29 Nisan 2010 Perşembe

Galatasaray - Fenerbahçe Acıbadem 0-3 (Playoff Yarı Final 3.Maç) Salondan İzlenimler


Üstüste maçlar yaptıkça, bölüne bölüne amip gibi tek hücreli canlı boyutunda tribünde yer tutabilen ezeli rakip taraftarlarına, bu sene voleybolda verdiğimiz sıkıntılar son oynanan maçla nihayet son buldu.

Maç için salona gidince dışarda karşılaştıklarımızla ayaküstü konuşmaya başladık. Diğer seride eczacının hiçbir direnç koyamayıp elendiğini öğrenince, acaba final serisi ne zaman başlar diye soruyorlardı. Herhalde hemen bu haftasonu cumartesiden olabilir ama 1 mayısa denk geliyor hem akşam futbol maçıda var, pazar olsa daha iyi olur diyordum. Cumartesi olursa da doğru düzgün bir saat ayarlanır herhalde gidipte futbol maçıyla çakıştırmasınlar, çok büyük ayıp olur. Evsahibi biziz, bir görüş önceliğimiz olmalı, federasyona yayıncı kuruluşa falan biraz ağırlık koymak lazım, maç saat üç yada en geç dörtte falan başlarsa uzasa dahi sıkıntı olmaz diye aramızda konuşuyorduk.

Biz güya aklımızdan geçenlerin mantıklı olduğunu düşünerek konuşaraktan salona giriverdik. Ama bugün cumartesi günkü maç saatinin 18.30 olduğunu öğrenmek tam bir şok vaziyetiydi. Nasıl böyle planlamalar yapılabildiğine, bunlara onay verildiğine anlam vermek imkansız oluyor. Neyse ki bazı itiraz ve girişimlerle 16.30 olarak değiştirilmiş.

Yarı final serisinin üçüncü maçı öncesi salon içinde erkenden yerleşmiş geniş bir çoluklu çocuklu seyirci kitlesi vardı. Isınmalar yeni başladığından takip ederek zaman geçiriyorlardı, zaman ilerledikçe yavaştan tribünlerdeki boş koltuklarda dolmaya başladı. Karşı tarafta, rakip file arkası tribünde pankartlar falan asılmıştı ama ortalıkta üç beş kişi dışında kimse yoktu, maç zamanı gelince sadece 15-20 kişi olduklarından, hala dışarda mı bekliyorlar, nerede bunlar diye bakıyorduk.

Merdivenlerin orada bir arkadaşla konuşuyorken, amigo Yücel ile karşılaşıp selamlaştıktan sonra, Yücel ağabey ...şampiyonluk geliyor tezahüratını voleybol maçlarında Fener vur vur vur diye yapsak daha uygun olmaz mı, hem voleybolda smaç ile falan daha bağlantılı gibi diye fikrimi söyledim. Evet dostum ama zaten futbol maçındaki gibi gol gol demiyoruz ki salonda koy koy diyoruz, vurmak koymak sonuçta aynı kapıya çıkıyor işte dedi. Biliyorum ağabey ama televizyondan izleyip ne söylendiğini anlayamayan, salonlarda bile böyle tezahürat yapıyorlar gibi yanlış yorumlayanlar oluyor dedim. Haklısın, öyle anlaşılıyor ama sonuçta onları takmayacaksın kafaya, burada biz hep beraberiz, birbirimizi biliriz, hem kafiye de tam uymuyor, ağız alışkanlığına göre vur vur vur değilde koy koy koy şampiyonluk geliyor daha kolay oluyor dedi. Tamam ağabey, bir de vakifbank maçı gibi sıkıntılı,zor geçen maçlarda; oyun sıkışınca daha kısa ateşleyici şeylere yönelsek, sonra da rakibi bozmaya baksak daha faydalı oluruz dedim, tamam o maçlarda oyun gidişatına göre yaparız dedi.

Onunla böyle ayaküstü konuştuktan sonra yanımdakilerle biryere yerleşip maçın başlamasını bekliyordum. Önümde ufak bir çocuk,ablası,anne-babası falan vardı, etrafta da böyle yerleşmiş çok kişi olunca bugün herhalde ayaklanıp bağırılacak bir ortam olmaz bu kısımda dedim. Zaten üstümdeki gömlekle falan maçta ayaklanıp terleme gibi niyetimde yoktu. Rakip tribünde adam sayısı %100 artış gösterip 5 iken 10 olmuştu. Maç saatine doğru ana tribün iyice dolmuş, file arkası da dolu sayılırdı. Protokol tribününde ise çok az kişi vardı ve şaşırtıcı şekilde Mehmet Ali Aydınlar'da yoktu, dünya başımıza yıkılacak falan derken, maçta birinci sayı olduktan sonra giriş yaptığını gördüm.

File arkasında ortalarda ayakta toplanan taraftarlar tezahürat etmeye başladıysa da , bizim olduğumuz blokta ayaklanmalar olmadı, zira bana biraz uzak sol taraf önlerde gene belli müdavim yüzler vardıysa da arkalarında falan hep seyirciler olduğundan, ayaklanıp rahatsız etmek istemediler. Maç öncesi ısınmalarda Çiğdem kaptanda katılmıştı, herhalde diğer taraftaki seri erken bittiği için onu da yavaştan hazırlayalım diyorlardı. Genç Fenerli Ayça diye file arkasından cılız sesler geliyordu, acaba Arslan bugünde salonda mı diye bakınınca göremedim, dün onun maçı izlediği protokol köşesinde Cemre oturuyordu. Maçta sarı beyaz formayı giyeceğimizi farkedince libero kim acaba diye baktım ki Nihan sarı-laci çubuklu giyiyordu. Bari Naz ile Alice ilk altı oynasalar diye sesli düşüncem ilk altıdaki sabitliği görünce bozuluyordu. Yahu hocam ne diye komple maç boyu fırsat vermiyorsun ki diye canım sıkılmıştı. Çok büyük Naz hayranı falan değilimdir, taraftarlık içgüdümle milli takım oyuncu hazırlama meseleleri falanda öncelik olarak umrumda olmaz ama böylesine bir maçta da, hele ki son set bulunduğu köşede hoplaya zıplaya ısındığı halde hiç şans verilmemesine üzüldüm.

Maç başladığı halde rakip tribünde parmakla sayılacak 20 kadar kişi, orta blok üstündeki balkon kısım etrafında dağınık halde hiçbirşey yapmadan maçı izliyorlardı. Bizim taraftar ise sadece file arkası orta kısımında 60-70 kişi kadar ayakta, salonun geri kalanı oturaraktan maçı takip ediyordu. Oradan yükselen tezahüratlara oturduğum yerden eşlik ediyorsam da, etraftakiler çok katılımcı değildi. Önümdeki ufaklıkta biz bağırınca dönüp bakıyor,gülüyordu. İlk set böyle file arkasındakileri katılsanıza diye işaretleriyle geçiyordu. Karşılıklı üç alkış tempolu Fenerbahçem sen çok yaşa yapılmasıyla ortalık biraz hareketleniverdi. Sahadaki maç ise zoraki izlediğimiz bir şeye dönüşüverdi, rakip atılan servisleri manşetlerle protokole falan bile yolluyordu. File arkasındaki taraftarlarımızdan bir ara ilginç bir şekilde melodi yükseliyordu, bildiğimiz besteleri bu yeni melodiyle çevire çevire söylüyorlardı, hafif maç ortamında rakip taraftar denecek kimse de yokken güzel olmuştu. Ama hangi şarkının melodisiydi bu diye hatırlamaya çalışıyorduk, ah geceler sensiz geceler diye bir şarkı vardı ona benziyor dedi birisi. Onun nakarat kısmına sensiz hayat bir işkence.... bitmez tükenmez aşkımız.... düştük yine yollarına... bu besteleri yerleştirip farklı şekilde söylüyorlardı. Setin sonlarına doğru karşı tarafa doğru üç tane pankart var 20 tane adam yok (yada yüz tane pankart var...tam ne dediler anlayamadık) diye bağırmaları üzerine o kısımdakilerin gururları incinmiş olsa gerekki bir gömlekli büyüklerinin ortaya topladığını gördüm. Gerçekten salonda kocaman kocaman pankartlar asmışlardı, Alparslan Dikmen resminide sayarsak yedi pankart vardı ama evsahibi oldukları maçtaki sayıları şimdiye kadar gördüğüm en komik görüntülerden biriydi. ( Geçen senede böyle bir maç olmuştu) Onlar işte yirmi kişi varız gibisinden ortaya toplanıp bir ses çıkartmalarıyla bizim taraftardan alkış aldılar, yukardan aşağı, sağdan sola sayınca gerçekten yirmi kişi olmuşlardı.

İlk set rahat bir şekilde tamamlanıverdi, işten falan çıkıp salona sonrada gelen bağırma heveslisi bazı taraftarlarımızda sağ tarafımda merdiven ile oradaki koltuklara birikmişti. Onlarda o blokta olan diğerlerine hadi ayaklanın falan diye gazlamalar yapıyorlardı, önlerdekiler ayaklanıp benim olduğum tarafa gelince, ben de oradan onların boşalttığı alana kaçıverdim, gelsene yahu nereye gidiyorsun diyorlardı, şimdi ayakta falan kalıp terlemeyeyim dedim en önde bir yere oturdum. Zaten maç bitimi Kadıköy'e arkadaşlarla buluşmaya gidecektim. Ayaklanmak isteyenlerden boşalan kısımlara oralardaki oturan seyircilerimiz kayıverdi. İkinci set gs takımı da bizim önümüzdeydi, bol bol laf atma fırsatım olacaktı.

Yanımda oturan arkadaş yabancı kararı üç olarak açıklanmış diyordu, tribünde ise spanish western matador melodisi yükseliyordu. Solumdaki amca saçmalık bu deyince, pardon anlayamadım bu melodi mi saçmalık dediniz dedim, yok federasyonun kararları saçmalık diyormuş,biz bu konuda konuşurken, rakip önde girdiği sette, saldır Fenerbahçe oley sesleri arasında gene geriye düştü. File arkasından yükselen her zaman hep seninleyiz Fenerbahçe, samiyende inönüde kral biziz bu alemde şeklinde yükselen tezahürata katılırken teknik molaya geliverdik. Bizim oyuncular servis atarken eğlenceye başlamıştık, düşen topa dikkat dağıtıcı efekt döşemekteydik, arada bir bıraak diye bağırırken gene aldığımız sayılar oldu. Rakip koç dağınık gelen manşetleri toparlayıp paslayamayan elif'i değiştirmişti, boyu liberosundan kısa pasör ile oynamaya başladılar, zaman zamanda servis için kaptanları neslihan giriyordu. Ayağa kalkmayan cimbomlu olsun denirken ayağa kalkmadan milyonlarcaya iştirak ettim. Gene rahat tempoda giden oyunda üstüste manşet hatalarımız başlayınca bir mola alıverdik. Ama buna rağmen genç dilara'nın servislerinde yaptıkları seri devam ediverdi, öne dahi geçtiler. Az sayıda gsli boş buldukları sessizlikte rerere rarara diye bağırıyordu, alkış aldılar. Haydi Fener haydi Fener haydi, tam zamanı şimdi diye kızları uyandırmaya çalışıyorduk. Oyun başabaş hale gelince tribünden onların servislerine daha fazla bozma çabaları olmaya başladı. Alınan sayılarla bizim için saldır Fenerbahçe yüklenmeleri sonrası setin sonuna avantajlı halde girip bitiriverdik. Gene file arkası üstlerinden 24. sayıda Her zaman her yerde en büyük Fener sesi gelince, yahu bunlar niye geleneği böyle bozuyorlar diyordum.

Garip bir zamanlamayla avaz avaz yapılmaktaydı, biraz güme gitti. Son sette kadroda bir değişiklik olmadan başladı, zaman zaman Songül arka alan savunması için Seda yerine giriveriyordu. Gene onların önde girdiği sette, ilk defa bir teknik molaya önde girmeyi becerdiler. Haydi kızlar başlayın artık diye seslenmeler geliyordu, gene yoğun bir şekilde bizim için saldır Fenerbahçe diye bağırılıyorken farkı biraz kapamamızla panikleyip molayı aldılar. Bir pozisyonda dilara'nın bileği burkuluverdi, sakatlanıp yerde kalmasıyla, tribünlerden böyle derbilerde falan alışkın olduğumuz ohh oh sesleri gelmemesi güzeldi, oyuncu ayaklanıp bench önüne giderken alkışlanıyordu, hakem ise bench önünde yerde uzanarak tedavi görmesine izin vermedi, onun arkaya alınmasının ardından maçı devam ettirdi.
Serviste önümdeki Seda'ya haydi Seda sen yakalarsın bunları diye bağırıyordum, deniz hakyemezin oyunda olmasıyla yolla denize diye seslenirken gerçekten de denize yolluyordu. Karşılıklı yapılan bitmez tükenmez aşkımız... ve Fener koy koy koy şampiyonluk geliyor sesleriyle varılan oyunun son kısımlarına gene önde giriverince matador melodi dönmekteydi. Sapsarı-Melekler yapılmıştı,herkes ayaklanmışken servisten gelen ace ile yarı final serisi tamamlanmış oldu.

Oyuncular tebrikleşirken zaten yarısı erkenden pankartları toplamaya girişip gitmiş olan rakip tribünün diğer yarısı olan on kişi falanda çıkartılıyordu. Güvenlik görevlileri bu sefer bizim taraftarın çıkışını kapatıyordu, ama güvenlik amirlerine yahu boşverin 20 kişiden mi kavga olay çıkarabilecekler diyorduk. Parmaklıkların oraya yığılıp Fener çeken takımımızı alkışlamaktaydık, öncesinde oradaki bir ağabeye uzun zamandır kızlarla sarı-lacivert yapmadık dememle etrafta birikenleri organize etmeye başladık. Sarı Melekler ooo, Sarı Melekler buraya diye onları çağırmaya başladık, dağılmakta olanları kaptan toplayıp önümüze geldiler. Karşılıklı Sarı-Lacivert-Şampiyon-Fener yaptık yapmasına ama sağ taraflarda duran taraftarlar daha iki-üç tur sarı-lacivert demeden alışkanlığı bozarak ilk seferde şampiyon diye giriyorlardı, bizim oyuncularda şaşırıp ne tarafa ne diyeceklerine bölündüler, sonra gene toparlayıp alkışlarla bitirdik. Arkalarından dilimde şarkıların gündüz gece nakaratıyla gidiverdiler ama dağılmadılar. Koç hepsini etrafında toplayıp uzun bir süre birşeyler anlattı, daha önce taraftarın önünde oyunculara maç bitimi böyle uyarılar yaptığını görmemiştim.

Onlar koçu dinleyip dağıldıktan sonra, gene ilk önce Nihan'ı çağıralım diyorlardı, onun nerede olduğunu gözleriyle tararlarken tam çağırmaya başladığımızda dspor muhabiride röportaja almak istiyordu. Taraftar daha yüksek sesle bağırıp gel gel işaretleri yapınca, önce taraftara gideyim dedi, hareketlendi ama Abdullah Paşaoğlu'nun gsli oğlu Adnan kolundan bırakmadı, canlı yayındayız şimdi diye bize doğru yollamadı. Onlar konuşurken bekleyip, yeter artık Adnan diye tempo tuttuk, Nihan bize doğru gelip teşekkür etti, hepiniz sağolun varolun diyerek gitti. Etrafa bakınca oyuncuların birkaçı içeri gitmişti, kalanlardan tezahürat yapılanlar oldu. Songül ardından Gamova ve Drickx taraftara alkışlarla karşılık verdi. Naz çağırıldığı gibi, hemen yerinden ayaklanıp geldi, Naz sana güveniyoruz diye sesleniverdik. Eda çağırıldı, mahçupmuş utanıyormuş gibi başını bükerek yaklaşırken, Eda o forma sana çok yakışıyor, tam Fenerbahçelisin sesleriyle fanatik bir yüz ifadesi yaptı formayı öptü, yumruğunu kalbine vurdu. Yandaki ağabeylerden biri o uzaklaşırken, ömürboyu bu takımda oyna, 50 yaşına bile gelsen farketmez, efsanelerden ol diye bağırınca, gülerek arkasını dönüp inşallah Allahım inşallah diye ellerini açarak yukarıya bakıp Tanrıya yalvarma hareketlerinde bulundu.
Yerde soğuma hareketleri yapan Nati'ye yönelen sevgimizle Natii Nati Nati diye başlattığım tempoya yerinden alkış tuttu ama sesler yükselerek devam edip etraftakiler gelmesi için ısrar edince, aaa yapmayın yahu gibisinden yere yığılıverdi, gene de ayaklanıp i love you Nati sesleri arasında tribüne yaklaştı. İngilizce sizin için daha ne yapabilirim diye ellerini açıp gülüyordu, söktüğü parmak bandajlarını şakayla bize doğru fırlattı, yerine döndü. Artık bizim taraftarların çıkışı yapılıyordu, içerdekiler azalmıştı, gs güvenlik amirleride hadi artık arkadaşlar, boşaltalım diyorlardı, ama bizim taraftarların bu hallerine alışkın değillerdi. Etraftakilerle uzaklaşmakta olan Jan De Brandt'a tezahürat yaptık, koç uzak köşeden dönüp el salladı. Ardından ben gitmek üzereyken, Violet Duca'ya tezahürat ediyorlardı, gelmeyen cimbomlu olsun seslerine topuklu ayakkabılarını gösterip,bu halde zemini mi parçalayayım diye uzaktan el salladı. Ben merdivenden çıkışa yönelirken genç taraftarlardan biri oradakilere aşağıda kapıda gözüken Merve'ye tezahürat yapalım diyordu ama Merve telefonla konuşuyordu.

Çıkıştakilerle artık sezonun son maçlarıyla, şampiyonluk kupasını kazanmak için mücadele edeceğimiz zor bir final serisi başlayacağını konuşuyorduk, her zamankinden daha yapıcı ve destekçi bir kitlenin salonda olmasını, gerekli olan taraftarın dışarda kalmamasını umut ederek salondan ayrıldım.

Yabancı Kararı Belli Oldu : Sadece 3 !!!!

 http://www.haber34.com/hr/voleybol-federasyonu-tvf-50-yil-logosu-yarismasi-2348.jpg

3 yabancı onaylandı.

Bir süredir tartışılan "yabancı oyuncu sınırlaması" konusu, nihayet bugün sonuca bağlandı. Gelecek sezon voleybol birinci liglerinde takımlar, 3’er yabancı oyuncu oynatabilecek.
Fenerbahçe Acıbadem’in Maslak Acıbadem Hastanesi binasında organize ettiği toplantıda, Voleybol Federasyonu (TVF) Başkanı Erol Ünal Karabıyık ile Aroma Bayanlar ve Erkekler birinci liglerinde mücadele eden tüm kulüplerin yetkilileri bir araya geldi.
Karabıyık, AA muhabirine yaptığı açıklamada, görüşme sonrası "3 yabancı"da karar kıldıklarını bildirdi.

Yabancı oyuncu sayısının 3 1’den 2+2’ye düşürülmek istenmesindeki amacın, yerli oyunculara daha çok forma şansı vererek kendilerini geliştirmelerini sağlamak olduğunu ifade eden Karabıyık, şu bilgiyi verdi: "Görüşmelerimiz sonucunda 2+2 yerine 3 yabancıda karar kıldık. Böylece yerli oyuncular, 3+1 uygulamasına göre çok daha fazla forma şansı bulabilecek.

   Ayrıca sezonun 6. haftasından itibaren oynanan toplam sayı ve setin 
3’te 1’i oranında forma giymemiş oyunculara kulüp, geçici transfer hakkı verecek. 3 yabancı oynatmayan takımlar, geçici transfer zorunluluğundan 
muaf tutulacak."

Erol Ünal Karabıyık, ayrıca milli oyuncuların, 2-3 haftalık periyotlarla 2 günü geçmeyecek süre için milli takım kamplarına gönderilmeleri konusunda da kulüplerle uzlaşmaya vardıklarını açıkladı.

*****************
 TVF baskılarımıza karşın güya biraz esneme yapmış.
2+2'dense 3+0 konusunda bastırıyorduk.
1 yabancı daha eksileceği için Erol'un da işine geldi tabii.
12 kişilik kadroda 4 yerine 3 yabancı olabilecek.
Avrupada oynatabilmek için de 6 yabancıya lisans veriyorlar.
 Bu durumda bayan takımımız için eğer Gamova ve Nati kalırsa
direk oynatabilecek 1 yabancı kontenjanına alınacak yabancı önemli
hale geldi.Bu takımın sorununun manşet olduğunu savunduğum için
ya iyi bir libero ya da manşeti iyi olan bir 4 numara gerekiyor.
 Bunun yanısıra Naz 1.pasör olacak dersek 2.pasör lazım,Merve olmaz.
1 tane de orta oyuncu gerekir.
 4 kupada yola çıkacaksak hele Avrupa Şampiyonluğunu hedefliyorsak
geniş ve kaliteli kadro şart.
 Tribünde bekleyebilecek kaliteli yabancı nasıl alınacak ?
Ancak büyük para teklif edersen belki gelir.
 Benim tahminim gene de 3 yabancıda kalmayacakları 4.ve 5.yabancı
alacakları yönünde.Türkiye'den alabileceğin kaliteli isim yok çünkü.
  2.pasör Türkiye'den kimi alacaksın ? 4 numara,orta keza aynı şekilde.
Bakalım nasıl bir kadro kuracaklar ?
 Erkek takımı için eğer Coskoviç'in TC vatandaşlığı olursa rahatlarız.
Gardner'ın yerine 1.sınıf bir pasör çaprazı,1 tane de 1.sınıf iyi manşetçi
4 numara alınmalı,Divis'te kalabilir,orta oyuncu da lazım.
 Erkek takımı için kadro korunursa fazla transfere gerek yok bence.

28 Nisan 2010 Çarşamba

Sarı Meleklerden Sezonun 7.gs Terbiyesi İle FİNALDE :0-3 !!!!!!!!!!


Aroma Bayanlar Birinci Ligi play-off yarı final serisinin üçüncü maçında Galatasaray’ı 3-0 yenen Fenerbahçe Acıbadem, finale yükseldi.
Rakibine karşı ilk iki maçı da kazanan Fenerbahçe Acıbadem, seride durumu 3-0 yaptı ve finale yükselerek Vakıfbank Güneş Sigorta Türk Telekom’un rakibi oldu.

GALATASARAY: 0 - FENERBAHÇE ACIBADEM: 3
Salon: TVF 50. Yıl
Hakemler: Ümit Sokullu, Çetin Akbulut
Galatasaray: Dilara xx, Özlem x, Djerisilo xxx, Valeska x, Krsmanovic xx,      Elif x (Ayça xx, Serpil xx, Bahanur x, Neslihan xx, Deniz x)
Fenerbahçe Acıbadem: Drickx xxx, Seda xxx, İpek x, Gamova xxx,      Osmokrovic xxx, Eda xx (Nihan xx, Songül xx)
Setler: 17-25, 22-25, 21-25
Süre: 77 dakika (22, 27, 28)

click to zoom








 
   Tebrikler Sarı Melekler.
1.setten sonra konsantrasyonu kaybettik,gevşedik ve 2.3.setleri
kötü oynadık.Nasıl olsa kazanırız moduna girdik.
 Dilara'nın servislerinde 5-0'lık seri yiyip öndeyken,geri düştük,
6 sayı geri düştük ama vitesi yükseltip kapatıp öne geçtik.
  Sezon boyunca yaptığımız gibiydi aslında.
F4'ün yorgunluğu giderek geçiyor demiştim ama sanki dünkü maçın
yorgunluğu vardı.Durgunduk.
 gs berbat manşetine  rağmen daha iyi oynadı.Biraz manşet getirip 
oyun kurmaya başladıkları zaman zorladılar.Dünde kötü oynayan pasörleri
Elif'in çıkıp Serpil'in girmesi faydalı oldu onlar için.
 Bizim klasik sıkıntımız manşet ve savunma gene kendini gösterdi.
  İstatistikler gösteriyor maçın özetini zaten.
Dün tek bir blok yapamayan gs bugün 8-5 önde.
Manşetlerde onlar beklendiği ve görüldüğü gibi daha kötü.
14 hata ile % 40(30) onlar,4 hata.% 48(41) biz.
Nihan ve Seda'ya Nati de katılmış bugün.
Nihan çok kötü olmasına rağmen diğerlerinden daha iyi çıkmış.İlginç (!)
  Servislerde farkımız ortada.9-3.
Hücumda Nati daha etkili idi diğerlerinden.
Gamova ve Seda etkisiz oynadılar.Ortadan da Eda çok etkili oldu.
Dirickx iyiydi.Bu manşetle en iyisini yapıyor.
Maçı D SPOR'dan izledim.FB TV'ye tahammül edemiyorum.
Bir ara açtım Aylin Hanım gene sallıyordu Dirickx'e.
Bu dolmaları yutanlar gelip forumlarda sallıyor Dirickx'e.
 Yabancı kararı çıktı.Yalnız 3.Dirickx yolcu yani.Seneye görürüz ....

Galatasaray - Fenerbahçe Acıbadem 0-3 (Playoff Yarı Final 2.Maç) Salondan İzlenimler


Ezeli rekabetin de artık zamanla "sözde" önekiyle anılmaya başlandığı haliyle, güya kendi sahaları sayılsa da ufacık file arkasında koca bir blok boş kalacak kadar ilgi gösterebilmeleri son zamanlardaki durumlarını yansıtıyordu.

Fenerbahçeliler ise maçın uygun saatte olmasıyla, çoğunluğu maç saatine doğru gelen taraftarlarla, hem ana tribünü hem de kendi file arkasını yeterince doldurmuştu, haftasonu kadar tıkabasa vaziyetler olmasa da salon çoğunluğunun bizde olması artık alışıldık hale geldi. Zaten iki senedir bu salonda yapılan derbilerde ki taraftar yerleşim düzenleri, giriş çıkış kapıları da sabit bir düzendeydi. Sahada güç farkıyla, çok büyük bir çekişme ve zevkli oyun olmamasına rağmen, son set karşılıklı iki tarafın birbirlerine atışmalarıyla biraz daha eğlenceli geçiverdi.

Salona maçtan 40 dakika kadar önce geldiğimde dışarda az sayıda kişi vardı. Ben içeri girmekteyken amigo Yücel ile Grup Lacivertten olanların pankart yerleştirme sıkıntısıyla ilgili konuştuklarını duydum. İçeride ise bu sefer file arkası orta blokta daha erkenden yerleşen genç taraftarlarımızın olduğunu gördüm, girişe yakın olan ana tribün sağ köşe blokta ise sonradan gelecek olanlara yer tutmak için serilmiş bir bez pankart vardı. O pankart yavaştan kalabalık arttıkça yukarı doğru katlanarak kaldırıldı.

Karşı tribünde de bir avuç taraftar erken giriş yapmıştı, bizim file arkasındakilerle atışmalar, tezahürat bastırma uğraşları falan yapıyorlardı. Anlaşılan bizim taraftarın file arkası tayfa, geçen haftasonu içeri giriş ve yerleşimde yaşanan sıkıntılardan dolayı bu sefer dışarda bekleşmek yerine erkenden girmeyi tercih etmişlerdi. Hoparlörden yükselen bir gs marşının benzerliğiyle ...göğüs gerdik zorluklara...Sefa reis şeklinde nakaratları söylüyorlardı. Karşı tarafta sebo reis diye karşılık veriyordu. Ben de o sırada yerleştiğim yerden etraftakilerle selamlaşıyor, bu komedileri izliyordum. Önümdeki gençlerden biri, ağabey sen her maç geliyorsun galiba, burası geçen cumartesi ayakta bağırıyordu ama şimdi herkes oturuyor, geçen maç gibi olmayacaksa ben file arkasındaki bu bağıranların yanına mı geçsem diye soruverdi. Merak etme dedim, maça daha çok vakit var, buradakiler oturarak beklerler, maç başlama vakti ayaklanırlar. Evsahibi onlar gözüktüğünden özel güvenlikte onlara aitti, güvenlik amirleri Fenerbahçe amigoları ile ayaküstü bir konuşuverdi.

Oturarak bekleyen takımın alkışlar arasında ayaklanması ile ısınmalar başladı. Evsahibi olmamanın ilk dezevantajı kulak alışkanlığımızın olmadığı absürd gs marşlarını dinlemekti. O sırada telefonum çalınca konuşmayı duyabilmek için yan taraftaki lavabolara giden koridorun sağındaki kuytu odaya kaçıverdim, o odanın dibinde zaman zaman oyuncu ve idarecilerin üst kata çıkmak için kullandıkları merdivenin farkına vardım. Telefonla konuştuktan sonra, polisin biri laptopu önünde online bahis oynamakla meşgulken, alt kata nasıl iniliyor diye bir bakayım dedim. Açıkçası merdiven çok dar bir şekilde dönüyordu ve voleybolculara göre alçak sayılırdı, Katya'nın bu merdivenleri emekleyerek kullanabilecekmiş gibi komik bir görüntü geldi aklıma. Aşağı katta takımların kullandığı odalara giden yol ve diğer çıkış kapısına giden dar koridor yol olmak üzere ikiye ayrılıyordu, daha fazla kalmayıp tekrar yukarı tribüne çıkıverdim.

Bu sefer konuşlandığımız tribün blokunun diğer tarafındaki tanıdıkların çağırmasıyla daha sol tarafa, onların yanına gidip konuşarak zaman geçirmeye başladım. Ben sonradan geldiğim için dışarda çok kalabalık var mı diye soruyorlardı, rahat giriş yapıldığını, haftasonu gibi olmadığını söyledim. Salon yavaştan dolmaktaydı, daha doğrusu ana tribün ve bizim file arkası doluyordu ama onların file arkası yarım yamalaktı, fazla bir gelen gidenleri yoktu. Bizim taraftarlardan boğaz holigans amigosu olan bir tanesi formalı haliyle rakip file arkası tarafında bir gsli arkadaşının yanına geçiverdi, bunu gören bizim file arkası alkış tutuyordu, oradan selam veren bu Fenerlinin yan bloğundaki gs taraftarları ise uyuz bakışlarla ona bakıyordu, gsli tribüncü arkadaşıyla konuştuktan sonra tekrar rahat tavırlarla yerine döndü.

Taraftarlar arada bir takip ettikleri ısınmada güzel vurulan smaçlara alkış reaksiyonu veriyordu falan derken maç vakti geldi. Protokolde dahi boşluklar vardı, Mehmet Ali Bey her zamanki gibi arkasında kızı olmak üzere yerleşmişti, federasyon başkanı ise ilk setin başlarında piyasa da yoktu, daha sonra ben geldim havasında tavırlarıyla etrafındakilerle giriş yaptı. Birde maç başlarken önümüzden geçip file arkasına doğru rahat oturmaları için yönlendirilen birkaç tane görme engelli taraftarımız vardı, onlar bile bu takımı izlemeye gelmiş yahu diyorduk, helal olsun, bir arkadaş acaba yanlarında biri mi maçı anlatacak derken yahu salondaki coşkudan maçın nasıl gittiği anlaşılır zaten diyordum.

Bizim takım çubuklu formasıyla önümüzdeki yarı sahadan başlayacaktı. Sakatlığı olan kaptan eşofmanlarıyla takım kadrosundaydı ama ısınmalara hiç katılmadı, arkadaşlarıyla moral konuşmasından sonra da benche oturup onlara destek verdi. Önceki maçtaki kadromuzun aynısı olunca, yahu hocam bari diğerlerini de oynat, ya da yarın ki maç komple onlar oynasın diye konuşuyorduk. Bizim olduğumuz kısımdakilerde ayaklanmıştı, haftasonu olduğu kadar bir yoğunlaşma yoktu, üç dört sıra kadar taraftar sıkışıktı ama arkalar daha rahattı. Aralarda yanlarda kalanlar göremiyoruz şikayetlerine de başladı. Arkamda oturan kızlar da fotoğraf makineleriyle sahadakilerin resimlerini çekmeye çalışıyordu, rica etmeleri üzerine ilk bir iki sayıdan sonra oturuverdim. Boşaltılmış olan en ön sıranın arkasında, ayaklanan grubun da en sol taraflarında yanaşmacı kaldığımdan, yanımdaki bir iki kişiyle oturarak hem tezahüratlara iştirak etmeye hem de maçı izlemeye başladım. Yalnız önümüzde asılı pankart en üst kısımdan asıldığı için en dip saha çizgisini görmemize engeldi, onun neden sıfır hizasından asılmadığına anlam veremeyip ne yazdığına bakıverdim, böyle upuzun taraftar grubu adı yazan pankartlara ne gerek var bilmiyorum, bunları daha dar boyutlarda hazırlasalar pankart asma tartışmaları da azalır.

Rakip tribün haftasonuna göre çok daha az kişiydi, file arkasının duvardibi kısmı bomboştu. Maça iyi servislerle girmemizle erkenden mola aldılar, hem tezahürata katılıyor, diğer yandan da servisteki Seda'ya bravo diye bağırıyordum. Futboldan sonra koyduk basketbolda, haydi bastır Fener sıra voleybolda gibi birşer söylenmesi ardından dilimde şarkıların gündüz gece... şeklinde başlayan bizim tribün erken molayla durakladı, zira federasyon görevlisi çocuk gs marş cd'sini bangır bangır çalmaya başladı, yahu bunlara kulüp idarecileri böyle yapmalarını söylüyor herhalde diyorduk. Oyun dönüşü biraz sayı almayı başardılarsa da daha onuncu sayıda ikinci molalarını da tükettiler. Bizim tribün ne cimbomu ne kartalı sen olmasan yok bu hayatın anlamı.... şeklinde devam ediyorken, karşı tarafta bu set başlarında bir kaç değişik şey söyledikten sonra gene otomatiğe bağlayıp saldır arman için, saldır forman için... diye setin sonuna kadar uzun süre aynı şeyi söylediler. File arkası ile karşılıklı üç alkış tempolu Fenerbahçe sen çok yaşa... yapılmaya başlandı, oyunda belli bir sayı farkında gidiyordu. Bağırma sırası bizde değilken sahada topu bırakıp içeri düşmesiyle sayıya sebep olan oyunculara boşver Seda diye seslenmekteydik. Bir pozisyonda karşı alana giden topu Drickx çevirmek için koştuysa da olaydan alakasız ivana hiçte iyi niyetli olmaksızın oraya gidip önünü kapatıvermiş gibi oldu. Bu yüzden topu çeviremedik, hakeme bağırmaya başladık, hoca faul var görmüyor musun topu çeviremesin diye önünü kesti diyorduk. Drickx ve bizim oyuncular yanlış yaptınız diye hakemlere ve ivanaya kızarken, ivana ben birşey yapmadım masumum pozlarını takınıyordu.

İkinci teknik mola onların marşları çalarken bizim taraftarın da çıldırın çıldırın diye eşlik etmesiyle geçti. Oturduğum yerden sahaya dönüş için dizilen oyuncularımıza bakıyordum, tam karşımdaki Katya'da dümdüz tribüne doğru yukarılara bir yere odaklanmış bakıyordu, uzun süre öyle bakıyor bende ona gözgöze bakıyormuş gibi hisseder vaziyette kalıverdik. Sonra gülerek sahaya girdi, gene rakibi tokatlamaya kaldıkları yerden devam ettiler. İpek maç boyu servise gelince en az üç servisi iyi kullanıyor sonrakini batırıyordu. İlk attığı iyi servislerle bravo İpek çok güzel diye sesleniyorduk, tribünlerde hep dillerde bu sevda bitmez gönüllerde... diyerekten taraftarlar tezahürata devam ediyordu.

İyi gelen manşetleri direkt orta oyuna yönlendiriyorduk, hatta bir pozisyonda Eda vurdu top karşı taraftan döndü, tekrar oyun kurup gene Eda ile sayıyı bulduk. Maçtan aklımda kalan bir başka ilginç pozisyonda dört numaradan önümüzden smaç vuran Nati'nin bloktan düşen topun dublajını da hemen yere çömelerek kendisinin yapmasıydı, o topu da o şekilde oyuna çevirebildik, olağanüstü bir oyuncu olduğunun göstergesiydi.

Rakibin bizim iyi servislerimizdeki basit karşılama hatalarıyla fark iyice açılmış, spanish matador melodisiyle da tribün az biraz kıvamına gelmişti. Set set set tempoları sonrası Frauke'nin plasesiyle seti alıverdik, her zaman her yerde en büyük Fener sesleri yükseldi. Yanımdakilerle etrafa bakınırken Arslan'ın protokol tribününde gs tribününe yakın olan dip koltuklarda bir yerde oturduğunu farkettim, herhalde üç sette bitecek maçta, o tarafta maça başlayan Ayça'ya iki setliğine daha yakın olmak için orada oturuyor diye geyik yapıyorduk.

Sol tarafımızda oturan müzik öğretmeni olduğunu söyleyen orta yaşlı hanımefendi ile sohbet ediyorduk, uzun bir süredir İstanbul'da olmadığından maçları takip edememiş, şimdi geldiğinde duyduğu tezahüratların çeşitliliğine şaşırmıştı, eskiden voleybol maçlarında birkaç bilindik tezahürat duyardık, şimdi farklı yaratıcı melodiler çıkmış, oldukça eğlenceli diyordu. Onunla konuşurken ikinci set başlamıştı, rakip bir iki sayı önden gidiyordu. Yavaştan önümüzde servis atan rakip oyunculara bozma çabalarına da girişiverdik. Bir yandan da ayaktaki taraftarlarımızdan bizim için saldır Kanarya sesleri yükseliyordu, onlara katılıyorduk, az bir gazla öne geçmemizle hemen molayı alıverdiler. Mola sonrası gene bizim takım servis atarken, tam top düşecekken önümüzdekilere bıraak diye bağırıyorduk, böyle bir sayı geldi ama sonrasında İpek topu dışarı yolladı, bağırışı uzatıp bıraakmaaa ya çevirdiysekte olmadı. Üstüste Eda ile oynayarak sayılar alıyorduk, aldığı sayı ile sevinci de hırslı oluyordu, taraftar da tezahüratları yükseltiyordu. Özlem abla , teyzeee fileye fileye diye bağırırken o da bizi kırmadı, sağol Özlem abla diye alkışladık. Bu sette gelen giden bol bol servis hatası yaptı, bize de eğlence oluyordu.

Blokta kala kala çıldırmakta olan ivana bir pozisyona blok out isteğiyle yoğun itirazda bulundu, diğerleri de ona katılınca bizim tepkilerimiz gecikmedi. Shut up ivana diye ona bağırıyordum, etraftaki herkes ayıp yahu kimseye değmeyen topa itiraz ediyorsunuz diye kızmaktaydı. Maçın son kısımlarında gene birkaç servisimizde çizgi üstüne nokta atışlarıyla sayılar aldık, önümdeki pankarttan çizgi görünmüyordu ama içerde diye bağırmaktan geri kalmıyorduk, ayakta olanlara gördünüz mü diye sorunca doğruluyorlardı. Taraftar bu set sensiz hayat bir işkence.. tezahüratıyla uzun bir karşılıklı süreç geçirdi. Ama file arkası daha set bitmeden geleneği bozarcasına 24. sayıda her zaman her yerde en büyük Fener diye bağırınca ilginç oldu. Sonra Fenerbahçem sen çok yaşa canım feda olsun sana sesleri arasında setin bitimiyle ayaklandık. Saha değişimiyle önümüzden geçen kızlara bravo diyerekten alkış tutuyorduk, Nati yukarı doğru gülen gözleriyle bakıp baş parmağıyla işaret yaptı.

Herkes artık hoca kenardaki Naz,Alice gibi oyuncuları oyuna sokar mı diye bakarken, ben ise yarın tüm maçı onlarla oynasın diyordum. Diğer seride yarın 3-0 bitecek herhalde onun için final serisi bu haftasonu başlayabilir diye tahmini söylüyordum. Bizim taraftarlar rakip tribünle dalga geçmekle meşguldü, saldır cimbom ok lets go diye bağırıyorlardı. Takım bu son set başlangıcı da biraz gevşekti, yanımdakiler biraz çekişme olsun yahu diyorlardı ama fazla direnemiyorlardı, bizim oyuncular az bir çabayla yakaladı, teknik molaya önde giriverdik. Serviste olan Eda'nın aldığı sayılara bravo Eda, aynı yerden vur onları diye sesleniyorduk ki, mola aldılar, yahu Gökhan hoca daha yeni teknik mola olmuştu niye mola alıyorsun keyfimizi bozuyorsun diye konuşuyorduk. Ama bu şekilde Eda'nın servis konsantrasyonunu bozmayı başardılar, top geçmeyince Eda yerleri yumrukluyordu.

Molada çalan şarkıyla taraftarın ali sami yende yaptığı uyarlamayla kollar havada yuvarlak halde soft melodiye eşlik ediyorduk .bne galatasaray....
İki tarafta sayılar birbirine yakın gitmekteyken önce onların taraftarı haydi cimbom haydi diye bağırıyordu, sonra bizim taraf daha yüksek sesle aynısını giriverdi. Bizim file arkası biraz kararsızlıkla Laylaylalay... kanaryasın sen bizim canımız... şeklinde bağırmak için girip sonra yarıda bırakınca, hazır bekleyen karşı taraftan kontra yedi, .öt oldunuz sesleri gelince sinirlenip file arkası üstlerdekiler a.....a.. galatasaray diye bağırmaya başladı, ana tribündekilerden heyy yapmayın diye sansür tepkiler gecikmedi, karşı tribün a....s.... galatasaray diye toplu halde küfür le karşılık verince hakem kaptanları çağırıp uyarı yapıverdi. Protokol tribünündekiler de yapmayın lütfen diye yukarı sesleniyorlardı, amigo Yücel'de üst kısımlardaki taraftarların yanına onları sakinleştirmeye çıkıverdi. Oradaki bazı tribüncülerden sessizlik anında karşı taraftaki kır saçlı amigo ömer'e doğru ömer ağabey ayıp ettin,ayıp,yazıklar olsun diye bağırdıkları duyuluyordu. Karşı tribünden arkasını dönüp bunlara gülerek bakan ömer bozuntusuna tepkiler artıverdi,el kol işaretleri görülüyordu, adam tribünde tuzak taktiğiyle ortalığı geriverdi. Güvenlik amirleri önümüzden geçiyordu, görmüyor musunuz tahriklerini, dememle tamam biliyoruz o taraftan başladı uyaracağız diyerekten gittiler. Birkaç kişi de o tarafta neden dört kişi sette duruyor da burada bir kişiye izin veriliyor diye tepki vermekteydi. Tribünlerden sansürlü versiyonuyla Fenerbahçe senin laylaylalay....anlayan anlar şeklinde sesler yükselmekteydi. Karşı tribünden cumartesi kaçanlar parmak kaldırsın sesleriyle, daha sonra öğrendiğim itfaiyenin orada saklanıp birkaç kişiye kurdukları pusu ile övündükleri anlaşılıyordu. Madem erkeksin maçtan sonra beklersin sesleriyle karşılık geliyordu.

Karşılıklı iki tribün birbirine atışmalara başlamaktayken bunlar gene mola alıverdiler. File arkasının ayağa davetleri ile ayaklanıp hemen dibimdeki taraftarlara katılıverdim. Karşılıklı bitmez tükenmez aşkımız..şampiyonluk istiyoruz yapıldı, hemen ardından Fener koy koy koy şampiyonluk geliyor tezahüratı için tekrar bütün salon ayağa, ayağa kalkmayan cimbomlu olsun sesleri yükseldi. Seri şekilde karşılıklı tezahürat yapılırken, rakip tribünde bir kontra yapma çabasıyla birşeyle bağırıyordu, uzun bir süre ne dediklerini anlamadım. Bizim tezahürat bitimi herkes ne diyorlar bunlar diye birbirlerine soruyordu, zaten az sayıda bir blokta duranlar üst alt ikiye bölünüp bağırmaya devam edince , hakem maçı satıyor dediklerini sonunda kavrayıverdik, o tarafa doğru dalga geçme maksatlı alkış tutuluyordu. Rakip tribün dönüp Türkiye kupası ile ilgili kupa nerede kupa nerede, taşdevrinde falan diye sataşmaya başladı, kupayı gören son Fenerli Fred Çakmaktaş sesleri yükselince, bizim taraftan yahu siz hala orada mısınız diye alkış tuttuktan sonra, futbolda koyarız baskette koyarız unutma ki cimbom her zaman kocanız demeye başladı. Ardından Selçuk Şahin temposu tutuluyordu ki yanımdakilere aha dedim şimdi bu iş uzayacak onlar nonda falan der gider böyle dememe kalmadan shabani nonda shabani nonda... sesleri geliverdi. Vallahi rezalet billahi rezalet nerede kaldı o ezeli rekabet diye bağırıyorduk, taraftar maçtan kopmuştu, onların taraftarının ise zaten maçla hiçbir alakası olduğu yoktu, iki taraf birbirine laf yetiştirmeye çalışaraktan son seti geçiriyordu. Bizim taraftarlar bir mahsun mor menekşeyi söylüyordu, sonrasında karşılıklı içimdeki cimbom aşkı bambaşka yapıldı. Bir güvenlik amirinin önümdeki görevlilere sırayla geçerek, maç bitimi hemen o file arkasına -gs tarafına- doğru geliyorsunuz dediğini duydum.

Onlarla uğraşmayı bırakıp bir ara avaz avaz yapmak için ayaklandık, moladaki müziğin kesilmesini bekleyen amigo Yücel'in başlatmasıyla yapılırken tezahürat sonlarına gelince, yukarılardaki taraftarlara doğru işaret parmağını dudağına götürüp küfürlü kısmının söylenmemesi için işaret veriyordu. Ardından karşılıklı sapsarı-melekler tempoları tutmaya başladık, rakip tribünden tam sapsarı denilirken gene bir kontra çabası geliyorsa da ne dediklerini anlamadım.

Sahada ise sayılar set sonuna varıldığını gösterince maç maç maç temposu tutulacak gibi oldu ama file arkasından Yücel hindi baba temposu yükseliyordu,aslında tam maç biter bitmez gene orada üstlerden a.....a.. galatasaray sesleri çıkmadı değil. Gamova'nın gömdüğü sayı sonrası salonda alkışlar yükselirken biz çökerek hindiyi kartaldan indirip cimboma bindirmeye girişmiştik bile. Hatta rakip oyuncular ile tebrik merasimi biten bizim oyuncularda Fener çektikten sonra tribünü izliyordu, Katya ve Nati'de ayağa kalkıp hey Allah diye bağıran bizlere uyumlu halde kollarıyla bir aşağı bir yukarı hareket yapıyordu. Bir iki oyuncumuz daha onlara katıldı, bizlerde hindiyi cimboma bindirip alkış tutmaya başlamıştık, belli ki oyunculara da eğlenceli gelmişti. Sarı Melekler oooo diye onları alkışlamaya başladık, alkışlarla karşılık verdiler, röportajlar için dağılıyorlardı. Nati konuşurken Katya'nın gülerek kameraman arkasından beş kulak yaptığını gördüm.

Ne olur çıkmayın biraz .aşak geçelim sesleri ile o tarafa doğru sesleniliyordu, işte böyle her sene böyle cimboma böyle koyarlar aman seslerine yahu her sene değil her gün demek lazım diyorduk. Biz her zamanki alışkanlığımızla bekletileceğiz zannedip birazdan oyunculara tezahürat yapmaya başlarız düşüncesindeyken, güvenlik görevlileri haydi arkadaşlar diye bize çıkışı gösteriyordu. Nasıl yani, her zaman onlar önce çıkartılıyordu, daha önce evsahibi olduklarında bile onlar çıkartıldı, ne oldu şimdi diyordum, güvenlik amiri bugün böyle karar alındı lütfen itiraz etmeyin diyordu. Kazanan taraf biziz, oyuncularla sevinecek olan biziz, az sayıda olan taraf onlar; nasıl bir karardır bu böyle, o kadar maça geldik hiç böyle şey olmadı dememize karşın yavaştan güvenlik çemberini daraltarak kapıya doğru yönlendiriyorlardı. Karşı file arkasında ise oranın koridora açılan boşluğunu güvenlik görevlileriyle kesiverip rakip taraftarı içerde tutuyorlardı.

Bizim taraftarların çoğunluğu salondan ayrılmış, az sayıda kalanlar pankartları olan gruplardandı. Onlar da pankartlarını topladıktan sonra ayrılmaktayken, gs taraftarı sahadaki birisine üçlü çektirmek için tezahürat edip duruyordu ama teknik ekipten biri miydi kimdi bilmiyorum, onlara itibar eden olmayınca öyle boşa bağırıp durdular. Dışarı döküldüğümüzde emniyet görevlilerinin polislerin yolda birikenlerin gidişini kontrol ettiğini gördüm, tam da erkek takımı idarecilerine Yasin Sancak ile ilgili durumu sormayı düşündüğüm gün de, böyle farklı çıkış düzeni olunca, oyuncu çıkış tarafından uzak kalıp erkenden eve dönüverdim.

Sarı Meleklerden Sezonun 6.gs Terbiyesi : 0-3 !!!!


Fenerbahçe Acıbadem rahat kazandı.


27/04/2010 
Bayanlar play-off yarı final ikinci maçında Fenerbahçe Acıbadem Galatasaray’ı 3-0 yenerek seride durumu 2-0’a taşıdı.

Maça iyi başlayan Fenerbahçe 5-0’lik seri yakaladı ve ilk teknik molaya 8-3 önde girdi. Gamova ile etkili olan sarı-lacivertliler iyi servis atarak da Galatasaray’ı manşet sıkıntısına soktu. İkinci teknik molayı 16-10 geçen Fenerbahçe Acıbadem seti zorlanmadan 25-15 kazandı.

İkinci set ilk sete göre daha dengeli başlarken Fenerbahçe İpek’in servisten takımına kazandırdığı sayılarla ilk teknik molayı 8-6 önde geçti. İkinci teknik molayı sarı lacivertliler 16-12 ile geçti.  İkinci teknik moladan sonra oyun koptu ve Fenerbahçe etkili servisleri ile sayı kazanmaya devam etti. Bloklarda da etkili olan Fenerbahçe Acıbadem seti 25-13 kazanarak maçta 2-0 öne geçti.

Üçüncü set de karşılıklı sayılarla başlarken ilk teknik molayı 2 sayı farkla geçen taraf yine Fenerbahçe Acıbadem oldu: (6-8) ikinci teknik molayı 5 sayı farkla geçen Fenerbahçe Natasa, Gamova ile sayı kazanmaya devam etti. 20’li sayılara gelindiğinde Fenerbahçe oyun disiplininden kopunca Galatasaray Ivana ile sayılar kazandı ve farkı 3 sayıya kadar indirdi. (18-21) Fenerbahçe bu sayıdan sonra oyunun kontrolünü tekrar ele geçirdi ve seti 25-19 maçı da 3-0 kazandı.

Seride 2-0 öne geçen Fenerbahçe Acıbadem ile Galatasaray arasındaki üçüncü karşılaşma yarın saat 19.30’da oynayacak.

GALATASARAY-FENERBAHÇE ACIBADEM: 0-3

Salon: TVF 50. Yıl

Hakemler: Ali Bağde, Barış Sümen

Galatasaray: Deniz x, Özlem x, Ivana xx, Valeska x, Krsmanovic x, Elif x,
Ayça (L) x, Bahanur x, Neslihan x, Dilara x

Fenerbahçe Acıbadem: Dirickx xxx, Seda xx, İpek xxx, Gamova xxx,
Natasa xxx, Eda xx, Nihan (L) xx, Songül xx

Setler: 15-25, 13-25, 19-25

Süre: 66 dakika (22-21-23)


click to
 zoom










 Bravo Sarı Melekler.Tebrikler.
  Takım yavaş yavaş F4'ün etkilerini üzerinden atıyor.
Klasik etkili servis-iyi blok-iyi hücum üçlemesine dönüyor.
Sadece yumuşak karnımız servise karşı manşet cephesinde ne yeni
bir şey var ne de umut ne yazık ki.
  gs zaten manşette çok zayıf bir takım.Attığımız etkili servislerle
Seda-İpek-Nati-Frauke - resmen dağıttık.
9 servis sayımız iyi ama 14 tane servis kaçırmamız da kötü.
gs'nin aldığı 47 sayının 14'ünü direk biz vermişiz.
  7 blok sayımız var onların yok.Hatırladığım kadarıyla sezonun ilk
maçında da hiç blok sayıları yoktu.
 2 takımın da manşeti kötü.Onlarınki bize göre felaket zaten.
Lig 4.sü olan Yarı Finalist bir takımın bu kadar kötü manşet alması
komedi.Tam 13 manşet hataları var.%34 (27)
 Bizim de böyle açık ara domine ettiğimiz maçta bile manşetimizin
kötü olması oldukça düşündürücü.
 Ne yazık ki Nihan ve Seda gene kötüydü.
41/8.%51(46) Her 5 manşette 1 hata.Yüzdeler düşük.
% 62 ile hücum etmişiz.Gamova,Nati,Seda,Eda iyiydiler.
Frauke gayet iyi oynattı takımı.Ortalardan oynatmıyor deniliyordu.
Topun fazla oyunda kalmadığı açık ara 3 sette bittiği bir maçta bile
Seda'ya attığından fazla Eda'ya da top atmış daha ne ?
Seda 9/5.Eda 10/6.
Savunması zayıf deniliyor Frauke'nin bu maçta gayet iyiydi dikkatli
izlesinler.İstedikleri kadar sallasınlar,destek vermesinler çıkıp
işini yapıyor iyi de yapıyor.Aferin Frauke.
 Fazla da yazacak bir şey yok.
İvana'nın Frauke rakip tarafa kaçan topa giderken önüne geçip
engelleme yapması tam bir gs ezik sporcu profilini yansıtıyordu.
 Maç sonrası D SPOR'daki röportajlarda Nati ve Gamova'nın seslerini
duymamız ve neşeli halleri,taraftara teşekkür etmeleri akılda kalan
güzel görüntülerdi.Bir de Gamova ve Nati mutsuz diyorlar.....
Nati gibi bir voleybolcuyu bize izlettiren M.Ali Aydınlar'a bir kere daha
teşekkürler.Çok şanslıyız bu konuda.

26 Nisan 2010 Pazartesi

Fenerbahçe Acıbadem - Galatasaray 3-0 Salondan İzlenimler



Artık salonlara sığmamaya başladığımız bu final dönemlerinde, federasyon ve emniyetinde mantık dışı karar ve tavırlarıyla daha fazla sıkıntı yaşanan bir derbi gününü, tribünde yeterli konsantrasyon olmadan beklediğimiz skorla geçiverdik.

İki takımın arasındaki oyuncu bazındaki kalite farkının yanısıra, taraftarlarının sezon içindeki benzer derbi maçlara ilgi düzeyini de düşünürsek bu ufacık salonda haftasonuna denk gelen yarı final ilk maçında nasıl bir kalabalık olacağını tahmin etmek güç değildi. Ancak bunları düşüncesiz tavırlarla gözardı eden federasyonun, yayıncı kuruluşla kararlaştırıp, yarı final maçlarında ufacık salona önce vgstt-eczacıbaşı, ardından da bizim maçı sıkıştırmasıyla yaşanabilecek problemlere dair senaryolar kafamda aynen gerçekleştiği gibi şekillenmişti.

Zaten artık voleybol liginin son düzlüğüne gelinmişken, yıllara dayalı vgs-eczacı rekabetini izlemeye gelecek olan voleybol seyircileri yanısıra, bu iki müessese takımının maçında taraftarlık yapacak olanları da düşünürsek; hemen ardından da derbi maçının denk getirilmesiyle, bu salonun ana tribün kısmının erkenden belli bir doluluğa erişeceğini tahmin etmiştim. Bu erkenden yerleşen seyircilerin büyük kısmı yerinden ayrılmadığı sürece dışarıda derbi maça gelen taraftarların girişi de sıkıntılı olabilir ve yoğunluktan dolayı kapılar kapanabilirdi.

Bu düşünceyle fazla gecikmeden salona gidip, hem de öncesindeki maçı da izleyeyim dedim. Çok güzel bir bahar havasında salonun girişi etrafında yavaştan birikmekte olan Fenerbahçeliler göze çarpıyordu. Kapıya yönelirken orada karşılaştığım tanıdık bir genç arkadaş, ağabey almıyorlar bizi salona demesiyle şaşırdım. Güvenlik görevlileri Fenerbahçe taraftarlarının içeri girmesine izin vermiyorlardı o yüzden dışarda bekleyenler vardı, zaten bir kısım taraftar kendi grup arkadaşlarıyla dışarda bekleşmeyi tercih etmekteydi. Ben kapıdan girip içerde bilet veren görevliye gidince, tanıdığı için bilet vermedi, bu maçı izlemek istesek te içeri alınmayacak mıyız yani nasıl iş bu diye serzenişime, emniyetin kararı bu yönde, maç bitiminde içeri alınacaksınız deyiverdi.

İçerdeki maçta ilk set oynanıyordu, kafedeki televizyondan gördüğüm kadarıyla durum 17-12 idi. Renksiz halde maç izlemeye gelen bir kaç aile giriş yapabildi. Ben de tekrar dışarı çıkıp, oradaki arkadaşa ben beklemeden diğer taraftaki kapıya gidiyorum dedim. Havuzun içinden geçip, diğer tarafa çıkınca orada da banklarda oturan birkaç gs taraftarı vardı. Bizim takımın fizyoterapisti Süleyman ağabeyde (kendisiyle geçen sohbet ettiğimde yaklaşık 25 senedir bu işlerin içinde olduğunu, Acıbadem grubu ile birlikte Fenerbahçe'de çalışmaya başladığını, diğer büyük voleybol kulüplerinde de çalıştığından kıyasla şu anda en profesyonel yapının bizde olduğunu anlatmıştı) kapının oradaydı, selamlaşıp ayaküstü biraz konuştuk. Sen üstünü polarla kapatıp gir, olmazsa ben yardımcı olurum dedi. Ben bilet alıp içeriye yöneldim, kontrol eden görevliler burada birşey söylemeyince geçiverdim, oradaki salon güvenlik amirine döndüm, daha sonra içerdeki taraftar boşaltılacak mı diye sorunca, daha bilmiyoruz emniyet amirinin kararına göre diye omuzuna el vurarak rütbeyi işaret ediyordu.

Salonun içine girdiğimde setin son sayılarına gelinmişti, ana tribün oldukça kalabalık sayılırdı, file arkalarında da her iki takım için bağıran az sayıda taraftarlar vardı. Üst koridora çıkıp maçları izlediğim ana tribün sağ köşesine varınca, önlerde oturan üç tanıdık el sallayarak yanlarına çağırıyordu. Etrafta tek tük sarı lacivert renkliler göze çarpıyordu, onlar da biraz daha erkenden gelip kapıda içeriye girmek için üsteleyerek girmişler. Salonun o kısımlarında görmeye alışkın olmadığımız teyzeler amcalar arasından geçerek bu arkadaşların yanına oturduğumda ilk sette bitmişti.

Dışarda Fenerbahçelilerin içeri alınmadığını, benim de diğer taraftan girdiğimi söyleyince, bizim maça doğru ilerleyen zamanda salona girişlerde oldukça sıkıntı olacağını konuştuk. Çünkü etraftaki kitle boşaltılmadığı sürece, maça yoğun ilgi gösterip dışarda birikecek olanların nasıl yerleşeceğini düşünüyorduk. Hem de genelde bağıran taraftarların yer tuttuğu bu kısımlara yerleşen aile salonu kitlesinin rahatsız edilmesi zorunluluğu doğacaktı. Daha sonra etraftakilerden gördüm ki olası salon boşaltmaya karşılık çift bilet alanlar da bayağı vardı.

Bir yandan maça bakıyor, eczacı oyuncularının manşet sıkıntısıyla dökülmesini, vgstt oyuncularının herşeye toplu halde itirazlarının iticiliğini izliyorduk ve neslihan sakız çiğnemiyordu! (Geçen izlediğim Fenerbahçe antrenmanı sonrasında onların antrenmanı vardı, o zaman da sakız çiğnemiyordu,hatta ben bizimkilerin idmanını izlerken neslihan tribünde beliriverdi, kafeye gidip çay alıp ayaküstü biriyle konuşuyordu, aşağıda filenin önünde duran Gamova yukarıdaki neslihanı farkedince gözlerini kısıp ilginç bir bakış atıvermişti)

Herneyse, sağ tarafımızda kiralık vgstt tribünü vegas grubunun sayıca çok az olan eczacı çalışanları tigers ile ortalığa gürültü yapmalarını da dinlemekteydik, vegaslılar 30 kişi kadar, turuncu tshirtleriyle tigerslılarda 15 kişi kadardı. Bu iki file arkasında da dağınık halde oturan seyircilerde vardı. Yahu bunca insan var salonda, üstüne bir de bizim taraftarlar gelecek, gitmezlerse nasıl boşaltabilecekler acaba diye merak ediyorduk. Zaman zaman salona giriş yapmayı başarmış bazı taraftarlarımız gözüküyordu. Protokol tribününde maçı izleyenler arasında federasyon başkanı ve yanında Mehmet Ali Aydınlar'da vardı.

Erkek takımı kaptanı Arslan gs liberosu Ayça ve ona benzeyen biri -belkide kızkardeşi- ile beraber önümüzden geçiyordu. Arslan nasılsın dememle oo selam beyler deyip elini uzattı, sonra file arkasında boş gördükleri üst köşeye doğru geçip oturdular. Onlardan daha sonra erkek takımının genç oyuncularından İzzet'te sırtında çantasıyla o tarafa doğru gidiyordu, Arslan'ın önündeki sırada oturan arkadaşlarıyla selamlaşıp yanlarına yerleşecekken arkadaki kaptanını ilk başta farketmedi, Arslan'da hiç reaksiyon göstermeden su içerekten gözleriyle onu izliyordu, İzzet tam çantasını yandaki koltuğa bırakıp oturacakken arka koltuktaki kaptanı farkedince şaşırdı, birbirlerine sarılıp selamlaştılar.

Maçın ikinci seti ortalarında bizim Meleklerde aşağıda belirmişlerdi, Nati salona açılan kapının camından maçı ayakta izliyordu. Koç Jan de Brandt ve Kamil Hoca yanlarında istatistikçilerle bize uzak olan file arkasının oradaki koridor boşluğunda ayakta maça bakıyor, konuşuyorlardı. Bazı kızlar ise tribüne çıkmış, çay kahve alıp bizim sağ taraflarımızda bulabildikleri ilk boş yer olan duvardibindeki koltuklara yerleştiler. İpek,Naz,Çiğdem kaptan,Merve,Songül oradan maça bakıyorlardı. Bir iki tanesinin üstünde eşofman değil de forma olunca bugün arma formayı giyeceğimizi erkenden görmüş olduk. O koridordan geçen bazı taraftarlar resim çektirmek için rica ediyorlardı. Arada bir sürü seyirci olmasa onlarla oradan laf atışabilirdik.

Biz maça bakarken emniyet amiri falan arada bir önümüzden geçip gidiyor geliyor, dışarıyı kontrol ediyorlardı. Dışarda taraftarların birikmekte olduğunu anlamamak imkansızdı, ama herkesi içeri bırakmıyorlardı. Üçüncü sette file arkalarında da doluluk artmıştı, biz de meraklanıyorduk ,nasıl olacak bu iş diye, benim tahminim file arkasında bağıran tigers ile vegaslıları falan kesin boşaltacakları, hatta belki ana tribünden de gidenler olursa file arkalarındaki seyircileri de oralara dağıtıp ana tribünü boşaltmayacaklarıydı. Boşaltmaya kalkarlarsa da çok ilginç olabilirdi, dışarıya çıkıp tekrar maça girmek isteyenler ile orada birikmiş olan kalabalığı organize etmek emniyetin işine gelmeyebilirdi. Etrafımıza bakıyorduk, eğer boşaltma gibi bir durum olmadığı takdirde bunca seyirci yerleşmişken çok iyi bir tribün olmayacağı, mantarlayacağımızı konuşuyorduk.

Üçüncü setin ortalarında artık maçın 3-0 gibi biteceği şekillenmekteydi, salon güvenlik amirinin protokoldeki federasyon başkanının önüne gidip konuşmaya başladığını gördüm. Emniyet amiri de protokol tribününe girip onların yanına gitmişti, hem Mehmet Ali Aydınlar'a hem de federasyon başkanına birşeyler söylüyordu, bizde uzaktan onların işaretlerini yorumlayarak anlamaya bakıyorduk. File arkalarını gösterip boşaltılsın, salonun ortası kalsın gibi birşeyler dedikleri anlaşılıyordu, benim de tahmin ettiğim gibi olmuştu. Emniyet amiri tribüne çıktığında özel güvenlikçilere direktifler verip, file arkalarına yönlendirmeye başladı, maç bitene kadar oralarda beklediler.

Bu arada bizim sol taraflarımızda, salonun ortalarında oturan vgstt seyircisi olduğu belli bir adam, elindeki şu döndürülünce ses çıkartan (Ankara'daki ziraat maçında onlarında elinde olan,biz servis atarken kullandıkları şey) garip zımbırtıyı sallayıp duruyor yaptığı sesle sinirimi bozuyordu. Tam oradan geçmekte olan emniyet amiri adama gürültü yapmayı kesmesini söylemiş olacak ki,adam da tersleyince, ben amir olarak ne söylüyorsam yapılacak gibisinden bir tartışmaya başladılar, adam yanına gidip bu aleti kullanmak yasak mı yani gibisinden daha fazla başına dert almadan ortamı yumuşatmaya baktı, sesi kesildi.

Maçın bitimiyle kazanan taraf sevinmeye, seyircileri tarafından alkışlanmaya başlandı, iki takımda kendi taraftarlarınca file arkasına çağrılıp alkışlandı vs.. Biz de söylenmeye başladık, hadi yahu daha fazla uzatmadan boşaltın şuraları, dışarda millet birikiverdi diyorduk. Özel güvenlikçiler yavaştan her iki file arkasındakileri gs tarafının kullandığı tribün tarafına doğru boşaltmaya başladı. Bizim önümüzden geçen vgs kiralık tribüncülerin reisi olan Üsküdar Anadolu amigosu bizi görünce, selamladı, ayazağa'daki salona nasıl gidildiğini,salonun nerede olduğunu sordu, salon fabrika içinde ama siz ormanda kaybolursunuz diye laf attık.

File arkası boşaltılmıştı, bizim çevremizdende salondan ayrılan az biraz seyirci olunca, salonun orta kısımları haricinde biraz boşluklar oluverdi, ama hala aralarda oturan ağırbaşlı seyirciler,aileler olunca, onları uyarmaya başladık, bu kısımda bağıran ayakta izleyen taraftarlar oluyor, rahatsız olursunuz, ortalarda boş yer varsa geçerseniz daha iyi olur demeye başladık. Kimisi oralarda dolu yer bulamayız ki diyordu, kimileri yer bakınmaya dağıldı. En ön sıralar güvenlikçiler tarafından boşaltılmaya başlandı, oralara özel güvenlik yerleşiyor, amirleri kimsenin öne yüklenmesine izin verilmeyecek diye onları uyarıyordu. Yavaştan giriş yapan taraftarlar olmaya başlamıştı, pankartların asılmasına başlanıyordu.

Bizim takım da ısınma için sahaya çıktı, alkışlarımız arasında Fener çekip ısınmalara başladılar. Taraftarlar kapıdan girmeye başlamıştı ama file arkasındaki boşluklara gene oturarak maç izleyecek profildeki seyirciler çökmeye başlamıştı bile, böyle dolmaya devam ederse dışarda kalan çok olacak diye konuşuyorduk, bizim arkalarımıza bakınca da durum pek parlak gözükmüyordu. Pankart asanlar arasında da tartışma başlamıştı, bu pankart bunun üstüne geldi, bizimkini kapatıyor vs..

Dışardan gelenlerin söylediğine göre, dışarda nereden baksan 500 kişi var, merdivene kadar kuyruklar uzuyor diye söylüyorlardı. Polis uzun süre maç bitimi içerisi boşaltılacak, tekrar aramalar yapılarak içeri alınacaksınız diye oradakileri oyalayarak tutmuş ama maça fazla zaman kalmamışken hala girişlerin yavaş olmasıyla sinirler gerilmiş. File arkası da çok az boşluklarla oturanlarca işgal edilmişti, ana tribünde de önceki maçtan sonra ayrılmayanlar olunca zaman ilerledikçe kapasite daralmıştı. Diğer taraftaki file arkasında ise bu kadar ciddi sıkıntı yoktu, zaten maça belli bir sayıda ilgi gösteren gs taraftarı duvardibine doğru yerleşip, yandaki blokları oturanlara bırakmışlardı, pankart asmaktaydılar.

Isınmaları pek takip etmiyordum, maça az zaman kalmıştı, biz herhalde maç zamanında başlamaz, kimse yerleşemedi bile diye düşünüyorduk. Bizim olduğumuz kısımda birikmeler olmaya başlamıştı, file arkasına ise gruplar herhalde girip ortalara yerleşir, oralarda oturanları da yanlara doğru kaydırırlar, yoksa doğru düzgün yer kalmadı, dışardakileri almayacaklar mı acaba demeye başladık. Hakem şaşırtıcı bir şekilde ısınmalarda son düdüğü çalmıştı, anlaşılan maç zamanında başlayacaktı ve tribünün hali kötüydü, dışarda yüzlerce kişinin olduğunu yeni girenler de söylüyordu. Hatta maç başlarken girenler, dışarda neler oldu, polisle kavgalar tartışmalar çıktı haberiniz yok diyordu, bir tane taraftarı beş tane polis alıp kafenin orada dövüverdi demesiyle, nasıl yani ne yaptı ki dedim. Hiçbirşey, polis davar sürüsü gibi geliyorsunuz diye bağırınca, kime davar diyorsun demesiyle içeri çekip saldırdılar diye anlattı. Yukarı çıkıp bakayım dediğimde, kafenin oraya geçirmiyorlardı, orada kimse yoktu ama kel bir ağabeydi dediklerinden endişelenip merak etmiştim, dışardan da girişleri durdurmuşlardı, büyük bir kalabalık kapının önünde kalakalmıştı, tekrar yerime döndüm ama artık yerim falan demek de imkansızdı, gelenleri aramıza çeke çeke, yan yan duraraktan sıkışıvermiştik, maç başladıktan sonra biraz daha taraftar giriş yapabildi.

Maç başlayacaktı, file arkası ortalarına normale göre daha az kişi girebilip, ortalara,üstlere doğru yer tutmuştu, önlerinde hala oturanlar vardı. Karşı taraftakilerle tezahürat atışmaya başlar olmuştular. Bizim tarafta bazı arkadaşlar öndeki ağabeylere, ya birşey yapmayacak mıyız, dışarda kalanlar var demesiyle yönetim uyuma taraftarın dışarda diye bağıralım dedim. Bağırmamızla, file arkasındakilerde bağırmaya başladı, protokolde oturanların dikkati çekilmiş oldu. Mehmet Ali bey federasyon başkanıyla birşeyler konuşmaya başladı, bize doğru tamam ilgileneceğiz gibisinden işaret yaptı. Güvenlik amirini çağırdılar, o yukarı çıkıverdi, daha sonra maç başladıktan bir süre sonra gene bu şekilde bağırmamızla Hakan Dinçay ve Abdullah Paşaoğlu protokolden ayrılıp yukarı çıktı, oradakilerle konuşmaya başladılar. Setin ortalarında file arkasındakiler gene tekrar edince,arkamızdakilerden de bağıranlar oldu, tamam dedik, anladılar birşeyler yapmaya çalışıyorlar, Mehmet Ali Bey mi kalkıp gitsin, diğer idareciler çıkıverdi, ikide bir bağırmak birşeye yaramıyor dedik, zaten protokoldeki Violet Duca'da tamam anladık, siz sahaya bakın artık diye işaret yapıyordu.

Maç bu şekilde daha sahaya konsantre olamadan bir kargaşa halinde başlamıştı, bir derbide tribün yapılabilecek müthiş bir potansiyel dışarda kalmış, içerdekilerse daha doğru düzgün yerleşemeden maç başlamıştı. Bizim olduğumuz kısımda arkalara doğru bakınca giriş yapabilenlerden birikenlerle 6-7 sıranın yoğunlaştığı görülüyordu, aralarda kalan seyircileri önceden uyarmıştık ama kimisi aralarda sıkışıverdi, sonra yer değiştirenler de olmuştur. Maç başladığından oley oley ne cimbomu ...sen olmasan yok bu hayatın anlamı... diyerekten tezahüratlar da başladıysa da bu kalabalıkta yerleşim sıkıntılarıyla hiç te güzel bir tribün olmayacağı belli oluyordu. Zaten ilk set ortalarında teknik mola sırasında , önümüzden geçen emniyet amirine sormamla hayır daha taraftar alınmayacak demesi sonrası; taraftar dışarda,çekirdekçi içerde diye file arkasına konuşlanmış oturan kitleye tepki verilmekteydi, onlardan yer kalmadığından dışardakilerin girişine izin verilmiyordu. Hatta aralarına girip ortada ayakta duranlar yüzünden rahatsız olanların tepkileriyle emniyet amiri, orada ayakta yer tutmak isteyenlere kızıp yukardaki balkona çıkmalarını işaret etmeye başladı, tepki uğultuları oluyordu.

Karşılıklı sayılarla ilk teknik molaya varılırken, hem rakip tribün hem de bizler birşeyler bağırmakla uğraşıyorduk. Amigo Yücel içeri girmemişti, file arkasında birikenlerin önünde biri olmayınca bizim tarafla olan koordinasyonları da bozuk çalıyordu, bizim taraf set sonuna doğru spanish matador melodi yaparken tezahürata katılmadıkları, değiştirdikleri, bir süre sonra kendilerinin falan aynı melodiye girdikleri oluyordu. Arada birde küfür içeren besteleri söyledikleri olunca, sansürlüyorduk. Açılan farkı kapar gibi oldularsa da, bizim mola sonrası bizim için saldır kanarya... sesleri arasında üstünlüğü tekrar ele aldık. File arkasıyla üç alkış tempolu Fenerbahçe sen çok yaşa... yapılıyordu, Eda servise geçip hemen önümden kullanmaktaydı, file arkası bağırıp biz beklerken bir yandan Eda'ya sesleniyorduk, haydi Eda,bravo,aynı yere yolla vs. bir ace, rakip hataları falan derken servisleriyle rakibin bu setteki direncini kırıverdi. Devamında da gelen sayılarla set set set tempoları arasında seti bitirdik. Fener-bahçe oley diye bağırıyorduk

Set arası file arkasındakilerle sığmıyoruz diye bağırıverdik, sonra onlar taraftar girmezse biz de çıkarız diye bağırmaktaydı, söylemde güzel ama eylemde zordu. Rakip file arkasında duvardibinde toplu halde ayakta duran bir blokluk 150 kişi kadar taraftar vardı, bizim file arkasında ise ayaktakilere bakarsak bu kadar kişi yoktu ama bizim olduğumuz tarafa bakınca sonradan girenlerle üstlere kadar yoğunlaşan ayakta bir kitle daha vardı. Kanaryasın sen bizim canımız... diye girilen ikinci set başlangıcında rakibin bir seri yapmasıyla 0-3 önde giriverdiler. Bizim için saldır Fenerbahçe seslerine dönüverdik, rakip oyuncular önümüzdeydi, attığımız bir servisi bıraak seslenmeleriyle içeri bırakmaları ile bizim için saldır... diye daha da yoğunlaşıverdik. Teknik molaya coştursana bizi bu tribünlerde... diye girerken arkamızdakiler üstüne çıktıkları koltuk üstünde zıplarken kırılmasına sebep oldular. Ama öyle sadece koltuk değil üç koltuğun birden komple fayanstan sökülerek kopmasıyla taşlar dökülüvermişti, hepsi şaşkınlıkla ne yaptık biz yahu diye gülüyordu. Salon görevlileri, ve özel güvenlik iki üç kere git gel yapıp kopan kocaman taş parçalarını toplayıverdi. Belki de kötü niyetli bir taraftar grubu olsak o taş parçalarını saklayıp, rakip taraftara oyunculara atmak için tutardık ama bu tip davranışlara bulaşmayacağımızdan görevlileri çağırıp taşları toplattık, artık kulübe koltuk başı 65x3 olarak bir masraf kesmişlerdir, olmasa daha iyi olurdu ama nasılsa alacağımız kupayla verilecek para ödülü sezon boyu olan bu tip masraflarımızı yeteriyle kapatacaktır.

Gene file arkasındakiler hani o tüylerini yolduğumuz.... diyerekten küfür içeren besteye girivermişti. Yahu kızların maçında söylemeyin şunları diye o tarafa işaret yapanlar vardı, bu arada bizim tarafta duran gençlerden de ayrılıp oraya gidenler olunca, herhalde burada rahat küfür edemiyorlar diye sinirlendiler sandım. Ama amigo Yücel'in salona yanında az sayıda tayfasıyla girmesiyle o tarafa geçişinden dolayı gittiklerini anlayıverdim. Böylece onun da ikinci set ortalarında tribün önüne çıkmasıyla, file arkasında ortalarda birikenlerin sayısı az birşey artıverdi. Tribünlerde hep dillerde... diyerekten ilk sette de yaptığımız tezahüratı tekrar giriverdi. Maçta gene eşitlik olmuştu, aldığımız molayla kendimizi dinlenmeye bırakmıştık. Genelde kalabalık maç günlerinde en ön kısımlarda sıkışarak durmayı tercih etmezdim ama bugün erkenden yerleşince oradan ayrılamadım.

Bir yandan tezahürat ediliyorsa da servis atmaya gelenlere laf atmaya da başlamıştık, özellikle önümüzden kullanan sara her seferinde hata yaptığından onu bozmak kolay oluyordu, zaten set sonlarına doğru koçları sırf servis için bir başkasını onun yerine sokuverdi. Yan tarafımda duran ufak çocukta bizden görüp servise gelenleri yuhalamaya başlamıştı, sonraki seferlerde daha ben başlamadan o başlıyordu bile, böylece sıkışıklıkta ayakta kalıp sadece maç izleyen babasına göre oğlu ortama daha çabuk alışıverdi.
Önde girdiğimiz ikinci teknik mola file arkasındakilerin karşı tribüne ok lets go sataşmasıyla geçti. Farkı gene açmaya başladık, sıkıştıkça ivanaya oynuyorlar, o ise zorlukla vurduğu toplarla blokta kalıp çıldırıyordu. Bir ara bizim koçun Merve'yi oyuna aldığını farkettim ama ilerleyen sürede Naz'ı oyuna sokup çıkardığını farkedemedim.

Rakip bizi setin sonlarına doğru yakalayıverdi, çok net gördüğümüz şekilde auta doğru giden topları gereksiz yere oyuna dahil ediyorduk. Mola sonrası file arkası haydi Fener haydi, tam zamanı şimdi... diye bağırmaya başladı onlara katılıverdik. Ardından servis kullanacak olan oyuncularına yüklenmeye başladık. Vurduğumuz bir smaçta dışarı doğru seken topu, onların hocası yetişmekte olan oyuncusuna rağmen tokatlayınca hepimizi güldürüverdi. Salak salak, ooo gerizekalı diye bağırmalar başladı, sen oyna gökhan sen oyna diye sesleniyordum. Gene bir iki karşılıklı sayı sonrası set sayısı için avantajlı duruma dahi geçiverdiler. Bunun üzerine rakip tribün coşku kazanırken, bizim tarafta onların servisine büyük bir uğultu koparıyordu. Ellerindeki avantajı bizim oyuncular tekrar kendi lehimize çevirmeyi becerdi, bizim için saldır Fenerbahçe sesleri yükseliyordu. Biz de artık Gamova üzerine daha çok top kullanmaya başladık, rakipten döndüyse de tekrar ona atılan çok top oldu. Sonunda uzadıkça tribünleri de geren set bizim sayımızla bitiverdi. Her zaman... diye ağzımdan çıkan lafı diğerlerinin de tamamlamasıyla her yerde en büyük Fener diye bağırıyorduk. Rakip sahadan bizim tarafa geçen oyuncularımızı bravo kızlar diye alkışlamaya başladık. İyi manşet götüremeyip sürekli kısır bir döngüde hücum ettiğimiz sette çok zorlanıverdik, onlar ise bizim de önümüzdeyken çok fazla servis hatası yapmıştı.

Son set Fenerbahçe sen çok yaşa canım feda olsun sana.. sesleri arasında başladı. Sensiz hayat bir işkence... diyerekten devamı karşılıklı gelirken bizim kızlar iyi başlangıç yapmıştı. Ancak tekrar yakalanıverdik, gene vites artırıp teknik molaya farklı giriverdi. Zevksiz halde giden maçta, file arkasıyla karşılıklı bitmez tükenmez aşkımız yapılmaktaydı. Fenerbahçe aşkına herkes ayağa seslenmelerine rağmen çok fazla ayaklanma yoktu. Mola sırasında dahi şampiyonluk istiyoruz diye sert bağırışlarımıza altta koşu yapan yedek oyuncularımız bize bakaraktan gülüyorlardı. Belli bir seviyede seyreden farkla beraber onların aldığı mola ardından spanish matador melodiye girildi. Aslında çok daha yoğun bir kitleyle güzel bir atraksiyon olacağını düşündüğüm melodi, çoğunluğun dışarda kalmasıyla geçen haftalardaki zevki vermedi. Bir süre sonra file arkasından Fener koy koy koy şampiyonluk geliyor sesleri, amigo Yücelin bizim tarafla karşılıklı yaptırmasıyla yan taraflardanda katılımlarla seslerin yükselmesine neden oldu. Rakip tribünde kontra birşeyler deniyordu ama tam duyamadım. İkinci teknik molaya fark daha da açılarak girmiştik, bütün salon birkez daha ayağa davet edildi. Milyonlarca yapıldıktan sonra, her zaman her yerde en büyük Fener diye bağırıldı. Drickx bugün çok sık yaptığı gibi ikinci bir topa vuruş denemesiyle sayı aldı. Yücel ağabeye seslenerek nostaljik avaz avaz başlatmasını istedik. Döndük sahaya doğru, açtık ellerimizi...var mı bizden büyüğü, varsa çıksın ortaya, alayını yeneriz haydi bastır Kanarya diye yumuşataraktan bitirdik.

Gamova muhteşem bir fake plase ile bloktakilerle beraber dört oyuncuyu şaşırtıp oyundan düşürerek ölü noktaya topu bırakıverdi. Karşılıklı Sapsarı-Melekler yapılması ardından maçtan kopmuştuk, file arkasından Yücel hindi baba sesleri geliyordu. Maçın son anları oynanırken biz koltuklara çöküp, bir baba hindiyi cimboma bindirmekle meşgulken rakibin üstüste aldığı birkaç sayı oluvermiş. Biz hindiyi bindirdikten sonra sahaya dönüp maç maç maç diye tempo tutarken durum 24-14 olmuştu, dışarı attıkları servisle fazla bir sevinç gazımız olmadan maçı kazanmayı kutladık.

Maçın sonuna doğru karşı tribünden ayrılanlara şşt şşt nereye diye seslenilmekteydi. Maç bitimi de işte böyle her sene böyle.. diye bağırıldı, kudur kudur temposu tutuldu. Maç boyu gs ye doğru düzgün küfür edemeyip içinde patlayacak olan file arkası üstlerindekilerin bir kısmı tam maç bitimiyle a.....a.. galatasaray diye bağırmaya başlamıştı, kısa süren bu bağırış tepkilerle kesiliverdi. Karşı taraftan da az bir küfür gelmişti ama herhalde bu maç şimdiye kadar ki en az küfürlü karşılıklı atışması az derbilerden biri oluverdi.

Oyuncuların tebrik seremonisi ardından, bizim takım bir araya gelip Fener çekti, taraftardan yükselen alkışlara doğru alkışlarla karşılık verdiler. Şampiyon seslenişleri ardından Sarı Melekler oooo diye tempo tutuyorduk ki, Nati Gamova'yı kolundan çekip sürüden ayrılarak bizim önümüze doğru gelmeye başladılar. Daha öncede bir maç Gamova aynısını yapmıştı. İkisi bizim önümüze alkışlarla gelirken, bizim yaptığımız Sarı Melekler oooo seslenişlerine onlarda katılıyordu. Gamova ağzıyla gülerek oooo diye bağırıyordu. Sonra başlarını eğerek selam verip alkışlarla diğer arkadaşlarının yanına döndüler.

Salonda karşı taraf boşaltılırken, bizim taraftarın çıkışına izin verilmediğinden kalabalık bir halde teker teker oyuncuları çağırmaya başladık, pankartı olan gruplar ise pankartlarını toplamakla meşguldü. Oyuncuların bir kısmı soğuma hareketlerine başlamışlardı, bir kısmı röportaj veriyordu. Parmaklıkların oradaki ağabeyler ilk olarak benchte oturmakta olan Nihan'ı çağırmaya başladılar. Artık hata yaptıkça sallanmasıyla rakip servisçilerin iyice hedefi olmaya başlamasıyla daha çok zorlanan Nihan iyi manşet yüzdesini son zamanlarda düşürmekteydi. Rakiplerin Nati'yi yormak için serviste ona yüklenmekten fayda gelmeyeceğini zamanla anlamalarıyla daha zayıf gördükleri Seda ve Nihan'ı sahada aradıkları farkediliyordu. Nihan Güneyligil diye bağırmamızla yerinden kalkıp bizim önümüze kadar geldik, çok sağolun, hepinize teşekkürler diye selamlarken bu taraftar seninle gurur duyuyor diye bağırmamızla tekrar selamlayıp yerine döndü. Onun moralini yükseltme çabalarımız son maçlarda çok sık yaşanmaya başladığından, açıkçası takımda işlerin yeterli düzeyde iyi gitmediği taraftarın gözünden de anlaşılabiliyordu.

Onun ardından sırayla önümüzdeki kalabalıktan seçmeceler yapmaya başladık, biraz oyuncuların soğuma hareketlerine de müdahil olunuyordu. Kaptan Çiğdem'e büyük kaptan ve geçmiş olsun seslenmelerimiz sonrası bize selam verdi. Ardından çağırdığımız Terminatör Seda'da yerden kalkıp önümüze gelip artık kanıksadığımız hepiniz kalbimdesiniz yumruğunu yapıverdi. Eda Erdem yerde esneme hareketleri ile meşgulken çağırılması üzerine, el salladı ama buraya gelmeyen Cimbomlu olsun sesleri üzerine hemen ayaklanıp geliverdi. Aynı şekilde Gamova'da yerde bir bacağı Rusya'da bir kolu Amerika'da vaziyetlerindeyken uzun süre seslenilmesi sonrası, ayaklanıp taraftarın önüne geldi, öpücükle selam verip hareketlerine devam etmek için Damir'in yanına döndü. Nati'yi çağırmaktaydık, oğlu Marcus'ta sahaya dalmıştı, annesiyle beraberdi, annesinin yerden kalkmasına yardımcı oldu, Nati bize doğru gelip alkışlarla dönüverdi. Marcus 8 numaralı çubuklu Fenerbahçe futbol takımı forması giymişti ama arkasında yazan isminin baş harfi herhalde hiperaktif haliyle sürekli yerlerde süründüğünden sökülmüş sadece arcus yazıyordu.

Naz, İpek Soroğlu, Songül, Merve falan derken hepsi ayaklanıp önümüze kadar geliyordu. Yalnız en uzak tarafta protokole dayanarak esnemekte olan Alice ve Frauke uzaktan selamlayarak bu faslı geçiverdi. Jan de Brandt oley sesleri yükselirken hoca uzaktan selamladı ama tezahürat devam edince, çantasını bırakıp thank you diyerek bize yaklaşıverdi. Kamil Hocaya da sesleniverdik, el sallaması ardından arkalardan vallahi Kamil Kamil sesleri çıkıyordu ki, öndekiler yok tamam dediler. Anlaşılan tatlı ısmarlarken, kendisine böyle takılmamamızı rica etmiş olsa gerek. Violet Duca'ya tezahürat ediverdik, sahada kim kaldı diye gözler bakınırken Aylin abla eşiyle birlikte sahadaydı. Aylin abla oley diye onada bağırıyorduk, gülüp el salladı.

Artık bizim taraftarın da çıkışına izin verildiğinden bir süredir salon daha da boşalmıştı. Malzemeci Ali ağabey kapıdan çıkıyorken ona doğru seslendim, su istememizle içeriden bir paket dolusu pet şişe suyu bize getirip aşağıdan attı, akbabalar gibi herkes pakete atlayıp birer şişe kapıverdi, alamayanlarla paylaşıp içtik. Güvenlikçiler çemberi daraltaraktan salondakileri dışarı doğru çıkarma çabasındaydı. Gene bir kısım taraftarla onların arasından ters yöndeki kapıya çıkışa gidiverdik.

Aşağısı gene kalabalıktı, dışarıda da bekleyen taraftarlar vardı, çoğunluğu oyuncularla resim çektirmek için birikmişlerdi. Biz de dışarıya dökülmüşken kapıda erkek takımından koç Demeter ile karşılaştım, gitmek üzereydi hocam nasılsınız,iyi akşamlar diyerek uğurladık. Abdullah Paşaoğlu'da geçerken nasılsınız arkadaşlar diye eşiyle geçiverdi. Bir arkadaşımızın gsli kız kardeşi Ayça ile tanışmak için bekliyordu. Onların çıktığını görünce yanına gidiverdiler. Onunla beraber çıkan Arslan'da orada bizi görünce yanımıza gelip yahu siz hala burada mısınız, ne yapıyorsunuz diye takıldı. Sizinle olan mesaimiz bitti, şampiyon olduk, şimdi kızlar için mesaiye devam ediyoruz dedim. Arslan'da iyi öyleyse kızlarda da şampiyon olalım da siz de bir tatil falan yapın,dinlenin artık dedi. Ayça'da resim falan çektirdikten sonra çıkmıştı, Arslan'ın yanına gelmesiyle, hadi beyler iyi akşamlar deyip gittiler. Arkalarından Özkan'da eşiyle beraber çıkıyordu, o da bize çak yaparaktan onların arkasından gittiler, büyük ihtimal cumartesi gecesi ateşiyle hepbirlikte bir yere eğlenmeye falan gideceklerdi. Daha futbol bitmedi,basketbol serilerimiz de kızışacaktı, Arslan'la konuşurken gülüyorduk ama bizim işimiz bitmez diye lafı uzatmadık.

Çoğu zaman olduğu gibi bizimkilerden ilk çıkan Gamova olmuştu. Arkadaşı İnessa'yı arıyordu, bulduysa da gitmeleri mümkün olmadı. Hayranları olan taraftarlar fotoğraf çektirmek istiyordu. Hepsi ayrı ayrı telefonlarla makinelerle resim çektirmeye başlayınca iş biraz uzayıverdi, az biraz ilerleyip gene kuşatılmalarıyla Katya bize doğru bakıp ufff bunaldım jesti yapıverdi. Biz de fotoğraf çektirmek isteyenlere hadi ama gençler herkes ayrı ayrı telefonla aynı pozu çekeceğine sonradan paylaşsanıza dedik. Neyse onlar öyle meşgulken, diğer yandan çıkan Kaptan ile konuştum, tedavisinin nasıl gittiğini sormamla, henüz tam bilmiyorum ama pazartesi takımla çalışmalara başlıyorum, o zaman daha net anlaşılır dedi. Voleybol Federasyonu başkanı toplu halde kalabalıkla çıkıyorken Erol bey gördünüz yaptığınız yanlış planlamayla yüzlerce kişi dışarda kaldı,sıkıntılar oldu diye laf atmalarımıza bozularak kafa sallaya sallaya gitti.

Ben arkadaşla beraber gs koçunun yanına gittim, arkadaşın internette gördüğü haberi hatırlatmasıyla koça geçen haftaiçi vefat eden babası için başsağlığı diledik. Sonra hocam salı-çarşamba oynanacak ikinci üçüncü maçlar için bir saat belli oldu mu, sizin isteğiniz ne yönde diye sordum. Evet maçlar hemen salı,çarşamba günü ama buna rağmen federasyon henüz saat belirlemedi, biz de bekliyoruz. Arkadaş yayıncı kuruluşa da bağlı oluyor herhalde deyince, evet onların o günkü maç programına göre değişebiliyor dedi. Ama bizim isteğimizde mümkün olduğunca daha çok kişinin gelmesi,izleyebilmesi yönünde, onun için iş çıkışı saatine yedi yedi buçuğa falan konması daha güzel olacaktır dedi. Onların koçuyla yaptığım bu konuşmayı maça da gelen gsli komşumu apartman önünde gördüğümde söyleyince, sinirlenip allah belasını versin, ne diye uygun saate koyacaklarmış, Fenerliler daha kalabalık gelip bizi ezsinler diye mi diyordu.

Biz Gökhan hocanın yanındayken çıkış yapan bazı oyuncularımızla da diğer taraftakiler laflaşıyordu, hem de resim çektirmek isteyenlere poz veriyorlardı. O tarafa döndük resim çektirenlere arkalarından laf atıp gülümse biraz İpek falan diye sataşıyorduk. Rakip oyuncular da bizimkilerde çoğunlukla çıkmıştı,tebrikler geçmiş olsunlar falan ardından artık gidelim deyip içeri yöneldik. Marcus gene ortalıkta dolaşıyor annesini bekliyordu. Neden sekiz numara giyiyor, yahu bizim takımda sekiz numara kimdi, var mıydı falan diye birbirimize sorarken, en son Hırvat Rapaiç'in giydiği aklıma geldi. Marcus'un kafasını okşayıp nasılsın Marcus dememizle bu sefer ne vaar demedi, düşük sesli bir iyiyim çıkıverdi ağzından. Biz tribünün içinden geçip dışarıya doğru giderken Marcus'ta tekrar annesini merak edip yanına gitmiş olsa gerek. Ben yukardan kapıya yaklaşmışken ikisini el ele sahanın içinden geçiyor gördüm, bomboş salonda Natii diye seslenince yukarı baktı el salladı.

Dışarı çıkıp dağılmamızla, çokta keyifli geçmeyen bu derbi gününü tamamlamış olduk, bakalım haftaiçi oynanacak olan maçlarda salonun hali nasıl olacak, erkenden seriyi 3-0 bitirmemize mani olabilecek bir beceri gösterebilecekler mi merak ediyorum.

25 Nisan 2010 Pazar

Sarı Meleklerden Sezonun 5.gs Terbiyesi : 3-0 !!!!



Bu sezon Galatasaray ile oynadığı tüm maçları kazanan Fenerbahçe Acıbadem, play-off yarı final serisinin ilk maçını da 3-0 kazanarak seride bir adım öne geçti.
Karşılıklı sayılarla başlayan müsabakada ilk teknik molayı 8-6 önde geçen FB Acıbadem, özellikle Deniz’in ön alanda bulunduğu zamanlarda servise yüklenerek rakibinin oyun kurmasını engelledi ve farkı açarak durumu 12-8’e getirdi. Mola alarak toparlanan Galatasaray, servis avantajını ele geçirerek durumu 12-11 yaptıysa da ikinci teknik molaya ulaşan, sarı lacivertliler oldu 16-14. Bu andan itibaren çok etkili servisler atan FB Acıbadem, sayı farkını gittikçe arttırdı ve ilk eti rahat kazandı 25-17.
İlk sette olduğu gibi dengeli giden oyun, teknik molalarda aynı skorların belirmesine neden oldu. 8-6 ve 16-14’ten sonra oyuna ağırlığını koyan Sırp Ivana Djerisilo, skor 23-20 olana dek takımının tek hücum opsiyonu oldu. Servise gelen Deniz’in Seda’yı yakalamasıyla farkı kapatarak 23-23 rakibini yakalayan Galatasaray, birkaç kez set sayısı kullanmasına rağmen kendi hataları sonucu seti alamadı. Natasa Osmokrovic’in Valeska Menezes’i bloklamasıyla 30-29’u yakalayan FB Acıbadem, Sırp yıldız Djerisilo’nun hücumda fileye dokunması sonucu seti 31-29 kazanmayı başardı.
Kötü bir şekilde kaybettiği ikinci setten sonra morali bozulan Galatasaraylı oyuncular, güçlü rakibine daha fazla direnemedi ve çabuk teslim oldu. Baştan sona üstün bir oyun ortaya koyan Fenerbahçe Acıbadem, seti 25- 15, maçı da 3-0 kazanarak seride 1-0 öne geçti.

Fenerbahçe Acıbadem : 3Galatasaray: 0
Salon: TVF  50. Yıl Spor Salonu
Hakemler: Temel Öneri xxx, Esat Danzili xxx
Fenerbahçe Acıbadem: Gamova xxxx, Osmokrovic xxx, Eda xx, Dirickx xxx, Seda xxxx, İpek xx, Nihan(L) xx, (Merve x, Naz xx, Songül x)
Galatasaray: Özlem x, Djerisilo xxx, Valeska xx, Krsmanovic xxx, Elif xx, Deniz xx, Ayça(L) xx, (Gözde x, Dilara x, Bahanur x, Neslihan x)
Setler: 25-17, 31-29, 25-15

click to zoom
click to zoom
 








Tebrikler Sarı Melekler.
Arada bütçe ve kalite farkı var zaten ama manşeti daha kötü olan onlar olduğu için
etkili servis attığımız turlarda fark yaparak 1.ve 3.setleri kopardık.
2.sette ise 23-20'de bu kez Deniz'in etkili servislerinde Seda sallanınca önce 23-23'e
getirdiler sonra öne geçip set sayısı attılar 2 kez ama döndürüp almayı başardık.
Bu servise karşı manşet ile finalde zorlanırız ve gelecek yıl büyük hedeflerde tereddüt
yaratır.İvana  haricinde elle tutulur oyuncusu olmayan şu kötü takıma karşı bile
% 60 (34) 50/4 hata. kötü.Nihan 32/2.% 59(28) ,Seda 13/2.%46 (38) 
Böyle 2 kötü manşet alan oyuncularla nasıl olur ?
Ondan sonra millet Frauke'ye sallar kötü pas atıyor bize pasör lazım diye.
Günah keçisi nasıl olsa .Seneye bu kurgu devam ederse göreceğim ben Frauke
gittikten sonra takımın durumunu.
 Milyon kere yazdık bu takımın yumuşak karnı,en zayıf  yeri servise karşı manşettir
pasör falan değil diye ama millet  çok biliyor ya.
Nihan tamam iyi niyetli ,sıcak,samimi,iletişimi iyi ama bu takımın liberosu mu ?
Artık sorgulamak lazım.FBA gibi bir takımın liberosu  % 28 mükemmel manşet  alır mı ?
Sadece bu maç için değil eleştirilerimiz.Sezon başında transfer edilirken zaten biliyorduk
manşetinin zayıf olduğunu ama Nati ona yardımcı olduğu için fazla sırıtmıyordu uzunca
bir süre.2.devrenin sonlarına doğru ve F4 öncesi gerek Nati'nin sakatlığı gerekse de
hücumda daha efektif olması yüzünden Jan onu  manşetten imtina edince Nihan
gerçeklerle baş başa kaldı.Jan'ın Nati'yi manşette kullanmama düşüncesi devam ediyor.
Bugün de sadece 3 manşet aldı.3/-.%100(67)
Nihan daha geniş alanda manşet alıyor onun için aksıyor diyorlar.
E baba alacak tabii ne yapalım ? Ben buna katılmıyorum tabii.
Genç Dilara'nın servisinden bile aksadı yahu ne geniş alanı şusu busu.
2.manşetçimiz Seda için fazla bir şey söylemek haksızlık olur zira çakma 4  numara oldu.
Manşetinin gelişmesi için daha çok zaman lazım.Ki bence zor.
Seda'nın 4 numara değil  çapraz oynayabileceğini defaatle söylüyorum.
 Manşeti haricinde Seda önceki maçlara göre  bugün daha iyi oynadı.
Hücum yüzdesi 22/9.%41 gene iyi % 20-30 küsurlarda geziyordu hep.
Belki Jan Hoca öyle istedi bugün daha fazla top almış hücumda.
Seda 22,Nati 15 kez.Gamova 39 tabii.
Blok ve servislerde çok iyiydi asıl.3 blok,3 servis sayısı var.
Başka aklımda kalan notlar;
Nati'nin klası.
Günah Keçisi Frauke'nin etkili servisleri  ve hani şu zayıf denilen savunması.
Savunmasına bir baksınlar  maçın tekrarını izleyenler.
Eda'nın etkili servisleri.
13-3'lük blok farkımız.Blok manyağı yaptık.

Önde Gamova-İpek-Seda turu olduğu zaman bloklarımız dehşetti.
İvana'nın ezilmesi.4  kez kafasına yedi blokları.
Etkili servis attık dedik 10 servis sayımız var çok iyi rakam.
D SPOR bu kez gs'li Metin  Görgün'ü yorumcu yapmış.2.sette epey ümitlendi
keyiflendi ama hüsran oldu sonuç.

23 Nisan 2010 Cuma

Coskoviç Türk Vatandaşı Oluyor !!!!


1 haftadır böyle haberler çıkıyordu çeşitli sitelerde.
Açıkcası TVF'nin yaklaşımını bildiğimiz için bir sonuç çıkacağını
sanmıyordum.
 Bugün devletin resmi ajansı Anadolu Ajansı (AA)'nın servis ettiği
haberde Milli takıma oynayabilmesi için görüş istediğimiz ve olumlu
cevap gelmesi nedeniyle işlemlere başladığımız yazıyor.
  
Coskovic, Türk Milli Takımı'na doğru
Aroma Erkekler Birinci Ligi Şampiyonu Fenerbahçe, Hırvat oyuncusu Tomislav Coskoviç'i Türk vatandaşlığına geçirerek ligde yerli statütüsünde oynatabilmek için girişimlere başladı.
Sarı-lacivertli forma altında 3 sezondur görev yapan Hırvat smaçörü Türkiye liginde yerli statüsünde oynatmak isteyen Fenerbahçe Kulübü, öncelikle bu oyuncunun milli takımda ''şans bulup bulamayacağı'' konusunda Voleybol Federasyonu'ndan görüş istedi.
Voleybol Federasyonu'nun, Coskovic'e milli takımda da forma verilebileceği yönünde görüş bildirmesi üzerine harekete geçen Fenerbahçe Kulübü, oyuncunun Türkiye vatandaşlığına geçmesi için İstanbul Valiliği'ne resmi başvuruda bulundu.
Coskovic'in Türkiye vatandaşlığına geçtikten sonra, yerli statüsünde sarı-lacivertli formayı giyebilmesi için en az bir kez Türk Milli Takımı'nda görev yapması gerekiyor.
30 yaşında ve 1,99 metre boyunda olan tecrübeli oyuncu, Fenerbahçe'den önce İtalya, Fransa, Rusya vetakımlarda oynadı. Yunanistan'da çeşitli
TVF yarışma talimatına göre; Türk vatandaşlığına geçen bir oyuncunun ligte Türk statüsünde oynayabilmesi için Milli Takım'da görev alması gerekiyor. Ayrıca milli takım kadrosunda, sonradan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığına geçen sadece bir oyuncu bulunabiliyor.
-GARDNER KATAR'A GİDİYOR
Bu arada Fenerbahçe'nin şampiyonluğunda büyük pay sahibi olan Gabe Gardner, yeni sezonda sarı-lacivertli  formayı giymeyecek.
ABD'li voleybolcunun yeni sezonda Katar'ın El-Arabi takımında mücadele edeceği bildirildi. 

(AA )

  Devletin resmi ajansı herhalde yalan haber yapacak değil.
O yüzden bu habere inanıyorum ve çok sevindim.
İnşaallah daha güçlü bir takım kurulur ve Avrupa arenasında da artık
ses getirmeye başlarız.