1 Mayıs 2011 Pazar

Galatasaray Medical Park - Fenerbahçe Acıbadem 0-3 (Salondan İzlenimler)



Valilik+Emniyet+Federasyon+Kulüpler+Holiganların elbirliğiyle çıkmasına sebep olduğu rakip taraftar yasağının, ne kadar absürd bir karar olduğunu yaşadığımız bu adı gereği derbiyi galibiyetle geçen Sarı Melekler finale bir adım daha yaklaştı.

Salona giderken gördüğüm Fenerbahçe formalı baba ile kızı yüzleri asık şekilde otobüs durağına geri gidiyorlardı, yasak olduğundan habersiz Ümraniye'den gelmişler içeri alınmamışlar. Büyük ihtimal bunun gibi örnek çok yaşanmıştır ki, güzel bir haftasonu havasında voleybol maçı izlemeye renkli şekilde yola düşüp kapıda sıkıntı yaşamak birçok kişiyi üzmüştür.

Bir gün önceki şirketler maçında, izleyenler arasında bizim takım oyuncuları, teknik ekip ve orkun darnel bizim önümüzde oturuyorken sormuştum, yarın habersiz şekilde formalı gelen seyirciler aileler olabilir, bunları içeri alacak mısınız diye. Bakalım güvenlik sorumlularının kararına bağlı, kapıda problem yaşanırsa yarın bakarız demişti, anlaşılan yumuşak bir karar almadılar.

Bizim gibiler zaten durumu bilerek girişte sıkıntı yaşamamak için formasız-atkısız gelmişti. Gerçi kapıdakiler ben bilet almak isterken tanıyıp, birbirleriyle bir an duraksamayla göz göze gelip tamamdır diye işaretleştiler, bazılarını da kapıda biraz daha uğraştırmışlar.


Salona girip bizim takımın protokol sağ tarafını kullandığını görünce, o taraftaki bench arkasına geçmek en uygunudur diye oraya yöneldim, zira olası üç setlik bir maçta takım iki seti orada geçirecekti, onlara oradan destek vermek mümkünken maraton tribününe geçip oturmanın bir anlamı yoktu.

Salona daha sonradan giren bazı tanıdıkları daha aradıklarında oraya çağırınca deplasman tribünü kıvamına geliverdik. Ama zaman ilerledikçe etrafta oturanlardan konuşmalarımıza katılanların da Fenerli olduğu anlaşılıyordu, arkada oturan birkaç genç şaşırıp burada azınlıkta kaldık galiba diye gülüyorlardı.

Arslan Ekşi gene arkadaşlarıyla salonda gözüküverdi, bizimle selamlaştı, şirketler maçında da bizim önümüzdeydi. Sözleşmesinin bittiği için şu anda renksiz olduğuna dair aramızda şakalaşmalar olmuştu, arda turan'ın laf ettiği forma renginde bir tshirt giyiyordu. Koç Castellani ile görüşmelerden haberin var mı diye sorduğumda hiç bilmediğini, şu anda hiçbirşeyden haberi olmadığını söyledi. Anlaşılan kulüp Castellani veya başkasıyla anlaşırsa, Arslan'ın durumu görev alacak olan hocanın ağzından çıkacak söze bağlı. Maç öncesi saha içinde uzak taraftan geçen Burak Yavuz'u da farkettim ama onunla konuşmaya fırsat olmadı.


Liuba'nın oğlu bizim olduğumuz yerde vip kısıma yakın demirin orada tek başına oturuyordu. Bir ara birileri onu oradan alıp bariyerlerden geçmesini isterken, sahada karşılıklı servis karşılama ısınması yapan Liuba ısınmayı bırakıp oraya bakışlarıyla dikkat kesildi. Anne-oyuncu olmanın getirdiği içgüdüsel koruma da ilginç oluyor, haklı olarak bütün konsantrasyonu öncelikle çocuklarına yöneltebiliyorlar. Neyseki oğlunu bilen birileriymiş, protokol üst kısmına geçmesi için alıyoruz diye işaretlerle Liuba'ya durumu anlattılar, içi rahatlayan Liuba tekrar ısınmalara dönüverdi.


Önceki gün Liuba'ya sözleşmesinin kaç yıllık olduğunu, geçen sene iki yıllık imzaladığını zannetiğimizi sordum. 1+1 yıllık opsiyonlu sözleşme olduğunu söyledi. Dinamo Moskova'nın kendisine transfer teklifi olduğuna dair dedikodular olduğundan sorduğumu söyleyince, Türkçe cevap verdi, "evet biliyorum ben de duydum ama bunlar doğru değil" sonra İngilizce tamamladı, "onlarla transferle ilgili bir görüşme yapmadım".

Kendisinin voleybol stiline hayran olan, yıllardır kendi formamızda izlemeyi hayal edip, bu kadar geç kavuştuğumuz yıldızı hemen bir senede kaybetmemiz durumunda üzülecek birçok taraftarımızın olduğunu, sezon sonu bir anda hem Nati hem de onu kaybedersek benim de çok üzüleceğimi söyledim. Gülümseyerek değer verdiğimiz için teşekkür etti. (Her ne kadar bir şampiyonlar ligi şampiyonluğu onun zayıf performansıyla gittiyse de, sezon sonu bu iki tecrübe abidesini birden kaybedersek yerlerini aynı kalitede doldurmak çok zor olacaktır diye endişelenmek doğal gibi geliyor)

Maç sonu biz ayrılırken o köşede kendisini bekleyen minik hayranlarına imza verip resim çektiriyordu, davay Liuba diye selamlaşarak geçtik.


Salon içinde fazla bir sarı-kırmızı renk ağırlığı göze çarpmıyordu, zaten evsahibi takım somon pembesi formayı tercih etmişti. Dışarda birikmiş duran gençlerden ufak bir kısmı içeri girince ilk başta hakem arkası ön sıraya doğru geçip oturdular. Ama maç vakti dışardaki diğerleri de içeri sokulunca maraton tribünü üstlerinde en tepeye bir yere geçiverdiler, sadece 20-25 gençten başka maça ilgi gösteren taraftarları yoktu. Seyirciler arasında da karşı tribünde oturan az sayıda formalı aileler falan göze çarpıyordu.



Ne zaman ki takım kadroları okunmaya başlandı, işin rengi belli olmaya başladı. Bizim oyuncular anons edilirken, az sayıdaki rakip taraftar ıslıklayıp yuhalıyordu; ama haydi kızlar diye alkışlamaya başlamıştık, salon genelinde de buna katılımlar oldu, alkışlar ıslıkları bastıracak kadar şiddetlendi. Oyuncular da zaten bizleri tanıdıklarından bu bölgede kimsenin onları rahatsız etmeyeceğini anladılar. Hatta son set yedeklerle beraber tempo tuttuk.

Rakip oyuncuların ikinci set bizim önümüze geldikleri vakit, köşede duran yedeklerin, bizim aldığımız ralli sayısına verilen coşkulu alkışlarla afallayıp "aa buradakilerin hepsi Fenerliymiş yaa" demeleri komik oldu.


Nati'nin annesi ve babası maç öncesi yan tarafta file arkası tribünde gözüküverdi, oğlu Marcus'ta onlarla beraberdi. İki dakika içinde kendine arkadaşlar bulup Liuba'nın oğlunu da yanlarına alıp oyun oynamaya başladılar. Maç bitimi oyunculara tezahürattan sonra hızımızı alamayıp önümüzde gezinen Marcus'a da tezahürat yaptık. Çıkışta ise otel girişindeki döner kapıyı çevirerek koşmakla meşgulken gördük.


Protokoldekiler salondaki yasağa rağmen oluşan ortamda bayağı keyiflenmişlerdi. Ali Koç gülerek uzaktan bize baş parmağıyla işaret veriyordu. Set arasında lobiye inen merdivenlere yönelen Hakan Dinçay ile Abdullah Paşaoğlu'da bizimle bu nasıl deplasman yasağı heryer Fenerli dolu diye takıldılar. Maç sonu yükselen tezahüratlar ardından da çok güzel oldu diyerek ayrıldılar.





Kenarda ısınarak maça girmeyi bekleyen oyuncularımızdan Yağmur ve Nihan yerlerinde duramayan en aktif isimlerdi. Sahaya sürekli seslenip motive etmeye çalışıyorlardı, biz de onlara bugün tribün size emanet diye takılıyorduk.

Maçın son seti baktık Nihan ile Yağmur servis zamanı alkış temposu yapma niyetindeler, bizde onlara katılınca, bu bütün salona yayılıverdi. Ne kadar çok tarafsız voleybolsever salonu doldurmuş diye gülüyorduk. Bir defasında yere bakan Yağmur'u kandırarak haydi Yağmur başlat dediğimizde, kız o sırada servisi atanın rakip oyuncu olduğunun farkında olmadan alkış yaparken vaziyeti anlayınca hemen duraksayıverdi, hepberaber gülerek şaka yaptık dedik.

Maç sonrası Yağmur yağacak seller akacak, Burhan Felek cimboma mezar olacak tezahüratına o da katılıyordu.


Chris istediği performansı yansıtamayınca suratı asık ifadelerle kenara gelip hatasından arkadaşlarına bahsediyordu, bizde onu alkışlayıp morallendirmekten kaçınmıyorduk.
Bir pozisyonda yanındaki Seda ile birlikte blok için yer tutmaktayken, ona birşey söylediğini ve buna göre açılı zıpladıklarını farkettim, bu pozisyonda blok sayısı aldık.






İkinci set performansımız pek iç açıcı değildi, biz de bu oyun finalde şampiyonluk için yeterli olmaz diye görüş birliğindeydik. Bir ara skorda iki farklı geriye düştüysekte tekrar toparlanıp vites artırarak işi düzelttik, en azından biraz daha ciddiyet koyduğumuz anlardaki potansiyelimiz bizi rahatlatıyordu.

Karşı tribün üstünde duran gençler ayağa kalkmayan Fenerli olsun diye bağırıyorlardı, kimsenin ayağa kalkmadığını görünce sinir oldular, aranızda ne kadar Fenerli varsa diye homurdanıyorlardı. Zaten maçın son seti parça parça halde salondan ayrıldılar. Bir kısmı dışarda oyuncularıyla resim çektirmek için bekliyorlardı.



Set sonrası saha değişimiyle gelen oyuncularımıza bravo kızlar diye alkış tutuverdik. Biraz sonra salon güvenlik amiri Ramiz bey gelip arkadaşlar biraz daha sakin olun, gerginlik olmasın lütfen diye uyarıverdi. Aslında ortamdaki bizim lehimize ağırlığı görünce maç içinde de tezahürat etmeye müsaitti ama şov olsun diye birşey yapıp güvenlikçilerle gereksiz yere gerginlik yaşamaktansa, salondan çıkartılmadan maçı izlemek daha keyifli oldu.


Yan tarafımızda oturanlar arasında giovanni'de vardı. Tam arkamızda vip kısımda ise lorenzo micelli ile nalan ural oturuyordu. Nasıl onların maçını Ze Roberto izlediyse, onlarda finaldeki rakiplerini izlemekteydi.


Maçın son seti zaman zaman İpek-Ergül ve Zülfiye'nin de oyuna girmesi için hocam İpek ısınmaktan buhar oldu gibi yüksek sesli fikirlerimizi teknik ekibe doğru yolluyorduk. Maç bitiminde herkese sırayla tezahürat ederken, gözlerim İpek ile Ergül'ü aradığında ortalıkta yoklardı, diğerleri soğuma hareketleri yaparken onlar hemen soyunma odasına yol almıştı.


Son seti izlerken yanımızda oturan tribün eskilerinden Şadan ağabey, maç bitimi nasıl bağıralım birşey bulalım diye fikrimi sordu. Önümüzde oturan hanımefendi aşkımızı yasaklamasınlar gibi birşey olur mu acaba deyince, "aşkımıza kimse yasak koyamaz" "aşkımızı kimse yasaklayamaz" gibi birşey bağıralım dedim. Hem koydukları yasağa vurguyla bu işlerin gereksiz saçmalıklar olduğunun mesajı olurdu, hem de oyuncular böyle durumlarda dahi yalnız kalmayacaklarını hissederlerdi.


Maçın bitimine doğru alkış tempolarımız iyice yoğunlaştı, Nihan ve Yağmur başlatıyordu devamını getiriyorduk, karşı tribünün büyük çoğunluğu gibi protokolün sol tarafından da aynı düzeyde katılımla son sayıda maç maç maç diye tempoyla neredeyse bütün salon ayaklandı.

Açıkçası yasak uygulaması olan bir derbi maçı için trajikomik bir görüntüydü, galatasaray tribünleri futbol derbileri olduğundan zayıftı ama o maç olmasa da büyük bir fark olacağını düşünmüyordum, onlarla rekabetimiz açısından üzücü bir sahneydi.



Maç sayısını alan takımımız alkışlarla karşılandı, biz yaklaşık 10 kişi "aşkımıza kimse yasak koyamaz" diye bağırırken, bizi duyup yanımıza gelen diğer iki üç salon tribüncüsü tanıdık ise meğersem protokolün diğer tarafında bizden habersiz maçı izliyorlarmış. Her zaman her yerde en büyük Fener ve Sarı Melekler ooo oo o tezahüratları ardından deplasman yasağı istemiyoruz ve size her yer deplasman diye gırgır oldu. Sırasıyla benchte oturan yere soğuma hareketleri için yığılan oyunculara kısa kısa tezahüratlar ve selamlaşmalar ardından en son oradakilerin isteği üzerine Ze Roberto ve Kamil hocaya da tezahürat edildi.

Oyunculara bugün sakindik ama salı günü biraz daha gürültü yaparız diye takılarak dışarı çıktık. Salon arka çıkışına yöneldiğimizde Ze Roberto'nun merdivenlere oturmuş derbi üstüne keyif sigarası içtiğini gördüm, yoksa kötü oyundan dolayı efkarlanmış mıydı bilmiyorum. Yanına gidip tebrik ederek, galatasarayı yenmek her zaman bizim için keyiflidir dedim. O da teşekkür edip herkesin elini teker teker sıktı, şampiyonluk isteklerine söz verdi.

Çıkıp yanımıza gelen Violet Duca'da maç sonu herkesin ayaklanıp alkışlaması çok güzel oldu, hoşumuza gitti dedi, kapıda gözüken Merve Tanıl'a da tezahürat yaparak selamlaştık. Orada biraz da bizim kulübün güvenlik sorumlularıyla bakın galatasaraylı çocuklar saldırmak için bekliyor,emanetleri saklamışlar, eğer kızlara birşey olur da şampiyonluk giderse sizden biliriz diye makara yaptıktan sonra ayrıldık.

Biz yola çıkarken otoparktan arabasıyla çıkan Seda'yı görünce terminatör Seda tezahüratlarımıza hareket halindeyken direksiyonu bırakıp alkış tutarak gidiverdi, arkasından da Çiğdem kaptan arabasıyla gidiyordu, onu da alkışladık, yokuş yukarı ana caddeye doğru gidiverdik.

Bu arada otel lobi çıkışının orada Mehmet Ali Aydınlar yoktu ama herhalde onun çıkmasını bekliyorlardı. Danışmanları Çağrı ve Hakan Artış ile ayrıca Mehmet Ali Beyin oyuncu transferleri konusunda danıştığı menajer Tunç Afşar'ın da orada olduğunu farkettim. Acaba gene onunla bir takım transfer görüşmeleri için toplantı mı yapacaktı.

Salondaki trajikomik durumun gazetelere yansıması;




Bu maçla alakasız bir ekleme ;



Bir gün önceki şirketler kapışmasını da izlemeye gidiverdiğimizde gördük ki ; salona biz hariç gelen geçen beleşe giriyor, servislerle çalışanlar taşınıyor, otobüslerle çocuklar getiriliyor. Şirketlerinin hazırlattığı tigers yazan tshirtleri dağıtıp yalandan bir tribün rengi oluşturuyorlar, bando+kornalar ile gürültü dehad safhada, ön taraflarda özel güvenlik diye birşey yok, koltukların üstüne çıkmış hoplayıp zıplıyorlar, rakip oyuncuya yuhlamalar, hakeme arkasından tepkiler falan... bunları biz yapıversek elit voleybolseverler bize taraftarlık öğretmeye kalkıp futbol holiganları diye şikayetçi olurlar, neyse onlar sanaldan boş boş yazmaya devam etsinler.

Maçı bizim takımdan bazı oyuncuların yanıbaşında izlemiştik, hatta orkun darnel'de kızıyla beraber önümüzdeydi, hem orkun hem bizim kızlar maç heyecanına dalıp zeyno'yu unutunca, ufaklık merdivenlerden çıkıp kaçıyordu. Yani neslihan'ın kızını da tribünden düşüp birşey olmasın diye gözetmek bize düştü, hayranları bilsin ki Fenerbahçeliler neslihan'dan daha karakterlidir.


Fotoğraf kaynak ; Metin Timur, Ahmet Besler, Hürriyet, Koskorcuk

Hiç yorum yok: