyi blok arkası defans yerleşimi yapmaya başladılar, bir sürü topu çevirip sayı yapıyorlardı. Nihan'da bu setin ortalarına kadar manşette dağınık bir haldeydi, mola zamanları sonrası haydi kızlar toparlanın artık diye sesleniyorduk.
Bu setin başından itibaren rakibe yüklenmeye de başlamıştık ama ikinci teknik mola civarında baktık ki iş ciddi, biraz daha organize gürültü yapmaya başladık, hem de oturan seyircilere seslenip sizde servislerini ıslıklayın lütfen diye rica etmek gerekiyordu. Liuba servisten güzel bir sayı kazandırdı ama sonraki servisi felaketti, top hakem önündeki antene çarptı, daha sonralarda da bir tanesi anteninde dışından auta gitti, ilginç bir şekilde saha çizgisine paralel atmaya uğraşıyordu. Naz ise özellikle bir numaraya yolladığı hızlı servislerle etkili olarak oyunu dengelememize faydalı oldu, onun yolladığı topun içeri ineceğini anladığımız gibi hep birlikte manşeti alacak olana bıraaak diye bağırmaya başlıyorduk, sonra haydi iyi blok, bravo sesleriyle gelen sayılarla dengeledik. Bu set Kasia'nın da bir kere smaç servis attığını gördüm, onun dışında çoğunlukla taktik servis attı.
İkinci set çok uzun ralliler oluyordu, top bizim taraftan karşılanınca bravo haydi diye alkışlıyorduk, karşı taraf hücum edecekken uğultu çıkarıyorduk, bu rallileri alamadığımız zamanlarda iller bankası oyuncuları olağanüstü seviniyordu, moralleri yükselince dirençleri de artış gösterdi. İkinci teknik mola sonrası haydi Fenerbahçe set vermeyelim kızlar seslenmeleriyle dönüverdik. Yirminci sayıya gelmişlerken biz üç dört sayı falan gerideydik, oradan sonra iyi servislerle bozduğumuz rakibin hücumlarını keserek toparlandık.
Bir sayı öne geçince alınan molaya şaşırdık, çünkü skorbordda Fenerbahçe tarafının ikinci mola işareti yanıp sönüyordu, yahu bizim koç niye mola aldı ki diyorduk, sonra masadakiler yanlışı düzeltti, mola alan taraf iller bankasıymış. O mola da bir işlerine yaramadı, setin devamında geriden gelmenin rüzgarıyla bitiriverdik. Ancak gerçekten çok kötü oynamıştık, iyi servisle bizi sıkıştıran güçlü yada zayıf rakiplere karşı çok zor anlar yaşadığımızı gördük.
Bizim oyuncularımız saha değiştirirken alkış tutuverdik, üçüncü set öncekilere göre daha keyifli geçiverdi. Keşke basket maçıyla çakışmasaydı da şurada 20-25 kişi olsak ne güzel tezahüratlarla makaralarla eğlenirdik diye düşündük. Bu son setin başlarında da iyi giremedik ama daha sonra servise gelen oyuncuların etkisiyle oyun kırılıverdi.
Maç içinde gelen serviste arkaya düşen topu bir kere Nihan bir kere de Liuba bırakmıştı. Üstüne Liuba bir kötü manşet daha aldı ki, yani formda olmadığı yorgun olduğu hissediliyordu, davay Liuba davay diye sesleniyordum, Nihan'ın bir manşet hatası daha olunca boşver Nihan takma kafaya dedik. Naz ilk başlardaki tutuk oyununu teknik moladaki uyarılardan sonra düzeltiverdi, bir hücum sayısı daha alınca alkışladık.
Mola sırasında önümüzde ileri geri koşarak ısınan yedeklerin de oyuna girmesini istiyorduk, en güzel gül Songül diye seslenince gülerek bakıverdi. Daha sonraki her mola fırsatında ısınanlardan birine tezahürat ettik. Çiğdem Can Rasna, İpek Soroğlu derken Yağmur'a nasıl tezahürat edelim diyorduk. Yağmur yağacak seller akacak.. bağlantılı birşey uydurmayı beceremeyince, ooo o Yağmur Koçyiğit diye bağırma kolaycılığına kaçtık. Zaten ikinci teknik mola sonrası sırayla hepsi oyuna dahil oldu. Caferağa'da olanlardan telefonla öğrendiğimize göre devre arasıydı ve ilginç şekilde sadece dört sayı fark vardı.
Servise gelen Nati'ye tezahürat ediverdik, Nati'nin oğlu Marcus'ta salondaydı. Servise gelenlere tezahürat ederek geçirelim maçı dedik, sonra Eda bir geldi, bir daha gitmek bilmedi. Haydi Eda bitir şu maçı daha Caferağa'ya gideceğiz diye seslenince ağzını geniş geniş açan gülümsemelerinden birini gösterdi. Yolladığı servis düşerken uzaktaki iller bankası oyuncusuna bıraaak diye bağırırken bir baktık gerçekten de bıraktı top ace oldu. Gülerek tekrar servise gelen Eda'ya haydi aynı yere yolla diyerek tezahürat etmeye başladık Eda Erdem oley... O servisi yolluyor biz uğultu yapıyorduk, böyle böyle onüç yada ondördüncü sayıda gelmişti, yirmiye kadar servis attı. Onun servis serisiyle oyun kopuverdi zaten. Sayı aldıkça daha da coşkuyla Eda Erdem oley diye onu gazlıyorduk, sağol Eda haydi maça yetiştireceksin bizi dediğimizi duyup kafasını sallıyordu.
İlk teknik molada gerideyken yakaladığımız bu uzun serilerle farklı öne fırladık, oyuncu değişiklikleri de yapılınca giren çıkan oyunculara alkış tutup tezahürat ettik. Zülfiye fena paslar atmıyordu, servise gelince tekrar Zülfiye şakşakşak Zülfiye diye tezahürat ettik, o da bir ace yapıverdi. Haydi maç sonu geldi diyerek maç maç maç tempoları tutuverdik.
Kazanılan maçın ardından oyuncular birbirleriyle tebrikleşirken maç boyu oyuncu tezahüratı yapmak dışındaki tek tezahürat girişimimizi yapıp Sarı Melekler ooo o diye bağırmaya başladık, seyirciler montlarını giyerken pek katılmıyorlardı aralarında biraz alkış tutanlar oldu.
Oyuncular Fener çektikten sonra tribünlere dönüp alkış tuttular, kızların bazıları bize doğru dönüp alkışlayarak jest yaptı. Hadi montları giyinip hemen arabayla Kadıköy'e geçelim diyorduk ama oradan ayrılmakta biraz ağır kaldık. Yanımızdaki çıkış koridoruna yönelen her oyuncuya tekrar alkış tutuverdik. Fofao bize dönüp Thank You diyerek gitti, Seda'ya da seslenip artık iyileşmesini onsuz olmadığını söyledik. Çıkışa yönelen her oyuncumuzla selamlaşarak uğurluyorduk, kaptan hepinize çok teşekkürler diyerek içeri gitti.
Tabii bench arkasına ve bizim olduğumuz kısıma doğru yığılan taraftarlar,ufak çocuklar vs. oyuncularla resim çektirmek için fırsat kolluyordu. Kasia geçerken bizim yanımıza yaklaşınca hem bizlerle toplu olarak hem de yan taraftaki minik bir kızla resim çektirdi, gitmekteyken forma imzalamasını isteyen birini daha kıramayıp geri döndü, çok bunaltıcı olmadığı sürece herkesle ilgilenmeye çalışan sempatik biri olduğunu hissettiriyor.
Marina'yı görünce yanımıza çağırdık, bizimle Türkçe konuşarak kısa bir sohbet yaptı, nasılsınız, hala aynısınız değişmemişsiniz deyince güldük, bugün çok iyi oynadın tebrikler, iyi takımınız var başarılar diyerek uğurladık.
Violet hanım gelip tekrar teşekkür etti, basket maçı olduğundan fazla kimse yoktu dedik, evet orada da beşiktaşla derbi var şimdi oraya mı geçeceksiniz diye sordu, görüşmek üzere diyerek ayrıldık.
Biz artık yavaş yavaş hareketleniyorken her yerine buz sarmış olan Eda robot gibi hareketler yaparak geliyordu, top havuzunu taşıyan malzemeciye yardım etmekteydi, içindeki çiçeklerin hepsini sen mi alacaksın diyerek takıldık, evet kaçırcam diye gülüyordu. Çıkarken baktım Chris hala saha içinde Ze Roberto ile konuşuyordu.
Çıkışımızla hemen arabaya yönelip, trafikte takılsakta, Caferağa'ya en azından son periyodu izleriz düşüncesiyle yola koyulduk. Orada da girişteki görevli kapılar kapalı,içerisi merdivenlere kadar dolu diyerek cinslik yapıp bizi içeri almamakta direniverdi. Benim tek niyetim içeri bakıp Taurasi'nin gelip gelmediğini görmekti, zaten farkın açık olduğunu öğrenmiştik. İki üç dakika kala içeriden çıkanlar oluyor diye kapıları açınca, girin demesiyle şakayla girmiyoruz diye protesto koyduk, sonra bir içeri bakalım diye tribüne yöneldik, salonda yeni yasa ile ilgili protestolar yapılıyordu. Yeni yasayı istemiyoruz, dağdaki piçlere yeni yasa çıkarın gibi sesler yükseliyordu, tanıdıkların neredeyse hepsi bu maça gelmişti. Taurasi'nin olabileceği kısımları gözümle tarayınca göremedim, önümde ona destek amacıyla birkaç pankart açılıverdi.
Maç saatleri doğru düzgün ayarlansa iki salonda da keyifli bir ortam yaşayabilirdik, ama kısmet olmadı.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder