3 Mayıs 2010 Pazartesi
Fenerbahçe Acıbadem - VGSTT 3-2 Salondan İzlenimler
Yıllardır alıştığımız aşırı dalgalanmalı performanslar sergileyip bizleri ya kahreden ya sevinçten havalara uçuran Fenerbahçe takımları profilinden çok daha farklı bir şekilde, sezon boyu istikrarla rahat maçlar skorlar yapan Sarı Meleklerimiz de, sezonun kritik dönemeçlerinde eleştirilerin baskısıyla artık bu kulübün genel ruh haline bürünüverdi.
Bir taraftar için takımında en güvendiği parçaların -ki bu noktada Nati benim için bir numaradır- çok kötü olduğunu adeta gözünün önünde dağıldığını görmek, bunun domino tesiriyle diğer oyuncularında bu sezon görmediğimiz kadar kötü performanslarıyla maça başlamaları, bizim tribünde ne yaparsak yapalım onları toparlayamadığımızı hissetmek çok zor bir durumdu. Hiç ummadığımız kadar hatalar yapılmasıyla girdiğimiz şoktan sıyrılıp tekrar dirilmek için sadece sahadakileri değil, tribünde etrafımızda olanları da moralmen yüksek tutmak gerektiğinden çok yorucu oldu. Geriye düşüldüğü vakitlerde yaşanan stres ile tezahüratları değiştire değiştire bütün çabaların boşa gitmesi, rakibi bozma amaçlı bütün yüklenmelerimize karşın neredeyse hatasız oynamaları kaybettiğimiz setlerin sonlarına doğru bir süre ortamın ve tezahüratların sesini azaltıverdi. Zaten salonda tezahürat eden kitle tek bir yere toplanmış olduğundan, maçın anormal gidişatıyla bu kitle içinde de bocalamalar olması, ne yapsak olmuyor havasına yolaçtı. Ancak sonraki setlere tribünde bizlerde biraz daha dinlenmiş girip geçte olsa sahada yapılan değişiklerle beraber tekrar toparlanmasını bildik, takımla beraber bir geri dönüş zaferine daha imza atıverdik.
Salona tatil günü olması dolayısıyla 1 saatten biraz daha fazla bir süre erken gidiverdim. Buna rağmen girişte ufak bir kuyruk ve içerde de salonun yarısının dolu olduğu gözüküyordu. Hatta kiralık vgstt taraftarlığı yapan Üsküdar Anadolu tribüncüsü reislerinin topladığı gençlerde belli bir sayıda yerleşmiş, oturmuş vaziyette bekliyorlardı. O file arkası tribünün diğer taraflarında ise kalabalık bir genç kızlar topluluğu göze çarpıyordu ki, büyük ihtimal vgs altyapısından oyunculardı. Zaman ilerledikçe bizim file arkası kısım ise oturacak profilde seyircilerce dolmaktaydı.
Gene salona girdikten sonra tanıdıkların arasına, ana tribün sağ köşesindeki blokta önde bir yere oturdum. Erken gelenler tshirtleri, polarları falan koltuklar üstüne serip yer tutmuşlardı, beni de gel otur diye çağırmaları üzerine daha maça çok zaman var diyerekten oturuverdim. Aslında kendimi pekte iyi hissetmiyordum, son maç sonrası kötü bir nezle olduğumdan ilaç içerek toparlanıp gelmiştim, eğer maça iyi başlayıp rahat götürsek, niyetim biraz yanlara doğru kaçıp oturaraktan desteklemekti. Ancak maça kötü girip, toparlamak için oldukça yoğun destek sarfetmek gerekince, hastalık falan unutulup ikide bir mendille burnumu sile sile maçın sonunu getirdim.
Takımlar daha ısınmak için gözükmemişken oturmuş sohbete başlamıştık. Bugün işçi bayramı ve futbol maçı dolayısıyla tribün konusunda sıkıntı olabilir diyorduk, millet maç 16.30 a alındığı halde gelmeyecekse nasıl olacak diyordum. Daha vakit erkendi ama ortalıkta bir tane bile pankart yoktu, zaten maç sırasında da sadece bir pankart asılıydı. Grup Lacivertten olan bazı arkadaşlar bugün grubun Feder ile birleşmesine dair kongre yapıldığını, çoğu kişinin toplantıda olduğunu belki de gelemeyeceğini söylüyordu. Birleşme kararı alındığından artık Grup Lacivert diye bir grup olmayacağını söylediler, yeni grup isminin ne olduğunu tam bilmesemde salonlarda alıştığımız pankartlarını belki de bu sezon son defalar görüyoruz.
Önce bizim oyuncular olmak üzere takımlar sahaya gelmişti, bir kısım oyuncularımız benche oturup beklerken, bir kaçı file önünde karşılıklı oynamaya başladılar. Rakip oyuncular ise bir süre daha sonra geldi, Maja ise çoğundan daha geç, koştura koştura gelince herhalde trafikte falan kaldı diye düşündüm. Salon ve etrafımız iyice kalabalıklaşmıştı, sağ tarafımıza oturan üç çocuklu, baba ve ikisi türbanlı hanımefendiye hem biz hem de güvenlik görevlisi gelip bu kısımda rahatsız olabilirsiniz, taraftarlar ayağa kalkıyor, tezahüratlar yapıyor diye uyarılarda bulundu. Bakın şu anda file arkasında boş yerler var, sonra kararınızı değiştirirseniz yer bulmakta geç kalırsınız dedim ama adam anlam veremediğim şekilde olsun falan diye yerinden kıpırdamadı. Maçın başlamasına 15 dakika kala falan bütün hepimiz ayaklanınca, onlarda en sonunda file arkasına gitmeye karar verdiler ama dediğim gibi tek tük boş yerler kaldıysa da toplu halde oturacakları gibi değildi, çoçuklarla parça parça farklı yerlere oturdular. Final maçı falan diye çoluğu çocuğu hanımını vs toplayıp geliyorlar ama ortamı bilip uyaran bizleri dinlemeyen böyle insanları anlamakta güçlük çekiyorum.
Oyuncular ısınmaya başlarken bizden alkışlar yükseliverdi, etrafımız dolmuştu gelenler aralara ya da arkalara geçmeye başladı, amigo Yücel'in de geldiğini ve dışarda olduğunu söylüyorlardı. Dışarda toplanan Genç Fenerbahçelilerde çok kalabalık olmadığından file arkasına geçmek yerine, bizim olduğumuz kısımda üstlere doğru geçiverdiler, bu şekilde bugün tek noktadan tribün olacağı anlaşılmıştı. Isınmalarda önümüzden smac çalışması için sırasını bekleyen Nati'ye doğru seslenip bakmasıyla i love you diye bağıranlar vardı, Nati'de bize baktıktan sonra gülüp ısınmaya devam etti. Isınma hareketlerine başlarken de uzakdoğu sporu yapıyormuş gibi hareketleri dikkatimi çekmişti, zaten zıplayışıyla herkes ninja gibi zıpladığını söylüyordu.
Erkek takımının genç oyuncuları İzzet ve Erden'de bu maça gelmişlerdi, tribünde önümüzden geçiyorlarken, selam gençler diye onlarla selamlaşıverdim. Çoğunluk ayaklanmışken ben oturarak kendimi yormamaya bakıyordum, o arada Abdullah Paşaoğlu'nun önümüzden geçtiğini farkedince yerimden ayrılıverdim. Abdullah Bey takımımızda Yasin Sancak vardı ancak sezon sonu kutlamalara dahi katılmadı, sözleşmesi mi feshedildi acaba... derken "evet Yasin sakatlık geçirdi, daha sonra ameliyat oldu ve sezonu kapadı" deyip tekrar ilerlemekteydi, arkasından yani sözleşmesi feshedildi mi diye seslendim elini yok der gibisinden sallayıp gitti. Tam ne olduğunu anlayamadığımdan maç bitiminde çıkışta kendisini gördüğümde tekrar sordum. Abdullah Bey, Yasin Sancak hakkında sormuştum ama net olarak anlayamadım deyince "biliyorsun ciddi bir sakatlık geçirdi, ameliyat olmasıyla da sezon bitmek üzereydi, kontratı da sona ermiş oldu" dedi. Yani gelecek sezon aramızda olmayacak mı dememle "Evet yollarımız ayrıldı" cevabını vermesiyle, o zaman orta oyuncu arayışımız vardır sanırım diye sormama giderayak kafa salladı, transfer yapacağız merak etmeyin diye güldü. Şimdi konu açılmışken maç sonu çıkış lobisinde karşılaştığım eski oyuncumuz Barış Hamaz ile diyalogumu da yazayım. Barışla selamlaşıp, kulübünle kontratın devam ediyor mu diye soruverdim. Aslında bitti ama opsiyonu bana bağlı olarak bir yıl daha uzatma hakkım var, görüşmelere devam ediyoruz, kalabilirim dedi. Yanımdaki arkadaşla oltayı atıp; bizim takımda da orta oyuncu sıkıntısı var, geri gelsen fena olmaz dememize, bilmiyorum kısmetse görüşürüz diyerek gitti. Gene oralarda karşılaştığım artık eski arkas oyuncusu sıfatında olan İspanyol Kike ise seneye nerede oynayacaksın belli mi diye sormama; henüz ne yapacağının belli olmadığını, yabancı oyuncu konusuyla ilgili karar sonrası transfer görüşmelerinin devam ettiğini, (İstanbul olur mu diye sordum) İstanbul mu yoksa başka şehir veya ülke hiçbirşeyin belli olmadığını, (gülerek) yanındaki menajerime sor en iyisi -Chabovta'ydı sanırım- diye biraz makara yaptı.
Neyse erkek voleybolunu bir kenara bırakıp tekrar maç öncesine salona dönersek yavaştan maç vakti gelmiş, hakemleri görmemizle hepimizin eyvah serdar nişancıoğlu! dememiz bir oldu. Rakip file arkası tribünde pankartlar çok erkende asılmıştı, dışardan az biraz daha takviye geliverdi, 70 kişi kadar olmuşlardı ve aralarında çok fazla yeşil beyaz tshirt ve atkılılar göze çarpıyordu. Maç başlamadan önce bizim olduğumuz tarafta üstlere yerleşen gençler yan file arkasını ayağa davet edip, kalkmayanlara aranızda ne kadar cimbomlu varsa diye takılıyordu. File arkası ile karşılıklı Fenerbahçem benim-biricik sevgilim... yapıyorlardı ki, kendimi stadta maçtan saatler önce gelip karşılıklı tezahüratlar edilen bir ortamda gibi hissediverdim, salonda pek alıştığımız haller olmadığından ilginçti. Aramızdaki arkadaşlardan 2-0 öne geçersek "3 sette bitirin daha maça gidecez" diye bağırırız diyenlere döndüm, yahu bağırdıktan sonra maç 2-2 olursa ne olcak o zaman dedim.
Maçın başlamasına yakın ben de ayaklanmıştım, aralara girenlerle iyice kalabalıklaşmıştık, arkadaşların yanındaki yerimden ayrılmadıysam da gene de gözüm sol taraftaydı, eğer maç iyi giderse fazla yorulmaya gerek olmaz o tarafa kayarım diyordum, zaten maçın ilerleyen sürecinde aldığımız setten sonra totem yapanların ısrarıyla, solumda sağımda hangi arkadaşlar varsa onlarla beraber aynı düzeni bozmadan desteğe devam etmek gerekti. Amigo Yücel'de gelip önümde yerini aldı, böyle çok yakınımda olunca maç boyu etkileşim kurmak kolay oldu. Olduğumuz kısımın üstlerine doğru bakınca bayağı kalabalık bir ayaklı destek kitlesi biriktiği anlaşılıyordu, ama farklı taraftar gruplarının futbol maçı olduğu bir gün yüklenmesiyle daha da kalabalık olunabilirdi.
Oyuncular daha ısınmaya başlamadan neon formayı giyeceğimizi farketmiştik, takımımız maça bizim önümüzdeki yarı sahadan başlayacaktı. Seremoni için dizilirlerken, aralardaki bir iki ağabey neslihan pabucu yarım çık dışarıya oynayalım diye bağırmaya başladılar, aman abi boşverin daha maç başlamadan kızı gazlamayı diye onları susturuverdik, bu sefer ona maç sırasında da toplu halde servisleri yuhlama dışında herhangi bir sataşma tezahürat yapılmadı. Kimileri transfer dedikodularını konuşuyordu, Aziz Yıldırım'ın onu sevmediği için istemediğini Mehmet Ali Aydınlar'a söylediğini biliyorum diyen de vardı. Ben de etraftakilere Gamova kaldığı sürece neslihan transferinin mümkün olmayacağını, o kalmazsa da Seda'nın gerçek mevkisine dönebileceğini, zaten burada maçlara gelen çoğu kişinin de neslihanı sevmediğini söylüyordum. Ama tabii ki biz yıllarca ne transferler gördük ki taraftarın gönlüne göre bu işlerin olmadığını biliyorduk.
Bizim oyuncular ve teknik heyet birbirleriyle hey-hey diyerekten çak yaparken bizim taraftarlar da aynısını kendi arasında taklit ediyordu. Oyuncu isimleri anons edilmekteyken oley sesleriyle alkış temposu tutuyorduk, salonun geri kalanı ise düz alkışlamaktaydı. Rakip oyuncular ıslıklar arasında sahaya yerleşti. Karşı tribüne bakınca reislerinin de dışardan artık son gençleri içeri soktuktan sonra yerini aldığını gördüm. Maç başlamadan önce Mehmet Ali Aydınlar diye tezahürat ediverdik, eliyle selamladı. Ardından bizim tarafta, dilimde şarkıların gündüz gece... diye tezahürata başlamıştık. Maç öncesi özel güvenlik amirlerinin itinayla üç boş koltuk bir güvenlik görevlisi şeklinde diziverdiği güvenlikçilerin tuttuğu ön sıralar haricinde salonda boş yer kalmadığı anlaşılıyordu. Maç biraz kızışınca bu ön sıralara da işgal yapmadık değil, hatta aralarda ezilmesinler diye çocuğuyla bazı babaları da bu ön sıralara yerleştiriverdik, bizim sesimiz baskın çıkınca güvenlikçilerde birşey diyemedi, tek problem bazen bu güvenlikçilerinde ayaklanıp parmaklıkların oradan maçı izlemesi, önümüzü kapamaları oluyordu, maç içinde onlara da sinirlenip yerlerine oturtuverdik.
Maça kötü bir giriş yapmıştık ama teknik mola dönüşlerinde haydi kızlar toparlanalım diye alkışlarla sesleniyorduk. Kendi aramızda ise yahu neslihan bile arka alandan ne toplar çıkarttı, iyi yer tutuyorlar diyorduk. Üstüste iki sayı daha vermemizle mola almamız bir oldu, manşette bu sefer erken başladık hatalara, onlar bizden daha iyi konsantre olmuşlar sanki diyorduk. Haydi Nihan, haydi Seda boşverin, takmayın kafaya diye seslenmeleri bu maçta kaç defa yaptım kimbilir. Ama Nati için de sürekli come on Nati, dont give up(haydi Nati, vazgeçme) gibi bağırışlar yapmaya pek alışkın değildim. Kızların sahaya dönüş için ayaklanmasıyla gene moral verme çabalarına giriştik.
Üç alkış tempolu Fenerbahçe sen çok yaşa... diye bağırmaya başlamışken birkaç sayı alıverip farkı azaltır gibi olduk, biraz daha şevkle tempo tutuverdik ama ne yazık ki manşette hataların ardı arkası kesilmediği gibi, servislerimizde çok kötüydü. Biz önümüzde servis atan oyuncumuza alkış tutup haydi diyoruz, tezahürata dönüyoruz, bir bakıyoruz top filede, top dışarda oluyordu, moralimiz bozulmaktaydı. Farkı azaltamadan ikinci teknik molaya da giriverdik. Özellikle nikolic'in blok üzerinden rahat bulduğu sayılar dikkat çekiciydi. Yanımdakilere nikolic'in hücumu iyidir ama iyi servis atabilsek manşet hatalarıyla bozulup oyundan çıkartılırdı, şimdi oyun böyle gittikçe sayı alıp duruyor demekteydim.
Saldır Fenerbahçe oooley diye bağırıyorsakta gidişat aynıydı, bu sezon hiç böyle dağıldığını görmediğimiz Nati dahi sarsılmaktaydı, hataları gördükçe yapmakta olduğumuz tezahüratlar saman alevi gibi sönüyordu. İyi servis atamadığımız süreçte manşetlerde sıkıntıları pek olmayınca kurdukları oyunlar dikkatimizi çekiyordu, blok yerleşimimizi rahatlıkla dağıtan farklı varyasyonlarla, bizi defalarca tek kişi blok yaptığımız güç durumlara soktular. Bunları gördükten sonra bizim kurduğumuz oyunlar, tribünden yahu gene oraya niye atıyorsun, çok belli ediyorsunuz pasları nereye atacağınızı gibi tepkileri çekmekteydi.
Drickx-Naz değişikliği yapılınca haydi Naz göster kendini diye sesleniyorduk, biraz blok tutar mıyız acaba diye bir parça umut besledik. Çünkü felaket bir oyun sergiliyorduk ve rakip hiçbir blok tehdidi görmeden rahatça sayılar alıyordu. Fark 10 sayı üstüne çıkmış, hepimiz hayretleri içerisinde setin gittiğini görüyorduk ama en azından farkı belli bir seviyede azaltıp sonraki sete moralli girelim isteğimizi yansıtıyorduk, haydi kızlar biraz daha direnç, kopmayın maçtan diye sesleniyorduk. Tribünün üst kısımlarından Fener koy koy koy şampiyonluk gidiyor sesleri gelmişti, az bir katılımla kısa süre böyle bağırmaları üzerine Yücel ağabey böyle moral bozucu bağırmasınlar değiştirelim deyiverdim. Setin sonu gelmişti, rakip kendi kiralık taraftarının ve az sayıda gerçek seyircisinin set-set tempoları arasında seti aldıktan sonra "her zaman her yerde en büyük Fener" diye bağıran biz olduk. Rakip oyuncuları gelin bakalım önümüze 1 set veririz 3 alırız diyerekten karşıladık.
Kendi aramızda bizim oyuncuların fazla rehavetiyle hatalarına karşın, rakibin nasıl konsantre olduğu, çok iyi hazırlandıklarının belli olduğunu konuşuyorduk. Maç öncesi diğerlerine dediğim gibi, takım menajerleri nalan ural(internetteki demecinde) , üzerlerinde baskı olan tarafın kendileri olmadığını, Fenerbahçe taraftarının yarattığı ortamın kendi takım oyuncuları için de olumlu yönde etki yarattığını söyleyip güya taraftardan etkilenmeyeceklerini ima etmişti. Maçın sonunda o taraftarın kendisini, nasıl yasak olduğu halde girdiği saha içinden dışarı kovabildiğini görünce baskı nedir anlamıştır herhalde. Ama doğal olarak ilk iki setteki oyunumuz onun sözlerini tekrar aklımıza getiriyordu.
İlk set sonlarında Naz girdikten sonra çok bariz bir değişme olmamıştı ama gözlerim karşı yarı sahaya gittiğinde koçun Frauke ile ikinci sete başlayacağını gördüm. Çiğdem kaptanda sahaya yerleşenler arasındaydı, ilk set beklediğimiz servislerinide atamamıştı. Haydi kızlar diyerekten uzak tarafa doğru alkış tutup ikinci sete başladık. Nihayet blok yaparak sayı almamızla oldukça coşmuştuk. Tam bu coşku ile üçüncü sayıyı aldığımızı düşünürken hakemin blok out kararı tepkilere yol açtı. Benim gördüğüm kadarıyla temas yoktu, oldukça fark vardı ama hakem gözünün önünde böyle bir karar veren hakeme doğru yüklenmekteydi. Arkamdakiler ilhami şaşırma... diye bağıracak oldu ki, hakem ilhami değil, serdar nişancıoğlu diye onları durdurdum. Toplu halde bir kötü söz yada tezahürat olmamıştı, aradan sinirle tek tük küfürler olduysa da ortam gerilmişti. Tam o iyi giriş yaptığımız momentum üstüne bu kararla bozulup iki sayı daha vermemizle hakeme tekrar sinirle gördün mü yaptığını, allah belanı versin diye bireysel yüklenmeler oldu. Bundan dolayı mıdır bilmiyorum kaptan Çiğdem'i çağırdı ama kaptan taraftara doğru herhangi bir işaret falan yapmadı.
Rakip oyuncular önümüzde olduğu için bozma çabalarımız artıverdi. Servislerinde ne kadar ses,gürültü,ıslık,yuhalama çabalıyorsakta neredeyse hatasız iş görmeleri bizi iyice yıpratıyordu. Neslihan'ın serviste olduğu süreçlerde smaç yüklenmese dahi başarılı taktik servisleri bizi iyice germekteydi zira oyuncularımız hata üstüne hata yapıyor, Nati gibi bir manşet ustası dahi hatalarıyla bozulup serviste aranır oluyordu. Geride olmamız üstüne rakip oyuncuların aralarındaki sevinçleri, çığlıkları, eller kollar falan bize iyice batmaya başladı. Neslihan smaçları sonrası ortada toplaşırlarken gülerek gözüyle yukarı bizlere doğru bakışlar atıyordu, ne oluyor lan diye tersliyorduk, bugün sakız çiğnemediğini de farkettik.
Bizim için saldır Fenerbahçe diye sesimizi yükseltirken gelen bir iki sayı, saldırsana saldırsana Kanarya bizim için Vakıfbanka koysana... derken bir iki sayı daha derken farkı azalttık, hemen mola alıverdiler. Ama mola dönüşü seriyi bozdular, bizim de tezahürat ritmimiz bozuldu. Biz servislerini yuhalıyorken, toplar göz göre göre dışarı çıkacak diye bırakılırken çizgiye içeri düşüyordu, çizgi hakeminin içerde işaretlerini uzaktan izlemekteydik, tepki verecekken bizim koç dahi içerde diyordu. Bazı pozisyonlarda da blok outlarda bizim oyuncularımız benden çıktı diye bizlere doğru işaretle sakinleştiriyordu, bu kadar centilmen bir takım olmamıza rağmen, benzer pozisyonlarda karşı takımın oyuncularının tam tersi tavırlarını da görüyorduk.
Ya kızlar böyle pes etmeyin haydi melekler diye uzaklara seslenmekte faydasızdı, parmaklık önündeki koridor kısımda duran ağabeylerde, amigo Yücel'de ne yapalım diye saçlarını başlarını yolup birbirlerine bakınıyorlardı. Yücel ağabey yapılan her hatada sinirini bir diğerine vura vura çıkarıyordu. Yanımdakilerle konuşurken, sanki iki takım rolleri değiştirdi, onlar iyi servis atıp bize oyun kurdurmuyorlar, bizim onlara sene başından beri yaptığımız şeyi yapıyorlar, oyun hakimiyetini aldılar diyordum, bir türlü nikolicten kurtulamamıştık, iyi oynadıkça oyunda kalıp sayılar almaya devam ediyordu. Takımı sezon boyu takip edenler için maçın çevrilemeyeceğine dair bir düşünce olamazdı ama bu geri dönüşü yapmak için de belki de rakip koç giovanni'nin bizim maçlarda 2-0dan 2-2lere getirdiği seferlerde yaptığı gibi kadroda kan değişikliği gerekiyordu. Setin sonunda birbirimize o maçlarda aldığı riskle ortak olmuşlardı ama biz bu kadar kötü oynamasına rağmen Nati'den vazgeçebilir miyiz diye birbirimize soruyorduk. Aralardan seslenip hoca değişiklik yap ne olcaksa olsun diye bağırmalar oluyordu.
İkinci setin sonlarında da rahat bir şekilde, bazı şanslı sayılarla bizi iyice sinir ede ede 2-0 öne geçiverdiler. Saha değiştirip önümüze doğru gelen oyunculara seslenmek için önlere doğru yığıldık. Kızlar, haydi kızlar, come on Nati, maçı bırakmayın, haydi Seda, Nihan diye alkış tutuverdik. Çok sıkıntılı bir durumdu, oyuncuların hepsinin yüzleri moralsiz bir halde koçun söylediklerini dinliyorlardı. Biz kendi içimizde bu maçın aynı buradaki dinamo maçına benzediğini konuşuyorduk, çok kötü bir oyunla dağılırken, geri dönüş yapmıştık. O maçtan beri oyuncuları bu kadar kötü bir ilk iki set oynarken izlememiştim. Yahu ilk set 13 sayı yakışmadı bize diyenler vardı, gerçekten de bu sezon bir maçta alabildiğimiz en düşük rakam bu olsa gerekti, daha önce bjk maçında 14 sayılık bir set olmuştu. Nati iyi değil, tam bir felaket bugün, hiç böyle görmemiştim onu dedim, ama standart bir oyunun altında vasat dahi oynasa bu maça ortak oluruz dedim. Mehmet Ali Beyin moral bozukluğuyla yerinden ayrılıp gittiğini farkettim, bir süre sonra üçüncü set başlarında dönüverdi.
Kendi içimizde de konuşmaya başladık, arkas maçındaki gibi olmalıyız, tam oyuna konsantre girelim yoksa maç gidecek diyorduk. Amigo Yücel Fenerbahçe aşkına herkes ayağa diyerekten salonu ayaklandırmak istedi, bizler inandık sizde inanın bizim için bu maçı alın diye bağırmaya başladık, İpek oyundaydı. Coştursana bizi bu tribünlerde... derken oyuna kötü giriverdik, Nati bu sürece kadar olduğu gibi çok az top öldürebilmekteydi, ona güvenle moralini yükseltmek amacıyla ısrarla verilen toplar fayda vermiyordu. Zaman zaman sahaya dönüp maça bakan amigo Yücel, Nati'nin gene yumuşak bir vuruşla blokta kalmasıyla bu kim yaa, ne yapıyor, neden oynatıyorlar ki, çıkarsınlar şunu diye yanındaki ağabeylerden birine kızgınlığını yansıtıyordu. Bende Yücel ağabey, o oyuncu avrupanın en iyilerinden biri, öyle oyuncu arasan zor bulursun deyince hadi canım,belli oluyor bulunmaz böylesi diye hala kızgın olduğunu gösteriyordu. Diğer yanda karşı tribün bizim yaptığımız spanish matador melodisini dahi utanmadan taklit ettiğinden onlara doğru yuh be diyerek işaret yapıyordu.
Teknik mola öncesi mola almıştık ama fayda etmemişti, teknik molaya servis sayısı verip girince,offlamalar arasında tribünden sinirler boşalıyordu. Değiştirsene hocam artık şunları, yeter be diye bağıranları sakinleştirmemiz gerekiyordu ama bir yandan hamle beklentisi içinde koç change diye seslenip ellerle işarette yapıyorduk.
Mental olarak çöken oyuncuları toparlamak zordu, aynı şekilde taraftarında morali bozuldukça işler kötüye gidiyordu. Haydi kızlar pes etmek yok, bırakmayın, yakışmıyor size bu oyun diyerekten son çabalarımızı koyuyorduk ama bu reaksiyonlarda cılızlaşmaya başladı. Mola dönüşü bir servis sayısı daha vermek çok kötü oldu. Yanımdaki bir ağabey, bu maç gitti artık bu hatalarla ama bir daha böyle oynamayız sonraki maçları alırız diyordu. Tam o sırada Alice ile Naz'ın oyuna gireceklerini görünce, bak ağabey arkas maçında da böyle demiştin ama çevirdik, şimdi de buradan eğer iki üç sayılık bir ufak seri yapabilsek bile taraftar coşar, o coşkuyla sete ortak olabiliriz diyordum, tek mesele o gazlama anında hata yapmamak. Zaten bu seti alabilmenin herşeyi değiştirebileceğini oradaki herkes bilirdi. Önceki setlerde problem tam bizim gazladığımız anlarda takımın çok basit hatalar yapmasıyla o gazdan faydalanamamasıydı.
Kenardan oyuna girebilecek olanlarla bir kıvılcıma ihtiyaç vardı, biz tribünde ne yaparsak yapalım o kıvılcım olmadıkça salonu yakamazdık.
Alice ve Naz girince tekrar alkışlar yükseldi, haydi kızlar diye bağıranlar çoğalmıştı. Bizim önlerde durup sürekli takımı alkışlama çabalarımız Yücel ağabeyinde üstlerdekilere yönelip bundan sonraki her mola dönüşü takımı alkışlıyoruz diye seslenmesine yol açtı, gerçekten de daha sonraki setlerde her sahaya dönüşte tribündekilere haydi takıma alkış diye direktif veriyordu. Bizim beklediğimiz kıvılcım rakipten geliverdi, neslihanın sonunda bir servis hatası yapmasıyla rahatladık. Haydi Fener haydi, tam zamanı şimdi... diye bağırıyorduk, Alice vurdu sayı geldi, tekrar aynı tezahürata yüklendik ki mola aldılar, coşmuş vaziyetteki Yücel ağabey'e mola alındığını sakinleşmesini söylüyorduk. O da yanındaki Tolga ağabeye dönüp, yahu bu yan taraf file arkası falan ne diye izliyor maçı, niye katılmıyorlar diye söyleniyordu, oyunun devamında o taraflara da dönüp eliyle haydi diye işaretler yapmaya, ıslıklayın diye bağırmaya, o taraflara git-gel yapmaya başladı.
Tam coşku anlarında mola ve yüksek sesli müzik girilmesine tepkiler gelmeye başladı. Hatta amigo Yücel bir molada müziği kesin hep beraber coşalım diye bağırtıyordu (Tam ritmimizi bulmuşken, Fenerbahçe marşları olsa dahi müzik çalınması gereksiz oluyordu ama maçtan sonra bu konuda salon amiri ve Abdullah beyle konuştuğumuzda sezon başı alınmış bir karar olduğunu söylediler. Oradaki federasyon görevlisi çocuklara müziği kesmeleri için işaretler yapmanın bir faydası yokmuş yani, federasyon,emniyet ve kulüplerin derbi maçlarda mola ve set aralarında küfürleri falan bastırmak için kararları böyleymiş. Hatta Abdullah Paşaoğlu "neyseki artık kendi marşlarımızı çalıyorlar, federasyona kalsa Orhan Gencebay'dan batsın bu dünya falan arabesk dinlerdiniz diye şakayla lafladı" )
Mola sonrası bizim serimiz bozuldu, karşılıklı sayılar gelmeye başlayınca, gene onların servislerine ıslık yüklenmesi yapıyorduk, diğer yandan bizim servisler sonrası savunma uğultuları koparmaya başladık, sayılarla tezahürata dönüyorduk ama fark bir türlü 3-4 sayıdan alta inmiyordu, korunaklı gidiyorlardı. Bu durumu İpek yaptığı blokla bozunca sadece belli bir taraftarın sürüklediği coşku katlanıverdi. Bizim için saldır Kanarya... diye bütün salon katılıyorken servise gelen kaptana aşırı moral yüklememiz sonrası kaçan servisle biraz üzüldük ama boşverin, dönüyoruz diye alkışlarla benche yolladık. İkinci teknik molaya iki farkla geride girmiştik, dönüşte beraberliği yakalamamız ile tüm salon coşmaktaydı. Servis onlarda ve neslihan geldiğinden gerilmiş halde ıslığa yuhalamaya yüklendik, bunun üzerine amigo Yücel'de tezahüratı kesip parmaklarıyla ıslık diye işaret yapıyordu, servis kaçtı.
Oyuncularda, kenardakilerde, protokolde, tribünde heyecan yükselmişti. Normalde biri blok yaptığında daha coşkuyla sevindiğinden kimin blokladığını anlardık, ama bütün oyuncular rakibi yakaladığımız anlarda öyle bir hırslı yüz ifadesiyle seviniyordu ki kim blok yapmış, sayı almış ayırt edilemezdi. Bizim için saldır Fenerbahçe diye sert girişler yaparak servis atmamızı bekliyorduk, sadece içeri yolla yeter diye sesleniyorduk. Top karşı alana süzülürken tezahürat zayıflıyor, hep beraber dikkat dağıtma çabasıyla gürültüye başlıyorduk. Böyle birkaç karşılıklı sayı sonrası nihayet Alice servisteyken iyi bir seriyle avantajlı duruma geldik. Spanish matador melodisi yükseliyor, coşkuyla zıplayıp duruyorduk. Öyleki kenardaki oyuncular ve protokoldekiler dahi alkışlarla katılıyordu. Set set tempoları ile seti alıp Yücel ağabeye her zaman her yerde en büyük Fener diye hatırlatmamla o da tribündekilere bu şekilde yöneliverdi.
Herkesin neşesi yerine gelmişti, bu seti çevirebildikten sonra artık maçı da çeviririz demeyen yoktu, tabii koçun biraz geçte olsa İpek-Alice-Naz üçlüsü hamlesiyle ve taraftar desteğiyle tekrar dirilen takımda, morali zayıflayan diğer oyuncularımızda düzelince devamı gelecekti. Fırsattan istifade hemen lavaboya gidiverdim, daracık tuvalet için pisuar başından dışarıya kuyruk taşıyordu. Fazla zaman kaybetmeden el-yüz yıkayıp yerime döndüm, arkadaşlar da gel otur dinlen biraz diye boş koltuğu gösterince oturup bekliyordum, amigo Yücel'in haydi alkışlıyoruz kızları demesini duyunca, ayaklandık, kızlar sahaya yerleşmekteydi, uzak tarafa doğru alkış tutuyorduk. Bir arkadaşta büfeden fazla fazla su alıp bize dağıtıverdi, boğazlarımızı yumuşatıverdik.
Dördüncü set başlangıcı karşılıklı sayılarla oluverdi, rakip takım gene önümüzdeki yarı sahaya geçtiğinden iyice yüklenme dozajımız artıyordu, bizim sayılarla saldır Fener saldır Fener.... diye bağırıyorduk. Zor çevirdikleri bir top arka ortaya iki numaraya doğru havalandı, normalde çoğu voleybolcu o topu sadece rakip sahaya yollamayı tercih edebilecekken, neslihan tereddütsüz sıçrayıp sert vurmasıyla sayıyı alınca şaşırıverdim.
Alice'den gelen blok sayısına yanımdaki arkadaşla sevinmiştik, Alice ile her maç sonrası olan muhabbetimizden dolayı onun bu etkili oyunu bizi sevindirmişti, bizim Alice'e bak yahu neler yapıyor diyordu. Gene birkaç manşet hatamız olduysa da teknik molaya önde girebildik. Amigo Yücel üst taraftaki gençlere seslenip, moladan sonra kendi aramızda bitmez tükenmez aşkımız.. söyleyelim diye sesleniyordu.
Naz farklı noktalara pas dağıtımıyla rakibin saha yerleşimine göre seçimler yapmaktaydı. Öyle ki bir pozisyonda önce Gamova ile hücumumuz karşılandı, dönen top Nati ile yolladık gene olmadı, ralli devamında top bizim sahaya havalanırken Naz rakip sahaya çok kısa bir bakış atıp gelen manşeti pasa çevirdi, biz Gamova'ya yollamasını beklerken Alice ile oynayıp, onun boş alana vuruşuyla sayıyı alıverdik. Teknik mola sonrası Naz'ın servis hatası ardından bir geri düşüş yaşadık, tezahürat etmeyi kesip rakibi bozmaya daha fazla yüklenmek gerekti. Fenerbahçe koy oley... diye bağırıyor, sonra tezahürat bizim servis rakip sahaya giderken cılızlaşıyor, hep birlikte top düşerken heeeyy bıraak gibi sesler çıkarıyorduk. Önde girdiğimiz ikinci teknik mola sonrası üstüste gelen sayılarımızla spanish matador melodisini yapmaya başladık, coşku tavan yapmış, ayakta olan kitlede herkes zıplamaktaydı, protokoldekilerde coşkuyla alkış tutuyordu, alınan molaya rağmen duraklamadan devam ediyorduk.
Ama mola sonrası işler biraz bozuldu, biz de hemen oyuna konsantre olmaya dönüverdik. Blok yerleşimine çekinceli hücum edip blok out yapmaya yönelen Alice iki defa topu dışarı yolladı, kritik yerde güzel bir plase ile sayı alan Naz bunun üstüne servis hatası yaptı, rakip servisten ace ile sayıda alıp öne geçti,mola almamız gerekti. Haydi Fener haydi,tam zamanı şimdi diyerekten kaptandan bir blok gelmesi ardından gene aynı coşkuyla bütün salon katılımıyla bağırılıyordu. Tam neslihan servise geçtiği anda koç son mola hakkını kullanıp onun konsantrasyonunu dağıtma yönünde bir tercih yaptı, ama bu daha çok bizim taraftarın konsantrasyonuna yaradı denebilir. Amigo Yücel arkadaşlar çok kritik sayı, herkes ıslıklayacak diye bağırıyordu, sonra ayağa ayağa bütün salon ayağa diyerekten file arkasının önüne gidiverdi, herkesi ayaklandırmaya başladı, sahayı gösterip ıslık işareti yapıyordu. Takımlar sahaya dönmüştü, neslihan servisteydi, müthiş bir uğultu, laf atmalar arasında topu yandan dışarı yolladı, seti almış, beraberliği yakalamıştık. Herkes otursun dinlenin diye arkalara işaret yapmaya başladık. Amigo Yücel file arkasından dönüp gene önümüze gelmişti, bravo diye onu da gazlıyorduk, gene üst taraflara doğru seslenmeye başladı, 15 sayı kaldı, bu set sadece 15 sayı, aynen devam ediyoruz tamam mı demesi üzerine, arkamdakilerden biri Yücel ağabey hentbol takımımız olsa onun da kurallarını öğrenirdin sen deyince gülüşmeler oldu.
Sarı Melekler oooo.. diyerekten son sete giriş yaptık, iyi başlarsak iyi gider diyordum, Alice servis hatasıyla başlayınca kötü başladık dediler, yok dedim bu sayılmaz. Nati toparlanmış, ağırlığını koyuyordu, kendisine olan güvenimle büyük bir rahatlık içindeydim. Dilimde şarkıların gündüz gece... diye bağırırken gelen sayılarla gene öne fırlamışken mola ile kesme çabasına gittiler. Artık savunma direncimizi aşmakta güçlük çekiyorlardı, fark dörde çıkmıştı, maçın kırılmakta olduğunu hissetmemizle yan tarafa file arkası tribüne doğru yönelip ayağa davet ettik. Amigo Yücel bize eliyle koy işareti yaparak ne söyleyeceğimizi gösterdikten sonra bir iki üç diyerek başlattı. Biz Fener koy koy koy diye seslenirken file arkasından aynı yanıt geldi, az bir kesim şampiyonluk geliyor diye bağırmayı akıl etmişti. Bunu yanlış devam ettirenlere sinirlenen amigo Yücel saçını yolacakken bizim taraf duraklamadan gene Fener koy koy koy diye bağırınca, bu sefer file arkasından işi bilenler daha yüksek sesle şampiyonluk geliyor diye giriverdiler. File arkasında maç boyu oturan kadın erkek kalabalığın dahi ayaklanıp coşkuyla şampiyonluk geliyor diye bağırdığını görünce, haydi daha yüksek diye gaza getiriyorduk. Tam bu süreçte sahada iki sayı daha almıştık, oyuncularımızda bu coşkuya yanıt veriyorlardı, fark gittikçe açılıyordu. Alkışlarla molaya giriverdik, ben oturmuş burnumu silmekle meşgulken, salonda büyük bir uğultu kopuyordu, ne olduğunu soruverdim, vgstt benchinden bir işaret yaptılar galiba dediler, bench yanına kadar gelen rakip menajer nalan ural'a file arkası duvardibindeki ekipten tepkiler veriliyordu, nalan dışarı diye yuhlamalara katıldık. Sinirle tamam be diyerek gene reklam panoları arkasındaki yerine gidiverdi.
Saha değişimine aldığımız sayıyla girince, gene bizim tribünün üstlerinden matador melodi yükseliyordu, hep beraber coşkuyla katıldık, önümüzden geçen oyuncularımıza da alkış tutarak devam ediyorduk, onlarda alkışla geçiverdiler. Seda'nın tekrar oyuna girdiğini görenler neden Alice'i çıkarıp aldı ki koç diye soruyordu, herhalde ön alanda blok içindir dedim. Biz coşkuyla zıplayaraktan galibiyete yaklaşmamızı kutluyorduk, Yücel ağabeye tekrar Fener koy koy koy yapalım dememizle, gene bağırmaya başladık, ana tribün yan tarafıyla da yaptık. Sapsarı-Melekler yapıyorduk, rakip farkı azaltır gibi olup mola alınınca, Yücel ağabeyi uyarmak gerekti. Onun servis serisini kırdık mı bu iş tamamdır diyorduk, haydi kızlar dikkat diye bağırdıktan sonra gene toplu halde yuhalamaya başladık. Daha fazla yaklaşmalarına izin vermeden Nati'nin harika bloğuyla maç sayısına vardık, maç maç maç tempoları arasında serviste olan Alice topu dışarı attıysa da, önemli değil diye alkışlayıverdik. Maç sayısı geriye düştüğümüzde şiddetli sallanmasına rağmen, bütün tecrübesiyle yıkılmayan Nati'den geliverdi. Armanın gururu Sarı Melekler diye bağırmaktaydık. Sarı Melekler ooo diye devam ettik.
Önlere doğru yığılmalar oluverdi, maçın uzamasıyla futbol maçına yetişme telaşı içinde olanlar biraz daha seri hareket ediyordu, amigo Yücel'de koltuk üstünde duran montunu giyerekten gidiverdi. Takım ise rakiple ve kendi içinde tebrikleşme turlarını tamamlayıp Fener çektikten sonra alkışlar arasında bize doğru geldiler. Onlar gelmeden önce Sarı-Lacivert-Şampiyon-Fener diye üçer defa yapacağımızı etraftakilere söylüyorduk. Son maça göre daha düzgün bir karşılıklı Sarı-Lacivert yapılırken yabancılar dahil tüm oyuncular katılıyordu. Alkışlarla geri döndüler, ...salonları yakarız senin için şampiyonluk gelince diye bağırıverdik. Diğer yarı sahadada vgstt oyuncuları kiralık taraftarlarınca alkışlanmış, yorgunlukla yerlere yığılmışlardı.
Salon yavaştan boşalırken, klasik oyuncuları çağırma seansımız başladı. Ekaterina Gamova ardından Natasa Osmokrovic diye devamı geldi. Nihan'ı çağırmamızla eli kulağında daha yüksek işaretleri yaparak hoplaya zıplaya bize yaklaştı, selamlayıp teşekkür edip gitti. Bu defa oyuncuların hepsine önümüze kadar gelmeleri için ısrarcı olmuyorduk. Eda Erdem oley sesleriyle yaklaşıp selamladı, ardından büyük kaptan ve terminatör Seda el salladı. Güllerin en güzeli Songül seslenmelerimizle geliverdi, vur vur kafasına kafasına çivi gibi çivi gibi Naz Naz Naz sesleri yükseldiği gibi Naz yerinden ayaklanıp geliverdi. Bu taraftar seninle gurur duyuyor diye bağırıldı. Alice Blom oley seslerine el sallayınca, gel işaretleri yapmamızla geliverdi, bravo Alice, we love you diye seslenmelerimize thank you diyerek gidiverdi. Üst tribünden aşağıya formalar atılmıştı, dört beş forma protokole yakın yerde oyuncuların imzalaması için dizilmişti. Onlar imza atarken, Drickx diye alkış temposuyla bağırıyorduk, forma imzalamayı bitirdikten sonra bize doğru bakıp el sallayıverdi. İpek ayakkabılarını çıkarmış,yerde dinleniyordu, tam gitmek üzereyken onu çağırmaya başladık, el salladı ama ısrarla buraya diye çağırmamızla çoraplarıyla komik bir görüntüyle önümüze geldi, bu taraftar seninle gurur duyuyor diye bağırıverdik. Merve Tanıl'da es geçilmeyince, gülerek keyifle el sallayıp teşekkür etti. Jan de Brandt Oley sesleri yükseldi, koç yaklaşıp alkışlarla karşılık verdi. Kamil Hoca seslenmelerimize selam verdi, Violet Duca çağırılınca yakınımıza gelmesiyle onunla karşılık Sarı-Lacivert yapıldı. Naz tribündeki annesinden zarf gibi birşey almak için yaklaşınca tekrar alkışlara alkışla karşılık verdi, kızının güzel oyunundan dolayı annesini de tebrik ettim.
Futbol maçını izlemeye gitmek için biraz daha zaman varken, gene az sayıda kişi çıkış lobisine doğru yöneldik. O sırada karşı taraftan gelen her maç saha içinde gördüğümüz federasyon hakem gözlemcisi orta yaşlı bir görevliyle şakayla laflamaya başladık. Biz hakemin kötü olduğunu ikinci setin başında hatası olduğunu söylerken, o ise yok hakemler hiç hata yapmadı bugün diyordu, nasıl olur bu kadar farkla top auta gidiyor, gözünün önünde göremiyor diyorduk, başka hakem yetişmiyor mu bu ülkede yahu dememizle bize takılmaya başladı, sırayla sordu kaç yaşındasınız sizi hakem yapalım, yetiştirelim o zaman diyordu. Çizgi hakemleri, genç çocuklar yavaş yavaş yetişecekler demesiyle yahu bunlar arasında çocuk gibi olanlar var dedik. Ardından yanından ayrılıyorken, bir ağabey gözlemcinin beşiktaşlı olmasını hatırlayıp, hani geçen Fener-beşiktaş maçı için kazanacağız diye iddialaşıyordun ne oldu demesiyle, -Bilica'yı kastedip- bak buraya çukur kazayımda bir dahakine içine düşüver diye takılıverdi.
Alt tarafa çıkış lobisine gidip terli halde dışarı çıkmadan iç kısımda etraftakilerle konuşarak beklemeye başladık. O esnada salon güvenlik amiri bizimle bu müzik kesme meselesi için ısrarlarımız hakkında konuşuverdi, anlaşılan görevli genç çocuklar şikayet edivermiş. Abdullah Paşaoğlu'na da derdimizi tam coştuğumuz sıralarda yüksek sesli müzik girilmesinin gereksiz olduğunu anlattık ama uygulamanın sezon başı böyle kararlaştırıldığını, tribündeki diğerlerini de uyarmamız gerektiğini söylediler. Sonra ben Yasin hakkında soruverdim, ardından Barış ve Kike ile konuştum derken yan tarafta Eda'nın erkek arkadaşı bizimkilerle konuşmaktaydı. Hiç kullanmıyorlar, böyle olmaz ki dediğini duyunca ne olduğunu sordum, oyunculardan mı bahsediyorsunuz dememe yok dedi. Tribünde bakıyorum siz orada o kadar uğraşıyorsunuz, gene maçı çeviriyorsunuz ama yan taraflardakiler hiç katılmıyor, biraz daha karşılıklı tezahüratlarla onları da kullanmak gerekiyor. Fener gol gol gol tezahüratında mesela nasıl bir coşku oldu öyle deyince, gol demiyoruz ki koy diyoruz dedik. Yaa ne farkeder işte gol diye bağırılsa sanki voleybolcular gidip ayakla kafayla vuracak değil, onlar da tezahüratın vurgusunu hissediyor sonuçta, gol mol farketmez dedi. Üstünde forma vardı, Eda çıktıktan sonra futbol maçına gideceklerini söyledi ama çok beklersin, Eda her zamanki gibi en son çıkan olur dedim. Yan taraftaki odaya giden emektar gazeteci Ragıp Tekin'i keyifli bir halde görünce, Ragıp ağabey nasıl maçtı, böyle uzun maçları izlemesi senin için daha keyifli oluyordur deyince, "ee tabii yani artık final serisi bu, böyle maçlar olması lazım, çekişme olunca voleybolda güzelleşiyor, biz de keyifle izleyip yazıyoruz" dedi. Alev Anakök ise pek onun kadar keyifli bir yüz ifadesi olmadan çıkmaktaydı, yanımdaki arkadaşla böyle kazanmamıza üzüldü herhalde diye yüz ifadesini yorumladık.
Mehmet Ali Bey, kızı, medya danışmanı Hakan Artış vs. olmak üzere toplu çıkıyorlardı, saygıyla yolu açıverdik. Bizim oyunculardan çıkanlar olmaya başlamıştı, telefonla konuşarak yürüyen Seda'yı görünce, Seda hataları takma kafana, düzeltirsin dememle telefonu bırakıp sağol,görüşürüz diyerek gitti. İpek çıkmıştı,geri döndü, futbol maçı biletini almayı unutmuş. Koç etraftakilerle konuştuktan sonra çıkıyordu, bizlere çak yaptıktan sonra uff what a comeback (ne geri dönüştü), gelecek maç görüşürüz diye uğurladık. Nihan geldi, bekleyen eşiyle ve yanındaki ufak çocukla çıkmadan önce bizlere döndü, çok iyiydiniz arkadaşlar dedi. Arkasından Nihan bu maçlara getirdiğin şirin ufaklıklar kim dedim, yeğenlerim dedi, bazen tutamıyoruz sahaya dalıyorlar diye güldü. Böylece tribündekilerle aramızda geçen Nihan'ın çocukları mı acaba diyalogu da aydınlanmış oldu, bu yaştaki aktif bir oyuncu daha bu sezon içinde yeni evlenmişken, iki çocuklu olduğunun söylenmesi garip gelmişti, anlaşılan tribün magazincileri yanlış haberler almış.
Alice gözükünce, tebriklerimize teşekkür etti, sen oyuna girdikten sonra maç dönüverdi, servislerinle hücumlarınla çok iyiydin demem üzerine her zamanki güleryüzüyle, "ben mi? bütün takım hepberaber kazandık, teşekkürler" diye çıkıverdi, dışarda da resim çektirmek isteyen gençlere poz vermeye başladı. Arkasından gelen Frauke'ye de tebrikler dedik, belki kötü performansı ve transfer durumlarıyla ilgili üzerinde bir stres olsa da güleryüzle çıkmaktaydı, teşekkür etti.
Çıkan vgstt oyuncuları da oluyordu, kimisinin suratı nalan ural gibi dağılmış halde asıktı. Geçmiş olsun dediklerimiz de vardı, hiç yüzlerine bakmadıklarımız da. Ciao gio diye giovanni'ye laf atmıştık. Erkek arkadaşının beklediği özge mi gözde mi olduğunu anlayamadığımız bir tanesi, turnikeleri geçip ona sarılarak çıkıverince, yahu bu çocuk hangisiyle çıktığını iyi biliyordur herhalde diye dalga geçiyorduk. Naz'ın çıktığını görünce Naz tebrikler, maçı çok güzel çevirdiniz, çok olumlu katkı yaptın dememizle bazen yüzünde gördüğüm yapay gülümsemeden farklı içten bir gülümsemeyle çok teşekkürler,sağolun diyerek dışarı çıktı, hayranlarıyla resim çektirmeye başladı. Katya İnessa ile birlikte lobide konuşuyor, resim çektirmek isteyenlere biraz sıkıntıyla tamam diyordu, keyifli olsada fazla ilgiden bunalan biri. Tam kapıdan çıkıyorken bizim arkadaşında resim çektirmek istemesine haydi Katya,lütfen, bizim için dememizle "for you ok" dedi. Ama dışarı çıkmasıyla da fazla ilerleyemedi, gene poz vereceği taraftarlar bekliyordu. Nati çıkarken oğlunun bu tatil günü yanında olmadığını farkettim, hepimizle sırayla el çaktı, tebriklerimize uff zor maçtı dedi, bir ağabeyin arkasından seslenip birşey hatırlatarak takılması üzerine yanımıza dönüp şşşt, şimdi olmaz diye susturuverdi.
Zor bir geri dönüş ile çevirdiğimiz maç ardından, artık gelecek maçlarda daha dikkatli oynamak lazım, onlar çok iyi hazırlanmış, iki tarafda birbirini ezberledi, iyi konsantre olup hataları asgariye indirmezsek gene zor maçlar olur diyerekten caddeye çıkıp futbol maçını izlemeye yola düştük.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
3 yorum:
Ellerine sağlık...
Yarın ki ve sonraki maçları salondan izleyeceğim.. Umarım bu sefer görüşebiliriz.
@ Hayatımın Anlamı
Tamam Murat ağabey, maçtan bir saat kadar önce gelmeye çalışacağım, gene bildiğiniz kısımlarda bu sefer önlerde olurum. Hiç olmadıysa maçtan sonra kesin karşılaşırız. Size iyi yolculuklar
Kerem'cim önce geçmiş olsun.
Aman kendine dikkat et 2 maç
kaldı :))
İzlenimlerin ve içeriden
haber niteliğindeki diyalogların
için çok teşekkürler.
Yorum Gönder