31 Ocak 2010 Pazar

Kerem'in Jan de Brandt Röportajı !!!!!!!!!!!



VGSTT-Eczacıbaşı maçı öncesi protokol karşısı tribünde ailesiyle beraber oturan Jan De Brandt ile sohbet etme fırsatı bulduğumdan bunla ilgili de birşeyler yazayım.

Bizim maçın bitimiyle rakiplerden vakifbankin son durumunuda merak ettiğimden maçı izlemek için beklemeye karar vermiştim. Salondan ayrılmayıp maç için bekleyen voleybolseverler arasında otururken sessiz ortamda can sıkıntısı başlayınca keşke kitap falan getirseydim zaman geçirmek daha kolay olurdu diye düşünüyordum. Yavaş yavaş bu maçı izlemeye salona geliveren izleyiciler yerlerini alırken, Vgs taraftarlarından bazısı "Sultans of the Sun" "Taraftarın her zamanki yerinde" pankartları asmaktaydı. Zaman ilerledikçe bizim oyuncuların birkaçının tribüne çıktığını gördüm. Kafeye gidip yiyecek birşey alanlar vardı. Bazısı sivil kıyafetlerini giymiş aileleri yanında oturuyordu, bu esnada koçunda tribünde olduğu gözüme çarptı. Uzun zamandır sormak istediğim birşey vardı, daha yakınında bir koltuğa yerleştim. Yanındaki ufak bir kız ile oynamaktaydı, bir yandan da sağ tarafında oturan sanırım kızı olabilir, genç bir kız ve beyaz saçlı daha yaşlı biri ile konuşuyordu. Bu kişi annesi midir yoksa eşi mi net anlayamadım.

Biraz uzaktan konuşmalarının ara verdiğini görünce arkasındaki boş koltuğa gidip, omzuna dokunup "Mr. de Brandt merhaba,rahatsız etmiyorsam size bir şey sorabilir miyim" dedim.
O da "tabii ki, hiç sorun değil, rahatlıkla konuşabiliriz" deyince bir süre öyle arkasına doğru dönmüş vaziyette 10 dakika kadar sohbet etme fırsatım oluverdi.

"Ben Fenerbahçe taraftarıyım" dediğimde "ahh merhaba(Türkçe)" deyip elimi sıkıverdi. "Fenerbahçe taraftarları olarak merak ettiğimiz bir konu var, sanırım sözleşmeniz sezon sonu bitiyor, acaba sözleşmenizi uzatmak için görüşmeniz olacak mı, açıkçası biz uzun yıllar bizimle kalmanızı çok arzularız" diye soruverdim.
Koç " Ben de burada kalmak istiyorum ama bu yönetimle karşılıklı bir diyalog gerektiriyor, herhalde şubat ayı içinde ya da şubattan sonra Mr. Aydınlar ile bir görüşmemiz olacak, en az iki sene daha kalmak arzusundayım, büyük ihtimal bir problem olmaz, merak etmeyin seneyede buradayım" dedi.

Ben herhalde soruyu cevapladı daha fazla rahatsız etmeyeyim, önüne mi döner acaba diye düşünürken koç konuşmaya devam edince biraz daha rahat sohbet ediverdim. " Burada başlattığımız çalışmaları bırakıp gitmemek lazım, takımda istikrarlı bir düzen kurmadan ayrılmak güzel olmaz, Bu takımı kurmak için çok büyük harcamalar yapılmakta, yıldız oyuncu transferleri için ekonomik olarak büyük emekler var" deyince ,
"Bu yıldız oyuncuların olduğu kadroyu idare etmekte kolay değildir, siz çok dostça idare ediyorsunuz,seviliyorsunuz. yıldız kaprisleri, oynayamayanların sıkıntıları olabilir falan" dedim ki hemen
"Bizim oyuncularımız yıldızlarımız gerçekten çok iyi karakterli, onlarla çalışmak çok büyük şans"

"o zaman hem buradaki şartlardan hem de İstanbul'daki yaşantınızdan memnunsunuz galiba" dedim.
"gerçekten iyi bir ekip ve yönetim içinde, güzel bir takım kurduk, sizlerinde çok güzel ilgisiyle burada olmaktan keyif alıyorum" dedi.
"ama daha yolun başındayız, şimdi çok yoğun bir tempo içine girecez daha çok çalışmak lazım, şampiyonlar liginde bu tur favoriyiz ama sonra Rus takımları Odintsovo-Dinamo Moskova(burada uff again çekti) bunlar zor rakip olacak" diye ekledi.
Bende " Haklısınız, Rus takımları gruptaki kadar kolay olmayacak, hatta buradaki son maçta Dinamoyu geridönüş ile zor yendik" deyince
"Evet,işler artık daha zor olacak, buna göre ligde biraz dinlenmek gerekiyor" diye ekledi.

"Peki koç İtalyan takımları hakkında ne dersiniz? Onlarda favoriler hemde form grafikleri hep bu zor aylarda yükselir" diye bir soruverdim
"İtalyanlar güçlüler, bu kupalarda tecrübeleride bizden çok fazla ama bakalım Final Foura varıp onlarla eşleşmemiz olursa hazırlıklarımızı gösterme fırsatımız olacak" diye cevapladı.

"Herhalde bu yoğun programda Final Four evsahipliğini almış olmayı tercih ederdiniz" dedim
"Ehh oldukça iyi bir yol olabilirdi, biraz daha dinlenme fırsatımız, özel çalışma yapacak zamanlarımız olurdu" dedi

"Neden bizim başvurumuz kabul görmedi acaba salon problemi mi, Fransız lobisi mi daha etkiliydi (bu noktada aklıma lobinin ingilizcesi gelmedi lobby diye salladım ama koç anladı,belki de doğrudur) "

"Salon faktörü önemliydi, buraya gelen izleyen görevliler bakıyorlar ufak bir salon genelde 500-600 taraftar oluyor ama bazen önemli maçlarda çok daha fazla oluyor. İnsanların ilgisine bakıyorlar, bazı diğer kriterlerde var, işin içinde para da sözkonusu tabii, hem biz organizasyonu yapacak olsak Ankara'da oynayacaktık ki bu da bu şehrin takımı olarak olumsuz oldu. Fransızlara bakarsak Cannes salonu büyük organizasyon için güzel bir yer hem de iyi referansları var, dediğin gibi masada politik etkide koymuş olabilirler, bakalım umarım oraya da gidip göreceğiz" dedi
"Bu salonda çok güzel atmosfer yarattığımız halde olmadı yani" dedim
"Bizim taraftarımız gerçekten çok özel ama bu diğer şartlar problem oluyor" deyince
"Seneye yeni salonumuz olunca alabiliriz organizasyonu" dedim
"Elbette, sanırım Ataşehirde(bunu doğru telaffuz etmesine şaşırdım) yapılıyor, projeleri gördüm,güzel bir yer olacak, o zaman kendi yerimizde organizasyon yapmak daha kolay olur" dedi
"Buradan çok çok daha büyük bir kapasitede salon olacak, bizim endişemiz bakalım daha büyük salonda aynı sıcak atmosferi yaşayabilirmiyiz, takıma destek konusunda sıkıntılarımız olur mu gibisinden şeyler
" deyince
"O zamanlarda takıma daha fazla ilgide olabilir, şüphem yok, Fener fans can do everything"
"Hem takım içinde çok sevilen arkadaş gibi birisiniz hem de taraftarları sizi çok seviyor, geldiğinizden beri gösterdiğiniz performans ile bizi çok mutlu ettiniz, sizle diyalog kurabilmekte çok kolay" deyince
"Ben karakter olarak rahat biriyim, buna bir oyun,eğlence,şov olarak bakıyorum, herkes eğlendiği sürece sorun yok. Oyuncularla da taraftarla da çok güzel eğleniyoruz"
"Umarım daha uzun yıllar bizimle beraber olursunuz teşekkürler" dedim
Tekrar elimi sıkıp "ben teşekkür ederim, gene görüşürüz" dedi.

Aslında arkasındaki koltuktan ayrılmadım ama maç başlama vakti yaklaşmıştı, rahat izlesin diye rahat bıraktım adamcağızı, yanındaki ufaklık ile diğer yanındaki Belçikalı genç güzel kızı da bu kim böyle konuşuyor gibisinden zaman zaman bana bakıyordu. Bir ara ufaklık (meğersem arkamda oturan kadının Şevval adlı kızıymış) annesinin yanına gidince koçun yanındaki koltuk boşaldı, yanına geçip biraz daha sohbet edebilirim belki diye düşünüyordum ama eczacı ikinci sette o kadar saçmalayıp seti kaybedince 2-0 geriye düşmesiyle koç ve aileside toparlanıp ayrılıverdi. Gene selam verip iyi akşamlar dedi ve gitti.

Onun gittiği sırada uzak tarafta kalan Fenerbahçe taraftarının kullandığı file arkası tribünde, oturup yemek atıştıran yerli Fenerbahçeli voleybolcularda (İpek-Songül-Naz-Seda-Çiğdem-Nihan) ayaklanıverdi. Frauke ve Alice ise onların bir sağındaki blokta vgs için bağıran Üsküdar Anadolu atkılı çocuk kalabalığının yakınında oturuyorlardı. Yerli oyuncular grubundan ayrı duruyorlardı. Bu ikili maçın son setini de oradan izlemeye devam etti. Aslında yanımda fotoğraf makinesi olsaydı böyle bir günde takımdaki bütün herkesle ve koçla fotoğraf çektirmek için çok müsait bir ortamdı. Yalnız Nati ve Gamova ortalıkta görünmüyordu, onlar daha önceden ayrılmış olabilirler.
Rakiplerimizin oynadığı maçla ilgili izlenimleri ise daha sonra yazarım.
dedi

Kerem GÜRSEL

Hiç yorum yok: