10 Mayıs 2011 Salı

VGSTT - Fenerbahçe Acıbadem 0-3 (Final Serisi 2.Maç Salondan İzlenimler)


Final serisinin ikinci maçına öncekine göre daha şaşırtıcı bir kadro ile çıkıp, beklediğimizden daha rahat bir skorla 3-0 kazanan Sarı Melekler çarşamba günkü maçta şampiyonluk geliyor mesajını verdi. Rehavete kapılmayıp inatçı vgstt takımının göstereceği son direncini de kırarsak üçüncü maç süpürgeleri hazırlayabiliriz.


Maç öncesi evsahibi gözüken onlar olduğu için, eğer yerleşim ile ilgili sorun çıkartırlarsa file arkası altına toplanalım diyenlere, hele bir gidip vaziyeti görelim de ona göre strateji kurarız dedim, salona geldiğimizde kapıdaki görevlilere sorunca gene hakem arkası maraton tribünün bizde olduğunu söylediler. Bu sefer biraz daha erken girenlerle daha tartışmasız, düzgün bir yerleşim kurulmaya başlandı.

Kapıda vakıfbanklıyım diyen her zamanki gibi bedava mı girecek diye sorunca, davetiye gösterenlerin girebileceğini söylediler, nasıl yani derken meğersem çalışanlarına kurumsal iletişimden maille maça beleş davetiye yolluyorlarmış, bunu yazıcıdan bastıranlar yada kurum kimlik kartını gösterenler içeri ücretsiz giriyordu. Yani kulüpleri bunu federasyona ödese de, öyle ya da böyle federasyonun final serisine özel %100 zammı kapıda gene Fenerlilere giriveriyor, bu gibi çeşitli saçmalıklar üstüne yabancı kontenjanını azaltma inadı gösteren Karabıyık paşanın görevini bırakmasına hiç üzülmem.


Salona girince arama noktasında çantamdaki suyun kapağını alıverdiler, elimde içmek zorunda kaldığım şişe ile kalıverdim, gerçi bu şişeyi yem olarak kullanıp bir şişe su daha sokmuştum onu farkedemediler ama bu konuda dahi çifte standart vardı. İki hafta önce oynanan ecz-vakıf maçı sırasında eczacı taraftarları ellerinde dağıtılan bir sürü kapaklı şişe su görülüyordu.
Kapaklı suyun faydası tribünde önemlidir, zira tezahüratlar ederken boğaz yorulduğunda yudum yudum içilen su rahatlatır, ses kısılmasını önler. Ama salonda satılan plastik bardak suları alıp ambalajını açınca tamamı içilmeyip, hoplayıp zıplanan o ortamda dökmeden muhafaza etmek pek mümkün olmuyor.


Herneyse ben elimdeki şişeyi içerekten salon koridorlarında turlarken, büfenin orada Çiğdem Kaptan ile karşılaştım, kendisiyle selamlaşıp hal hatır faslından sonra sakatlıktan sonra sağlığının ne durumda olduğunu merak ettiğimizi söyledim. Görüldüğü gibi gayet iyi durumda olduğunu,üç ay kadar sonra tam kapasite idman yapabilecek duruma gelebileceğini söyledi. Peki gelecek yıla yönelik bir planınız var mı, açıkçası kafanızda bırakma gibi bir düşünce olmasını kesinlikle istemeyiz, bizim için çok değerlisiniz, ister takımda ister teknik ekipte derken... "çok sağolun, benim de şu an için öyle bir düşüncem yok, sağlık durumumda sıkıntı olmazsa gelecek sene de voleyboldan kopmak istemem dedi.

Onu büfeden aldığı yemeklerle başbaşa bırakıp giderken alt tribünde birlikte oturan Marcus ile Liuba'nın oğlu dikkatimi çekti. Yanlarına gidip onlarla konuşuverdim, Marcus annen nasıl diye sorunca iyi bak oynuyor diye başıyla sahayı işaret etti.
Liuba'nın oğluna adını sorunca Daniel dedi, ingilizce sorduysam da yaşını Türkçe olarak onüç diye cevapladı. Marcus ben sekiz yaşındayım diye lafa atlayınca, sen geçen senede sekiz değil miydin yahu dokuz olmadın mı diye şakalaştık.


Bench arkasında duran salon müdavimi tanıdıklarımız geçen maç sonu alevlenen konuya hassasiyetleri ile gene yerlerini almıştılar. Ancak maçın başlamasına 15 dakika falan kala yerlerini değiştirip file arkasına geçiverdiler.

Meğersem evsahibi olan vgstt protokol sol ve sağ tarafında iki bench arkası da dahil olmak üzere, bir de protokolün sağ tarafına denk düşen file arkasını kendilerine almış, oralara da kırmızı ejderha tshirtlüleri Fenerliler arasına yerleştirip, Fenerbahçe formalı olanların o kısımlardan ayrılmalarını istemişler. Benim tahminim bu konuda iki kulüp arasında bir pazarlık dönmüştür, bizim kulüp maraton tarafı karşılığında bu şartlara razı olmuştur.


Protokol tribünü tarafında dağıtılan bildirilerin, maraton tarafındakilere de dağıtımı ile maça gelenlerin vgstt fizyoterapistinin Fenerbahçe taraftarına yaptığı yanlışa dikkatler çekildi.
Yazıyı okuyanlar bana bu adamın hangisi olduğunu göster bakalım derken, teyzeler falan ne yapabiliriz bize de söyleyin diyordu. Siz bu adama neden tepki verildiğine dair bilinçli olun yeter deyiverdim.

Hakem arkasında toplanan taraftarlar yavaştan sabri erdoğan ile uğraşmaya başladılar. Akıllı ol sabri,akıllı ol... sabri şaşırma sabrımızı taşırma... sabriye sabriye cilveli sabriye gibi bir sürü taşlama geliyordu. Bu tezahüratların yükselmesi ile vakıf liberosu gizem onun yanına giderek takma kafanı abi gibisinden teselli ediverdi.

Dağıtılan kağıtlarda üstte twitter da yazdıklarından alınmış iki resimle beraber aşağıdaki yazı vardı;

BU TERBİYESİZİN CEZASINI VERİN

6 Mayıs Cuma akşamı, Fenerbahçe Acıbadem - Vakıfbank Güneş Sigorta Türk Telekom takımları arasında oynanan maçın sonunda, Vakıfbank fizyoterapisti Sabri Erdoğan, çocukların da bulunduğu tribüne dönerek, Fenerbahçe taraftarlarına galiz küfürler etmiştir.

Sabri Erdoğan, yukarıda görüldüğü üzere, sosyal medya aracı Twitter üzerinden Fenerbahçelilere yönelik küfürlerini sürdürmüş; çoluğuyla çocuğuyla maç boyunca takımını destekleyen Fenerbahçe taraftarlarına “it sürüsü" ve "orospu çocukları" demiştir.

Fenerbahçe Spor Kulübü, sporcusuyla, yöneticisiyle ve taraftarıyla bir bütündür. Bunlardan herhangi birisine yönelen hakaretamiz sözler, bütün camiaya karşı sarf edilmiş sayılır.

Sporda Şiddet Yasası'nın uygulanmaya konduğu bu süreçte, en fazla sorumluluk alması ve emsal teşkil etmesi gereken "profesyonel" spor insanlarının, "Tahrik edildim" bahanesine sığınarak "toplumun gözü önünde" ve "önlenemez bir inatla" fevri hareketler sergilemesine, toleransla bakılamaz.

Aynı tavrı, internet gibi milyonların kullandığı bir mecrada sürdürmesine ise bulunabilecek en ufak bir mazeret yoktur. Bunun adına düpedüz provakasyon denir.

Fenerbahçe Taraftarları olarak bizler, "nihai sonuç" alınıncaya kadar, Sabri Erdoğan isimli bu şahsa dair protestomuzu sürdüreceğiz.

Türkiye Voleybol Federasyonu'nun ve Vakıfbank Güneş Sigorta Türk Telekom Kulübü'nün de gerekli hassasiyeti göstereceğine inanmak istiyoruz.

Fenerbahçe taraftarına küfür etme cesaretini (!) gösteren terbiyesize ve olan biteni örtbas etme çabasına girecek herkese, rahmetli İslam Çupi’nin meşhur cümlesini hatırlatırız.

Fenerbahçe, kurulduğu günden bugüne kadar, kendisine kalkan bütün elleri lavabosuna sokmuştur.
Türkiye'de 1907’den beri “yazılı olmayan ama değişmez” bir kural vardır.

Yaptığı ahlaksızlıklarla Fenerbahçe Spor Kulübü'nü ve onun taraftarını karşısına alan hiçbir kişi veya kurum, adalet tecelli edinceye kadar huzur bulamaz.

Fenerbahçe büyüklüğünü unutanlara, gaflet içine düşenlere ve saygıdeğer kamuoyuna duyurulur.

Fenerbahçe Spor Kulübü Taraftarları



Maç başlamadan önce tribüne dönüp bu sefer kalabalık içinde sol kanatta yer alıverdim. Salonda 3500 civarında bir izleyici topluluğu varken, karşı tarafta protokol solundaki Fenerbahçeli ihtiyarlar grubunun gene üstlerindeki renkleriyle beraber aynı yerlerinden ayrılmadıkları görülüyordu. Tam karşımızda bench arkasında oturan bir grup kırmızı tshirtlü şirket çalışanı da ilk set ortası yerlerinden ayrılıp üst kattakilerin yanına gidiverdi.

Orada 40 kişi kadar kiralık taraftar yanısıra oturanlarla 250 kişi kadar vardı, tezahürat ettikleri anlaşılmıyordu ama ellerindeki kornalar vuvuzelalarla çıkardıkları gürültü sinir bozucuydu, çok abartılı ses çıktığından yine gözlerim etrafta elektronik korna sistemi aradıysa da bulamadım. Maç sonuna doğru oradakilere vuvuzela nerenize kaçtı öttürsenize diye sataşılıyordu.

Maç öncesi olduğu gibi maç içinde aralarda da sürekli vakıfbank için yapılan şarkı çalınıyordu. Son set ortasında bir ara skorda yakalayınca, haydi kızlar haydi kızlar haydi diye bağırdıklarını duyunca gülüp, hangi kızlar bizim kızlar mı dedik.



Chris kadroda olmayınca oynama fırsatı verilen İpek gayet olumlu bir performans sergiledi, aldığı sayılar ve bloklara katkısı ile bravo diye alkışla gazlanıyordu. Maç sonrası dışarı çıktığımızda otopark dışında karşılaşıverdik, alkışlarla ilgiyle ona yönelip tebrik etmemizle yüzü gülüverdi, sezon boyu oynatmadılar seni, kenarda ısına ısına buhar oluyordun ama en kritik yerde çıktın çok güzel oynadın helal olsun dedim. Bize teşekkür edip, çarşamba kesinlikle bekliyoruz sizi dedi, biz zaten her zaman buradayız bize ne söylüyorsun ki diye takılmalar oldu.


Ben böyle etrafta gezinirken sahadaki kadrodan hiç haberim yoktu, maça kaç dakika kaldı diye skorboarda bakayım dediğimde ekranda formasıyla ısınan Kasia'yı görünce şaşırıp, sahaya baktım. Kasia oynarken, Chris kenarda oturuyordu, Nihan'da libero forması giyiyordu.

Yabancı kontenjanında duruma göre yapılan tercihlerle uzun zamandır oynayamadığından, final four yarı finalinden sonra, ilk defa ciddi bir maçta performans sergileme şansını iyi değerlendiren Kasia takımı hücumda sürükleyiverdi.


Tribünde önceki gün Karabük deplasmanına gidip sabah saatlerinde döndükleri halde maça gelen bir sürü kişi vardı. Üst tarafa birikenler arasında Engin Divrik ,amigo Nurullah gibi simaları görmek çok güzeldi. Etraflarında arkadaşları ve group CK vb. farklı tribün ekiplerinden gelenler vardı, aşağı taraftada FBD'li Büyük Alper sete çıkmıştı ve çevresinde büyük bir küme oluşmuştu.

Ortam gayet güzeldi ancak bu iki nokta arasındaki boşlukta biraz seyirciler kalıvermişti, yukarıdakiler aşağıya yanaşmayınca, maç içinde bazen tezahüratlarda üstle alt tarafın senkronunda ayar bozuklukları oluverdi, yukarısı daha ağır giderken aşağısı hızlı söylüyordu. Ya da yukarısı beste söylemeye dalınca maçın gidişatını pek takip etmedikleri oluyordu, aşağı taraftan değiştir talepleri geliyordu.


Dişe diş kana kan intikam intikam sesleri gene yükselivermişti, oyun karşılıklı sayılarla geçilirken, manşetlerde gene dağınık bir görüntü sergiliyorduk. Naz'ın ikinci teknik molaya kadar olan kısımda pas dağıtımı istikrarsızlığıyla salondakilerden tepki çekse de, hem koçun molalardaki uyarıları hem etrafa kaçan manşetleri toparlamak için biraz daha fazla gayret göstermesiyle oyunu dengeleyiverdik, servise geldiği zamanlarda bayağı güven vericiydi.


Oldukça hırslı bir görünüm sergileyen oyuncularımız taraftarının da Fener bahçe oley diye verdiği gazla ikinci teknik mola sonrasında temposunu artırıverdi. Defanstan çıkan toplar ve üstüne gelen gaz verici smaçlar ile bizim için saldır Fenerbahçe diye ortalığı yıkan tribünler, set sayısına tutulan tempo ve ardından gelen blokla önümüzden geçerek saha değiştiren vgstt oyuncularına taşan bir haykırışla her zaman her yerde en büyük Fener diye bağırıverdi.





İkinci setin başında biraz aşağıdaki Büyük Alper'in ısrarıyla yukarıdakiler ile karşılıklı Fener vur vur vur şampiyonluk geliyor tezahüratı girildi, yukarıdakileri biraz kerhen katılmış gibi zayıf bağırdılar. Daha sonra üç alkış tempolu Fenerbahçe sen çok yaşa girildi.

İkinci teknik mola sonrası aşağısıyla yukarısının arasındaki mehterde kim daha çok gürültü yaratacak rekabeti eğlenceliydi, sıra gelirken herkes birbirini daha sağlam girmek için organize ediyordu. Bu gürültüyü bastırmakla uğraşan rakip tribün ise kornalarını öttürmekten başka birşey yapamıyordu.



Mola dönüşleri oyuncular alkışla daha da motive ediliyordu ki, tam karşımızda sahaya dizilmek için dizilen oyuncularla haydi Fenerbahçe haydi kızlar böyle devam daha canlı diye bağırırken göz göze geldiğimiz oluyordu, Nihan da arkadaşlarına dönüp alkışla haydi haydi diye coşturuyordu.

Coşkuyla devam eden set her zaman her yerde en büyük Fener... Sarı Melekler ooo o sesleriyle sonlandı. Oyuncular alkışlara boğularak saha değiştirdiler.


Hakemle zaman zaman tartışmalar oluverdi, birkaç kere çift pas hatalarını farkedip itirazlar yükselttiysekte es geçmişti. Oyun durduğunda Nati'yi çağırıp uyarmıştı, son set rakip oyuncunun file altına müdahalesi yüzünden kontrpiyede kalıp bir topu çeviremeyince tüm takım ve taraftarın itirazları oluverdi. Hakem ise tekrar çağırıp, hareketlerinize dikkat edin, taraftarları da galeyana getiriyorsunuz gibisinden uyarılar yaptı.
Zaman zaman rakip oyuncular ile giovanni'nin itirazlarını uzattığı anlarda bütün tribünden uğultular yükseliyordu.


İkinci setin sonlarına doğru dört numaradan çok yüksekten zıplayarak smaç vurmak isteyen gözde yere dengesiz düşerken dizinden sakatlık yaşadı, oyun bir süreliğine duruverdi.
Bu esnada tezahüratlar eden tribün sabri erdoğan'ın sahaya girdiğini farkedip ilgisini ona yönlendirdi.

Daha sonra sakatlığın ciddiyetiyle kenara alınan gözde, sedyeyle ayrılırken kendi seyircileri kaptanlarını alkışla uğurluyordu. Bizim taraftarlar ise ona güle güle diye el salladıktan sonra devam etmekte olan maça konsantre oluverdiler.
Onu sevmesem de ciddi sakatlığından dolayı geçmiş olsun.


Haydi beyler rehavete girmeyelim aynen devam edelim diye etraftakileri de motive ederek girdiğimiz üçüncü setin başında yukarıdan gelen avaz avaz talebine, bütün salon ayağa çağrıları döndü, tam bu aşamalarda üstüste gelen üç sayı ile giovanni'ye mola aldırdık. Mola sonunda sahaya dönüp ellerimizi açarak tezahürata girilerek avaz avaz şampiyonluk hırsı haykırıldı.

Belli bir süre yukarıdan yapılan milyonlarca tezahüratının kesintisiz melodik versiyonuyla devam edilirken, maçta bizim kontrolümüzde sürüyordu ancak ne zamanki vgstt iyi bir servis serisiyle öne fırlayınca salonda yaşanan uyanış anı muazzamdı.



Saldır Feneeer saldır Feneeer saldır Fener saldır Feneeer... tezahüratı o kadar iyi zamanlamayla girildi ki, üstüste gelen sayılarla hem tribün hem kenardaki oyuncular coşmuştu, skorda da tekrar öne geçiverdik, verilen sayıda dahi takımın mücadelesini takdir edercesine daha sağlam bir şekilde saldır Fener haykırışları artıverdi. Teknik molaya önde girerken bizim için saldır Fenerbahçe diye sakinleşildi, son zamanlarda bir voleybol maçında en gaza gelinmiş tribün momentumlarından birisi oldu.


Seda pilates topunu yanından ayırmıyordu, bugün ağrılarının olmasından dolayı kenarda da pek ayakta duramıyordu ama bir yandan zıplayıp duran enerjik arkadaşlarına alkışlarla katılıveriyordu.

Ben de maç beş sete uzar diye enerji olsun diye çikolatalarla gelmiştim ama bunlara gerek olmamıştı gene de maçın üçüncü setinde keyif olsun diye birini yedim. Öbürünü de çıkışta Marcus'a veririm diye düşünüyordum, sonra aklıma gelmedi.


Bu dünya hep yalan dolan coşkusu sakinleşmeye yakınken, bir anda bir yerden laylaylalaylay Kanaryasın sen bizim canımız... çok sağlam bir şekilde girilince şaşırıp nereden olduğuna baktım ki, file arkası alta geçmiş olan ekip coşkuyla ayaklanmıştı, onlara katılaraktan tezahürat devam etti.

Son sayılara yaklaşırken pınarbaşı hazırlıkları yapılıyordu, buradan seti verirsen feci .öt oluruz dediysem de herkeste bir güven vardı, biz eczacıbaşı değiliz öyle vermeyiz diyorlardı.
Herkes hoplaya zıplaya ...çayırda buldum seni ellere vermem seni.... diyerek coşmuştu.

Şampiyon Fenerbahçem ne istersen iste benden haykırışları rakibin servisi dışarıya yollamasıyla maç maç maç temposuna dönüverdi. İlk seferde olmasa da ikinci defa da oooo beklentileri karşılığını Kasia'nın blok out maç sayısıyla buluverdi.


Kasia maçı bitirdiğinde bugün burada bir numara benim der gibi karşısındaki diğer Polonyalı yıldıza sağlam bir çığlık yapması gözlerden kaçmadı.



Oyuncular coşkuyla birbirlerine koşup kenetlenirken, taraftar gene rakip oyunculara ve seyircilere taşarcasına her zaman her yerde en büyük Fener diye haykırmaktaydı.

Zaten rakip seyircilerin bir kısmı son set ortasında ayrılmaya başlamıştı, kalanlar da biryerlerine kaçmış olan vuvuzelalarıyla salonu terketti.

Sonra biz vgstt takımına ve sabri'ye yönelerek Fenerle kimse başa çıkamaz diye haykırmaya başladık. Ardından yukarıdan sabri oldu mu Fenerbahçe koydu mu sesleri yükseliverdi.

Onlar yavaştan soyunma odasına yönelirken çevreden küfür edenleri yapmayın küfür etmek yok diye sakinleştirdik, spor büro polisleri de kameralarıyla önümüze yığılmışlardı.


Rakip takımla tebrikleşme seromonisi ardından kendi içinde turunu yapan Sarı Melekler, inandık size bu sene görmek isteriz şampiyonluklar içinde ... diye tezahürat yapan taraftarlarına yönelerek galibiyet coşkusuna katıldılar.





Karşılıklı yapılan Sarı-Lacivert Şampiyon-Fener bu maç gittikçe daha büyük bir inançla haykırıldı. Sonrasında laylaylaa Feeenerbahçee diye taraftarlar zıplarken bir kısım oyuncularımızda aynı coşkuya katılıverdiler.


İki koç maç öncesi file önünde hakem direğine dayanmış sohbet ediyorlardı. Bugün kadro sihirbazlıkları tutan taraf Ze Roberto oldu, giovanni'nin o her zaman hazır süper yedekleriyle dolu tam takım oynayan kadrosu bir işe yaramadı.

Ze Roberto ile salon çıkışında otoparkta tekrar karşılaştık, bizim onu tebriklerimiz onun bize maç boyu desteklerimiz için teşekkürleri oldu. Çok güzel skorla iyi maçtı, kadro seçiminiz formasyon biraz farklı oldu ama bu kadar net geçmeyi beklemiyorduk dedim.

Bazı oyuncularda sakatlık vardı biliyorsun ama diğer oyuncular hazırdı. Gelecek maç bitirip sizi mutlu etmek istiyoruz, şampiyonlar ligiyle çok üzdük dedi.
Koç gelecek sene de kalıyorsunuz sanırım bir sene uzattınız değil mi dedim, evet bir sene daha sözleşme yaptık, bu sene kazanamadığımız kupaları almak için mücadele edeceğiz dedi.

Peki sanırım gelecek seneyle ilgili bütün kadroyu transferleri kafanızda planlamışsınızdır herhalde, herşey sizin kontrolünüz altında mı dedim. Evet planlar yapılıyor, bazı şeyler kafamda belli, birazdan Mehmet Ali Beyle bir toplantımız olacak dedi. (Biz ayrılırken onlar yukarıda otel içindeki cafede cam kenarında bir masada yanlarında Çağrı beyle beraber konuşuyorlardı)

Tamam öyleyse koç , gelecek maç işi bitirelim dediğimizde, gözlerini yukarı dikip parmaklarıyla birşey saymaya başladı, ne diyecek diye ağzına bakarken Türkçe "çarşamba" çarşamba değil mi deyince gülüp doğruladık, çarşamba görüşürüz diyerek ayrıldı.

Onun gidişiyle otoparkta kalan teknik ekibin diğer elemanlarının sohbetine katıldık, hepsi sigaraları yakmış keyif yapıyordu.


Mehmet Ali Bey şampiyonlar ligi kupası hedefiyle kurulan kadronuzu, keşke doğru bir final four organizasyonuyla böyle samimi sıcak bir taraftar kitlesi önünde oynatsaydınız.

Bu maç bitimi de tribüne yönelip taraftarlarıyla bütünleşen onlara teşekkür eden Ali Koç, Hakan Dinçay gibi isimler bu kulübün vgstt gibi seyirci olmadan da oynamaya alışık bir şirket takımı olmadığını, Fenerbahçe takımlarının taraftarları olmadan benliğini bulamadığını kavramışlar gözüktü.





Takımla karşılıklı tezahüratlaşmanın ardından tribündekiler salondan ayrılmadan önce gene sabri erdoğana ilgilerini yöneltti. 90-80-70-60 sabrinin .ötü kalkmış tempoları döndü.
Yukarıdakiler sabriye sabriye cilveli sabriye dedikten sonra bu faslı kapattı.

Taraftarlar aradığım büyük aşkı ben doğarken sende buldum tezahüratıyla ayrılmaya koyulurken, aşağıdakiler belli bir süre daha kalıp sahadakilere tezahüratlar ediverdi.


Maç sonrası otoparkta karşılaştığımız Güldeniz ile Melis beraber gidiyorlardı. Güldeniz ile genel olarak bizim taraftarlarla iyi bir diyalog olduğundan gene ona takılmalarla etrafı sarıldı. Bu arada bende Melis'e geçenlerde buradaki eczacı maçında annesiyle tanıştığımızı, oldukça fanatik bir Fenerbahçeli aile olduklarını öğrendiğimizi söyleyip bir süre sohbet ediverdik. Sonra Güldeniz ile Melis'e seriyi çarşamba bitirip sizi daha erken tatile yollarız diye takılarak uğurladık.

Çıkışta görünce bu defa ağlamıyorsun maja diye takılınca, yok iyiyim diyerek gidiyordu, yani alıştım diyorsun artık Fenere yenilmek acıtmıyor dediğimi duymadı, orada duran teknik ekipten birileriyle konuşmaya başladı.

Eşi ve küçük kızıyla arabasına yönelen sabri erdoğan'ı ise daha fazla rahatsız etmedik, hatta onların olduğu ortamda bir tribünün kendisiyle makara geçmesini nasıl hazmedebilir acaba diye düşündüm.







Naz'ın anne babası da maç öncesi tribünde erkenden yerlerini almıştı, Fofao'nun eşi Joao Marcio'da eşinin İstanbul'da kalan son haftalarında da salondan uzak kalmamıştı.

Otoparkta Aylin abla ile eşi çıkarken karşılaştık. Aylin abla nasılsınız, bugün daha keyifli yorumlayabildiniz mi maçı deyince, ahh evet sonunda 3-2 bitmeyen bir maç gördük dedi. Bir arkadaş forumlarda geçen maçtan sonra çok fazla eleştiriler olduğunu bunlardan haberiniz var mı diye sorunca, voleybolu bilenler benim eleştirilerimi anlar, voleyboldan anlayanlar gelsin benimle konuşsunlar sorun değil ama onun dışındakileri dikkate almıyorum, ben de sizin gibi Fenerbahçeliyim diyerek arabaya oturdu.
Bu maçtaki takımın formasyonundan seçimlerden memnun oldunuz mu, istediğiniz gibi miydi acaba dedim. Elbette zaten ben böyle bir kadro olmasını bekliyordum, Fürst'ün Nati'nin performansı çok düşüktü hiç katkı alamadığımızdan eleştirince suçlu ben oldum, ama görüldü ki haklılığım varmış,İpek ondan aşağı oynamadı yani dedi. Bir yandan eşi de onu onaylayıp daha fazla alevlenmemesi için kolluyordu.


Eda bu maç mükemmel performansı yanısıra, tam bizim istediğimiz gibi hırslı oyununu sahaya yansıtıverdi, zira o rakip takımdaki maja'dan daha fazla coştukça bizim tribünde coşuyordu.
Çıkışta nişanlısıyla beraber karşılaşınca bir süre aramızdakilerden birine bu ne ya kırmızı eşofman üstü giymişsin nasıl Fenerbahçelisin sen diye takıldı, rengin kırmızı olup olmadığına dair iddialaşma oldu.


Maç sonu Ze Roberto'ya gösterilen ilgi büyüktü, hem tribünleri selamlıyordu hem fotoğraflar çekiliyordu. Daha sonra oradan Ali Koç'a tezahüratlar yükseldi. Nihan Yeldan Nihan Yeldan oley tezahüratlarıyla evlenmeden önceki soyadıyla tam evlilik yıldönümünde ironik oldu, Nihan tribündekileri selamlayarak soyunma odasına yöneldi.

Bizde yavaştan tribünden koridora dökülmüşken, koçun içeri gidişinde coach parabens deyince bakıp selamladı. Tribünden dağılanlar onu bekleyerek köşeye birikmişti, koridorda üstümde duvar olmasının avantajıyla Ze Roberto oley oley oley diye tezahürat girince oluşan akustiğe diğerleri de katılıverdi.


Arkada gözüken vgstt yardımcı antrenörü alessandro ile gene uğraşmaktan kaçınmadık, maç içinde set arası önümüzden geçerken sataşmaları duymazlıktan geldi.
Maç bitiminde masasına oturup bilgisayarda yazısını yazan burcu hakyemez'e ise yaz bakalım bu sefer de şansla mı kazandık diye laf atanlar vardı, giovanni'den masallar yaz, kankaların yerde paspas oldu gibi sözler kulaklarına küpe ediliverdi.


Fofao ile ne zamandır karşılaşamıyoruz ama Chris ile maç sonrası karşılaştık. Nasılsın diye sorduğumuzda biraz melankolik iyiyim tonu gelince, moral bozukluğun falan yok değil mi deyince, yoo neden ki diye sordu. Koç kadro değişikliği yapıp seni kenara aldı diye demoralize olmadın umarım diye söyledim deyince. Asla öyle birşey olmaz, biz bir takımız, takım içinde başarıda herkesin rolü var, ben oynamasam da önemli değil kazanıp hepberaber mutlu olalım yeter dedi. Koçun geçen maç kendisine kızgınlıkla çok sert bağırdığını, onu öyle gördüğümüzde şaşırıp bizim bile korktuğumuzu, bir sorun olup olmadığını sordum. O her zaman öyle eskiden beri bana daha iyi oynamam için kızar, onun yapısı böyle, bir sorunum yok dedi.

Bu arada merdivenlerden Niço ile Ataman inince onlarla da selamlaşıp evlilik yıldönümlerini kutladık, Chris'te Niçoo diye seslenip kendisine birşey vermem gerekiyor diye bizim yanımızdan ayrılıp arabasının bagajını açmaya gitti. Bagajdan ayaklı bir havalandırma aleti çıkıverince bizde gülüp, evlilik yıldönümü hediyesi bol bol Almanya soğuk rüzgarları alırsınız diye takıldık.



Fotoğraflar Kaynak ; Fenerbahçe.org, Metin Timur, Voleybask, Hürriyet

1 yorum:

hjallbo dedi ki...

abi eline sağlık. tek nefesde okudum gene. gidip yerinde hissediyorum senin yazılarınla.