30 Kasım 2010 Salı

ZOK Split 1700 - Fenerbahçe Acıbadem : 0-3 !!!


Avrupa Bayanlar Voleybol Şampiyonlar Ligi'nde Fenerbahçe Acıbadem, Hırvatistan'ın Zok Split 1700 takımını 3-0 yendi..

ZOK SPLİT 0-3 FENERBAHÇE ACIBADEM

Salon: Spaladium Arena
Hakem:Toomas Murulo (Estonya) Dorin Mirel Zaharescu (Romanya)
Zok Split 1700 : Correa,Alves,Dujiç,Sipiç,Burazer,Susiç,Peso (L),Milardoviç (L) (Usiç,Batina)
Fenerbahçe Acıbadem: Fürst, Skowronska, Seda, Eda, Fofao, Sokolova, Nihan (L) (Naz,Çiğdem,Ergül)
Setler: 16-25, 15-25, 13-25
Ligde (B) Grubunda yer alan sarı-lacivertli ekip, gruptaki 2. maçında deplasmanda Hırvat Zok Split 1700 ile karşılaştı. Split kentindeki Spaladium Arena'da yapılan ve Estonyalı Toomas Murulo ile Romanyalı Dorin Mirel Zaharescu hakem ikilisinin yönettiği karşılaşmanın setleri 25-16, 25-15 ve 25-13 Fenerbahçe Acıbadem üstünlüğüyle tamamlandı.
Gruptaki ilk maçında İtalyan Norda Foppapedretti takımını da 3-0 yenen Fenerbahçe Acıbadem, böylece gruptaki 2. galibiyetini elde etti.
Fenerbahçe Acıbadem, gruptaki 3. maçında, 8 Aralık Çarşamba günü TSİ 17.30'da deplasmanda Rusya'nın Dinamo takımıyla karşılaşacak.
 * Takımı tebrik ediyorum.
* Öylesine bir maçtı ki ben yorgunlukta vardı TV başında uyukladım,oyuncularımız ise setin bittiğinin bile farkında değildi.
* Çok zevksiz ve kalitesiz bir maç oldu.
* Fazla teknik değerlendirme yapmakta gereksiz.Zaten çıkmaz not.
Bir kaç satır yazarak,haberin içini doldurmak gerekirse ; 
* Fürst kalitesini gösterdi.Açık ara maçın yıldızıydı.8/7.% 88 hücum,5 blok toplam 13 sayı.
* Sokolova 14 sayı ile en skorer oyuncumuz olurken,attığı etkili servislerle (4 ace) dikkat çekti fakat manşette ve hücum yüzdesinde düşük performansı vardı.Manşette 15/2.% 60(27) İyi manşeti % 27,bir tane de arkaya bıraktığı ace olan sayı var.Konsantrasyon eksikliği vardı.Zaten set bitti,hala servis atmaay gidiyordu.
* Seda'da çıkış var 2 maçtır.Gerçi rakiplerde zayıftı ama  en azından moral kazanmış oldu.
% 58 hücum yüzdesi ile 13 sayı.4 manşette hata yok.% 100(50)
* Fofao vasat bir performans sergiledi.Hataları da vardı ama olabilir.
Ortaları özellikle iyi kullanıyor.Fürst 13,Eda 12 sayı.Smaçörleri de oynattı.Kasia 8,Sokolova 13,Seda 12.Yani gene dengeli bir dağılım var diyebiliriz.Smaçörleri dengeli oynatmış.Sokolova 21,Kasia 18,Seda 19 top kullanmış.Eda 9,Fürst 8.Normal.
* Zayıf rakip karşısında 9 servis sayısı (8 hata),9 blok iyiyse de 39/2 hata.% 69(38) manşet iyi değil.
* Rakip gerçekten çok zayıf.İtalyan antrenör nasıl gitmiş bu takıma anlamadım.
Brezilyalı pasörleri de iyi değildi.2.sette yerine 2.pasör Usiç girdi ve iyi oynadı Ona göre.
Etkili servisleri ile 4-0'lık bir seri bile yaptırdı.
Beklediğim kadar sayı aldılar aslında.Set başına 15'i geçemezler demiştim 16-15-13 aldılar.
* Takımın adı ve formalarında Zok Split 1700 iken rejinin Zok Split 1970 yazması ilginçti.
* 2 liberonunda libero forması ile oynayabilmesi yeniliğini de ilk kez görmüş olduk.
Bizim bunu kullanacağımızı sanmıyorum ama..

29 Kasım 2010 Pazartesi

Fenerbahçe Acıbadem - Beşiktaş 3-0 (Salondan İzlenimler)





Favorisi olduğu beşiktaş maçında, bayan voleybolcularımız gerektiği düzeyde konsantrasyon göstererek, herkesin tahmin edebileceği 3-0 lık skora zorlanmadan ulaştılar.

Oyuncularımız salona giriş yaptıktan sonra, oynanmakta olan erkek voleybol derbisini maraton tribün sağ alt köşesinden takip ediyorlardı. Violet Duca ise çok daha önceden gelmiş maçı izliyordu, koç ise sırtında çantası ile aşağıdaydı, yanında Kamil hoca ile konuşmaktaydılar.

Erkekler maçı bitiminde salondan ayrılanlar az sayıda olmuştur ama onlardan daha fazlası da salona gelmişti, orta tribünlerdeki doluluk daha fazlalaştı, zira yorulup tribünden oralara geçenler olduğu gibi, yadsınamaz bir gerçek var ki bayan voleybol takımının kendine özel bir izleyici kitlesi var.

Bu maçın başlamasına kadar koridorlarda zaman öldürürken, bir yandan yemek yiyor, diğer yandan ısınmaları takip ediyorduk, yan tarafta toplanan 5-6 tane genç beşiktaşlı sarışın oyunculardan birine sarmıştı, bravo Hilal diyerek o her servis attığında alkış koparıyorlardı. Koridorlardaki diğer gençler ise gücüne güç katmaya geldik kontrasını söylüyor, uzaktaki tuvaletten sigara içip toplu halde koridora dökülenlerde onlara katılıyordu. Herhalde fikstürdeki bu Fenerbahçe bereketi en çok büfecilere yaramıştı.

Alt katta otururken maçta oynamayacak olan Nati'yi saha içinde bize doğru geliyor gördüm ama önümüzdeki istatistikçilerin yanına geliverdi, o mesafeden çağırıp konuşamadım, nasılsın diyenlere omuzunu gösteriyordu.

Bir şekilde dinlenerek, enerji toplayarak zaman geçirmek gerekiyordu, bu maç zaten rahat geçecekti, daha fazla yorulmadan akşam ki maça gitmek uygun olurdu. Ancak maçın bitimini beklemeli miyiz, yoksa bitmeden önce mi çıkalım diye konuşuverdik, zira Caferağa girişinde sıkıntı yaşanabilirdi.

Koridorda bir süre ağabeylerle salondaki bu yerleşim düzeninin zor maçlarda baskı kurmada pek fayda etmeyeceğini konuşurken maç vakti gelmişti. Oyuncuların anons edildiğini duyunca üst kata çıkalım dedik, yerimizi alırken erkekler maçına göre bu kısımdakilerin sayısının hayli azaldığını gördüm ama salon geneli gene kalabalıktı. Karşıdaki boş tribüne bazı taraftarlar pankartlarını asmıştılar.

Takımlar sahaya dizilmişti, sol tarafta yer tutan Genç Fenerbahçeliler daha maç başlamadan ceza yememize neden oldu. Koridordan çıkarlarken gücüne güç katmaya geldik bestesinin kontrasını içinde küfürlerle söyleye söyleye yerlerini aldılar. Şşşt sesleri yükseldiyse de durulmayıp devam etmeleri üzerine bizim olduğumuz kısımdakiler başka birşey girelim diyorlardı. Biz Fenerbahçe oley diye bağırdıysakda hakem serdar nişancıoğlu kaptan Çiğdem'i yanına çağırmıştı bile. Bunu gören maraton tribündekiler öyle bir uğultu koparıp küfür edenlere tepki koydular ki, yani haklılar ama bu enerjiyi maçlar sırasında da görmek isterdim.

Karşıda rakip taraftar yokken, herhangi bir tahrik provokasyon sözkonusu değilken, bayanlar maçında böyle hafif bir ortamda, sırf kendi keyiflerini tatminen bu şekilde bağırıp ardından tepki görmeleri üzerine, 15-20 yaş ortalamalı ergenler oradakilere ne oluyor lan ne var diye diklenmeye başladılar. O sıralarda başlarında amigo Yücel yoktu, sonradan geliverdi.

Protokoldeki yöneticilerde sinirlenmiş o tarafa yazıklar olsun diye işaret yapıyorken, Murat Özaydınlı en çok sinirlenen kişi olarak göze çarpıyordu, protokoldeki yerinden kalkmış en sınıra kadar gelmiş oradakilere doğru eller kollar havada bela okuyorken bu sefer onlardan da karşılık geliyordu. Ona da hak verdim ama tepkiyi böyle verirken, başka konularda da taraftarlarını böyle savunduklarını görsek, rakip taraftarın olduğu maçlardaki küfürler hakemlerin bir kulağından girip diğerinden çıktığı zamanlarda idarecilerimizin tepkilerini görseydik keşke. Tribündeki bu saçmalıklar yüzünden Mehmet Ali Aydınlar ile Aziz Yıldırım'ın yüzleri de ekşimişti.

Bir yandan deplasman yasağı istemiyoruz diye protesto ettiğimiz bir günde, tribünde böyle akıldışı tavırlar sergileyenler yüzünden karşı cepheye karşı taraftar kendi kendini yaralıyordu. Herhalde yöneticilerin dürtmesiyle kulübün güvenlik amirleri gene bizim oralarda bitiverdi, sol taraftakilerle tartıştıktan sonra bizim yanımıza gelip böyle tezahüratlar yapmayın,kulüp ceza alıyor,tepki çekiliyor demesiyle yahu bu taraftan birşey söylenmedi ki, aksine engellemeye çalışıldı dendi.

Kanaryasın sen bizim canımız sesleri eşliğinde maça dönüverdik. Rakipte bizim eski oyuncularımızdan Pelin,Duygu vardı ve bizde kadroda olmayan isimler Nati,Sokolova ve Zülfiye'ydi. Aslında rakibin zayıf olduğu maçlarda daha fazla yedek oyuncuları izlemek isterdik.

Maç beklendiği gibi rahat bir şekilde gidiyordu, Çiğdem kaptan smaçör oynuyordu, anlaşılan orta oyuncu planlamasının neden bu kadar geniş tutulduğu bu tip rotasyonlardan belli oluyor.

Rahat giden maçta tribünde kendi arasında sensiz hayat bir işkence diye bağırıyor, sonra melodi kısmında parmaklıklarla arada kalan boşlukta hoplaya zıplaya dönerek eğleniliyordu. Sonra maraton tarafı ile ve ardından da numaralı seslenişleriyle protokol tarafı ile karşılıklı bu tezahürat yapıldı. Oralarda birlikte oturan tribüncüler olmasa pek katılım olmazdı ama beklediğimden iyi oldu. Yalnız bu sırada bile nasıl olduysa bizim olduğumuz file arkasında sol tarafın üstlerinde bir kavga çıkıverdi. Orası bir süre kendi arasında tartışarak koridora döküldüler.

İlk set her zaman her yerde en büyük Fener sesleri ile bitiverdi, tartışan grubun yarısından da azı tribüne döndü, zaten onlarda bir süre sonra yokoldu. Bizim bulunduğumuz yerdekiler ise yaratıcılıktaki beceriksizliklerini sergiliyordu. Sarı Meleklerin maçı bitirmesini, Caferağa'ya da gideceğimizi duyuracak kısa bir tezahürat üretmeye uğraşıyorlardı. En sonunda sarı melekleeer, maçı bitiriiin, Caferağa'ya bizi gönderiiinn diye söylenmesi benimsendi. İkinci set öncesi ve sırasında bu yönde tezahüratlar oldu. Gerçi mantıken set vermemiz çok zordu ama en azından rakibe verilecek sayı olarakta fazla uzamaması arzulanıyordu.

Bizim önümüze gelmiş olan oyunculara servislerde seslenerek ace istiyorduk, Kasia bu yönden en verimli isimdi. Maçta Nihan top çıkardıkça, Seda smaçları vurdukça alkışlar yükseldi, yalnız Seda'nın bu zayıf rakip karşısındaki skorerliğini artık daha ciddi maçlarda da göstermesi gerekir.

Bir yandan kendimizi fazla yormayalım diyorduk ama sol taraftakiler gidince tezahürat edecek kimse kalmamıştı, bir süre daha idare ediverdik, zaten bu set büyük bir farkla bitmek üzereydi, avaz avaz bestesini söyleyiverdik. Ama oyuncuların birbirleriyle oynamaktan aldıkları keyif yüzlerinden okunuyordu, biz de onlara bravo çekerek gazlıyorduk.

Setin sonu keyifle bitmişti, Sarı Melekler ooo o diye bağırıyorduk. Ben de çantamı yanıma alarak tuvalete gidiverdim, terli halde çıkıp Caferağa'ya gitmemek için üstümdekileri değiştirmem lazımdı. Tribüne dönecekken telefon eden bir arkadaş birkaç kişi kapının orada çıkmak üzere olduklarını söyledi. Üçüncü setin ilk teknik molası gibi salondan ayrıldık ama hala üst kat tribünde duran 100 kişi falan vardı, bunların dışında diğer tribünlerden de salondan ayrılan seyirciler olmakla beraber gene de 1500-2000 kişi maçın sonuna kadar orada kalmıştır diye tahmin ediyorum.

Dışarıda arabanın gelmesini beklerken, hakem Ümit Sokullu ile karşılaştık. Ayaküstü sohbetimizde yıllarca karşılıklı hakem-taraftar olarak birbirimizi üzdüğümüz, kızdırdığımız zamanlar için helalleştik, çok saygılı içten tavırlarla bizimle duygularını paylaştı, çok özel bir seyirci olduğumuzu söyledi. Katar'da kulüpler şampiyonasında son kez düdük çalmak için görev beklediğinden bahsetti, hepimize teşekkür edip ayrıldı.

Araba da gelmişti, bagajına gençlerden biri geçiverdi, arkaya dört kişi olarak yedi kişi Caferağa'ya mesainin devamı için yola koyulduk. Biz trafikteyken Sarı Meleklerimiz maçın sonunu tamamlıyorlardı. Maçlarda stadtan,salondan erken ayrılıp, takımı alkışlamaktan kaçınanları hiç sevmeyen biri olarak bu sefer oyuncularımızı alkışlayamadan ayrılmak üzüntüm olsa da,bu akşama özel böyle gerektiriyordu, kusura bakmasınlar.

Fenerbahçe - Galatasaray 0-3 (Salondan İzlenimler)




Yoğun bir tribün mesai gününün ilk adımı erkek voleybol takımının galatasaray ile derbi mücadelesi idi. Maçtan önce kulüpler-federasyon ve il güvenlik kurulunun ortaklaşa aldıkları karar ile deplasman taraftarının alınmayacak olması işin tüm rengini bozmuşken, salondaki Fenerbahçeli kalabalığın desteğine yeterli mücadeleyle karşılık veremeyen takımımız maçı 0-3 kaybediverdi.

Havanın güneşli olduğu bu pazar öğle sonrası; içine yedek tshirtler, havlu, içecek-yiyecek vs. hazırladığım sırt çantamla biraz erken çıkıp 50.yıl salonundaki gençler maçına da bakayım dedim. Oraya giriş serbestti ve etrafta dağınık oturmuş halde Fenerbahçe-beşiktaş genç bayanlar maçını izlemeye gelen 100 kişi kadar vardı, büyük ihtimal çoğunluğu da oyuncu aileleriydi. Ben girdiğimde oyuncuları ısınır vaziyette görünce maç başlamadı herhalde zannettim, o sırada telefonla arayan arkadaşların çağırması üzerine salondan ayrılıp demlendikleri noktaya gidiverdim.

Akşam ki basket maçına nasıl yetişeceğimizi, girişte sıkıntı olabileceğini konuşuyorlardı, en zor maç o diye kesin orada olmamız lazım diyen arkadaşa asıl en zor maç bu erkek voleybol maçı dedim. Zira erkek voleybolda güç dengesinde gününde olmadığımız takdirde büyük fark yansıtamıyorduk ve erkek voleybol derbileri çok başabaş geçiyordu ama Caferağa'da ki maçlarda oranın takım taraftar bütünlüğü büyüsüyle birşekilde maçı alıveriyorduk.

Maça yarım saat kala, deplasman yasağının aslında maçlara daha fazla ilgi gösteren bizim taraftarlara zararlı olacağını, protesto olması gerektiğini konuşaraktan salonun önüne doğru gidiverdik, yokuşun salon alanıyla kesiştiği noktaya da polis bariyerlerini kurmuştu, ilk üst aramasını dışardan başlatıyorlardı. Rakip taraftarın alınmayacağı bir gün için etrafta oldukça fazla polis göze çarpıyordu.

Diğerleri bir süre daha dışarda beklerken, ben çanta aramam uzun sürer diye onlardan önce giriverdim, ama dışarda kontrol eden polis sadece içinde ne var diye soruverdi, içerdeki güvenlikçiler ise hiç bakmadı bile. Girişte bilet veren görevliye bu bilete iki maç izleniyor mu diye soranlar vardı.

Oyuncular ısınmalarını yaparken koridorlarda turlayıverdim, içerde protokolün sol tarafındaki tribünde ufak çocuklarıyla maça gelmiş aileler vardı. Ufaklıkların üstünde gs forması vardı, hemen dikkat çekiyorlardı. Ama bizim taraftarımız onları üzmeyecek kadar sağduyuluydu. Geçen sene galatasaray'ın evsahibi taraf olduğu Abdi İpekçi'de izlediğim, iki uzatmada biten gs-Fb erkek basket maçında, üstünde Fenerbahçe formasıyla gördükleri ufak çocuk ile babasına yaptıkları tacizleri sergilemeyecek kadar karakterliydi. O gün o çocuk ile babasını dışarı çıkarttırmak için uzun süre tezahüratlar yapıp, renklerden tahrik edildikleri bahanesiyle o tarafa saldıranlar olmuştu.

Taraftar grupları pankartlarını asmışlardı ama orada geçen hafta bayanlardaki derbi kadar yoğunluk yoktu, büyük ihtimal bunda deplasman yasağının getirilmesi rol oynamıştı. Salona giriş tarafındaki file arkası üst kata çıkışı engellemek için merdiven başlarına güvenlikçiler koymuşlardı, adama sordum neden burada duruyorsunuz ki diye, öyle talimat aldıklarını, rakip taraftara ayrılan kısımmış diyordu, tamam ama rakip taraftar alınmayacak diye yasak getirilmedi mi deyince bilmediklerini, talimatı uyguladıklarını söylediler.

Koridorda resmi site fotoğrafçısının bilgisayarıyla uğraştığını, bağlantı kurmaya çalıştığını gördüm, tribünde de rastlayınca yahu maçlarda biraz karşı taraflardan her tribünün fotoğraflarını da çeksene, ne kadar doluluk var anlaşılsın dedim.

Dışardan gelen diğerlerinden duyduğum kadarıyla bazı gruplar küfürler ederek protesto edelim, ceza olsun gibi birtakım fikirler sunmuş, koridorlarda kimi büyük ağabeyler bunlarla ilgili kendi aralarında tartışıyorlardı, alt kata geçip oturarak sakin sakin izleyelim diyenlerde vardı.

Isınmalar biterken biz de üst kata çıkıp yerimizi aldık, karşı tribünün bomboş olması kötü bir görüntüydü, ben yasak olmasaydı futbol maçları öncesi oraya iyi bir kalabalıkla geleceklerini düşünüyordum.

Üst katta sola yerleşmiş olan Genç Fenerbahçelilerin bir kısmı oturuyordu, açıkçası başlarındaki amigoların onları nasıl bir protestoya yönlendireceğini kestirmek zordu. Salon genelinde 3000-3500 kişi civarı bir rakam olabilir diye düşündüm, ilerleyen süre de bayan voleybol maçını da izlemeye gelenlerle daha da artış gösterdi.

Protokol tribününde başkan ve yöneticiler en ön sırada yerlerini almıştı. Takım anonsları rakibin ıslıklanması, bizimkilerin alkışlanması ile yapılıverdi. Ardından yükselen "deplasman yasağı istemiyoruz", "deplasman hakkımız engellenemez" seslerine bütün taraftarlar katıldı, maç başında bir süre bu şekilde bağırdık.

Maç başlamış, karşılıklı sayılarla gidiyorken, tribündekiler de yeryüzünde gökyüzünde bir fırtına kopar hergün... diyerekten giriş yapmıştı. Daha ilk teknik molaya varmadan önce sol taraftakiler, sonra bizim olduğumuz sağ tarafa doğru yansıyan bir durulma oldu, zira kulübün iki güvenlik amiri gelip koridorların boşaltılmasını talep ediyordu, bu da yetmedi ön sıralarda boşaltılsın istediler. Ön sıralara güvenlik amacıyla onları yerleştirmek için telsizle bir grup özel güvenlikçiyi çağırdılar. Tabii bu esnada bizim tezahürat edemeyip onlarla tartışmalarla soğumamıza neden oldu. Güvenlik amirleri tribünün ağabeylerinden önleri boşaltmalarını rica ederek diyalog kurmaya çalışıyorlardı, ama ne gerek var ne yapılmak isteniyor anlayamıyorduk. Protokoldeki yöneticilere doğru el kol işaretlerle bu hal nedir diye sıkıntı yansıtılıyordu, bir baktık ki başkan ve yöneticiler oradan ayrılıp daha üstlerde bir koltuklara geçiverdiler, onlar neden böyle yaptı onu da bilmiyorum.

Tribünde bu sıkıntılar olunca, bırakın gidelim diyenlerde oldu, başka yere geçelim oturalım, bu nasıl iş diye tepki koyup hareketlenenler oldu, ben de yerimden ayrılıp gittim merdivenlerden maça bakmaya başladım. Skora bakınca rakip takımın üstünlüğü ele geçirmiş olduğu görülüyordu, fark gitgide açılıyordu, kendi taraftarını ve takımını baltalayabilecek tek idari düşünce bizim kulüptedir herhalde.

Setin gidişatının kötü olduğunu gören taraftarlar sahaya biraz daha baskı yapmaya başladı, kaçan servisleri ardından bizim için saldır kanarya sesleriyle takımdan bir çaba beklentisine girildi. Rakip koç takımını bu maça uzun süre hazırlamış, bizimkiler avrupa kupası maçı yorgunluğuyla gelmişti ama sonuçta bu derbiydi, yalnız sahadaki takımın derbide çubuklu yerine giydiği beyaz forma hoşuma gitmemişti.

Rakipte daha önceki sezonlarda bizde oynayan oyuncular vardı; yasin,volkan,ali peçen. Özellikle yasin hırslı oyunuyla çok sinir bozucuydu.

Farkın azaldığını görünce taraftarlar biraz daha gaza geliverdi, oley oley haydi haydi koy bastır Fener bastır Fener cimbomada koy.. diye uzun süredir tezahürat ediyorduk, skorda geriden gelirken uğurlu tezahüratmış gibi benimsenmişti, ancak üstüste maçlara gidecek olduğumuz düşünülürse daha kafadan böyle efor sarfetmek zorunda kalmak ne yazıkki zorlayacaktı. Takımı ittire ittire skorda eşitliğe geliverdik, daha dirençli savunma blok dengesi kurmuştuk, erkek maçlarında nadir görülen gayet uzun ralliler maç boyu oluverdi.

Setin sonunda rakibin böyle kolay organizasyonlarla sayı bulması kötüydü, ama bizim hücumumuzda İvan'ın vuruşu banttan aut diyen hakem sete son noktayı koydu. Bir süre hayalkırıklığıyla karışık itiraz ettiysekte değişmeyecekti. Hakemin arkasında kalan seyircilerin baskıdan uzak tavırları ise sinir bozucuydu, hem tezahüratı hem de baskıyı sahaya böylesine uzak kalan üst kattan yapmak olacak gibi değildi.

İkinci set rakip takım bizden uzak karşı sahaya geçtiğinden iyice baskımızdan da uzaklaşmış oldu, zaten o taraftaki file arkası altta oturanlar arasında onların sayılarını alkışlayan 20-30 kişi göze çarpıyordu, bir kısmı oyuncu aileleriydi. Uzakta maraton tribün sağ alt köşesinde toplu halde oturup maçı izleyen bayan voleybol takımımız göze çarptı, Kamil hoca ile koç Ze Roberto'da salon içinde gezinip birşeyler konuşuyorlardı.

Gene kötü girdiğimiz sette, sahadaki vurdumduymaz tavırlar bizi delirtmekteydi, seyirciler arasından da dayanamayıp ayaklanan beyler ne oluyor, haydi canlanın, bu ne hal diye bağıranlar oluyordu ama büyük bir kısmı koça ve oyunculara sallamakla meşguldü.

Doğru düzgün blok kuramadan rakibin vurduğu topların parkeye kolaylıkla çarpmasını görmek tribündekilerin de ritmini bozuyordu. Bunca yıldız oyuncu transferlerine rağmen ne kadar dengesiz bir kadro olduğumuzu görüyorduk, blok için katkı verebilecek yabancı oyuncumuz şartlardan dolayı kadroya alınamıyordu bile.

Geriden takip ettiğimiz sette alınan mola sonrası bizler inandık sizde inanın bizim için bu maçı alın sesleriyle oyuncular sahaya dönüverdi. Yalnız fark açılmaktayken tribünün durmadan tezahürat etmek yerine daha oyun akışına yönelik olması gerekirdi. Neyseki bir süre sonra ufak bir seri yapılınca bu ritim tuttu, kanarya kanarya saldır saldır kanarya diyerek bizim hücumlarda tezahürat ediliyordu, rakip koç farkın sekizden aşağıya inmesine hemen molayla müdahale etti.

Kötü bir gününde olan kaptan Arslan oyundan alındı, elindeki değişiklik tabelasını Sinan hocaya vermeden yere bırakıp köşeye gidivermesi dikkatten kaçmadı. Yerine giren Burak servislerle iyi bir seri yapıverdi.

Mola sırasında salonun geneline doğru işaretlerle katılım isteniyordu, bütün salon haydi Fener haydi, tam zamanı şimdi.... diyerek beklentiye girdi ama rakip gene hücumlarında isabet tutturmaya başlayınca set sayısı noktasına kadar geliverdi.

Buna rağmen tribündekilerin pes etmeyip saldır saldır Kanarya haykırışlarına devam etmesi güzeldi, rakip bir türlü set sayısını alamıyordu, üstüste sayılar almaya başladık gene mola ile kesmek istediler. Mola dönüşü farkı tek sayıya indirmemiz müthiş bir geri dönüş yapacağız hissini herkese yayıp coşkuyu artırmışken, olmadı, 2-0 geriye düşüverdik.

Takım mücadeleden dolayı alkışlanarak karşı sahaya uğurlandı. Haydi bastır şanlı kanarya, ölümüne saldır kanarya, yenilsen bile maçın sonunda sırılsıklam olsun o forma... diye uzun bir süre tezahürat ederek üçüncü sete giriş yaptık. Sahada nihayet onların varyasyonlarını sezerek blok tutmaya başlamıştık, altı sayı öne geçiverdik, herkes oh be nihayet bizimkiler uyandılar diyordu.

Ancak bu keyif fazla uzun sürmedi, molaların ardından fark birer birer eriyiverdi, gene bize huzur kalmadı, rakip servislerine yüklenmeye başladık. Ancak nemer çok dikkatli kullanıyordu. Bu arada merdivenlerin orada birkaç kişi durduğumuzu gören Alper ağabey bizi çağırıverdi, neden orada duruyorsunuz deyince bu sol taraf laylaylom gidiyor, sizde uyuyorsunuz, en azından oradan rakibi yuhalıyoruz dedim.

Bu set çekişme ile sayılar birbirini takip ediyordu, servise gelen rakip oyunculara yukardan aşağıya baskı kurma uğraşlarını yoğunlaştırdık. Ama rakip takımın hırslı oyununa bizimkilerin taraftar desteğine rağmen yetişememesi herkesi sıkıntıya sürüklüyordu. Arslan tekrar oyuna dahil olmuştu.

Molada tribünden haydi,haydi,haydi Allah aşkına.... sesleri yükseldi, son çabalar sergileniyordu, alınan sayıyla tekrar ilk set ritim bulduğumuz tezahürata dönüverdik. Oley oley haydi haydi koy...

Karşılıklı sayılarla setin sonu geldi, salondakiler Fenerbahçe aşkına ayağa davet edildi, saldır saldır Kanarya sesleri ardından rakip yoğun uğultular arasında servis kullanıyordu, maç sayısına varmışlardı, herkes istim üzerinde bekliyorken, gidip gelen top dışarı gidecek diye bırakılırken en sonunda bizim çizgiye düşüverdi. Şaşkınlıkla galatasaray oyuncularının sahanın ortasına dalıp coşkuyla sevinçlerini bağırışlarını izliyorduk, bu aşırı sevinçlerine yuhlamalarla tepki gösterildi, bir kesimden küfürler yükseldi.

Tebrikleşme faslının ardından uzak yarı sahadan tribünlere dönüp alkış tutan oyuncularımızı alkışladığımız sırada, önümüzdeki yarı sahada bulunan galatasaray oyuncuları da etrafa alkış tutmaktaydı. Onlara kızgınlıkla s...... gidin lan ne alkışlıyorsunuz diye kızıvermiştik. Her zaman her yerde en büyük Fener sesleri yükseldi.

Daha günün ilk maçında alınan acı mağlubiyet ve sarfedilen efor üzerine dinlenmek için koridorlara dökülüverdik. Lavabolara ve büfelere gidenler olurken, üst kattan hala sahada soğuma hareketleri yapanlara tepkiler vardı. Bir an uğultular artınca, sahaya bakıverdim, volkan güç yerde duran çakmağı gülerek kenara salladı, daha fazla durmayıp oradan ayrıldılar.

Karşı sahada ise bizim takımdan birkaç kişi kalmıştı, coşkovic ile rakibin yabancılarından biri yerde oturaraktan konuşuyorlardı. Rakip oyunculardan bir ikisi file arkası altta oturan eşleri ve aileleri ile tebrikleşiveriyordu.

Koridorlara dağılan Fenerbahçeliler ise yenilgiyle ilgili kendilerince sebepleri tartışıyordu. Salon dışına çıkmayıp ikinci maçı bekleyenler sigara içmeye başlayınca nefes almakta sıkıntım olacağından tuvaletlere giremedim, göz gözü görmüyordu, zaten ilerleyen sürede hem sigara hem de büfelerin dumanı saha ortasına doğru hafif bir sis yapıverdi. Salonun yan tarafa, 50.yıl salonu arka avlusuna açılan kapıları açılmayınca, sigara içmek isteyenler kapalı alandan ayrılmıyordu. Tribünde her bir meseleye salça olan güvenlik görevlileri ve polislerin ise bu konularla ilgilendiği bile yoktu.

Lige hiçte hazır girmeyen, performansını istikrara oturtamayan erkek voleybol takımının salonda sadece kendi taraftarının olduğu bir derbide böyle bir mağlubiyet alması herkesin canını sıkmıştı. Böyle bir ortamda rakip taraftarda olsaydı maçın gidişatı nasıl bir seyir izlerdi tahmin etmek zor.

Koridorlara yığılan gençler masalara kurulup şarkılar söylüyorlardı, ama söyledikleri gücüne güç katmaya geldik... bestesine yapılan küfürlü kontraydı. Orada böyle bir tezahürat üretmeden, küfürlüsünü söyleyerek kendi kendilerine tatmin olmakla meşguldüler.

Bunlardan uzaklaşırken Ömer Koçsan ağabeyi görüverdim. Kanala dönme gibi bir durumu olsaydı da keşke Taurasi'li dönemde bu güzel maçları anlatabilseydi diye konuştuk, Kıvanç bir sürü program yanısıra maç anlatımlarıyla yoruluyordu hem de voleybol-basketbol maçlarını anlatmakta sıkıntı çekiyordu. Ancak Ömer ağabey daha önce de söylediği gibi yönetimden bazı kişilerin böyle olmasını istediğini, yapacak birşey olmadığını söyledi.

Alt katta bir yere oturup, sandwich yemeye koyuldum. Yanımdaki arkadaşın taraftarla ilgili olumsuz yorumlarına kısmen hak veriyordum, ancak bu salondaki yerleşim düzenini ve maçı izlemek için sahaya yakın yerleri doldurup, oyuncu resimleri çekmekle meşgul olan seyircilerin etkisinin zayıf kalmasının da sıkıntısını yaşıyorduk. Diğer arkadaşlarda erkek takımının maçlarını izlemenin stresinden bahsediyordu, haklıydılar bu takımı destekleyebilmek için kendi sinir sistemimizi de kontrol altında tutmak gerekiyor ki, bayan voleybol takımını neden herkesin daha rahat izleyebildiğinden anlaşılıyor.

Koridorda duran Alper ve Şadan ağabeylerin yanına gittim, Alper ağabey sen bu yeni salondan, taraftarın yerleşiminden memnun musun, sence yandaki ufak salon kadar yeterli baskı kurabiliyor muyuz dedim. Oradakilerle bunu konuşmaya başladık, yönetimin ve federasyonun aldığı güvenlik önlemleriyle burada yarattığı profil zaman ilerledikçe aynı stadtakine benzeşmeye başlayacak. Diğer salondayken ufaktı ama en azından az kişi olunduğunda dahi hakeme ve rakiplere bir baskı çabası sergilenebiliyordu çünkü tribünde herkes aynı uzaklıktaydı. Bu büyük salonda üst katlara yerleşen taraftarlar dışında orta kısımlarda oturan seyircilerde bir rol üstlenmediği sürece bu oynadığımız erkekler derbisindeki gibi sıkıntılar çekecektik.

Bana göre eğer ilerleyen maçlarda alt tribünlere, hakemin arkasında sağında kalan tarafta kalabalık durumuna göre ortalardan, aşağıdan yukarıya doğru bir yerleşim olmazsa her iki yarı sahaya da baskı kurmak, takımı ateşlemek zor olurdu. Nasıl ki ufak salonda zamanla bu kitlenin belli bir yerde toplanması kanıksanmıştı, bu yerlere şimdiden geçilmediği takdirde bu seyirciler iyice yerlerine alışıp oralardan ayrılmazlar, üst katta olmakta çoğunlukla boşa yorulmak oluyor diye konuştuk, hata yapan oyuncuya moral vermek için bağırmaya bile uzak kalınıyordu. Elbette kendi açımızdan bakarken, seyircilerin belli bir görüş açılarını da kapamamak lazım. Alper ağabeyde haklılık verip, zaten bu maç sondu, bundan sonra derbiler olmayınca bu grupların çoğu gelmez, ona göre gelecek maçlarda aşağıya geçip yönetimin istediği gibi çekirdek yiyerek oturduğumuz yerden maç izleriz dedi.

Bu meselelerin nasıl bir şekil alacağı zamana bağlı olur ama belli olan tek gerçek deplasman yasağı istemediğimizdir.

ZOK Split 1700 - Fenerbahçe Acıbadem Maç Öncesi !!!


ZOK Split takımını tanımaya çalışalım ;



 2 yabancı oyuncuları var.2'si de Brezilyalı.
Mariana Alves Cassemiro ve Marcela Correa Goncalves.

Mariana Alves Cassemiro.1.81.1987 doğumlu.4 numara smaçörü.
Marcela Gonçalves Correa, 01.12.1987, 1,82, Pasör

Milli oyuncuları :
Son Dünya Şampiyonası kadrosunda yer alan   Cecilia Dujiç
 Tamara Susiç .Milli takım kadrolarında yer alıyor.

İlk maçlarında Dinamo Moskova'ya 25-15,25-15,25-16'lık setlerle 3-0 yenildiler.

Mariana Alves Cassemiro 10 sayı ile en fazla sayı yapan oyuncuları olmuş.
İstatistikleri ; 27/7.% 26 ile hücum etmiş.2 aut,2 blokta kalması var.
Manşette 30/ 2 hata.% 70 (47).Serviste 12/0 hata,3 ace.
Ondan sonra en fazla sayı yapan isim 4 numara smaçörü Cecilia Dujiç.8 sayı.
23/8.% 35 ile hücum etmiş.2 aut,4 blokta kalması var.Manşette 17/3 hata.% 35(24),servisi 6/1/0
Pasör çaprazı Maja Burazer 7 sayı.25/7.% 28 hücum yüzdesi.3 hata,6 blokta kalma.

Takım hücum yüzdesi ; % 28.
Manşetleri 68/9.% 51(31) 2 liberolarını da kullanmışlar manşette.1.libero İvana Peso 16/3.% 25(13)
3.sette oyuna giren Mirela Milardoviç 5/1 hata.% 80 (20)
Libero Peso ve 4 numara smaçör Cecilia Dujiç manşette zayıf halkalar.
Sadece 2 blok yapmışlar.Marcela Goncalves ve Tamara Susiç
Serviste 47/8 hata,7 direk sayı.Mariana Alves ve Tamara Susiç servisleri etkili.
12 ve 10 servis atmışlar.


Şu 6 (7) ile oynamışlar.
Pasör : Marcela Goncalves
Pasör çaprazı :Maja Burazer
4 numara smaçörler : Mariana Alves ,Cecilia Dujiç
Orta : Lorena Spiç,Tamara Susiç
Libero : İvana Peso ve Mirela Milardoviç

Pasör çaprazı istatistiklerden çıkarabildiğim kadarıyla Maja Burazar oynamış.
Orta oyuncular Susiç 4,Spiç 0 sayı ile oynamış.
Takımın internet sitesi de çok kötü.Zaten Hırvatça ama çeviride bile bir şey bulamadık.
Ne takım kadroları var ne oyuncuların resimleri.

Kısacası zayıf bir takım.
Yabancısız yerli oyuncularla çıksak bile 3-0 rahat kazanıp dönmemiz gereken bir maç.
Başarılar takıma.
Maç yayını ile ilgili TRT gene programda banttan koymuş.
Bu kadar vurdumduymazlık olmaz.Sanırım gene TRT TÜRK ve ondan alarak FB TV yayınlar.

EDİT : 
TRT TÜRK Canlı yayınlıyor.
Tabii bu kanal karasal yayında yok.Uydu ve Dijital platformlarda var.
Bunu da es geçmeyelim.

Sarı Melekler Beşiktaş'ı Kolay Geçti. 3-0 !!!



FENERBAHÇE ACIBADEM: 3 - BEŞİKTAŞ: 0
Salon: Burhan Felek
Hakemler: Serdar Nişancıoğlu xxx, Temel Öneri xxx
Fenerbahçe Acıbadem: Çiğdem x, Fürst xx, Skowronska xxx, Seda xxx, Eda xx, Fofao xx ( Nihan xx, Ergül x, Naz xx, İpek x, Yağmur x)
Beşiktaş: Pelin xx, Banu x, Duygu x, Yeliz x, Gülbahar x, Müge xx (Pınar xx, Savenchuk xx, Sinem x, Cansu xx, Gülşah x)

Setler: 25-18, 25-11, 25-16

Süre: 64 dakika (23, 20, 21) 
Burhan Felek Spor Salonu'ndaki mücadeleyi 3-0 kazanan sarı lacivertli ekip ikinci maçında ikinci galibiyetini aldı. Sezonun ilk maçında İller Bankası'na mağlup olan Beşiktaş ise ligdeki ikinci yenilgisini aldı.









* Tebrikler takıma.
* Bjk zayıf kaldı.Çok iyi bir idman maçı oldu.
* Nati sakat,Sokolova'nın da dinlendirilmesi iyi oldu.Çiğdem manşete girdi Seda ve Nihan ile beraber.
* Manşet demişken,iyi değildi manşetimiz.Çiğdem en çok manşet alan isim oldu tecrübesi ile ama 19/4 hata.% 53 (32) gibi düşük bir yüzdesi var.Seda ve Nihan zaten düşük.Seda 12/1.% 50(33),Nihan 9/1.% 56(22) .Genel manşetimiz  41/6 hata.% 54 (32) Mükemmel manşetimiz berbat.
Allahtan Fofao gibi usta bir pasör var.
* Nihan demişken,bu tip maçlarda biraz da Songül'e şans vermek lazım.Biraz da Onu deneyelim,bu kadar 2.plana atmayalım.Bence Songül'ün manşeti daha iyi.
* Kasia için söylemiştim bu gidişle Gamova'yı aratmaz diye.Öyle olacak.Aferin.18 say.
* Seda hücumda  ilk kez bu kadar iyiydi.19 sayı % 56 ile.4 blok .Bravo.
* Eda 11 sayı % 60 hücum yüzdesi ile.4 servis sayısı var.Aferin Eda.Eda'yı da dinlendirmek lazım.
5 tane orta oyuncusu var takımın biraz dinlendirilmeli.İpek oynayabilirdi baştan.
* İpek ve Yağmur süre aldı.İyi  oldu.Özellikle İpek'in süre almasına sevindim.
* Oyun olarak hala düşük tempodayız.Hocanın memnun olduğunu sanmıyorum.
* Bjk'de Pelin Çelik nihayet bir sezon başında takım bulabilimiş ama iyi değildi yerini kaptırdı.
Cansu çok daha iyi oynadı.

Fenerbahçe - G.Saray 0-3 (Beklenen Rezillik) !!!


Lig’de derbi haftasının ilk maçında Fenerbahçe Galatasaray ile karşı karşıya geldi. Derbide gülen taraf 3-0’lık sonuçla Galatasaray oldu.

Karşılaşmaya iyi başlayan taraf Galatasaray’dı. Etkili servis atan sarı kırmızılılar hücumda da etkili oldular. Nemer ve Barca ve Ahmet ile sayılar kazanan Galatasaray ilk teknik molayı 1 sayı farkla önde tamamladı. İkinci teknik moladan sonra  blok üstünlüğünü de ele geçiren Galatasaray farkı açmaya başladı. Hücumlarda etkisiz kalan sarı lacivertliler sayı üretemeyince sarı-kırmızılılar ikinci teknik molayı 4 sayı farkla önde geçti. (12-16) Teknik mola sonrası Ahmet ve Emre’nin kaçırdığı servis ile sayı kazanmaya devam eden Galatasaray  20’li sayılara da 4 sayılık farkı koruyarak girdi. Bu 4 sayılık farkı Miljkovic ile eritmeye başlayan sarı-lacivertliler, Galatasaray’ın manşet hataları karşısında 22-22’de eşitliği yakaladı. Coskovic’in auta vurduğu topun ardından Galatasaray Nemer servis kaçırınca avantajı kullanamadı. 23-23’ten sonra Miljkovic’in servis kaçırması ve hücum da top öldürememesi Galatasaray’a seti getirdi. (23-25)

İkinci seti de baştan sona sarı-kırmızılılar üstün götürdü. İlk teknik molayı 8-4 geçen Galatasaray, ikinci teknik molayı da 6 sayı farka önde tamamladı. (10-16) Nemer ve Barca ile sayılar bulmaya devam eden Galatasaray, Fenerbahçe’nin basit hatalarını da iyi değerlendirdi. Arslan ile smaçörler arasındaki uyuşmazlık hücumlara yansırken, 20’li sayılarda sarı-lacivertliler Miljkovic ile sayı bulmaya başladı. 23-17’de itibaren sayı farkını kapatmaya başlayan Fenerbahçe skoru 23-24’e getirdi ama Galatasaray’da sete noktayı Kemal koydu. (23-25) 

Üçüncü sete fırtına gibi başlayan Fenerbahçe oldu. 3-0’lık seri yakalayan Fenerbahçe 5-1 öne geçtiği sette ilk teknik molaya 8-3 önde girdi. Galatasaray ilk iki setteki dirençli oyununu kaybedip, hücumda basit hatalar yapmaya başladı. Fenerbahçe’de ise Miljkovic sete ağırlığını koydu. İlk teknik mola sonrası Galatasaray’da bloklar işlemeye başladı. Volkan’ın attığı etkili servislerle12-12’de eşitliği yakalayan sarı-kırmızılılar ikinci teknik molaya 15-16 önde girdi. 19-19’a kadar dengeli giden sette Fenerbahçe Arslan’ın yaptığı blok ile 20-19 öne geçti ardından Emre servis kaçırınca sete skor yeniden eşitlendi. (20-20) Bu sayıdan sonra sarı-lacivertliler yine iki hücumdan buldukları sayı ile Galatasaray karşısında seti almak adına büyük avantaj yakaladı. (22-20) Galatasaray Kemal ile farkı 1’e indirdi ardından Ahmet ile skoru eşitledi. Nemer takımını 1 sayı öne geçirdi ve iyi defans yapan Galatasaray Ahmet’in sayısı ile 23-25 maçı da 3-0 kazanan taraf oldu.

Karşılaşmaya, İl Spor Güvenlik Kurulu’nun tavsiyesi ve iki kulübün anlaşması uyarınca konuk Galatasaray’ın taraftarı alınmadı.

FENERBAHÇE: 0 - GALATASARAY: 3
Salon: Burhan Felek
Hakemler: Erdal Akıncı x, Suat Carlı x
Fenerbahçe: Coskovic xx, Emre x, Arslan xx, Marshall xx, Kemal xx, Miljkovic xx (Serkan xx, Burak xx Ersin x)
Galatasaray: Caner Pekşen xxx, Barca xxx, Ahmet xx, Kemal xx, Nemer xxx, Yasin xxx (Caner Dengin xxx, Sinan x, Volkan xx, Bazin xx, Murathan x)

Setler: 23-25, 23-25, 23-25

Süre: 80 dakika (24, 27, 29)



 Göz göre göre gelen bir mağlubiyet.
Geçen haftaki Arkas yenilgisi ile ilgili yazdığım yazının sonunda bakın ne demiştim ;
 Neticede ne yazık ki sorunlarımız aynı şekilde ve tüm şiddeti ile devam ediyor.
Rakiplerimizden Ziraatbankasına sezon başındaki Süper Kupada ,ligte İBB ve Arkas'a yenildik,Halkbankasını da 3-2 güç bela yenebildik.Haftaya bu görüntü ile gs karşısında da işimiz zor.
Aman dikkat
''Voleybolun gs'si Arkas'' yenilgisini hazmetmesi zorken,esas gs yenilgisini bu bünye kaldırmaz.Lütfen kendinize gelin bir an önce.
Evet bünye kaldırmaz da dedik ama hazmetmeye çalışıyoruz ne yapalım ?
Malımızı biliyoruz da öyle konuşuyoruz.
 Tours deplasmanındaki galibiyet biraz rahatlatmış ''Hele şükür beee'' demiştik ama ne yazık ki değişen bir şeyin olmadığını bir kez daha gördük.
 Gene uyur gezer gibi maça başla,bir türlü oyuna girememe,fark açılsın ve Demeter seyretsin,gene lanet olası servis kaçırma ve manşet alamama hastalığın devam etsin,ne blok yap ne savunma ne de top öldür,dünya yıldızı dediğin adamların sahada ismi  var cismi yok,takımın yüreği,beyni dediğin pasörün smaçörlerlerle berbat ötesi uyumda olsun,hadi Tours deplasmanın yorgunluğunu da katalım,bütün bunlara karşı rakipte seni çok iyi etüt etmiş ve çok iyi hazırlanmış olsun.Hakemlerde her zamanki misyonlarında olursa bu sonuç neden şaşırtıcı olsun ki ?
  Uzun süredir ,herhalde 20-25 maç olmuştur bu şekilde yenilmemiştik bunlara.Sadece 2 sezon önce bir Türkiye Kupası maçında Arslan da kadro dışıyken 2-0'dan 3-2 vermiştik ruhsuzlukla o kadar.
 Bizim takımın her sene böyle 2-3 maç ruhsuz oynama hastalığı vardır.Ne yazık ki ikisi nefretlik takımlara denk geldi.- Arkas ve gs -
 Geçen hafta elemanın biri terbiye başlığı yüzünden laf etmişti bizim rakibimiz gs değil falan filan diye.Rakibimiz olsun olmasın kardeşim bunun adı ''Derbi''.Yazı -tura atışında,gazozuna oynansa bile o sahada kanını akıtıp kaybetmeyeceksin,lamı cimi yok.
 Evet maçı izlemeyenler sonucun 25-23'lük 3 setle bittiğini yani sadece 6 sayı fark var arada diye düşünebilirler ve bu kadar tepki ,yüklenme bunun için mi diyebilirler elbette ama maç gs maçı maliye milli piyango maçı değil.
 Aslında dün çok kötüydüm daha ağır şeyler yazardım sıcağı sıcağına ama bekledim ve voleybolu Fenerbahçe Acıbadem ile izlemeye başlayan Fenerbahçe Acıbadem taraftarlarının linç mesajlarını görünce gönlüm elvermedi daha ağır yazmaya.Evet çok kötüydük,ruhsuz oynadık ama bu kadar yüklenmenin anlamı yok.Bugüne kadar ne desteği verdiniz de linç ediyorsunuz kardeşim ?
 Bu takım buralara sponsorsuz,bir avuç Fenerbahçe taraftarının desteği ile geldi.Fenerbahçe taraftarının diyorum dikkat edin Fenerbahçe Acıbadem taraftarının değil.Gidin Fenerbahçe Acıbadem'inizi destekleyin bu takıma gölge etmeyin yeter.
 Dangalağın biri ''Erkek takımı bana çok antipatik geliyor'' yazmış.Ulan zibidi senin gibiler de bize antipatik hatta iğrenç geliyor ne yapalım ? Yazma ,ilgilenme o zaman.Fesüppanallah............

  Teknik olarak ne yazılır bilmiyorum hep aynı şeyleri yazıyoruz.
Takımın kimyası bozuk.İyi kurulmadı takım.Coskoviç olayı bizi açmaza soktu.
2 tane ünlü isim alınca iş bitmiyor diye yazmıştık.
Marshall evet dünya yıldızı - nasılsa - ama manşeti kötü.Uçan adam diyorlar eyvallah ama o kadar uçuyor ama bloğa vuruyor topu.Miljkoviç desen gamsız.1.sette 6 sayılık farkı kapatıp geriden geliyoruz tu kaka ,beğenilmeyen 2.pasörümüz Burak'ın katkısı ile,23-23 olmuş umursamaz bir şekilde servis atıyor ve kaçırıyor.23-24.E senin dünya yıldızın böyle laubali olursa hakemler durur mu ? Bariz bloktan giden topu aut veriyorlar ve set gidiyor,yazık oluyor.Burada yeni yeni görmeye başladığımız ve hiç beğenmediğim başhakem Erdal Akıncı neyse de 30 yıllık Suat Carlı'nın gözünün önündeki pozisyonu nasıl göremediğini anlamıyorum.
 3.sette 22-20 öndeyken Kemal'in topu öldüreceği yerde iki eliyle garip bir şekilde topu içeri atması ve oradan işin dönmesine ne demeli bilmiyorum ki.Dünya yıldızları dökülürken,Kemal'e de ne diyebiliriz ki ? Şanssızlık desek.3.seti alsaydık maç dönebilirdi.Tabii 9-3'den yakalanasıya kadar uyumak ve önlem almamakta iş değil.

 İstatistiklere baktığımızda her şey eşit aslında.Neredeyse fark yok.Sadece bizim iyi manşetimiz düşük.% 40.Coskoviç ve Serkan 38,31.Marshall'ın 50 ilk kez.
 Demeter eğer fark 6 ve 8'lere çıkmadan erken mola alabilseydi belki de o kadar farkları kapatıp gelip 1 sayıya indirdikten sonra nefesimizin yetmemezliği olmayacaktı.
 Burak ve Ersin attıkları etkili servislerle geri getirdiler setleri.Hani yedeklerimiz yetersiz diyorlar ya.

 gs etkili servis attı.Fransa Milli takım pasörü Bazin'i oynatmayıp 2.pasörü oynattılar ilginç bir şekilde.
Nemer geçen yıl olduğu gibi gene çok etkili oldu.

2 takım arasında fark var ama çok değil.Erkek voleybolda takımlar arasında büyük farklar yok.
Maliye,Arkas'ı ,Torul Halkbank'ı yenebiliyor mesela.
Önemli olan voleybolun basit kuralı ''Etkili servis at,iyi manşet al,blokta iyi yerleş ve top öldür''ü mümkün olduğu kadar uygula.Tabii servis kaçırma,basit hata yapma işin A,b,c'si.

Aylin Hanım da fena kızdı.Bir ara gidip Demeter'in yakasına yapışacak  zannettim :))

Bu kadar seyirci önünde böyle bir mağlubiyet çok kötü oldu.Artık bu kadar seyirciyi bir daha zor bulurlar ve serzenişte bulunma haklarını da kaybettiler.
(Gerçi arkasından FBA maçı olduğu için çoğu FBA seyircisiydi de )

 Fazla uzatmaya da gerek yok.
Umarım bir an önce toparlanırlar.

27 Kasım 2010 Cumartesi

Fenerbahçe Acıbadem - Volley Bergamo 3-0 (Salondan İzlenimler)








Geçen sezon, finalinde gözyaşlarıyla kaybettiğimiz şampiyonlar ligine, bu defa daha derin bir kadro ile, daha fazla kazanma azmi ile tekrar bir başlangıç yaptık. Son karşılaştığımız rakip ile bu sezonun ilk adımı tesadüfen aynı isimde kesişiverdi, Volley Bergamo.

Maç öncesi takım menajeri taraftarın salona ilgisini artırmak amacıyla rövanşı kazanacağımızı duyuruyordu, ancak diğer taraftan gelen duyumlar ise rakip takımın milli takımdan dönen yıldız oyuncularını İstanbul'a getirmeyip dinlendireceği yönündeydi, bu da doğal olarak maçın kalitesine büyük bir sekte vurdu.

İki gündür fırsat bulamayıp, biraz gecikmeli olarak yazıyı yazabildiğimden bu sefer uzun uzun yazmaktansa daha kısa paragraflarla izlenimlerimi aktarayım.

Maçtan bir saat önce salona inilen yokuş ve salon girişi kalabalıklaşmıştı. Girişte bizim geliş yönümüze yakın olan kapı da kuyruk varken, az ilerisindeki diğer kapıda fazla yoğunluk olmuyor, biletler Avrupa maçlarında da sabit 5 lira fiyat.

Koridora geçip acaba rakip as oyuncularını getirmiş mi diye içeri bakış atayım derken salonda bir alkış kopuverdi, i love you Alex sesleri eşliğinde futbol takımımızın efsanesi eşi ve ufak kızları ile birlikte salondakileri selamlayıp protokol tribüne geçiş yaptı, elbette yanlarında tercüman Samet eksik değildi.

Sahaya çıkan Bergamo oyuncuları salona alkış tutunca, jestlerine karşılık olarak alkışlandılar. Uzaktan bakınca hiçbir tanıdık yüz göremedim, bu durum biraz canımı sıktı. Bizim oyuncular da toplu halde ısınma için çıkarlarken herkes ayaklanıp alkışlayıverdi, bu sıralarda salonda yaklaşık 2000 kişi vardı.

Salona girişin üstündeki file arkası üst tribüne, görevliler orası rakip taraftara ayrıldığı için kimseyi geçirmiyorlardı, ama yukarıda rakip taraftar var mı ki diye sorduğumuzda da birşeyden haberleri yoktu, zaten maç sırasında da gelen giden olmayıp orası bomboş kaldı.

Koridorda gelecek olan arkadaşımı beklerken, yanımıza gelen kulubün eli telsizli güvenlik amirlerinden biri tezahüratçı taraftarların duracağı file arkası tribünü alt katı önünde asılı olan pankartın kime ait olduğunu sordu. Pankartta yazılı olanlar kimi idarecileri hoşnutsuz ettiğinden gözle görülür yerde olmasını istememişler. Pankartın sahipleri bir süre sonra bulunup diğer file arkasına asıverdiler. Yazan yazı ise "Kırılsada kanadımız,asiye çıksa adımız,duyan duysun,bilen bilsin,böyledir bizim sevdamız.." !?

Diğer yandan emniyet amirleri ve tribüncü ağabeyler arasında ufak tefek tartışmalar vardı. Pankartlar,balonlar,havalı kornalar,sopalı bayraklar vs. içeri sokulmadan önce bir süre polisler tarafından toplatılmıştı. Amigo Yücel, Alper ağabey ve diğer bazı ağabeyler telefonla arayıp yardıma çağırdıkları Abdullah Paşaoğlu ile emniyet amirlerine konuşmaktaydılar. Ben de yurtdışındaki maçlarda bu tip malzemelerin serbest olduğunu söyledim, Abdullah beyde emniyet amirine davul,havalı korna,bayraklar falan Avrupa maçlarında serbest diye mevzuyu açıklama uğraşındaydı.

Oradan ayrılmadan önce Abdullah Beye bu maçlarımızın televizyondan yayınındaki sıkıntı yüzünden taraftarların şikayetçi olduğunu söyledim, o da kendilerinin de bu konuda çok dertli olduğunu, bakalım bazı girişimlerinin sürdüğünü söyledi. Diğer yandan acaba kombine kart çıkartılmasıyla ilgili bir gelişme var mı diye sordum, ilk başta düşündüklerini ama sonra bu salonda gişe turnikeleri falan kurulmayınca vazgeçtiklerini söyledi, artık seneye yeni salonumuza geçince kartlar planlanacak dedi.

Bizim takımın ısınan oyuncularına göz atınca bütün yabancıların kadroda olduğu göze çarpıyordu. Sahaya giriş koridorunun orada bulduğu boş bir yere yardımcısı ile oturan Gökhan Edman ile selamlaşıverdim, hocam gene yenemediniz bizi deyince napalım olmuyor der gibi ellerini açıverdi.

Fofao'nun eşi olduğunu tahmin ettiğim kişide De Souza ailesinin arkasına yerleşmişti, orada sıkı bir muhabbet dönüyordu. Tribünde bırakılan boşluğa Genç Fenerbahçeliler pankartı yerleştirildi, Fenerbahçeliler Derneğinin uzun pankartıda yana kaydırılıp ortalandı. Bu maç haftasonu oynanan derbideki kadar fazla pankart gözükmüyordu, bu da bana daha az tezahüratçı taraftar olacağı tahminini verdi.

Henüz üst file arkasında gruplar yerlerini almamışken, orada tezahürat eden 15-20 kişi vardı, alakalı alakasız şeyler bağırıyorlardı.

Gelecek olan arkadaşımın yanında başka bir misafiri daha olunca onlarla oturacak bir yer bakmamı istedi, maça az bir zaman kala ortalarda ve altlardaki teleskobik tribünlerde doluluk fazlaydı, maraton tribünü ortasından en üstlerde bir yerde beklemeye başladım. File arkalarındaki teleskobik tribünler bu maç açılmamıştı.

Protokol tribününde Mehmet Ali Aydınlar, Aziz Yıldırım ile birlikte yerlerini almıştı. Üst file arkası tribüne yerleşen taraftarlar balonları şişiriyordu, ama maç başlamadan önce biraz görsellik yaptıktan sonra patlatmaya başladılar, halbuki rakip servis atarken yada karşılarken patlatsalar daha ilginç olabilirdi. Birkaç bayrakla renk katılan tribün, çok fazla kalabalık olmadı, belki arkadaşın yanından ayrılıp bir iki set tribüne katılırım düşüncem vardı ama açıkçası bugünkü maç ortamından pek keyif alamayınca yerimden ayrılmadım.

Yeryüzünde gökyüzünde bir fırtana kopar hergün....adı Fenerbahçe diyerek tezahüratlara girişen taraftar fırtına gibi esecek bir takım mesajı veriyordu ancak bu maç pekte öyle oyun sergileyemedik.

Masa hakeminin anonslarıyla alkışlarla sahaya dizilen oyuncular arasında Nati'yi görememek şaşırtıcı oldu, ısınmalarda aktif gördüğüm oyuncu da herhalde bir sakatlık yoktur, büyük ihtimal hoca diğer oyuncuların durumlarını görmek istemiştir diye kafamızda bahane üretiyorduk, ama maç sonrası Nati'nin omuzunda sakatlığı olduğu haberlerini okuduk.

İnandık size bu sene... sesleri eşliğinde başlayan maç ortamında salonda 4000'den fazla izleyici vardı, maç başladıktan sonra da hala gelenler vardı. Maça iyi giriş yapan takımımız bütün salonun keyif dolu alkışlarını alıyordu, ama rakip koç hemen molayla müdahale ediverdi.

Maçın ilerleyen sürecinde ikinci teknik molaya kadar önde girdiysekte, fark açılmamıştı ve üstüste gelen hatalarla bizi yakaladılar. Olduğumuz üst kısımdan taraftar tribününe bakıyordum, onlar orada bir uğraş içinde çaba sarfediyordu ama salonun geneli katılımda pek istekli değildi. İkinci teknik mola öncelerinde bir ara salon ayağa davet edildiğinde de millet kalksak mı kalkmasak mı gibi ikilemde kalıverdi. Karşılıklı Fenerbahçem benim biricik sevgilim yapılıverdi, zaten diğer setlerde ki karşılıklı tezahüratlara bu kadar katılım olmadı.

Bu arada rakip bizi yakalamışken koç manşet için Songül'ü Seda ile değiştiriverdi, Nati'yi sokmaması gene ilginç gözüktü. Rakip farkı azaltınca servislerini ıslıklamalar yoğunlaşmıştı, file arkasındaki taraftarlardan bir kısmının elinde havalı kornalar vardı onlar da devreye girdi.

Karşılıklı sayılarla geçen süreçte setin sonuna doğru top öldüremeyip Seda ile biraz fazla blokta takılmaya başladık, salondaki seyircilerin uğultusundan stadta futbolcuları ıslıkladıkları gibi burada da saçmalayacaklar diye korkuverdim. Sahaya yakın kısımdakilerde, oyuncuya moral vermek için çabalayacaklarına veryansın edip saydıranlar daha çok göze çarpıyordu. Bu ve daha başka nedenlerle açıkçası bu yeni salona kendi açımdan henüz ısınamadım.

Ortam ne kadar güzel, modern bir salon görünümündeyse de tezahüratçı taraftarın sahaya uzak kalması, böyle Avrupa maçlarında rakibe baskıdan uzak olunmasına neden olabilir. Zira oturan seyircilerin tezahürat için ayaklanmak bir yana, ıslık veya gürültü için sarfedilecek emeğide üstlenmemeleri halinde büyük salonun avantajları fazla olmaz. Bizim taraftarların neden salonun ortasına değilde hep arka tribünlerine yerleştiklerini de anlayamıyorum, halbuki maraton tribün üstünden aşağıya doğru güzel bir yerleşimle en azından böyle avrupa kupası maçlarında daha etkili olunabilir, hem de sol ve sağ taraftakilerden de daha fazla katkı alınır.

Herneyse setin sonunda set sayısı şansı dahi verdiğimiz yedeklerle kurulu Bergamo ekibi bu fırsatları Sokolova'nın becerisiyle değerlendiremedi. Saldır saldır Kanarya sesleri eşliğinde bir blok daha gelince alınan set ile salondakiler coşuverdi.

Bu kadar sıkıntıya girmemizi yorumlamak zordu, bir ara file arkasından o.....çocuğu Barış Kuyucu sesleri yükseldi. Avrupa maçlarında hakemler küfürleri anlamadığından ceza gelmeyecek olmasından istifade edip kısa bir protesto yaptılar.

Bu sevda bitmez gönüllerde... diye girilen ikinci sette, rakip uzakta kalsa da file arkasındakiler havalı kornaları öttürmekten kaçınmıyordu. Olduğumuz yerden tezahürata katılmak garip kaçıyordu, kimsenin bağırdığı yoktu, etrafı kahve kokuları sarmıştı, set arası büfeden kahvelerini alıp keyif yapanlar çoktu.

Taraftar zaman zaman maçın içine giremeden tezahüratlarını akışa bırakmıştı, bu ufak salondayken biraz daha kolay ayar çekilen bir vaziyetken buraya henüz alışma devresinde olduğumuz belli oluyordu, zira derbi maçtakinin yarısından da az bağıran kitle vardı. Salondaki seyircilerde eğer tezahürat bildikleri hoşlarına giden birşeyse melodi kısmına alkışla katılıyorlardı.

Nihan defansta iyi toplar çıkardıkça bravo diye alkışlayasım geliyordu, en azından salonda defansta gösterilen çabalar bu reaksiyonlarla ödüllendirilmelidir.

File arkasındakiler kendi aralarında sensiz hayat bir işkence... tezahüratını yaparken maçta belli bir fark seviyesinde süregidiyordu, tabii bu gibi tezahüratlarda oyundan kopuk vaziyette daha ciddi başabaş maçlarda uygun kaçmazdı ama bugünkü rakibin kadrosundan dolayı salon konsantrasyonu en üst seviyede olan maçlardan biri olmuyordu.

Setin ilerleyen sürecinde ikili değişikliklerle Naz'ı oyunda gördük, Çiğdem Kaptan'ın smaçör oynadığını görmeyeli çok uzun zaman olmuştu, yeni koçumuz farklı değişiklikleri deniyordu. Kaptan'ın manşetler alması iki numaradan hücumla sayı alması falan hoş bir durumdu.

Salondakiler set set set diye tempo tutup üstüne ooo diye beklentiye girerken Eda servisi fileye takıp toplu halde bir aahh seslerine sebep oldu. Üstüne yapılan hücumda Naz'ın hatalı pası ardından koç mola alıverdi, mola sonrası kaptanın hızlı bir hücumu bitiren smacıyla durumu 2-0 yapıverdik.

Set arasında i love you Alex sesleri ile tekrar kaptan selamlanıverdi, tam o sırada yanımdaki arkadaşa yahu Alex'e özel ne güzel tezahürat melodisi varken neden böyle bağırılıyor ki diyordum, file arkasındaki taraftarlardan Aaaleeex de Souza Aaleex de Souza Aalex de Souza Alex De Souzaa tezahüratı yükseliverdi, kaptan file arkasına doğru el salladı, kızlarıyla gülerek ilgileniyordu. Bir süre sonra eşi Daiane kızlar ile birlikte ortadan kayboldu, herhalde onları tuvalete götürdü.

Üçüncü set başlarında bizim taraftarlar gene sensiz hayat bir işkence melodisini yapmaya başladı, açıkçası bazen bir sürü tezahürat döndürülüp bazılarına sıra gelmezken bunun tekrar yapılması bana ilginç geldi.

Bir ara gene karşılıklı bir tezahürat yaptırma isteğiyle bizim tarafı ayağa davet ettiler, ama o sırada azalan fark ile rakibin servis attığını farkeden amigo Yücel vazgeçip ıslık işareti yapmaya başladı. Sonra düştük yine yollarına diyerek... tezahürata devam ettiler.

Sahaya yakın olanların biraz daha oyun içine girmelerini, rakibi bozmalarını beklesem de genelde bizim aldığımız sayıları alkışlamaktan öte bir misyon üstlenmiyorlardı, taraftar tribünündekilerde bu dünya hep yalan dolan diyerek kendi kendilerine takılıyordu. Maçtan da, salondaki ortamdan da, tribünden de pek keyif alamadan maçı izlemeye devam ettik.

İkinci teknik mola sonrası Fenerbahçe çok pis koyar seslerini duyunca, derbide iki kelimeyi duyup hemen maçı durduran hakem geldi aklıma ama buradaki Bulgar komşu hakem ilgilenmiyordu bu işlerle.

Fark beşken Avaz avaz sesimiz yükseliyordu tribünden ama bizim taraflarda tezahürata katılan koca tribünde 20 kişi yoktu herhalde. En azından fark azalınca yapılan haydi Fener haydi, tam zamanı şimdi tezahüratına biraz katılım oluyordu.

Maç sonuna doğru file arkasındakiler bütün salonu ayağa davet etti, ayağa kalkmayan cimbomlu olsun, Fenerbahçe aşkına herkes ayağa seslerine de yeterli cevam gelmeyince artık yalvarırcasına bir kere olsun ayağa kalkın diye bağırmaya başladılar. Bu sırada rakip servisi kaçırdı, Pınarbaşı sesleri eşliğinde ayaklanan salon alkışla katılmaya başladı. Maç sayısına varınca salondan oley oley oley şampiyon... sesleri üstüne henüz maç sayısını almadan her zaman her yerde en büyük Fener sesleri yükseldi, bu esnada alınan sayıyla maçı bitiriverdik, Sarı Melekler oooo sesleri eşliğinde takımın tribüne gelmesi bekleniyordu.

Rakip takım da salondakilere alkışla yerlerine gidip soğuma hareketlerine başladılar. Bizim oyuncular file arkası tribüne yaklaşıp karşılıklı Sarı-Lacivert yaptı, Brezilyalı Pasör Fofao yanındaki Seda'ya soruyordu, Seda'da formasındaki Sarı ile Laciverti işaret edip kimin neyi bağırdığını izah ediyordu. Sarı Melekler ooo o sesleri eşliğinde takım dağılıverdi. Bu arada o taraftan 25-30 kişinin s...miş beşiktaş diye bağırmasına anlam veremedik, herhalde akatlardaki basket maçında yapılan iğrenç tezahüratlara sinirle protesto için küfür ettiler ama çok gereksizdi. Bir baba hindi yaparlarken aşağıda yerde oturan Bergamo oyuncuları şaşkınlıkla yukarı bakıyordu.

Yanımdaki arkadaştan ayrılıp file arkasındaki tanıdıkların yanına gidiverdim, oradakiler de dağılmak üzereydi, pankartlar toplanıyordu. Uzak tarafta olan Nihan'a tezahürat yapıverdik, Nihan röportaj ardından geliverdi, Niço sen bizim herşeyimizsin tezahüratlarına gülerek eğildi, hepinize teşekkürler diyerek gitti. Gözlerimiz Seda'yı aradı, bugün salonda neredeyse ıslıklanma aşamasına gelen oyuncumuzu göremeyince tezahürat edemedik.

Saha içine inen Alex ile Eda'nın sarılıp resim çektirdiklerini gördüm, biz alt kata inip koridora çıkıvermiştik. Ayrılmakta olan İtalyan takımı oyuncularına ciao diyerekten yolverdik.

Salon boşalmış gibiydi ama uzak taraftaki köşede birikme vardı, orada yayın röportajları yapılıyordu hem de taraftarlar resim çektirmek için oyuncuları çağırıyordu, o tarafa gidip bakıverdik. Kulüp güvenlik amiri de peşinde 4-5 güvenlikçi ile o tarafa koşturuyordu, yaşlıca bir tanesi kaytarıp yokolmaya çalışırken onu farkedip kızgınlıkla senin yövmiyeni keserim diye bağırmaya başladı. Bu güvenlikçileri taraftarların saha içine dalmaması için yerleştiriverdiler.

Ailesiyle saha içinde olan Alex oyuncuları tebrik ediyordu, Fofao ve Ze Roberto ile konuşuyordu. I love you Alex seslerine selam verdi, 15-20 tane genç taraftar Alex buraya diye bağırıyordu. Samet Alex'i buraya getir derlerken Samet'te birileri arasında tercümanlık yapıyordu. Alex ben duydum geliyorum gibi bir işaretle o tarafa yöneldi alkışlarla selamlayıp geri dönüyordu. Ancak onunla resim çektirme arzusunda olan gençler tekrar çağırıverdiler, Alex kocaman gülerek onların önüne gidiverip poz verdi.

Saha içine inebilmiş bazı taraftarlar oyunculardan fotoğraf rica ediyordu, Kasia'nın kimseyi reddetmeden samimiyetle sarılarak poz verdiğini gördüm, arkadaş gel bizde çekilelim deyince boşver nasılsa biz hep buradayız daha sakin bir maç günü çekiliriz dedim. Hem de erkek takımının maçı başlamıştı ona yetişmek istiyordum, yan taraftakilerden biride saha içindeki arkadaşlarına hadisene diyordu ama onların derdi benim hiç izlemediğim kurtlar vadisinin başlamasıydı.

Alex ve eşi röportaja giden Ze Roberto ile vedalaşmaya yanına giderlerken ufak kızları ortalıkta zıp zıp zıplıyordu. Onlar ayrılırken biz de salonun çıkışına doğru gidiverdik.

2010-2011 CEV Bayanlar Şampiyonlar Ligi 1.Hafta Değerlendirmesi.


A GRUBU

Kızılyıldız (Srb) - Vakifbank Gunes Sigorta Turk Telekom Istanbul (Tur) 2-3
(19-25, 25-19, 25-19, 23-25, 10-15)
En Skorerler: Malagurski 20, Ninkovic 16, Blagojevic 16, Bjelica 13Glinka 23, Poljak 21, G.Kirdar-Sonsirma 18, Nikolic 10


Bu maçın 3.ve 4.setlerini Laola TV'den izledim.Kızılyıldız takımı genç bir takım.Tecrübesizliklerine yenildiler.3-1 kazanabilirlerdi.4.setin sonunda yaptıkları basit hatalarla 25-23 kaybettiler ve maç 2-2'ye geldi.5.seti geriden gelen kazanır klişesi işledi ve maçı aldı Vgstt.
Beğenmedim Vgstt'yi.Bloklarda ezildiler.21-13 Kızılyıldız üstünlüğü var.Servislerde ise tersi bir durum var.Vgstt 7 ace yaparak bloklardaki farkı kapatmış.Kızılyıldız'ın servis sayısı yok.
Manşetlerde ilginç bir şekilde iyi çıkmışlar.96 serviste hiç direk hataları yok.% 85(50) Nikoliç bile % 80(51) ile manşet almış.Kızılyıldız ise 7 manşet hatası % 72(34) ile oynamış.
Kızılyıldız % 35 ile Vgstt % 36 ile hücum etmiş.Glinka 6 kez blokta kalmış.23 sayısı var ama 5 aut,6 blokta kalma ile 11 hatası var.Neslihan'ı aratmamış her şekilde.
Kısacası Vgstt 1 puan kaybetti.



Bank BPS Fakro Muszyna - Zarechie Odintsovo  2-3 (25-10, 25-16, 22-25, 17-25, 7-15)
En Skorerler: Kaczor 18, Bednarek-Kasza 13, Kasprzak 13, Przybysz-Jagielo 12 / Kozuch 23, Makarova 17, Markova 11, Bogacheva 8



B GRUBU

Dinamo Mosca (Rus) - ZOK Split 1700 (Cro) 3-0 (25-15, 25-15, 25-16)
En Skorerler:  N.Goncharova 16, Costagrande 16, Gioli 10, Godina 6 / Mariana Alves 10, Dujic 8, Burazer 7, Susic 4

D.Moskova ağır basmış haliyle ama manşette iyi değiller.39/7 hata.% 64(41) En zayıf halka gene 4 numara smaçörleri Makhno.6/1.% 50 (17),Costagrande 12/0.% 83(58),libero Kryuckova 16/2.
% 69(44) .Hücum yüzdeleri % 51.Bloklarda 14-2 üstünler.Costagrande ve Gioli 4'er,Goncharova 3,Godina 2,Merkulova 1 blok.

Fenerbahce Acibadem Istanbul (Tur) - Norda Foppapedretti Bergamo (Ita) 3-0
(26-24, 25-23, 25-18)
En Skorerler: Skowronska-Dolata 12, Sokolova-Shashkova 12, Erdem 12, Furst 9 / Nucu 15, Vasileva 9, Fanzini 9, Baldi 4

 * Bu maçı değerlendirmeye çalıştık ama hala istatistiklerin olmaması skandal.
Bizim kulüp istatistikleri göndermesi gerekirdi.


C GRUBU

Mulhouse - Jamper Aguere 3-0 (25-18, 25-21, 25-18)
En Skorerler: Hood 18, Rybaczewski 16, Kloster 10, Djilali 7, Albu 7 / Yasmina Hernandez 12, Paraja 10, Renata Benedito 8, Kvasnytsia 6

Eczacibasi VitrA Istanbul (Tur) - Voléro Zurigo (Svi) 3-1 (22-25, 25-20, 25-9, 25-19)
En Skorerler:  Demir-Darnel 24, Mirka Francia 13, Bown 11, Del Core 10 / Petrovic 8, Malesevic 7, Wigger 7, Mihajlovic 7

İlaçcılar çok kötü bir ilk set oynayarak zayıf rakiplerine set verdiler.Micelli pabucun pahalı olduğunu anlayınca 2.sette Del Core ve ABD'li orta oyuncu Heater Bown'u Esra ve Aysun'un yerine aldı ve üstünlüğü ele geçirdi.Neslihan ve pasör Elif haricinde yabancı ağırlıklı oynadılar.
Maça başladıkları 6(7) ;
Pasör : Elif
Pasör Çaprazı : Neslihan
4 numara smaçörler : Esra ve Mirka
Ortalar : Aysun ve Duskyevich
Libero : Gülden
Bu kadro kötü bir 1.set ile set verdi.Manşetlerde Mirka ile özellikle göçtüler.
2.sette dediğim değişikliklerle oyuna hakim oldular.Del Core çok fark yarattı.
Bloklarda etkisizdiler.6-7 bloklarda Volero önde.Heater Bown 4 blok.Volero'da geçen yıl Metal Galati'de izlediğimiz ve çok beğendiğim Nijeryalı orta oyuncu Onjejekwe 4 blok toplam 15 sayı ile çok başarılı idi.İlaçcılar % 47 ile hücum etmişler.Manşette 62/8.% 50(26) ile kötüler.
Mirka facia.13/3 hata.% 38(8),Esra 8/2 hata.% 50 (38),Del Core 7/0.% 100(43),Gülden 26/3.% 50(31)
Bu manşet ile çok zorlanırlar bu sezon.Sadece Del Core ne kadar işi toparlayabilir soru işareti.
Serviste etkililer.96/7 hata,13 servis sayısı.



D GRUBU

Organika Budowlani Lodz (Pol) - MC-Carnaghi Villa Cortese (Ita) 1-3 (19-25, 17-25, 25-16, 15-25)
En Skorerler: Zaroslinska 18, Bryda 12, Kosek 10, Shelukhina 6 / Aguero 18, Cruz 14, Anzanello 14, Calloni 8


VK Modranska Prostejov (Cze) - RC Cannes (Fra) 1-3 (22-25, 24-26, 25-21, 16-25)
En Skorerler: Lipicer 16, Solange Pereira Soares 12, Shaposhnikov-Artmenko 11, Spalova-Bergrova 10, Ssuschke 10 / Centoni 19, Spasojevic 15, Marchenko 15, Ravva 11, Camarda 0

E GRUBU

Scavolini Pesaro (Ita) - Aluprof Bielsko-Biala (Pol) 3-2 (23-25, 25-22, 25-20, 19-25, 15-12)
En Skorerler: Flier 25, Usic 14, Guiggi 12, Manzano 11 Bamber 21, Frackowiak 15, Okuniewska 10, Wojtowicz 9

Dinamo Romprest Bucarest (Rom) - Rabita Baku (Aze) 0-3 (18-25, 22-25, 20-25)
En Skorerler: Marcovici 13, Chitigoi 10, Hincu 9, Hatinova 6 / Glass 15, Mammadova 10, Tocko-Ativi 9, Krsmanovic 9, Golubovic 9