30 Ocak 2010 Cumartesi

Fenerbahçe Acıbadem-Nilüfer Belediye Kerem'in Gözüyle Salondan İzlenimler.

 

Ligde düşme hattında olan bir rakip ile karşılaşacak olmamız ve gene bir saatte bitebilecek bir maç olma ihtimaline rağmen salonda erkek takımımızın geçen haftaki kritik maçına göre bile daha fazla ilgi vardı. Dışarda içeri girmeyi bekleyen gençler birazda kapıda kalabalıkta karambol yaparak beleş girme çabalarıyla maç saatine doğru birikmişti, maç başladığı halde bazı ağabeylerinin maddi yardımlarını bekleyip girmeyenler falanda ilerleyen zamanlarda içeride yerlerini aldılar.

Takımda kimler oynuyor diye bakmak için gözümüzü sahaya yöneltince ilk göze çarpan giydiğimiz antrasit (arma) formalar oluverdi. Oyun kurucumuz Naz, liberomuz Songül iken çoğunlukla Alice Blom ve İpek oynuyor, kaptan Çiğdem ise zaman zaman oyuna girdiyse de yedekti. Gamova ve Nati'de aynı şekilde sık sık köşede takılıyorlardı. Hakem İlhami Şenyurt kendi yarattığı absürd vaziyetler için itiraz eden oyunculara bir takım şeyler söyleyeceği vakit kaptan Çiğdem kenarda olduğundan Seda'yı yanına çağırıyordu. Bir de geçen hafta Ayazağa'da gençler maçında sakatlanan Merve giymiş püsküllü çizmelerini protokol tribününün bir köşesinde oturuyordu, takım yer değiştirince o da onlarla beraber diğer köşeye oturmaya gidiverdi.

İlk set gayet rahat ilerlemekteyken doluya yakın gözüken ana tribünün sağ köşesinde oturarak tezahürat etmekte olan bizlere karşın file arkasındaki 70-80 kişilik genç kalabalık ayakta ve çok gazlayıcı bir tempoyla gidiveriyordu. (İlerleyen zamanla biraz daha kalabalık biriktiler) Bana göre böylesine kuvvet farkı olan bir rakiple oynarken 11-5 falanda öndeyken "bizim için saldır kanarya...." diye bağırmaları manasızdı. Bizim taraftan yükselen "aradığım büyük aşkı...." melodisine katılmak yerine kendi bağırdıklarını iyice sert bir tempoyla bizim köşeyi bastırarak sürdürmeye devam etmeyi tercih ettiler. Bundan hoşnut olmayan voleybol tribünü müdavimi ağabeylerin biraz gerilmesine yol açtı, ne yapıyor yahu bunlar diye birileri gidip konuşmak istedi. Neyse işte dialoglar sonrası, bu tezahürat baskınlığı üzerine olan komedi bir süre sonra karşılıklı yapılan "Bitmez tükenmez aşkımız...." ile sona eriverdi. Yedek oyuncularımızında katıldığı alkış temposuyla "set-set-set.." diye bağırarak son sayıyıda ikinci seferde alıverdik.

İlk set sonunda maça gelen taraftarın rahat tavırlarının yansımasıyla, bazı ağabeylerin sürekli birbirlerine laf atışmaları başladı, bu sahneleri şakadan kovalamacalar uyduruktan kavgaları sık sık tekrarladılar. Bu esnada önümüzde ısınan Nilüfer belediyeli oyunculardan biri bizim geçen seneki kadromuzdaki gençlerden Elif'ti. Daha sonra maç içinde oynama fırsatı da buldu.

İkinci setin başlarıydı ki Mehmet Ali Aydınlar salondaki yerini alıverdi. Bir ara "Fener-bahçe Oley" temposu yerine "Fener-bahçe Fenerbahçe Acıbadem" gibi birşey yapılması fikri ortaya atıldı, ama çoğunluk tarafından kabul görmedi. Teknik mola sırasında bazı ağabeylerden "3 sette bitirin Sivas'a gidicez" diye yükselen sesler ilerleyen zamanda "3 sette bitirin Çengel'de rakı içecez" ,"3 sette bitirin Caferağa'ya gidicez" diye değişiklikler gördü. Ama maçın son seti beklediğimizden biraz daha uzayıverince Caferağa'ya gitmek yalan oldu.

İkinci set gene rahat bir tempoda gidiyordu ama garip garip zamanlamalarla yapılan tezahüratlar oluyordu. İlk teknik molada file arkası "Armanın gururu Sarı Melekler" diye bağırıverdi ki garipti. Bizim taraftada ayaklanıverdik. File arkasıyla karşılıklı üç alkış tempolu "Fenerbahçe sen çok yaşa..." yapılırken farklı uygulamalar yapmaya başladık. Oturarak beklerken, sıra bize gelince birden ayağa fırlayarak, olabildiğince Feeeeneeerbahçe diye uzatarak, sırtı dönük, ellerle kollarla farklı figürlerle birkaç tur daha bu tezahürat devam ediverdi. Setide alınca "Her zaman her yerde en büyük Fener" diye bağırıverdik.

Üçüncü set artık iyice gevşemiş ortamda kimisi keyfine göre tezahürat etmeye başladı. Mihriban vb. söylenirken kimiside birkaç oyuncuya özel tezahüratta bulunuyordu. "Gamova Gamova I love you Gamova" denirken bizim tarafa bakan Gamova gülümsedi gibi gördüm ama eliyle falan selamlamadı. Yanındaki arkadaşıyla şakalaştı. Terminatör Seda diye bağırılıyordu ama o sıralarda Seda pek iyi toplar öldürmüyordu. Bu süreçte oyuna göz attığımızda ilginç bir şekilde başabaş gitmekteydi. Hocamız mola haklarını kullandığı halde olumlu yansımaları olmadığı sırada sık sık oyuncu değişiklikleriyle müdahale ediyordu. Salondaki taraftar ise nasılsa şimdi öne fırlar bitiririz havasındayken rakip ikinci teknik molaya önde girip biraz şaşırtıverdi. Teknik mola sonrası "Bizim - için - Saldır Fenerbahçe" diye net bir tonlamayla tezahürat yapılırken üstüste sayılarla gene öne geçince tamam işte bu kadar diyen taraftarlar, o sıralarda 20. sayıya gelince yeni tezahüratı söyleriz diye işaretleşip hazırlanıyorlardı. (Yeni dedikleri "gururumuz Sarı Melekler, arma için terini döker....")
Ama sahada rehavetle birlikte konsantrasyonları iyice zayıflayan oyuncularımız çok basit hatalar yapmaya başladılar. Songül'ün üstüste iki manşet hatası oluverdi. Biz "boşver Songül, haydi kızlar" falan diye moral vermeye çalışıyorduk ki iki sayı geriye düşmüştük. Bir ara kötü bir pas veren Naz içinde tezahürat yapıldı. Ne oluyoruz set mi vercez birde bunlara diye bir gazla "Bizim için saldır Kanarya..." diye toplu halde coşkuyla tezahürat edilmeye başlandı. Karşılıklı sayılar gelirken servise geçen Alice Blom smaç servislerle onların gardını düşürüverdi. Alice Blom Oley diye ona tezahürat yaptık. Maç sayısı öncesi "Gururumuz Sarı Melekler...." bestesini söylemeye anca fırsat doğuvermişti.

Maçın bitimiyle Tolga ağabey(meşhur uzun saçlı olan) "beste falan söyletmek için bağırmayalım, karşılıklı Sarı-Lacivert yapalım" deyince toplu halde taraftarları alkışlayan oyuncularımıza "Çiğdem başlat" diye bağırılarak iletişim kuruldu. Çiğdem Kaptan bütün kızlara dönüp birşeyler söyledikten sonra 1-2-3 diye sayarak bize doğru "Sarı" Lacivert "Şampiyon" Fener yaptık. Şampiyon kısmına yabancı oyuncularımızda rahatlıkla katıldılar. Bunun bitimi ardından gene alkışlar yükseldi. Oyuncuların ardından biraz daha "....4 kupayıda getirin bize canımızı verelim size" diye tezahürat yapıldıktan sonra taraftarlar dağılmaya başladı.

Onlar soğuma hareketlerini yaparken pankartlarını toplayan taraftarların yanısıra hala birbirleriyle şakalaşarak laf atan ağabeyler ve onları tezahüratlarla gaza getiren bir kısım gençler salondaydı. Bizim oyuncuların bir kısmıda bu komik tezahüratları dinleyip tribünü izliyorlardı. VGS-Eczacıbaşı maçı oynanacağından bu takım oyuncularıda aşağılarda gözüküverdi. Gamova Eczacı'daki Rus oyuncu ile gülüşerekten güzel bir sohbet içindeydi. Soğuma hareketlerini bitirenlerin çoğu salondan ayrılmıştı ki en sonlara kalan Nati'ye doğru gençlerden birkaçı Natiii diye bağırınca Nati gülümseyip bize doğru öpücükle selam verince hepimiz alkışladık. Seda'da son giden oyunculardandı ona tezahürat yapınca hareketleri bırakıp salon çıkışına doğru yöneldi, bize doğru hepiniz kalbimdesiniz diye bir işaret yapıp alkışlarla gitti.

Bu esnada diğer kapı tarafında olan koç Jan de Brandt çıkışa doğru giderken uzaktan gelen ilaçcıların koçu Beppe Cuccarini onun yanına gelip koyu bir sohbete koyuluverdiler. Aşağı yukarı 15 dakika konuşmuşlardır ki sık sık gülerek birbirlerine birşeyler anlatıyorlardı. En sonunda koçta gözden kayboluverdi ve benim gibi sonraki maçı izlemek isteyenlerin bir kısmı salon içinde farklı yerlere dağılıverdi.

Kerem GÜRSEL (Sensibleturk)

Hiç yorum yok: