14 Aralık 2011 Çarşamba

Fenerbahçe Grundig - Lokomotiv Novosibirsk 0x3 (Salondan İzlenimler)


Tam sezona iyi başlamışken dünya şampiyonası nedeniyle verilen uzun aradan sonra; şampiyonlar ligindeki grupta oynadığımız üçüncü maç maalesef takım formunun ve uyumunun düşük seviyede olduğu bir güne denk geldi

Sahada olduğu kadar salon ambiansında da ciddi bir uyumsuzluk vardı. Boş salonda alt tarafta sıkışarak toplanmış 50-60 kişilik ekiple, üst tarafa duvar dibine geçip koltuklara yayılarak oturan 15 kişilik ekip kafalarına göre takıldılar.

Bir önceki şampiyonlar ligi maçına protesto amaçlı gelenlerin %99'u bu maça uğramadığından, baldır bacak vb. olmayan erkekler maçına bilete 10 lira vermeyi herkes tercih etmeyeceğinden gelenlerin hepsini takdir ederim ayaklarına sağlık. Ama üst taraftakiler sanki önceki günkü Bursa maçından kaldıkları yerden devam eder gibi bir rahatlıkta besteler söylemekten kaçınmadı. Uyarsa takım bize uyar olmazsa da böyle zaman geçiririz, işte maça geldik pankart astık takımı destekliyoruz havası vardı.

Sahadaki oyunda ise genelde dağınıklık olup geriden takiple geçince, sadece maçın belli bölümlerinde takımın iyi oynadığı kısa süreli anlarda güzel bir tribün ambiansı hissedildi. Bütün salonun alkışla katıldığı "giy formanı çık sahaya.." gibi uzun soluklu bir beste takımın seri yaptığı vakit gerçekten iyi tuttu. Alt tarafın saldır Fenerbahçe, üst tarafın oooleeeey diye uzatarak tamamladığı kısımlarda eğlenceli anlardı, salondaki 500-600 kişide iyi havaya giriverdi.

Bursa'da söylenen beste ufak bir değişiklikle "Fenerbahçe yıkılmaz, cümle alem bir olsa başa çıkamaz...Fenerbahçe koy koy koy geçecek bu kötü günler Ruslara da koy" şeklinde bir süre söyleniverdi.
Bu birkaç uyumlu sahne haricinde ise; aşağıda toplananlar daha az olan üst taraftakilere uyup uymama kararsızlığındaydı ki salonda bu kadar az sayıdaki taraftar grupları arasında bile bir ego çatışması oluyordu. Yukarıdan söylenen bir beste maçtaki gidişatla alakasız uzun süre devam ederken, aşağıdakiler sürekli kornalarla gürültü yapıp, alınan sayıyla takımı ittirmeye çabalıyorlardı ama takımın kötü oyunuyla bu çabalar cılız kalıyordu, kendi içlerinde bile tek ses olmuyordu.
Zaten oyun öyle bir hal aldı ki, onların yaptığı defans ile çıkardıkları topları sonra sayı yapmaları herkesin moralini bozuverdi. Bu performanslarına şaşırırken, bizim ise arada bir bu şekilde top çıkarmamız alkış toplasa da rakibe kıyasla yetersiz oluyordu, blok yerleşiminde sıkıntımızla rakibin ortadan kolay ve hızlı sayılar bulması tribünde doğru düzgün tezahürat katılımına fırsat vermiyordu.
Son seti alıp maçı çevirmek umuduyla taraftar son bir çabayla takımı çağırarak bizler inandık,sizde inanın... bağırışları arasında moral tazelemeye çalıştı. Tezahüratlar ve skorda iyi gidişat esnasında oluşan güzel ortam sonrası skorda avantajlıyken takım tekrar nasıl tutukluk yapıverdi anlaması güç oldu.

Sonuçta kötü skorla keyifsiz bir akşam oluverdiyse de, takımın çağırılıp alkışlarla desteklenmesi moral verilmesi iyi bir davranış oldu, her zaman heryerde en büyük Fener sesleriyle tribün faslı kapatıldı.


Maç öncesi Süleyman abi ile tanışma fırsatım oldu. İhtiyar heyeti her zamanki yerinde konuşlanmıştı, kendisi ise içlerinde en genç gözükendi.

Bir önceki şampiyonlar ligi maçına beş liralık biletle girilmişken, federasyon kadınların maçıyla biletleri on lira yaparak fırsattan istifade etmişti. Bu durum böyle fikstür maç yoğunluğu olan haftalarda Üsküdar'da salon çevresinden gelebilecek genç ve öğrenci potansiyel kitlesinde erkek voleybol maçlarını iyice gözardı etmeye sebep olur.

Kapıda dağıtılmayan şampiyonlar ligi takım kitapçıkları herhalde sonradan birileri sorunca akıllarına geldi ki, Abdullah Paşaoğlu içeriye iki tane altyapı oyuncusuyla gidip elinde kitapçıklarla dönüverdi. Protokol önündeki tribüne kendi eliyle dağıtması komik bir görüntüydü.

Maç öncesinde ön taraftaki FBD'liler etraftakilere bir torba dolusu küçük plastik kornalar ile vuvuzela tipi borular dağıttı. Ama bunları öttürmekte bir senkronizasyon yoktu, serviste rakibe baskı yapalım uğraşı olsa da, bir süre sonra her serviste öttüre öttüre rakipte alıştı. Bence kritik anlarda rakip biraz kötü manşet alıp oyun kurmakta vuruş yapmakta zorlanacağı hissedildiğinde yada tam manşet karşılarken sinirlerini bozmak için öttürseler birşeye yarayabilir.

Maç sırasında nereden çıktığını anlamadığım Fenerbahçe Grundig atkıları dağıtılmaya başlandı, bunları almak isteyenler oyundan bir süre kopuverdi. Atkılar lacivert zemin üstüne beyaz yazılıydı, sarı renk hiç yoktu.

Alex'in eşiyle maça geldiği protokol tribünündeki hareketlilikle anlaşılınca hemen Aleeex de Souza Aleex de Souza... tezahüratı yükseliverdi, o da yerine oturmadan önce el sallayarak selam verdi. Maç sonu da ilgi gördü. Son yıllarda onun kadar voleybol maçına geldiğini gördüğümüz bir futbol takımı oyuncusu hatırlamıyorum.

Maç içinde bizim eski oyuncumuz Divis aşırı hırslı ve motive bir halde, her sayısından sonra sevinç hareketleriyle dikkat çekti, biraz tribüne yada bizim oyunculara falan dönük olduğunda reaksiyon geldi. Ama maç sonu gene sakin bir şekilde eski takım arkadaşlarıyla konuşuyordu.

Maçın baş hakemi taraftar ve oyuncuların reaksiyonuyla çizgi hakemine uymayarak dışarda diyerek bir sayıyı bize verdi, o sırada tam çizgi hizalarındaydım ki bana top içerde gibi gözükmüştü.
Bir başka pozisyonda ise tam tribünden itirazlar yoğunlaşacaktı ki Arslan işaretiyle topun kendisine temas ettiğini gösterdi.

Arslan ve Marshall'ın mental olarak oyundan koptuğu anlarda onları konsantre etmek iyice güçleşti, sürekli trip atar vaziyetli surat ifadelerine karşın haydi Ekşi boşver oyuna bak vb. sesler duyuluyordu.

Soner'in maç sonu hemen bir istatistik kağıdı alıp incelediğini gördüm. Galatasaray'ın Kübalı oyuncusu da tribünde maçı izlemişti, Ruslar'ın Küba-Rus ortak yapımı Sanches ile sohbet ediyordu.

Fotoğraf kaynak ; Fenerbahçe.org , Cev , Metin Timur

Hiç yorum yok: