6 Ocak 2011 Perşembe

Fenerbahçe - Tours VB 0-3 (Salondan İzlenimler)













Ne kadar yıldızlarla güçlendirilsen de bir takım olmayınca hiçbirşey olduğuna dair örnekler sunarak yoluna devam eden erkek voleybol takımımız, Cev resmi belgelerine 1300 kişi olarak yalandan yazılan bir topluluk önünde son iç saha maçını da kaybedip, bizlere bir galibiyet sevinci yaşatamadı.

Soğuk ve kuru bir akşam karanlığında maça yetişmeye bakarken, on dakika falan vardı ama salona doğru giden yolda ufak çocuklarıyla giden bir babadan başka kimse yoktu. Salonun dışında ise altı yedi genç taraftar vardı.

İçeri girince takımlar ısınmaların son dakikalarını tamamlıyordu. Bizim takım mavi formasıyla ısınırken İvan'ın olmadığını hiç farkedemedim, taa ki tribüne yerleşip maça baktığımız ilk teknik mola zamanı anlayabildim.

Girişin orada rastladığım Büyük Alper ağabey güvenlik sorumlularına rica ediyordu, salonda zaten kimse yok, bari dışarıdaki çocukları alın içeri diye ama kulübün yasakladığını ve ilgilenmediklerini söylediler. Salona bakınca boşluklar olması şaşırtıcı değildi, beş yüz kişi dahi yoktu.

Alper ağabey yahu kimse yok, dışardaki gençleri sokalım bari, üç beş etraftakilerden birşeyler toplayın diye oradakilerden rica etti. Ben de maç başlıyor şurada biraz tezahürat edecek on kişilik kitle var oraya geçeyim bari dedim, ama kolumda tuttu, olmaz bir yere ayrılma, ilk set rakip karşı taraftan hücum ediyor, onların arkasına geçelim, servislerini falan bozmaya uğraşalım dedi.

Takım anonsları yapılıp, maç ta başlamıştı, koridordan izlerken karşılıklı sayılar alınıyordu. Topladıkları parayla dışardaki gençleri de içeri sokup, hep birlikte file arkası alt kata oturuverdik, sağdan sayıverince on dört kişiydik.

Skorbordda bir gariplik vardı, sayılar alınıyordu ama aynı rakamlarda takılmıştı, kaç kaç olduğunu bilmiyorduk, zaten sonra tamamıyla ekran karardı. Daha sonra köşedeki portatif rakam skorbordda 12-11 önde olduğumuzu gördüm.

Rakip sayı aldığında bir alkış, çığlık sesi duyunca şaşırıp, ne oluyor yahu etrafta tribünde kimse yok, nereden geliyor bu ses diye bakınca yaklaşık yirmi kişilik bir deplasman taraftarının protokol üstündeki localar tarafında bir tribüne tek sıra dizilmiş halde görüverdim. Tek tip gri Tours yazılı tshirtler giymişler, ellerinde kırmızı balonlar ses çıkartan zımbırtılar falan görünce, yahu bunlar bizden daha kalabalıklar dedik. Yaş ortalamaları elli üzeri kadınlı erkekli emekli çiftler topluluğu olsa gerekti, böyle deplasman ve şehir gezilerini bir araya getiren Avrupa ülkelerindeki seyahat kültürüne hayran olmamak elde değil. Zaten galibiyetlerini deplasmanda almış adı Tours olan bir takımın maçına tur düzenlememek garip kaçardı.

Ersin'in pasör oynadığını farkedip İvan'ın olmadığını görene kadar onlu sayılara gelmiştik. İvan nerede diye bakınıyordum ama salon içinde de farkedemedim, gözlerim onu ararken hemen sol tarafımızda, protokol tribünü yanında oturan Ze Roberto, Fofao, Chris dikkatimi çekti. Chris maçı bayağı heyecanlı tepkilerle takip ediyordu, kaybedilen sayıya üzülüp önündeki koltuğa vurduğunu gördüm.

Zaman zaman organize halde önümüzden servis atarlarken aynı anda uğultu yapıyorduk, birkaç defa hataları oldu, çoğunlukla da bizimkilerin manşet hataları oluyordu. Formaları o kadar ilginçti ki, ilk başlarda hey number 10 falan diye bağırarak uğultuyu başlatıyordum. Arkalarında oturduğumuz için, reklamlarla dolu sırtlarında isimleri nerede yazıyor diye uzun bir süre aramam gerekti.

Ne kadar çabalasakta , bazen tezahüratlar etsekte takımın bu seti alması mümkün olmadı. Bizim olduğumuz tarafa geçmeleri ardından moral olsun diye oyunculara yönelik tezahüratlar yaptık. Marshall bize dönüp selam verdi, Arslan, Cosko vs.. derken ikinci set için ayaklandılar. Haydi beyler üç puan için oynayın gazlamalarıyla başladık.

Salonda maraton tribündekileri kabaca sayınca 150 kişi kadar vardı, sonra geçen Ruslarla maçta olduğu gibi güvenlikçilerden boşta olanları yeleklerini çıkartıp tribüne oturttular. Protokol tarafı tribünde de çoğunluğu sol tarafta ve karşı file arkası altta olmak üzere dağınık halde yetmiş kişi kadar daha vardı. Asıl ağırlık protokol tribünündeydi, başkan Aziz Yıldırım ve yanında bazı diğer yöneticilerle göbek salmıştı.

Sürekli geriden takip ettiğimiz ikinci set, hakemlerin garip kararlarına tepki veriyorduk. Yandaki gözlüklü çizgi hakemine ayar vermeye başladık, ama baş hakem zaten neredeyse çizgilere uymuyordu bile, bayraklara rağmen kafasına göre birşeyler çalarak itirazlara sebep oldu. Salonda fazla kimse olmayınca da rahat rahat çalıp oynatıyordu.

Oyunculara bırakmayın maçı, forma için oynayın, servis kaçıran Emre'ye tezahürat falan derken, setin sonlarına doğru yaklaşma hamleleri yaptıysakta geç olmuştu, 0-2 geri düştük.

Bu arada ikinci set sırasında oradaki gençlerden birinin kızlı erkekli bir arkadaş grubu da yanımıza gelmişlerdi, yirmi kişiden fazla olmuştuk, ama bu gençler daha ziyade ellerinde fotoğraf makineleriyle sahaya doğru facebook galerileri için fotoğrafları çekmekle uğraşıyordu, bu kızlar hem abi maç kaç kaç olunca bitiyor diye sorup oyundan bihaber olduklarını gösteriyorlardı, hemde yanlarındaki erkek arkadaşlarına doğru düzgün çeksene geri zekalı diye bağırarak poz veriyorlardı, faydasızdılar, son set öncesinde yokoldular.

İkinci setin sonlarına doğru karşı tarafta oturduğu ve işyeri de orada olduğu halde, o yolu katederek gelen arkadaşlardan biri daha geldi, keşke boşuna gelmeseydin neyse bir taraftar bile değerlidir dedik. Bu arada birkaç tane genç ortadan kaybolmuştu, bize patates kızart Mamadou Niang diye tezahürat ede ede kendi keyiflerine gitmişler, üst katta oturuyorlardı. Ya Alper ağabey görüyorsun bu zihniyetlerdekilerle ne uğraşılır, bir de soğukta dışarda kalmasınlar içeriye girsinler diye çabalıyorsun dedim.

Son set nihayet önde gidiyoruz diye sevindiğimiz oyun ritmimizle bizim için saldır Kanarya sesleri yükseliyordu, ama rakip birer birer yakalamaya doğru giderken koç mola almayı düşünmedi, onların manşetlerinin düzelmesiyle bizim oyun bozuluverdi, dönüp giden rallileri de kazanıp morallendiler.

İkinci teknik mola zamanı yukarıda oturan gençlerde dönmüştü, tribündeki az kişi bu dünya hep yalan dolan diye tezahürat ederek zıplıyordu. Ya adamlar yaklaşıyor, yakalayacak biraz baskı kurun diyordum. Koç ise anca 18-17 olunca mola aldı, zaten aldığı moladan sonra Brezilyalı pasörleri uzun bir servis serisi yakaladı. Maçın alınacağına bir inancı olmayan gençlerde boşverip tezahürat etmeye koyulmuştular, yeryüzünde gökyüzünde bir fırtına kopar... derlerken fransızların fırtınası yirmi kişinin çığırtkanlıklarıyla bizi yalayıp yuttu, Fenerbahçe bayrağının gölgesi de bizi korumaya yetmedi.

Böyle koyvermişken, artık son ümit servise gelen Cosko'nun ellerindeydi, Eusebio Esmeral tipli rakip koç ilginç şekilde mola aldı, servisi soğutup, oyuncularına uyarı yapıverdi. Bir sayı daha alabildik ama sonra onların maç sayısı ile bir mağlubiyetle daha boynumuz bükülmüş oldu.

Onların oyuncuları kendi aralarında garip danslarla sevinç gösterileri yapıyordu, bizimkiler ise suratları bozuk haldeydi. Bizim taraftakilerin Fenerbahçe buraya seslerine Arslan kulak verip takımı bizim önümüze getirdi.
Her ne kadar yalan olduğunu bilsemde yenilsen de yensen de taraftarın senle... şeklinde bağırışlarına katılmak gerekti, böyle bağırıyorsunuz da bir daha kimbilir kaç maç sonra erkeklerin maçına gelirsiniz dedim.

Oyuncular yenilginin verdiği moral bozukluğuyla hem de tezahüratın ifadesindeki yalanında bilinciyle yarım yamalak alkışlayarak,sağolun diyerek döndüler.

Rakipteki 5 numaralı Brezilyalı pasör tribüne doğru gidip Fofao ile sohbet ediyordu. Salon boşalıyordu, diğerleri çıkışa giderken, İvan nerede diye protokolün oradan biraz daha bakınıverdim. Arkamda gördüğüm genç takım hocası Tunç hocaya, Ivan nerede neden oynamadı biliyormusunuz diye sordum. Yanındakilerle beraber işi dalgaya vurarak yukarıdaki fransız taraftarları işaret etti, herhalde fransızlara iyi misafirperverlik olsun diye, onları memnun etmek için oynamadı, daha dün idmanda sağlam şekilde çalışıyordu, burada da ısınıyordu, sonra sakatlık var diye yokoldu dediler.

Can sıkıntısıyla sahaya bakınan Hakan Dinçay'ı görünce protokol dışından ona da sordum, ne bileyim ben de anlamadım ifadesiyle ellerini açıp, belinde sorun olmuş diye söylediler dedi. Bizim bayan takımının teknik ekibi Kamil hoca falan buralarda olunca, hocam idman mı var dedim, yok resmi basın toplantısı için gelindi dedi. Chris ile Fofao çıkarken beni görünce selamlayıp merdivenden indiler.

Ben hala soğuma hareketlerini yapan bizim oyunculara bakınırken, Arslan tribündeki babası ile kısa bir konuştu, reklam panosuna ayak dayayıp germe yapan Marshall'ın yanına gidip omuzuna vurdu, birbirlerini teselli ettiler. Koç ve Emre ise basına röportaj veriyorlardı. Üstümdeki fransız taraftarlar hala yerlerindeydiler, arada bir sesleri duyuluyordu, koçları onlara el salladı. Fransız ekibini takip eden televizyoncular da koşturarak bir onunla bir bununla röportaj yapıyordu.

Kapının orada güvenlik sorumluları Fenerbahçe taraftarları gittikten sonra, güvenlikçilerle bir kordon yapıp, fransızları yukardan indirdiler, yakından görünce yarısının kadın olduğunu, grubun çoğunluğunun da 55 yaş üstü rahat tipler, zamanı ve maddi durumu müsait insanlar olabileceğini farkettim.

İnşallah bize de ilerleyen yıllarda böyle fırsatlar doğarda, voleybol-basketbol takımlarımızı yurtdışında deplasmanlarda keyifle destekleyip; takım bütünlüğü içinde, formanın hakkını verdikleri zaferlerini izlemek nasip olur.

Kullandığım bazı resimler için kaynak ; voleybask.blogspot

4 yorum:

Güray Gürsoy dedi ki...

İvan konusu skandal ,rezalet daha ne diyeyim.
Hakan Dinçay bile böyle tepki veriyorsa diyecek bir şey yok.

AlexLeSonsuza dedi ki...

oyuncularda bir gevşeklik nalamadım gitti. maçın bitimine yakın cengizhanın sanırım kız arkadaşı geldi bizim oldugumuz yere. cengizhan ısınıyor sözde.. dönüp kız arkadaşıyla bakışıyor, gülüşüyor vs.. sonra maç bitti. 1-2 oyuncunun daha sevgilisi geldi. hepsi gayet kakara kikiri, öpüşüp koklaşıp gittiler. hey maşallah.. bari 1 set alaydınız arkadaşım.. sonra da motivasyon eksikliği diyorlar.sevgilin gelmiş maça, play off gidiyor. daha nolsun

sensiblex dedi ki...

@ AlexLeSonsuza

Evet, oyuncular hem başarısızlıkta motivasyon problemi olduğundan söz ediyorlar, hem de gözlerimizin önünde kendilerini maçla alakasız görüyoruz.

Bu arada Cengizhan'ın kız arkadaşı dediğiniz, eşi olabilir. Geçen yaz evlendiği eşi Nilay Yiğit; bizim bayan basket takımımızda da oynamıştı, daha sonra galatasaray,beşiktaş şeklinde gezmeye, gittiği her takımın doğuştan taraftarı olduğunu iddia etmeye devam etti.

Takımın kaptanı Arslan'da nişanlısı peşinden Ankaralara kadar gidiveriyor, orada Ankaragücü-Fenerbahçe Acıbadem maçını izliyor.

Şimdi bahsettiğiniz maç sonu sahneler, genelde her maçtan sonra oluyor, oyuncu aileleri,yakınları çoğunlukla maçlara geliyorlar. Ama uzun zamandır bir başarısızlık olunca uluorta sergilenen bu kayıtsızlık daha çok göze çarpıyor, kimin bu vaziyetlere gerçekten üzüldüğünü takımın gidişatını dert ettiğini anlamak zor.

AlexLeSonsuza dedi ki...

@sensiblex,
haklısınız eşi olabilir, nilayi zamanında çok severdim, hatta gönderildiği zaman çok üzülmüştüm vs.ama pek dikkatimi çekmemiş maç günü demek ki. nilay çökmüş bu arada ya..

elbette mağlubiyet dünyanın sonu değil. herkes ailesine sarılsın,öpüşsün vs ama gerçekten taraftarın siniri bozuluyor. bu sezon gerekli gayreti takımda görmeyince kızıyorsunuz ister istemez. futbol takımında şu an bir çok sakatın olması gibi. arkadaş ne oynadın da nerede sakatlandın diye sorarlar adama di mi ama