Değerli Kardeşim ÖZGÜR gene mükemmel bir çalışma yapmış.
Emeklerine,ellerine,yüreğine sağlık diyorum,tebrik ediyorum.
Bu yıl Melekler´in şampiyonluğu öyle sıradan bir şampiyonluk değildir.
Tam anlamıyla bir destandır.
Neden mi?
Şöyle sene başlarını bir hatırlayalım.
Bütün takımlar peş peşe transfer bombalarını patlatıyordu.
Grün‚ Mammadova‚ Mirka‚ Poljak‚ Aguero‚ Nikoliç‚ Maculewicz
Biz çubuklu sevdalıları da bir yandan rakiplerin transferlerine bakıyor
bir yandan da Mehmet Ali Aydınlar´ın şampiyonluk sözünü hatırlayıp
en az bunlar kadar muhteşem transferler bekliyorduk.
İtiraf edelim. Hepimiz umutsuzduk sene başında.
Ben de kendi adıma‚ bir Telekom´un kadrosuna bakıyorum‚ kesin şampiyon olurlar diyordum.
Sonra Vakıfbank Neslihan´ı transfer edince‚ ibre onlardan yana dönüyordu
Sonra Eczacıbaşı´nın oturmuş takımını ve genç yeteneklerini düşünüp‚
onlara şans verir oluyordum
Sonra Telekom ABD Milli Takımı´nın koçu Lang Ping´i getirince‚
muhteşem kadroya bir de çok iyi koç getirdiler‚ bitirdiler bu işi dedim.
Çekinmeyelim‚ itiraf edelim
Hepimiz geçen sene kıl payı kaçırdığımız şampiyonluğa bir kez daha üzülmedik mi?
Müessese takımlarının bomba transferleriyle kesinlikle başa çıkamayacağımızı‚
geçen seneki şansın bir daha yanımızdan bile geçmeyeceğini sanıp of çekmedik mi?
İtiraf ediyorum. Ben bunların hepsini yaptım.
Ama Melekler hep inandılar
Play-off´lara kadar performanslarını sürekli yükselttiler.
Özellikle DeBrandt´ın gelişiyle birlikte takımda mucizevi bir takım ilerlemeler de oldu.
Bloklarımız oturdu‚ servislerimizin etkisi arttı‚ manşetimiz ilerledi‚ defansımız rahatladı.
Bütün oyuncularımızın verimi de arttı.
Voleybolda bir koçun ne kadar önemli olduğunu bu sene görmüş olduk.
Ama daha da önemlisi voleybolun aslında bir "takım" oyunu olduğunu‚
yıldızlar karması olmanın değil‚ takım olmanın her zaman daha iyi olduğunu gördük.
Bu 4 takımdan en güçlüsü görünen Vakıfbank‚ normal sezonda esti geçti‚
ama çeyrek finalde‚ vasat‚ ligi 8. bitirmiş 6S´ye elendi.
Telekom‚ yine efsane kadro kurduğunu düşünüyordu‚
daha güçlü göründüğü Eczacıbaşı´na yarı finalde elendi.
Ve Melekler‚ finalde Eczacıbaşı´na karşı destan yazıp Şampiyonluk kupasına uzandılar.
Evet‚ haramilerin saltanatını böylelikle bir kez daha kırmıştık.
Büyük bütçelerle toplama yıldızlarla bu işin olmayacağını gösterdik.
Ferrari´ye LPG Takılmaz!
Bilindik bir hikayedir.
Vatandaşın biri Ferrari almış.
Ama benzine para vermemek için de LPG taktırmış.
Ferrari de ne bu rezalet diyerek geri almış arabayı!
Müessese takımları LPG takmış Ferrari gibiydi.
Dünyanın en kaliteli smaçörlerini getirdiler‚ ama kulüpleri o kadar amatörce yönettiler‚
o kadar yanlış kadrolar kurdular‚ o kadar stratejik hatalar yaptılar ki‚
final serisinin sonunda Çubuklu´nun önünde eğilmek zorunda kaldılar
Her şampiyonluk beni sevindirmiştir. Ama birkaçı vardır ki‚ çok keyif almışımdır.
Sıralayayım bakalım katılacak mısınız:
1. 1988-89 futbol sezonu.
Çok kötü geçen 80´lerden sonra eze eze şampiyon olmuştuk.
O zamanları yaşayanlar bilir. Fenerbahçeli olmak gerçekten zordu.
O zor dönemi atlatmıştık.
2. 100. yılda kazandığımız basketbol şampiyonluğu.
Bir şey anlatmama gerek var mı?
Kaptan Mrsiç o kupayı kaldırdığında ağlıyordum.
Yıllar önce bir kez şampiyon olmuş‚ bir daha da başaramamış.
Efes başta olmak üzere müessese kulüpleri basketbolu tekellerine almıştı.
O tekel böylece yıkılıyordu.
3. Geçen sene erkek voleybol takımının şampiyonluğu.
Haramilerin saltanatını voleybolda da yıkmıştık.
Hem de kimsenin beklemediği kolaylıkla
Arkas´lar Halkbank´lar ezilmişlerdi
Beni en çok sevindiren de şampiyonluk görmek için Çubuklu´yu terk eden
Volkan ve Nuri´nin bizim şampiyonluğumuzu alkışlamak zorunda kalmalarıydı.
Melekler´in bu seneki şampiyonluğu 4. olarak listeye giriyor.
Ama hangisi en anlamlı derseniz‚ en son olduğundan mı bilmiyorum‚
ama meleklerimizinki bana daha anlamlı geliyor.
Yalnızca haramilerin saltanatını yıktığımız için değil‚
Rakiplerin çılgınca bütçeler oluşturduğu‚ dünya yıldızlarını getirdiği bir sezonda
herkesin 4. olurlar dediği bir senede kazanmak sanırım daha keyif verici oldu.
Bu çalışmada bizi şampiyon yapan temel özelliklerimizi de ortaya koymaya çalışacağım.
Mehmet Ali Aydınlar‚ gelecek senelerde Avrupa´da şampiyonluk sözü verdi.
Bu açıdan eksiklerimizi saptayıp‚ gerekli takviyelerimizi yapmamız gerekiyor.
Geçen senenin maç istatistiklerini inceledim.
Yalnızca Fenerbahçemizin değil‚ diğer 3 önemli rakibimizinkilerini de...
Çeşitli ölçütler belirleyip karşılaştırmalı bir şekilde analiz etmeye çalıştım.
Amacım öncelikle renktaşlarıma geçen senenin istatistiklerini ulaştırmak.
Kendi yorumlarımı da ekledim.
Ancak itiraf etmeliyim ki‚ Fenerbahçemizin tüm maçlarını izleyemedim.
Hatta çoğu maçını izleme şansım olmadı.
Ancak ayrıntılı bir istatistik analiziyle‚ voleybol ve Çubuklu sevdalılarına
güzel bir veri bankası ulaştırmak istedim.
Takımımızın eksiklerini görmek‚ artılarını iyi değerlendirmek
daha büyük başarılar için şarttır.
İyi yaptıklarımızı daha da geliştirerek devam edelim.
Yapamadıklarımızı da ortaya koyalım ve yanlışlarımızı da tekrarlamayalım.
Analizimi mevki mevki (mevki oturmuş bir terim ancak eski Türkçe.
Bundan sonra daha doğru bir sözcük olan "bölge"yi kullanacağım) yapacağım.
Tabloları‚ grafikleri anlamakta zorluk çeken arkadaşlara erkek voleybol takımımızın
geçen seneki performansını benzer bir şekilde değerlendirdiğim başlığı okumalarını öneririm.
O başlıkta anlattığım belli terim ve kavramları bu başlıkta tekrar tanımlamayacağım çünkü:
Erkek Voleybol Takımımızın 2008-2009 Sezonu Değerlendirmesi. Okumak için tıklayın
Bağlantısını verdiğim bu çalışma bir ay öncesinden beri hazırdı.
Ancak PAF´lık sürem bitmediği için bu foruma yazamıyordum.
Foruma bu çalışmamı taşıyan ve 1‚5-2 yıldır bu forumda ve kişisel blogunda
amatör branşlara büyük destek olan‚ hepimize bu spor dallarını sevdiren‚
teknik konuları anlayabilmemizi sağlayan
Gürol Abi´ye de bu vesileyle tekrar teşekkür ediyorum.
Giriş biraz uzun oldu. Umarım kimseyi şimdiden sıkmamışımdır.
Ancak son olarak şunu da söyleyeyim‚ dediğim gibi çoğu maçı izleyemedim.
Bu yüzden‚ kimi değerlendirmelerim yanlış‚ teknik açıdan yanıltıcı‚ abartı olabilir.
Buradaki rakamlar‚ Voleybol Federasyonu´nun internet sitesinde maç maç yer almaktadır.
Benim yaptığım bütün maçları bir istatistik süzgecinden geçirip ortalamalara ve
toplam rakamlara ulaşmaktır. O kadar
Bu çalışmaya oldukça emek verdim.
Ama verdiğim bu emek‚ konu hakkında "uzman" olduğum anlamına tabii ki gelmiyor.
Kimseyi yanlış bilgilendirmek ve yönlendirmek istemem.
Verdiğim rakamların ve hesaplamalarda yanlış olacağını sanmıyorum.
Birkaç kez kontrolü yapılmıştır.
Ama yorumlarımda hatalar varsa‚ lütfen konuya benden daha hakim olanlar düzeltsin.
Şimdiden teşekkürler.
Özgür
Orta Oyuncularımız:
Orta oyuncularımızla başlamak istiyorum.
En az sorun yaşadığımız bölge olduğunu düşündüğüm için öyle yapacağım.
Aslında voleybol takımlarında sayı yükünü pasör çaprazları ve smaçörler çeker.
Manşet yükünü de liberolar ve yine smaçörler üstlenir.
Fenerbahçe Acıbadem´in hücum yükünü de doğal olarak öncelikle pasör çaprazımız Seda‚
peşi sıra smaçörümüz Anja üstlenmiş.
Orta oyuncumuz Eda ise 3. sırada geliyor.
Diğer smaçörümüz Marina´yı geçmiş anlayacağınız.
Orta oyuncuların tek tek istatistiklerini vermeden önce
takımımızın hücum düzenine ilişkin küçük bir tablo sunalım:
Görüldüğü üzere sayılarımızın %28´ini Seda‚ %19´unu Anja alıyor.
Bunlar doğal oranlar. Belki 1-2 puan yüksek olabilirdi.
Eda ise %19 gibi bir orta oyuncu için yüksek sayılabilecek bir oranda.
Üstelik %16 yapan diğer smaçörümüz Marina´dan yüksek.
Çiğdem ise %11 ile Eda´nın neredeyse yarısı.
Tablodan çıkan bir başka sonuç ise şu:
Sayılarımızın %35´ini smaçörlerimiz‚
%30´unu ise orta oyuncularımız üretmiş.
Ancak orta oyuncularımızdan aldığımız verimi anlamak için bu oranlar
tek başına yeterli sayılmaz.
Bir de yapılan ataklarımızı inceleyelim:
Kısacası ataklarımızın %32´sini yapan Seda‚ sayılarımızın %28´ini alıyor.
İki smaçörümüz ise ataklarımızın %42´sini yaparken sayılarımızın %35´ini alıyor.
Orta oyuncularımız ise ataklarımızın %22´sini yaparken sayılarımızın %30´unu alıyor.
Bu fark nereden kaynaklanıyor peki?
Bu fark hem oyuncularımızın performansından
hem de orta ve smaçörlük mevkilerinin doğasından kaynaklanıyor.
Şöyle ki:
1. Orta oyuncularımız daha yüzdeli yani daha verimli atak yapıyor.
2. Alınan sayılarda bir etken de yapılan bloktur.
Orta oyuncularımız iyi blok tutuyor. Zaten en önemli görevleri de bu.
Orta oyuncular hem erkek voleybolunda hem de bayan voleybolunda esas olarak
blok yapmakla görevlidir.
3. İyi servis atarsanız‚ "ace" rakamlarınız da artar.
Bu da haliyle aldığınız sayıyı yükseltir. Anlaşılan orta oyuncularımız iyi servis de atıyor.
Orta oyuncularımızın skora bu denli iyi etki yapmasını bir de diğer takımlarla karşılaştıralım.
Bu bölgede ne kadar güçlü olduğumuz bu şekilde daha iyi anlaşılır.
Bu tablo her takımın hangi bölgelerde güçlü olduğunu kolaylıkla gösteriyor.
Bu yüzden bu tabloya sık sık geri döneceğiz.
Görüldüğü üzere‚ bütün takımlarda orta oyuncunun atak yüzdesi sayı yüzdesinden az.
Atak sayısının azlığı‚ pasörlerin hücum yapılırken orta oyunculara
ne kadar çok pas attığını gösterir.
Pek çok takımda smaçörler ve pasör çaprazları daha çok pas alır.
Bu gerçek tabloda da aynen geçerli.
Orta oyuncular bütün takımlarda civarında pas almış.
Ancak alınan sayılarda oranlarda bir farklılık hemen göze çarpıyor.
Fenerbahçe´de mesela orta oyuncuların alınan sayıdaki oranı %30 iken Eczacıbaşı´nda %24.
Halbuki pasörler tarafından eşit oranda beslenmişlerdi.
Öyleyse şunu rahatlıkla söyleyebiliriz:
Orta oyuncuların alınan sayıdaki yüzdesiyle yapılan ataktaki yüzdesi arasında fark‚
o oyuncunun verimini gösterir.
Fenerbahçe´de bu fark özellikle final serisinde oldukça fazla.
Pasörlerimiz atakların ´sini orta oyuncularımızla gerçekleştirmiş.
Ama aldığımız sayıların %30´u orta oyuncularımızdan gelmiş.
Yani %50 fazla bir verim söz konusu.
Orta bölgemizin zayıf olduğu erkek takımında ise 5 puanlık bir artış görüyoruz.
Atakların ´sini yapan erkek ortalarımız sayıların %25´ini alıyor.
Tabii erkek takımlarla bayan takımlarını karşılaştırmak her zaman doğru değildir.
Elmalarla armutları toplamaya benzeyebilir.
Ama çoğu renktaşımızın erkek takımımızı diğer bayan takımlardan
daha iyi tanıdığını düşündüğüm için bu karşılaştırmayı yaptım.
Görüldüğü gibi bayan takımımızın orta bölgesi erkek takımımızdan daha güçlü.
Diğer bayan takımlarıyla karşılaştırınca ise şunu görüyoruz.
Türk Telekom ve Vakıfbank´ın orta bölgeleri de güçlü.
Hele hele Telekom´da orta oyuncular pasör tarafından oldukça az beslenmiş (%16)
ama sayıların %29´unu almayı başarmış.
Bizden bile daha iyi bir verim. 16´dan 29´a. Bizde 20´den 30´aydı
Bu da normal‚ çünkü Poljak gibi dünya çapında bir orta oyuncuları var.
Vakıfbank´ın bizim kadar olmasa bile bize yakın bir verim aldığını görüyoruz.
Atakların %22´sini yapan ortalar sayı yükünün %31´ini omuzlamış.
Bu da normal‚ çünkü onlarda da Maculewicz var. O da bu bölgede dünya çapında bir yıldız.
Eczacıbaşı ise orta bölgede biraz zayıf kalmış.
Hem pasör az beslemiş orta oyuncuları: %18
Hem de orta oyuncular sayı yüküne az katkıda bulunmuşlar: %24.
Bizim erkek takımına yakın rakamlar.
Gerçekten de ortada çok büyük sorun yaşadılar. Özellikle final serisinde.
Biz de bunu iyi değerlendirdik zaten.
Orta oyuncularımızın takımımız için ne kadar önemli olduğunu gördükten sonra oyuncularımıza tek tek bakalım.
Önce Eda Erdem:
Çiğdem Rasna:
Bu bölgede genç oyuncumuz Ergül Avcı‚ görev verildiğinde üstüne düşeni yapmaya çalıştı:
Çiğdem´in yokluğunda zaman zaman smaçörlerimiz Marina ve Duygu´nun da
orta oyuncu olarak görev aldığını gördük.
Ama orta oyuncu oynadıkları maçların istatistiklerini burada değil‚
smaçörlerle ilgili bölümde vereceğim.
O yüzden bu tabloda göremiyorsunuz.
Oyuncularımızın tek tek performanslarının bütün lig boyunca nasıl seyrettiğini gördük.
Ancak oyuncularımızı performansını gerçekçi bir şekilde incelemek için
birbirleriyle ve başka takımların orta oyuncularıyla karşılaştırmamız gerekir.
Erkek takımımızla ilgili çalışmamda dünyaca ünlü voleybolcuların istatistiklerini de sunmuştum.
Ancak meleklerimizle ilgili bu çalışmada buna ihtiyaç yok.
Malum‚ dünya yıldızları zaten ülkemizde oynuyor!
Tabloda üç orta oyuncumuzun yanı sıra Türk Telekom´un dünya çapındaki yıldızı Poljak ile
Vakıfbank´ın ünlü orta oyuncusu Kinga Maculewicz´in performanslarını da görebilirsiniz.
Son olarak Eda´daki gelişimi göstermek için
Eczacıbaşı´yla oynadığımız final serisindeki rakamlarını da ekledim.
Eda‚ final serisinde gerçekten de iyi oynamıştı. Rakamlarda da bu görülüyor.
Bütün rakamları geliştirmiş‚ bütün kıstaslarda daha iyi.
Bunu şunun için özellikle vurguluyorum.
Sezon boyu yüksek ortalama tutturması aslında daha kolay.
Sonuçta çok zayıf takımla da karşılaşıyorsunuz.
Eda´nın da 7 blok yaptığı‚ 18-20 sayı kazandırdığı maçlar da olmuştu.
Ama final serisinde rakip daha güçlü: Eczacıbaşı. Sonuçta adı üstünde‚ final
Bu yüzden finalde böylesi yüksek rakamlara ulaşmış olmak önemli.
Şimdi oyuncularımızın performansını ayrıntılı bir şekilde inceleyelim:
Servis karşılama
Tabloda ilk dikkatinizi çekecek şey‚ servis karşılama rakamları olmalı.
Görüldüğü üzere Kinga da Poljak da pek servis karşılamamışlar.
Servis karşılama rakamları 1 ve 5 gibi çok düşük rakamlar.
Bu manşetlerinin kötü olmasından değil‚ oyun düzenlerinden kaynaklanıyor.
Bilindiği gibi voleybolda manşeti genelde arka alandaki smaçörlerle liberolar alır.
Orta oyuncuların temel görevi ise blok yapmaktır.
Bu yüzden de genelde takımların en uzun boylu oyuncusu orta oyuncusu olur.
Malum‚ daha uzun boylu oldukları için de daha zor manşet alırlar.
Bu yüzden orta oyuncuları genellikle manşet almaz‚ yani servis karşılamaz.
Arka alana geçtiklerinde servis kullandıktan sonra liberoyla değişirler.
Liberoların savunma gücü daha yüksek ve manşeti daha iyidir.
Şimdi tabloya dönecek olursak‚ bizim orta oyuncularınının servis karşılama rakamlarının
diğer takımlardan farklı olarak yüksek olduğunu görüyoruz.
Eda´nın 8‚6‚ Çiğdem´in 16.
Bunun nedeni‚ bizim takımda liberoyla değişenin orta oyuncular değil smaçörler olması.
Çünkü iki smaçörümüz de liberomuz da yabancıydı. İki orta oyuncumuz ise yerli.
Yabancı kısıtlaması nedeniyle‚ orta oyuncumuzu liberoyla değiştiremiyorduk.
Bu konuyu önemli olduğu için uzun uzun anlatıyorum.
Başta da açıklamaya çalıştığım gibi‚ daha zor manşet alacak orta oyuncularımızla
servis karşılamak durumunda kaldık.
Bu bizi sezon boyu zorladı.
Bu yüzden Eda ile Çiğdem´in servis karşılama yüzdeleriyle ilgili pek bir değerlendirme
yapmak istemiyorum.
Bence ellerinden geleni yaptılar.
Ama bu iyi servis karşıladıkları anlamına tabii ki gelmiyor.
Eda‚ %57 olumlu‚ %39 mükemmel servis karşılamış. Düşük.
Çiğdem´in nispeten daha iyi: %62 olumlu‚ %44 mükemmel karşılama.
Ancak yine de düşük rakamlar.
Bu durum takım savunmasını da etkiledi.
Savunma yalnızca servis karşılama değildir çünkü.
Rakibin smaçlarını karşılarsınız‚ bloğunuzdan seken topları karşılamaya çalışırsınız (dublaj).
Orta oyuncuların uzun boyları nedeniyle bu tür hareketleri yapması da kolay değildir.
Servis karşılama dışındaki savunma gücüyle ilgili rakamlar bende maalesef yok.
Ama izlediğim kadarıyla söyleyeyim‚ arka alan savunmamızda zaafımız vardı.
Servis karşılama rakamlarımız da bu konuda fikir veriyor zaten.
Tabloyla ilgili birkaç ilginç nokta da final serisinde Eda´nın çok servis karşılamış olması.
Sezon ortalaması 8‚6‚ finalde ise 22‚3 servis karşılamış.
Anlaşılan Eczacıbaşı manşetinin zayıf olduğunu düşündükleri Eda´nın üzerine servis atmışlar.
Eda da maalesef final serisinde de sezon boyu olduğu gibi kötü manşet almış.
%52 olumlu servis karşılaması var.
Halbuki mükemmel karşılama yüzdesinin o rakamlarda olması gerekirdi.
Diğer oyuncuların servis karşılama yüzdelerine hiç takılmayın.
Çok yüksekler doğru‚ ama onların zaten asli görevi servis karşılama değildi.
O gördüğünüz rakamlar da ön alandayken kısa düşen servisleri
mecburen karşıladıkları oyunları simgeliyor.
Bu açıdan manşet yüzdelerinin yüksek olması normal sayılabilir.
Eda ve Çiğdem gibi sezon boyunca manşet alsalar‚ nasıl bir yüzdeye ulaşırlardı bilmiyorum.
Blok:
Şimdi gelelim orta oyuncularımızın asli görevi bloğa
Bu konuda Eda çok iyi. Sezon boyu 3‚4 ortalama tutturmuş.
Final serisinde ise 4‚0 rakamına ulaşmış.
Poljak ve Kinga seviyesinde‚ hatta daha iyi olduğunu görüyorsunuz.
Poljak´ın 1.93 ile ligimizin en uzun boylularından biri olduğunu da hatırlatalım.
Eda ise 5 santim daha kısa‚ 1.88...
Üstelik Poljak dünyanın sayılı blokçularından...
Bu açıdan Eda´nın blok konusunda çok başarılı olduğunu söylemeliyiz.
Üstelik Eda henüz çok genç. 1987 doğumlu.
İyi blok tutmanın tecrübeyle de geliştiğini düşünürsek‚
Eda´nın bu rakamları çok daha yükseklere çıkaracağına emin olabiliriz.
Çiğdem´in boyu Eda´dan bile kısa‚ 1.84 Ama tecrübesiyle bu açığı kapamış.
Maç başına 2.1 blok ortalaması tutturmuş.
İyi değil. Ama çok kötü de değil. Vasat.
Ancak‚ erkek takımımızdaki 1‚2 ve 1‚8 blok ortalamalı orta oyuncularımızı düşününce
"fena değil" demek istiyorum
Blok konusunda önemli bir şey daha eklemem gerekiyor.
Jan de Brandt´ın gelmesiyle birlikte takımımızın blok gücü de arttı.
Takımımızın maç başına yaptığı blok sayısının sezon boyu nasıl değiştiğini
bir tabloyla ortaya koyalım:
Gayet açık ve net. Söyleyecek hiçbir şey yok.
deBrandt´la birlikte hem blok sayımız hem de orta oyuncularımızın aldığı blok sayısı
istikrarlı bir şekilde artmış.
Ne kadar iyi bir koç olduğunun pek çok göstergesinden biri.
Servis:
Bir oyuncunun ne kadar etkili servis attığını anlamak için iki rakama bakılır.
Birincisi maç boyunca attığı servis sayısı. İkincisi‚ yaptığı "ace" sayısı.
Çok servis atan etkili atıyor demektir.
Bunun basit bir nedeni var. Voleybol maçlarında bilindiği gibi pozisyon değişimi vardır.
Bu yüzden her oyuncu servis atma çizgisine teorik olarak eşit sayıda gelir.
Ancak etkili servis atarsanız‚ rakip takım iyi manşet alamaz‚ pasöre iyi top gitmez‚
dolayısıyla güçlü bir atak yapamaz.
Siz de gelen zayıf atağı rahat karşılayıp iyi bir atakla sayı kazanabilirsiniz.
Sonra da üst üste ikinci servisini atarsınız.
Etkili servis atamazsanız‚ rakip rahat manşet alır‚ iyi hücum kurar ve sayıyı alır.
Tekrar servis atma şansınız da olmaz.
Etkili servis atan oyuncular bu şekilde peş peşe servis atma şansına sahip olabilirler.
Çiğdem´in yarı finalde üst üste 12 servis attığı 6S maçını bir hatırlayın.
O maçta servisleri çok etkiliydi Çiğdem´in.
Nitekim bu durum o maçta attığı toplam servis sayısına da yansımış.
Çiğdem´in sezon tablosuna bakarsanız görürsünüz‚
o maçta toplam 35 servis atmış!
Herhalde sezon rekorudur!
Atılan servis sayılarına baktığımızda Çiğdem´in sezon ortalamasının
gayet yüksek olduğunu görüyoruz: 15‚6
Eda´nın sezon ortalaması daha düşük: 11‚9
Ama o da final serisinde 17‚3 gibi yüksek bir rakama ulaşmış.
İki orta oyuncumuzun da iyi servis attığını söyleyebiliriz.
İyi servis için ikinci kıstas "ace" sayısıdır. Etkili servis atan oyuncu‚ hızlı da atmalıdır.
Eda´nın "ace" ortalaması sezon içinde 1‚4´müş.
Fena değil. Poljak ve Kinga´ya yakın.
Ama final serisinde maç başına 3 ace yapmış ki‚ gayet güzel.
Çiğdem´in de ace açısından Eda´yla başa baş gittiğini görüyoruz: Maç başına 1‚3.
Atak gücü
Orta oyuncularımızın atak gücüne bakmak için öncelikle maç başına kaç atakta
bulunduklarına bakmak gerekir.
Eda 15‚2 sezon ortalamasıyla tabloda ilk sırada. Ona en yakın Kinga 14‚3.
Üstelik Eda‚ final serisinde atak sayısını 18‚8´e çıkarmış.
Anlayacağınız‚ pasörlerimiz Eda´yı sık sık düşünüyorlar.
Çiğdem ise maç başına 8‚3 ortalama ile geride kalmış.
Eda´nın hata yüzdeleri fena değil. %10 civarlarında hatalı atağı ve blokta kalması var.
Kuşkusuz daha iyi olabilir ama Poljak ve Kinga´dan çok farklı olmadığını görebiliyoruz.
Tecrübe kazandıkça bu hata yüzdeleri tabii ki düşecektir.
Çiğdem ise hata yüzdeleri açısından ufak da olsa Eda´dan daha iyi.
Tecrübe farkı diyelim.
Başarı yüzdesine baktığımız zaman ise Eda´nın geride kaldığını görüyoruz.
Başarı yüzdesi yaptığınız atağın sayıyla sonuçlanma yüzdesidir.
Yani "topu öldürme" oranıdır.
Eda´nın rakiplerine nazaran başarısız kaldığı tek nokta bu.
Sezon boyu %49‚4 başarı oranı yakalamış.
Poljak´tan 10 puan‚ Kinga´dan ise 5 puan daha kötü.
Üstelik Eda bu eksikliğini final serisinde de düzeltememiş.
Hatta daha da kötüye gitmiş: %45‚5.
Çiğdem ise %48‚0 sezon ortalamasıyla Eda´dan bile kötü.
Tabii bu durum yalnızca orta oyuncularının suçu değil.
Pasörünüz iyi top atamazsa‚ tabii ki yüzdeli vuramazsınız.
Bence bu düşük yüzdeler orta oyuncularımızın değil‚
kötü manşetlerimizin ve pasörlerimizin zayıflığının bir sonucu.
Önümüzdeki sene bu konuda önlem alınması şart.
Orta bölgemizde işler iyi gidiyor:
Tek tek oyuncularımızın performansına baktığımızda
ve rakip takımlarla karşılaştırdığımızda‚
orta bölgemizin gayet iyi durumda olduğunu görebiliyoruz.
Bu durumun esas nedeni bence Eda.
Çok genç bir yetenek Eda. Ve bu senenin en iyi transferiydi.
Eda transferinin ne kadar kritik olduğunu‚
hatta bize şampiyonluk getirecek önemde olduğunu
sezon başında pek anlamamıştık.
Rakiplerin dünya yıldızı transferleri gözlerimizi kamaştırmıştı çünkü.
Biz de dünya çapında ünlü isimler bekliyorduk.
Ancak görüldüğü gibi gencecik Eda‚
dünya yıldızları Poljak´ı ve Kinga´yı geride bırakmayı başarmış.
Tebrikler!
Onu takıma kazandıran Üzeyir hocamıza‚
8JK´deyken Eda´yla beraber çalışan ve
takımımızı tercih etmesinde önemli rolü olduğunu düşündüğüm
menajerimiz Violet Duca´ya
ve sezon boyunca Eda´nın performansını geliştirmesini sağlayan deBrandt´a da
teşekkür etmemiz gerekiyor.
Eda´nın tecrübeli Çiğdem´den de çok şey öğrendiğini düşünüyorum.
Bir başka önemli artısı Eda´nın‚ hırsı... Takımımızı ateşliyor.
Bu özellikle voleybolda çok önemli.
Eda´nın bu takım için ne kadar önemli olduğunu sanırım aşağıdaki resim açıklamakta.
Eda´nın (17 numara) surat ifadesine dikkatle bakın.
Eda´nın sezon boyu gelişimi de çok iyiydi.
Bunu rakamlarla ortaya koymaya çalışalım:
Görüldüğü gibi Eda´nın aldığı sayı‚ atak sayısı‚ blokları ve servisi sezon boyunca gelişmiş.
Ataklarındaki ve özellikle servislerindeki hataları azaltmış.
Özellikle servis hatalarında muazzam bir düşüş var.
Sezon başında %26‚7 hatayla servis atan Eda‚
sezon sonunda %10 hataya kadar ilerletmiş servisini.
Helal olsun!
Ancak Eda´nın servis karşılama yüzdelerinde gerileme olduğunu görmek gerekiyor.
Fakat bu bence önemli bir sorun olmayacaktır.
Önümüzdeki sene yabancı rotasyonunu düzgün oturtarak
liberolarımızı orta oyuncularla değil smaçörlerle değiştireceğimizi düşünüyorum.
O zaman Eda‚ servis karşılama sorunuyla uğraşmayacaktır.
Bu da bence Eda´nın performansını artıracaktır.
Neden mi?
Öncelikle orta oyuncular liberoyla değiştiği için maç sırasında dinlenme fırsatı yakalayacaktır.
İkincisi‚ servis karşılama atak gücünü azaltan bir görevdir aslında.
Yanlış karşıladığınız her servis moralinizi bozabilir.
Bu açıdan da Eda´nın gelecek sene daha şanslı olacağını umut ediyorum.
Pasör çaprazımız: Seda
Şimdi gelelim pasör çaprazı bölgemize.
Sayı yükünü tek başına omuzlayan oyuncudur pasör çaprazı.
Ön alandayken pasların çoğunu alır.
Arka alandayken de özellikle ortadan hücum yapar.
Arka alan hücumu iyi olan bir oyuncunuz varsa iyi sayı yapabilirsiniz.
Çünkü yetenekli bir pasör‚ orta oyuncuya pas atacakmış gibi yapar.
Rakibin bloğunu şaşırtır. Rakip bloğu zıplar‚ halbuki pas arka ortaya yapılmıştır.
Rakip bloğu haliyle havada asılı kalamaz.
Arka alandaki oyuncu smaç vururken‚ rakip blok çoktan düşmüş olur.
Bunu erkek takımımızda Coskovich çok iyi yapıyor.
Bayanlar bu arka alan hücumunu erkeklere nazaran daha az yaparlar.
Çünkü çok yüksekten smaç vurmak ve güçlü olmak gerekir.
Çünkü bu vuruş‚ kurallar gereği 3 metre çizgisinin gerisinden yapılmalıdır.
Ancak Seda´nın bu vuruşları gayet güzel yaptığını sezon boyu gördük.
Bence bu kalitesini ve gücünü gösteren bir olgu.
Şimdi Seda´nın takımımızın sayı yükünü nasıl omuzladığına bir bakalım.
Yazımızın başında verdiğimiz tabloyu tekrar edelim:
Görüldüğü gibi‚ Seda pasların ortalama 3´te birini almış.
Bu oran bütün takımlarda aşağı yukarı aynı
Bir tek Eczacıbaşı´nda farklı bir durum var. Onlarda smaçör daha çok atağa kalkmış.
Bu da Eczacı´nın dünya çapındaki smaçörü Mirka´dan kaynaklanıyor.
Türk Telekom´un Aguero‚ Vakıfbank´ın ise Neslihan gibi
çok kaliteli pasör çaprazları olduğunu düşünürsek
Seda´nın sayı yüküne onlar kadar katkıda bulunabildiğini görürüz.
Bu güzel bir durum.
Şimdi Seda´nın sezon boyu neler yaptığına bir bakalım:
Diğer oyuncularla karşılaştırmadan önce‚ şu tablodan dikkat çekici birkaç şey söyleyelim.
Seda´nın sezon boyu ayakta kalması‚ 32 maçın 31´inde ilk 6 başlaması
her şeyden önce çok iyi.
Pasör çaprazı için istikrar çok önemlidir.
Genellikle pasör çaprazlarının pasör çaprazı yedeği olmaz.
Smaçör o bölgeye kaydırılır.
Halbuki bu sanıldığı kadar kolay bir değişiklik değildir.
Pasör çaprazlığı biraz özel bir bölgedir.
Hiç servis karşılama işlerine bulaşmaz‚ yalnızca hücum düşünürsünüz.
Arka alandayken bile hücuma çıkmaz için hazır beklersiniz.
Bu açıdan normalde pasör çaprazı oynayan bir oyuncunun sakatlanması‚ hastalanması‚
takıma sanıldığından çok şey kaybettirir bence.
Bu‚ pasörle pasör çaprazının iyi anlaşması için de gereklidir.
Birlikte çok maça çıkan oyuncular birbirini daha iyi tanır.
Seda´nın istikrarı bu açıdan da önemli.
Şimdi Seda´yı birkaç önemli oyuncuyla karşılaştıracağımız bir tabloyu sunalım:
İlk göze çarpan‚ Seda´nın istikrarı ve sürekliliği.
Aguero da aynı şekilde sürekli kadrodaymış.
Neslihan ve Nancy ise‚ sürekli olamamışlar.
Neslihan neredeyse sezonun yarısında oynamamış. Nancy ise 16 maçta kalmış.
Nancy aslında pek çok maçta Eczacıbaşı´nın genç yeteneği
88 doğumlu Neriman´la değişerek oynadı.
Özellikle finallerde Neriman daha çok oyunda kaldı.
Bu yüzden Neriman´ın final performansını da ekledim.
Genç oyuncumuz Seda´yı bir de yaş grubuyla karşılaştırmak için.
Şimdi rakamları yorumlamaya başlayabiliriz.
En son söyleyeceğimi baştan söyleyeyim‚ Seda bence gayet başarılı.
Şöyle bir tabloyu incelerseniz‚
Neslihan ile birlikte en iyi olmak için çekiştiğini kolaylıkla fark edebilirsiniz.
Neslihan‚ Türkiye´nin tartışmasız en iyi pasör çaprazı.
Ama bu sezon‚ Seda´nın Neslihan´dan aşağı kalır yanı olmadığını görebiliyoruz.
Bütün rakamlar aşağı yukarı aynı. Yalnızca Seda biraz daha iyi servis atmış.
Bir de Neslihan´ın atak başarı yüzdesi daha iyi.
Seda %43‚3‚ Neslihan ise %51‚2.
Atak başarısında %50´leri geçmek çok önemli.
Blokları da aşağı yukarı aynı.
Seda final serisinde bloklarını düzeltmiş‚ ama atak yüzdesi oldukça düşmüş: %36.
Servisleri de diğer oyuncuların tümünden daha başarılı.
Maç başına 15 servis atmış. Finalde bu rakam 16 olmuş.
Seda´ya ön çok yaklaşabilen Neslihan 14´te kalmış.
Üstelik final serisinde "ace" sayısını da 3 gibi yüksek bir rakama çıkarmış.
Seda´yı sene boyunca çok eleştirdiğimiz oldu.
Ama ben performansını gittikçe geliştirdiğini düşünüyorum.
Sene başına gidersek‚ her takımın muhteşem transferler yaptığı günlerde‚
hele hele Aguero da gelince Telekom´a‚ "Neslihan Fenerbahçe´de" ne haberleri çıkmıştı.
Hepimiz çok sevinmiştik.
Sonra Vakıfbank´a gidince üzülmüştük.
Şimdi şu rakamları karşılaştırıyorum.
Arada çok da fazla fark kalmamış olduğunu görüyorum.
Ama daha da önemlisi Neslihan süreklilik sağlayamamış.
Seda´nın iyi bir yedeği de yok.
Açıkçası "Neslihan iyi ki gelmemiş" dedim.
Bu görüşüme katılmayanlar olabilir‚
ancak ben Seda´nın Fenerbahçe için en iyi seçenek olduğunu düşünüyorum.
Birkaç nedenle:
1. Yerli.
Yabancı hakkımızı başka bölgelerde kullanabiliyoruz.
2. Fenerbahçeli.
Seda´da çubuklu sevdası var. Bunu her oyuncuda bulamazsınız.
Zaten takımımızla bütünleşmiş bir oyuncu.
3. Genç.
Bu Seda´nın gençlik hali. Tecrübe kazandıkça‚
hele hele deBrandt gibi bir koçla çalışa çalışa‚ çok daha iyi noktalara gelecektir.
Seda´yı‚ Aguero ve Nancy gibi dünya yıldızlarıyla karşılaştırınca‚
çok daha iyi performans gösterdiğini görebiliyoruz.
Hata oranları Seda´nın oldukça düşük. Bu da iyi bir nokta.
Ancak Seda´nın atak yüzdesini kesinlikle artırması gerekiyor.
Nancy kötü performans gösterdiğinde‚ smaçör Mirka onun açığını kapatıyordu.
Aguero da unutmayalım dünya çapında bir smaçör olan Mammadova ile birlikte oynadı.
Ama Seda´ya görüldüğü gibi daha çok yük bindi.
Çünkü baş smaçörümüz Anja biraz zayıf kaldı.
Bakın‚ Seda maç başına 35 atak yapmış.
Aguero ve Nancy (ve hatta final serisindeki Neriman)
çok daha az top almış pasörlerinden.
Ancak Seda´nın atak yüzdesi düşük kalmış.
Daha rahat top öldürmesi gerekiyor Seda´nın.
Blok-autlara daha fazla yönelmesi‚ rakibin defansının boşluklarını iyi görmesi lazım.
Bunlar tabii tecrübeyle kazanılacak şeyler.
Ancak iyi bir de özelliği var‚ "gözü kapalı" vurmuyor.
Rakamlar ortada. Az blokta kalmış. Ve ataklarında az hata yapmış.
Bu açılardan tablonun da en iyisi.
Seda´yla sözleşmemizi uzattığımız söyleniyor.
Umarım doğrudur.
Smaçörlerimiz:
Geldik en sorunlu bölgemize.
Aslında Anja yetersiz bir smaçör değil. Hatta final serisinde iyi de oynadı.
Ancak rakiplerimizin Grün‚ Mammadova‚ Mirka‚ Nikoliç gibi
dünya çapında smaçörleri olduğunu düşününce‚
bizim ikili‚ Anja-Marina çok geride kaldı.
Bu bölgeden ne kadar verim aldığımızı klasik tablomuzla tekrar inceleyelim:
Görüldüğü üzere sayı almak için smaçörlerini en az değerlendiren takımız.
Bütün rakiplerimizin smaçörleri takımlarının aldığı sayının %43-45´ini üstlenirken
bizde bu rakam %35´lerde kalmış. Çok çok düşük bir yüzde.
Final serisinde Anja biraz kıpırdanmıştı. Bu rakamlara da yansımış.
Finallerde sayılarımızın %42´sini smaçörlerimiz almış.
Önce oyuncularımızın sezon boyu performansını bir inceleyelim.
Anja:
Marina:
Duygu:
Elif:
Vesna:
İlk bakışta şunu söyleyelim.
Anja da Marina da sezon boyu sürekli bir şekilde kadroda yer almışlar.
Özellikle Marina tam bir joker gibiydi.
Çiğdem sakatlandığında orta oyuncu‚ Seda hastalandığında pasör çaprazı oynadı.
Allahtan iki pasörümüz var. Yoksa‚ pasör olarak bile görebilirdik Marina´yı.
Duygu ve Elif de görev verildiğinde hazırdı.
Vesna ise hayal kırıklığı yarattı. Devre arasında gönderildi.
Zaten omzundan sakatlığı da vardı.
Devre sonunda da yabancı kısıtlaması nedeniyle tribüne çıkmıştı.
Gönderilmesinin bize bir zararı dokunmadı.
Şimdi bir de rakiplerimizin smaçörleriyle karşılaştıralım oyuncularımızı.
Orta oyuncularımız ve pasör çaprazımız‚ bölgelerinde Türkiye´nin en iyileri arasında.
Ancak smaçörlerde durum öyle değil.
O yüzden göreceğiniz rakam ve yüzdelere hazırlıklı olun.
Tabloya Eczacıbaşı´ndan Mirka ve Vakıfbank´tan Grün´ün rakamlarını da ekledim.
Mammadova ve Nikoliç´i de koyabilirdim‚ ama bizim oyuncuların sonuçları o kadar düşük ki‚
durumu görmek için Grün ve Mirka´nın rakamları yeterli.
Tabloya bir de geçen sene İtalya Ligi´nde sayı kralı olan Osmokrovic´i ekledim.
Osmokrovic komple bir oyuncudur.
Bir smaçörün aynı zamanda ne kadar iyi servis karşılayabileceğinin kanıtıdır.
Berbat manşeti olan Mirka ile karşılaştırmanızı öneririm!
(Not: Ne büyük mutluluk ki Osmokrovic´i transfer ettiğimizi bu satırları yazdıktan
birkaç gün sonra öğrendim. Açıkçası hayal bile etmemiştim bize geleceğini!)
Durum gayet açık. Smaçörlerimiz iyi sayı yapamamış. 10‚7 ve 12‚6 ortalama
Mirka 20 ortalamayla iyi bir smaçörün nasıl katkıda bulunması gerektiğini göstermiş.
Neredeyse bizim iki oyuncunun toplamı kadar.
Ancak hakkını teslim edelim‚ Anja final serisinde iyi oynamış: 16‚5 sayı ortalaması.
Ancak yine Mirka´nın gerisinde.
Mirka kaybettikleri final serisinde dahi Anja´ya 3‚5 sayı fark atmış
(4 maçta 19‚8 ortalama yapmış)
Servis deseniz‚ yine çok iyi değiliz.
Marina maç başına 10‚0 servisle vasat bir görüntü çiziyor.
Anja maç başına 14‚5 servisle Grün´den daha iyi‚ ama Mirka´nın yine gerisinde.
Mirka sezon boyunca ortalama 15‚1 servis atmış.
Final serisinde ise daha da etkiliymiş: Ortalama 18‚5 servis. Gayet iyi.
Anja´nın "ace" rakamları Grün´le başa baş. Ama Mirka´dan yine daha geride.
Mirka finalde de sezon boyunca da maç başına 2‚3 "ace" yapmış.
Anja ise sezon boyu 1‚8 olan ortalamasını final serisinde 1‚3´e düşürmüş.
Servis karşılama konusunda pek durmayacağım.
Smaçörlerimiz genellikle manşet almadı çünkü.
Ancak aldığı manşetlerde de Anja´nın yüzdeleri iyi sayılabilir.
Rakiplerimiz açısından bakarsak Mirka´nın felaket bir manşeti olduğu ortaya çıkıyor.
Özellikle final serisinde çok kötü bir ortalama yapmış.
Mükemmel servis karşılama yüzdesi ´lerde geziniyor.
Biz de zaten bunun bilincinde servisleri hep üzerine atmışız.
Sezon boyu 15 olan maç başına servis karşılama sayısı final serisinde 21 olmuş.
Grün´ün manşeti ise çok iyi. Olumlusu %68‚ mükemmeli %46.
Neredeyse bir libero kadar temiz servis karşılamış.
Ataklarda da vasat durum devam ediyor.
Marina maç başına 20‚ Anja ise 25 pas almış.
Mirka´nın 25‚ Grün´ün 31 atağının yanında düşük kalıyor bu rakamlar.
Anlaşılan pasörlerimiz smaçörlerimize çok güvenememiş.
Anja final serisinde iyi oynayınca 34 pas almış set başına.
Mirka ise finalde iyi asılmış: 39‚3 atak!
Sayıyla sonuçlanan atak yüzdesinde ise Marina %43 ile Anja´dan (%40) daha iyi.
Marina akıllı bir oyun oynuyor. Aslında teknik olarak Anja´dan daha zayıf.
Ancak blok-autlara dönebiliyor.
Hata yüzdesinin azlığı ve sayı yapma yüzdesinin çokluğu da bunun göstergesi.
Blokları da daha iyi Marina´nın.
Maç başına 1‚3 blok yapmış. Anja ise 0‚8´de kalmış.
Bu da maça iyi konsantre olduğunun‚ daha akıllı oynadığının bir başka göstergesi.
Ancak rakiplerimizin smaçörlerinin atak rakamlarını inceleyince‚
bu bölgede ne kadar zayıf kaldığımızı görebiliyoruz.
Anja tüm sezon %40 sayı yapma ortalamasıyla oynamış. Çok çok düşük!
Grün ve Mirka ise %50´ye yaklaşmışlar.
Finalde hepimizin "oh be sonunda iyi oynadı" diye sevindiğimiz maçlarda bile
Anja %42 sayı yapma yüzdesi yakalamış.
Daha fazla bir şeyler yazmak istemiyorum.
Yazarken bile siniri bozuluyor insanın!
Smaçörlerimizin bu kadar zayıf olmasına rağmen şampiyon olmamız
ne kadar iyi bir takım olduğumuzun‚
orta oyuncularımızın ve pasör çaprazımızın aslında ne kadar iyi olduğunun da
bir göstergesi
Seneye bu bölgeye takviye şart.
Sanırım bunu yönetim de görüyordur.
Marina iyi bir yedek olabilir. Çok yönlü ve akıllı bir oyuncu çünkü.
Bir oyuncumuz kötü performans gösterirse ya da hastalık-sakatlık olursa‚
yerini doldurabilir.
Anja ise baş smaçör olabilmek için bence yeterli değil.
Tamam‚ finalde yine iyi oynadı.
Hırsı ve coşkusuyla takımı da ateşliyor.
Ama bunu 2. smaçör olarak da yapabilir.
Demem o ki‚ Anja´yı gönderelim demiyorum. Diyemiyorum.
Ama baş smaçör olmasına da içim elvermiyor.
Anja´dan daha iyi bir smaçör kesinlikle getirilmeli.
Tabii 3 yabancı hakkının smaçör bölgesinde kullanılması ne kadar doğru olur‚
o da ayrı bir tartışma.
O yüzden kim gelmeli tartışmasını burada kapatıyorum.
Naz´ı transfer eden takımımızın bu bölge için de
gelecek vaat eden genç bir yerli yıldız bulacağına eminim.
İyi bir yabancı smaçör. Yanında ondan öğrenecek genç bir yetenek.
Yedek olarak da Marina.
Belki bu şekilde daha iyi olur.
Liberolarımız:
En sonda söyleyeceğimi baştan söyleyeyim.
Liberolarımız vasat olduğumuz bir bölge oldu.
Sezon boyu iki liberoyla oynadık.
Hem Üzeyir Özdurak hem de deBrandt‚ Korotenko ve Necla´yı sık sık değiştirerek oynattılar.
Bunda bazen yabancı kısıtlamasının da rolü vardı.
Ancak temel neden bence iki liberomuzun da istenilen performansı göstermemesiydi.
Önce liberolarımızın tek tek sezon boyu istatistiklerine bir bakalım:
Valeriya Korotenko:
Necla Güçlü Esepaşa:
Oyuncularımızı tek tek değerlendirmeden önce karşılaştırma tablomuza bir bakalım:
Eczacıbaşı´nın liberosu Gülden ile Vakıfbank´ın liberosu Nihan´ın istatistiklerini de ekledim.
İkisi de bence Türkiye´nin en iyilerinden.
Nihan´ın transfer edileceği söyleniyor. Umarım doğrudur.
Ama daha iyi bir yabancı libero da bulunabilir.
Korotenko bence vasat bir libero. Memnun değilim.
Necla ise‚ Korotenko´dan daha kötü.
Rakamlar zaten ortada.
Ancak hemen şunu söyleyeyim.
Liberolarımızın performansını çok beğenmesek de
rakiplerimize göre çok kötü durumda olmadıklarını görüyoruz.
Bu da bence Türkiye Ligi´nin bir sorununu gösteriyor.
Ve lig maçlarının neden Avrupa´dakiler kadar zevkli geçmediğinin.
Bayan voleyboluyla erkek voleybolu arasında temel bir fark vardır.
Erkekler daha güçlü olduğu için‚ daha sert smaç vururlar.
Erkek maçlarında blok yapmak da‚ smaçları çıkarabilmek de‚
servis karşılamak da zordur.
O yüzden hücum/savunma dengesinde ibre hücumdan yanadır.
Hücumu iyi olan kazanır.
Örneğin‚ bizim takımdaki Coskovich´i bir düşünün.
Çok kötü manşeti var.
Ama hücumu iyi olduğu için vazgeçilmez bir smaçör.
Fakat bayan voleybolunda işler biraz farklıdır.
Savunma daha ön plana çıkar.
Gerçi son yıllarda‚ hızlı ve sert hücumlar arttı bayan voleybolunda‚
ama hücum/savunma dengesinde ibre hala savunmadan yana.
Şimdi ligimizin sıkıntılarından birine gelelim.
Türkiye liglerinde iyi savunma yapılmıyor.
Bakın‚ dünyanın en iyi smaçörleri adeta bizim ligde toplanmış.
Ama verimli de oynayamıyorlar.
Çünkü takımlar iyi manşet alamıyor‚ iyi dublaj yapamıyor‚
blok tutmuyor‚ saha içi yerleşimlerde problemler var. Vs. vs
Sonuç olarak ligimizde yine üst düzey pasörler olmasına karşın‚
dünyanın o en iyi smaçörlerini değerlendirememiş oluyoruz.
Yazının başında da belirttim gibi Ferrari´ye LPG taktırmak gibi bir şey.
Bu durum nereden kaynaklanıyor peki?
Öncelikle kulüplerimizin amatör yapısından.
Para bastırıp‚ bir iki iyi transferle başarı kazanılabileceğini sanıyorlar.
Bu furyayı hem baskette hem de voleybolda Türk Telekom başlattı.
Hepimizden topladıkları yavaş ADSL paralarını‚
har vurup harman savurmakla kalmıyorlar
Türk sporuna da bence zarar veriyorlar.
İkincisi‚ koçlardaki eksiklik.
Voleybol yalnızca hücum seti kurmak değildir.
Özellikle bayanlarda en önemlisi savunmayı düzgün oturtmaktır.
Çoğu kulübümüzün bu konularda sıkıntı çektiğini düşünüyorum.
En azından transfer ettikleri smaçörler kadar etkili hocalar bulamadılar.
İşte bu iki kıstasta da Fenerbahçemiz doğruları yaptı.
(De Brandt üzerinde ileride duracağım için geçiyorum şimdilik.)
Öncelikle çok profesyonel bir kulüp yönetimimiz var.
Ama aynı zamanda da amatör.
Yani hem geleceği planlayabilecek bir anlayış var ki harika.
Herkes Aguero´ların peşinde koştururken bizimkiler
Eda´yı transfer etmek için uğraşıyordu.
Açıkçası bu vizyonu bizler de pek kavrayamadık sene başında.
Bu açıdan profesyoneliz.
Ama bir yandan da amatörüz.
Çok üst düzey olmayan oyuncuları o amatör ruhla‚
Çubuklu´nun sihiriyle üst düzey takım haline getirmeyi başardık.
İşte bunu başta Telekom olmak üzere hiçbir takım yapamadı.
Bakın‚ Telekom´un hocası da iyiydi.
ABD Milli Takımı´nın koçu‚ dünyanın en iyilerinden.
Ama takım olma‚ forma ıslatma gibi kavramlar yok müessese kulüplerinde.
İşte Türk sporunun bence bir başka karın ağrısı.
Hem baskette hem de voleybolda.
Gençlik kulüpleriyle‚ yani Fenerbahçe‚ 6S ve 8JK ile
müessese kulüpleri bir şekilde kaynaşmalı.
Bu yalnızca seyirci sayısını artırmak için değil‚
amatör ruhu yaygınlaştırmak için de gerekli bir şey.
(Ufff be Telekom‚ Arkas‚ Efes‚ Eczacı 6S ile 8JK´yi arar hale getirdiniz beni!)
Aslında konuyu biraz dağıtmış oldum.
En sonda yapmam gereken değerlendirmeyi yazmak zorunda kaldım.
Ama liberonun aslında ne anlamlara gelebileceğini de bir şekilde anlamak gerekiyordu.
Bence tek tek bakıldığında‚ bizim liberolarımız vasat.
Hatta diğer liberolarla karşılaştırınca geride bile kalıyorlar.
Bakın‚ tüm takımımızın performansını artırdığı final serisinde
Korotenko´da yine bir ilerleme olmamış.
Hatta olumlu servis karşılama yüzdesi düşmüş.
Sezon boyu %68 olan olumlu karşılama başarısı finalde %54 olmuş.
Halbuki mükemmel karşılama yüzdesinin o rakamlarda olması gerekir.
Mükemmel karşılaması ise sezon boyu %46 (en az %50 olması gerekir)
finalde ise %45
Ancak diğer liberolarla karşılaştırınca Korotenko´nun çok da kötü olmadığını görüyoruz.
Gülden´in mükemmel karşılama yüzdesi daha iyi ama olumlu karşılama yüzdesi de daha kötü.
Anlayacağınız servisleri ya harika karşılıyor ya da pasörü bayağı uğraştırıyor.
Bence bir liberonun öncelikle olumlu karşılama yüzdesinin iyi olması gerekir.
Bu açıdan ben Gülden mi Korotenko mu derseniz‚ yine Korotenko´yu tercih ederim.
Servis karşılarken Necla daha çok hata yapmış.
1‚4/11‚5= %12 gibi yüksek bir yüzdeyle hatalı servis karşılaması var.
Korotenko ise az hata yapmış. 1‚6/19‚4=%8
Diğer bölgelerde mükemmel değerlerin kaç olması gerektiğini görebiliyorduk.
Çünkü en iyi oyunculardan ligimizde oynayanlar var.
Ama liberolarda başta da dediğim gibi böyle bir şansımız yoktu.
Öyleyse dünyanın iyi liberoları neler yapmış ona bir bakalım.
Bir tablo da Korotenko´yla dünya çapındaki liberolar için hazırlayalım.
Bu tabloyu aslında kafamızı duvarlara vuralım diye sunuyorum.
Nicole Davis bilindiği gibi Korotenko´dan önceki liberomuz.
2008 Olimpiyatları´nda ikinci olan ABD milli takımının liberosuydu.
Manşetlerde %52 mükemmel karşılama tutturmuş ki harika.
Olimpiyatlarda o sert servislere karşı bunu yapmak ne kadar zordur bilirsiniz.
Hatalı karşılama oranıysa neredeyse sıfır: %4...
Üstelik takımın neredeyse bütün manşet yükünü omuzlamış.
Maç başına 22‚3 servis karşılamış ki çok yüksek bir rakam.
Ayrıca izleyenler bilir‚ Nicole Davis´in savunması manşetinden kat kat iyidir.
Tabii o savunma değerlerini bizim ligimizdeki istatistiklerde görmek mümkün değil.
Burada Korotenko´nun da hakkını yemeyelim.
Onun da savunması manşetinden daha iyiydi.
Brezilya ise şampiyon olmuştu olimpiyatlarda.
Liberoları Fabiana de Oliveira ise en iyi libero seçilmişti.
Onun da rakamları ortada.
%68‚5 mükemmel karşılama yapmış ki‚ "yuh artık" diyorum.
Hele bir maç var ki (Japonya ile çeyrek final maçı)
10 servis karşılamış‚ tümü mükemmel.
Lokum gibi top atıyor pasörüne anlayacağınız.
Zaten o yüzden servisleri onun üstüne atmamaya çalışmışlar.
Maç başına 10‚5 gibi az sayıda servis karşılamış.
Tabii burada rakamlara yansımayan "savunma" konusunda Korotenko´nun
Gülden´den de‚ Nihan´dan da iyi olduğunu söyleyebiliriz.
Bunu rakamlarla ifade edemeyeceğim tabii‚
yalnızca gözlemlerimi söylüyorum.
Fakat yine de Korotenko´nun yeterli olmadığını düşünüyorum.
Tabii Gülden ya da Nihan‚ deBrandt gibi savunmayı çok güzel oturtan bir
hocayla daha iyi performans da verebilirler.
Bunu da hesaba katmak lazım.
Üstelik‚ Korotenko´nun yabancı olması‚ oyuncu değişikliklerinde de sıkıntı yarattı.
Yabancı libero olacaksa Nicole Davis gibi üst düzey olmalı.
Tabii hepimiz Korotenko´yu bağrımıza bastık.
Sempatik bir kızcağız.
Şu fotoğrafa bir bakın:
Giderse‚ ne yalan söyleyeyim üzüleceğim.
Ama bu bayan voleyboluyla ilgili klasik bir sorun.
Hepsi de genelde sempatik oluyor.
Bizim erkek oyuncular genelde efendidir.
Volkan Güç gibi tipler uymaz mesela Fenerbahçe oyuncu tipine.
Bayan oyuncularımız da genelde sempatik oluyor.
Cappy´sinden Anja´sına şöyle bir gözünüzün önünden geçirin hepsini.
O yüzden emin olun‚ Korotenko gitse bile en az onun kadar
sempatik olanını bulur Fenerbahçemiz.
Ya da en azından Çubuklu´nun sihri‚ sempati katar ona.
Pasörlerimiz:
Pasör voleybol takımının beynidir.
Bunu özellikle erkek takımımızda gördük.
Arslan´ın ani sakatlığı‚ 3-0 set vermeden alacağımız bir final serisini
kaybetmemize neden olmuştu.
Tabii pasörlerin performansını elimizdeki istatistiklerle ortaya koymak imkansız.
Çünkü elimizdeki rakamlar yalnızca servis karşılama‚
yapılan atakları ve blokları veriyor.
O yüzden bu konuda yalnızca gözlemlerimi aktarabilirim.
Ama yine de arşive katmak açısından iki pasörümüzün sezon rakamlarını
bir görelim:
Oksana Parkhomenko:
Nisa Kuliyeva:
Pasörlerin performansını bu tablolardan çıkarmak mümkün olmadığı için
karşılaştırma tablosuna başka pasörleri eklemedim.
Ama iki pasörümüzle ilgili iki üç kelime edebilmek için şu tabloya bir bakalım:
Tabloya Arslan Ekşi´yi de ekledim.
Tabii bayan oyuncularla erkek oyuncuları karşılaştırmak doğru değil‚
ama bir fikir vermesi açısından gerekliydi.
Görüldüğü üzere Oksana´nın hücum özellikleri çok iyi.
Malum‚ boyu 1.85.
Bayan voleybolunda bir pasör için gayet iyi.
Smaçörler düzeyinde. Örneğin Çiğdem´in boyu 1.84.
Nisa´nın ise kısa: 1.72.
Tabii bu boy farkı bloklarda çok şey değiştiriyor. Oksana Nisa´nın 5 katı blok yapmış!
Atakları da doğal olarak daha iyi.
Nisa´nın 8 katı sayı kazandırmış ataklarıyla.
Aldığı ortalama sayı da Nisa´nın 3 katı zaten.
Ancak Nisa´nın daha iyi servis attığını söyleyebiliriz.
"Ace" sayısı Oksana´nın 5 katı.
Zaten deBrandt kimi maçlarda servisi için Nisa´yı oyuna aldı.
Ancak pasörün asli görevi adı üstünde "pas" atmaktır.
Bu konuda oldukça sıkıntı çektik.
Savunmamız iyi olmasına karşın‚
pasörlerimiz bir türlü istenilen düzeye gelemedi.
DeBrandt´ın iki pasörümüzden de memnun olmadığı
ikisini sürekli değişimli kullanmasıyla ortada.
Sanırım Oksana´yla da iyi anlaşamıyorlardı.
Ancak hakkını yemeyelim‚ Oksana final serisinde biraz kıpırdandı.
İyi oynadı.
Ama gelecek sene kurulacak "Avrupa Kupası kazanma" hedefli takımın pasörü olamaz.
Ancak iyi bir yedek olabilir.
Tabii yabancı hakkını bir yedek oyuncu için harcamak ne kadar doğru bilmiyorum.
"Bir de Merve vardı" diyeceksiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder